Platon b.Aniston

MÖ 427-347

 

       MÖ 427 de Atina ile  Sparta arasında başlayan Pelaponnes Savaşları 404 Yılı’na dek sürer [1] Atina yenilir.

Platon böyle bir Savaş Kenti’nde Annesi Periktione [2] tarafından Solon’un (640-558) Soyu’ndan gelen Atina’lı Aristokrat bir Aile’ye Mensup olarak Atina’nın bir Demos’unda doğdu..[3] Babası Aniston. [4] O’na verdikleri Aristokles Adını sonra değiştirecektir.

             Gençliğinde Gramer, Müzik, Resim, Beden Eğitimi gibi Çeşitli Konular’da Eğitim gördü. Beden Eğitimi’ndeki Yeteneği Sayesinde Istmia Oyunları’nda bir Zafer kazandı.

             İlk öğrendiği Lirik Şiirler, Dithyramboslar, Tragedialar yazdı. Hatta bir Tetralogia yazdığı söylenir.

 

             Herakleitos’un (MÖ 540-480) Öğrencisi Kratilos (Kratylos) (MÖ 400lü Yıllar )  ilk Ders aldığı Öğretmenler’den.. Von Aster (ö.1948) ‘Öğretimi Sırası’nda Parmenides’in Eserleri’ni de okuduğunu varsayabiliriz’ der. Hatta ‘Anaxagoras’ın Evren’in Varoluşu ile ilgili Düşünceleri’ni tanıdığını ‘ da.[5]

             Platon'u Kratilos’dan bir Logos[6]  Kavramı’nı öğrenmişti. Anaxagoras'dan (ö. 428) gelen Nous [7] Kavramı’yla Pythagoras'dan (ö. 504 ) gelen Ruhun Ölümsüzlüğü Kavramları Platon'u hazırlamış oldu. 2. Öğretmeni Sokrates (ö.399 ) Erdemli Yurttaş’ı tanımlamaya çalışırken İyilik Kavramı’nı somutlaştırmıştı. O’ndan da yararlandı.

             20 Yaş’ında (MÖ 407) Sokrates’e Öğrenci olduğunda ‘Filosofi’yi yeterince biliyordu. ‘ Ama Sokrates'in Öğrencisi olduktan sonra Bütün Görüşleri değişti, daha önce yazdığı Şeyler’i yaktı. Hayat’ında bir Dönüm Noktası oldu. O’nun Ölümüne kadar 9 Yıl Dostlukları sürdü.

‘O’nun Yaşam ve Kişiliği üzerinde Sokrates’in ne kadar Büyük bir Etki yaptığını anlamak için, Eserler’inde Sokrates’e verdiği Önem ve Değere Dikkat etmek Yeterli’dir. Platon’un hemen bütün Dialoglar’ında Başrol Sokratesindir. Ayrıca Platon, Sokrates’e kendi Düşüncelerini söyletmekten çekinmez. Zaten, Platon kendisini Sokrates’in Doğal ve de Mantıksal Devamı sayar.’

Sokrates’li Yıllar (407-399) Onun Hayat’ında Filosofik Etki kadar çıkardığı Siyasal Dersler Açısından da Önemli’dir.  Sokrates’in Mensup olduğu Perikles’e (ö. MÖ 429) Yakın Çevresi, MÖ 404’teki Oligarşi Sırası’nda, Diğer Demokratlar gibi Atina’yı Terk etmediler. 3 0 Tiran Yönetimi’nin Terörü’nün Başlıca Uygulayıcıları arasında yeralırlarken, Sokrates, kendisinden Suçsuz olduğuna inandığı Leon’u tutuklaması istendiğinde, Emirler’e karşı gelmişti. Bu Dönem’de Genç Platon’a da Yönetim’de Görev alması Teklif edildi, ancak Siyaset’e duyduğu İlgi’ye Rağmen O bunu reddetti.

          Sokrates’in Atina’da yeniden kurulan Demokrasi tarafından İdam’ından sonra (MÖ 399)[8] Diğer Öğrenciler gibi Megara’ya Geometrici Eukleides’in (450-380)  Yanına gitti. Ya sonrası..

