Karl Marx

1818-1883

 

     5 Mayıs 1818’de, Trier, Ren Bölgesi, Prusya’da doğdu. 14 Mart 1883’te Londra’da öldü. Alman Sosyalist Kuramcı ve Önder. Düşüncesi Filosofi, İktisat, Sosyoloji ve Siyaset Bilimi Boyutları’nı içerir. Hayat’ını Kapitalizm’in Eleştirisine ve  Devrimci Mücadele’ye adamış, Engels ile Birlikte yazdığı Manifest der kommunistischen Partei 150 Yıllık bir Akım’a Adını ve Temel Siyasal Programı’nı vermiş; Das Kapital Adlı İncelemesi ise bu Program’ın Ekonomik Temeli’ni oluşturmuştur. Kişisel Eserler’iyle olduğu kadar Engels ile Ortak Çalışmalar’ıyla da Temellerini attığı Marksizm, yalnızca bir Kuram ya da Yöntem değil, bütünsel bir Dünya Görüşü’nün İfadesi olmuştur.

 

                 Gençliği ve Düşüncesinin Oluşumu:

                 Yahudi Asıllı bir Aile’nin 7 Çocuğu’ndan biriydi.Avukatlık yapan Babası muhtemelen Mesleği’nde ilerleyebilmek için Protestanlığı benimsemiş, Oğlunu da 6 Yaş’ına geldiğinde Vaftiz ettirmişti. Ortaöğrenimi de (1830-1835)’te Trier’de tamamladı. Ekim 1835’te Bonn Üniversitesi’ne girdi. Orada 1 Yıl Beşeri İlimler okuduktan sonra 1836’da Berlin Üniversitesi’nde Hukuk ve Filozofi Öğrenimi’ne başladı. Berlin’deki en Önemli Deneyim’i Hegel’in Filozofisi’yle tanışmak oldu. Başlangıçta İtici bulduğu Hegelci Öğreti’nin Devrimci Öğrenci Kültürü’nü derinden etkilediği bu Dönem’de, sonunda o da Doktorlar Klübü olarak bilinen Genç Hegelci Çevre’ye katıldı. Grub’un Başlıca Sözcüsü olan Bruno Bauer’in Üniversite’deki Teoloji Dersleri’ni izledi.  Bu arada Prusya Yönetimi, hızla Ateizm’e yönelen ve Siyasal Eylem’den Söz etmeye başlayan Genç Hegelciler’i Üniversite’den uzaklaştırmaya girişmişti. 1832’de Ludwig Feuerbach’tan sonra 1839’da Bauer de Görev’den alındı. Marx’ın bu Yıllar’daki en Yakın Dostu olan Adolph Rutenberg ise, Genç Hegelciler’i daha Köklü bir Toplumsal Katılım’a çağırıyordu.

                 Bu Elverişli, Çelişmeler’le Dolu Ortam’da Marx’ın Siyasi Görüşleri ve Liberal Demokratlık’tan başlayıp Devrimci Demokratlık’tan geçerek Sosyal Demokratlığa ya da Komunizm’e  doğru gelişti. Kuramsal Plan’da ise, Gününde İnsanlığın Bilim, Düşünce ve Kültür Mirası’nın 3 Ana Damarı sayılabilecek olan Alman Filozofisi, İngiliz Siyasal İktisatı ve Fransız Sosyalizmi, önünde Peşpeşe açılan ve zamanla Yeni bir Sentezini ortaya koyacağı Alanlar oldu.

                 Marx, Demokritos ve Epikuros’un Filozofileri’nin Hegelci Çözümlemesi.. Bı konuda    Demokritos ile Epihuros'un Atom Öğretileri Arasındaki Fark üzerine Doktora Tezi yazdı. Nisan 1841’de Tezi Jena Üniversitesi’nde Kabul edildi. Yine 1841’de Feuerbach’ın Das Wesen des Christentums (Hristiyanlığın Özü) Adlı Eser’ini Filozofi’de Büyük bir Olay olarak karşıladı. Feuerbach’ın Hegel’e yönelttiği Maddeci Eleşltiri’yi yerinde bularak, bundan böyle Filozofi Çalışmaları’nda  Hegelin Diyalektik Yöntem’iyle Feuerbach’ın Maddeciliği’ni birleştirmeye yöneldi. Prusya’nın en gelişmiş Sanayi Bölgesi olan Köln’de, Liberal Burjuva Muhalefet’in yayın Organı olarak yayın yapan Günlük Rheinische Zeitung Gazetesi’ne Mayıs 1842’de Yazı göndermeye başladı. Basın Özgürlüğü’nü ele aldığı İlk makalesi’nde, Özgürlük Konusu’nda Mutlak ve Evrensel Ahlak İlkeleri’nden Yola çıkan Soyut İdealist bir Yaklaşım görülüyordu. 15 Ekim 1842’de Gazete’nin yayın Yönetmeni olan Marx, bu Sıfat’la Mart 1843’e kadar buradaki Başyazıları’nda , çok Çeşitli  Toplumsal ve Ekonomik Sorunlar’a, bu arada Yeni Sahne’ye çıkan Komunizm Olgusu’na da değindi. Tirajını 3 katına çıkardığı Gazete’nin, Liberal Muhalefet’in Yayın Organı olmaktan çıkararak, Devrimci Demokrasi’nin Sözcülüğü’nü üstlenmesini sağladı. Marx’ın Genç Hegelciler’den gittikçe uzaklaşan Siyasal Görüşler’inin gelişmesi’nde ve Filozofisi’nin İdealizm’den Maddeciliğe yönelmesinde Önemli bir Aşama’yı Temsil eden Gazete, Rusya’nın Baskısı üzerine, Mart 1843’te Prusya Yönetimi’nce kapatıldı.

                 Haziran 1843’te Çocukluk Sevgilisi Jenny von Westphalen’le evlendi. Ekim 1843’e kadar onun oturduğu Kreuznach’ta kaldıktan sonra, Karısı’yla Paris’e gitti. Kreuznach’ta yazdığı Zur Kritik der Hegelischen Rechtsphilosophie’de Hegel Eleştirisi’ni Feuerbach gibi Din’den değil, Toplumsal İlişkiler’den Yola çıkan bir Çözümleme’ye dayandırdı. Sivil Toplum’un  Devlet Tarafı’ndan değil, Devlet’in Sivil Toplum tarafından belirlendiği Sonuc’una vardığı bu İncelemesi’ne sonradan yazdığı ve Dini ‘Halkın Afyonu’ sayan Ünlü İfadesine Yer verdiği Giriş Metni, 1844’te Tek sayısını Arnold Ruge’yle birlikte çıkardığı Deutsche-Französische Jahrbücher’de yayınladı. Bu Dergi’nin Amacı Alman ve Fransız Sosyalistleri’ni birleştirmekti; ama Ruge Ilımlı, yalnızca Aydınlatıncı Nitelik’te bir Yayın’dan yanayken, Marx Hayat’tan ve Kitleler’in Mücadelesi’nden kopuk Kurumlar’dan Yarar umuyor, var olan Düzen’in hiç Ödün verilmeden eleştirilmesini ve Kuramsal Eleştiri ile Devrimci Uygulama’nın Birliği’ni savunuyordu. Aynı Dergi’de yayınlanan Zur Judenfrage Adlı Yazısı’nda da Marx, Bruno Bauer’i Yahudiler’in Kurtuluşu Sorunu’na İdealist Çerçeve içinde yaklaşmakla suçlarken, İnsanlığın Kurtuluşu’nun yalnızca Dinsel ve Siyasal değil, aynı zamanda Ekonomik ve Toplumsal Baskıları da yok etmeyi gerektirdiğini Öne sürüyor, bu arada, yalnızca ‘Siyasal Kurtuluş’ olarak gördüğü Burjuva Devrimi’nin Sınırlılığı’na Dikkat çekiyordu.

                 Ruge’yle Arası’ndaki Görüş Ayrılıkları’nın keskinleşmesi, Almanya içinde Gizli Dağıtım’ın Zorlukları ve Dergi’nin İsviçreli yayıncılar’ın Desdekler’ini çekmesi üzerine Deustche-Französische Jahrbücher’i sürdüremeyen Marx , Paris’te Almanca çıkarılan Vorwaerts! (İleri!) Adlı Gazete’ye Yazı vermeye başladı. Eylül 1844’te yayın Kurulu’na katıldığı bu Gazete’ye, aynı Ay içinde birkaç Günlüğüne Paris’e geldiğinde tanışıp hemen kaynaştığı Engels’in Heinrich Heine’nin ve Georg Herwegh’in Yazı Göndermesi’ni sağladı. Ağustos 1844’te, Vorwaerts!’te yayınlanan bir Makalesi’nde, Silezyalı Dokumacılar’ın Ayaklanmasını Konu aldı. Olayı Alman İşçi Sınıfı’nın Burjuvazi’ye Karşı İlk Önemli Eylem’i olarak değerlendirdi ve Alman halkı’nın Kurtuluşu’nu gerçekleştirecek Tek Dinamik Öge’nin Ploreterya olduğunu İleri sürdü.

                 Paris Yılları’nda Artık Ekonomik İlişkiler’in Bütün Ayrıntıları’yla incelenmesi gerektiği Sonucu’na da varan Marx, Hayat’ı boyunca uğraşacağı Siyasal İktisat Konusu’nda İlk Çalışmalar’ına girişti. John Stuart Mill gibi İktisatcılar’ın Temel Yetersizliği’nin, Kapitalizm’i Tarihsel bir Gelişme olarak görmemelerinden ve Kapitalist İlişkiler’i değişmez Kabul etmelerinden kaynaklandığını İleri sürdü.  Paris’te Fransız ve Alman İşçileri’nin Komunist Örgütleri’yle Temas’a geçmişti. İşçiler’in Düşünceleri’ni ‘Son Derece Kaba ve Zeka’dan Yoksun’ buluyor, ama Kişilikleri’nden Heyecan duyuyordu. Ancak 1932’de, Almanca Toplu Eserleri içinde yayınlanabilen Ökonomisch-philosophische Manuskripte aus dem Jahre Adlı, Taslak halinde kalmış Çalışma’sında, ilk kez, Üretim’in Toplumsal Süreç’teki Belirleyici Rolü’ne İşaret etti. Toplumsal Sınıflar’ın Maddi Temelini Özel Mülkiyet ve İşbölümü’nün oluşturduğunu vurguladı. Sosyal Bilimler’in Çeşitli Dallar’ında değindiği bu Yazmalar’ında Yabancılaşma ve Yabancılaşmış Emek gibi Bazı Temel Kavramlar’ını ortaya attı. Özel Mülkiyet Sistemi’nin ancak Geniş Kitleler’in Devrimci Mücadelesi’yle ortadan kalkabileceği Sonucu’na vardı. Engels’le birlikte tasarladığı Die heilige Familie oder Kritik der kritischen Kritik’yse İşçi Sınıfı’nın Kapitalist Toplum’daki Konumu’ndan kaynaklanan Tarihsel Rol’ünden Söz etti. Verimli Denemeler’le Dolu 1844 Yılı’nın Sonbaharı’nda daha çok Marx tarafından yazılan Kutsal Aile, Genç Hegelciler’in Sübjektif İdealizmi’nin Eleştisisine ve Maddeci Tarih Görüşü’nü Geliştirme Adımları’na ayrılmıştı.

 

                 Brüksel Yılları ve 1848 Devrimleri’ndeki Rolü:

                 Prusya Hükümeti’nin Girişimleri’yle Sonucu Fransa’daki Guizot Yönetimi’nin Vorwaerts! Gazetesi’ni kapatarak Yazarlar’ının birçoğunu Sınırdışı etmesi üzerine, Marx Şubat 1845’te Brüksel’e gitti ve o Yıl Prusya Vatandaşlığı’nı reddetti. Brüksel’de, artık Yoğun bir İşbirliği içinde bulunduğu Engels’le birlikte, Marksizm’in İlk Olgun Ürünü sayılabilecek Die deutsche ideologie’yi ve Çalışma’da geliştirilecek Temel Önermeler’i içeren ‘Thesen über Feuerbach’ı yazdı. Kasım 1845-Ağustos 1846 arasında yazılan, ama tam Metni 1844 El Yazmaları gibi 1932’ye kadar yayınlanamayan Alman İdeolojisi’nin Büyük Bölümü, Çeşitli Eğilimler’deki Alman Sosyalistleri’ne Karşı O Gün’ün Şartlarını yansıtan bir Polemik Niteliği’ndeydi.  1.Cild’in İlk Bölümü ise Tarihsel Materyalizm’e Genel bir Giriş olarak tasarlanmıştı ve Çalışma’nın Kuramsal Özü’nü içeriyordu. Engels’in Değimi’yle, Sosyalizm’in bir Ütopya olmaktan çıkarılıp Bilimsel Hale getirildiği bir Eser’de, Üretici Güçler’in gelişmesiyle Toplumsal İlişkiler’in (Üretim İlişkilerinin) Niteliğinin de değiştiği, bütün Tarihsel Gelişme’nin  Üretici Güçler ile Üretim İlişkileri arasındaki Çelişme’den kaynaklandığı Görüş’üne ilk kez yer vermişti.

                 Tarihsel Maddeciliği’n İlkeleri Alman İdeolojisi’nde Açıklığa kavuşturulmuş, ama Çalışma’yı Yayınlama Girişimleri Sonuçsuz kalmış ve Metin Marx’ın İfade’siyle ‘Fareler’in Eleştirisi’ne Terk edilmişti. 1847’de yayınlanan Misere de la philosophie’deyse (Felsefe’nin Sefaleti) bu Görüşler’ini Kamuoyu Önü’nde, ortaya koyma Fırsat’ını buldu. Proudhon’un Ekonomik Kurum ve İlişkiler’e Ahlakçı-Reformcu bir Yaklaşım’ı içeren Philosophie de la Misere (1847) Adlı Eser’ine Cevap Niteliği’ndeki bu Çalışma’sıyla, İşçi  Sınıfı Hareketi’ni İhtiyaç Duyduğu Bilimsel Temel’e kavuşturmayı ve Küçük Burjuva İdeolojisi’ne Bağımlılık’tan kurtarmayı amaçlıyordu.1900ler’in 2.Yarısında, belli bir Teknolojik İndirgemeciliğe Zemin hazırladığı düşünülecek olan, ‘El Değirmeni Size, Feodal Beyler’in olduğu bir Toplum’u; Buhar Değirmeni ise, Sanayi Kapitalistleri’nin olduğu bir Toplum’u verir’ Biçimindeki Yoğun özetlemesine yine bu Eser’de Yer verdi. Ayrıca ‘’0 Yıl Emek vererek Kapital’de geliştirdiği’ İktisat Kuramı’nın Bazı Temel Önermeleri’ni de, ilk kez Felsefe’nin Sefaleti’nde yayınladı. 

