Aristoteles b.Nikomakhos
MÖ 385-322
Makedonia’ya Bağlı
Khalkis'deki Grek Kolonileri’nden biri olan Stageriros
(Selanik Yakınlarında) Kasabası’nda
Makedonia Kralı III. Amyntas'ın (Alexandros’un
Büyükbabası) Özel Hekimi Nikomakhos’un (Nicomachus) Oğlu olarak doğdu. (Sokrates’ten
14 Sene sonra).
Genç Yaş’ta kaybettiği Baba’sından İlgi duyduğu Tıbb’a ve
Filoloji Eğitimi aldı. Genç Aristoteles, böylece
Tıbb’ın öncüsü
Hippokrates’e
kadar Geri giden ve Tıbb’ın Kurucusu Sağlık Tanrısı
Asklepios’tan kaynaklanan Uzun bir Doğabilim Geleneği
içinde yetişti. Aristoteles’in bir Hekim için Gerekli
Eğitim’i görüp görmediği bilinmiyor. Ama sonraki Düşünsel
Gelişmesi içinde Doğal Olaylar’ın gözlemlenmesine verdiği Önem
ve Lykeion’da Hekimlik Eğitimi’nin Yer alması, onun
Gençliğinde Ağır bir Eğitim’den geçtiğini gösterir.
10 Yaş’ında Babasını kaybetti. Annesi Phaestis de
ölünce Amcası Proxeneus tarafından Himaye’ye alındı.
O’ndan Şiir ve Retorik öğrendi. Tıp Bilgisi’ni geliştirdi.
(Eski Çağlar’dan kalma Heykeller’de
Aristoteles’in, Yüzçizgileri İnce, Yakışıklı bir Kişi gibi
görünür. Ama Kel, Aşırı İnce Bacaklı ve Pepe olduğu da
söylenir).
17 Yaş’ında Atina'ya, (MÖ 367) Platon'un
Akademia'sına Öğrenci olarak gönderildi. O sırada Platon Atina dışında Gezi’deydi.
Eudoxus
onu Ders’e aldı.
Platon'un
(347) Ölüm’üne kadar 20 Yıl orada okudu.
Bu Dönem’de Özellikle Hitabet’le ilgilendi ve bu
Konudaki Dersler’i izledi.
Sokrates’in
bir Diğer Öğrencisi İsokrates’in (436-338) de Okulu’nda
okudu. Akademi’de Retorik ve Diyalektik Dersleri verdi.
Kral Amnytas
ölünce iki Oğlu
Alexandros II ve Perdiccac III bir Süre
Makedonya Yönetimi’ni Ele almışlardı. Kısa Süre sonra
Aristoteles’in Çocukluk Arkadaşı 3.Oğul Philipos II
Yönetimi Ele geçirdi.
Atina gibi Civarı da
Raharsız eden Philipos’in Tutumları Atina’yı
Aristoteles’e Zehir etti.
Aristoteles
Platon
öldüğünde Çeşitli Yolculuklar yaptı ve bu arada Batı
Anadolu’ya gitti. Atina’dan ayrıldığında Yalnız değildi.
Beraberinde daha sonra birlikte kendi Okulu Lyceum’u
kuracak Arkadaşları da (Khalkedon’lu Xenokrates ve
sonraki bellibaşlı İzleyiciler’inden Efesos’lu Theophrastos
) vardı. Bir Kısmı ilk önce Persler’e bağlı bir Tiranlık
kuran bir Asker’in Çağrısı’yla Yeni kurulmakta olan Assos’a
(Batı Anadolu’da Behremkale) giderek orada Adeta Küçük bir
Akademi kurdu. Atarneus Hükümdarı Hermias tarafından
Krallar gibi karşılandı. Onun Öğretmeni oldu. Onun Yeğeni
(belki Evlatlığı) Pythias ile evlendi. 10 Yıl süren
Evlilikler’inden bir Kızı oldu. Burada kaldığı 3 Yıl
içerisinde Krallık Üzerine
bir Kitap ve Politika’nın ilk 7 Kitab’ını bitirdi.
7.Kitab’ının İlk 12 Bölümü daha çok Hermesias’a
Öğütleri içerir. Yine de bu Kitap’da , evlenmek için İdeal
Yaşın Erkekler’de kendi evlendiği Yaş olan ) 37, Kadınlar’da
18 olduğunu yazar.
Daha bu Dönem’de
Yöntem ve Görüşleri
Platon’unkinden
ayrışmaya başlamıştı. Filosofik bir Hayat Yaşama’nın en Yüksek
Erdem olduğu görüşünü paylaşıyor ama bunu Çoğunluk için Mümkün
kılacak bir Politik Düzenleme ve dolayısıyla o Anlamda
Devlet’te tanımlandığı şekliyle Mutlak olarak Adil olan
Politik bir Rejim olabileceğine inanmıyordu. Hermeias’ın
topladığı Filozoflarlar’ın Lideri oldu. Bir ara Xenokrates
de bunlar arasındaydı. Aristo Anatomi’ye karşı olan
ilgisini burada Zooloji ve Bioloji ile İlgili Çalışmalar’ı ile
giderdi. Persler Şehr’e saldırdı ve Hermeias’ı
öldürdüler.
Atina ile
Makedonya’nın Arası MÖ 340lar’da yeniden bozuldu. Savaş
Hazırlıkları başladı Akademi Skolark’ı Speusippus’un
Ölümünden sonra Aristo Başkanlığa getirilmedi. Bunun
üzerine Arkadaşı Kral Philipos’unda ona İlgisi azaldı
denir.
Aristoteles,
Assos’da Mutlu geçirdiği anlaşılan 3 Yıl’dan sonra
Makedonya’ya dönerken bir Grup Filozof’la 1 Yıl kadar
yakındaki Lesbos
(Midilli) Adası’nın Başkenti Mytilene’ye yerleşti. Assos’san
ayrıldığı Yıllar’da Makedonya ve Atina arası’ndaki Sorunlar
düzelmeye başlamıştı. Lesbos’da Ada’nın Yerlisi olan Öğrencisi
Theophrastos ile birlikte, Akademia’ya benzer bir
Filosofi Çevresi kurdu. Doğabilim Araştırmaları’na daldı.
Düşünsel Gelişmesi içinde, Astronomi ve buna bağlı Kuramsal
Çalışmalar’dan ayrılarak Yeryüzü’ne, özellikle de Biyoloji’ye
ilgi duyması bu Zamana rastlar. Bu Dönem’de Cansız Doğa’da
bulunan Nedenselliğe Karşılık, Canlı Doğa’nın İlkesi saydığı,
bir Amaca yönelik Nedensellik (Telos) üzerinde durdu. Bitki ve
Hayvanlar’ın Hayatları’nı incelerken, İnsan için Sözkonusu
edilen Ruh-Beden içinde ‘Geçici olarak barınan Bağımsız bir
Varlık’ olarak niteleyen Görünüş’ten ayrılarak, Ruh’un Maddi
Beden’den ayrı bir Varlık olmadığını; onunla birlikte, Birey’i
oluşturan bir İlke olduğunu ortaya attı.
Buna göre Ruh’a Beden’in Biçimi, Beden’e de Ruh’un Maddesi
dendi.
Alexandros:
342 de Makedonia
Kralı II.Philipos, Oğlu 13 Yaş’ındaki Küçük
Alexandros’e Öğretmen olması için O’nu Makedonia'ya
(Pella’daki Başkent’ine) getirtti. Bu Görevi 3 Yıl sürdürdü.
Bu Süre içinde Genc Alexandros’a , Ağırlıkla Homeros’u,
Tiyatro’ya dayalı Sanatı ve Ayrıca Politikayı
Konu alan bir
Öğrenim Proğramı uyguladı. Kral olarak yetiştirilen Genç
Alexandros için Aristoteles’in Koloniler ve
Krallar Üzerine iki Metin hazırladığı biliniyor.
Siyaset’e olan ilgiside bu Dönem’de yoğunlaştı. Politika
üzerindeki Çalışmaları sürdü. Ama Alexandros’un Siyasal
Görüşleri’nin Aristoteles’inden çok Fazla etkilendiği
söylenemez. Ayrıca onun kurduğu Büyük İmparatorluk
Aristoteles’in Polis Anlayışına Uygun değildir.
MÖ 339 da tekrar
Stagiros’taki Doğumyeri Baba Ocağı’na çekildi. Burada
Herpyllis Adlı bir Kadın’dan Nikahsız Oğlu (Babasının
Adını verdiği Nikomakhos ) Dünya’ya geldi. Herpyllis
kendisinden sonra da yaşadı.
Oğul Alexandos’un
Taht’a geçmesini (336) desdekledi.13 Yıl sürdü Krallığı..
MÖ 335 de Artık
Atina’dadır. Skolark Speusippos ölmüş, Akademi Başsız
kalmıştır. Onun yerine Xenokrates seçilir. Akademi’den
Eski Arkadaşlar’ıyla birlikte Atina’da Kent dışında Apollon
Lykeion’a adanan Bahçe’de (Kutsal Koruluk) bazı
Binalar’ı kiralayarak kendi Okulu Lyceum’u kurdu.
Binalar arasında üzeri Kapalı bir
Avlu
(Peripatos) vardı; Aristoteles Dersler’ini bu
Avlu’da yürüyerek verdiğinden Peripatetik Okul olarak
da anıldı.
Aristoteles
burada yalnızca Ders verilen bir Skol kurmakla kalmadı; bir
Araştırma Merkezi ve Büyük bir Kütüphane de oluşturdu. Okul
aynı Zamanda belli Kurallar’ı olan bir Toplu Hayat Merkezi
olarak gelişti; ama Akademia gibi Yasal olarak tanınmış
yarı Dinsel bir Birlik ((thiasos) Durumuna
Theophrastos Dönemi’nde erişti.
Kral’ın da Desdeği
ile Okul Malzeme Kaliteli Öğretmen Sıkıntısı çekmedi.
Akademi’nin Özellikle Matematik’te yoğunlaşmasına
karşılık Lyceum’da İlgi Odağı Bioloji ve
Tarih’ti. Burada 12 Yıl Faaliyet gösterdi.