             ‘Daha sonra Platon’un Büyük bir İnceleme Gezisi’ne çıktığını biliyoruz. Bu Gezi muhtemelen, Platon’un önce Kuzey Afrika’ya sonra da Mısır’a götürmüştür. Mısır o zamanki Ülkeler Arasında en Tutucu olanıdır. Mısır’ın her Yer’de bilinen, Ünlü Dinsel Bilgeliği Binlerce Yıl’dan bu yana hep aynı Şekliyle korunmuştur. O halde Mısır Ölü ve Donmuş bir Gelenek bakımından Dikkat Çekici’dir. Ancak Platon, Bugün bizim bu Geleneği Ölü ve Donmuş Göstermemize katılmaz. O, Aksine, Mısır’da Değişmezliğin kendini görmek ister. Platon’un bu İsteğini, O’nun Gelişme Düşüncesi’ne pek Sıcak bakmayışı, aksine Yıldızlar Evreni’nin Değişmeyen Düzeni’ni Yeryüzü’nde de görmek isteyişi ile açıklayabiliriz.’

             Megara’dan Atina’ya dönmeden Rivayetler MÖ 399-387 Arasında Güney İtalya’daki Grek Kolonileri’ne (390) ve  Sicilya’ya (388) gittiği Kesin olsa da önce  Mısır’ı ve Kryene’yi Ziyaret ettiği Rivayetleri’ne kuşkulu yaklaşılmaktadır.[9]

             Eğer bu ziyaretler öncesinde bir Mısır Yolculuğu olmuşsa Platon’un buralar arasında gözlemlediği farklılıklar hakkında Von Aster’i izleyebiliriz :

‘Güney İtalya’da Mısır’daki koşulların tam tersini buldu. Mısır Sonsuz bir Değişmezlik içindeydi. Güney İtalya ise Sürekli bir Değişim’i yaşıyordu.  Mısır bir Köylü ve Tarım Ülkesi’ydi. Oysa Güney İtalya Zengin Kentleri olan bir Ticaret Merkezi’ydi.  Bunun için Grek Kolonileri’nde Zenginliği ve Yüksek Kültürü bulmak  çok kolaydı. Bununla birlikte, bir de, Siyasal Koşullar’ın hiç önemsenmemesi de söz konusuydu. Güney İtalya’daki bu Ticaret Kentleri Devrimler’in, Ayaklanmalar’ın, Aristokratlar ile Demokratlar arasındaki bitip tükenmek bilmeyen Bölücü Çekişmeler’in de merkeziydi. Bunun  içindir ki Platon buralarda Zenginlik ve Yüksek Kültür’ün doğurduğu sakıncaları inceleme olanağı bulmuştur. Platon bu Gezilerinde Bilim ve Düşünce Hayatı ile ilgili İncelemeler yapma olanağı da bulmuştur. Bu cümleden olarak; Kuzey Afrika’da Kyrene’de, Sicilya ve Toronta’da: Cebir, Doğa ve Tıp ile uğraşan Bilginler’le tanışmayı, ilişki kurmayı unutmamıştır. O zamanlar Güney İtalya’da özellikle Cebir ve Astronomi ile ilgilenen  Pythagoras Okulu’nun Son Temsilcileri yaşamaktaydı. Platon’un bu Pythagorascu Bilginler ile sıkı bir ilişki kurduğunu kabul etmek zorundayız. Nitekim pek çok Eserinde  bunlardan  edinilmiş Bilgiler’e rastlamaktayız. ’

Pythagorasçılar’la tanışmış ve  onlardan etkilenmiştir tesbitine Biyografistler karşı çıkmamaktadır.  (Kimi Bilgilere göre Pythagorasçılar’dan MÖ 400 lı Yıllar’da ilk Kitap yazan Kroton’lu  Filolaos’un Eserleri’ni satın almıştı.[10] ) Böylece O’nun Bilgi Ağacı’nı Herakleitos’a (ö. 480 ), Sokrates’ten başka Pythagoras (580-504), Parmenides (539-469)[11] e de uzatmış oluyoruz.

