ANTİKİTE’NİN ROMA
AYAĞI
(Res Publica )
İLK ALTI SAAT
RUMÎ KRONOLOJİ
DÜN
Roma Cumhuriyeti
Patria Potestas (Babanın İktidarı)
Kadınlar
Köleler
Roma ‘da Sınıf Mücadeleleri
Roma Felsefesi
MÖ
5??-493, |
Agrippa Lanatus Menenius |
Roma Konsülü |
Roma’lı |
MÖ 400 lü
yıllar, |
Appius Clodius |
Hukukçu |
Roma’lı |
MÖ 400 lü yıllar,
|
Hermodoros, |
Efes’li |
Bak: H.
F. Ç |
MÖ
284-204 |
Livius Andronicus |
İlk
lati Yazarı, |
Grek Köle |
MÖ
234-149, |
Marcus Porcius Licinianus
|
|
|
MÖ
200-120, |
Polybios
|
Tarihçi |
Grek |
MÖ
185-115, |
Laelius Sapiens |
Ekonomist |
Roma’lı |
MÖ
180-110, |
Panaitios |
Stocaı |
Grek |
MÖ
163-133, |
Tiberius Sempronius Gracchus |
Trübün |
Roma’lı |
MÖ
153-121, |
Gaius Sempronius Gracchus |
Toprak
Reformisti |
Roma’lı |
MÖ
135-051, |
Poseidonios |
Stoacı |
Grek |
MÖ
116-027, |
Marcus Terentius Varro |
Ekonomist, Gramerci |
Romalı |
MÖ
109-061, |
Lusius Sergius Katilina |
Ezilenlerin
Savunucusu |
Romalı |
MÖ
109-032, |
Titus Pomponius Atticus |
Epikuroscu |
Romalı |
MÖ
106-043, |
Marcus Tullius Cicero |
|
Romalı |
MÖ 100 lü yıllar
, |
Hekaton |
Stoacı |
Grek |
MÖ 100 lü yıllar
, |
Gaius |
Hukukçu |
Romalı |
MÖ 100 lü yıllar, |
Aristobulos,
İskenderiye’li |
Platon-Aristoteles etkisi, |
Yahudi |
MÖ
098-055, |
Titus Carus Lucretius |
Maddeci |
Romalı |
MÖ
098-044, |
Publius Nigidius Figulus |
Pythagorascı |
Romalı |
MÖ
086-035, |
Caius Crispus Sallustius |
Tarihçi |
Romalı |
MÖ
073-071, |
Spartakus |
İsyancı Köle
Önderi |
Romalı |
MÖ
070-???, |
Quintus Sextius |
Pythagorascı |
Romalı |
MÖ
5.Saat , |
Theophanes |
Tarihçi |
Grek |
MÖ 5.Saat, |
Sosigenes |
Matematikçi,Asrtonom |
Grek |
MÖ 5.Saat , |
Quintus Sextius |
Stoacı |
Romalı |
MÖ 5.Saat , |
Polyhistor Aleksandros |
Pythagorascı |
Grek |
MÖ 5.Saat , |
Diodotos, |
Stoa’cı |
Grek |
MÖ 5.Saat , |
Diodoros, Sicilya’lı |
Tarihçi |
Grek |
MÖ
5-6.Saatler, |
Valerius Maximus |
Öykücü
|
Romalı |
MÖ 068-MS 008, |
Flaccus
Horatius |
Ozan, |
Romalı |
MÖ 066-MS 024, |
Strabon
|
Tarihçi |
Romalı |
MÖ 059 MS 019 |
Titus Livius |
Tarihçi
|
Romalı |
MÖ 025-MS 0054 |
Filon, İskenderiye’li |
Platoncu, |
Yahudi |
ROMA
CUMHURİYETİ MÖ
509-044
Cumhuriyet’in
Biçimlenmesi :
Roma
Kaynakları’nda Krallığın Yıyıkış tarihi’nin NÖ 509 olarak
belirlenmesine karşın, Tarihsel Veriler Etrüskler’in Roma’dan
ve Latium Bölgesi’nden MÖ 470 dolaylarında ayrıldıklarını
göstermektedir. Bu Tarihi daha geriye götürmenin asıl nedeni
sonradan Roma’nın simgesi haline gelen Capitolium’daki (Capitolino)
Rapınapı’nın Roma Tanrıları Jüpiter, Iuno ve Minerva’ya
MÖ 509’da adanması ve bu olayı Romalılar’a mal etme kaygısıdır.
Kurumları
Süreç içinde oluşan Cumhuriyetçi Devlet Yapısı İktidar’ın
Senato, Comitia Curiata (Halklar Komitesi), Comitia
Centuriata (Yüzler Komitesi) ve çeşitli işleri görmek
üzere Seçimle işbaşına getirilen Magistra’lar (Üst
Yöneticiler) arasında paylaşıldığı oligarşik bir Sistem’e
dayanıyordu. Cumhuriyet’le birlikte Kral’ın yerini İmperium
Süresi bir Yıl olan 2 Konsül aldı. MÖ 367’den sonra
Plebler’in de seçilebildiği bu Makam Varlıklı ve Soylu
Aileler’in Tekelindeydi. Bunalım ve Savaş Sönemleri’nde Devlet
Yönetimi’ni Senato’nun Önerisi üzerine bir Konsül’ün atadığı
ve Comitia Curiata’nın onayladığı bir
Dictator üstleniyordu. Öteki Önemli Magistra’lar
arasında Praetor, Censor, Quaestor ve Aedilis
gibi Görevliler yer alıyordu. Cumhuriyet Dönemi’nde Asıl Güç
kazanan Organ ise Üyeleri Patrici Gensleri’nin
Başkanları ile Eski Magistra’lar’dan oluşan ve Ömür
Boyu Görev yapan Senato’ydu. Zamanla Geniş Yetkiler kazanan ve
Üyelik Sistemi’ni Sensor’lar’ın Denetimi’ne bırakılan
Senato’nun Yasama İşleri, Atamalar, Dış İlişkiler ve Mali
Konular’da büyük bir ağırlığı vardı. Cumhuriyet Dönemi’nin
başlarında Dinsel Nitelikli Örf ve Adet Kuralları’nı Yazılı
hale getiren Lex XII Tabularum sonraki Yasalar için
Temel bir Hukuk Kaynağı niteliği kazandı.
Cumhuriyet
Dönemi’nin İlk 200 Yılı particiler ve Plebler arasında Yoğun
bir Mücadeleye sahne oldu. Patricilerin Ayrıcalıkları’na son
vererek, Politik Haklar elde etmeye çalışan Plebler, aynı
zamanda Kamu Arazileri’nden (Ager publicus)
yararlanmayı da istiyorlardı. Uzun Çatışma Süreci’nde
Tribunus plebis ve Concilium Plebis (Halk Konsili)
gibi Kurumlar’ın ortaya çıkması, Plebler’in Devlet İçinde ayrı
bir Devlet olarak Örgütlenmesini sağladı. Pleb Hakları’nı
savunmakla Görevli olan Tribunus’lar’ın Konsüller, Senato ve
Comita’lar tarafından verilen kararları Veto etme
yetkisi vardı. Patriciler ve Plebler arasındaki ayrım MÖ 300
lerin ortalarında silinmeye yüz tuttu. Bu Gelişme
Cumhuriyet’in Temellerini sağlamlaştırmanın yanı sıra
Plebler’in askeri gücünü harekete geçirerek Roma’ya yeni bir
Dinamizim kazandırdı.
Yarımada’ya
Yayılma :
Etrüskler’in
ayrımasından sonra önemli ölçüde zayıflayan Roma, MÖ 400 ler
boyunca Egemenliğini tanımak zorunda kaldığı Latin Birliği
içinde yer aldı. Bununla birlikte belirli İttifaklar’dan
yararlanarak Topraklarını Genişletme İmkanı buldu Ve Kelt
Kökenli Gal Kabileleri’nin Saldırılarına kendi başına karşı
koydu. Daha sonra MÖ 300 lerde İç Çatışmalarla güçsüzleşen
Latium Kentleri üzerinde Üstünlük Kurmayı başardı ve MÖ 358’de
Eşitliğe dayalı bir İttifak’la Latin Birliği’ni yeniden
düzenledi. Ardından öteki Kabileler’le Savaş Sırası’nda çıkan
Çatışmalar üzerine MÖ 338’de Birliğe son vererek Latium
Kentleri’ni Çeşitli Statüler’le kendine bağladı.
Bu arada
etkisini Grek Kolonileri’nin bulunduğu Campania’ya da yaymaya
başlayan Roma, bu Bölge’yi tehdid eden Batı’daki Savaşçı
Samnitler’e bir dizi Savaş (MÖ 343-290)sonunda boyun
eğdirdi.Bu Savaşlar’ın Son Yılları’nda Etruria’da girişilen
Fetihler ise MÖ 265’te tamamlandı. Aynı Dönem’de Campania
üzerinden Güney’e doğru sürdürülen Yayılma Lucabia ve Puglia
(Apulia) Halkları’nın da Egemenlik altına alınmasını sağladı.
Romalılar Yenilgi’ye uğrattıkları bütün bu Halklar’ı Foedus
denen Antlaşmalar aracılığıyla Müttefik Statüsüne sokarken,
Municipium ve Koloniler’den oluşan bir Ağ’la
Yarımada’yı Romalılaşma yoluna gittiler. Böylece İtalya’da
sağlam bir Birliğin kurulması, Roma’yı bir Akdeniz Devleti
durumuna getirdi.
Akdeniz’de
Üstünlük Mücadelesi :
Batı
Akdeniz’deki Egemenliği’ni peliştirmek isteyen Kartaca’nın
Sicilya’yı ele geçirmesini mblemeye yönelik Roma Girişimleri,
çok geçmeden iki Devlet’i karşı karşıya getirerek Pön
Savaşları olarak bilinen uzun süreli bir Çatışma’ya yol
açtı.
Sicilya’daki Çekişme’yi
izleyen I.Pön Savaşı’nın (MÖ 264-241) Başlarında Güçlü bir
Donanma kuran Roma, Deniz’de üstün konuma geçtikten sonra MÖ
254’te Sicilya’da giriştiği Kara Harekatı’ndan kesin bir Sonuç
alamadı. Bunun üzerine MÖ 242’den başlayarak yeniden Deniz
Çarpışmaları’na ağırlık verdi. Bu yoıldan sağlanan Zafer
Kartaca’yı Barış yapmaya ve Sicilya’dan vazgeçmeye zorladı.
İzleyen Barış Dönemi’nde Sardinya ve Korsika’yı alan Roma’nın
Salgırgan Politikaları, Kartaca’yı Roma’ya karşı yeni bie
Hareket Alanı olarak İspanya’da güç toplamaya yöneltti.
Kartaca’nın bu ilerleyişini durdurma çabalarıyla patlak veren
II.Pön Savaşı’nda (MÖ 218-201) Roma Deniz’deki üstünlüğüne
dayanarak İspanya, Sicilya ve Afrika’ya çıkarma yapma yolunu
seçti. Ama bu hazırlıklar sürerken Kartaca Komutanı
Hannibal’ın doğrudan İtalya’ya yönelmesi, Savaş’ın Rengini
değiştirdi.Galya ve Alpler’i aşarak İtalya’ya giren
Hannibal Orduları başlangıçta Roma’ya ağır darbeler
indirdi. Ama Senato’nun öncülüğünde bütün kaynaklarını
harekete geçiren Romalılar, Başarılı Savaş Taktikleri’yle
Kartaca Kuvvetleri’ni yıpratarak adım adım etkisizleştirmeyi
başardılar. Ordusunu Geniş bir Alan’a yaymak zorunda kalan
Hannibal, ele geçirdiği topraklardan çekilerek Savunma
Konumu’na girdi ve sonunda NÖ 203’te İtalya’yı terk etti.
İtalya’daki
Savaş sürerken Roma başka Cepheler’de de Çarpışmalar yürüttü.
Romanın etkisini Illyria’ya doğru yaymasından kaygılanarak
Kartaca’yla İttifak’a giren Makedonya Kralı V.Philippos’un
açtığı I.Makedonya Savaşı (MÖ 214-204) Roma’nın Kaynaklarını
Önemli Ölçüde zorladı. Ama anılan Yenigi’ye karşın, Makedonya
ve Kartaca’nın etkili bir İşbirliği sağlaması önlendi. Aynı
Dönem’de Kartaca Kuvvetleri’nin Sicilya’daki Harekatı bir dizi
Çarpışma’yla MÖ 210’da etkisiz hale getirildi. İspanya’ ya
gönderilen Roma Birlikleri MÖ 206’da Kartaca Kuvvetleri’bi bu
Ülke’den çıkardı. Ardından Afrika’ya geçen Publius
Cornelius Scipio Komutasındaki bir Roma Ordusu, Kartaca’yı
ağır bir Yenilgi’ye uğrattı. İtalya’dan dönen Hannibal’ın
örgütlediği Direniş’in de kırılmasıyla Savaş Roma’nın
Zaferi’yle noktalandı. İspanya’yı ve Akdeniz’deki Adalar’ı
Roma’ya bırakan Kartaca, rakip bir güç olmaktan çıktı.