                 Yine 1847’de Engelsle birlikte, Londra’da Göçmen Alman Zanaatçıları’nın kurmuş olduğu Doğrular Birliği Adlı Gizli Derneğe katıldı. Marx, onların Üye olması üzerine Komunistler Birliği Adını alan Örgüt’ün Programı’nı hazırlamakla görevlendirildi. Birliğin 2.Kongresi’nin ardından, Aralık 1847’de Londra’da Engels’le üzerinde çalışmaya başladığı Komunist Manifesto’yu Ocak 1848’de Brüksel’de tamamladı. Temelde Marx’ın Kalemi’nden çıkan Manifesto, Londra’daki Komunistler tarafından hemen benimsendi. O ana kadar Bütün İnsanlık Tarihi’nin Sınıf Mücadeleleri’nin tarihi olduğu Düşüncesi’ni Proleterya’nın Zaferi’nin Sınıflı Toplum’a Son vereceği Öngörüsü ile birleşen Manifesto, Küçük Ölçekli Komunal Hayat Denemeleri’nde somutlanan ‘Toplumsal Ütopya’ Arayışları’nı Sınıf Mücadelesi’ne sırt çevirmekle eleştiriyor; Komunizm’e giden yolda  İlk Adımlar olarak 10 Acil Talep (artan Oranlı gelir Vergisi, Veraset’in kaldırılması, Herkes’e Ücretsiz Öğretim Hakkı vb) saydıktan sonra  Ünlü ‘Bütün Ülkeler’in İşçileri birleşin!’ Çağrısı’yla Son buluyordu.

                 1848 Devrimleri ansızın Fransa, İtalya ve Avusturya’yı sarınca Marx, Fransa’da kurulan Geçici Hükümet’in bir Üyesi tarafından Paris’e çağrıldı ve böylelikle Belçika Hükümeti tarafından Sınırdışı edilmekten kurtuldu. Daha 1846’da, Alman İşçi Sınıfı Hareketi’nin  Önderler’inden Wilhelm Weitling ile Tartışmas’ında, Burjuva Toplumu Aşaması’nın atlanamayacağı ve Proleterya’nın doğrudan Komunizm’e sıçramayacağı üzerinde Israr etmişti.  1848 Devrimleri Ortamı’nda da Uzun Vadeli Programlı Radikalizmi’ni, taktik İhtiyat ve Aşamalılık Vurgusu’yla  Dikkat Çekici bir Biçim’de bütünledi. Nitekim daha Paris’teyken Şair Georg Herwegh’in, bir Alman Lejyonu kurup Almanya’yı İstila etmek Biçimi’ndeki Maceracı Projesine (Alman Siyasal Sürgünleri’nin Sempatisi’ni kaybetmek Pahasına) Karşı çıktı. Avusturya ve Almanya’da Devrim’in İlerlemesi üzerine de Köln’e giderek Engels’in yardımı’yla Neue Rheinische Zeitung, Organ der Demokratie Adlı gazete’yi çıkarmaya başladı. Bu ‘Demokrasi Organı’ndaki Yazılar’ında, İşçiler’in Genel Demokrasi Mücadelesi’ne katılmaması gerektiğini savunan İşçi Birliği Lideri Andreas Gottschalk ve Yandaşları’nın  Görüşler’ini Şiddetle eleştirerek, Burjuva Demokratik Devrimi’ne İşçi Sınıfı’nın Sahip çıkması gerektiğini ve oynayabileceği Aktif, Devrim’i Derinleştirici Rolü ortaya koymaya çalıştı. Doğduğu Ülke’nin Somut Şartları’nda Marx, Almanya’nın Birliği Hedefine İlgisiz değildi. Tam tersine, bunu Almanya’nın Burjuva Demokratik Devrim Gündemi’nin Çok Önemli bir Ögesi sayıyor, ama Birleşme’nin Demokratik Yolu’nun, Prusya ya da Avusturya’nın Baskısı altında ‘Tepeden İnme’ bir Düzenleme’den değil, var olan Küçük Alman Prenslikleri’ni Dönüşüm’e uğratarak bütünleştirecek Yoğun bir Mücadele’den geçtiğine inanıyordu. Almanya’nın İlerici Gelişme’sinin  önündeki en Büyük Engel olarak da, Eski Toplum’un en Tutucu Kesimleri’nin Kalesi olan Hohenzollern Monarşisini ya da Karşı Devrimci Prusya Yönetimi’ni görüyordu. Bu Tutuculuk Kaleleri’ne Karşı Geniş İttifaklar’ın Gerekli olduğuna inanan Marx, bunun için Köln’de bulunduğu Dönem’de, İşçi Sınıfı ile Liberal Burjuvazi arasında bir Koalisyon Politikası izledi. Frankfurt Meclisi için Bağımsız İşçi Adayları gösterilmesine Karşı çıktı.  İşçi Birliği’nin Öne sürdüğü  doğrudan Proleter Devrimi  Programı’nı Israrla eleştirdi. Dahası, Komunist Manifesto’nun bir Kenar’a konması ve Komunistler Birliği’nin dağıtılması Görüş’ünde Engelse Hak verdi. Bu arada Aralık 1847’de Brüksel’deki Alman İşçi Derneği’nde sunduğu bir Dizi Konferans’a dayanan Lohnarbeit und Kapital de Neue Rheinische Zeitung’da yayınlandı. Devrim Dalgası gerilerken Marx’ın Berlin’deki  Prusya Meclisi’nin   Kral tarafından lağvedilmesine Karşı Direnme Çağrısı’nda bulunması üzerine, Burjuva Liberalleri Desdekler’ini çektiler. Marx, Vergi ödememek dahil Çeşitli Suçlar’dan yargılandı. Mahkeme’de , Taht’ın Yasadışı bir Karşıdevrim tezgahlamakta olduğunu anlatarak kendisini savundu ve Jüri tarafından Oybirliği’yle Suçsuz bulundu. Ama Devrim Sürecine doğrudan katılan Marx ve Engels’in Etkinlikleri ile onların Aracı olan Gazete’nin Yayını’na son vermek için Fırsat arayan Prusya Yönetimi, Dresten ve Baden’deki Son Umutsuz Çarpışmalar Sırası’nda, Prusya vatandaşlığı’ndan çıkmış olan Marx’ı ‘Yabancı’ olduğu Gerekçesi’yle 16 Mayıs 1849’da Sınır Dışı edildi.

 

                 Londra Dönemi:

                 Köln’den Paris’e giden, ama 13 Haziran 1849 Gösterisi’nden sonra buradan da Sınırdışı edilen Marx, Ağustos 1849’da Ailesi’yle birlikte Londra’ya yerleşti. Ömrünün Sonuna kadar orada yaşadı. Engels’in ancak Sınırlı Para yardımı’nda bulunabildiği ilk 14 Yıl Boyunca Büyük Yoksulluk ve Acı çekti. Soho’da 2 Oda’ya sığınan Karısı ve Çocuklar’ıyla Zaman Zaman Aç kaldı. Oğlu Guido ve Kızı Franziska’nın öldüğü bu Dönem’de Alacaklılar Kapısından Hiç Eksik olmadı. Karısı sık sık Sinir Krizleri geçirdi. Manchester’daki Ermen&Engels Pamuk İşletmesi’nde Engels’in Ortak Konumu’na yükseldiği 1864’ten sonra ise, biraz olsun rahatladı.

                 O Zaman’a kadar , Görece Düzenli Biricik Gelir Kaynağı ABD’ydi. 1851’de, New York Daily Tribune’nun Sorumlu Yönetmeni Charles A.Dana’nın Önerisi üzerine, Fourier’ci Komunizm’e Yakınlık duyan Gazete’nin Avrupa Muhabiri oldu.  Marx bu Gazete’ye  1862’ye kadar 500 kadar Makale gönderdi. Yaklaşık 1/4ünü  Engels’in yazdığı bu Makaleler’in hepsi Marx’ın İmzasıyla yayınlandı. Bu Yazılar’da, İngiliz Sanayisi’nde  Üretim Şartları’ndan  Hindistan’daki Sömürge Yönetimi’ne, Kırım Savaşı ve Osmanlı-Rus İlişkileri’nden İtalya’daki  Siyasal, Çin’deki Ticari Gelişmeler’e, İngiltere’deki Grevler’den Birmanya’daki Savaşlar’a ve ABD İç Savaşı’na kadar uzanan Çok Çeşitli Konular’ı Ele aldı. Bir Bölümü 1897’de The Eastren Question Adıyla derlenen bu yazılar’ı hazırlamak için çok Sayıda Kaynağı inceledi ve Ayrıntılı Notlar tuttu.

                 Siyasi Etkinlikler açısından Marx, Londra’da önce Komunistler Birliği’ni yeniden Canlandırma Çalışmalar’ına katıldı. 1848 Devrimleri’nin, Liberal Burjuvazi’yle İttifak Politikası’nı da içeren Deneyimlerinin bir Değerlendirmesini yaptı. Yaklaşık 1 Yıl Süre’yle görece Atak bir Politika izledi. Engels’le Birlikte, Gelecek’teki Devrimci Durumlar’da Komunistler’i, Burjuva Partisi’ne Bağımlı kalmayıp Devrim’i ‘Sürekli’ kılmak uğrunda Mücadele’ye çağıran, bunun için herhangi bir Yeni Burjuva Hükümeti’nin yanı sıra ‘kendi Devrimci İşçi Hükümetleri’ni kurmalarını öneren ve hem Gizli, hem Yasal Parti Örgütlenmesi’nin Gereğini vurgulayan 2 Metin yazdı. ‘Merkez Yönetimi’nin Komunistler Birliği’ne Mart 1850 ve Haziran 1850  Hitapları’ olarak bilinen ve Almanya’daki Dağınık Yerel Örgütler’e ve Üyeler’e ulaştırıldı. Ama Ekonomik Bunalım’ın Yeni bir Devrim Dalgası’na Yol açacağı Umud’u gerçekleşmeyince Marx, Devrim’i hızlandıracak Dolaysız Eylemler’e girişilmesini savunan August von Willich gibi ‘Devrim Simyacıları’ ile yeniden çatıştı. Böyleleri’nin ‘Maddeciliğin yerine İdealizm’i geçirdiğini, ‘Somut Durum’ yerine Salt İrade’yi Devrim’in İtici Gücü gibi gördüğünü söyledi. İşçiler’in 15, 20, 50 Yıl boyunca ‘Sadece içinde bulundukları Şartlar’ı değil, kendi kendilerini de değiştirmek ve Siyasal İktidar’a Layık Durum’a gelmek için’ Mücadele etmeleri gerektiğini, oysa bunların ‘Derhal İktidar’ı almalıyız’ dediğini belirtti. Buna Karşılık Militan Kanat da Marx’ı, etkinliği İşçiler’e Siyasal İktisat öğretmekle Sınırlı bir Devrimci olmakla suçluyordu.

                 Bu Kamplaşma Sonucu Marx, Londra Komunistleri’nin Toplantıları’na katılmamaya başladı. 1852’de , Prusya Polisi’nin bir Terkib’i Sonucu Köln’de tutuklanıp yargılanan 11 Komunist’in savunulmasına katıldı ve bu Konu’da bir Broşür yazdı. Bunun dışında, Komunistler Birliği’nin dağıldığı 1852’den I.Enternasyonal’in kurulduğu 1864’e kadar  Siyasal Etkinlik göstermedi. Kendisi Londra’da, Engels Manchester’da, 12 Yıl boyunca Siyaset’yen yalıtılmış olarak yaşadılar. Marx, British Museum’daki Araştırmaları üzerinde  yoğunlaştı. Zamanının Büyük Bölümü’nü Kurum’un Kütüphanesi’nin o Dönem için Eşsiz Zenginlik’te kaynaklarını inceleyerek Kapitalist Üretim Tarzı’na İlişkin Çözümlemesini derinleştirmeye ayırdı. Bu Yıllar’ı Temelde Das Kapital’in Hazırlık Dönemi olarak değerlendirdi. En Önemli İş’i saydığı bir Kurumsal Çaba uğruna, 1862’de Ferdinand Lassalle’in, Almanya’da Yeni bir İşçi Hareketi’ni birlikte Örgütleme Önerisi’ni de Geri çevirdi. Diğer yandan, Siyasal Gelişme ve Mücadeleleri Kurumsal Düzey’de  yorumlamaktan Geri durmadı. Mart 1850’de Engels ile birlikte çıkarmaya başladığı Neue Rheinische Zeitung, Politisch-ökonomisch Revue Adlı Dergi’nin Çeşitli Sayılar’ında Kasım 1850’ye kadar !1848-1849’ Genel Başlığı’yla yayınladığı bir Dizi Makale, sonradan Engels tarafından Die Klassenkampfe in Frankreich, 1848 bis 1850 Adı’yla kitaplaştırıldı.1848 Devrimi’nin Fransa’daki Yükselişi’ni ve Yenilgisi’ni çözümlediği bu Yazılar’ında Marx, daha Burjuva Demokratik Devrim Süreci’nde  Burjuvazi’nin Sınıf olarak Devrimci Niteliği’ni yitirmekte olduğu, İşçi Sınıfı’nın ise hem Devrim’in Başlıca İtici Gücü, hem de Tarihsel İlerleme’nin Temel Aracı olarak onun yerini aldığı Sonucuna vardı. Siyasal İktidar’ın Sömüren Sınıflar yerine, Büyük Çoğunluğun Çıkarlar’ını Temsil ve İfade ettiği gerçekten Demokratik Siyasi Örgütlenme Anlamı’nda ‘İşçi Sınıfı Diktatörlüğü’ (Diktatur der Arbeiterklasse) Deyimini de, yayınlanmış bir Metninde ilk kez burada kullandı. 1852’de  Alman-Amerikan Sosyalistleri’nden Joseph Weydemeyer’e yazdığı bir Mektup’ta, Bu Kavram’ı 3 Özgün Katkısı arasında sayması ve Kapitalizm’den Sınıfsız Toplum’a Geçiş’te  Vezgeçilmez görmesinin Derin Sonuçları olacaktı. Fransa’da 2.Cumhuriyet Dönemi’ne son veren Louis Napoleon’un 2 Aralık 1851 Darbesi üzerine ise Marx, gerek Konusu, gerek vardığı Sonuçlar açısından Fransa’da Sınıf Mücadeleleri’nin doğrudan Devam’ı Niteliği’ndeki Der Achtzehnte Brumaire des Louis Bonaparte’ı yazdı. Eser 1852’de New York’ta, Die Revolution Dergisi’nin İlk Sayısı’nda yayınlandı. Tarihi Materyalizm’in Uygulamalı Başeserleri’nden sayılan, bu Yakın Tarih çözümlemesinde  Marx, Sosyoekonomik Temel ile Siyasi Üstyapı Arasındaki Karmaşık Etkileşim’i açıkça ortaya koydu. Bonapartizm’i Burjuvazi’nin en gerici Kesimi’nin Diktatörlüğü olarak tanımladı. Fransız Köylüsü’nun bu Bürokratik Mutlakiyetci Rejim’e sağladığı Desdeğin Nedenleri’ne İşaret etti. 1900ler’in Faşist Rejimleri’nin, Ortaçağ’ın kalıntıları’nın Varlığını sürdürdüğü Ülkeler’de Boy atması Sorunu’na Işık tuttuğu Kabul edilen bu Çözümlemesi’nde, Fransa’da Devlet Aygıtı’nın Gelişim’ini de inceledi. O Gün’e kadar bir Sömürücü Azınlığın yerini bir Başka Sömürücü Azınlığa bıraktığı Bütün Devrimler’in, Kitleleri Baskı altında Tutmak için Devlet Aygıtı’nı Kusursuzlaştırma’ya yaradığını, İlk kez sömürülen Çoğunluğun gerçekleştireceği Proleterya Devrimi’nin ise Bu Baskı Aygıtı’nı Yok edeceğini İleri sürdü.