             Güney İtalya Yılları hakkında Von Aster şunları da ekler :

’Bu dönemde Orphik Kurallar ve Erdemler canlı bir şekilde yaşamaktaydı. Bu Din’in özellikle Ruh Göçü’ne inandığını biliyoruz. Platon’un burada karşılaştığı Orphik Kurallar, Sokrates’ten öğrendiği Ruh’un Ölmezliği Düşüncesinin özel bir şeklini temsil ediyordu. Yani Orphik Kurallar Ruh’un bazı şekillerden geçerek temizleneceğine inanıyordu. ‘

             ’Platon bir yandan Siyaset’e girmek için uygun bir ortam bulamamış, öte yandan bu alanda bir Kavga’ya taraf olmak istememiş, bu nedenle Atina’da Etkin Siyaset’ten uzak bir yaşamı tercih etmiştir. Buna karşı  Syrakus’ta Dion ile kurduğu Yakın Dostluk, kendisinin orada etkili Siyasal Rol oynamasına olanak sağlamıştır. Ancak Platon Syrakus’taki Siyasal Girişimler’inde başarılı olamamıştır. Kral O’nu Tehlikeli bir Yenilikçi gibi davrandığından tutuklamış ve ülkesinden kovmuştur. Atina’ya dönerken yolda uğradığı Aigina Kenti’nde, Aigina ile Atina Savaş durumunda oldukları için Esir alınmış ve Köle olarak satılmıştır. İyi bir rastlantı sonucu kendisini Kyreneli bir Filozof satın almış ve Atina’ya dönmesini sağlamıştır. Sonradan Platon, Kyreneli Filozof’a kendisini Satın alırken ödediği Para’yı geri vermek istemişse de, o bu Para’yı Geri almamıştır. Platon da bu Geri alınmayan Para ile Ünlü ‘Akademi’sini kurmuştur.  Daha sonra Platon yine Siyasal Etkinlikler’de bulunabilme Ümidiyle Syrakus’a 2 Gezi daha yapmış, ancak bu 2 Gezi de Ümid’inin gerçekleşmesine yetmemiş, Syrakus’u yeniden terketmek Zorunda kalmıştır. En Sonunda bir Gün Dostu Dion Syrakus’a tek başına Yönetici olunca, Platon hiç değilse Dostunun kendi Düşüncelerini gerçekleştirmesini Ümit etmiş, ancak Dostu bir Akademi Öğrencisi tarafından öldürülmüştür. Ola ki bu Acı’nın Etki’siyle Platon Bildiri Niteliği’nde bir Yazı’yı Kalem’e almıştır. Bu Mektup [12] Dion’u öldürerek İktidar’ı Ele geçirenler için yazılmıştır. Bu Mektub’unda Platon Syrakusa’da izlenen Yeni Yöneticilerine şimdiye kadar Syrakusa’da izlenen Siyasal Metodlar’ın terkedilmesini Salık verir. Artık İdamlar’dan, yendikleri İnsanlar’a İşkence yapmaktan vazgeçilmeli, Yargıcı da Tutuklu’yu da aynı Derece’de koruyan Yasalar’ın Geçerli olduğu bir Yönetim kurulmalıdır. Herkesin Çıkarlarını gözeten Yasalar Kişiler’e Güven verebilir ve bir Süreklilik sağlayabilir. Bu Düşünceler, Platon’un Son Eseri olan Nomoi’nin Temelini oluşturur.’

             Platon bir Düğün Yemeği’nde öldü.[13] Akademi’ye gömüldü. Servet’ini Yeğeni ve Öğrencisi olan Speusippos’a bıraktı.

             Şöyle der: ‘Soyut Düşünceler, Gerçek Varlıklar’a Karşılık’tır. İyi, Güzel, Doğru dediğimiz zaman Soyut olarak İdeler’i (Gerçek Varlıkları) düşünüyoruz. Soyut Düşünceler’in Objeleri İdeler’dir. İyiliğin İdesi Gerçek’tir, çünkü belli bir İyi’den daha Sürekli’dir. İyi İnsan ölür, İyi Davranışlar unutulur ama İyilik ölmez, unutulmaz. Sürekli olan, Geçici olan’dan daha Gerçek’tir. O Güzel Kadın artık yaşamıyor ama, salt Güzellik yaşıyor. İdeler’in Duyusu Akıl’dır. Yaşayan Güzelliği, Yaşayan İyiliği göremiyorsak bu, Us’umuzun Kusurlu oluşundadır. Us’umuz yeteri kadar gelişince Mutlak Güzel’i, Mutlak İyi’yi, Mutlak Doğru’yu görebilecektir. Bir davranış şurada İyi, ötede Kötü sayılabilir ama, İyilik her Zaman, her Yer’de aynıdır.