Hellenistik
Dünya’nın Roma Hegemonyasına Girmesi :
Yunanistan’ın
bazı Kilit Noktaları’nda bir süreden beri birlikler bulunduran
Roma, Pön Savaşları’nın hemen ardından başlayan II.Makedonya
Savaşı’nda (MÖ 200-196) Aitolia Birliği’yle de ittifak kurarak
Zafer’e ulaştı. Bu sırada Anadolu üzerinden Trakya’ya geçen
Selevkos Kralı III.Antiokhos’la İlişkiler
gerginleşirken, Yunanistan’daki Roma Nufuzu’ndan Rahatsızlık
duymaya başlayan Aitolia Birliği, Pergamon ve Rodos, İşbirliği
Önerileri’ni geri çevirerek Roma’nın yanında yer aldı.
Savaş’ta yenilgiye uğrayan Antiokhos, Toroslar’ın
doğusuna çekilmeyi Kabul etmek zorunda kaldı. Tek başına kalan
Aitolia Birliği de MÖ 189’da Romalılar’ın Ağır Şartları’na
boyun eğerek Bağımlı bir duruma düştü.
Yunanistan’da
Belirleyici bir rol kazanarak bir tür Himaye kuran Roma,
Makedonya’nın Gücü’nü sınırlamaya yöneldi. Bu Çatışma’nın yol
açtığı III.Makedonya Savaşı (MÖ 171-168) ve gene Roma’nın
Üstünlüğüyle sonuçlandı. Roma’ya bağlanan Makedonya Özerk 4
Cumhuriyet’e ayrıldı. Savaş Sırası’nda Roma Karşıtı bir tutuma
giren Akhaia Birliği, Pergamon ve Rodos da sonraki Yıllar’da
Roma’ya bağımlı bir konumu Kabul etmek zorunda kaldı.
Roma’nın
Helenistik Dünya’daki yayılması daha önce Sicilya (MÖ 241),
Sardinya ve Korsika (MÖ 238) ile İspanya’da (MÖ 197) kurulan
Provincia (Eyalet) Sistemi’nin Afrika ve Doğu’da da
uygulanması sonucunu getirdi. Kartaca’nın yenideb güçlenmesi
üzerine girişilen III.Pön Savaşı (MÖ 149-146) sonunda Kartaca
Toprakları Afrika adıyla bir Roma Provincia’sıne dönüştürüldü.
Aynı sıralarda Yerel bir Ayaklanma’nın bastırılmasından sonra
Makedonya Toprakları Illyria, Epeiros, ve Akhaia’yı da içine
almak üzere bir Eyalet olarak düzenlendi. Roma’ya bağımlı
olmakla birlikte varlığını koruyan Pergamon Krallığı ise MÖ
133 de Asya adıyla bir Eyalet oldu.
Savaşlar’ın
Getirdiği Değişiklikler :
Roma, Doğu’da
yürütülen büyük çağlı Askeri Harekatlar sırasında İspanya’da
da Uzun ve Yıpratıcı Savaşlar’a girdi. Öte yandan İtalya’nın
Kuzeyi’ne yönelil Seferler, Yeni Topraklar’daki
Ayaklanmalar’ın bastırılması, geniş çaplı Yol Yapımları ve
İleri karakol niteliğinde Koloniler kurma girişimleri Roma’ya
yeni bir Yük getirdi. Askeri yayılma Süreci ancak MÖ 133’de
yavaşlamaya başladı. Bu süreçte Senato’nun Devlet
Yönetimi’ndeki ağırlığı daha da artarken, Comita’lar
Varlıklı Kesimler’in Egemenliğine girdi.
Daha Ekonomik
bir Yapısı olan Tribunus’ların Yönetimindeki Cuncilium
Plebis’in etkili olma yolları da Önemli ölçüde tıkandı.Çeşitli
Magisttralıklar’a Seçilme Şartları da Soylu Aileler’in lehine
olan sıkı Kurallar’a bağlandı. Siyasal İktidar Mücadelesi,
Güçlü Aileler arasındaki Sürekli değişen Gruplaşmalar ortaya
çıkardı. U arada Roma’nın Önemli ir Parçası durumuna gelen
Eyaletler’in Yönetimi lex provincia denen Özgün
Yasalar’la düzenlendi. Her Eyalet’e birer Praetor ve
Quaestor atanmaya başlandı. Savaş’ın yarattığı Güç Şartlar
hem Merkez’de, hem de Eyaletler’de Magistralar’ın Görev
Sürelerinin uzatılmasına yol açtı. Eyaletler’de ortaya çıkan
Sorunlar ve Yolsuzluklar belirli Denetim Mekanizmaları’nın
oluşturulmasını zorunlu kıldı.
Savaşlardan
sağlanan Ganimet ve Tanzimatlar’la Eyaletler’deki Geniş Tahıl
ve Maden Kaynakları Roma’nın Zenginliğini büyük Ölçüde artırdı.
Buna karşılık Dışarı’dan gelen Büyük Miktar’da Tahıl,
İtalya’daki Tarım’ın Gerilemsine yol açtı. Böylelikle Kırsal
Kesim’den Kentler’e yöbelik yoğun bir Göç Dalgası başladı.
Uzun süreli Askerlik Hizmeti’nin de etkisiyle Küçük Çiftlikler
ortadan kalkarken, Otlak olarak kullanılan Geniş Araziler’e ve
Köle Emeği’ne dayalı Latifundium’lar doğdu. Diğer
yandan Equest Sınıfı’na giren Kişiler Kamu Arazileri’ni
, Maden ve Taş Ocaklarını işletme, Ordu’ya Erzak sağlama,
Bayındırlık İşlerini üstlenme ve Vergi Toplama yoluyla önemli
ölçüde zenginleştiler. Hızla gelişen Mal ve Köle ithalatı çok
sayıda Romalı ve İtalyalı İşadamını Eyaletler’e yerleştirmeye
yöneltti. Özellikle Batı Eyaletleri’nde Askerler’in
oluşturduğu Roma Kolonileri yaygınlaştı. Başta Roma olmak
üzere İtalya Kentleri hızla büyüdü.
Roma’nın
Helenistik Dünya’yla ilişkiye girmesi Kültürek alanda önemli
Yenilikler yarattı. Grek Edebiyatı, Sanatı ve Mimarlığı Roma
Dünyası’na Zebgin ögeler kattı. Grek Etkisi’yle Tarih Yazımı
önem kazandı. Grek Kültleri Roma Dünyası’na çok Yabancı
olmakla birlikte, bazı yönleriyle Dinsel Uygulamalar’da
yansımasını buldu. Grek Mantığı ve Eşitlikçi Düşünceleri
Roma’nın Geleneksel Hayat Biçimi’nde Büyük Değişiklikler’e yol
açtı. Özellikle varlıklı Çevreler’de Grek Aydınlanmasına
dayalı bir Eğitim Sistemi gelişti. Grek Etkisi yalnızca Hukuk
Alanı’nda çok sınırlı bir düzeyde kaldı.
Cumhuriyet’in Son Yılları :
Gracchus
Kardeşler’in Reformları :
Savaşlar’ın
sona ermesi Roma’nın İç Sorunları’nı öne çıkarırken, Yaygın
Yoksulluk ve Asker Sıkıntısı belirgin bir Nitelik kazandı. Bu
Olumsuz Gelişmeler’i Toprak’tan kopma sürecine bağlayan
Tiberius Gracchus, Tribunus’luğa seçildiği MÖ
133’te , Soylular’ın El koyduğu Kamu Arazileri’nin bir
Bölümünü Topraksız Yurttaşlar’a dağıtmayı öngören bir Reform
Tasarısı hazırladı. Senato’nun Muhalefeti’yle karşılaşan
Tasarısını Concilium Plebis’ten geçirme Girişimi,
bir Tribunus’un Vetosu yüzünden sonuçsuz kaldı. Bunun
üzerine Gelenekler’e uymayan bir yöntemle Concilium
Plebis’in bu Tribunus’u Görev’den almasını sağladı.
Böylece Reform Tasarısını kabul ettirdi. Ama Desdeği
zayıfladığı gibi Senato’dan gerekli Mali Kaynaklar’ı da
alamadı. Pergamon’dan Roma’ya kalan Mülkler’e Halk adına el
koyma yoluna gitmesi şiddetli bir Tepki doğurdu. 2.Kez
Tribunus’luğa Adaylığını koymasıyla baş gösteren
Karışıklık’ta öldrürüldü.
Tiberius’dan
sonra da Çalışmalarını sürdüren Toprak Komisyonu Engellemeler
nedebiyle beklenen Çözümü sağlayamadı. Bu Ortamda Tribunus
olan Tiberius’un Kardeşi Gaius Gracchus, başta
Eques’ler olmak üzere Senato dışındaki Varlıklı
Kesimler’in ve Concilium Plebis’in Desdeğine
dayanarak Köklü Reformlar’a girişti. Ama 2.Kez Tribunusluğa
seçildikten sonra Latin Halkları’na Yurttaşlık Hakkı, öteki
İtalyan Halkları’na da Latin Hakları (İus Latii)
tanımaya niyetlenmesi desdeğini zayıflattı. Konsüllere karşı
giriştiği Güç Gösterisi’nden Sonuç alamayınca İntihar etti.
İktidar
Çekişmeleri :
Gracchus
Bunalı’mından sonra Soylular’a karşı gelişen Tepki’ye karşın
Roma’nın Siyasal hayatı’na Komutan ve Magistra’lar’ın
desdeklediği Soylu Aileler yön vermeye devam etti. Bu Süreç’ye
Metellus Ailesi’nin elde ettiği Güçlü Konum, Afrika’da
Numidya Kralı Iugurtha’ya karşı Savaş’ta uğranan
Başarısızlık’la sarsıldı. Bu Durum’dan yararlanarak MÖ 107’de
kendini Konsül seçtiren Eques Kölenli Gaius Marius,
Quaestor’u olan Lucius Sulla’nın
yardımıyla bu Savaşı kazandıktan sonra Kuzey’de ciddi bir
tehdit oluşturan Germen Halkları’nı yenerek akınları durdurdu.
Yedi kez Konsüllük yapan Marius’un Döneminde Roma
Yurttaşları dışında Asker Toplama ve Terhis olduktan sonra
Eyaletler’deki Kolonilere yerleştirilen bu Askerler’e
Yurttaşlık Statüsü Tanıma Uygulaması başladı. Bu Girişimler
için Senato’daki Soylular’a karşı Muhalefet’e dayanan
Marius, daha sonra tutum değiştirerek bu Muhalefet’in
sindirilmesini sağladı. Ama Soylularca saf dışı edilmekten
kurtulamadı.
Bu sırada
Roma’nın en Önemli gelir kaynağı olan Asya Eyaleti’nde Pontus
Kralı VI.Mithradates bir Tehlike oluşturmaya başladı.
Bu Tehlike’nin Anadolu’ya gönderilen Kuvvetler’le
atlatılmasından sonra, Eyaletteki Tüccar ve Vergi
Toplayıcıları’nın Aşırı Sömürüsü’nün yarattığı Hoşnutsuzluğu
gidermek üzere bazı düzenlemelere girişildi. Ama Roma’daki
Equesler’e bağlı Güç Odakları’nı kullanan bu Çevreler’in
baskısıyla, bu Girişimi yürüten Vali yargılanarak Mahkum
edildi. Bu Durum Senato’nun Gücüne ağır bir darbe indirdi.
Aynı Dönem’de
İtalya Halkları arasında gelişen Hoşnutsuzluklar Roma’yı yeni
bir Sorun’la karşı karşıya getirdi. MÖ 91 de Tribunus olan
Marcus Livius Drusus bu Sorunu çözmek için İtalya
Halkları’na Yurrtaşlık Statüsü vermeyiöngören bir Düzenleme
hazırladı. Büyük Tepki doğuran bu Düzenleme’nin Geçersiz
sayılması İtalik Savaşı’na yol açtı. Roma’ya Büyük Güçlükler
çıkaran İç Ayaklanmalar ancak Konsül Lucius Caesar’ın
benzer bir Yasa çıkarmasıyla MÖ 89 da bastırılabildi.
Roma’nın
içinde bulunduğu Güç Durum’dan yararlanan Mithradates, MÖ
88’de Anadolu’nun Büyük Bölümü’nü ele geçirerek Grek
Kentlerini yanına çekti. Kanlı bir İç Çekişme’nin ardından
Lucius Sulla, Konsül olarak Asya’ya gönderilecek
Kuvvetler’in Komutanlığını üstlendi.
Sulla
Diktatörlüğü :
Sulla’nın
yokluğunda başını Marius ve Cinna’nın çektiği
Karşıtları Roma’nın Yönetimini zorla ele geçirdiler. Grek’deki
Ayaklanmaları bastırdıktan sonra bir Antlaşma’yla
Mithradates’in Geri çekilmesini sağlayan Sulla,
İtalya’ya dönüşünde Bütün Direniş Odakları’nı ortadan
kaldırarak MÖ 82’de kendini Dictator seçtirdi. Ardından Geniş
Çaplı bir Kıyıma girişerek karşıtlarının Mülklerini
Yandaşlarına dağıttı. Bu Şiddet Dalgası sürerken bir Dizi
Reform’la Senato’yu yeniden Eski Güçlü Konumu’na kavuşturdu.