MÖ 323 de
Alexandros ölünce -
Sokrates
(ö.399 ) gibi 20 Yıl önce yazdığı bir Şiir Nedeni’yle
Dinsizlik’le suçlandı.
-yeniden 46 Yaş’ında döndüğü Atina'yı
terketmek Zorunda kaldı. (Bu Ölüm’ün Yol açtığı Makedonia
Düşmanlığı O’nu da Hedef almış, 70 Küsür Yıl önce
Sokrates’e
yönetilen bir Suç’la Halk Mahkemesi’ne Şikayet edilmişti. O
Şartlar’da kalmasa Mahkumiyet kesindi. Birkaç Arkadaşı ile
Atina’nın Kuzeyi’ndeki
Euripos
Boğazı’na (Khalkis) kaçtı. Kaçarken, ‘Atina’yı Filosofi’ye
Karşı bir kez daha Günah işlemekten kurtarmak için kaçtığı’nı
söylediği Rivayet edilir. Anne’siyle bir Süre kaldığı
Chalkis’de (Euboia Khalkis) 1 Yıl Sonra Mide Rahatsızlığı’ndan
öldü).
Bu Süre Esnasında
Eskiden Öğrencisi olduğu Akademia'nın Karşısına yepyeni
bir Güç’le çıkmıştı. ( MÖ 334). Dersler’ini Bahçe’nin Gölgeli
Yolları’nda gezinerek verdiği için Öğretisine Peripatetik
Okul (Gezimcilik ) dendi. Bu Okul’da daha çok
Filosofi’yle uğraştı, Diğer Konular’da da Araştırmalar yaptı.
Okul’da iki Tip Ders
veriyordu. Sabahları az Sayıda Öğrenci’ye Yönelik İleri
Dersler verilirdi. Bu Dersler’e Akroamatik veya
Esoterik (İç Dersler) denirdi. Öğle’den sonra ise
Eksoterik (Dış Dersler) denilen ve daha çok Dinleyici’ye
Açık olan Dersler yapılırdı.
Büyük Alexandros’un
Ölümü’ne kadar (323) Para Sıkıntısı çekmeden Himayesinde
kaldı 40 ına dek. Aleksandros Hocası’na Nadir bulunan
Bitki ve Hayvanlar’ı da buldu.
Antikite’nin bilmediği Yepyeni Bilimler kurmuştu. Mantık,
Gramer, Geologia, Botanik, Anatomia, Psychologia, Rhetoika,
Politika... Bu Bilimler’le beraber Atina hep Yeni
Kavramlar’la tanışıyordu.. Eidos, Entellekheia, Kategoriai,
Apagoge,
Epagoge, Syllogisma, Mimesis, Politika, Oikonomia
vb.. Kuyrukluyıldızları, Gökkuşağı’nı inceledi. Mantık,
Politika’dan Meteoroloji’ye kadar bir çok
Terim’i işledi.
Aleksandros’un
Dünya’yı titreten Himayesi altında, Sıkıntı bilmeden İlmi bir
Hayat için çok Mutlu Şartlar altında çalıştı.
Platon’un
(ö.347) bu Zeki Öğrencisi Önceki Düşünceler’i Organon
(Alet) dediği Doğru Düşünme Yöntemi ile Kritik etti.
Kendisinden önceki bütün Filosofi’yi toplayıp
sistemleştirdikten sonra, onları Alet (Organon)le
eleştirdi.
O’nun
Organon'una daha sonra Mantık Adı verildi. Formel
Mantık O’nun saptadığı Kurallar’dır. Henüz Akademias'da
Öğrenci’yken kendine kadar gelen Düşünme'de 3 Bakış (Theoria)
vardı:
1.Theori, İnsan’ın Görünen’e (Doğa’ya) Bakışı.
2.Theori, İnsan’ın
kendisine Bakışı,
3.Theori, İnsan’ın
Görünen’in ötesi’ne Bakışı..
O bu Bakışı kendi Doğru Bakışı’na çevirmek istedi.
Apagoge:
Görünmeyen’den Görünen’e bakmak.
Epagoge::
Görünen’den Görünmeyen’e bakış.
Doğru
Bakışı gerçekleştirmek için Düşünme’nin Bilim’den
yararlanması gerekiyordu. Var olan Bilimler Yetersiz’di. O da
Fizik ve Fizyoloji’den Meteoreoloji’ye ve
Ekonomi’ye
kadar Çalışma yaptı.
Physika Adı altında toplanan Eserler’i yazdı.
Bu Çalışmalar Sırası’nda Prote Filosophia
doğdu.
Prote Filosophia, Thales'ten (ö.547 ) kendisine
kadar gelen Filosofi Tarihi’nin Özeti’dir.
İlk
Neden İdea olamazdı. Çünkü İdea, Görünen Sayısız
Gerçek Forumlar’ın dışında değil, içinde’dir. O
Forumlar’dan soyularak Elde edilmiştir.
Platon’un
(ö.399) Nesneler’in Özü dediği İdea’yı Nesne’nin
dışında varsayması Yanlış’tı. Öz, Formel
Madde’den ayrı olamazdı. Özsüz Form, Formsuz Öz
olamazdı. Bu Konu’yu Epagoge ile araştırdı. Bulduğunu
da Apagoge ile doğruladı. Epagoge ile
araştırarak İdea’yı buldu. Onu Apogoge ile Doğru
yerine oturmak istedi. İdea onun için artık Ousia
idi.. Madde değildi. Oisia biçimlenerek (Eidos)
gerçekleşiyor. Nesne’nin Görünüşü olan Forum da
Madde değildir. Prote hyle Forumsuz’dur,
sadece Dynamis
dır. Onu Energeiae
geçirip gerçekleştiren Form’dur. Öyleyse bu Genesis
i gerçekleşriren ( Energia)
Kinesis
in Güdücü’sü nedir? Bu
Entelekeia
dır.
Hyle ve Eidos
..
Biçimsiz Hyle, Eidos’la gerçekleşmektedir.
Biçimsiz olan Kumaş, Pantolon, Çeket olmaktadır. Bunlarsız
Oluş olamayacağına göre Oluş’tan önce Var’dırlar. Hyle
bilkuvve Eidos’dur. Ceketleşecek olan elbette
Kumaş’tır. Eidos Madde’nin Energia
Haline geçmesidir. Buysa bir
Kinesis İşi’dir. Her Hyle bir Dynamis’dir,
onu Energia kılmak için Kinesis gerekir. Öyle
bir Hareket olmalı ki kendi kendisinden önce bulunmasın ve
Proton Kinoun
olsun. Bu İlk Kinoun Biçimler’in
Biçimi olan bir Noesis Noeseos 'dur
yani Theos. Biçimler Biçimi’nin
Niteliklerini Theos’un Mitelikleri gibi sayar. Mutlak
Edimdir, Mutlak Tindir, Bilinc’in Bilinci’dir,
Kendi Kendisine Bakış’tır, Kendi Kendisini Özleyiş’tir vb.
Ancak O’nun Düşüncesi’nde Madde ile Biçim Bir ve Aynı Şey
olmaktadır.
İlk
bakışta önce Karşı çıktığı
Platon
Düşünceciliği’yle Sonunda birleşmiş göründüğü halde bunu kendi
Yöntem’i ile yapıyor. Her Varlık, Maddîlik’le Biçimliliğini
birlikte taşır. Çünkü her Biçim, kendisinden daha Üstün
Aşamadaki Biçim’in Maddesidir. İplik, Tarla’daki Pamuğa ya da
Koyun’un Sırtı’ndaki Pösteki’ye göre Biçim, Kumaş’a göre
Madde’dir. Kumaş dokunduğu İpliğe göre Biçim, Ceket’e göre
Madde’dir. Buradan En Üstün Varlığın da bir Maddi Yönü olacağına
varılır. Ama belkide çekinerek Proto Filosofia’da
O’nun Maddi olmadığını söyler.
Biçimler Biçimi ( Mutlak Biçim) Maddi değildir. Böyle
olunca da hiç bir Şey istemez, hiç bir Şey yapmaz. Madde’yi
Hareket ettiren O değildir, Madde O’na Özlem’inden dolayı
Hareket eder. Aslında etkileyen O değildir, etkileyen bu
Özlem’dir. Madde, O’nu özlediği için ondan etkilenir. O
Kendisiyle yetinen, kendisine bakan, kendisi
için düşünen’dir. Nesneler’e ve İnsanlar’a
karışmaz. Onların Kade’rini çizmez. Kader, Madde’nin O’na
olan Özlemiyle çizilir. Öyleyse o, bir Doğrudan Neden
değil, bir Dolayısıyla Neden’dir. Doğrudan
Nedenler, Madde’nin bu Dolayısıyla Neden’e
Özlem’inden doğarlar.
Her Varolan’ın
Var olması için gerekli Dört neden vardır:
Örneğin bir Masa Varlığını Meydana getirmek için ;
Tahta (
Maddi Neden, hyle),
Yapıcı (Fail Neden,
arkhetes geneseos),
Nasıl yapılacağını
gösteren Plan (Biçimsel Neden, to eidos),
ve ne yapılacağı
Düşüncesi (Gaî Neden, to telos) gerekir.
Maddi Neden dışında üçü Düşünce/Ruh Birliği’nde
birleşir. Aristoteles’de Ruh,Form ’la Özdeş’tir.
Madde Beden, Form Ruh’tur. Ruh üç Basamaklı’dır.
Bitkisel Ruh, Hayvansal Ruh, İnsan Ruhu. Her Basamak bir
üstekinin Maddesidir.
Bitkiler’de sadece Özümleme ve Üreme Ruhu vardır,
Hayvan Ruhu
Deyim-İstek-Duyum’la belirir ve Bitki Ruhu’na eklenir.
Us’la beliren İnsan
Ruhu’ysa, kendinden önceki Bütün Ruhları içerir. Bitkisel Ruhu
Hayvansal Biçim’inin Maddesi, Bitkisel Ruh içeren Hayvansal
Ruh da İnsanlık Formu’nun Maddesi’dir.
Bu
Basamaklar’ın Tabanında Forumsuz Madde, Tepesindeyse Maddesiz
Forum vardır. Madde İlk Biçimlenişinde -ki bu Biçimler Biçimi’ne
Özlemi’yle gerçekleşmiştir-, Dört Ana Forum’da belirir: 4
Unsur. Bu Unsurlar Yer değiştirme ve çarpışma’yla
çeşitlenir ve Sayısız Forumlar’a dönüşerek Organik Dünya’yı
Meydana getirirler.