             Soyut Düşünceler’imizin Karşılıkları olan, Süreklilikleri bakımından, Gerçek saydığımız Varlıklar’dan çok daha gerçek bulunan bu İdeler gittikçe genelleşerek en Tepe’ye, Sonuncu ide’ye kadar çıkarlar. En Yüksek İde ,İyinin İdesi’dir. İyi’nin İdes’i Tanrı'dır, Tanrı en Yüksek İyilik’tir. Erdem, Tanrı'ya benzemeye çalışmaktır. Kötülükler, İyilikler’in Zorunlu Karşılığı bulunduklarından, yok edilemezler. Şu halde İnsan, bu Kötülük Ocağından kaçmaya, Tanrı’ya yaklaşmaya çalışmalıdır. Buysa İnsanlar’ın tanrıca bir iş olan Adalet’i gerçekleştirmesiyle olur. Erdem’in Ölçüsü Adalet’tir. Bilgelik, Us’un Adaleti, Cesaret Kalb’in Adalet’i, Ölçülülük Duyular’ın Adaleti’dir.

             Platon'un İdeacılığı Özgül bir Karekter taşır.  O’nun İdealizm’i, Genel İdealizm’den Türcülük Değimi ile ayrılır. Aristoteles'in Dormalizm’ine benzer. Platon Varlıklar’ı Gerçek saymaz ve Varlıklar’ın Türel Biçimleri’ni Gerçek sayar. Gerçek olan Güzel Kadın değil, Güzellik’tir. Güzellik her Türlü Güzel olan Nesne’den çok daha Gerçek’tir; çünkü Ölümsüz’dür. İde Mutlak Şey’dir. Oysa İde’yle ilgili Nesne’de o İde’den alınmış sadece Güzel bir Parça, Cüzi bir Şey vardır. Güzel Kadın, kendinden Güzel’in yanında Çirkin’dir. Ama Güzel her Zaman ve Mekan’da Güzel’dir. Bu Mutlaklığını, Sürekliliğini, Değişmezliğini Maddî olmamasına Borçlu’dur. Öyleyse yalnızca İdeler Kendiliklerinden ve Mutlak olarak Gerçek’tirler, Duyulur Şeyler ve Nesneler İdeler’in gelip geçici birer Kopyalar’ından İbaret’tir. Nesneler Dünyası Gerçeklikleri olmayan Semboller’dir. Sağlam Bilgi Süreksiz, gelip geçici, Dayanıksız Şeyler üstüne kurulamaz.  Bilgi’nin Temeli Sağlam İdealar’dır. Kalıcı bir Gerçeklik olan İdea, Geçici bir Görüntü’den İbaret olan bir Evren Meydan’a getirdi. İdea Varlık, Tamlık, Etkinlik, Olumluluk; Madde Yokluk, Eksiklik, Edilginlik, Olumsuzluk’tur.

 

             Platon’un kendine Özgü Düşünceler’ine gelince:

 

1.İdeler Varsayımı:

 