                 Doğrudan doğruya Burjuva Toplumu’nun Ekonomik Temel’i Konu’sundaki Çözümlemesi ise, önce 1857-58’de yazdığı 7 Defterlik bir Taslak olan Grundrisse der Kritik der politischen Ökonomie’de biçimlendi. New York Daily Tribune’daki Yazılar’ı için Doğu Toplumları hakkında yaptığı Araştırma ve tuttuğu Notlar’dan, Grundrisse’nin özellikle ‘Formen, die der kapitalistische Produktion vorhergehn’ Başlıklı Bölümü’nün Yazımı’nda yararlandı.  Grundrisse’deki Düşünsel Oluşumu, 1859’da yayınladığı Zur Kritik der polistischen Ökonomie izledi. Her 2 Eser da, daha Alman İdeolojisi’nde Üretici Gücler ile Üretim İlişkileri arasındaki Çelişme’ye deyandırdığı Tarihi Gelişme Kuramı’nın anlaşılması açısından Büyük Önem taşır. Marx, ‘Toplumsal Formasyon’ Terimi’ni ilk kez Grundrisse’de kullandı. ‘Sosyoekonomik Formasyon’ ya da ‘Toplumun Ekonomik Formasyonu’ kavram’ının İlk Kapsamlı Açıklaması ise Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’nın Ünlü Önsöz’ünde yer verdi. Yine  Alman İdeolojisi’nde  Ana Çizgileri’yle ortaya koyduğu, birbirini izleyen Toplumsal Formasyonlar’a ya da tarih’in Aşamalandırılmasına İlişkin Görüşünü’de bu Eserler’inde geliştirmeyi sürdürdü. Ve Tarihi Materyalizm’in Temel taşlar’ından olan ‘Üretim Tarzı’ Kavramı’nı kullanmaya başladı. Bu 2 Çalışması’nda giriştiği Kapsamlı Kapitalizm Çözümlemesi’ne Son Biçimi’ni, İlk Cild’ini ‘Ekonomi Politiğin Eleştirisi’ Alt Başlığı’yla 1867’de yayınladığı Kapital’de verdi.  Kapital için Hazırlıklar’ın Son Aşaması’nda bulunduğu 1861-1863 Arası’nda, kendinden Önceki Bütün İktisatcılar’ın Görüş ve Açıklamaları’nı okuyup eleştirerek , bugün Kapital’e Eş Uzunluk’ta bir Ekonomik Düşünceler Tarihi gibi okunabilen 3 Ciltlik Theorien über den Mehrwert’i yazıp Taslak Halinde bıraktı.

                 Marx, 1864’de I.Enternasyonal Adı’yla bilinen Uluslar arası Emekçiler Birliği’nin Kuruluşu’yla yeniden Siyaset sahnesi’ne döndü. Birliğin Kurucuları arasında Yer almamakla birlikte, çok geçmeden Önderi Haline geldi. Enternasyonal’in Sayısız Karar, Bildiri ve Manifestosu’nu Kalem’e aldı. Daha İlk ‘Uluslar arası Emekçiler Birliği’nin Çağrısı ve Geçici Tüzüğü’ Metni’nde , Kooperatif hareketi ile parlementer Mücadele’nin Olumlu Kazanımları’nı vurgulayıp İngiliz Proleteryası Açısından İktidar’ın Adım Adım Ele Geçirilmesi İhtimalini savundu. Değişik Ülkeler’den Emekci Hareketleri’ni ve kendinden önceki Sosyal,izm’in Değişik Biçimleri’ni (Mazini, Proudhon, Bakunin, Liberal İngiliz Sendikacılığı, Almanya’da Lassalle’cılık vb) Ortak Etkinlikler’de birleştirip, İşçi Sınıfı Mücadelesi için Evrensel Taktikler geliştirmeye uğraştı.

                 Marx’a Kara Avrupa’sı Çapı’nda Ün kazandıran Olay ise, Paris Komünü oldu. 1870-1871 Fransız-Alman Savaşı’nda Fransız Orduları’nın Yenilgisi’nden sonra  Paris’in Emekci Halkı ayaklanıp Komun’ü kurduğunda, marx, ‘Proleterya Diktatörlüğü’nün tarih’teki bu İlk Örneğini Kayıtsız Şartsız desdekledi. 30 Mayıs 1871’de, Paris Komunü’nün bastırılmasından 2 Gün sonra Genel Konsey’de yaptığı ve The Civil War in France başlığı’yla yayınlanan Konuşma, marx’ın yazdığı Son Önemli Siyasal Metin’di.

                 Komün, Uluslar arası Emekçiler Birliği içindeki Çelişmeler’in Keskinleşmesi’ni de beraberinde getirdi. Marx’ın Paris Komünü’nü desdeklemesi, 1867 Tarihli Reform Yasası ile Oy Hakkı’nı kazanmalarından sonra Liberal parti’yle İşbirliği’ndeki Pratik Yarar gören İngiliz Sendika Önderleri’nin  tepkisine Yol açtı. Diğer yandan, Enternasyonal içinde Sol bir Muhalefet, Bakunin Çevresi’nde gelişti. 1872’deki Lahey Kongresi’nde Marx Üstün geldi ve Anarşistler Tasfiye edildilerse de, Engels’in Önerisi’yle Genel Konsey’in Londra’dan New York’a taşınması kararlaştırıldı. Birkaç Yıl sonra da Örgüt dağıldı, yerini, tek tek Ulusal Devletler Ölçeğinde Kitlesel Sosyalist partiler’in doğup Kök saldığı Yeni bir Gelişme Aşamasına bıraktı.

                 Marx bu Ulusal Partiler’in hiçbirine katılmadıysa da Sosyalist Hareket içindeki Etkisi’ni korudu. 1875’te Lassalle Yanlıları’yla Liebknechtin Partisi’nin Gotha’da Birleşmesi’yle kurulan Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin Programı üzerine Notlar’ı, Ölüm’ünden sonra, A Critique of the Gotha Programme Adı’yla yayınlandı ve Marxizm’in Temel Metinler’inden biri olarak kaldı. 1879’da Fransız Sosyalist İşçiler Federasyonu kurulduğunda da kendisine danışılan Marx, Parti Programı’nın İçeriğini belirledi ve Giriş Bölümü’nü yazdı. Ama Son Yılları’nda Sağlığı İyice bozulmuş, Enerjisi azalmıştı. 2 Aralık 1881’de Karısı, 11 Ocak 1883’te de Büyük Kızı Jenny Longuet öldü. Akciğer İltihabı vardı, birkaç Ay ancak aşayabildi.

 

                 Önemi:

                 Engels, Hightgate Mezarlığı’nda yapılan Cenaze Töreni’ndeki Konuşması’nda, Marx’ın 2 Büyük Keşif’te bulunduğunu söyledi.Bunlardan biri, İnsanlık Tarihi’nin Gelişme Yasası, diğeri ise Kapitalist Üretim Tarzı’nın ve bu Üretim Tarzı’nın yarattığı Burjuva Toplumu’nun İşleyiş Yasası’ydı. Çağdaş Toplum’da Sınıflar’ın Varlığı’nı keşfettiği hiçbir Zaman İleri sürmemiş, Burjuva tarihçiler’in kendisinden çok önce bu Konu’yu Ele aldığını Kabul etmişti. Buna Karşılık Sınıflar’ın Tarih’teki Varlığının Son Çözümleme’de Geçici olduğu ve Ploreterya Diktatörlüğü’nün Sınıfsız Toplum’a Geçici oluşturacağı Görüş’ü onundu. Londra’daki Mezar’ında, Taş’a kazınmış 2 Alıntı, en Temel Düşünceleri’ni ve Hayat’ının Anlam’ını özetliyordu. ‘Bütün Ülkeler’in İşçileri, birleşin!’ ve Feuerbach Üzerine XI.Tez, ‘Şimdiye kadar Filozoflar sadece Dünya’yı Çeşitli Biçimler’de açıklamakla yetinmişlerdir; oysa Mesele, onu değiştirmektdir.’

                 Marx , hem Toplum Bilimleri’nde, hem de Devrimci Hareket üzerinde Kalıcı bir Etki bıraktı. İster Eleştiri’ye, ister Geliştirme’ye Yönelik olsun, Marksizm Tartışması, zaman zaman da şiddetlenerek Canlılığı’nı korudu. Marx’ın Düşüncesi, hem kendisine katılan, hem de Karşı çıkan Toplumbilimciler’le Devrimciler’in Ortak Mirası haline geldi. Nasıl değerlendilirse değerlendirilsin, bu Miras Ortaklığı bir Anlam’da, Kuramsal Çalışma’yla Uygulama’nın Ayrılmazlığına İşaret eder.

                  

 

                 1856 da People's Paper Gazetesi’nin bir Akşam Yemeği’nde yaptığı Konuşma:

                 'İçinde yaşadığımız Yüzyıl’a Özgü bir Gerçek vardır ki, hiç bir Parti bunu İnkar’a Cesaret edemiyor. Bir yandan, İnsan Tarihi’nin önceki Çağlar’ında Hayal edilmesi bile Mümkün olmayan Sınai ve Bilimsel Güçler Hayat’a girmiştir. Diğer yandan, Roma İmp.nun Son Günleri’nde rastladığımız Dehşetler’i fazlasıyla aşan Çürüme ve Kokuşma Belirtileri ortaya çıktı. Günümüzde Herşey Zıtt’ına Gebe’dir. İnsan Emeğini kısaltan ve Ürününü artıran Olağanüstü Güç’teki Makineler’le birlikte Açlığı ve İnsan Emeğinin Fazla çalıştırılmasını görüyoruz. Açıkçası, ortaya çıkan Zenginlik Kaynakları Yoksulluk Kaynakları Haline dönüşmektedir. Sanayi’nin Büyük Başarıları, Karakter Kaybı Pahasına Satın alınmış gibidir. İnsanoğlu’nun Doğa’ya Egemen olma Hızıyla, İnsan başka İnsanlar’a ve kendi Zayıflarına Köle olmaktadır. Bilim’in Tertemiz Işığı bile ancak Bilgisizliğin Karanlığı’nda ışıldayabiliyor. Bütün İcatlarımız ve İlerlememiz, Maddesel Güçleri Entellektüel bir Hayat’la süslemek Sonucunu veriyor ve İnsan Hayatı’nı Maddesel bir Güç Haline getirip değersizleştiriyor. Çağdaş Sanayi ve Bilim’le Çağdaş Sefalet ve Çözülme Arası’ndaki bu Çelişme El’le tutulabilir, Ağır basan bir Gerçek’tir, üstünde tartışılamayacak kadar Açık’tır. Kimi Partiler bu Gerçeğe bakıp dövünebilirler, kimileri de bu Çağdaş Çelişmeler’den kurtulabilmek için Çağdaş Sanayi’den kurtulmayı isteyebilirler, ya da Sanayi’de bir Gelişme’nin Politika’da buna Uygun bir Gerileme’yle tamamlanmasını isteyebilirler. Bize gelince, Bütün bu Çelişmeler’in hepsine Damgasını vurmakta Devam eden Keskin Zeka ve Ruh’un Biçiminde yanılmayız. Biz biliriz ki Toplum’un Yeni ortaya çıkan Güçleri İyi işlemek için sadece Yeni ortaya çıkacak İnsanlar’ın kendilerine Egemen olmasını isterler. İşte İşçiler bu İnsanlar’dır. Onlar da, bizzat Makineler gibi, Yeni Zamanlar’ın İcadı’dır. Orta Sınıfı, Aristokrasi’yi ve Zavavllı İrticaı şaşırtan Belirtiler’de Biz, Yer altı’nda Büyük bir Hızla Köstebek gibi ilerleyen bu Öncü’yü görür ve tanırız.' [1]

                 Felsefe’nin Sefaleti Eseri, Bilimsel Deney ve Gözlemler’le denetlenmeyen Spekülatif Filosofi’nin Yoksulluğu’nu ortaya kor. ' Bilim, ancak Doğa’dan Hareket ettiği Zaman Gerçek Bilim’dir. Bizzat Tarih, Doğa Tarihi’nin İnsan’la İlgili bir Parçasıdır. Zamanla Doğa Bilimi, İnsan Bilimi’ne ve İnsan Bilimi de Doğa Bilimi’ni içine alacak, ancak bir ve tek Bilim var olacaktır.' ' Filozoflar şimdiye kadar Dünya’yı açıklamaktan başka bir Şey yapmadılar, şimdiyse Dünya’yı değiştirmek Söz konusu’dur.'

 

                 Marxizm:

                 Bilimsel Sosyalizm olarak anıldı. Bilimsellik,  o Güne kadar Düşünsel Alan’da gelişmiş bulunan Filosofi’nin Bilimsel Deney ve Gözlem Temeline oturtulmasından dolayıdır. Öğreti Filosofi’yle Tabiat Bilimleri’ni birleştirmiş Her ikisini de Karşılıklı Etkileriyle Tek bir Bilgi Süreci’nde toplamıştır.

                 Öğreti Diyalektik Dünya Görüşü’ne dayanır. Diyalektik, herhangi bir Oldunun Bütün Görünüşleri arasındaki Bağımlılığın Çözülmezliğini ve Birliğini görmek demektir. İnsanlık Yüzyıllar’dan beri Bütün Olguları Düşünsel Filosofi’nin oluşturduğu Metafizik ve onun Modern Biçimi olan Bireyci Dünya Görüşleri’ne göre Tek Yanlı bir Bakışla görmeye alışmıştır. Diyalektik Görüş, İnsanlığın bu Dar ve İlkel Bakışını Evrensel Ölçüde genişletmektedir. Diyalektik ' Dış Dünya’nın olduğu kadar İnsan Düşüncesi’nin de Genel Yasaları’nın bilimi’dir.'

                 Diyalektik bir Bilgi Kuramı’dır ve Oluşma’nın Meydana koyduğu her Yeni Görünüşü Tarihsel Evrim’i içinde ele alır. Bu Tarihsel Evrim 'Süreklilik getiren Çözümler' Yoluyla oluşturan bir Evrim’dir ve her An Yeni Görüşler Meydana getirmektedir. Tarihsel Evrim, Nicelikçe Çoğalmalar ve Birikmeler’in Nitelikçe Değişmeleri ve Sıçramaları gerektirdiği Tarihsel bir Süreç’tir. Marxizm’in Ayırıcı Niteliği Diyalektik bir Görüş’le Teori ve Pratiği Birlikte kapsamasıdır. Teori’nin Gerçekliği , Pratik’le doğrulanır, Pratik’le denetlenmeyen ve doğrulanmayan Teori, Geçerlik taşımaz. Diyalektik Dünya Görüşü Maddeciliği gerektirir, çünkü 'Evren’in Gerçek Birliği Maddiliğinden gelir. Düşünce’nin ve Bilinc’in ne oldukları ve nereden geldikleri araştırılırsa bunların İnsan Beyni’nin Ürünleri olduğu ve İnsan’ın kendisinin de Doğa’nın, bu Doğa Ortamı içinde onunla birlikte gelişmiş, bir Ürünü olduğu bulunur. Bütün bunlardan da, Zorunlu olarak Son Çözümleme’de birer Doğa Ürünü olan İnsan Beyni Ürünleri’nin, Doğa’nın Bütünüyle, Çelişki Hali’nde değil, Uygunluk Hali’nde oldukları Sonucu çıkar.'