İnsan bir Zoon
Politikon
. Bu nedenle O Politika, Ethika,
Poetika, Rhetorika.. yı yazdı. İnsan’ın Toplum içindeki
Yerini ve Düzenini belirlemek istedi. Önce onun Kişisel
Ethik’ini belirtir. Bu Ethik’in Amacı, Antikite’de
olduğu gibi Mutluluk’tur. Mutluluk Bilgelik’le
sağlanır. Bilgelik Düşünme ve Tutum’la
gerçekleşir. Öyleyse Teorik ve Pratik Ethik’i (Düşünsel ve
Tutumsal Erdemleri) birbirinden ayırmak gerekir: Arete
dianoetike ve Arete ethike. Tutum, Düşünce’ye
dayanmalıdır. İnsan Politik bir Canlı olduğundan onun Ethik
Kişiliği de Devlet içinde oluşacaktır. Devlet şöyle ya
da böyle olmuş, bunun Önemi yoktur. Önemli olan, Devlet’in
Yurttaşlarındaki bu Ethik Kişiliği Gereği gibi geliştirip
geliştiremediğidir. Yetkin Devlet bu Ödevindeki Başarısıyla
Ölçülür.
Düşünce Dünyası:
-Mantık:
Mantık Görüşleri ‚Organon Adlı,
Yazılış Sıraları belli olmayan 6 Metin’de toplar. Ayrıca
Ta Meta physike’nin 4. Kitabı Çelişme İlkesi’ni Ele alır
ve Mantık Alanı’na giren bir Metin sayılır.
O’nun Mantığı İnsan’ı Ayırt eden en Önemli
yanı olan Dil’i ‚Us’ (Logos) Sahibi olmasının, ‚Söz’ (Logos)
edebilen bir Varlık olmasına dayandığı Görüşünden Yola çıkar.
Böylece Mantık (Logike) Aristoteles’in kendi kullanığı
Değimle Analytika’dır (Çözümleme). Bunun Konusu da
Sözcükler, Önermeler ve Çıkarımlar’dır. Tek Sözcükler’in,
Tümceler’in ve Tümce İlşkileri’nin çözümlenerek ortaya konması,
hem İnsan’ın Kavram kullanma, Yargı’da bulunma ve Usavarma
Etkinlikleri’ne Işık tutar, hem de bunları yerinde Kullanma
Biçimleri’ni ortaya koyarak, Kötü’ye kullanılmalarına (Sofizm)
Karşı bir Önlem oluşturur.
Organon Metinler’inde, bir Önerme
içinde Özne-Yüklem İlişkisi’nden başlayarak, Genel-Tikel,
Olumlu-Olumsuz, Dolaylı-Dolaysız Önermeler ve bunların
Karşılıklı İlişkilerini, Çeşitli Çıkarım’da bulunma
Biçimlerini açımlayan Mantık Çözümlemeleri, sonradan (Ortaçağ’da)
sistemleştirilmiş ve bitmiş bir Öğreti sayılarak her Türlü
Bilgisel Uğraşı’nın Ön Şartlı kılınmıştır.
-Doğa Bilimleri:
Aristoteles’in bir bütün olarak Evren
ve Cansız ve Canlı Doğa üzerinde Görüşleri başta Fysika olmak
üzere, bir Dizi Metin’de yer alır. Bunlar, Bugün Astronomi,
Mekanik ve Biyoloji gibi Bilimler’in Alanları’na girerler.
‚Sebeb’ Çeşitler’inden Hareket etti. Cansız
Doğa Konusu’nda, ‚Yer’, ‚Zaman’, ‚Yer Değiştirme’ (Hareket)
gibi Olguları; Canlı Doğa Konusu’nda da ‚Ortaya Çıkma’ (Oluşma,
Doğma) ve ‚Yitip Gitme’ (Çözülme, Ölme) gibi Olguları Ele alır;
bunları ‚Sebeb’ Çeşitleri Açısından yorumlar. Kullandığı bir
başka Bakış Açısı da, hem Cansız, hem Canlı (Bitki-Hayvan)
Şeyleri, yani ‚Doğa’ları, Oluşturucu Öğeleri ve Parçalarıyla
bunlar arasındaki İlişkiler Açısından Ele almaktır.
Doğa Görüşü böylece, Nesneler’in ‚Ne’lik’lerine
ve onlar üzerinde etkide bulunan ‚Neden’ Türlerine göre iki
Sınıflandırma’ya dayanır.
a)’Ne’lik (Ousia) Türleri’ne Dayalı
Sınıflandırma. Nesneler ‘Ne’lik’leri Açısından 3 Tür’e
ayrılırlar. Bunlar da Fizik Bilimi’nin Alanları’nı belirler:
Hareket edemeyen Şeyler (Genel olarak Cansız
Doğa, Bugünkü Bilim sınıflamalarına göre Fizik);
Hareket edebilen, ama yok olmayan Şeyler (‘Elementler’
ve ‘Gökcsimleri, Kimya ve Astromomi);
Hareket edebilen ve yok olan Şeyler (Canlı
Doğa, Biyoloji)
b)’Neden’ Türleri’ne göre
Sınıflandırma.’Biçimsel-Maddesel’ ve ‚Hareket ettirici-Ereksel’.
Buna göre Doğa Bilimi’nin Görevi, bir
Süreç’ten önce gelerek onu ‘Başlatan’ ya da Sürec’in Sonu’nda
durarak onun ‘Ereği’ olan Nedenler’e Dayalı Açıklamalar
vermektir.
-Psikoloji:
Bugün bu Ad’la anılan Bilim’in Alanı’na giren
Görüşleri Peri psykhe adlı Metin’de Ele alınır. Burada
Canlılığın Şartlarını inceler. ‚Neden’ ve ‚Ruh’
Kavramlar’ını, ‚Madde’ ve ‚Biçim’ Kavramları’yla İlişkiler
kurarak, Biyolojik ve Psikolojik bazı Olgular’la açıklar.
Çeşitli Canlılık Şartları ile Canlı Türlerini; Doğum, Beslenme,
Büyüme (Bitkiler’de, Hayvanlar’da), Duyum, Hareket (Hayvanlar’da,
İnsanlar’da) ve Düşünce (İnsanlar’da, Tanrılar’da) Olgularını
Ele alır. Ruh’un İnsan’ın canlandırıcı İlkesi, dolayısıyla da
Hayat’ın Hareket’e Geçirici ve Gaî Neden’i olduğu Görüşü’nü
geliştirir. Aynı Konu’ya giren ve Ortaçağ’da Parva naturalia (Doğa
Üzerine Küçük Yazılar) Adı verilen Kısa Denemeler, Çeşitli
Hayat ve Canlılık Konuları’nı Ele alır.
-Metafizik:
Mantık ve Metafizik onun Filosofi Tarihi’ne
en Önemli Katkısı Kabul edilir. Rodoslu Andronikos MÖ
60lar’da bu Metni Physike Adlı Metin’den sonraki Cild’e
koyarak ta meta physike (Fizik’ten sonra gelen) diye
adlandırmıştı. O bu Metin’de işlediği Konular için
Protophilosophia demektedir.
Ona göre bu Bilim, ‚Varlığı Varlık olarak’
ele alan ve onun ‚Ne’liği’ni araştıran Filsofofi Dalı’dır. Bu
Araştırma’yla sağlanacak olan, hem Bütün Varlık Türleri’nin,
hem de bunları inceleyecek olan Bilim Dalları’nın Temeller’ini,
aynı Zamanda da her Türlü İnceleme’nin Başlangıcı’nı
oluşturmaktır. Ama Aristoteles bu Bilgi Dalı’nın ‚Tek
Özgür Bilim’ olduğunu, çünkü ‚kendisinden başka bir Amacı’
bulunmadığını söyler; bunun, İnsan’ın Doğal’ Merak’ Güdüsü’nün
Ürünü olduğunu vurgular.
Böylece ‚İlkeler ve Nedenler’i Ele alan
Metafizik, bazı Temel Filosofi Kavramları’nın belirlemelerini
ortaya koyar. Bir Şey’in bilinmesi, bu Bilgi’nin Dile
getirilmesi ve bilinen Şey’in kendisinin ne olduğu arasındaki
Farklar üzerinde durur.
Buradan Yola çıkarak Bilimleri Türleri
Açısı’ndan sınıflandıran Aristoteles, Temelde 3
Kuramsal Bilim’den Söz eder: Metafizik, Matematik ve
Fizik. Bunların dışında , Pratik Bilimler, belli bir Amaç
için işlenen Bilimler vardır. Bunlar da, Tutum ve Eylemleri
Konu edinen Etik ve Politika ile, Üretim’e Yönelik, yapılmış
ve yazılmış Sanatar’ın Bilimleri’dir.
Varlığın Sürekli ve Bitmeyen bir Evren içinde
‚Ne’liğini ve Çeşitliliği’ni Ele alan Aristoteles,
Bütün Varlıklar’ın ve Değişimler’in Mantıksal olarak Geriye
götürülmesi Biçim’inde geliştirdiği ‚Neden’ Görüşü’yle
bunların en Son Neden’i olarak bir ‚Hareket etmeyen Hareket
Ettirici’ ve ‚İlk Neden’ Düşüncesi’ne ulaşır. Bu Kavram ve ona
ulaşan Usavurma Zinciri, sonraları Hristiyan-Müslüman
Düşünürler’de Tanrı’nın Varlığı’nın Delili olarak
kullanılacaktır.
-Etik ve Politika:
Aristoteles, Pratik Bilimler’den
saydığı ve bir Amaca Yönelik, bir Şeyler’i yapmak için işlenen
Bilimler olduğunu söylediği Etik ile Politika’yı, en İyi
Metinler’inden olan ve bazı Bakımlar’dan birbirini izleyen
Ethika Nikomakheia ve Politika Adlı Kitaplar’ında
Ele alır. Konular’ının (Eylem’de bulunan bulunan ve bir Devlet
içinde yaşayan İnsan’ın), çok Çeşitli Etmenler’le
farklılaşması Sonucu bu Tür Bilimler’in bir Özelliği olarak
Kuramsal Bilimler gibi Kesin olamayacağını vurgulayan
Aristoteles, bu Bilimler’de hep Çeşitli Şartlar’ın
birlikte Hesaba katılması gerektiğine İşaret eder.