Platon’un Tüm Filosofisi için Temel olan  Bilgi ile İlgili Görüşler’ini görelim. Bilgi nedir? Sorusu Sokrates’e Bağlı tüm Okullar’da Önemli Etkinliğe Sahip’tir. Platon Bilgi Konusunu özellikle Theaitetes Dialogu’nda ele alır. Dialog önce Aristippos’un Bilgi Konusu’ndaki Sensualist Anlayış’ını inceleyerek işe başlar. Aristippos’a göre Bilgiler’imizi Duyumlar oluşturur. O halde Bilgi; görmek, duymak, koklamak’tan ibarettir. Buna karşı Platon, şayet bu Görüş Doğru olsaydı, yani Bilgi yalnızca Algılar’ın bildirdiklerinden başka birşey olmasaydı, o zaman ‘İnsan Herşey’in Ölçüsü’dür’ diyen Protagoras Haklı olurdu, diyor. Bu durumda Objektif bir Bilgi olamazdı, çünkü Algılarımız Göreli’dir; bu nedenle aynı Su’yun bir El’e Sıcak öteki El’e Soğuk gelmesi, aynı Şarab’ın birisine Ekşi öteki birisine Tatlı gelmesi Cinsinden Güvenilir olmayan bir Bilgi’ye Sahip olacaktık. Bunun içindir ki, Algılar’ın oluşturduğu Bilgiler’le kesin bir Yargı’da bulunamazdık. Bu tür Bilgiler’de ‘Bana öyle geliyor’ demekten öteye gidemezdik.  Çünkü ‘Bana öyle gelen bir Şey’ başkasına Farklı görülebilecektir. Ayrıca Platon’a göre  Bilgi’nin bu Sensualist Yorumu’nda yalnız Protagoras değil, aynı Zamanda Heraklitos da Haklı olacaktır.  Çünkü Heraklitos’a göre Evren Sürekli değişmektedir, Evren’de Sabit bir Şey Yok’tur. Algılarımız bize Sürekli Hareket eden, içinde hiçbir Şey’in Düzenli ve Sürekli olmadığı, Herşey’in Yok olduğu ve de Var olduğu bir Evren’i bildirmek Durum’undadır. O halde Duyumlar’ımla Elde ettiğim bir Şey ile İlgili olarak ‘bu şudur’ diye Kesin bir Yargı’da bulunamam. Ancak, ‘Bu Şey bana göre ve şu anda böyledir’ diyebilirim. Çünkü bu Şey bir başkası için aynı anda başka Türlü olabilir. Şayet Bilgilerimiz gerçekten yalnızca Bizim Algılar’ımıza dayansaydı, o Zaman Objektif ve Sürekli bir Bilgi olamazdı. Fakat Platon’a göre Gerçek Bilgi, ancak Objektif olan Bilgi’dir ve böyle bir Bilgi var’dır. Yalnız Göreli, Subjektif ve Sürekli Değişme Durumu’nda olan bir Bilgi’nin değil, aynı Zamanda Objektif bir Bilgi’nin de var olduğunu anlamak için, yalnızca Matematiksel Objeler’e Dikkat etmek Yeterli olur.  Söz gelişi ‘2x2=4’ ya da ‘bir Üçgen’in İç Açıları Toplamı 2 Dik Açı’ya Eşit’tir’ Şeklindeki Matematiksel Gerçekler’i Ele alalım: Bunlar Genel olarak Geçerli olan, Kişi’ye ve Zaman’a göre değişmeyen, Herkes ve her An için doğru olan bir Takım Bilgiler’dir. Bu Gerçekler, önce Var olan ve sonra Yok olan Objeler’e ait Bilgiler de değildir. Matematiğin Konusu olan Objeler Yer ve Zaman’dan soyutlanmış Öncesiz ve Sonlu olmayan Objeler’dir. Söz Gelişi 2 ve 4 Sayıları herhangi bir Yer’de ve Zaman’da var olan ve sonra da Yok olacak   Objeler olmayıp Öncesiz ve Sonlu olmayan bir İlişki içindedir. Ancak, Söz gelişi bir Değnek ile Kum üzerine çizdiğim bir Üçgen, kuşkusuz, var olmuş ve yok olacak Objeler’dir. Aynı şekilde bir Kağıda çizdiğim Daire  de böyledir. Ancak, Matematikçi’nin incelediği, bu  türden tek tek Şeyler değildir. O, genellikle Üçgen ve Daire’den Söz eder. Benim şu anda çizdiğim bir Daire, Tam ve Gerçek bir Daire olmayıp ancak Gerçek Daire’ye bir Ölçüye kadar yaklaşmış bir Daire’dir. Bunun için Matematikçi’nin öne sürdüğü bir Varsayım, benim bu Dairem için yalnızca Yaklaşık olarak Geçerli olabilir. Ya da Platon’un Değişi’yle: Çizdiğimiz Şekil ancak Matematikçi’nin ‘Daire İdesi’ne katıldığı Ölçüde bir Daire’dir.

Bunun içindir ki Sokrates’in  diğer iki Öğrenci’sine, Aristippos ve Antisthenes’e bir kez daha Kulak verelim: Aristippos’a göre Bilgi Duyumlar’la kazanılan Algılar’dan başkası değildir. Aynı Şekilde Antisthenes için de Objeler’e ait Bilgiler’imizde Algılar’dan Hareket ederiz. Yalnız, O’na göre Bilgi, Objeler’i Elemanlar’ına ayırmaktır ve bir Obje’yi son Eleman’ına ayırınca artık Bilgi’den Söz edilemez, bundan ötesine gidilemez. Oysa Platon’a göre Gerçek Bilgi,  tam Anthisthenes’in Bilgi’de bundan öte gidilemez dediği yerde başlar. Bir Obje’yi bilmek için sorulacak ilk Soru Bu nedir Sorusu’dur. Bu Soru’ya bir Cevap vermek, bu Obje’yi bir Kavram’aDdahil etmek demektir. Sözgelimi bu İnsan’dır, bu At’tır gibi. O halde Bilgi, Karşımızdaki Objeler’le ilgili Yargı’da bulunmaktır. Yargı’da belli bir Obje’yi Genel bir Kavram içine koyarız. Platon’a göre Bilgi, Herşey’den önce, Genel Kavramlar oluşturmak demektir. Algılar’ımız bize yalnızca tek tek Objeler’i gösterir, fakat Algı karşısında Düşünce Yardımı’yla bu tek tek Objeler Genel bir Kavram içinde toplanır. Söz gelişi bu Sıcak’tır, bu Soğuk’tur, bu İnsan’dır derken, bu Yargılar’da karşımıza çıkan Objeler’i belli Kavramlar’a Dahil etmiş oluruz.