                 İdealizm ve Materyalizm şu Soru’nun Karşılığı’nda belirir: Evren’in, Başlangıç’taki Ana Unsuru Düşünce midir, Doğa mıdır?.. Marxizim Doğa’dır der. Evren’den önce bir Düşünce’nin Var olduğu Tez’i Pratik’te doğrulanamayacağından  dolayı Bilimsel Değer’den Yoksun görülür. İnsan ' Gerçekler Planında gözleyip düşümeye Devam etmekle' gerçekleşir.

                 Maddecilik Tarihsel ve Diyalektik olarak yorumlanır. Çünkü ' Hareket Madde’nin Varoluş Biçimidir; hiç bir Zaman ve hiç bir Yer’de Hareketsiz Madde olamayacağı gibi, Maddesiz Hareket de varolamaz.' Öyleyse Madde’nin bir Geçmişi, Şimdisi, Geleceği yani Tarihi vardır. Doğa’nın Gelişmesi için Toplum’un Gelişmesi de bu Tarih Süreci’nde gözlenebilir. Bu Gözlem, İnsan’ın İlk İnsani Hareketi’nin bir Üretim Hareketi olduğu Gerçeğini Meydana koyar: ' İnsanlar önce yaşayacak Durum’da olmalıdırlar ki Tarih yapabilsinler. Hayatlar’ının Sosyal Üretimi içinde İnsanlar, birbirleriyle, İradeler’inin dışında Zorunlu İlişkiler kurarlar. Bu Üretim İlişkileri’nin Bütünü Toplum’un Ekonomik Yapısı’nı Meydana getirir. İnsanlar’ın Varlığını belirleyen Şey Bilinç değildir, tersine İnsanlar’ın Sosyal Varlığı’dır ki Bilinçler’ini belirler.'

                 Örneğin Çiftçi, Çiftçi gibi düşündüğü için Çifti olmuş değildir; tersine, Çiftçi olduğu için Çiftçi gibi düşünmektedir. ' Bir Saray’da, bir Kulübe’dekinden başka Türlü düşünülür.' Ama Bilinç, sadece Maddi Hayatı yansıtmakla yetinen Basit bir Ayna da değildir. Doğa’da İnsan’ın varlaşmasıyla Bilinc’in Doğa’yla Karşılıklı Diyalektik Hareketi de başlamış olur. Çiftçi, Çiftçi olduğu için Çiftçi gibi düşünür ama Çiftçi gibi düşünerek de Çiftçilik Şartlar’ını etkiler ve değiştirir. İnsan Eylemsel Çaba’sıyla, Doğa’yı değiştirirken aynı Zamanda kendisini de değiştirir. Madde’nin Geliştirici Hareketi 'Hem kendisi kalmak hem de aynı zamanda kendisi olmamak' Çelişki’sinden doğar. Geliştirici Hareket’i doğuran bu Maddi Çelişki, Toplumsal Hayat’ta Sınıflar Mücadelesi olarak belirir.

                 'Günümüze kadar gelen Bütün Toplum’un Tarihi, Sınıflar Arasındaki, Mücadele’nin Tarihi’nden İbaret’tir. Toplum’daki Çelişik Düşünce ve Özlemler, İnsanlar’ın Çeşitli Ekonomik Şartlar içinde gruplaşmalarından doğmaktadır. ' Toplum’un Maddi Üretici Güçleri, Gelişmeler’in Belli bir Aşama’sında, Mevcut Üretim İlişkileri’yle ya da bu İlişkiler’in Hukuki İfadesi demek olan ve o Gün’e kadar içinde Hareket ettikleri Mülkiyet İlişkileri’yle çelişmeye başlar. Bu İlişkiler artık Üretici Güçler’in Gelişme Biçimleri olmaktan çıkarak Üretici Güçler’in Engelleri Haline girerler. O zaman, Ekonomik Alt Yapı’daki Değişiklik her Türlü Düşünsel Üst Yapı’yı değiştirir.'

                 İlkel Toplum Çağı’ndan bu yana Üretici Güçler’in Üretim İlişkileri’yle Çelişkisi Eski Grek ve Roma Kaynağı’ndan bütün Avrupa'ya yayılan bir Evrim Çizgisi’nde Köleci, Feodal ve Kapitalist Üretim Biçimleri’ni Meydana getirdiler. Bu Evrim Çizgisi’nin  Son Aşaması olan Kapitalist Üretim Biçimi, Dünya Pazarı’na Egemen olarak kendi Evrim’inin dışında kalan Çeşitli Üretim Biçimleri’ni de şartlandırmaktadır.

                 Das Kapital Kitab’ının Amacı 'Modern Toplum’u Hareket’e geçiren Ekonomik Yasa’yı bulmaktır' Bu Yasa, Emeğin ya da Üretim’in Zorunlu olarak toplumsallaşması Yasası’dır. ' Üretim’in toplumsallaşması, er geç, Üretim Araçları’nın Toplumsal Mülkiyet’e dönüşmesi ve Mülksüzleştiriciler’in Mülksüzleştirilmesi’yle sonuçlanacaktır.' İlkel ve Dağınık Küçük Üretim Kalıntıları Yerlerini gelişmiş bir Kolektif Emek Biçimi’ne bırakmaktadır. Kapitalist Toplum’un belli Niteliği Mal Üretimi’dir. ' Ekonomik Değer olarak Mal, billurlaşmış İnsan Emeğinden başka bir Şey değildir.' Değiştirme Sırası’nda Çeşitli Ürünleri’ni Eşit saymakla Üreticiler, kendiliklerinden ve bilmeden, birbirlerinden Değişik olan Mallar’ında billurlaşmış Emekler’inin Eşitliğini belirtmiş olmaktadırlar. Sermaye’yi Meydana getiren Tek Kaynak İnsan’ın Emek Gücü’dür. İnsan’ın Emek Gücü, tüketilirken değer yaratan 'Tek Mal' dır ve onun yarattığı Değer’den artırılan bir Artık-Değer Kapital’e dönüşmektir. İnsan’ın Emek Gücü kendisini Meydana getiren Emeğin Değer olarak Tükeniş’inden çok daha Uzun bir Süre Devam eder. Bunun Büyük bir Parçası Kapital’e dönüşerek Geniş Çap’ta Kapital Birikimini sağlar. Artık-Değer’in büyümesi, İşgücü’nün uzatılması ( Mutlak Artık-Değer) ya da Emek Süresi’nin kısaltılmasıyla ( Nisbi Artık Değer) Mümkün olur. Emek Süresi’nin kısaltılması Kapitalist Üretim Biçimi’nin Üç Büyük Tarihsel Dönem’inde gerçekleşmiştir: İşbirliği, İşbölümü, Ağır Sanayi..

                 Artık Değer’in Tümünün değişen Kapital’e ( yani İşçi Ücretleri’ne) harcandığını savunan Klasikler’den Farklı olarak Öğreti, bunun Üretim Aracları’yla ( Sabit Sermaye) İşçi Ücretleri (Mütedavil Sermaye) Arasında bölündüğünü savunur. Üretim Araçları’nda biriken Para’nın İşçi Ücretleri’ne harcanan Para’ya göre çok Büyük bir Hızla artışı Kapitalist Üretim Biçimi’nin Geliştirici ve Dönüştürücü Niteliği’dir. 'Kapitalist Toplum’un Sosyalist Toplum’a Dönüşmesi, Modern Toplum’un Hareketi’ni sağlayan bu Ekonomik Yasalar’dan dolayı Zorunlu olarak gerçekleşecektir.'

                 Marxoloji Bütün Bilimleri ve onlarla Filosofi’yi, Kuram’la Pratiği, Düşünce’yle Eylem’i birleştiren ve her An Yeni oldu ve İmkanlar’la yenileşen bir Bilim olmak ister. Klasik Alman Filosofisi’ni, Klasik İngiliz Ekonomi Politiğini ve Fransız Sosyalizmi’ni bütünlemiş ve geliştirmiştir. Öğreti’nin Toplumsal Hayat’a uygulanması Tarihsel Materyalizm’i, Tabi Hayat’a uygulanması Diyalektik Maddeciliği Meydana getirdi. Marxoloji Doğasal ve Toplumsal herhangi bir Olgu’nun Şimdisini Bütün Yanlar’ıyla ve Geçmiş’iyle birlikte inceleyerek o Olgu’nun Geliştirici Çelişkisini bulmak ve Geleceğini Bilimsel olarak Tahmin etmektir.

                 Marx Tarihi, Diyalektik Yöntem’le inceleyerek Toplumsal Gelişme’nin Maddi Temel’e dayandığını söyledi. Ona gelinceye kadar Tarih, Metafizik ve Bireyci Açılar’dan Ruhsal bir Temel’e dayandırılarak açıklanmaya çalışılıyordu. Bu Açılar’a göre Tarih ya Tanrı İşi ya Tanrısal-doğasal bir Plan’ın gerçekleşmesi, ya Evrensel Ruh’un Güdümü, ya da Üstün İnsanlar’ın Düşünceleri’nin Ürünü’dür. Bu Çeşitli Deyimler’in Tümü, Objektif ya da Öznel bir Ruhçuluğu Dile getirirler. Onlara göre Toplumsal Gelişme’nin Nedeni Tek Sözle Ruhsal bir Etki’ydi. Metafizik Görüş Açık ve Kesin bir Ruhçuluğa, Bireyci Görüş Gizli ve Dolaylı bir Ruhçuluğa dayanıyordu.

                 Metafiziğe göre Savaşlar’ı Tanrı yaptırıyordu, bu Düzey’de İnsanlar’ın Kaderlerine Boyun eğmekten başka yapabilecekleri bir Şey yoktu. Bireyciliğe göre Savaşları Birey (Üstün kişi ya da Düşünce) yaptırıyordu, bu durumda da İnsan Toplulukları’nın Kaderlerine Boyun eğmekten başka yapabilecekleri Şeyler’i yoktu. Burda Tarihsel Olaylar’ın Mahiyetleri incelenmemişti. Bu Öğretiler Tarihsel Olaylar’ın Mahiyetleri’ni incelemezlerdi. Çünkü bilinemezdi. Bu Anlayışlar’a göre Mahiyet Ruh’tur ve Ruh Yapı olarak bilinemezdi.

                 Maddeci Öğreti’de Mahiyet Madde’dir ve Maddi Yapı olarak bilinebilir bir Şey’dir. Tarihsel Olaylar’ın ya da Toplumsal Gelişme’nin Nedeni Maddi’dir, Tarih’i Tanrı ( Metafizik Düşünce) ya da Üstün İnsan ( Bireysel Düşünce) değil, Toplum yapar. İnsanlar’ın Düşünceler’inin altında Sınıflar ve Sınıf Çatışmaları yatar. Yaşayacak Durum’da olmak demek, yemek içmek, giyinmek, barınmak için Ekonomik Eylem’de bulunmak demektir. Düşünceler’i Meydana getiren bu Ekonomik Eylemler’dir.Bu Tarihsel Zorunluk hiç bir Zaman Birey’in Etkinkiğini engellemez. Çiftçi olduğu için öyle düşünür ama Düşüncesi ile Çiftçiliği değiştirir de. Böyle olmasaydı, Diyalektik Düşünce’nin vardığı Sonuç da Metafizik ve Bireyci Düşünceler’in vardıkları Sonuçlar gibi, Kör bir Kadercilik’ten başka bir Şey olmazdı

                 Diyalektik Anlayış bir Karşılık’la Aksiyon Anlayışı’dır. Doğasal ve Toplumsal Bütün Fenomenler hem etkilenir hem etkiler. Doğasal Gelişme’nin Belli bir Noktasında İnsan ve Bilinç oluşmuştur. Artık Bilinçli İnsan da Doğasal Diyalektiğe katılmış ve kendi Tarihini kendisi yapmaya başlamıştır. Bilinçli İnsan, kendisini değiştiren ve oluşturan Şartlar’ı, Karşı Etkisiyle değiştirmekte ve oluşturmaktadır. Toplumsal Bilinç Biçimleri Üretim İlişkileri’ne Bağlı’dırlar ama bir yandan da Üretim İlişkileri’ni etkilemekte ve değiştirmektedirler. Üretim İlişkileri Alt Yapı’dır, Üst Yapı’yı Meydana getiren Siyasal, Dinsel, Kültürel bütün Değerler Alt yapıca belirlenir. Ama Üst Yapı da, Alt Yapı’yı belirler ve değiştirir. Bu Oluşma, Neden-Sonuç Zinciri’nde sıralanan Mekanik bir Oluşma değil, Karşılıklı Etki’yi kapsayan Diyalektik bir Oluşma’dır. İnsanlar’ın Tarihi de aynı Diyalektik Oluşum içindedir ve Karşılıklı Etkiler’in Çatışması’yla gelişmektedir. Tarih’te Büyük Adımlar’ın Ortaya Çıkışı da bu Tarihsel Determinizm’in Zorunluğu’dur. Onları Meydana çıkaran, onlara Karşı duyulan Toplumsal Gereksinme’dir. Tarih’te, ne Zaman bir Lider gereksinmişse o Lider hemen bulunmuştur. Her Sınıf Liderini kendi Toplumsal Yapısı’ndan çıkarmış ve kendi Yapısına Uygun bir Biçim’de belirlemiştir. Büyük Lider’in Rolü de, kendi Toplum’unun Şartlar’ının gerektirdiği Doğrultu’da belirmiştir. Tarih’in Gözlenmesi ve İncelenme’si bunu doğrular. Kişi, Toplumsal Şartlar’ın gerektirdiği  biçimde Sezarlaşır. Sezarlaşınca da Sezar gibi düşünmeye başlar ve Sezarca etkiler. Metafiziğin İleri sürdüğü gibi Sezarca Düşünce Gök’ten inmiş ya da kendi kendiliğine oluşmış değildir.

                 Tarihsel Materyalizm Sosyal Evrim’in Genel Yasalar’ından Biridir. Tarih, Materyalist Diyalektik İnceleme’yle bilimselleşmiş ve olağanlıklar Yığını da Kader Çizgisi olmaktan çıkarak Geçerli Yasalar’a kavuştu. Şöyleki:

                 Toplum’un Temeli Üretim Biçimi’dir. İnsanlar’ın Çeşitli Değer Ölçüleri’ni kapsayan Üst Yapı, bu temelce belirlenir. Belli bir Doğrultu’daki Toplumsal Gelişme, Üretim İlişkiler’inin Üretim Güçler’ine Uygunluğu Sırasınca ve süresince Mümkün’dür, Üretim İlişkileri Üretim Güçler’ine Köstek olmaya başladıkları Zaman Transformasyon Zorunlu’dur. Üretim Biçimi, İnsanlar arasındaki Üretim İlişkileri’yle Üretim Güçleri’nin birbirlerine olan Karşılıklı Etkileri’yle belirlenir. Bu Karşılıklı Etkiler birbirlerini köstekleyebilirler. Örneğin Köleci Üretim Biçiminde Fazla Üretim Yeni ve Pahalı Aletler Meydana getirdi, Köle Sahipleri bu Pahalı Aletleri İşin Sonucu’na hiç bir İlgi duymadan Köleler’in Elleri’ne veremez oldular, Üretim İlişkisi Üretim Gücü’nü köstekledi ve Köleci Üretim Biçimi Zorunlu olarak Feodal Üretim Biçimi’ne dönüştü.)