Etiğin Konusu ‚Mutluluk’
ve ‚Erdem’dir. Antik Grek’de çok Önemli bir Yer tutmuş
olan ‚Mutluluk’ Kavramını bazı Mantıksal
Kanıtlamalar’la (Örn. Bir İnsan’ın Mutlu bir Hayat sürdürüp
sürdürmediği Ölümüne değin bilinmez, çünkü Tam ölmeden önce
Büyük Mutsuzluklar yaşayabilir) ikinci Plan’a atan
Aristoteles, Ayrıntılı bir ‚Erdem’ Görüşü geliştirir.
Buna göre ‚Erdem’, ‚iki Uç arasındaki
Orta’dır (Mesotes). Filozofi Tarihi boyunca Farklı Yorumlar’a
Konu edilen bu Görüş, Antik Grek’te, Belirli Durumlar’da
bulunacak Eylemler’de, o Durumda Sözkonusu olan İnsan
Özellikleri açısından Ölçü bulma Çabasıdır. Örneğin ‚Korkma’
ve ‚Göze alma’ Özellikleri Açısından iki Uç’ta bulunan (ve
dolayısıyla Erdemsiz olan) Davranış Biçimleri, ‚Korkaklık’ ve
‚Atılganlık’tır; Erdem olan Tutum ise, ‚Cesaret’tir: ‚Cesur
İnsan, Doğru Şeyi Doğru Amaç için, Doğru zamanda Göze alan ya
da ondan korkan İnsan’dır’.
Aristoteles’e göre, Etik Sorunlar tek
tek İnsanlar’ın Sahip oldukları Ortak Özellikler’e dayansa da,
bunlar gerçekleşmeleri Açısından, tek tek Belirli İnsanlar’ın
içinde bulundukları Siyasal Ortam’dan ayrı düşünülemez.
Böylece Politika, tek tek
İnsanlar’ın Eylemlerinden Yola çıkarak, onların Durumlar
Karşısındaki Tutumlar’ından, bir Toplum içinde, bir arada ‚İyi
bir Hayat sürdürmek için Seçmeler’i gereken Siyasal Amaçlar’a
geçer. İnsan’ın Doğal olarak ‚Siyasal bir Hayvan’
olduğu Görüşünden yola çıkan
Aristoteles, Devlet Çeşitleri’nin Sınıflandırılmasını
yaparak, ‚İnsanlar’ın Çoğunluğu için en iyi Hayat Biçimi’ni
arar, Bunun ancak Belirli Devlet Biçimleri içinde
gerçekleşebileceğini söyleyerek, Devlet Yönetimleri’ni şöyle
sınıflandırır: Tek Kişi Yönetimi (Monarşi, Krallık), Azınlık
Yönetimi (Aristokrasi) ve Bütün Vatandaşlar’ın katıldığı
Yönetim (Politeia, Siyasal Yönetim)
Bunlar, Devlet’in bir Bütün olarak Çıkarı
gözetilerek yürütüldüğünde, yerinde Yönetim Biçimleri’dir. Ama
Yönetenler Ortak Çıkar yerine, kendi Çıkarlarını gözetirlerse,
bu Üç Yönetim’in bozulmuş Biçimleri ortaya çıkar. Bunlar da
Tek Kişi için Tiranlık, Azınlık için Oligarşi ve Çoğunluk için
de Demokrasi’dir.
-Sanat:
Edebiyat ve Konuşma Sanatı Konusundaki
Görüşleri, Bugün’e ancak bir Parçası kalmış olan Peri
poetikes (Poetika,1961,1984) ve Tekhne rhetorike
(Konuşma Sanatı) Adlı Metinler’de bulunur.
Şiir’i Geniş bir Anlam’da, Bütün Edebiyat
Türleri’ni kapsayacak bir Biçimde aldı. Bunun Temelinde
Olayları ve Eylemleri ‚Taklit etme’ (mimesis)
bulunduğunu söyler. Buna göre , Peri poetikes’in
Bugüne kalan Parçasında derinlemesine Ele aldığı Tek Sanat
türü olan Tragedya, Büyük bir Eylem’i Taklit eder ve
Seyirciler’in Duyguları üzerinde bir ‚Arındırma’ (Katharsis)
Etkisinde bulunur.
Konuşma Sanatı ise, Dinleyenler’i ‚İnandırma’ya
Yönelik’tir. Bu, 3 Yol’la yapılabilir.
a)Konuşanın kendi Kişilik Gücü’nü Kullanması,
b)Dinleyenler’in Heyecanları’nın Kullanılması,
c)Söylenenler için (gerçek ya da görünür)
Kanıtlar’ın Kullanılması.
Aristoteles ayrıca Şiiri ve Konuşma
Sanatı’nı Ahlaki, Siyasal ve Eğitsel Etkileri Açısından Wle
alır, bunların Etik ve Politika ile İlişkileri üzerinde durur.
Etkileri:
Binlerce Yıl’a Damgasını vurdu. Ansiklopedik
Dehası’yla İnsanlığı 2000 Yıl etkiledi. Bugüne kadar süren bu
2000 Yıl’ın, Kıta Ortaçağı’n Skolastik Dönemi’ni kapsayan pek
Uzun bir Süresi Aristoteles’in Egemenliği altında geçti.
O’nun Sözünü eleştirenler Bedel’ini Hayatlar’ıyla ödediler.
O’ndan Delil getirmek, Nas getirmek gibiydi. Gerçek, O’nun
gibi düşünmek’ti. Filozof deyince O, Skol değince O’nun
Öğretisi, Bilim deyince O’nun Sistemi anlaşılır oldu.
Meşşailer O’na Muallim-i Evvel dediler.
Çağının İmkanları içinde Derin ve Geniş bir Kavrayış’la
ilgilenmediği bir Bilim Dalı yoktu. Bugün bile Etkin olan
Görüşleri var.
Einstein gibi ' Madde’nin olmadığı yerde Uzay ve Mekan
yoktur' diyordu. Gestalt Ruhbilimi O’nun Formculuğu’na
dayanır. İdealist Filosofi kadar Marx-
Engels’den
Lenin’e dek
Yakınçağ Sosyalist Materyalistleri de O’nu üzerinde durmaya
Değer bulurlar.
Dil ve Uslubu:
Dili Koine’nin, ( Ortak Dil) ortaya Çıkışının
Habercisi’dir. Anlam’ını kendisinin Tespit ettiği veya Yeni
yarattığı Teknik Kelimeler kullanır. Uslub’u Sade ve Yalın’dır,
Mecazlar’dan Yoksun’dur. Eserleri Halk için değil, Seçkin
Öğrenciler’e Hitap eden bir Öğretim için yazdı.
Cicero ve Quintilianus.
Aristoteles’in daha çok Sayıda Kişi’ye Hitap ettiği,
Diyalog Şeklinde yazılmış Eksoterik Eserler’e göre
Hüküm vererek Uslub’unu överler. Bu Dialoglar’dan hiçbiri bize
kadar gelmedi.
Eserleri:
Onun Bugün’e kadar ulaşmış Metinler’inden
çoğu Özel Notlar, Öğrenciler’i için Ders Notları ya da Ön
Çalışmalar Niteliğindedir. Hayatı boyunca yazdığı Kitaplar’ın
hiçbiri, Bazı Parçalar dışında, Bugün’e ulaşmadı denir.
Hristiyanlık Öncesi Antikite Katalogları’nda Yer alan 170
kadar ayrı Metin, o zamanlar birkaç Yüz ‘Rulo’ doldururdu;
oysa 1821 de yayınlanan Standart Berlin Basımı’nda Yer alan 47
Metin ancak 2 Cilt tutar.
Aristoteles’in Adıyla bilinen Metinler
3 e ayrılır:
1.Kendi Kaleme aldığı, Okurlar’a yönelik
Kitaplar. Çoğunlukla Platon’u
Model alan Diyaloglar Biçimindeki bu Eserler’in hiçbiri
Bugün’e gelmedi.
2.Derlemeler,Araştırma Kayıtları, Tarihsel ve
Olgusal Çalışmalar. Daha çok Lykeion’da, Başkalar’ının da
Katılmasıyla oluşturulmuş bu Metinler’in çok Azı Bugün’e
ulaşabildi.
3.Lykeion’daki Özel Dersler’de kullanılmak
üzere yazılmış, Kuru ve Özetleyici Nitelikte Metinler. Bugüne
gelebilmeyi başardılar.
Kendi Kalem’e aldığı Eserleri arasında,
Platon’un Gorgias
Diyalogu’nu Model alan Gyrlus ya da
Tekhne rhetorike ile Phaidon’u Model alan
Eudemis ya da Peri psykhe onun İlk Dönem’ine
Aittir (MÖ 362-353). Aynı Dönem’e ait Başka Eserler, Filosofik
bir Hayat’a Çağrı’da bulunan Protreptikos (Özendirmek
için) ile Filosofi’nin İnsan’ın Zihinsel Gelişmesi’nin en Son
Aşaması olduğunu savunan De philosophia’dır.
Alexandros’a
Öğretmenlik Ettiği Dönemden bilinen Koloniciler ve
Krallar Üzerine adlı metinlerden sonra, içerikleri
Konusunda daha az Bilgi sahibi olunan ve Adları Eski
kaynaklar’da yer alan başka Diyalogları şunlardır:
Platon’un
Diyalogları ile aynı Adları taşıyan Politikos (Devlet
Adamı), Sophistes (Sofistler), Meneksenos, Symposion
(Şölen) ve Adalet üzerine, şairler Üzerine, Nerinthos,
Erotikos, zenginlik Üzerine, Dua Üzerine, Soyluluk Üzerine,
Zevk üzerine, Eğitim Üzerine.