 

2-Mağara İstiaresi

 

  Işık, Platon'da da Düşünce’dir. İnsanlar, bir Duvar’ın önünde zincirlenmişlerdir. Işığı görmüyorlar. Çünkü Işığa Sırtlarını çevirdiler. Gerçekler, İnsanlar’ın Sırtlar’ıyla Işığın arasından geçer. İnsanlar’ın gördükleri Şeyler, Gerçekler’in kendileri değil, Gölgeler’idir. Bu İnsanlar’ı Omuzlar’ından tutup Zorla Işığa çevirseydik, önce Gözleri kamaşacak, Gerçeği göremeyeceklerdi. Ama sonra, yavaş yavaş Gözleri Işığa alıştıkça, Gerçek sandıkları Gölgeler’in Asıllar’ını, asıl Gerçekler’i görmeye başlayacaklardır. İşte Sevgili Glaukon, bu Tasarım’da, İnsan Ruhu’nun Us Dünyası’na çıkışını gör. Us Dünyası’nın Son Sınırı’nda İyi’nin İdesi vardır. Güçlükle görünür ama, bir kez görününce de İyi ya da Kötü Herşey’in Külli Neden’i olduğu kolaylıkla anlaşılır. Işığı ve Işık Kaynağı’nı yaratan da O’dur.

             Böylece Platon bir Düşünce Tanrısı’na varır. Bu Tanrı, İyi’nin İdesi olduğundan Soyut bir Düşünce’dir. Maddeler, Gerçekler’in Gölgeleri’dir. Gerçek olan İde ‘dir (Soyut Düşünce). Böylece bilinen Şeyler’e Gerçeği, Düşünce’ye de bilmek Gücünü veren İyi İdesi’dir.

             Glaukon bil ki, O, Gerçekte İlmin Nedeni’dir. İlim ve Gerçek ne kadar Tüzel olursa olsun, İyi İdesi’nin onlardan Ayrı ve Güzellik’te kat kat Üstün olduğuna inanırsan aldanmazsın. Nasıl Göz Dünyası’nda Işık’la Göz, Güneş’e benzedikleri halde Güneş değillerse, Us Dünyası’nda da İlim’le Gerçek İyi’ye benzedikleri halde İyi’nin kendisi değillerdir. Çünkü İyi’nin Özü çok daha Yüksekler’dedir. Işığın görünen Şeyler’e, sadece Görünme Gücü değil; Doğma, Büyüme, Beslenme Güçleri’ni de verdiğini bilirsin. Oysa Işığın kendisi Doğuş ve Oluş değildir. Onlar, İyi’den sadece bilinmiş olmak Güc’ünü almakla kalmazlar, Varlık ve Özler’ini de alırlar. Oysa İyi, Varlık ve Öz değildir. İyi, Güçlülük’te, Varlık ve Öz olmanın çok daha üstündedir.  ‘[14]

             Madde olarak Güzel, hiç de Gerçek değildir. Bir Çirkin’e göre Güzel’dir. Gerçek olan Şey Güzel değil, Güzellik’tir, yani Güzel İdesi, Düşünce’sidir. Değişmez olan bu olduğu gibi, Sürekli olan da budur. Asıl olan Kopyalar değil , asıl Düşünce Kavramları olan İdie’er’dir. Nasıl Görünen Alem’de hiç Yetkin olmayanlar’dan en Yetkin olan’a kadar bir Varlıklar Derecesi ( Evren) varsa, Anlaşılır Alem’de ( Us) böylesine derecelenmiş İdeler vardır. İdeler birbirlerine daha Yüksek Derece’de olan İdeler’le, onlar da daha Yüksekle’riyle bağlanmışlardır. İdeler Sürekli genelleşmeyle çoğalarak en Tepe’ye çıkarlar. En Yüksek İde, bütün Sistem’i kuşatan İyi’nin [15] İdesi’dir.