Tribunus’luk ve Censor’luk Makamları’nı
etkisizleştirdi. Onbinlerce Asker’i Yeni Topraklar’a
yerleştirerek kentine Güçlü bir Dayanak oluşturdu.
MÖ 80’de
Yönetimi kendi isteğiyle bırakan Sulla’nın Ölümünden (MÖ
78) sonra Yeni Konsüller’den Marcus Lepidus Oligarşik
Sistemi yıkmaya çalıştı. Ama bu Girişimi Sulla
Dönemi’nde yükselmiş olan Gnaeus Pompeius tarafından
boşa çıkarıldı. Aynı Dönem’de İspanya’da Bağımsızlığını ilan
eden Quintus Sertorius’un Ayaklanması ancak MÖ 72’de
bütünüyle bastırılabildi. Roma Orduları’nın Büyük Bölümü’nün
Doğu’da Mithatades’e karşı yeni bir Sefer’e çıktığı
sırada Spartacus’un Öncülüğünde gelişen İtalya’daki
Köle Ayaklanması da (MÖ 73-71) Güçlük’le sindirilebildi.
Karışıklıklar
sırasında etkili bir Konum kazanan Marcus Crassus ile
Pompeius, MÖ 70’te Güçlerini birleştirerek Konsüllük
Görevleri’ni elde ettiler. Bu Gelişme’yle birlikte Sulla
Dönemi’nde kurulmuş olan Düzen hızla yıkılmaya yüz tuttu.
Aristokratik Oligarşi’nin yerini Yönetim Kurumları’nı
ustalıkla kullanan Tribunus ve Konsüller ile kendi Ordularına
dayanan Güçlü Komutanlar aldı. Önemli bir Gelir Kaynağı olan
Eyalet Valilikleri’ni ele geçirrmede Rüşvet ve Entrika
Yöntemleri genelgeçer bir Uygulama haline geldi. Doğu’da
sürdürülen Seferler’le Roma Toprakları genişlerken, Partlar
Yeni bir Askeri Tehdit oluşturmaya başladı. Roma sınırlarını
zorlayan Kuzey’deki Germen Kabileleri yeni bir Savaş Cephesi
açtı.
Etkili Hatip
ve Devlet Adamı Marcus Tullius
Cicero’nun Desdeğini
arkasına alan Pompeius, Mö 60’lar boyunca Doğu’da bir dizi
Askeri Zafer kazanarak Büyük bir Servet edindi. Bu arada
Grassus da Roma Yandaşları’nı arttırarak konumunu
sağlamlaştırdı. MÖ 63 de Catilina ve Yandaşları’nın
darbesiyle Yönetimi ele geçirme girişimini boşa çıkaran
Cicero Bütün çevreler’in gözünde bir Kurtarıcı Düzeyine
yükseldi. Asya’dan dönen Pompeius beklediği gibi bir
İktidar Mücadelesine girmek yerine Askerlerine Toprak
verilmesi ve Doğu’daki düzenlemelerin onaylanması talebiyle
karşılaştı. Asya’da Vergi Toplayıcıları aracılığıyla giriştiği
yatırımları Güvence altına almak isteyen Crassus da
Senato’dan gerekli desdeği bulamadı.
Cumhuriyet’in Çöküşü :
5.Saatin
2.yarısına doğru iyice belirginleşen Yönetim Bozukluğu ve
Siyasal Çekişmeler, Mülksüzleştirilmiş Köylüler’in
desdekleyeceği, bir Askeri Diktatörlük için elverişli bir
Zemin yaratmaya başladı. Bu ortamda Uzak İspanya Valiliği’nin
sona ermesiyle Roma’ya dönen Julius Caesar, isteklerini
yerine getirmeye söz vererek Pompeius ve Crassus’u
uzaklaştırdı ve böylece MÖ 59 Yılı için Konsül seçilmeyi
başardı. Gizli bir Triumvirlik (Üçler Meclisi) kurulmasıyla
sonuçlanan bu İttifak, Üç Eyalet Valiliği elde eden Caesar’a
Galya’da Fetihler’e girişmek için gerekli kaynağı sağladı.
Pompeius İspanya Komutanlığını üstlenirken, Crassus
Partlar’a karşı düzenlenen Yeni Sefer’in başına geçti.
Güvensizlik’ten kaynaklanan Çekişmeler’e karşın İşlerliğini
koruyan Triumvirlik, Crassus’un Ölümüyle (MÖ 53) kesin
olarak sona erdi. Caesar’a karşı açıkça tutum almaya
başlayan Pompeius, Soylular’ın Safına geçti. Böylece
Senato’da Caesar’ı Saf dışı etmeye yönelik Siyasal
Manevralar ortaya çıktı. Galya Seferleri’nden elde ettiği
Servet’le Roma’daki Konumunu güçlendirmiş olan Caesar,
karşı önlem ve Tehditler’den bir Sonuç alamayınca MÖ 49’da
Roma üzerine yürüdü.
İzleyen İç
Savaş Pompeius’un Yenilgisi’yle noktalandı. Pompeius’u
kovalarken bir süre Mısır’da kalan ve Kleopatra’yı Taht’a
çıkaran Caesar, Roma’ya dönüşünde Dictator oldu.
İç Ayaklanmalar’ı bastırdıktan sonra bazı Yabancı Halklar’a
Roma Yurttaşlığı Hakkını tanıma ve Senato’nun Temsil
Niteliğini yükseltme gibi Düzenlemeler’e girişti. Ama Ekonomik
ve Toplumsal Sorunları çözerek Köklü Değişiklikler
gerçekleştiremediği gibi Otoriter Eğilimleriyle özellikle
Cumhuriyetciler’in Tepkisi’ni çekti. Partlar’a karşı Yeni
Sefere hazırlandığı sırada MÖ 44’te Planlı bir Suikast
Sonucu’nda öldürüldü.
Öteki Konsül
Marcus Antonius kısa sürede Roma’da duruma Egemen
olurken, Suikastîn başını çeken Brutus ve Cassius
Doğu’ya geçmek zorunda kaldılar. Senato’nun ve Özellikle
Cicero’nun Desdeğine dayanarak İktidar Mücadelesine giren
Caesar’ın Evlatlığı Octavius, bazı Çatışmaların
ardından Antonius ve Lepidus ile uzlaşmaya
vararak bir Triumvirlik oluşturdu. Brutus ve Cassius
un Yenilgi’ye uğratılmasından (MÖ 42) sonra Konumunu daha da
güçlendirerek Lepidus’u Saf Dışı etti. (MÖ 36). Doğu’yu
elinde tutan Antonius’un Mısır’da ayrı bir güç Odağı
Durumuna gelmesi üzerinei MÖ 31’de bir Sefer düzenleyerek
Antonius’u Yenilgiye uğrattı. Böylece Roma Dünyası’nın Tek
Efendisi durumuna geldi.
Roma Cumhuriyeti
Roma Halkı, Attikalı aynı Etnik kök’ten gelen 4
Kabile’den oluşan Atina’dan ve diğer Grek Siteleri’nden farklı
olarak farklı Etnik ve Kültürel Kökler’den gelme Soylar’dan
oluşuyordu. Daha MÖ 600 yıllarında burada 12 Site’den oluşan
ve İonya Birliği’ne benzeyen bir Konfederasyon
olduğu biliniyor. Bu Kuruluş’ta Grekler’in Güney İtalya (
Büyük Yunanistan) ve Sicilya’faki kolonileştirme faaliyetleri
etkili olabilir. Aslında bölge, Grekler’den önce de Sicilya,
özellikle Fenike ve Kartaca kolonileştirme hareketinin
hedeflerinden birisini oluşturuyordu. Ancak Yarımada’daki asıl
Siyasal güç Anadolu ve/veya Balkanlar’dan göçmüş bir Qavim
olan Etrüskler’di. MÖ 500 lü yıllarda Bölge’ye
gelerek Tiber çevresindeki Konfederasyon Siteleri’nden birini,
Roma’yı Krallıklarının merkezi olarak benimseyen ve daha sonra
MÖ 509 da Roma’dan kovulanların da
Etrüskler
olduğu tahmin ediliyor.
Krallığın son dönemlerinde Ostia ve
Tiber Ağzı’ndaki Via Salaria Bölgesi’nde Tuz
Madenleri genişletilmiş, bütün Orta İtalya Bölgesi üzerinde
Roma Egemenliği kurulmuştu. Daha bu dönemde Toprak
Mülkiyeti konusunda hatırı sayılır Eşitsizlikler’in doğmuş
olduğu anlaşılıyor. Köyler’in ve büyük Toprak Sahipleri’nin
Villaları’nın dışında kalan Araziler’de Çobanlar ve Gezgin
Zanaatçılar, Takas usulü bir Mübadele biçimi aracılığıyla
geçimlerini sağlıyorlardı. Ortak olarak benimsenmiş Mübadele
aracı Büyükbaş Sürüler’di. Yazı kullanımı da zamanla dönüşerek
Latin Alfabesi’ni oluşturacak Kalkidikya
Alfabesi’nin benimsenmesiyle başlamıştı. Kraliyet’in
yerini alan Aristokratik Cumhuriyet, tıpkı Antik
Grek’te olduğu gibi Soy ilkesi ile Servet ilkesi’nin
çelişkisini yaşamakta olan bir Toplumun Rejimiydi.
Roma’dan kalma en eski Yazıtlar’dan olan 12
Levha’da dile getirilen Miras Hukuku, Mülkiyet’in Soy dışına
çıkmasını kesinlikle imkansız kılıyordu. Ancak Siyasal ve
Askeri Yükümlülük ve Haklar Soy ilkesi’ne göre değil, Servet
İlkesi’ne göre tesbit edilmişti. Bütün Yurttaşlar’ın Oy
kullandığı Comititia curiata
da Oyların ağırlığı Soylar’a
göre değil Classis’e
göre saptanıyordu.
Comititia curiata’da aynı zamanda Yürütme
işlevini de yürüten Magister
Büyük Toprak Sahipleri’nin
oluşturduğu Senatorlar’dan ; İmperator Adıyla
anılan Generaller ise, Equestria
diye anılan Sınıf’tan
seçilirlerdi. Siyasal ve Askeri İktidarı ellerinde tuttukları
ölçüde bu 2 Classis Egemenleri, Patriciiler’i
oluştururdu. Grek de kendi Zırhını satın alabilecek kadar
serveti olan Hoplite Sınıfı’na denk düşen Sınıf Roma’da
‘Yerleşik Olanlar’ anlamına gelen Assiduii
Sınıfı’ydı. Ancak gerek Roma Cumhuriyeti’nin Oligarşik
niteliğinden ötürü, gerekse Roma Ordusu’nda Süvariler’in
Grek’de tuttuklarından çok daha önemli bir yer tutmasından
ötürü, Orta Köylülüğün ve genel olarak Orta Sınıflar’ın
toplumsal itibarı Grek’de olduğundan çok daha düşüktü. Bu
sınıflar Devlet’e karşı Yükümlülükleri ile
sınıflandırılmışlardı. En altta ise devlete karşı bir çocuktan
(prole ) başka verecek şeyleri olmayan Proletarii
ler
alıyordu.
Patria Potestas (Babanın İktidarı)
Roma’daki Servet ve Mülkiyet temelindeki kutuplaşmaya karşın,
Soy ilişkileri hiçbir zaman Grek’te çözüldüğü kadar çözülmedi.
Tıpkı Grek’te Soy aynı zamanda ifadesini Oikos’ta
bulduğu gibi, Roma Ailesi de, Kan ve Hısımlık bağlarının
yanısıra, bir Hane Halkı olarak tanımlanırdı. Paterfamilias,
Biyolojik Baba olmasıyla değil, İktidarıyla tanımlanırdı;
Mutlak olan İktidarı, Hakim olduğu şeylerin türüne bağlı
olarak farklılaşırdı: Çocukları, Torunları, Evlatlıkları ve
Köleleri üzerinde Potesta’sı
; Mülkü üzerinde Dominium’u
vardı. Karısı ve Oğullarının
Karıları ‘elindeydi’ (Manus). Antik Grek’te Politeia,
Hane Halkı’nın inkarı üzerine kurulmuştu. Roma’da ise ikisi
arasındaki ilişki daha çok bir Süreklilik İlişkisi olarak
tasarlanırdı. Gerçi Kamusal Olan’a dair olan
Jus
ile Rahipler Topluluğu ve
Tapınağın Gözetiminde olan ve Hane Halkı’nın ve Bereketine
dair olan Fas
çok erken bir noktada
ayrışmıştı. Çocuklar’ın Ebeveynlerine Kötü davranması, Sınır
Taşlarının yerinden oynatılması, Tarla’daki Tahıl’ın tahrip
edilmesi gibi Suçlar, Fas uyarınca cezalandırılırdı.