                 Toplumsal Yasalar İnsan’ı Bilinc’inden Bağımsız bir Tarihsel Zorunluğa Bağlı’dırlar; ancak bu Tarihsel Zorunluk İnsanlar’ın Eylemler’inden doğan bir Zorunluk’tur, İnsan Etkisinden Bağımsız bir Zorunluluk değildir. Daha açık bir Değişle örneğin Kölecei Üretim Biçimi’nden Feodal Üretim Biçimi’ne Geçiş, Gece’den sonra Gündüz’ün Oluşu gibi İnsan Dışı bir Olgu değil, İnsan Eylemi’nin Meydana getirdiği bir Olgu’dur. İnsan olmasa Toplumsal Olay olmaz, Toplumsal Olay olmayınca Toplumsal Yasa belirmezdi. Yasalar’ıyla birlikte Toplumsallık ya da Tarih, bizatihi İnsancalık demektir..

                 İnsanlar’ın Tarihi, Temel Belirleyici Açısından bakılınca şöyle sıralanmaktadır: İlkel Toplum (Üretim Biçimi Kolektif’tir ve Özel Mülkiyet yoktur), Köleci Toplum ( Üretim Ana Karekter olarak Köleler üstündeki Özel Mülkiyet’le biçimlenmiştir), Feodal Toplum ( Üretim Ana Karakter olarak Üretim Araçları üstündeki Özel Mülkiyet’le biçimlenir).. Bu Sıralama, Batı’daki Evrim Çizgisi’ni verir.

                 Grek Mucizesi denilen Üretim Biçimi’nden Yola çıkan bu Evrim Çizgisi, Tarihsel bir Zorunluluk olarak Kapitalist Düzey’e ulaştı. Temel’inde Kolektif bir Üretim Biçimi yattığı için Sonunda daha Üstün bir Düzey’de olmak üzere, yine Kolektif bir Üretim Biçimi’ne varacaktır. Her Aşama, İnsanlar Arası’ndaki Üretim İlişkileri’ni, Üretim Güçleri’ne Desdek olacak Biçimde düzenlemek için gerçekleşti. Ne var ki, yine her Aşama’da önce Üretim Güçleri’nin Geliştiricisi Durumuna geçen Üretim İlişkileri, bir Süre sonra Üretim Güçleri’nin Köstekleyicisi Durumuna dönüşmüş ve bir Üst Aşama’ya dönüşmeyi Zorunlu kılmıştır.

                 Her Toplum bu Aşamalar’dan geçmiş midir? Hayır. Ortam ve Şartlar’a göre çeşitlenen Sayısız Evrim Çizgileri vardır. Bu Evrim Çizgileri’nden biri önce Eski Grek’te sonra Roma'da Özel Mülkiyet’le Mal Üretimi’ni bir arada bulunmak üzere gerçekleştirdi. Eski Grekliler’in açtığı bu Evrim Çizgisi belli Aşamalar’dan geçerek Mülklülük’le Mülksüzlüğü en Aşırı Biçimde uçlaştıran Sanayi Kapitalizmi’ne dönüştü. Toplumcu Üretim Biçimi’ne İmkan hazırlayan Evrim Çizgisi, sadece Eski Grek’in Yön verdiği bu Çizgi’dir. Yoksa her Evrim Çizgisi böylesine Aşamalar’dan geçecek değildir. Ne var ki bu Çizgi pek Uygun İç Çelişmesi gereği hızla gelişerek hemen Bütün Dünya’yı kaplamış ve Diğer Evrim Çizgileri’ni kendi Evrimiyle Bağımlı kılmıştır.

                 Bu Çizgi, Sınıflı Toplumu, hem kendilerince Meydana getirilen Kapitalist Toplumca hem de başka Evrim Çizgileri’nde bulunduklarından ötürü bu Aşamalar Çizgisi’nin dışında bulunan Toplumlarca, aşabilmek Şartlarını hazırladığı ve 'Kendi Özel Akışı içinde Evrensel bir Sonuca vardığı' için Tipik’tir. Bu Çizgi, bir Dünya Piyasası’nın Kuruluşunu sağlamış ve Az gelişmiş Toplumlar’ın Özel Ortam ve Şartlar’ını gelişmiş Kapitalist Ortam ve Şartlar’ıyla Bağımlı kılarak onların Evrimlerini kendi Evrimiyle şartlandırmıştır.

                 'Kapitalist Üretim’in Çağdaşlığı, Tarım Toplulukları’na, bu Topluluklar’daki Emeği Geniş Çap’ta Organize edecek Maddi Şartları Hazır bir halde sunmaktadır. Tarım Toplulukları, Kapitalist Sistem’in getirdiği Olumlu yanı Kapitalist Sistem’in çektiklerini çekmeksizin alıp kendilerine Mal edebilirler. Böylece, Parça Parça yapılan Tarım’dan Kombine Makine Tarımına geçebilir ve bugünkü Biçimleri içinde Normal bir Duruma geldikten sonra Modern Toplum’un yöneldiği Ekonomik Sistem’in dolaysız Hareket Noktası Haline gelip, Modern Toplum’un İntihari’yle İşe başlamaksızın Deri değiştirebilir' der Marx.

                 Tarihi açıklayan İnsanlar Arası’ndaki bu Sınıf çatışmalarıdır. Sosyalist Toplum’da Antagonizm Sınıf Karşıtlıkları Son bulacaktır ama Toplumsal Evrim’in Genel Yasası olan Çatışma Devam edecektir. Örneğin Üretim’le Tüketim arasında, Üretim’in Çeşitli Kolları arasında, Üretici Güçler’in Gelişme Yolları Üstüne dikilen Çeşitli Engeller arasında Sayısız Karşıtlıklar çatışacaktır ve Toplumsal Evrimi sürdüreceklerdir.

                 Diyalektik Materyalizm ise Engels’le Birlikte geliştirildi. Doğal Gelişme Yasaları’nı açıklar. Doğa da İnsan Eylemleri’nden Meydana gelen Tarih gibi, Madde’nin Diyalektik Hareketi’yle gelişir. Bilim, İnsan Bilinci’nin dışında bulunan ve İnsan Bilinci’ne Bağlı olmaksızın Var olan Herşey’in Madde olduğunu söyler. Taş, Bitki ve İnsan’da Isı, Işık, Elektromanyetik Dalga, Göksel Nebülozlar’a kadar Herşey Madde’dir.

                 Fransız Lavoisier, Doğa’da hiç bir Şey’in yoktan Var olmayacağını ve hiç bir Şey’in de yok olmayacağını gösterdi. Öyleyse Madde Öncesiz ve Sonsuz’dur. Alman Einstein Zaman ve Uzay’ın birbirleriyle Sıkıca Bağımlı bulunduğunu ve biri olmadan diğerinin de olamayacağını gösterdi. Öyleyse Zaman ve Uzay Dışı’nda Madde olamayacağı gibi Maddesiz de Zaman ve Uzay olamaz. Evren Tümüyle Maddi’dir.

                 1700ler’in 3 Büyük Keşfi (Canlı Hücre’nin ve Gelişimi’nin Keşfi, Enerji’nin Dönüşümü’nün Keşfi, İnsanlar’da ve Hayvanlar’da Evrim’in Keşfi) de ' Bütün Doğa Olayları’nın Zincirlenmesini ve sadece Çeşitli Alanlar’da değil bu Çeşitli Alanlar Arasında da izlenebilmelerini' Mümkün ve Gerekli kılmıştır.

                 Diyalektik Materyalizm’in 1. Yasası bu Gerçeği açıklar: Evren, Herşey’in Herşey’e Bağlı bulunduğu ve birbirlerinin Şartı olduğu Maddi bir Bütün’dür. Evrensel Bütünlüğün Çeşitli Parçalar’ı Çeşitli İlişkiler’le hem birbirlerini hem de Bütünlüğe Bağlı’dırlar. Büyük bir Kaya’dan kopan bir Taş Parçası, Dalındaki Elma ve herhangi bir İnsan Kaya’nın, Ağac’ın ve Ana Baba’nın değil, bütün bir Doğa’nın Evrimsel Ürünü’dür. İnsan Dışı Doğa, İnsan Toplum’u ve İnsansal Bilinç bu Evrensel Bütünlüğün içindedir. Öyleyse bu Maddi Bütünlük Nasıl çeşitlenmiştir?

                 2.Yasa bunu açıklar: Evrim, Diyalektik Hareket ve Değişme’yle gerçekleşir. Evren, Sonsuz Çeşitlilikte bir Nesneler ve Olaylar Topluluğu’dur. Madde, Diyalektik Hareket ve Değişme’yle çeşitlenir. Madde’nin Çeşitliğini onun Hareketi’nin Çeşitliliği karşılar. Metafizik ve Bireyci Filosofi Hareket’in Madde’ye dışarıdan verildiğini, Madde’nin bir Dış Etkiyle Hareket ettiğini savunurdu. Ruh Kavramı, ilk Muharrik Etkeni aramak Zorunluluğundan doğdu. Bilim Madde’nin bizzat Hareket olduğunu ve Hareket’in Madde’ye dışardan verilmeyip bir İç Süreç’le kendiliğinden gerçekleştiğini savunur. Otodinamizm. Bir Dış Etki’yle Meydana gelen Mekanik Hareket, Evren’in Statikliğini ve Nesneler’in Değişmezliğini gerektiriyordu; Yeri değişen Nesne’nin kendisi değişmiyordu, öyleyse Evren bir Yaratma Ürünü’ydü ve yaratıldığı andan beri de hiç değişmeden öylece durmaktaydı. Diyalekyik ve Otodinamik Hareketse Herşey’in her an değişmekte olduğunu, Evrensel Yapı’nın Sonsuz bir Değişme Süreci’nden ibaret olduğunu gösteriyordu.

                 Herakleitos’un dediği gibi ' Evren’de olduğu gibi kalabilen hiç bir Şey yok' Madde bizzat devingen ve Devingen olduğu içinde bizzat Gelişken’di. Bizzat Değişme Olayı’da değişiyor ve Yepyeni Hareket Biçimleri Meydana getiriyordu. Hareket ve Madde’nin Sonsuz bir Çeşitlilik göstermesi bu yüzdendi. Isı, Işık, Kimyasal Birleşmeler ve Ayrılmalar, Elektromanyetik Dalga, Entranükleer Süreçler, Fizyolojik ve Biyolojik Süreçler Sonsuz Çeşitlik’teki Maddi Hareket’in birer Biçimleri’ydi. Her Hareket Süreci’nin, Sonsuz Çeşitliliği içinde, bir Başı ve bir Sonu vardı. Bir Değişme’yle Meydana geliyor, kendi Tarihini yaşayarak Yeni bir Değişme’yle Son buluyordu. Kalımlılık, bir Derece Farkı’ndan İbaret’ti. En Kalımlı görünen Dağ Başları’ndaki Kayalar bile bir Tarih yaşamaktaydılar, bir Zaman önce bulundukları Yerde yoktular ve bir Zaman sonra da bulundukları Yerde olmayacaklardı. ' Diyalektiğe göre, Kesin ,Son, Ölümsüz, Durgun, Mutlak ve Kutsal hiç bir Şey yoktu.'

                 Doğasal ve toplumsal her Nesne ve Olay, Otodinamik bir Hareket’le, Sonsuz bir Oluş Süreci’ni izler. Öyleyse Otodinamizm nasıl Meydana gelir?

                 3.Yasa bunu açıklar: Herşey Herşey’le çelişerek Hareket eder. Hareket’i, Madde’nin aynı anda hem kendisinin aynı olması, hem de kendisinin aynı olmaması Çelişkisi sağlar. Herşey, her An, hem kendisinin Aynı’dır, hem de değildir, değişmekte ve başkalaşmaktadır. Doğasal ve Toplumsal her Nesne ve Olay, Çeşitli Çelişmeler’le devinerek oluşur. Bu Çelişmeleri, önce Dış ve İç Çelişmeler olarak ikiye ayırmak mümkündür. Dış ve İç Çelişmeler arasında Ana Çelişmeler İç Çelişmeler’dir.

                 Isı ( Dış Çelişme) olmadan bir Yumurta Civciv olmaz, ama sadece Isı da bir Taşı civcivleşriremez. Çeşitli İç Çelişmeler her iki Uc da birbirine Eşit Güç’te değildir, Gelişme’yi kendi Yönüne çeken Güçlü Uç Ana Uç’tur. Öbür Uç, o Nesne ya da Olayı Kalımlı tutmaya çabalar. Nesne ve Olaylar Sürekli olarak değişmekte olduklarına göre Karşıtlar’ın Birliği gelip Geçici, Karşıtlar’ın Çatışması Sürekli’dir. Karşıtlar’ın Birliği ve Çatışması Olayında, Kalımlılık Çabası Arizi Değişme Çabası Mutlak’tır. Oluşma Süreci’ni gerçekleştiren, Dış ve İç Bütün Çelişmeler’in Yardım’ıyla, Ana İç Çelişme’nin Ana Çelişmesi’nin Ana Ucu’dur. Bu Ana Uç, Olumsuzları Yok edip Olumluları Muhafaza ederek Oluşma’yı gerçekleştirir. Diyalektik Değişme ve Dönüşme’de Olumlular’ın Muhafaza edilmiş bulunması Evrim’i gösterir. Deney ve Gözlemler, bütün Çöküş ve Geriye Dönüşler’e rağmen, Son Çözümleme’de daima Olumlu’nun gerçekleşmesini göstermektedir.

                 Ağaç er geç Meyve vermekte, İnsan doğmakta ve Bilinç her An biraz daha Doğa’ya Egemen olmaktadır. Bütün Metafizik ve Bireyci Öğretiler’in tersine, Tarih hiç bir Zaman tekrarlanmamış ya da Geriye dönmemiştir. Bugün’ün Dünyası Dün’ün Dünyası’ndan, her Bakım’dan, daha Gelişmiş bir Dünya’dır. Batılı İnsan Dün Doğu’nun Yolunu bilmezken Bugün Aya varmıştır. Nesne ve Olayları Olumlu ve Evrimsel bir Yön’de geliştiren Çelişme Yasası, Karşılıklı Etki Gerçeğini verir. Evren’de Herşey Herşey’i etkilemekte ve Herşey’le etkilenmektedir. Metafizik ve Bireyci Filosofi, Uzun bir Süre direndikten sonra yanaşmak Zorunda kaldığı Oluşma’nın, bir Neden Sonuç sürecinde değil, Çok daha Geniş Anlamlı bir Karşılıklı etki Süreci’nde Gerçekleştiğini göstermiştir.

                 Örneğin Anne Neden ve Çocuk Sonuç değildir, Anne Çocuğu oluştururken Çocuk da Anneliği oluşturmaktadır. Anne Çocuğunu doğurmadan önce Anne değildir, Çocuk da bir Anne’de gerçekleşmeden önce Çocuk değildir. Bu Durumda bir Kadın ve bir Tohum Sözkonusu’dur, Annelik ve Çocukluk her ikisinin birbirlerine olan Karşılıklı Etkileriyle gerçekleşir. Oluşma, Mekanik değil, İlişkinli ve bundan  dolayı da Diyalektik’tir. Herşey kendi Karşıtını içer ve er geç kendi Karşıtına dönüşür.