             Şunu bilki Phaidros, [16] Ölümsüz denilen Ruhlar, Göğün en Yüksek Noktası’na varınca dışarıya çıkarlar. Kubbe’nin Tepesi’nde dururlar. Kubbe, onları da, kendisiyle beraber döndürmeye başlar. O zaman, Gök Kubbesi’nin dışındaki Gerçekler bütün Gerçekliği’yle görünür. Şimdiye kadar Yeryüzü’nün hiç bir Ozan’ı bu Gök ötesi Bölge’yi şakımamıştır. Phaidros, bundan öte de hiç biri onu gereği gibi şakımayacaktır. Renksiz, Biçimsiz, dokunmak istesen Varlığı’yla Yokluğu belirsiz Gerçek, ancak Ruh’u yöneten Us’un görebileceği Gerçek, asıl Bilgi’nin Yurdu olan Gerçek, işte o Bölge’de olan budur. Ölümsüz Ruhlar, kendisine yaraşan Besin’i, asıl Gerçekliği, böylece görerek rahatlar, Mutlu olurlar. Ruh, Kubbe’yle birlikte dönerken, Öz Doğruluğunu görür, Bilgeliğe görür, Bilgi’yi görür. Oysa gördüğü ne Oluş halindeki Bilgi’dir, ne de şimdiki yaşayışımızda Varlıklar Adını verdiğimiz Şeyler’deki Başkalıklar’a göre başka başka olan Bilgi.. Gördüğü, Mutlak Bilgi’dir.’ [17]

             Gerçeği aramayan iki Varlık var: Tanrı ve Bilgisiz İnsan. Birincisi tam içinde, ikincisi de tam dışında bulunduğundan  dolayı bu her iki Varlık da Gerçeğin Farkında değildir.[18] Yukarıdan gelen Işık’la aydınlamış olan İnsan, Gerçeğin tek Araştırıcısı’dır ( Philosofia). İdeler, bir Mekan içinde olmadıklarından, bize  dışarıdan gelmezler. Onlar önceden, Zihinler’imizdedirler. Dışardaki Maddesel Bölgeler bizlere onları hatırlatarak, onları uyandırırlar. Bu yüzdendir ki Bilgiler’imizi, Duyular’ımız Yolu’yla, Maddeler’den aldığımızı sanmaktayız. Bu bir Kuruntu’dur. Gerçekte, Maddeler, Evrensel Us’daki Örneklerine göre biçimlenmişlerdir, sonra da, bizlere görünerek, Zihinler’imizde uyuyan Asılları’nı uyandırmışlardır. Niçin? Çünkü Gerçek olan Sürekli’dir. Kalıcı olan Düşünceler’dir.

             Bunlarda Sokrates’i görürüz. O’nun Düşünceleri gelişmiştir. ‘Ben Ebeyim’ diyordu Sokrates, kendim doğuramam ama doğurturum.  [19]

             Kendinden Aşağıdaki Kavramlar’ı yöneten, düzenleyen, bu en Genel Kavram’ın, İyi’nin Özü nedir? Sokrates'in Ağzından açıklar: ‘ Önce şunlar üzerinde anlaşalım Protarkhos. İyilik, Yetkin olmalıdır, kendi kendine yeter, olmalıdır. İyilik üstüne söylenmesi gerekli olan Şey, her Akıllı İnsan’ın onu aradığı, onu istediği, onu elde etmeye çabaladığıdır. Akıllı İnsanlar İyilik getiren Şeyler’in dışındaki  Diğer Şeyler’in hiç bir Çaba’ya değmediğini bilirler. İyilik, Güzelliği kapsar ama Güzelliğe sığmaz, ondan da Yüksek’tir. Çünkü Güzelliğin Ölçüleri, İyiliği biçimlendiremez. İyilik’te, Güzellik Ölçüleri’nin dışında da Ölçüler vardır. O halde İyiliği, Tek Düşünce’nin Yardımı’yla kavrayamazsak, Üç Düşünce’nin Yardımı’yla kavrayabiliriz: Güzellik, Orantı, Gerçek.. Bu 3 İde’ye tek bir İde’ymişler gibi bakarsak, İyiliğin Özü’nü kavrayabiliriz.’  [20]