Eski Kaynaklar’dan,
Aristoteles’in Çeşitli Konular’da bazı geniş Araştırmalar
ve Denemeler yaptığı ve yaptırdığı bilinir. Bunlar daha çok
Lykeion Dönemi’ne aittir ve aralarında Pythia Spor
Oyunları’ndaki Dereceler’in Listesi olan Pythionikai,
Grek Olmayanlar (barbarlar) geleneklerini konu alan Nomima,
Grek kentleri arasında geçen Siyasal Yazışmalar’ı Konu alan
Dikaimata Poleon vardır. Aynı Metin Türünden olan ve Grek
Polisleri’nin Anayasaları ile Siyasi Kuruluş Biçimleri’ni Konu
edinmiş Politeia’nın Atina Anayasaları üzerine olan
Athenion politeia Adlı Eseri 1890 da Mısır’da, Kumlar
arasında bulundu.
Bugün elde bulunmayan Bazı Derlemeler
şunlardır: Didaskaliai (Atina’daki Tiyatro Oyunları’nın
Kayıtları), Aporemata Homerika (Homerus
Yorumları), Olympionikai (Olympia Spor Oyunları’ndaki
Dereceler’in Kayıtları). Bunlara Ek olarak, Fiziksel Olguları
ve Sorunları Konu edinen ve izleyenleri tarafından
genişletilen, bir Bölümü de Bugüne kalmış olan Proplemata
da (Proplemler) Aristoteles’in bu türden Metinler’den
biridir.
Aristoteles’in Adı’yla Bugüne kalmış,
Metinler’in Önemli bir Bölümü ise kendisinden sonra yazılmış,
ya ‘Sahtekarlık’ Amacı’yla ya da bir Saygı Belirtisi olarak (Theophrastos,
Strabon vb tarafından) ona atfedilmiştir.
Mantık Üzerine:
-Organon,
Analytika diye anılır.
Etik Üzerine: 3 Eseri Günümüze geldi.
-Ethika Nikomakheia, (Nikomakhos’a
Ahlak),
-Ethika Eudemeia,( Eudemos’a
Ahlak),
-Ethika Megala, (Büyük
Ahlak),
Politika ve Tarih Üzerine:
-Politika,
8 Kitap.
3.Kitap’ta şöyle yazar: ‘Yasa ve
Hükümet Kelimeleri aynı Şey demek olduğuna göre,
Devletler’de en Yüksek Kudret Hükümet olduğuna ve bu
Kudret ya Bir kişi’nin, ya Birkaç Kişi’nin veya Birçok
Kişi’nin Elinde olabileceğine göre, bir Kişi, birkaç
kişi veya birçok kişi Hükümet’i Umum’un Menfaati’ne
göre kullandıkları zaman, o Hükümet Gerçek Hükümet
şekillerinden olur. Bir Kişi’nin, Birkaç Kişi’nin veya Birçok
Kişi’nin Hususi Menfaatleri bakımından hükmeden Hükümetler
Bozulmuş Hükümet Şekilleri’dir. Çünkü, eğer gerçekten
Vatandaş iseler, Bütün Vatandaşlar’ın Devlet’in sağladığı
Faydalar’dan faydalanması lazımdır.
Bir Kişi’nin hükmettiği Hükümet Şekilleri içinde Umum’un
Menfaati’ni Güdem’e Krallık denir. Birden fazla ve az
sayıda Kimseler’in İdare ettiği Hükümet’e ‘Aristokrasi’
denir. Çünkü bunda İktidar en iyi Kimseler’in Elinde bulunur,
ve bu İktidar’ı Devlet’in ve Fertler’in İyiliği için
kullanırlar. Devlet’i Umum’un Menfaati’ni güderek Halk İdare
ederse ona da ‘Cumhuriyet’ denir.
..... Bir Hükümet Şekli’nin bozulmuş olanları şunlardır:
Krallığın bozulmuş Şekli Tiranlık; Aritokrasi’nin
bozulmuş şekli Oligarşi; Cumhuriyet’in bozulmuş
Şekli Demokrasi. Tiranlık, yalnız Hükümdar’ın
Menfaati’ni güden bir Monarşi Şekli’dir. Oligarşi
yalnız Zenginler’in Menfaati’ni güder; Demokrasi
ise Fakirler’in Menfaati’ni güder. Fakat bunların
hiçbiri Umum’un Menfaati’ni gütmez. ‘
Bir Devlet
olabileceği en iyi biçimde kurulacaksa, Mülkiyet’i en iyisi
Nasıl düzenlemek gerekir? Mülkiyet Ortaklaşa olmalı mı
olmamalı mı? Bu Soru’nun karşılığı, Çocuklar ve
Kadınlar Konusunda pekala Ayrı olabilir. Verilebilecek bir
Karşılık şöyledir: Evrensel uygulamada olduğu gibi Aileler
ayrı ayrı tutulsa da, Mülkiyet’in hem Sahiplik
hem de Yararlanma (intifa) bakımından Ortaklaşa
olması daha iyidir. Yahut Sahiplik’le Yararlanma birbirinden
ayrılabilir; o zaman ya Toprağa ayrı ayrı Kişiler sahip olur,
ama Ürün’ü herkesin kullanması için bir araya getirirler (nitekim
bazı Halklar böyle yapmaktadırlar) ya da Toprak Ortaklaşa olur
ve birlikte işlenir, ama Ürün bireysel istekler’e göre
dağıtılır. Bu, belli birtakım Yunanlı olmayan Halklar arasında
bulunduğu söylenen bir Ortak Mülkiyet biçimidir. Bir de, daha
önce dokunulan Almaşık vardır - yani, hem Toprağa hem
Ürünlerine Ortaklaşa sahip olunması. Toprağın işlenmesine
gelince- Toprak, Yurttaş olmayan kimselerce işlenirse,
herhangi bir Ortak Mülkiyet düzeni daha kolay yürür; çünkü
Toprağı (yurttaşların) kendileri, kendi yararları için
işlerlerse, Ortaklaşa sahiplik konusunda daha çok hoşnutsuzluk
olur.
Çünkü, yapılan işle sağlanan yarar eşitse ne
ala; ama değilse, fazla çalışmaları iyi bir gelir
sağlayanlarla daha çok çalıştıkları halde fazladan bir
yararları olmayanlar arasında ister istemez hoşnutsuzluk
çıkacaktır. Ortaklaşa yaşam ve ortaklaşa sahiplik, zaten en
iyi zamanlarda bile sağlanması güç şeylerdir, bir de üstüne
üstlük böyle durumlar olması iki kat güçleştirir. Bu çeşit
sıkıntılar, birtakım insanların yolculuk etmek amacıyla bir
araya gelmelerinde de görülmektedir. Böyle (yol arkadaşlığı
gibi) ortaklıkların hiç yoktan ve önemsiz sorunlardan çıkan
kavgalar sonucunda dağıtıldığında sık sık tanık olmadık mı?
Evde de, en çok kızdığımız hitmetçiler, sürekli işleri
yapmaları için tuttuklarımızdır.
İşte, mülkiyete ortaklaşa sahip olmanın
içinde taşıdığı güçlüklerden bazıları bunlar. Ahlakça, sağlam
yasalara dayandırılırsa şimdiki özel mülkiyet düzeni, ondan
çok daha iyidir. O zaman, gerek ortaklaşa gerek özel her iki
düzenin de iyi yanlarını kendisinde birleştirir. Çünkü,
mülkiyet bir noktaya kadar ortaklaşa tutulmalıdır, ama genel
ilke özel sahiplik olmalıdır. Mülkiyete bakma sorumluluğu
birçok bireylere dağıtılırsa, bu karşılıklı suçlamalara yol
açmaz; tersine, herkes kendisininkiyle uğraşacağı için üretim
her yandan artacaktır. Atasözü, ‘arkadaşlar arasında her şey
ortaktır’ der, fakat onların ortaklaşa kullanılmalarını
sağlayan , bireylerin kişisel nitelikleridir. Siyasal bakımdan
da, böyle bir düzenleme hiç de olanaksız değildir; taslak
halinde de olsa, bazı ülkelerde, hem de iyi yönetilenlerde
vardır- ya uygulanmaktadır ya da uygulanmak üzeredir. Kısaca
şöyledir: Herkesin kendi mülkiyeti vardır, o bunların bir
bölümünü kendi yakın çevresine (eb halkına) açar, bir bölümünü
de başkalarıyla ortaklaşa kullanır. Örneğin Sparta’da insanlar
birbirlerinin kölelerini, sanki kendilerininmiş gibi
kullanırlar, atlarını ve köpeklerini de öyle; bir yere
giderken acıkırlarsa, yollarındaki tarlalardan istediklerini
alıp yerler. İşte açıkça görülüyor ki, mülkiyetin özel ellerde
kalması daha iyidir; fakat biz onun ortaklaşa kullanılmasını
bir hak haline getirmeliyiz. Yurttaşlara bu yatkınlığın
kazandırılması, yasa oyucunun özel bir ödevidir. Üstelik sahip
olma duygusunun verdiği büyük bir haz vardır; her insan kendi
kendisini sever- eminim ki, doğa bunun böyle olmasını
istemiştir. Bencilliği haklı olarak kötülerler, ama bencillik
yalnızca kendi kendini sevmek değil, kendi kendine aşırı
düşkün olmaktır. Onun gibi, mülkiyet edinme konusunda aşırı
açgözlülük de kötülenir, ama hiç kuşkusuz, herkes bir parça
malı olsun ister. Sonra şu da var ki, arkadaşlara,
tanıdıklara vermek, yardım etmek, yabancıların sıkıntılarını
hafifletmek çok büyük bir zevktir ve işte bunu da, ancak kendi
malı-mülkü olan birisi yapabilir.
Özel mülkiyeti kaldırmakla devlete en aşırı
birliği sağlamaya çalışanlar, bu yararlarn hepsini yok
etmektedir. Dahası, iki erdemin uygulanmasını da açıkça bir
yana atıyorlar- cinsel tutkuda kendi kendini tutma (çünkü,
özdenetim yoluyla bir başkasının karısından uzak durmak
erdemli bir şeydir) ve özel (yani, kendi malından) cömertik.
Özel mülkiyetin kaldırılması, hiç kimsenin geniş gönüllü
olarak görülememesi, eli açık bir davranışta bulunamaması
demeye gelecektir; çünkü el açıklığı, ancak para kullanmakla
gerçekleşir.