Diğer taraftan Patria potestas , Babanın
Oğulları üzerindeki İktidarı, res publica da
geçerli değildi. Orada Baba
ve Oğlu Eşit birer Yurttaş olarak karşı karşıya gelirlerdi.
Son olarak, Magisterler
arasında 1 Yıllığına seçilen
ve en Yüksek Yürütme Erki’ne sahip 2 Konsül’ün iktidarı
Paterfamilias’ın İktidarını anlatmak için
kullanılanlardan farklı bir Kelime’yle, İmperium
kelimesi ile adlandırılırdı. Bütün bunlar Soyu temsilen
Paterfamilias’ın hüküm sürmekte olduğu, Fas’la
bağlı Hanehalkı ile Jus civile
içerilen kurallar uyarınca
yaşanması gereken Kamu Hayatı’nın ayrışmış olduğuna işaret
ediyor. Ancak diğer yandan, gerek Oğulun Baba’ya, gerek
Yurttaş’ın Magisterler’e, gerekse insan’ın Tanrılar’a Sadakati,
aynı kelimeyle Pietas’la
ifade edilirdi. Diğer yandan, hukuken değilse de Etik olaral
bir Paterfamilias’ın önemli, krirtik herhangi bir karar
alacağı noktada, Ailedeki bütün Yetişkinleri Danışmaya
çağırması beklenirdi. Bu şekilde toplanan Konsey’in kararları
bağlayıcı değildi; Potestas’ı yoktu ama Auctoritas
vardı. Benzer bir şekilde Halk
Komitesi’nin Konsüller’e devrettiği İktidar imperium
mutlak’tı. Ama Konsuller’in Rahipler
Topluluğu’nun, Kahinler’in Auctoritas’ına
Danışmaları gerektiği yolunda güçlü nir Etik beklenti vardı.
Bu düzeyde Hane, Devlet ve Din aynı Kutsallığın görünüşleri
olarak algılanıyordu. Bu anlamda Roma’da Res publica,
Antik Grek’deki kadar sekulerleşmemişti.
Kadınlar
Potestas/dominium farkı, Roma Sivil
Hukuku’ndaki temel ayrımlardan birine, Kişiler
Hukuku ile Eşya Hukuku arasındaki ayrıma denk
düşüyordu. Ancak, 3.iktidar tarzı, Elinde olmak
(Manus), yalnızca Evlilik aracılığıyla mümkündü ve
ancak Kadınlar üzerinde uygulanabilirdi. Bu anlamda bu kavram,
Antik Grek’te de görülen, Köleci Toplumlar’da Kadına Müstakil
Kimlik vermeyen kabulun Formel, Hukuksal bir ifadesidir. Ancak
Hane’nin Kutsallığını tamamen yitirmemiş olması, Kadınlar için
Antik Grek’de bulunmayan bir Avantaj’dı. Maddi Dünya’ya mahkum
olan ve bu anlamda Erdem’den uzak olan Atina’lı Kadın’dan
farklı olarak Roma’lı Kadın, hala Kutsal addedilen bir
Mekan’ın Düzenini sağladığı için, Toplum içerisinde daha fazla
itibar görüyordu. Üstelik Roma’da bir Paterfamilias’ın
‘eline verilmek’ yegane Evlilik tarzı değildi. Cumhuriyet
tarzı boyunca yaygınlaşan Manus’suz Evlilik diye
adlandırılan bir tarz giderek yaygınlaşmaya başladı. Bu tarz
Evliliğin Yasallık kazanması için Damad’ın evlenmek niyetinde
olduğu Kadın’ı (Paterfamilias’ın onayını almak kaydıyla)
Hane’ye getirmesi yetiyordu. Kadın kendi Babasının ( ya da
Vasisinin) Patria potestas’ı altında kalmaya
devam ediyordu ve Eşler arasında herhangi bir Ortak Mülkiyet
sözkonusu edilmiyordu ancak Çocuklar Babanın Varisi
sayılıyordu. Manus’lu Evlilikler’de boşanmak Erkeğin
istemesiyle kaimken, Manus’suz Evlilikler’de
taraflardan herhangi birinin ilişkiyi sona erdirmesi yeterli
oluyordu.
Köleler
İmparatorluk Dönemi’nde MS. 100 lü yıllarda yaşayan bir
Hukukçu olan Romalı Gaius, ‘Kişiler Hukuku’nda yapılan
ana ayrım, bütün İnsanlar’ın ya Köle ya Özgür olduğudur’
demişti. Roma Cumhuriyeti ile Antik Grek arasında bu bakımdan
bir fark yoktur. İkisinde de 2 Statü arasındaki fark aynı
derecede mutlak’tır. Fark, kısmen Köleler’in nasıl elde
edildiğinden ve daha önemlisi nasıl kullanıldığından
kaynaklanır. Köleler’in daha çok Ticaret yoluyla elde edildiği
Grek Dünyası’ndan farklı olarak, Roma Cumhuriyeti’nin başlıca
Köle koynağı Savaşlar’dı.
Antik Grek’te yerleşimler büyük ölçüde, Kıyılar’da yer
alıyordu ve Ekilebilir Arazi zaten son derece kıttı. Attika’da
ve Messenia’da Araziler, 12-14 Dönüm arasında değişiyordu.
Oysa Roma’da Toprak Sahipleri’nin önünde böyle engeller yoktu.
Aristokratik Cumhuriyet kurulduğunda, Orta İtalya’daki Toprak
Mülkiyeti İmparatorluğun sonuna kadar değişmeyecek olan
biçimini kazanmıştı. Latifundium adı verilen bu
Mülkiyet biçimi’nde Arazi, çoğunluğu 120 Dönümü aşan Büyük
Parçalar’a bölünmüş ve birden çok fazla tek kişi’nin elinde
toplanmıştı. Zeytin ve Üzüm gibi ticari ürünler’le Tahıl
Tarımının birarada yapılmasına imkan veren bu Büyük Topraklar,
Köle Emeğini değerlendirmek için ideal bir alan oluşturdu.
Bunun sonucu olarak birbirlerinden çok farklı İş şartlarında
ve parçalanmış halde yaşayan sözgelimi Atina’daki Köle
Nufusunun aksine, Roma’da Köleler çok daha Büyük Topluluklar
halinde çalışıyorlardı ve çeşitli topluluklar’ın birarada
çalışabildikleri mekanlar olan Latifundiumlar arasında
benzerlikler vardı. Kısmen bunun sonucu olarak, Roma’da
Kölelerin Kolektif davranma ve Ayaklanma alışkanlıkları daha
fazlaydı. Daha MÖ 500 lü yıllar’da Kaynaklar Roma çevresinde,
kaçan Köleleri yakalamak için düzenlenen Av Partilerinden
sözeder.
Roma ‘da Sınıf Mücadeleleri
Cumhuriyet kurulduğunda, Yasama işlevi fiilen
kapalı bir Zümre’nin tekeli altında olan Senato’daydı.
Senatorluk, daha Kraliyet Dönemi’nde henüz Danışmanlık’tan
ibaret olan Senatorluk işlevini eline geçirmiş, Tapınak
Rahipleri’ni tekeline almış Patricia diye anılan kapalı
bir Zümre’nin elindeydi. Geri kalan herkes ise Pleb’ti.
Dinsel ve Siyasal ayrıcalıklarla donatılmış Patricia
ile Plebler arasındaki Hukuki statü ve Toplumsal
imkanlar açısından varolan uçurum, Çelişki’nin MÖ 287 de
hukuksal düzey’de nihai çözümüne kavuşmasına kadar Roma’daki
Sınıf Mücadelelerini alevlendiren en sert dinamik oldu.
Sözkonusu Mücadelelerin daha Cumhuriyet kurulduğunda zaten
derinleşmiş olduğu anlaşılmaktadır. Cumhuriyet’in
kurulmasından daha 20 Yıl geçmeden Kent’tedeki zenginleşmekte
olan Plebler, Tarih’te kayıtlı ilk Grevi yaptılar.
Plebler, Senatörler’in seçtiği ve en üst Yürütme Organı
olan İki Organ’a ek olarak, kendilerini temsil eden bir
Tribünlük Kurumu kabul edilmediği taktirde, Asker’e
gitmeyeceklerini ilan ettiler. Bu ‘ilk Grev’ başarılı oldu; o
noktadan itibaren, Plepler Meclisi’nin seçtiği, Veto hakkına
sahip bir Tribün İktidar Aygıtı’nı oluşturan unsurlar
arasındaki yerini aldı. Gerçi bunu başarabilmek için Grev
yapmaları yetmemiş, seçtikleri Tribün’ün
dokunulmazlığını ihlal edeni linç edeceklerine dair toplu
halde And içmişlerdi.
Bu ilk Grevi sonrakiler izledi. MÖ 287’ye kadar
Plebler Efsaneye göre 4, tarihsel olarak tesbit edilmiş 2 Grev
daha yaptılar. MÖ 329’daki Borç Köleliğini lağveden Yasa da,
Plebler’in Ajitasyonu sayesinde lağvedilebilmişti. MÖ 287 de
ise kendi Konseylerinin çıkardığı Yasaların (Plebiscita)
bütün Roma için bağlayıcı sayılması talebini kabul ettirdiler.
Plebler’in tam Yurttaşlık Hakları’nı kazanmasını Cumhuriyet’in
Yayılma Dönemi izledi.
Kurumlar’ın birçoğu ile Sparta’nınkiler arasındaki
Paralellikler olan Roma , ‘Askeri’ bir Cumhuriyet olarak
nitelenebilir. Akdeniz’e açılmanın önündeki başlıca engel olan
Kartaca ile Savaşlar’ın başladığı MÖ 264’den sonraki 200 yılın
herhangi bir anında, toplam Roma yurttaşlarının %13 ü Silah
altındaydı; yarısı ise Hayatlarının 7 Yılını Askerlikte
geçiriyorlardı. Gerek nihai olarak MÖ 201 de Kartaca’nın
Yenilgisiyle sonuçlanan Savaşlar, gerekse Zaferin Roma’ya
sunduğu Akdeniz Ticareti’nin imkanları Köle kullanımının
başdöndürücü bir hızla artmasına yol açtı. MÖ 225 te yaklaşık
her 7.3 Yurttaş’a bir Köle düşüyordu. MÖ 43’e varıldığına bu
oran 1.5 Yurttaş’a bir Köle’ye çıkmıştı. Başka bir değişle
toplam Roma Nufusu’nun %40 ı Köleler’den oluşuyordu.
Köleler’in sayılarının artması, Latfundia’nın büyümesi ve
Servet Eşitsizliklerinin artması içiçe gelişen süreçlerdi. MÖ
100 lü Yıllar’da 3 farklı Muhalefet Hareketi, Roma
Cumhuriyeti’nin Oligarşik yapısının temellerini sarsmaya
başladı: Kölelerinki, Köylülerinki ve İtalya’daki diğer Tabî
Devletlerinki.
İlk işaret Köleler’den geldi. MÖ 135’te Sicilya’da patlak
veren ve 4 Yıl boyunca bastırılamayan Ayaklanma süreç
içerisinde 200.000 Köle katıldı. Ayaklanma sürerken
Eyaletlerdeki görevinden Roma’ya dönen, Yoksul,
topraksızlaştırılmış Köylüler’in sözcüsü Tiberius Gracchus,
Kölecilik Kurumu’nu ‘Köleler Savaş’ta yararsız oldukları,
Efendilerine hiçbir zaman sadık olmadıkları’ için eleştirdi ve
Tarım’dan tekrar bağımsız Köylüler’i sorumlu tutmayı öneren
bir Toprak Reformu tasarısı ile Tribün
seçildi. Oligarşik Cumhuriyet’in
Sürekliliğini ve Senato’nun iktidarını temin eden bir dizi
Yasa’yı ihlal ettikten sonra yine Yasalar’a aykırı olarak
2.kez Tribünlüğe Adaylığını koydu. Ancak Seçim günü bir grup
Senatör ve Tapınak Başrahibi Önderliğinde bir Proletarii
grubu Tiberius Gracchus da dahil olmak üzere 300
Kişi’yi öldürdüler. Köylüleşme Projesi, Roma içinde
Tapınak’ın ve Senato’nun bedava Tahıl dağıtımı ile yaşayan
Mülksüz Proletarii’yi kendi safına çekememişti. 10 Yıl
sonra Tiberius’un Kardeşi Gaius Gracchus, yine
Yoksul Köylüler’in desdeğiyle üst üste 2 kez Tribün
seçilmeyi ve geniş çaplı bir Reform Proğramı uygulamaya
koymayı başardı. Proğramın en önemli 2 yönünden biri, daha
sonra İmparatorluk sırasında benimsenecek olan Kolonileştirme
Projesi, ikincisiyse İtalya’da Latin Halklara Roma
Yurttaşlığının, Latin olmayan Halklara ise o zamana kadar
Latin Halklar’a verilmiş olan Hakların verilmesi ve böylelikle
Tabî Devletler’in Hoşnutsuzluğu ile Yoksul Köylülüğün
Hoşnutsuzluğunu ortak bir cephede birleştirmeyi önermesiydi.