                 Hegel'in gösterdiği gibi Adalet Adaletsizliğe, Yarar Zarar’a, Yaşam’a Ölüm’e dönüşür. Çünkü Herşey, Çelişme’yi bizzat içinde taşıdığı için değişmektedir. Bu Dönüşme; Olumlama, Yadsıma ve İnkar’ın İnkarı yani Sentez olmak üzere 3 Devimli Diyalektik Süreç’le gerçekleşir. Her Olumlama bir Yadsıma’yla Meydana gelir. Örneğin Yumurta, Tavuğuğun yadsımasından doğan bir Olumlama’dır ve civcivleşerek bizzat kendisini de yadsıyacak ve Yeni bir Olumlama gerçekleşecektir. Civciv de tavuklaşarak, Yumurta’yı yadsıyan kendisini de yadsımak Yoluyla Yadsıma’nın Yadsıması’nı gerçekleştirerek Yeni bir Olumlama Meydana getirecektir. Doğasal ve Toplumsal Bütün Olgular bu Diyalektik Süreçte gerçekleşmektedirler. Öyleyse Herşey’i Karşıt’ına dönüştüren ve böylelikle bir bakıma Herşey’i yine kendisine ve Eskiye dönüştürüyormuş gibi görünen bu Diyaektik Sürec’in Evrimselliği nasıl gerçekleşmektedir?     

                 Diyalektik Materyalizm’in 4.Yasası bunu açıklar: Herşey, Nicesel Değişmeler’in Nitesel Değişmeler’e Sıçraması’yla gelişir ( Evrim ve Devrim). Dönüşme, Herşey’in Nicesel Değişmeler’le bir Evrim Süreci izleyerek olgunlaştığı anda bir Devrim’le Nitesel Değişme’ye Sıçramasıyla gerçekleşmektedir. Örneğin Su 99 Derece’ye kadar Nicesel Değişmeler’le Su Niteliği’nde kalarak Evrim’ini sürdürür, Yüz Derece’de birdenbire buharlaşarak Nitelik değiştirir ve Yeni bir Nitelik olan Buhar Niteliğine sıçrar. Sıfır Derece’ye kadar soğutulmakla da Su Niteliğinden Buz Niteliğine geçer ve Nitelik değiştirir. Örneğin bir Makine( Nitelik), Üretimi artırır ( Nicelik), Üretim’in artması Yeni bir Makine’yi (Nicelik’ten Niteliğe geçiş) gerektirir, Yeni Makine de Üretimi Eskisinden daha çok artırır. Oluşma Süreci böylesine Evrimsel bir Düzey’de gerçekleşir. Herşey’in er geç kendi Karşıt’ına dönüşeceği Yasası, bir Mekiğin Hareketi gibi Dengeli bir Gidiş Geliş değildir. Çünkü Herşey Karşıt’ına , Olumsuz Yanlarını Yok edip Olumlu Yanlar’ını Muhafaza ederek, daha Yüksek bir Düzey’de ve daha Üstün bir Aşama’da dönüşür. Koza Kelebeğe dönüşür, ama hiç bir Zaman yeniden İpek Böceği olmaz. Yumurta’dan oluşan Tavuk aynı Yumurta’yı değil birçok Yumurtalar, bir Bitki’den oluşan Tohumlar aynı Bitki’yi değil birçok Bitkiler vererek daha Üstün ve Evrimsel bir Aşama’ya dönüşürler. Adalet Adaletsizliğe daha Üstün bir Adalet’e varmak için dönüşür. Doğa’nın ve Toplum’un her Olgusunda izlenebilen bu Gerçekler Sarmal ve Evrimsel bir Dönüşümü göstermektedirler.

                 Şöyle der Marx: 'Diyalektiğini Mistitizm’le Tanınmaz bir Durum’a soktuğu halde, bu Düşünce Biçimi’nin Topyekün Hareketini ilk açıklayan yine de Hegel'dir. Diyalektik, Hegel'de Baş aşağı yürümektedir. Onu çevirip Ayakları üstüne oturtmak yeter.'[2] .

                 Hegel, Dünya Kafa üzerinde durmaktadır, Sözünü Tarih Filosofisi’nde kullanmıştı. Bununla, Herşey’in kendini Düşünce’de temellendirdiğini anlatmak istemişti. Marx, Diyalektiği Ayakları üstüne oturtmakla, tam tersine, Herşey’in Madde’de temellendiğini belirtir. Hegel, Diyalektik Yöntem’le Evrensel Düşünce’ye varmak ister. Marx ise Diyalektik Yöntem’i Evrensel Madde'den Yola çıkabilmek için kullanır.

                 Marx, Feuerbach üstüne yazdığı 11.Tez’de şöyle der: 'Filozoflar Dünya’yı Çeşitli Biçimler’de açıklamaktan başka bir Şey yapmadılar. Şimdiyse, Dünya’yı değiştirmek Sözkonusu’dur.'

                 'Benim Diyalektik Yöntem’im Hegel'in Diyalektik Yöntemi’nden sadece Başka değil, onun tam Karşısı’dır da.. Hegel'e göre Dünya Düşünce’nin dıştan Görünüşü’dür, bana göreyse Düşünce Gerçek Dünya’nın Kafamızdaki Yansımasından başka bir Şey değildir ' [3]

                 Marx Diyalektik Dünya Görüşü’nü bir Yöntem olarak , Gerçek Dünya’daki Çeşitli Değişmeler’in nasıl olup bittiklerini göstermek için kullanmıştır. Dünya’daki Değişmeler, Rasgele ya da Esrarlı Güçler’in Etkisiyle olmakta değildirler. Her Değişme, kendinden önceki Değişme’nin Ürünü olan Çeşitli Etmenler’in Aralarındaki Çelişme ve Çatışma’dan Meydana gelir.

                 Hegel bir Şey’in, ancak kendi kendine bir Çelişme taşıdığı Ölçüde Hareket edileceğini ve Etkinliği olabileceğini göstermiştir. Çelişme, Hareket’in ,Hayat’ın Kökü’dür. Gelişme’yle, Olumlu’yla Olumsuz arasındaki Çatışma’yla sağlanır. Olumlu’yla Olumsuz’un Çarpışması, Yeni bir Varlığı doğuracak Güç’te değilse, Eski Varlık, bu Çatışma’dan gelişerek değil, gerileyerek çıkar, Bütün Etkisini yitirir. Olumlu’yla Olumsuz’un Çatışması, Yeni bir Varlığı doğuracak Güç’teyse bu Çatışma, Eski Varlığı daha Yüksek bir Durum’a ulaştırır. ( İnkarın İnkarı).

                 Herşey kendisinin hem Tasdiki, hem de İnkarı’dır. Yani  Her Kavram kendi Zıt Kavramı’nı beraberinde taşır. Örneğin bir Kurşun Kalem, Fonkisyon’unu yerine getirip Yazı yazar ve böylelikle kendini Tasdik ederken aynı Zamanda kendini tüketmekte ve böylelikle kendini İnkar etmektedir. Bir süre sonra Kurşun Kalem büsbütün bitecek, ama Ortaya onun Ürünü olan bir Yazı çıkacaktır ki, bu da İnkar’ın İnkar’ı olacaktır. Çünkü, biten bir Şey’den yeniden oluşan bir Şey doğmuştur, Bitişteki İnkar yeni Oluş’la İnkar edilmektedir.

                 Bireyci Görüş, her Olay ve Kavrama, onun kendi İç Çelişikliğini göremeden sanki o Olay ve Kavram durgunmuş, Hareket Halinde değilmiş gibi bakmaktadır. Bu yüzden de Evrensel Dinamik Oluşma, Statik Açıklamalar’la kavranmaya çalışılmış ve elbette kavranamamıştır. Diyalektik Yöntem’de ise hiç bir Şey Mutlak değildir ve hiç bir Şey Mutlak bir Değer taşımaz. Herşey, bir başka Şey’e göre bir Şey’dir. Herşey’in Herşey’le İlişkisi vardır. Bu İlişkiler pek Yorucu Çabalar’la çözülmedikçe de Hiç bir Şey’in Gerçeği kavranamaz. Diyalektik Yöntem’le Basit bir Teklikmiş gibi görünen Herşey, bir İlişkiler Yığını olarak pek Karmaşık bir Çokluk olur.

                 Diyalektik Yöntem’i Toplum Düzeni’nin Çözümlenmesinde kullanır Marx: ' Bütün İnsan Varlığı’nın, dolayısıyla Bütün Tarih’in Basit Açıklaması, İnsanlar yaşayacak Durum’da olmalıdırlar ki Tarih yapabilsinler Önermesindedir. Yaşamak; Yemek, İçmek, bir Barınak, Giyim ve buna göre daha birçok Şeyler demektir. Onun için İlk Tarihsel Hareket, bu İhtiyaçları karşılayacak Araçlar’ın Üretimi, yani Maddesel Yaşayış’ın Üretilmesidir. Bu, gerçekten, binlerce Yıl önce olduğu gibi, Bugün de, sadece İnsan Yaşayışı’nın sürdürülmesi için Saatı Saatına, Günü gününe yerine getirilmesi gereken Tarihsel bir Hareket’tir ve Bütün İnsanlık Tarihi’nin Temel Hareketi’dir  '[4]

                 Düşünsel Filosofi, içinde oluştuğu Maddesel Şartlar’ın Ürünü’dür ve bu Maddesel Şartlar’ı etkileyerek İnkar’ın İnkarı’nı gerçekleştirmektedir.

                 Diyalektik Yöntem’le, Somut bir Bütün olarak Ele alınan her Olay, birer birer İlişkiler’e ayrılarak çözümlenebilir. Ancak bu İlişkiler’in ayrı ayrı Ayıklanmaları Sırası’nda  Aralarındaki Bağı hiç bir Zaman Gözden kaçırmamak gerekir. Yoksa Somut İlişki, diğerleriyle arasındaki Bağ kopunca, birdenbire soyutlaşır. O Zaman bize de soyutlaşmış olaya bakıp Şiir yazmak kalır. Diyalektik Yöntem her Gerçekte o Gerçeğe Has Çelişmeleri yakalar.

                 Örneğin Adam Smith de Ekonomik Olayları Çeştli Parçalar’a ayırarak İşbölümü’nü, Değiştirme Değeri’ni, Kullanış Değeri’ni yakalamıştı. Ancak bunu, aralarındaki Çelişmeler’i Somut olarak Göz önünde tutan Diyalektik Yöntem’le değil, Soyutlayıcı  Çözümleme Yöntemi’yle yaptığı için Soyut Kavramlar Elde etti. Tüketim’i, Üretim’le olan Çelişkisini Göz önünde tutmadan, soyutlayarak incelemek Klasik Ekonomi’nin Yanılgısı’dır. Ancak o Somut Doku İçinde onunla İlişkileri halinde Gerçek Değerleri’ni ve Anlamları’nı kazanırlar. Bu İlişki’yi çözümlediğimiz Zaman, önce bir Çelişme’yle karşılaşırız. Herşey, önce kendisine karşı Çelişik’tir. Adalet Adaletsizliği, Hak Haksızlığı, İyilik Kötülüğü taşımaktadır. Bu Çeşitlilik, Sürekli bir Çatışma’yı belirtir ki, herhangi bir Şeyi Canlı, Hareketli, Etkili tutan da budur. Hiç bir Şey Durgun değildir. Herşey Sürekli olarak Hareket Hali’ndedir ve Sürekli olarak oluşmaktadır. Bu Çatışmalar, Karşılıklı değil, Tersine, Uyum’u belirtirler. Bir Şey’in İç Çelişkisi, gereken Gücü gösterip kendi Oluşmasını sürdüremedi mi hemen kendini Açığa vurur. Örneğin Adalet Toplum’un Yeni Kavramlar’ıyla çatışıp Yeni Uyumlar’a giremezse Adaletsizliğe dönüşür. Hak Haksızlığa, İyilik Kötülüğe, Yararlılık Zararlığa, Akıl Akılsızlığa dönüşür.

                 Tarihsel Materyalizm, Toplum’u, o Toplum’u Meydana getiren İnsan Bireyleri’nin arasındaki İlişkiler olarak görür. İnsan Bireyleri, kendi Sosyal Hayatları’nı, kendi Tarihleri’ni ve Genel Tarihi yaparlar. Bunu yaparken de Tarihsel Şartlar’ın Etkisi altında bulunurlar. Kişi’nin Yapısında Aktivite Pasivite Çelişkisi vardır. Kişi Eylemi’nde, Çevresini etkilerken Çevresinden etkilenir. Kendisinin değiştirdiği Doğa, kendisini değiştirir. İnsan bir Balta yapar yani Doğa’yı değiştirir, Balta da Baltalı İnsan’ı yapar yani İnsan’ı değiştirir. Tarihsel Şartlar Genel Adı altında toplanan bu Etlileri, her birinin karşısına İnsan’ın da ona olan Etkisini koyarak şöyle sıralanır:

                 1.Doğa’nın Etkisi: Kişi’nin üstünde yaşadığı Toprak, Toprağın Verimliği, Isı, İklim ve başkaları.

                 2.Kişi’nin kendi Yapısına Etkisi: Soyaçekim, Mizaç, Biyolojik ve Fizyolojik Etmenler ve başkaları.

                 3.Çevresindeki başka Kişiler’in Etkisi:Aile, İş, Toplum İlişkileri ve benzerleri.

                 4.Kişi’nin Eylemleri’yle daha önceden Meydana getirdiği her Türlü Şeyler’in etkisi: Gelenekler, Donatım, İşbölümü, İş Örgütü vb.

                 Birey bu İlişkiler’le belirlenmiştir. Bir yandan da bu İlişkileri belirlemektedir. Birey, kendisinin de onları etkilediği, Bütün bu Etkiler’in Ürünü’dür.

                 Kişi’nin kendisine Özgü bir Evi, bir İşi, bir Ailesi, Dostlar’ı, Düşmanlar’ı, Partisi, Borçları, Alacaklar’ı, Sevgileri, Tiksintileri vardır. Bütün bu Karmaşık İlişkiler’in Nedenini öğrenmek için Diyalettik Yöntem kullanılırsa bu Karmaşıklık çözüldükçe, Kişi’nin Temel İlişkileri’yle karşılaşırız. İnsan-Doğa İlişkisi..

                 Çözümleme Sonu’nda görülür ki Kişi’nin Bugün içinde bulunduğu Durum, o Çok Basit İlişkiler’den başlamaktadır. Kişi bu İlk İlişkisi’yle belirlenmiştir. İnsan Doğa İlişkisi’nin incelenmesi, bu İlişki’nin Doğa’nın İnsan’dan başka Bütün Varlıklar’la olan İlişkisi’nden ayrı bir İlişki olduğunu ortaya koyar. İnsan, Doğa’yla, İnsan’dan başka Hiç bir Varlığın yapamadığı bir İlişki kurmuştur. İnsan Doğa’yı üretmektedir. Öyleyse, insan Doğa İlişkisi bir Üretim İlişkisi’dir. İşte; Düşünce, Kültür,Sanat, Din, Politika vb.leri gibi Sosyal Üst Yapı'nın Dayandığı Temel Ekonomik Alt Yapı’dır.