Platon’un
bu başlık altındaki önerileri ilk bakışta pekala çekici ve
insani görülebilir; bunların yurttaşlar topluluğunun bütün
üyeleri arasında olağanüstü bir sevgi sıcaklığı yaratacakları
sanılabilir; özellikle toplumda egemen kötülüklerin tümüyle
ortak mülkiyetin olmamasından ileri geldiğini düşünenler,
bunları doğru bulabilir. Egemen kötülükler derken, çiğnenen
sözleşmeler dolayısıyla yapılan karşılıklı suçlamaları,
yalancı tanıklıkları ve zengin mal sahiplerine yaltaklanmaları
söylemek istiyorum. Fakat bu şeyler ortaklaşa mülkiyetin
olmamasından ileri gelmez, insan kişiliğindeki kusurlardan
kaynak alır. Gerçekten, mülkiyetin kullanım ve sahipliğini
paylaşanlar arasında, ayrı ayrı sahipler arasında olduğundan
daha çok çatışma çıktığını görüyoruz; oysa ortak mülkiyet
yüzünden kavga edenlerin sayısı, özel sahiplerin kalabalığına
oranla çok küçüktür.
Sonra, doğrusu, mülkiyet ortaklaşmasının bizi
kurtaracağı kötülükler sayıldığı gibi, bunun bizi yokusn
bırakacağı yararlar da sayılmalı. Böyle bir döküm, önerilen
biçimde gerçekten yaşanamayacağını gösterecektir.
Sokrates’in düştüğü yanılgının
nedeni, birlik hakkında yanlış bir öncülden hareket etmesidir;
besbelli, ailede olduğu gibi, devlette de bir miştar birlik
olması gerekir, fakat bu mutlak bir toptan birlik değildir.
Öyle bir nokta gelir ki, birliğin artmaısnın sonucunda devlet,
devlet olmaktan büsbütün çıkmazsa, kesinlikle çok daha kötü
bir şey olur - tıpkı müzikte uyumun bir tek sese ya da ritmin
tek bir vuruşa indirgenmesi gibi. Yukarıda söylediğimiz gibi,
bir şehir iyi kılacağına inandığı bir eğitim düzeni getirmek
isteyen
Platon’un
bu gibi yöntemlerle iyi sonuçlar elde edebileceğini sanması
pek tuhaftır. Bu, ters yoldan gitmektir; mülkiyet üstüne
kurallar koymak, kişiliğin ve zekanın eğitilmesinin ya da
topluluğun yasalarının ve göreneklerinin o amacı
gerçekleştirme yolunda kullanılmasının yerini alamaz.
Unutulmaması gereken bir nokta daha vardır;
bu ortaklık düzeni keşfedilmeden geçen upuzun dönem; hiç
kuşkusuz, bu düzen gerçekten iyi bir şey olsaydı, daha önce
keşfedilirdi. Olabilecek hemen bütün örgütlenme biçimleri
şimdiye kadar bulunmuştur; ne var ki, bunların hepsi
toplanmamıştır, aralarından birçoğu da hiç denenmediği için
ancak kuramsal olarak bilinmektedir.
Platoncu
bir şehrin gerçekten kuruluşunu görebilseydik, birlik
konusundaki sözlerimiz daha çok aydınlanırdı: Böyle bir şehir,
ya Sparta’da olduğu gibi ortak sofralarda yemek yiyen
topluluklara ya da Atina’da olduğu gibi dernek ve kabilelere
bölünerek, parçaları birbirinden ayrılmadıkça kurulamazdı. Tek
anlamlı yenilik,
Platon’un
koruyucularının tarımla uğraşmaları olurdu ve şimdi
Lakedaimonialılar, tam da bunu sağlamaya çalışıyorlar. (...)
Platon’unkinden
başka ideal ‘Devlet’ler de vardır; bunların yazarları, bazen
meslekten politikacılar ya da Filozoflardır, bazen değildir.
Bütün bunlar, insanların gerçekten altında yaşadıkları bugün
varolan anayasalara,
Platon’un
her iki önerisinden de daha çok yaklaşan anayasa tasarıları
çizerler; çünkü ondan başka hiç kimse, çocukların ve
kadınların ortaklaşa olması ya da kadınları ortak sofralarda
yemek yemesi gibi yenilikler getirmeyi düşünmemiştir bile.
Bunlar, temel sorunlardan başlamayı yeğlemişlerdir; bazıları
için, en önemli servetin olabileceği en iyi biçimde
dağılmasıdır; çünkü derler, çatışmalar daima bu temel
gereklilikler yüzünden çıkar.(...)
Servet eşitliğinin, hiç kimsenin soğuk ya da
açık yüzünden giyecek ya da yiyecek çalmak zorunda kalmamasını
sağlamakla, bu gibi suçları önlemek için yeterli bir çare
olacağına inanılır. Fakat insanların mülkiyete karşı
işledikleri suçların tek nedeni, yaşamın zorunlu
gereksinmelerini karşılamak değildir. Ayrıca, öteden beri
kıskandıkları şeyleri de elde etmek isterler; tutkuları salt
gereklilikleri aiarsa, doyumun yolunu suç işlemekte ararlar.
Bu da tek dürtü değildir; insanlar acı getirmeyen hazların
tadını çıkarmak da isterler. Böylece , ele alınması gereken 3
ayrı tür insan ve 3 ayrı sağıtma yolu vardır: 1.türe (yaşamak
için çalanlara) ılımlı bir ustalık bilgisi ve iş bulma olanağı;
2.türe özdenetim (bunlar, tutkularını dizginlemeyi öğrenmeli).
3.ye gelince, kendilerinin dışında bir şeyi kıskanmadan haz
duymanın yolunu arıyorlarsa, yalnızca Felsefe, sanıyorum
karşılık olabilecektir; öteki iki türün tersine, bunlar 3.bir
kimsenin yardımını gereksemezler. Büyük suçlara gelince,
insanlar bunları amaçlarının aşırılığı yüzünden işlerler,
yoksa zorunlu gereksinmelerini sağlamak için değil. Soğuktan
korunmak için Tiran olan bir kimseyi kim duymuş ki? Aynı
nedenle, yani suçun büyüklüğünden ötürü, bir Tiranı öldürmek
bir hırsızı öldürmekten daha şereflidir. Dolayısıyla
Phaleas’ın Anayasasının özelliklerinin yalnızca küçük
suçlara karşı bir koruma getirecei sonucuna varabiliriz.
-*Sosyalizm
ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi
Politika’daki Mülkiyet ortaklığı hakkındaki görüşleri.
-Athenaion Politeia, (Atinalıların
Devleti)
1.Kısım’dan:’ Hakimlik edeceklerin 30 yaşını
geçmiş, devlete borçsuz, yurttaşlık hak ve şereflerinin
hepsine sahip kimseler olması gerekir. Bir kimse hakkı
olmadan hakimlik ederse bu bildiriler ve hakim mahkemeye
verilir. Hakkı olmadığı halde hakimlik ettiği anlaşılırsa
hakimler ayrıca çarptırılacağı yalnız mahkemenin ona yüklediği
para cezasını değil, üstelik eskiden borçları varsa onları da
verinceye kadar cezaevinde tutulur.
Her hakimin meşe ağacından yapılmış bir tahtacığı vardır.
Bunun üzerinde kendisinin, babasının ve bağlı olduğu nahiyenin
adıyla kappa harfine kadar olan 10 harften biri yazılır. Çünkü
hakimler, kabile kabile olmak üzere 10 bölüğe ayrılırlar. Her
bölükteki hakimlerin sayısı hemen hemen birdir.
Mahkemelere verilecek harfleri thesmothet kura çekerek
tayin ettikten sonra bir hademe her mahkemeye kurada düşen
harfi götürür, o mahlemenin bulunduğu yere asar.
Girecek yerlerin önüne her kabile için onar kutu konulmuştur.
Bunların her birinin üzerinde kappa’ya kadar olan 10 harften
biri yazılıdır. Hakimler ellerindeki tahtacıkların üzerinde
hangi harf varsa, onları üzerinde o harfin yazılı olduğu
kutuya atarlar. Hademe kutuyu salladıktan sonra thesmothet
her kutudan bir tahtacık çeker. Tahtacığı ilk çekilene ‘asıcı’
derler: Kutudan çekilen öteki tahtacıkları sıra ile,
üzerindeki kutudaki harfin yazılı olduğu sırığa asar. Hep aynı
kimse asarak bir oyun yapmasın diye bu kimse kura ile seçilir.
Her kura çekme yerinde beş sırık vardır. Kabilenin arkhon’u
zarları kutuya attıktan sonra kabilesi için kurayı başlatır.
Zarlar ak ve kara olmak üzere iki çeşittirler.. Kaç hakim
tayin etmek gerekiyorsa, beş tahtacık başına bir zar olmak
üzere kutuya o sayıda ak zar atılır. Kara zarlar için de böyle
yapılır. Arkhon zarları çektikçe çağırıcı kazananların
adlarını çağırır. Asıcı baştan hesaba katılır. Adı çağrılan
karşılık verir, gelip küpten bir palamut uzatıp, önce çekilişe
bakan arthon’a gösterir. Arkhon harfi gördükten sonra o
hakimin tahtacığını, üzerinde aynı harfin yazılı olduğu kutuya
atar. Bu hakimin istediğ mahkemeye gidemeyip, harfini çektiği
mahkemeye gitmek zorunda kalması ve herhangi bir kimsenin
belli bir nahkemede istediği hakimleri toplayamaması içindir.
Kaç tane mahkeme kurulacaksa arkhon’un yanında o sayıda ve her
mahkeme için kura ile tayin edilmiş ayrı bir harfle işaretli
kutular bulunur.