Kolonileştirme yönünde ilk Adımlar atıldıysa da, 2.öneri
Plebler tarafından reddedildi. Gracchus 3.kez Tribün
seçilmeyi başaramadı ve sığındığı MÖ 494 te ilk Plen
Meclisi’nin toplandığı Aventinum Tepesi’nde 3000 Yandaşı ile
birlikte öldürüldü. Gracchus’lar ardlarında
Populares diye anılan bir Parti bırakmışlardı. Bu
dönemde Roma Ordusu gerek Kuzey’de Galya’da gerekse Güney’de
Afrika’da üstüste yenilgilere uğruyordu. Bunun, Ordunun
Belkemiğini oluşturan iki Unsurunun, Gracchus’ların
temsil ettiği, Müttefik Devletler’in ( daha MÖ 200’de Ordu’ya
Roma 44.000 Lejyoner verirken, Müttefikler 83.500 Asker
veriyorlardı) Hoşnutsuzluğuyla bir ilgisi olduğu açıktı.
Senato MÖ 108 de Populares’ten birini, Soylu olmayan
Marius’u Konsül seçmek zorunda kaldı. Ancak, bu
Dönem’de artık Köylülüğün hiç değilse bazı Unsurları
Köleler’le kader birliği yapmaya başlamışlardı.
MÖ 194 de Sicilya’da patlayan Köle ayaklanması, en az
Spartaküs İsyanı kadar etkili olmuştu. Fakir Köylüler’in
ve Zanaat’le meşgul Yoksul Şehirli Yurttaşların da
katılmasıyla İsyancılar Ada’nın en büyük Kentlerini tümüyle
ellerine geçirdiler. Roma Devleti Güçsüz kalmıştı. Tam 7 Yıl
boyunca Sicilya Eyaleti İsyancıların denetimi altında kaldı.
Roma’nın gönderdiği 4 Büyük Birlik telef oldu. Ancak Ada’yı
tekrar ele geçirdiğinde Roma Devleti çok sert davrandı; 3
Harekatı sırasında anlatıldığına göre 20.000 den fazla Köle
Çarmıha gerildi. Diğer yandan Marius’la birlikte
yeniden uygulamaya konan Savaş’tan dönen Askerler’e Toprak
bağışlanması uygulaması sonucunda Emekli Askerler’le Halk
arasında iç Savaş boyutlarına varan bir Çatışma çıktı. Daha
önce Gaius Gracchus’un yaptığı gibi Topraksız
Askerler’in Davası ile Mütteiklerinkini birleştirmeye
çalıştıysa da aynı derecede başarısız oldu ve MÖ 91 de Roma
ile diğer İtalyan Devletleri arasında Müttefikler Savaşı
başladı.MÖ 89 da Savaşın sınırlı sayıda Halka Yurttaşlık
Hakları’nın verilmesiyle sonuçlanmasından sonra, ancak
İmparatorluğun kurulmasıyla sonuçlanacak olan uzun İç Savaş
başladı. Marius’un Popüler Tiranlık Tasarısının
karşısına Sulla’nın Senato tarafından desdeklenen
Diktatörlüğü dikildi. Her 2 taraf da Roma’yı ellerine
geçirdikçe diğer tarafın Yandaşlarına karşı yoğun bir teröre
girişiyordu.
Latifundia ile Koloniler’in bu savaşı
Cumhuriyet’i sona erdirirken, Köleler’in Tarihe en derin
izlerini bırakacak eylemlerine kalkıştılar. Yüzyıllar boyunca
Adalet kavramı’na Fiilitar kazandırmak isteyen sayısız
Devrimci tarafından bir Selef olarak değerlendirilecek olan
Spartacüs Ayaklanması, oligarşik Cumhuriyet artık son
demlerini yaşamaktayken Roma’nın en Zengin Adamı tarafından
bastırıldı. MÖ 71 de
Spartacüs’un Ölümüyle sonuçlanan
Meydan Savaşı’nda Köleleri yenilgiye uğratan Muazzam Roma
Ordusu’na komuta eden Crassus’un Serveti o dönem
koşullarında 400.000 Aile’nin 1 Yıllık Geçim Masrafları’na
eşitti.
Roma Filosofisi
İlkin bir Alba Kolonisi’yken sonradan Özgürlüğe kavuşan
ve bütün Dünya’yı Özgürlük’ten yoksun bırakarak İlkçağ’ın
en bBüyük İmparatorluklarını kuran Roma, pratik amaçlar güden
İnsanlar’ın yaşadığı bir Ülke’ydi. Bundan ötürüdür ki Roma’nın
kendisine özgü bir Düşüncesi yoktur. Bir Dinbilim Araştırması
‘Roma, bütün Dünya’nın Tanrılarına tapmıştır’ der. Roma, Bütün
Dünya’nın Tanrılarına taptığı gibi, bütün Dünya’nın
Düşüncelerinden kendi çıkarlarına uygun olanları seçip işe
yarar kılmaya çalışmıştır. Bundan ötürüdür ki Eklektizim
gerçek bir Roma icadı olan tek düşünsel yöntem’dir. Romalılar,
kişisel Zevk ve Çıkarlarına en uygun olan Düşünceleri seçip
birleştirerek işe yarar kılmakla, Amerikalılar’dan yüzyıllarca
önce Pragmatizm’in de Kurucusu sayılabilirler. Düşünsel
Hayat açısından en Tipik Romalı
Cicero, (ö. MÖ 43) en
Büyük Romalı
Lucretius’tür (ö. Mö
55). Romalılar’ın Düşünsel Hayatı, çıkarlarıyla bağlantılı
olarak, dört alanda belirmiştir:
I.Din:
Romalılar, ezdikleri Ülkelerin Tanrılarını da kendi
çıkarlarına Köle etmeden önce bir Predeist
inanç çağı yaşadılar. Bu
çağda belirli Tanrı’ya tapılmıyor, sadece Kötülükler’den
korunmak ve İyilikler sağlamak için kimi Büyüsel Törenler
yapılıyordu. Luperci adı verilen Büyücüler birerle kol
dolaştıkları herhangi bir bölge’ye varsayımsal bir Yuvarlak
çiziyorlar ve bu Yuvarlağın içini Kötülükler’den koruyup
İyilikler’le dolduruyorlardı. Arvales Kardeşler
Roma’nın Güneyinde Toprağın verimini sağlamak için Sihirli ve
Büyüsel Törenler düzenliyorlardı (Roma’lılar’ın ünlü Arva
Türküleri bunlardan kalmıştır).
Her yıl Aralık Ayı’nın 17.Günü Mumlar yakarak
Karanlık’la boğuşan Gökışığı’nın Yardımına
koştuklarına inanıyorlardı. Karanlığa karşı Işık yakmak , bir
çeşit Analogia
Büyüsü’ydü.
Her yıl Mart Ayı’nın 1.Günü Kapılarına taze bir Defne dalı ve
As
asarlardı. Uğur getirdiklerine inandıkları bu Büyüsel Tören’e
Strena diyorlardı. Düşmanlarına Uğursuzluk dilerlerdi.
Bunun için yaptıkları Büyü’ye de Devotio deniyordu,
Savaşlar Devotio’larla kazanılırdı. Komutan, Savaş
sırasında, ‘Roma’nın Yengisi için Düşman Ordusunu kendimle
birlikte Yeraltına adıyorum’ diye bağırırdı. Büyü Çemberi,
Büyücü Dolaşmaları dışında Tarlalar’ın çevresinde
Domuz dolaştırmakla da çizilirdi. Kent’in kutsal sınırı olan
Pomerium da aslında böylesine Büyülü bir Çember’di,
içeriye hiç bir Kötülüğü sızdırmazdı. Zamanla yavaş yavaş ad
alan Tanrılar oluşmaya başladılar, örneğin Strenia
adlı Bolluk-Tanrıça yukarda sözü edilen Predeist Strena
türinden türüyordu, Kapı-Tanrı İanus (La.ianua
sözcüğü kapı demektir ) da öyle. İlkel Tabu’nun
tıpkısı olan Loca religiosa
’dan da yeni tanrılar
üretiliyordu (Predeist Roma Çağı’na özgü Religio deyimi,
Din değil, doğrudan doğruya Tabu anlamına
gelmekteydi), Örneğin Sınır taşı Fetişleri Tanrı Terminus’u
doğurmuştu, Ata ruhları’ndan Lar’lar oluşmuştu. Daha
sonra sömürgeleştirilen Ülkeler’le birlikte onların Tanrılar’ı
da Roma’ya maledilmeye başlandı. Özellikle tüm Grek Tanrıları
Roma’lılaştırılmıştır: Jüpiter
, Juno
, Vesta
, Merkurius
, Minerva
, Apollo
,Venüs
, Diana
, Volkanus
, Mars
, Neptunus
, Tellus
, Magna Mater
, Ceres
, Bacchus
, Proserpina
vb.. Özellikle Anadolu’nun
Toprak-ana’sı Kybele Roma’lı Kız Claudia
Quinta’nın elleriyle çekilerek Roma’ya törenle
getirilmiştir. Roma’nın kendine Özgü dini Numa Dini’dir.
II.Ekonomi:
Eski Roma Devleti’nin Ekonomik Yapısı Marksist Jargonla
söylenirse , Antik Üretim Biçimi’nden dönüşmüş
Köleci Üretim Biçimi’dir ve Köle Emeğine dayanır.
Köleciliği en belirgin biçimiyle geliştiren Roma’dır. Dünya
Ulusları arasında en ileri bir Ekonomi Pratiği yaşayan Roma,
Ekonomi teorisine hemen hiç bir katkıda bulunmamıştır.
Antikite Grek Düşüncesi’nin İzleyicileri olan Ciceron,
Plinius, Seneca,
Marcus Aurelius,
Lucretius (ö. MÖ 55)
gibi Düşünürleri Ticaret, Vergi, Fiyat, Para, İşbölümü
konularında bölük börçük Düşünceler ileri sürmüşlerdir. Ama
hiç biri, örneğin Aristoteles (ö. MÖ 322) gibi,
Ekonomik Düşünce’yi ciddiye almadılar. Tarım Ekonomisi
alanındaysa Cato, Varro, Columella, Plinius gibi
Yazarlar özellikle Tarım Tekniğine daha bir önemle eğilmişlerd.
Stoacı geçindiği halde Stoa Öğretisine tüm karşıt bir
tutumla
Cicero, (ö. MÖ 43) kimi
İnsanlar’ın doğuştan bir Köle Doğasına sahib olduklarını ve El
işbirliğiyle
uğraşanların en aşağı Tabaka’dan bulunduklarını ilerisürüyor.
Aristoteles’i izleyerek Kazanç Hırsını (krematistik)
kınamaya çalıştığı halde Tüccarlar’la Bankerler’i bu Kınamanın
dışında tutmaya özem gösteriyor.
Ezenler’in Soyu’ndan geldiği halde Ezilenlerin Savunucusu
Katilina’yla, Ezilenler’in Soyu’ndan geldiği halde
Ezenlerin Savunucusu
Cicero karşı karşıyadır.
Güçlüler’e dayanan
Cicero,
Katilina’ya karşı
Konsül seçildi.
Katilina, Yoksullar’a Toprak
dağıtılmasını ve çeşitli Faizlerle haksızca kabaran Borçların
silinmesini istemektedir. Buna karşı
Cicero (ö. MÖ 43)
şöyle der:
‘Varlıklıların elindeki Toprağı almak ve Borçları silmek ha?..
Fakat bu, Devlet’in temellerini sarsmak demektir. Çünkü
Devlet’in görevi Mülkiyeti korumaktır. Kendi Paramla
yaptırdığım Evi başkaları kullansın, böyle şey görülmüş müdür?
Borç olarak verdiğim kendi Paramı Köylü’den geri
istememeliymişim, bu da ne demek oluyor?..’
Bunun ne demek olduğunu,
Katilina Ayaklanmasına katılan
Komutan Manlius, bir Mektubunda şöyle anlatıyor: ‘Bütün
Anlaşmazlıkların ve Savaşların kaynağı olan Zenginliği
istemiyoruz. İstediğimiz sadece Özgürlük’tür.. ( Bu Mektupta
Özgürlüğün, Toprağın Bölüşülmesi ve Borçların silinmesiyle
elde edilecek Eşitlik anlamında kullanıldığı açıkça beliriyor).
Katilina, önceleri, Sosyal Adaleti olumlu bir yoldan
gerçekleştirmeyi düşünüyordu. Bunun için de iki kere Konsül
seçilmeye çalışmıştı. Ama Olumlu yol kapanınca olumsuz yol’a
başvurmak zorunda kaldı. Büyük bir Ayaklanma tertipledi. Ne
var ki Ayaklanma’nın sonunda, üstün Güçler karşısında
dayanamayarak Arkadaşı Manlius’la birlikte Savaş
Alanı’nda öldürüldü. (ö. MÖ 61) Tarihçi Salluste,
Katilina Ayaklanmasını yerdiği halde, O’nun, Floransa
dolaylarında kahramanca can verdiğini yazar :‘Yüzü, Ölümünden
sonra bile Kahramanlığını yitirmemişti, Varlıklıları
küçümsemekte devam ediyordu.’