                 Üretim İlişkisi’nin çözümlenmesi de, bu İlişki’nin, 3 Ana Etken’le belirlendiğini ve bu 3 Ana Etken’in Karşılıklı Etkileriyle gelişmekte olduğunu ortaya koyar. Üretim İlişkisi, önce Doğa Şartları’na Bağlı’dır. Sonra, Teknik Aletler’in ve Araçlar’ın kullanılışı bu İlişki’yi biçimlendirir. Daha sonra da, Aletler’in ve Araçlar’ın kullanılışındaki Zorunlu İşbölümü Üretim İlişkisini belirler. İnsan’ın Bilinci de bu İlişkiler’in içinde ve onların Etkisiyle oluşmaktadır. Bu Oluşma, Bilinc’in de onlara ( Doğa Şartları, Teknik, İş Bölümü) olan Etkisini kapsar. İnsan’ın Oluşmasında Etkin bulunan Determinizm Kör bir Belirleyici değildir. İnsan Oluşması’nın Etmenleri içinde Bizzat İnsan’ın kendisi de vardır. İnsan, Dış İlişkiler’le belirlenen Bilincinin Belirleyici Etkisiyle Bizzat kendi Oluşmasına katılmaktadır. İnsan’ın Doğa’yı üretmesi, aynı Zamanda, kendini de üretmesi Sonucunu doğurur.

                 İnsan Doğa’dan bir Balta üretmiştir. Ama bu Üretim’iyle, kendisinde de Kulübe’yi yapabilecek İnsan’ı üretmiştir. Artık o, Yeni bir Sentez’e girmiş, bir Adım daha ilerlemiş, Balta’yı üreten Bilincinin bu Üretim’de kendi kendisini de üretmesiyle Yeni bir Bilinç edinmiştir. Şimdi Yeni bir Diyalektik başlayacak, Yeni Ürün Balta’yla yenilenmiş Ürün Bilinç çatışarak, Yeni bir Üretim Sentezine gidecektir. Bu Karşılıklı Çatışmalar, Etkiler ve onların Sonucu olan Yeni Sentezler Bilimsel Evrim Gerçeğini açıklar. Baltalı İnsan, böylesine bir Evrim Sonu’nda, Atomlu İnsan’a ulaşmıştır.

                 Düşünce Maddi Evrim’in en Yetkin Biçimi olan Maddi bir Üretim’dir.  Betin Maddesel Nesne’dir.  Maddesel Şartlar’da belirlenir, gelişir, düşünür. Bethoven, Tamtamlar’ın çalındığı Afrika’da doğsaydı, bu Müziği üretmezdi.

                 Materyalistler kendi Anlayışlar’ının Bilim’le Test edilebildiği halde İsa'nın Tanrıoğluluğunun Test edilemezliğini söylerler. Deneme yerine Aforoz eder.

                 Artık Filosofi, Son ve Kesin Gerçeği değil, Bilimsel Gerçekler’in Temel İlkeleri’ni aydınlatmaya çalışacaktır.

                 Diyalektik Çözümleme, Sosyal Yapı’nın Temelini yaşamak Çabası'nda ve bu yüzden de Ekonomik İlişkiler’de bulmuştur. Ekonomik İlişkiler’in Temeliyse Değer Kavramına dayanır. Değer’in Önemi,  Arisroteles'ten beri bilinmektedir. O Adil Fiyat ( Juste prix) İlkesiyle, değiştirilen Mallar ve Hizmetler’in Eşit Değer’de olmasını istemişti. Aquino’lu Thomas, getirdiği Narh Kurumu’yla bir Şey’i Gerçek Değerinden Ucuz’a almayı ve Gerçek Değeri’nden Pahalı satmayı yasaklamıştı.

                  Ricardo Değer’in Emek’le ortaya çıktığı görmüştü.

                 Marx İnternasyonel İşçiler Derneği Kurulu’nun 1865 de tertiplediği Toplantısında şöyle konuşur: ' Sizleri, Görünüş’e Aykırı bir Düşünce’yle şaşırtacağım için beni bağışlamanızı dilerim. Söylediklerim, Sizlere, Aykırı ve Gündelik Gözlemler’imizle Çelişik görünecektir. Ama unutmamalısınız ki, Bilimsel Gerçekler, Olaylar’ın sadece Yanıltıcı Görünüşlerini yakalayabilen Gündelik Deney ve Gözlemler’imize Daima Aykırı ve bunlarla her Zaman Çelişik’tirler. Hatırlayınız ki, Dünya’nın Güneş’in Çevresinde döndüğünü ve Ateş’i söndüren Su’yun çok kolay tutuşan iki Gaz’ın Birleşimi olduğunu söylemek de Gündelik Gözlem ve Deneyler’imize Aykırı’dır.' [5]

                 1.Dış Görünüşü’yle Kullanma Değeri olarak beliren Değer Nosyonu, Gerçek Değer Nosyonu’yla Çatışma Hali’ndedir. Çünkü iki Nesne’nin Değer Bakımından Eşit olduğunu söyleyebilmek için bunların Kullanma Değeri olarak Farklı olmaları gerekir. İki İnsan’ın Elinde birbirinin aynı olan iki Nesne bulunsaydı bunların değiştirilmesi Sözkonusu olmayacktı. Öyleyse ancak ve sadece Kullanma Bakımından Farklı olan Değerlerdir ki Gerçek Değer Bakımından Eşit olabilirler.

                 2.Öyleyse bir Mal’ın Değeri, kullanılmasından değil, değiştirilmesinden doğmaktadır. Bu Hal’de Değiştirme Değerleri’nin Çeşitliliği, Gerçek Değer Kavramı’yla çatışmaktadır. Bir Mal’ın, Bütün Diğer Mallar’la değişebileceği Oranları belirleyen nedir? Demek ki, bir Kilo Pirinç’le 250 Gram Kahve birbirlerine Karşıt ve fakat 3. bir Şey’e Eşit’tirler. Yoksa değiştirilemezlerdi. Bu 3. Şey, ne Pirinç ne de Kahve’dir.

                 3. Öyleyse Gerçek Değer, bir Nesne’nin Bütün Diğer Nesneler’e karşı değişildiği Çeşitli Oranlar’dan Ayrı ve Bağımsız’dır. Bu İç Bağımsızlık, Nesneler’in Dış Bağımlılıkları’yla Çatışma Hali’ndedir. Bu Çatışma, Nesneler’in Doğasal Özleri’yle Sosyal Özlerini açıklar ve birbirinden ayırır. Değer, Bağımlı bulunan Doğasal Öz’ün dışında bulunan başka bir Öz’den doğmalıdır ki, Bağımsız olabilsin. Bu Bağımsızlık, ancak ve sadece Sosyal Öz’de gerçekleşir. Çünkü ne Kullanma ne Değiştirme Bakımı’ndan hiç bir Değer taşımayan Doğasal Öz’ün kendiliğinden hiç bir Değer yaratmadığı görülür. Değer, her Halde, Doğasal Öz’den Ayrı olmalıdır.

                 4.Öyleyse kendiliklerinden değerlenmeyen ve ancak başka bir Şey'le Değer kazanan Nesneler’de ( Doğasal Öz) Ortak olan bu başka Şey nedir?  Sosyal Öz’de beliren İnsan Emeğidir. Bir Nesneği üretmek için, ona, belli bir Miktarda Emek sokmak gerekir. İçine Emek girmemiş olan hiç bir Ürün yoktur.

                 5.Nesneler’i değerlendirmek için onların içine giren bu Emek, Kişisel Emek değil Sosyal Emek’tir. Bizzat tüketebilmek için üretilen Nesneler hiç bir Değer taşımazlar çünkü. Kendi Bahçesi’nde kendisi için Domates yetiştirmek gibi. Onun Piyasa’da bir Değeri vardır. Yani Sosyal İlişkiler’de. Değer Ürün’de değil Mal’da belirir.

                 6.Değer yaratabilmek için, sadece bir İhtiyacı karşılayan bir Mal üretmek de yetmez. Sosyal Emeğin, Toplum’un harcadığı Toplam Emek Miktarı’nın bir Parçası, ya da bir Unsuru olması gerekir. Sosyal Emek, Değer yaratabilmek için İşbölümü’nün bir Parçası, Toplumsal İşler’in bir Tamamlayıcısı olmak Zorunda’dır. Değer yaratan Emeğin Toplumsallığı böylece belirir. İşbölümü, Sosyal İhtiyacı karşılayan bir Nesne’nin Daima ve yeniden üretilmesini gerektirir. Sosyal İhtiyaç bakımından Çap’tan düşen Nesneler Toplumsal İşbölümü Çarkı’nın dışına atılırlar, artık bunlara harcanan Emek Kişisel bir Emek olur ve bir Değer yaratmaz. Öyleyse Soyut Emek’le Somut Emeğin Karşılığı, Değer Kavramı’nın belirlenmesinde çok Önemli’dir. Hıyar yetiştirmek için harcanan Emek’le Kundura yapmak için harcanan Emek elbette Aynı değildir. Ancak Emeğin bu Kişisel ve Somut Karakteri, Kullanma Değeri’ni karşılar ki bunun gerçek Değer’le hiç bir İlgisi yoktur. Değer’i yaratan Emek, Sosyal Emek’tir.

                 7.Bu Soyutlama, Emeğin çok Önemli bir Karakter’ini ortaya koyar: Emek, bir Enerji’nin harcanmasıdır ve Değeri yaratırken Söz Konusu olan Karakteri bu Soyal Karakteri’dir. Somut Açı’dan Bütün Emekler birbirlerinden Farklı’dırlar. Emekler, ancak bu Soyut Açı’dan birbirleriyle aynılaşırlar. Çünkü Çeşitli Emekler’in hepsi bir Enerji harcanmasını gerektirir ve Çeşitli Emekler’in Ortak yanı bu Enerji Harcama Karakter’indedir. Bir Hıyar yetiştirirken, Kundura yaparken başka olan Emekler, Enerji harcarken Aynı’dır.

                 8.Bir Mal’ın kapsadığı bu Değer Üretici Emek Miktarını, Şimdi artık açıkça bildiğimiz deyişle, bir Değer’i yaratmak için harcanan İnsan Enerjisini nasıl ölçebiliriz? Zamanla. Çünkü aynı Çalışma Zamanı içinde üretilebilecek olan Mallar’ın Bağımlı Miktarları birbirlerine Eşit’tir. Ancak bu Ölçü’yü kullanabilmek için Bütün Emek Çeşitleri’nin, onların Birimi olarak alınan, Ortalama Emeğe ya da Basit Emeğe indirgenmesi gerektiği pek Açık bir Matematik Gerçek’tir. Emekler elbette Çeşitli’dir ve Karmaşık’tır. Ağır İşler, Hafif İşler vardır. Aynı Zaman Süresi içinde yapılan bir Ağır İş elbette daha çok Emek Harcanmasını, bir Hafif İş elbette daha Az Emek Harcanmasını gerektirecektir. Tembel İşçiler, Çalışkan İşçiler, Usta İşçiler vardır ki elbette Aynı Süre içinde harcadıkları Enerji birbirlerinden Farklı olacaktır. Çıraklık Devresi, Okuma Devresi geçirilmesini isteyen Özel İşler vardır ki elbette bu Üretim Dışı harcanan Enerjiler bu Devreler’in Sonunda gerçekleşmeye başlayacak Üretim’e katışacaktır. Sorun’un Bilimsel Şaşırtıcı Özüne inmeyip Aykırı ve Çelişik Görünüşü’nde kalanların Kafalarına takılan Bütün bu Komplikasyonlar şöyle çözülür: Değer’i yaratan Ortalama Emek’tir ve bu Gelişme Bakımından herhangi bir Özellik göstermeyen her İnsan’ın Fizik Yasısı’nda Ortalama olarak bulunan Basit Enerji’nin harcanmasıdır.

                 9.Öyleyse bir Mal’ın Değeri’nin başka bir Mal’ın Değeri’ne Eşit olabilmesi için Her ikisi için harcanan Enerji Miktarı’nın birbirine Eşit olması gerekir. Öyleyse bir Mal’ın Değeri’nin ona sokulmuş İnsan Emeği Miktar’ıyla belirlendiğini söylerken, o Mal’ı, belli bir Toplum içinde, Belli Ortalama Sosyal Üretim Şartları altında ve kullanılan Emeğin Ortalama Yoğunluğu ve Ortalama Ustalığı Ölçüsünde üretmek için Gerekli bulunan Emek Miktarı’nı anlarız. Öyleyse bir Mal’ın Değeri’ni çoğaltan ya da azaltan, sadece, o Mal’ı üretmek için gereken Emek Miktarı’dır. Öyleyse bir Mal’ı değerlendiren Emek Miktarı  Sosyal olarak Zorunlu İş Süresi’yle belirlenir. Bunun içindir ki Buharlı Dokumacılığın Uygulanmasından sonra Sosyal Zorunlu İş Süresi  yarıya indi ve El Tezgahı’nda çalışan Dokumacı’nın yarattığı Değer, Buharlı Dokumacılığı’nın uygulamasından önce yarattığı Değer’in Yarısı oldu. Öyleyse herhangi bir Değer’i belirleyen İş Süresi, Sosyal bir Ortam’da, Ortalama bir Ustalık ve Çalışma’yla ve o belli Sosyal Ortam’da Normal olan Şartlar içinde yapılan her İş’in gerektirdiği Süre’dir. Öyleyse Değer’i yaratan Ortalama Emek, Ortalama İş Süresi’yle belirlenir. İşte bir Mal’ı değerlendiren Emek Miktarı’nı bu Ortalama İş Süresi’yle ölçeriz: Bu Mal’ı üretmek için 3 Saatlık, 3 Günlük, 3 Haftalık, 3 Aylık, 3 Yıllık Emek ya da İnsan Enerjisi harcandı deriz. Bir Tembel ya da bir Beceriksiz isterse onu daha Uzun Süre’de yapsın. Ölçü Matematiksel Sosyal Ortalama’dır.

                 10.Bir Mal’ın Değeri’ni ortaya koyabilmek için, o Mal’ın içine sokulmuş bulunan Sosyal Ortalama Emek Miktarı’nı Hesap etmek yetmez. Çünkü, bir Mal’ın Değeri o Mal’ın içine katılmış bulunan Emeğin Miktar’ıyla belirlenir ama Emeğin Miktarı da o Emeğin Üretim Gücü’ne Bağlı’dır. Emeğin Üretici Gücü’nün değişmesi, Emek Miktarını da değiştirir. Bilimsel Buluşlar Emeği azaltırken Nufus Artışı Sonucu Verimsiz Topraklar’ın işlenmesi Emeği çoğaltır. Bu gibi Nedenler’le bir Saatlık Sosyal Ortalama’da yapılan bir İş  Yarım Saat’e inebilir ya da iki Saat’e çıkabilir. Emeğin Üretici Gücü, Emeğin Doğal ve Sosyal Şartları’na Bağlı’dır. Emeğin Üretici Gücü’nün,  Doğal ve Sosyal Şartlar’da azalıp çoğalması şu Sonucu doğurabilir: Güç çoğalmışsa Ürün’e katılan Emek azalır ve Ürün’ün Değeri küçülür, Güç azalmışsa Ürün’e katılan Emek çoğalır ve Ürün’ün Değeri büyür. Bu Olay gösterir ki bir Mal sadece Emeğin Verimliliği’yle değerlenir. Değer, başkaca hiç bir Etmen’in Etkisinde değildir. Bir Mal’ın Değeri, Emeğin Süresi’yle Doğru ve Emeğin Üretici Gücü’yle Ters Orantılı’dır. Emeğin Süresi’ndeki her Artış Mal’ın Değerini artırır. Öyleyse bir Mal’ın Değeri, o Mal’a katışan Bütün Emek Miktarları’nın Toplamıdır. Bu Toplam şu Bölümleri kapsar: Son kullanılan Emek Miktarı, o Mal’ın Üretim’de kullanılan Hammadde’ye daha önce katılan Emek Miktarı, Son Emek’te kullanılan Araçlar’a daha önce katılmış bulunan Emek Miktarı’nın o Mal’ın Oluşumuna harcanan Kısmı.