Hakim çektiği palamudu hademeye göstererek parmaklıktan içeri
girer. Hademe her hakime çektiği palamudun üzerindeki harfin
bildirdiği mahkemenin boyasına boyanmış bir sopa verir. Bu
hakimin kurada kendisine çıkan mahkemeden başka bir mahkemeye
girmemesi içindir. Başka bir mahkemeye girerse bu sopasının
boyasından anlaşılır. Her mahkemenin giriş kapısının söğe
başlığı başka bir renkte boyanmıştır. Sopasını alan hakim,
değneyinin boyasında boyalı olan ve üzerinde çektiği
palamuttaki harf bulunan mahkemeye girer. İçeri girince bu iş
için kura ile tayin edilmiş bir memurun verdiği, devletçe
yaptırılmış bir markayı alır. Bu yolda içeri girdikten sonra
hakimler ellerinde sopaları ve palamudları olduğu halde
toplanırlar. Kurayı kazanamayanlara ‘asıcılar’ tahtacıklarını
geri verirler. Hademeler her mahkeme için bir tane olan ve
içlerinde her kabilenin hakimlerinden mahkemelerden her
birinde olanların adları bulunan kutuları alır, her
mahkemedeki hakimlerden bu ad tahtacıklarını geri vermek için
kura ile ayrılmış hakimlere verirler. Onlar da kutudaki
tahtacıklara göre hakimleri çağırır, ücretlerini verirler. ‘
-Peri Apoikion,(Koloniler Üzerie),
-Nomina Barbarika, (Barbarların
Gelenekleri),
Hitabet ve Edebiyat Üzerine:
-Peri Rhetorikes,(Hitabet
Sanatı Hakkında),Retorika
-Peri Poietikes,
(Şiir Sanatı Hakkında), Poetika
Destan ile Tragedia’nın karşılaştırıldığı
bölümden: ‘ ..O halde artık şöyle bir soru ortaya atılabilir:
Acaba epos mu, yoksa tragedya mı daha üstün bir
sanattır? Daha az kaba olan bir taklit, daha aydın bir
okuyucuya koşul tutar. Böyle bir taklit, kaba bir taklitten
daha üstündür. Öyleyse her şeyi taklit edebileceğine inanan
bir taklit, kaba olarak görünecektir. Sanki okuyucuların
anlatım yoluyla esere katılması olmadan seyirciler temsilden
hiçbir şey anlamayacaklarmışcasına oyuncular sahnede sürekli
hareketler içindedirler. ‘Diskos’ temsil ediliyorsa,
kötü kitaracılar bir yuvarlama hareketine başlarlar. Yok,
Skylla’yı (flüt) çalacaklarsa, koro başını öteye beriye
iteklerler.
Tragedya, o halde yaşlı oyuncuların daha genç oyuncuları
değerlendirdikleri tarza uyan bir sanattır. Mynniskos,
örneğin Kallipides’i çok abartmalı oynamasından ötürü
Kallias diye adlandırmıştı. Pindaros’un ünü de
yine buna benzer bir ündür. O halde eski oyuncular, bu genç
oyuncular karşısında nasıl bir tutum alıyorlarsa, bütün trajik
sanatın epik sanat karşısındaki tutumu da böyledir.
Kimilerinin iddiasına göre, epik sanat, olayları gözünün
önünde görmeye ihtiyacı olmayan daha aydın bir okuyucuyu koşul
tuttuğu halde, trajik sanat daha kaba bir sanatsa, o zaman
açıktır ki, tragedya (değer bakımından) epos’un daha altında
bulunur.
Ancak, böyle bir yergi ilkin şiir sanatına karşı değil de,
oyuncunun sanatına karşı yöneltmiştir. Rapsod da söylediği
şarkılarında hareketletiyle abartmaya kaçmış olabilir.
Sositratos’un yaptığı, ayrıca da Musa yarışmasında
Opus’lu Mnasitheos’un yapmış olduğu gibi.
2.olarak :Her beden hareketi de, örneğin böyle bir beden
hareketinden başka bir şey olmayan dans da sanat olarak
reddedilemeyeceğine göre, çirkin değildir. Tersine, yalnızca
usta olmayan oyuncuların hareketleri çirkindir. Vaktiyle
Kallipides’in bu yönden yerildiği gibi, şimdi de başkaları,
soylu kadınları taklid etmek yetisine sahip olmadıkları için
yeriliyorlar.
3.olarak tragedya, sahnede oynanmadan da ödevini tıpkı epos
gibi yapabilir. Çünkü tragedya, yalnızca metniyle etkide
bulunabilir. O halde tragedyanın başka yönlerden epos’a
üstünlüğü varsa, bunun karşısında yukarıdaki iddianın
tutunamaması gerekir.
O
halde tragedya, epos’a üstündür, çünkü tragedya,
epik şiirin sahip olduğu her şeye sahiptir; çünkü, o da aynı
vezni kullanabilir. Bundan başka da müzik ile dekorasyondan da
önemli derecede pay alır, bu müzik de dekorasyondan da çok
canlı bir hoşlanma duygusu yaratır. Tragedya bu etkiyi
hem metniyle, hem de eserin sahnede oynanmasıyla elde eder.
Bundan başka tragedya, taklit edici betim olarak
ereğine olayların daha dar bir çevresi içinde ulaşır. Çünkü
sıkışık olan, uzun bi süre içinde yayılmış olandan daha hoş
etki yapar. Burada aklıma şu geliyor: Biri çıkıp da,
Sophokles’in (495-405) Oidipus’un İliada
tutarında mısralar içine soksaydı...
Son olarak; epik şiir, taklid edici bir betim olarak daha az
birliklidir. Her gelişigüzel epik betimlemeden birçok
tragedyanın çıkabileceği olayı ele alınırsa; (0 zaman şu
iki olasılık söz konusu olur): Öykü çok kısa tutulmuşsa, şiir
o zaman çok kısa olur. Yok, öykü, alışılmış bir epos
uzunluğunda tutulmuşsa, o zaman çok kısa olur. Yok, öyk,,
alışılmış bir epos uznluğunda tutulmuşsa, o zaman da çok
dağınık olur. Bununla şunu söylemek istiyorum: Epos, birçok
eylemler üzerine kurulmuştur. İliada ve Odysseia
gibi. Kendi başına tamamlanmış bir uzunluğu olan bu eylemler,
epos’un bölümlerini oluşturur. O’nun (Homeros’un) bu
adı geçen şiirleri insanın düşünebileceği en iyi tarzda
kurulmuş olup, olabildiğine de birlikli bir eylemin
betimlemesidirler.
Buna göre tragedya, bütün bu özellikler yönünden (epos’a)
üstünse, bunların dışında sanatın ereği bakımından da bir
üstünlüğe sagip oluyorsa, -şiir türlerinin gelişigüzel bir
hoşlanmayı değil de, tersine yukarıda söylenmiş olan
hoşlanmayı uyandırmaları gerektiğine göre-, o halde şu açık
olarak ortaya çıkıyor: Tragedya, (sanatın) ereğinedaha
iyi ulaşmakla, epos’a karşı bir üstünlük sağlar.
O
halde tragedya ve epos, onların ne oldukları,
türleri ve ögeleri, bu ögelerin sayısı ve birbirlerinden
ayrılıkları, onların, başarılı yahut başarısız olmalarının
nedenleri, onlara karşı yöneltilmiş iddia ve eleştiriler, bir
de bunların çürütülmeleri hakkında söyleyeceklerimiz burada
sona eriyor.’‘
Metafizikle İlgili Eserleri:
-Metaphysika, (Prote Philosophia),
Fizik ve Bilimle İlgili Eserleri:
-Physika, 8 kitap
-Peri Ouranou,4 kitap, Gök Üstüne
-Peri Geneseos kai Phthoras, 2 kitap,
Türeme ve Çürüme Üstüne,
-Peri Zoon Historiai, 10 Kitap, (Canlılar
Üstüne),
-Peri Zoon Morion, 4 kitap
Diğer Eserleri:
-Protreptikos,kayıp
-Peri Philosophias, kayıp
-Pythionikai,
-Olympionikai,
-Nikai Dionysiakai kai Lenaikai,
Bu son 3 eser çeşitli Şenliklerdeki yarışmalarda ödül
kazananların listelerini kapsar.
(((-Aleksandros e hyper apoikon ( İskender veya
Koloniler üstüne)
-Peri sophistikon elenkhon ,(Safsatalı
tanıtlar üstüne)
-Meteorologika, Meteoroloji,
-Peri psykhes, (Ruh üstüne)))
O’na Atfedilenler:
Gerçekliği kesin olmamakla beraber,
Aristoteles’e atfedilen bazı Mektuplar da vardır.
Platon’un
ölümünden sonra Okul’dan ayrılmasını kimi Yorumcular
Akademi’nin başına Platon’un
Yeğeninin getirilmesine bağlarlarken, kimileri de
Makedonia Orduları’nın bir Grek Kenti olan Olynthus’u
yağmalamasının şehirde yarattığı Anti-Makedon İklim’e
bağlarlar.
Şöyle yazar: Bir Kralın filozof olması çok da önemli
değdir. Önemli olan Kral’ın filozoflara danışarak sosyal
konularda ve politik meselelerde filozoflara
danışmasıdır.’ Platon’un
“Krallar filozof olmayı veya filozoflar Kral olmalı”
görüşüne kısmen karşı olan bir görüş.
Bu
‘Dinsiz’ 3 İbrahimi din’in akılcı kanadınca
sahiplenilecek dinin savunulmasında onun mantığından
yardım dilenecektir. Günümüz Theolojisinde bile hala
önemli bir dayanaktır.
Hançerlioğlu: ‘İnsanlık, ilkçağlarında rastlamadığı ve
pek uzun bir süre daha rastlamayacağı eşsiz bir bilgin’i
böylece yitirmiş oldu.’ (c.1 s.37)
Mantığı’nın en önemli terimidir. (Tümdengelim. Os. Talil,
La. Deductio, Fr.Deduction). Bu terimi Analitika’larında
işler ve geliştirir. O’na göre her genellikle bireysel
özelliklere yayılan bir anam vardır. Örneğin ‘insanlar
ölümlüdür’ dediğimiz zaman bu genel ölümlülükte tek tek
bütün insanların payı vardır, öyleyse hiç çekinmeden
apagoge yöntemiyle bu genel bilgiden ‘Sokrates
ölümlüdür’ özel bilgisini çıkarabiliriz. (Hançerlioğlu, O. ,Felsefe Ansiklopedisi,Kavramlar
ve Akımlar, 1976,İst,Remzi Kit.C.1, s.82-83 )
Ekonominin de kurucusu sayılır. Kullanma değeriyle,
değiştirme değeri arasındaki farkı sezmiş, adil fiat
(Fr.Juste prix) kavramını ortaya atmış, paranın
yavrulamaması (faiz) gerektiğini ileri sürmüştür.