Ezilenler’in Ezenlere karşı 2.Büyük Ayaklanması,
gene Roma’da, Spartaküs adlı Köle’nin yönettiği
Ayaklanma’dır (MÖ 73-71). Spartaküs, Trakya’dan
devşirilmiş, çok üstün nitelikleri olan bir Adam’dı. Kimi
Tarihçiler O’nu Animal değerinde bir Komutan sayarlar.
Roma’da Büyük Çiftliklerin işletilmesi Köleler’in Gücüne
dayanıyordu. Roma, gittikçe gelişen Zenginliğini Köleler’e
Borçluydu. Köleler, genellikle Savaş Tutsakları’ydı.
Köleler’in sağladıkları üstün bir Mutluluğa erişen Roma, ne
var ki, bu Mutluluğu ödemekte pek Cimri’ydi. Romalı Köleler’in
yaşayışı, Romalı Hayvanlar’ın yaşayışından daha kötü’ydü.
Tanınmaları için Kızgın Demirler’le Göğüsleri damgalanıyor,
kaçmamaları için Kalın Zincirler’le birbirlerine
bağlanıyorlardı. Romalı Soylular’ı eğlendirmek için
birbirleriyle döğüştürülüyor, birbirlerini boğazlamak zorunda
bırakılıyorlardı. Vahşi Hayvanlar’ın önüne atılıp
parçalattırılmaları da başka bir Eğlence biçimiydi.
Spartaküs de bu Köleler’den biridir. 70 kadar Köle’yle
birlikte kaçmanın yolunu bulmuş, arkalarından gönderilen üstün
Kuvvetleri darmadağın ederek Silahlarını ele geçirmiştir.
İtalya’nın dört bir yanından koşup gelen bütün Ezilmişlerin
katılmasıyla kısa zamanda büyük bir Ordu kurarak Roma’yı
titretmeye başlamıştır. Bu öylesine bir titremeydi ki, Roma’lı
Analar yaramazlık yapan Çocuklarını,
Spartaküs geliyor
diye sindiriyorlardı. Spartaküs üstüne gönderilen
Kocaman Roma Ordularına karşı bir çok önemli başarılar elde
ettiği halde, sonunda, yenilgiye uğradı.
III.Hukuk:
Romalılar’ın Ekonomi’ye dolaylı olarak büyük katkıları Hukuk
alanındadır. Çağdaş Kapitalist Hukuk’un Temeli Roma
Hukuku’dur. Mülkiyet ve Miras İlişkileri, Borçlar Hukuku
vb. en ince ayrıntılarına kadar Roma’da işlenmiştir. Roma
Hukuku, günümüzde de, bütün Dünya Üniversiteleri’nde, bir
Hukuk Tarihi konusu olarak değil, Hukukun Temel İlkeleri
bilgisi olarak okutulur. Bununla birlikte bu Temel
İlkeler, sadece Mülkiyet’e ve Mal Sahiplerinin Haklarına özgü
temel ilkeler’dir ve Kurumsal Hukuk’a hiç bir katkıları
bulunmamaktadır. Roma’lı Düşünürler bu konuda da Çelişkiler
içindedirler, Kişisel Çıkarlar’la bilimsel varsayımlar
arasında duraksarlar. Soyluların İdeologu
Cicero, (ö.
MÖ 43) bu türlü Düşünürlerin de en tipik temsilcisi.
Özümsemeye çalıştığı Grek Düşüncesi’nin, özellikle Stoa’nın
Doğal Hukuk Kavramını geliştirmeye çalışarak, bir yandan
bunun zorunlu sonucu olan Bütün İnsanlar için Eşit bir Doğal
Hukuk’un varlığını ileri sürerken öbür yandan bu Hukuku
Köleliğe ve Köle emeğine dayandırmaktadırlar. Bir yandan Doğal
Eşitliği ileri sürerken, öbür yandan kimi İnsanların Köle
olarak doğduklarını ve Toplumun en aşağı katında
bulunduklarını söylemektedirler. Bu Çelişki, aslında, Özenilen
ve özümsenmeye çalışılan Grek Düşüncesi’yle Roma gerçeği
arasındaki Çelişki’dir. Grek’de Site Birey’e üstündü,
Roma’daysa başgerçek Soylu bireyler’dir. Roma’nın tüm
saldırıları, Senatörler’in Kişisel Gönencini sağlamak içindir.
Roma’da tek toplumsal Bağ, Mülk Sahipleri’nin Yoksul Halk
karşısındaki çıkarlarından iberattir.
IV:Felsefe:
Frek Filosofisi Roma’ya MÖ 155 de Stoacı Diogenes,
Peripatosçu Kritolaos ve Akademiacı Karneades’in
Atina Elçileri olarak Roma’ya gelmeleri ve orada Konferanslar
vermeleriyle girmiştir. Romalılar özellikle Politika’da ve
Güzel Konuşmada yararlanmak için ona ilgi duymuşlardır.
Ennius’de
Pythagoras
Filosofisi’yle Tanışmanın izlerine rastlanmaktadır. Daha sonra
Stoacı Panaitios Roma’ya geliyor ve Roma’lı Dostları
Scipio, Lucullus, Laelius vb. O’nun Etkisiyle
Filosofi’ye karşı ilgi duyuyorlar. Roma Soyluları’nın
Filosofi’yle uğraştıklarını görmek, Roma’lı Gençler’in
dikkatini bu alana çekmektedir. En sonunda Stoacı
Poseidonios,(ö. MÖ 51) Rhodos’da Ders verirken,
Dinleyiciler arasında
Marcus Tullius Cicero ve
Pompeius’la karşılaşmıştır. Tüm Grek Öğretileri yavaş
yavaş Roma’ya akıyorlar. Ama bunların içinden ancak iki Öğreti
tutunabiliyor: Stoacılık ve Epikurosçuluk.
Stoacılık bu başarısını gerçek bir Roma’lı olan
Cicero’ya,
(ö. MÖ 43) Epikurosçuluk da gerçek bir
bilim adamı olan
Lucretius’a (ö. MÖ 55) borçludur.
Cicero, Cultura animi
Özlemine Stoacılık’ta
karşılık buluyor;
Lucretius (ö.MÖ 55) da
Bilimsel bilgi Özlemine Epikurosçuluk’ta.
Cicero (MÖ 106-43) ün bu konudaki önemi, daha çok,
hemen bütün Grek Filosofisi’ni Romalılar’a tanıtmış
olmasındadır. Bu bakımdan Roma Filosofi Dili’nin Babası
sayılıyor. Stoacı Diodotos’un yakın Dostu’ydu.
Grekçe’yle, Stoacılığı O’ndan öğrenmiş olmalıdır. Filozof
olarak Stoacılığa pek bir şey katmış değildir. Şu örnekte
olduğu gibi düşüncesi, Stoa temeline dayanmaktadır:
‘En gerçek Kanun, Doğru Us’dur. Doğru Us,
Doğa’ya uygun, bütün Varlıklar’da aynı, değişmez, yokolmaz bir
Güç’tür. O, bize görevimizi gösterir. Namuslu Adam, onun
Buyruk ve Yasaklarına Kulaklarını tıkamaz. Bu Kanun, hiçbir
Değişme tanımaz; Atina’da başka, Roma’da başka değildir. Bu
bütün Zamanlar’da ve bütün Ulusları yöneten Tek ve aynı
Kanun’dur. ‘
Cicero’nun elindeki Doğal Hukuk, Yezid’in eline
kalan Qur’an gibidir.
Cicero’ya göre ‘Yasa, Doğa’nın
içinde bulunan Us’tur. Yapmamız gerekeni buyurur,
yapmamamız gerekeni de yasaklar. İyi Yasa’yla kötü Yasa’yı,
Doğa ölçütü birbirinden ayırır. Etik açıdan Güzel olan’la
Çirkin olan’ı da Doğa ayırdeder. Anlak, Doğa’nın içindedir ve
oradan tüm Evren’e yayılmaktadır. ‘
Hense-Leonard şöyle der: ‘Eklektizm
Çeşitli Sistemler’den şahsi zevke en çok uyanı seçen bir
istikamet olup tamamen Romalı malıdır. Bu istikametin baş
temsilcisi olan
Cicero (ö. MÖ 43) Bilgi
Öğretisi’nde Orta Akademia’nın verimli Şüphesi’ne tutunur,
Etik’de Stoa’yla Peripatos ethik arasında
bocalamaktadır. Epikuros’a karşı da Filosofi’nin
esasını tanımaksızın savaşır. ‘
Roma Filosofisi’nin
İsa sonrası için bak:
Müjde’nin Latin Yankısı.
Agrippa Lanatus Menenius
MÖ 5??-493
Roma’lı
Düşünür.. Roma’lı Konsül.
Eseri:
-Üyeler ve Mide adlı Söyleviyle ünlü.. Bu
Söyleviyle, çok ağır Borçlar altında ezilen Plepler’le
Senato’yu barıştırdı.
‘Parça İşler, farklı birey’ler arasında
dağıtılmakla kalmaz, Birey’in kendisi de bir parça işlemin
otomatik motoru haline getirilir ve İnsan’ı kendi Vucudunun
sadece bir parçası yapan Menenius’un Masalını
gerçekleştirmiş olur. Mercanlar’da her birey bütün Topluluğun
Midesidir, ne var ki o Topluluğa Yiyecek maddesi sağlar, yoksa
Romalı Patrisyen gibi ondan Yiyecek Maddesi çekmez.’
Appius Clodius
MÖ 400 lü yıllar
Roma’lı
Düşünür..
Roma Hukuku’nun Ünlü Düşünürlerinden.. 12 Levha Yasası adıyla
anılan Hukuk İlkeleri’nin Kuramcısı ve Yazarı..
LATİN ALFABESİ ve
EDEBİYATI
Alfabe:
MÖ 600 öncesinde, Etrüsk Alfabesi’nden
geliştirildi. Tarihi Etrüsk, Grek ve Fenike Alfabeleri yoluyla
MÖ 1100’de Suriye ve Fenike’de Kullanılan Kuzey Sami
Alfabesine kadar uzanır. Latin Alfabesi’yle yazılmış es eski
yazıt , Praenes’te (bugün Palestrina) bulunan MÖ 600 lerden
kalma bir Broş üzerindeki MANİOS MED GHEFHAKED NUMASIOI (Klasik
latince Manius me Fecit Numeria’:’Manius beni Numerius için
yarattı.’ Sözcükleridir. Aşağı yukarı aynı tarihlerden kalma
bir başka Belge de, Roma Forumu’nda bulunan Küçük bir Sütun
Üzerindeki Dikeybir Yazıt ile MÖ 500 lerden kalma, Quirinial
yakınlarında bulunan bir Vazo üzerindeki Duenos Yazısı’dır.
Uzmanlar bu Yazıtlar’ın kesin tarihi konusunda birleşemezler.
Klasik latin Alfabesi, 21 i Etrüsk Alfabesinden
türetilmiş toplam 23 Harften oluşurdu. Ortaçağ’da I harfinin I
ve J, V’nin de U, V ve W olarak farklılaşması üzerine Harf
Sayısı 26 ya çıktı. Günümüzde Latin Alfabesini benimsemiş bazı
Avrupa Dilleri K ve W Harfleri kullanılmaz. Bazıları ise yeni
Harfler eklemişlerdir. Bu Harflerin çoğu, latince Harflere Ses
belirten İşaretlerin eklenmesiyle ya da iki harfin tek bir ses
olarak okunmasıyla elde edilir.
Eski Roma Dönemi’nde, Büyük Harf ve El Yazısı
olmak üzere iki tür Latin Yazısı vardı. Ayrıca Büyük Harf, El
Yazısı ve Yarı İşlek bir Yazı’yı birlikte kullanan Karma Yazı
biçimleri de gelişmişti. Yuvarlak Büyük Harfler’in
kullanıldığı Latin Yazısı, bu Karma Yazılar’dan birinin
gelişmesiyle MS 200 lerde ortaya çıktı. Ortaçağ’da, El Yazısı
ile Büyük Harf ve Yuvarlak Büyük Harf Yazıların gelişmesiyle
de birçok Latin Yazı biçimi ortaya çıktı. Kitapları kopya
etmede kullanılan el yazısından bugün basımcılıkta kullanılan
latin Harfleri, 1400 lerde İtalya’da Hukuki ve Ticari
Metinler’de kullanılan Köşeli El Yazısı’ndan da bugünkü İtalik
Harfler doğdu.
Edebiyat:
Cumhuriyet ve İmparatorluk Dönemlerinde Roma’da,
Ortaçağ ve Rönesans Dönemlerinde Avrupa’da yazılmış latince
eserler latin Edebiyatı olarak anılır.