                 11.Emeğin Süresiyle Emeğin Üretci Gücü birbirleriyle çatışarak Emeğin Değeri’ni belirlerler. İnsan, İş Süresi’yle Sınırlı Üretici Gücü’nü satmaktadır. İş Süresi, önce Doğal bir Sınır içindedir, bir Gün 24 Saat’tir. İşçi’nin Bedensel Yeteneği bu 24 Saat’in Tümü’nde Çalışma’ya yetmez. İş Süresi, daha sonra Yasalar’la sınırlandırılmıştır, bir zamanlar 18 Saat’e çıkmış şimdi Sekiz Saat’e inmiştir. Her Mal’ın olduğu gibi, Mallar Piyasası’na sunulan İş Gücü’nün de bir Değeri vardır. Ücret denilen Değer, İnsan’ın yaşaması için tüketmek Zorunda bulunduğu ve belli sayıdaki Çocuklar’ın büyütmek için Gerekli Yaşama Araçları’yla İşgücü’nün Gelişmesi ve Belli bir Hüner’in Elde edilmesi için gereken Değerler Toplamı’ndan İbaret’tir. Ücret Sistemi içinde İşgücü’nün Değeri, bütün Öteki Mallar’ın Değerleri gibi belirlenir. Yani yaşamak, Çocuklar’ını büyütmek ve İşgücü’nü geliştirmek için Zorunlu bulunan Bütün Mallar’daki Emek Toplamı İşgücü’nün Değeri’nde billurlaşır. İnsan, bu Araçlar’la her Gün kendini yeniden üretir. Değişik Emek Güçleri üretilirken Değişik Emek Miktarları’nı gerektireceği içindir ki Ücretler hiç bir Zaman Eşit olamazlar. Kaldı ki, Ücretler üretilen Mallar’ın Değerleri’ni aşamazlar. Üretilen Çeşitli Mallar, Çeşitli Emek Miktarları’nı gerektirir. Bu yüzden de, Ücret Sistemi içinde, Ücretler’in birbirlerinden Farklı olmaları Zorunlu’dur. Ücretler, Ürünler’in Değeri’yle Sınırlı’dır ama Ürünler’in Değeri Ücretler’le Sınırlı değildir. Bu yüzdendir ki, Kapitalist Düzen’de, Mal Değeri’nin Ücretler’le belirlendiği İddiası Yanlış’tır.

                 12.Emeğin İşgücü’ne dönüşmesi, Emek’le İşgücü arasındaki Çelişme’yi Meydana çıkarır. Şaşırtıcı Dışyüzle gerçek İçyüz bu Çelişme içinde aydınlanır. Değeri belirleyen Emek’tir, karşılığı Ücret olan Malsa İşgücü’dür. İşçi, aldığı Ücret’le Emeğinin Karşılığını aldığını sanmaktadır. Oysa, İşgücü’nün karşılığını almıştır. Bir İnsan’ın Ertesi Gün aynı Emeği harcayabilmesi için 3 Liralık Besin ve başka İhtiyacı olsun. Bu İnsan kendisini her Gün 3 Lira’yla yeniden üretir. 3 Liralık Üretim, Ertesi Gün, belli bir İş Süresi’nde harcanacak Emek’le herhangi bir Mal’da billurlaşacaktır. Oysa o İnsan, bu Belli İş Süresi’nden daha Uzun bir Süre çalışmaktadır, çünkü İşgücü bu Süre’yi uzatabilecek yetenektedir. Yani yaşamak için Zorunlu olan Besin ve başka Araçlar’ın verdiği Güç 24 Saat’le Sınırlı’dır, 24  Saatlik bir Çalışma’ya elverir. İnsan’ın Fiziki Yapısı 8 Saatlik bir Çalışma’ya Yeterli’dir. Oysa kendisini yeniden üretmesi için Gerekli 3 Liralık Değeri 4 Saat’te üretecektir. Öyleyse apaçık belli ki 3 Liralık Mal’da billurlaşan ve İşini bitiren Emeğinin Dışında İşgücü’nün Yeteneğiyle daha bir Süre çalışmaktadır. İşte bu artık Süre Artık Değeri belirler. Ücret, İşgücü’nün değil de Emeğin Karşılığı olsaydı Emeğin bir Mal’da billurlaşmasıyla İşçi’nin İşi bitmiş olacaktı, bu Bitiş’se her halde İşçi’nin bağlandığı İş Süresi’nden daha az bir Süre’de gerçekleşecekti. Çünkü Normal ve Ortalama Satış Fiyatı, bir Mal’ın Gerçek Değeri’ne Eşit’tir. Bir Mal’ın Gerçek Değeri’ni üreten ve fazlasını üretemeyen İşçi’yse, İş Piyasası’nın dışında kalmak Zorunda’dır. Ödenmemiş Emeğin gerçekleştiği Kısım Kar’dır. Kar, görüldüğü gibi, Mal’ı Gerçek Değeri’nin üstünde satmakla Değer, Gerçek Değeri’ne satmakla Elde edilmektedir. Kapitalist Malını Zorunlu Kar’la satmaktadır. İşçi’nin İşgücü’nün Değeri’ni sınırlandıran Emek Miktarı, İşgücü’nün Süresini sınırlandırmaz. Artık Değer’i doğuran bu Fazla Süre’dir, Karı doğuran da da Artık Değer’dir.

                 Bu Düzen iki Aldatıcı Dış Görünüş’le işlemektedir: Önce, İşgücü’nün Değeri Emeğin Değeri Dış Görünüşü’nü alır. Sonra, Emeğin Tüm Değeri’nin ödendiği Dış Görünüş’ü belirir. Bu Aldatıcı Dış Görünüşler bütün Tarihi kaplamaktadır. İlkel Köle’de, Emeğin Ödenmiş Parası bile ödenmemiş olarak görünür. Toprak Kölesi’nde ödenen Emek’le ödenmemiş Emek Zaman ve Mekan bakımından birbirlerinden ayrılmışlardır ve açıkça görünmektedirler. Çağdaş İşçi’yse ödenmemiş Emek, Ücret-Fiyat-Kar Düzeni içinde Tümüyle gizlenmiş ve yok edilmiştir.

                 Diyalektik Yöntem Ekonomik Değer’in Aldatcı Dış Yüzü’nü şöyle açıklar:

                 a)Önce Ekonomik Değeri Konuşma Dili’nde kullanılan bütün Diğer Değerler’den ayırarak Gerçek anmalı ortaya konur. Ahlaki Değerler, Kimyasal Değerler, Sanat Değerleri, Kişisel ve Psikolojik Değerler kesinlikle Ekonomik Değer’den ayrılmışlardır. Erdemler’inden dolayı Değerli bulunan bir İnsan’ın Ahlaki Değeri nasıl Pazar’da satılan bir Mal’ın Değeri’nden özce ayrıysa, yüzbinlerce Lira eden Sanat Ürünü bir Tablo’nun Değeri de Pazar’da satılan Pazar Malı Tablo Kopyalarının Ekonomik Değeri’nden özce ayrı’dır. Sanat Ürünü’nün Değeri Ekonomik bir Değer değildir, içine katılmış İnsan Emeği’yle belirlenmez. Böylece bir Kolleksiyoncu için Koleksiyonunda Eksik bulunan bir Parça’nın Paha biçilmez Psikolojik Değeri de Ekonomik bir Değer değildir. Başkaları için Metelik etmeyen bir Hatıra Fotoğrafı Bizim için Duygusal bir Değer taşır.

                 b) Diyalektik Yöntem, Ekonomik Değeri, pek Şaşırtıcı Kullanma Değeri’nden ayırır. Bir Gezinti Sırası’nda Dut silkelemek için bir Ağaç’tan kestiğimiz bir Dal bizim için Yararlı’dır ama Ekonomik bir Değer taşımaz. Aynı Kundura’dan Satın alan iki Adam’ından biri o Kundura’yı 400 Gün giyerek, 200 Gün giydikten sonra Çöpe atan Adam da aynı Para’yı öderler. Kullanma Değeri’nin azalması ya da çoğalması Ekonomik Değeri belitlemez.

                 c) Diyalektik Yöntem, Ekonomik Değeri Genel Anlam’da bir Satış Değeri olmaktan da kurtararak Açıklığa kavuşturur. Kesik Kadın Saçları, kendiliğinden Kara’ya vurmuş Balina Pazar’da satılabilir ama bunlar yine de Pazar Malı değildir. Satış’a çıkarılan Obje İnsan Emeği’yle Meydana getirilmiş de olabilir; ama Ürün başka, Mal başkadır. Genel anlamda Para Dili’yle değerlendirilen Bütün bu Objeler Ekonomik bir Değer taşımazlar.

                 Ekonomik Değer; belli bir Toplum’un belli Sayı’daki Kişiler’in Pazar’da satmak için Sürekli olarak ürettikleri ve her Zaman üretebilecekleri Sosyal Mallar’ın Değeridir, Mübadele’nin başlamış ve yayılmış bulunduğu İleri Toplumlar’da beliren Sosyal bir Olgu’dur ve İnsanlar arasındaki Ekonomik İlişkiler’in Sonucu’dur.

 

                 Eserleri:

                 Marx ve Engels’in Toplu Eserleri’nin Özgün Diller’inde İlk Basım’ına, 1920ler’de  Marx-Engels Enstitüsü tarafından başlandıysa da bu Proje Yarım kaldı. 1928-1947 arasında İlk Rusça Baskı’yı, 1955’te Marxizm-Leninizm Enstitüsü’nce girişilen 2.Rusça Baskı (39 Temel, 4 Ek Cilt, Bazı Ciltler birden Çok Kitap’tan oluştuğundan Toplam 47 Kitap) izledi. 1956’da Berlin’de yayını başlatılan Werke’nin (39 Temel, 2 Ek Cilt, Toplam 44 Kitap) ardından, Moskova ve Berlin Marksizm-Leninizm Enstitüleri Marx/Engels, Gesamtausgabe (MEGA) Adı’yla, Özgün Dil’de Yeni bir Toplu Yayın Projesi’ne girişti. 1935’te yayınına başlanan İngilizce Baskı ise 50 Cilt olarak tasarlandı.

                 Türkçe’ye çevrilen Seçme Yapıtlar’ın 1.Cildi 1976’da, 2.Cildi 1977’de, 3.Cildi 1979’da yayınlandı. Bunun dışında Türkçe’de, Büyük Çoğunluğu 1965-1980 arasında yapılmış Çok Çeşitli Marx Çevirileri ve Baskıları vardır.

                 -Zur Kritik der Hegelischen Rechtsphilosophie, [6](Hegel Hukuk Filozofisi’nin Eleştirisine Katkı  )

                 -A Critique of the Gotha Programme ,[7] (Gotna ve Erfurt Programları’nın Eleştirisi),

                 -Zur Judenfrage , [8] (Yahudi Meselesi )

                 -Ökonomisch-philosophische Manuskripte aus dem Jahre, [9]( El Yazmaları) )

                 -Die heilige Familie oder Kritik der kritischen Kritik, [10](Kutsal Aile ya da Eleştirel Eleştiri’nin Kritiği),

                 -Die deutsche ideologie ,[11](Alman İdeolojisi  ),

                 -Thesen über Feuerbach ,[12](Feuerbach Üzerine Tezler ),

                 -Misere de la philosophie,[13] (Felsefe’nin Sefaleti),

                 -Manifest der kommunistischen Partei ,[14] ( Komunist Manifesto),

                 -Lohnarbeit und Kapital ,[15]  (Ücretli Emek ve Sermaye),

                 -The Eastren Question , [16](Doğu Sorunu (Türkiye)

                 -Merkez Yönetimi’nin Komunistler Birliği’ne Mart 1850 ve Haziran 1850  Hitapları,

                 -Die Klassenkampfe in Frankreich, 1848 bis 1850 , [17](Fransa’da Sınıf Mücadeleleri 1848-1849  )

                 -Der Achtzehnte Brumaire des Louis Bonaparte, [18](Louis Bonaparte’ın Hükümet Darbesi)

                 -Grundrisse der Kritik der politischen Ökonomie,[19] (Grundrisse, Ekonomi Politiğin Eleştirisi  ),

                 -Formen, die der kapitalistische Produktion vorhergehn , [20] (Katitalizm Öncesi Üretim Biçimleri),

                 (İktisat Yazıları/1857-1858 ) Burada ortaya attığı ‘Asya Tipi Üretim Tarzı’ Kavramı, 1960lar’ın Azgelişmişlik Araştırmaları Bağlamı’nda, Dünya’da ve Türkiye’de Çok tartışıldı.

                 -Zur Kritik der polistischen Ökonomie ,[21] (Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı  ),

                 -Theorien über den Mehrwert, ( Artıdeğer Kuramları) , 3 Ciltlik Taslak

                 -Das Kapital , [22] Kapital üzerindeki Çalışmalar’ını 1880’e kadar Sürdürdüyse de tasarladığı Büyük Projeyi tamamlayamadı. Kapital’in 2,ve 3.Ciltleri (1885,1894), Marx’ın Ölümü’nden sonra Engels tarafından yayın’a hazırlandı.

                 -The Civil War in France ,[23] (Fransa’da İç Savaş),

                


 

[1]           Marx ve Engels, Selected Works, c.1.s. 325

[2]           Kapital, 1.Kitap

[3]           Kapital, 1.Cilt

[4]           Alman İdeolojisi,

[5]           1898,Londra, Value, Price and Profit Adıyla basıldı

[6]          

[7]           1969,

[8]           1844,

            ç.1968,

[9]           1844,

            ç.1969,El Yazmaları,

[10]          1976,

[11]          1845-1846,

            ç.1968,1976,

[12]         

[13]          1847,

            ç.1966,1979,

[14]          1848,

            ç.1920,1979,

[15]          1849,

            ç.1966,1975,

[16]          1897,

            ç.1977,

[17]          1895,

            ç.1967,

[18]          1967,

            ç.1975, Louis Bonaparte’n 18 Brumaire’ı

[19]          1939-1941,

            ç.1979,

[20]          ç.1967,

            ç.1977, Kapitalizm Öncesi Ekonomi Biçimleri,

[21]          1859,

            ç.1970,

            ç.1970, Ekonomi Politiğin Eleştirilmesine Katkı,

[22]          1867,

[23]          ç.1970