O’na göre, ev ve ailenin ihtiyaçlarına yetecek kadar
oikonomia (kazanç), kar amacıyla yapılan ticaret
kazançları krematistike’ydi ve utanılması gereken
bir faaliyetti.
Fisike
Akroasis, Peri Uranu, Peri Geneseos, Khai Fthoras ve
ayrıca Peri ta Zoa Historika, Peri Psikhes vb. adlı
esrlerini bunun için yazdı.
Sonradan Metafizik olarak adlandırılacaktır.
İlk Muharrik, İlk Devindirici,
e
eskhate hyle kai e morfe tauto/ Metafizik, VIII, 6,19:
VII, 10,27: XII, 3,8: XII, 10,8
Toplumsal varlık, Politik hayvan
Marx,
O’nu ‘Antikite’nin en büyük Filozof’u olarak tanımlar.
Kapital’in pek çok yerinde O’nun sözünü eder:’ Değer
biçimini de ilk kez tahlil eden o büyük düşünüre dönersek,
daha anlaşılır hale gelecektir. Aristoteles’i
kastediyorum. İlkin O, metaların para biçiminin, sadece,
değerin basit biçiminin daha ileri bir gelişmesi olduğunu,
yani bir metanın değerinin gelişigüzel alınan bir başka
meta ile ifadesi olduğunu açıkça söylüyor. 5 yatak= 1 ev
deyiminin 5 yatak= şu kadar para deyiminden
ayırdedilemeyecğini ileri sürüyor. Aristoteles,
ayrıca bu değer ifadesine yolaçan değer ilişkisinin, evin
nitel bakımdan yatağa eşitlenmesinini gerektirdiğini,
böyle bir eşitleme olmaksızın bu iki farklı şeyin
ölçülebilir nicelikler olarak birbiriyle
karşılaştırılmalarının olanaksız olduğunu da görüyor,
eşitlik olmadan değişim, ortak bir ölçüyle ölçebilme
olmadan eşitlik olmaz diyor. (İbid. C.1 I.Kısım,
3.Kesim, A/3)... ‘Bununla beraer, Aristoteles’i,
aslında her emeğin eşit insan emeği olarak ve bunun sonucu
olarak da eşit nitelikte emek olarak dilegetirmenin,
metalara değer atfetmenin bir biçimi olduğunu söylemekten
alıkoyan bir gerçek vardı. Köleci Grek Toplumu, insanları
ve onların emekgüçlerini eşit saymıyordu. Değer’in
sırrı, insanların eşitliği düşüncesi halkın önyargılarına
yerleştirmedikçe çözümlenemez. Bunun çözümü, ancak,, emek
ürününün meta biçimini aldığı ve bunun sonucu
olarak da metaların insanla insan arasında egemen ilişki
haline dönüştüğü bir toplumda olanaklıdır. Ama metaların
değeri ifadesinde sadece bir eşitlik ilişkisi bulması bile
Aristoteles’in dehasının parlaklığını
göstermektedir. Bu eşitliğin temelinde ne yatmakta
bulunduğunu ortaya çıkarmaktan onu alıkoyan tek şey,
içinde yaşadığı toplumun özel koşullarıdır.’ (İbid).
Engels de Aristoteles’i, bütün Grek
filozofları arasında en evrensel beyin olarak, diyalektik
düşüncenin temel biçimleri üstünde araştırmalara girişmiş
bir beyin olarak niteler. (Entwicklung des Sozialismus
von der Wissenschaft zur Tat. )
Lenin/Toplu Yapıtlar, c.38, s.278,282 de O’nun
‘Platon’un
idealizmine göre daha nesnel, daha ileri ve daha genel
olduğunu, Materyalizmin kıyısına kadar geldiğini’ söyler.
Ç.Hamdi
Ragıp Atademir, 1963-67, MEB.
Mantıkla ilgili eserleri bu isim altında toplanır. Sözlük
anlamı Alet demektir. Çünkü bunlar, Metot
Proplemini ve Bilgi’ye götüren Alet’i
incelerler. Şu Kitaplar’dan oluşur:
-Kategoriai,
-Peri Hermeneias, (Önerme Üzerine)
-Analytika Protera, (İlk
Analitik)
-Analytika Hystera,
(2.Analitik)
-Topika, (Topikler)
-Peri Sophistikon Elenkhon,
(Sophistlerin Yanlış Çıkarımları Üzerine)
Küçük bir bölümü
Türkçe’ye çevrilmiş ve 1945 de Tercüme Dergisi’nde
yayınlanmıştır. Say.29-30)
10
Kitaptır.
1.Kitap:
İyilik ve Mutluluk
2.Kitap:
Erdem
3.Kitap:
Cesaret ve Kanaatkarlık
4.Kitap:
Hoşgörü, Cömertlik, Bağışlayıcılık, İhtiras, Geçimli Olmak
5.Kitap:
Adalet
6.Kitap:
İhtiyat ve Bilgelik
7.Kitap:
Aşırılık ve Zevk
8-9..Kitap: Dostluk
10.Kitap:Gerçek Mutluluk
7 Kitaplık bu eser,
muhtemelen ahlakla ilgili Kitapların ilkidir. O’na
aidiyeti kuşkuludur.
Bu Eser yalnızca diğer
iki Eserin bir özetidir. O’na aidiyeti tartışılır.
ç.Niyasi Berkes/Siyasa,
1944-46, MEB,Yunan Klasikleri,
ç.Mete Tuncay, 1975,1983, İst,
Remzi Kit. Büyük Fikir Kitapları Serisi,
I.Kitap: Devletin Tanımı, Ailenin Mülkiyeti
ve Otoritesi;
2.Kitap:Platon’a göre ideal devlet,
Sparta’nın, Kartaca’nın vb. Devlet Teşkilatı
3.Kitap:Yurttaş’ın Tanımı, normal ve bozulmuş
şekillerine göre üç Yönetim şekli: Monarşi-Tiranlık,
Aristokrasi-Oligarşi, Cumhuriyet-Demokrasi:
4-5.Kitap: En iyi Yönetim Teorisi, Öğretimin
önemi;
6.Kitap: Demokrasi’nin ve Oligarşi’nin çeşitli
biçimleri. Yasama, Yürütme ve Yargı yetkileri;
7.Kitap:Demokrasi’de ve Oligarşi’de İktidarın
Organizasyonu;
8.Kitap:Devrimler ve üç yönetim tipine göre
sebepleri.
Aritoteles/Politika,
1-III, ç. N. Berkes, MEB yay. Dünya Edebiyatından
Çeviriler, Yunan Klasikleri: 64, s.121 vd.
1988,c. VIII, Ek, s573-74, İletişim Yay.
Bu
eserin metni bir Mısır papirüsü üzerinde bulunmuş ve ilk
defa 1891 de yayınlanmıştır.
Ç.Suat Yakup Baydur/ Atinalıların
Devleti, 1943,
Eser iki kısımdan oluşmaktadır. 1.Tarihi
kısımda, Atina’nın politik rejiminin evrimini,
başlangıcından Eukleides’in Arkhonluğuna (403)
kadar incelemekte, 2.tasviri ise Atina’nın o günkü yönetim
şeklini ele almaktadır.
1.Kısım :(1-41):Bu kısım Solon’dan önce
sosyal durum ve Solon’un reformları; Peisistras,
Kleisthenes ve Ephialtes’in reformları ile
ilgili bilgiler içerir. Ayrıca, Areios Pagos’un
zayıflaması, Perikles’in (MÖ 495-439) dönemi,
400’lerin ve 30’ların idaresi, son olarak da Demokrasinin
yeniden kurulması gibi konulardan söz edilir.
2.Kısım: (42-69):Atina Devletinin yapısı ele
alınır. Yurttaşlık hakkı, Beşyüzler ve Halk Meclisleri’nin
organizasyonu, görevleri hakkında bilgi verdikten sonra
memurların nasıl seçildiğini belirtir. Son olarak da,
kilerin hakim olabileceklerini de mahkemelerin işleyişini
anlatır.
Aristoteles/Atinalılar’ın Devleti, ç.S.Y.Baydur,
MEB. Yay. Dünya Edebiyatı’ndan Tercümeler, Yunan
Klasikleri: 62 , s. 110-113
3
Kitaptan oluşur:
1.Kitap:1-2.Bilimsel olmayan hitabetin
eleştirisi, 3.hitabet türleri, 4-8.tartışmalı hitabet,
9.gösterişli (epideiktik) hitabet, 10-14. Adli hitabet;
2.Kitap:1.hatibin bilmesi gereken şeyler,
2-11.tutkular, 12-17. Çağlara ve koşullara göre gelenekler,
18-26.bütün türler için ortak yerler,
3.Kitap:1.hatiplerin diksiyonu ve konular,
2-12.uslup, 13-19.konuşmanın kısımları, giriş, anlatım
vb..
Ç.İsmail
Tunalı,1976,1983, İst,Remzi Kit, Yunan ve Latin
Klasikleri Serisi, 6.Kitabı.
2 kitaptan oluşur. Sadece tragedia ve destana
ayrılmış 1.Kitap günümüze gelmiştir. 2.Kitap ise komedia
ile ilgiliydi. Eser konularına göre 3 bölümde
incelenebilir:
1.Bölüm:Şiir Teorisi (1-5):Şiir de bütün
sanatlar gibi insanın taklit yeteneğinden doğmuştur.
2.Bölüm:Tragedia
Teorisi (6-22):Tragedia hakkında çeşitli bilgiler.
Konuları, uslubu, bölümleri vb.
3.Bölüm:Destan Teorisi (23-26): Destan (epos)
ile tradiatı karşılaştırır.
Aristoteles/ Poetika, ç.İ.Tunalı,
1987,İst,Remzi Kit, Yunan ve Latin Klasikleri:6, 3.baskı,
s.83-86
Ç.
Hilmi Ziya Ülken, 1931, İst, 1.Kitap çevirisi.
13 kitaptan oluşur. Öğrencisi Andronikos
Arsitoteles’in eserlerini bir araya getirirken bu
eseri Physika’dan sonraya koyduğu için bu adla
anıldı.