Grekçe eserlerin Çevrilmesi ve Uyarlanmasıyla
ortaya çıktı, ancak kısa sürede kendine özgü bir Kimlik
kazandı. Latince, Roma İmp.ğunun yıkılışından sonra bir
Konuşma Dili olarak yerini Ulusal Diller’e bıraköışsa da,
katolik Kilisesi’nin Resmi Dili olarak kalmış, Özellikle de
Uluslararası Bilim, Filosofi ve Edebiyat Dili olarak varlığını
1700 lere dek sürdürmüştür.
Livius Andronicus
MÖ 284-204
Latin Edebiyatı’nın İlk Önemli Yazarı..
2oo
lerde Roma’ya getirilen bir Grek Köleydi.. MÖ 240 da, Roma’nın
Kartaca karşısındaki Zaferini kutlamak için, Grek Kaynakları’ndan
yararlanarak, Özgün bir Tiyatro Eseri çevirdi. Ayrıca
Odysseias’yı da Latince’ye çevirdi. Oyunlarında Grek Şiir
Ölçüsü Latince’ue uyarlarken Odysseia Çevirisinde Gelenkesel
İtaltan Ölçüleri’ni de kullandı. Bu Çeviride
Homeros’un
Zengin Söz ve Eğretileme Dağarcığına Latince Karşılıklar
bulmakta gösterdiği Ustalıklai latin Edebiyatı’nın sonraki
gelişiminin temellerini hazırladı.
Livius Sonrası Latin
Edebiyatı:
Livius’dan sonra Grek Etkisi’nin
daha belirgin olduğu Güney İtalya’dan gelen Gnaeus Naevius
(MÖ 270-200), Quintus Ennius (MÖ 239-169) ve Marcus
Pacuvius (MÖ 220-130) gibi Şairler de Klasik Grek Destan
ve Trajedyalarını latince’ye kazandırdılar. Grek Ölçü
Kalıplarını da latinleştirdiler. Bu Süreç içinde, Şiirin
yanında Düzyazı da gelişti. Tragedya, Komedya, Filosofi Yazısı
ve Söylev gibi türler Latin Edebiyatı’na aktarıldı. Ennius
Tragedya Dili’ni geliştiriken, Plautus (MÖ 254-184) ve
Terentius (MÖ 186/159) da Latin Komedyasını kurdular.
Bu son İki Yazar, Grek Yeni Komedya Çizgisine bağlı kalmakla
birlikte, Eserlerinde Roma Toplumu’nun Törelerini Alaya alan
Komedyalarında, sağlan bir Olay Örgüsü kurmaktan çok, kaba
Şakalarla Seyirci’yi güldürmeyi amaçladı. Bu yönüyle de Komik
Opera Türü’nün Temellerini atarak daha sonraki Avrupa
Komedisi’nin hemen hemen bütün kalıp tiplerini oluşturdu.
Trennius ise Komedyalarında daha Sağlam bir Yapı kurmayı
denedi.
Bu Dönem’de yazarlar, Güçlü
Ailelerin Çevresinde toplanıyorlardı. Ortaçağ Avrupası’nda
süren Mesen (Koruyucu) Geleneği’nin Kurucusu Roma’ydı.
‘Mesen’ Sözcüğü de, bu Koruyucular’ın en Zenginlerinden
Gaius Maeccenas’ın (MÖ y.70-8) Adından türemişti.
En Geniş Yazar ve Düşünür Grupları’ndan biri Romalı Konsül ve
General Scipio’nun Komutasındaki Kişiler
arasında Grek Stoacı Filozof Panaitios, Grekli Tarihçi
Polybios ve Terentius da vardı.
Polybios
MÖ 200-120
Grek
Düşünürü..
Roma Tarihi üstüne yazdığı İstoriai (Tarihler
) adlı Eseriyle ünlü.. Arkadia’lıydı. İlkin Makedonya Egemenliği’ne
giren Grek Site-Devletleri’nde Makedonya’yı da ele geçiren
Roma’ya karşı bir Akhaia Birliği’ni kurmuştu.
Polybios da bu Strategoslerindendi
. Romalılar’ın bu Siteleri de
alışından sonra birçok Devlet Adamları’yla birlikte Rehine
olarak Roma’ya getirildi. Uzun Yıllar orada yaşadı.
Kritik ve Filosofik açıdan
yazdığı Tarih, hem o Çağın Politik Düşüncesi’nin, hem de Roma
Toplumu’nun incelenmesinde başlıca Kaynak’tır. Etkisini ve
Değerini bugün de sürdürmektedir.
Roma Aristokrasisi’ni yakından
tanıyordu. Romalılar’ın hemen bütün Ülkeleri nasıl
Egemenlikleri altına aldıklarını başarıyla inceler.
‘İnsanların Davranışları’nı düzeltmek için
hiçbir şey geçmişi tanımak kadar etkin değildir.‘ der.
Rastlantıyı ilahi bir olay değil,
Nesneler’in bir Özelliği sayar. İnsanlar bunu bilmekle
Rastlantılar’a Egemen olabilecekleri ve onları kendi
çıkarlarına uygun olarak kullanabileceklerini ileri sürer.
Roma Egemenliği tanrısal bir Bağış değil, Roma’lıların kendi
Deneyleri sonunda kendi kendilerini yetiştirerek varmış
oldukları bir sonuçtur diye düşünür.
‘Her Olaya bir Neden aramak zorundayız, çünkü
Nedensiz hiçbir şey olmaz’der.
Eser şu Sözler’le sona erer :
’Roma Devleti’nin
Oluşumunu, Gelişimini, Doruğa çıkmasını ve bugünkü durumunu
böylece gördükten ve onunla başka Devletler arasındaki lehte
ve aleyhteki farklılıkları da değerlendirdikten sonra
İncelemelerime son veriyorum.’
Eserin çeşitli baskıları ve
çevirileri yapıldı. En Ünlüleri şunlar:
-J.Schweighaüser,
-Bekker,
-Büttner-Wobst,
İngilizce çevirisi W.R.Paton tarafından
yapıldı.
Kimi Nölümleri Kurthan Fişek tarafından
Türkçe’ye çevrildi.
Bibliyografya:
-Abfassungszeit der Geschichten des Polybios,
R.Thomson,
-Charakteristik von Polybius, P.La Roche,
-Der Geschichtschreiber Polybius, seine Weltanschauung
und Staatlehre, W. Markhauser,
-Die Archaeologie des Polybios, F. Taeger,
-Die Oekonomie der Geschichte des Polybios,
H.Nissen,
-Die Psychologischen Anschrauungen des Historikers
Polybios, C.Wunderer ,
-Die Studien des Polybios, R. von Scala,
-Polybios und sein Werk, O. Cuntz,
-Polybius, Zur Geschischte antiker Politik und
Historiographie, K.W.Nitzsch,
-Reading in Political Philosophy
, F. W. Coker,
-Selections from Polybius ,
J. Strachan- Davidson,
-Springs of Hellas , T.R.
Glover,
-Studien zur geschichtlichen
Anschauung des Polybios, W.Siegfried,
-The Ancient Greek Historians ,
J.B. Bury,
-The Theory of the Mixed
Constitution in Antiquity, A Critial Analysis of Polybios,
W. von Fritz,
Laelius Sapiens
MÖ 185-115
Romalı Düşünür..
Konsül’dü.. Caius Laelius’un
Oğlu.
Tarım Sorunları’yla uğraştığı
ve Gracchus Kardeşleri desdeklediği için Ekonomi
Edebiyatında adı anılır.
Roma’da Ekonomik Düşünce hiç
işlenmemişti. Bu yüzden tarımsal yanından da olsa, ona doğru
şöyle bir başını çevirenler bile Ekonomi edebiyatında
anılırlar.
Panaitios
MÖ 180-110
Grek
Düşünürü..
Khrisippos'dan sonra
Stoa Öğretmeni oldu. Stoacılığın Orta Dönemi’nin iki büyük
Düşünüründen biri. (Öteki Poseidonikos’tur).
Ünlü Roma Komutanı Scipio'nun
Arkadaşıydı. Okul’un Roma'da yerleşmesinde etkili oldu.
Romalılar Stoa’nın peşinde düşünsel bakımdan güç kazandılar.
Eski-Stoacılığa
Platon ve
Aristoteles (ö. MÖ 322) Öğretilerini
karıştırmakla ünlüdür. Eski-Stoa Öğretisi’nde birçok Rasyonel
değişmeler yaptı.
Kahinlik (mantike), Ruh’un
ölümsüzlüğü , evrenin bir yanma süreci olduğu gibi eski Stoa
ilkelerini yadsıdı.
Aristoteles’e uyarak Evrenin
Bitimsizliğini savundu.
Din, O’na göre Politik bir Kurum’dur. Orta-Stoa’nın
2.büyük Düşünürü Poseidonios O’nun Öğrencisidir.
Eserleri:
-Felsefe Tarihi üzerine araştıralar yaptı ve Peri Aireseon
(Kanılar Üstüne ) yazdı.
-Peri Apatheias (Duygusuzluk üstüne )
-Peri tu Kathekontos (Ödev üstüne)
-Peri Ekyproseos tu Kosmu (Evrenin
yanma süreci üstüne )
Tiberius Sempronius Gracchus
MÖ 163-133
Romalı
Düşünür...
Kardeşi Gaius’le birlikte kimi Metinler’de
Gracchi’ler diye anılırlar.
Toprak Reformu’nun ilk İcatcılarıdırlar. Fetih
yoluyla Roma’ya katılan Tarım Alanları’nın bedava Soylular’a
verilmesini önlemeye çalıştılar. Köylüler’e dağıtılmasını
istediler. Halk’tan yanaydılar.
Tiberius, Kartacalılar’a karşı Roma
Birlikleri’nin Komutanıydı. MÖ 133 de Tribün seçildi.
Lex Sempronia Agraria adıyla bir Toprak Reformu Yasası
çıkardı. Öldürüldü.
Şöyle der:
‘Vahşi Hayvanların bile sığındıkları bir İn vardır, ama Roma’yı
korumak için Canlarını verenlerin soludukları Hava’dan başka
hiçbir şeyleri yoktur. Onlar Aileleriyle beraber oradan oraya
sürünürler. Köylünün Ülkemizin Efendisi olduğunu söylüyoruz,
sonra da onlardan bir karış Toprağı esirgiyoruz.’
Gaius Sempronius
Gracchus
MÖ 153-121
Romalı Düşünür..
Ağabeyi Tiberius’le birlikte
Gracchus Kardeşler diye anılırlar.
Roma’da Trübün’düler. Köylüler’in
yararına olan Tarım Yasaları’nın uygulanması için savaştı.
Tribun seçildiğinde
Lex Frumentaria ve Lex Judicaria adlarını taşıyan
iki Yasa çıkardı. Tahıl’a bir Taban fFiyat koydu ve bu Fiyat’ın
üstüne çıkan Piyasa Fiyatı farkını hazine yararına tahsil
etti. O da, Ağabeyi gibi, bir karışıklık sırasında öldürüldü.
Poseidonios
MÖ 135-51
Grek
Düşünürü..
Suriyeli.
Stoa Öğretisi’ne Hocası
Panaitos'la birlikte Platon (ö.347)ve
Aristoteles (ö.322) Aşısı yaptılar. Panaitos'un
Ölümünden sonra Orta Stoa Dönemi’nde Okul’un Başkanı oldu.
Filosofi’yi Bilim’e dayamaya
çalıştı.
Evren’i büyük bir Organizma
olarak görüyordu. Evren’in Canlılığı Düşüncesine bu açıdan
yeni bir biçim verdi. Ruhbilim ve Etik’de
Ruh’un logistikon ve alogistikon yönlerini
birbirinden ayırırı ve her ikisini de Ruh’un Us’lu
yönünde temellendirir. Bununla birlikte Ruh’un
Ölümsüzlüğünü savunmak, Kahinler’e inanmak gibi yönleri
vardır.
Stoa Öğretisi’nin Roma’ya
girmesinde etken oldu. Roma’daki Derslerinde Dinleyicileri
arasında Cicero (ö. Mö 43) ve Pomponius da
vardı. Cicero Eserlerinde O’ndan çok sözeder.
Çok sayıda Eserlerinden pek azı
bugüne geldi. Cicero’nun bildirdiğine göre, çok okunan
ve çok sevilen biriydi. Düşüncesinde Platon-Aristoteles
Etkisi açıkça görülür, bu nedenle onu Eklektik sayanlar da
vardır.
Romalılar Stoa’yı karışmış
Düşünceler’den kurtararak Eklektisizm’den ayırdılar. Sonra da
O’nu kendi güçlerine uygun Romalılaştırdılar.
Stoa, Ortaçağ’ın Kilise
Babalarını bile etkiledi. Hristiyanlar arasında son Savaş
Köyler’de oldu ve sonunda Putçuluğu yenen Hristiyanlık, bu
savaşta kazanabilmek pahasına, ilkelerinden çoğunu Putçular’a
ödün verdi.
Marcus Terentius Varro
MÖ 116-27
Roma’lı Düşünür.
Latinler’in
en büyük Bilginlerindendi. Dil, Din, Töre, Hukuk, Politika ve
Tarımsal Ekonomi olmak üzere birçok alanlarda 74 Eser yazdı.
O’nun Eserleri kendinden sonra gelen Bilginlerin ve başta
Saint Augustinus olmak üzere tüm Kilise Paterleri’nin
başvurduğu başlıca Kaynak oldu.
Ekonomi’yle hiç ilgilenmeyen Roma
Düşünürleri arasında Cato ve Columella’yla
birlikte Tarım açısından da olsa bu alana eğilmiş birkaç
Düşünür’den biridir.
Rerum Rusticarum Libri II
adlı Eseri, Kişisel yararlar’la ilgili Gözlemler niteliğinde
olmakla birlikte bir Tarım Ekonomisi inceleme Eseri
sayılabilir.
5 Kitaplık De Lingua Latiane
(Latince Üstüne ) adlı eseri de önemlidir.
Titus Pomponius Atticus
MÖ 109-32
Roma’lı Düşünür.
Epikurcuydu.
Günümüze dostu Cicero’ya (ö. MÖ 43) yazdığı birkaç
Mektup geldi. O’nun Mektuplarından çok,
Cicero’nun O’na
gönderdiği 396 Mektup önemlidir.
Hekaton
MÖ 100 lü yıllar
Grek Düşünürü..
Panaitios’un Öğrencisi’ydi.
Önce Rodos’ta, sonra Roma’da Stoacılık Dersleri verdi.
Cicero,(ö.MÖ 43) O’nun Ödevler adlı bir
Eserinden söz eder. Bu güne gelmedi.
Romalı
Düşünür.
Hukuk bilgini..
Eserlerinden ancak Digeste’te yer alan
birkaç Parça’yla 161 de yazdığı Institutiones (Kurumlar,
4 Kitap ) kaldı. Bu Parçalar’dan Roma Hukuku üstüne geniş
Bilgi edinilir.
Örneğin Familia deyimi’nin (Evcil Köle
anlamında Famulus kökeninden türetilmiştir) bir
Köleci’ye ait bulunan Köleler’in tümü anlamına geldiğini
söyler. Bu Familia (Köleler), Miras hissesi (Id est
patrimonium ) olarak Vasiyet’le bırakılıyordu.
Daha sonra bu Değim, Pater familias (Aile
babası )’nın Kadınlar, Çocuklar ve Köleleri Babalık Otoritesi
altında tuttuğu ve hepsinin üstünde yaşatmak ya da öldürmek
hakkına sahip bulunduğu yeni bir toplumsal Örgütü dile
getirmek için kullanılmıştır. Bu Deyim günümüzde sadece
Aile anlamında kullanılıyor.
Grek Düşünürü..
Pompeius’un Tarihçisiydi.. Pompeius O’nun hatırı
için Midilli Adası’na Özgürlüğünü bağışladı.
Strabon ve Plutarkhos gibi ünlü
Tarihçiler’in yararlandıkları bildirilen Pompeius’un
Komutasında Yapılan Roma Savaşları Tarihi adlı Eseri
kaybolmuştur.
Grek Düşünürü..
Didero’nun Çğretmeniydi..
Stoacılık Roma’ya O’nun aracılığıyla girdi.
Stoacılığı Romalılaştıranların başında da
Cicero (ö.MÖ
43) vardı. Seneca,
Epiktetos ve
Marcus
Aurelius O’nu izledi
Grek Düşünürü..
İskenderiye’li.. Matematikçi ve Astronom’du.
MÖ 46 da Jül Sezar’ın yaptığı Takvim
Düzeltimini hazırladı. Güneş ve Ay’ın Çaplarının değişimini
buldu.
Eserleri:
-Peri Anelittuson (Ters
Devimler Üstüne )
-Peri Opseos (Görünüş Üstüne )
Diodoros,
Sicilya’lı
5.Saat
Grek Düşünürü..
En Eski Çağlar’dan Galya’nın Sezar
tarafından İşgaline kadar bir Dünya Tarihi yazdı. Kendinden
önceki bütün Tarihçileri de özümsedi. Tarih alanında başlıca
ve güvenilir kaynaklar’dan biridir.
Roma’lı Düşünür..
İskenderiye Mistisizmi’yle karışık Stoacı bir
Okulun kurucusu. Bir hayli yandaş topladı. A. Weber bu
tutum için ‘Kalabalık mezhep’ der.
Polyhistor Aleksandros
5.Saat
Grek Düşünürü..
Pythagorascı’ydı. Evrenin Merkezi ve her
şeyin Kökeni (arkhe) olarak Güneş’ten başka bir Ateş’in
varlığını iddia etti.
Savaş’ta Esir düştü ve Roma’lı Cornelius
Lentulus tarafından satın alındı. Filosofi, Tarih ve
Coğrafya konularında uzmandı. Günümüze Eserlerinden Fragmanlar
kaldı.
Larissa’lı Anaksilaos (Anaksilas,
Anaxilaus)
5.Saat
Grek Düşünürü...
Büyücülük’le ünlü.. Roma’da İmparator Augustus
Çağı’nda yaşadı. Pythagorasçı
Eserleri:
-Tek eseri Seu Ludicra.
Denis,
Halikarnas’lı
5.Saat
Romalı Tarihçi..
Grek asıllıdır. Roma Tarihi üstünde değerli bilgiler veren bir
Eseri vardır.
Engels’in Ailenin Kökenleri adlı Eserinin
Kaynaklarındandır.
Aulus Cornelius Celsus
5.Saat
Romalı Düşünür..
Hekim ve Epikourosçu’ydu. Büyük bir
Kültür Ansiklopedisi yazdı. 8 Bölüm olan bu Ansiklopedinin
6.Bölümü bulunmuş ve 1846, 1876 Yıllarında iki kez
Fransızca’ya çevrilerek yayınlandı.
Athenedoros,Claudius’un
öğretmeni
5.Saat
Grek düşünürü..
İmparator Claudius’un Öğretmeniydi.
Hayatı ve Eserleri üstüne başka bilgi yok.
Publius Nigidius Figulus
MÖ 98-44
Romalı Düşünür..
Pythagorascılığın
Roma’daki Temsilcisiydi. Politika’ya da karıştı,
Sürgün’de öldü.
Eserleri:
-Kimi Parçaları günümüze de kalmış olan De
Animalibus (Hayvanlar Üstüne ),
-De Auguriis (Kehanet Üstüne ),
-De Ventis (Yeller üstüne ) gibi eserleri var.
Caius Crispus Sallustius
MÖ 86-35
Roma’lı Düşünür..
Çok ünlü Tarihçi..
Roma Soylularındandı. Sezar’ın Ölümünden
sonra siyaset’ten çekilerek Tarih Kitapları yazdı. Dili biraz
eskiydi ama Çevirileri Grekler’in Plutarkhos’ları gibi
zevkle okunuyor. Bilimsel ve Nesnel bir anlatımı var. Örneğin,
Katilina Ayaklanmasını onaylamadığı halde, onun
Floransa dolaylarında kahramanca öldüğünü yazar ve şöyle der:
‘Yüzü Ölümünden sonra bile Kahramanlığını yitirmemişti,
Varlıkları küçümsemekte devam ediyordu.’
Eserleri:
O’nun olduğu bildirilen Eserlerin ona nisbeti
şüphelidir.
-Catilina Coniuration, (Katilina
suikastı), Bu eser dilimize de çevrildi. Türkçeye çevrildi.
-Bellum ugurthinum,
Jugurtha savaşı,
-Historiae, Tarihler. Bu
Eserinde 78-67 dönemini inceledi, günümüze kimi parçaları
kaldı.
-Invectiva in Ciceronem,
Cicero’ya Karşı Çıkış
-Epistulae ad Caesarem,
Sezar’a Mektuplar.
Quintus Sextius
MÖ 70-???
Roma’lı Düşünür..
Oğlu Hekim Quintum Sextius
Niger’le birlikte Roma
Pythagorasçıları’ndandır.
Ama Stoa Okulu’na bağlı. Özelliği, Pythagorascılar’ınkine
benzeyen ve Sextius’cular adı verilen etkin bir Tarikat
kurdu. Bu Tarikat yüzyıl sürdü.
Flaccus Horatius
MÖ 68-MS 8
Roma’lı Ozan..
Roma’nın en büyük ozanlarından.
M.Gökberk, Felsefe
Tarihi’nde O’nun Epikurosçuluğun etkisi altında
kaldığını söylüyor. Kimilerine göre de Felsefesi ‘Gününü gün
et, vaktinin tadını çıkar ‘dizelerinde özetlenen bir çeşit
Hazcılık’tır. Felsefe Tarihçisi Weber’ göre de
Aristippos’un Öğretisinden birçok kuralları dizeleştirmiş.
Weber şu örneği verir: ‘Kendimi Nesneler’le değil,
Nesneleri kendime tabi kılmaya çalışıyorum.’
En ünlü Eseri Satyr’ler
(Yergiler )dir. ‘Eğer bir kimse , ne Star ne de başka bir
Müzik Aleti çalmayı bilmediği halde Starları alıp depoya
kapatırsa, eğer Kunduracı olmadığı halde Bızlar ve Kalıplar
satın alırsa ve Deniz Ticareti’nden hiç hoşlanmazken Gemi
Yelkenleri edinirse herkes ona Deli der, akılsız der.
Böylelerinin, Gümüş ve Altını Toprağa gömen ve yığdığı
Hazine’den yararlanmayı bilmeyerek ona el sürmeyi Günah saya
kimseden hiçbir farkları yoktur.’
Marx şöyle yazar: ‘Horatius bu
Satırları yazmakla Para yığma Felsefesinden hiç anlamadığını
belli etmektedir. ‘Yaptığı bu aktarmaya şunu da ekler :’
Storch Sorunu Horatius’ten daha iyi anladığını şu
sözleriyle tanıtlıyor: Dünya’da varolan her türlü
zenginlikleri edinmek için Para yığmak yeter.’
Grek
Düşünürü..
Filosofi ve Tarih’le de uğraşmış ünlü coğafyacı..
Amesia (Amasya) da doğdu. İskenderiye ve Roma’da
yaşadı.
Polybios Tarihi’nin devamı
olarak yazdığı 41 Ciltlik Historika Hypomnemata adlı
Eseriyle ünlüdür, kayıp olan bu Eser’den 19 Parça bugüne
ulaştı.
Geographika adlı Eserinin
büyük Bölümü bugüne gelebildi. Bu
Eserin tümü de 17 Cilt’tir. Bu Eser birçok bakımdan
Ptolemaios’un Eserinden daha üstün sayılıyor.
Strabon Ortaçağ’da pek
tanınmıyordu. O’nun Eserlerinden Eskiçağ Ekonomisi ve
Toplumsal Yapısı üstünde de Değerli Bilgiler edinildi. Örneğin
bir Arap Kabilesi’nde, Altın’a göre 10 kat daha uzun bir emek
süresiyle elde edilen Demir’in bir Livresine 10 livre Altın ve
gene Altına göre iki kat daha uzun bir emekle elde edilen
Gümüş’ün bir livresine iki livre Altın verildiğini anlatması
ilgintir.
Titus Livius
MÖ 059 MS 019
Roma’lı
Düşünür..
Kuruluşundan beri Roma’nın Tarihi üstüne 142
Eserin yazarıdır. Eski Roma üstüne birçok önemli bilgiler O’nun
Eserlerinden öğrenildi
Belagat ve Filosofi’yle de
ilgilendi. Yansız ve Nesnel bir bakışla yazdığı Tarihleri MÖ
9.Yıla kadar gelir. Günümüze birçok Parçaları geldi. Bu
Tarih’ten O’nun Tacitus (0055-0120) Ölçüsünde büyük bir
Tarihçi olduğu anlaşıldı.
Bugüne gelen Bölümlerinde
şöyle der :
’Tarih’in incelenmesini yayarlı ve gerekli kılan şudur:
Gözlerimizin önünden çeşitli örnekler geçer, bunlar arasından
kendiniz ve ülkeniz için yararlı olanları seçebilirsiniz.’
Roma’nın Büyüklüğünü, Vatandaşların Yeteneklerine
borçlu olduğuna inanıyordu. Doğaüstü etkiler de onun için
önemlidir. ‘Romalılar’a bu yetenekleri Tanrılar bağışlamıştır’
der.
Tarih anlayışı, Polybius’ünkü gibi
Eleştiri’ye ve Filosofi’ye değil, salt olaylara dayanır.
Roma’nın gücünü Tanrılar’ın Gücü’yle karşılaştırır ve onlara
eş sayar, şöyle der :’Bence, böylesine büyük ve Tanrılar’ın
Güçlerine eş güçteki bir İmparatorluğun yaratılışının kaynağı
Kader’dir.’
Valerius Maximus
5-6.Saatler
Roma’lı
Düşünür..
İlkçağ ve Ortaçağ’da büyük bir başarı kazanan Anılmaya
Değer Sözler ve Olaylar adlı 9 Ciltlik Derlemesiyle ünlü...
Bin kadar Öykü’yü de içeren bu Eser’den Düşünürler de
yararlandı, ustaca düzenlenmiş bir Etik Dersi niteliğindeydi.