             Mutluluğumuz, yukarıdaki Işığa doğru yükselmekle elde edilecektir. Bize en çok Söz geçiren Ruh çeşidimiz, Aklımızdır. O, Vucud’umuzun Tepesi’nde, bizi Yeryüzü’nden, Gökler’deki Soydaşlar’ımıza doğru yükselten İlke’dir. Çünkü biz, Toprağın değil, Göğün Bitkisi’yiz. Bu yüzdendir ki İnsan, kendini tümüyle Tutkularına verirse, bütün Gücü’yle İsteklerini doyurmaya uğraşırsa Düşünceleri de Ölümlü olur. Sadece Ölümlü yanını geliştirmiş olacağından, kendisinde, Ölümlü olandan başka hiç bir Şey kalmaz. Oysa İnsan, kendini Bilgeliğe verir, Ölümsüz Düşünceler’i izlemek Yetisini geliştirirse Gerçeğe ulaşarak Ölümsüzlüğe katılır. Kendindeki Yüceliği böylelikle korumuş olan İnsan, Mutluluğu elde eder. Bir Şeyi korumanın yolu tektir: O Şeyi kendine yaraşan Besinler’le, Hareketler’le beslemek.. İçimizdeki Yüceliğe, Ölümsüzlüğe uygun Hareketler, Evren’in Düşüncesi’yle onun Yuvarlak Hareketleri’dir. Herkes kendini buna uydurmalı. Bu da, Düşünen’i Düşünülen’e, ilk Özünü Uygun bir biçimde, benzetilerek başarılabilir .’ [21]

             Şöyle der Haz Konusunda:’ Philebos, Hazz’ın, bütün Canlılar’ın gerçek amacı olduğunu savunuyor. Haz Canlı Varlıklar için bir İyilik’tir, diyor. Oysa Sokrates (ö.399), İyiliğin Varlığında Haz’dan çok, Bilgeliğin Payı bulunduğunu söyler. Önce şunu çözmeliyiz. Protarkhos, ne Haz ne de Bilgelik, bir başlarına, Herkes’in özlediği Üstün bir İyilik değildirler. Şurası bir gerçektir ki, aradığımız İyiliği, Haz’la Bilgeliğin birbirlerine güzelce karıştığı bir yaşayışta daha açık görebiliriz. Önümüzde iki Çeşme var. Biri Haz Çeşmesi’dir ki, Bal akıtır.  Diğeri Bilgelik Çeşmesi’dir ki, Sert ama İyi edici bir Suyu vardır. İşte, Sular’ını, birbirlerine, Elimizden geldiği kadar iyi karıştırmamız gereken iki Çeşme bunlardır Sevgili Protarkhis.’  [22]

             Çömlekçi Zengin olmamalı. O zaman Çömlekçiliği bırakır, Çömleksiz ne yaparız. ‘ [23]

 

3-Devlet Yapısı (Politeia)

 

  Devlet 3 Sınıf’tan kurulur. Yargıçlar, Askerler, Çömlekçiler ( Çiftçiler’le Zanaatkarlar)..

Yargıçlar, Devlet’i yönetip Adalet’i gerçekleştireceklerdir. Askerler, Devlet’i koruyacaklardır. Çömlekçiler de Devlet’i besleyeceklerdir. Mülkiyet, gereği gibi Çömlek yapabilsinler diye, sadece Çömlekçiler’e tanınır. Mal’ı olan Kişi’nin Aklı Mal’ında olur, ne Yargıçlık edebilir, ne de Askerlik. Bu yüzden Yargıçlar’la Askerler Mülk edinemezler. Yargıçlar’la Askerler Kışlalar’da olduğu gibi, Ortak Sofralar’a oturup Çömlekçiler’in Ürünleri’ni yiyeceklerdir. Toplum böylesine İş Bölümü yapar. Yargıçlar’la Askerler, gereği gibi yönetip savaşabilsinler diye Müzik veJimnastik’le eğitilirler. Onlara evlenip Çocuk yapmak Yasak’tır. Ailesi olan Kişi’nin Aklı Aile’sinde olur, ne Yargıçlık edebilir ne de Askerlik. Çömlekçiler’se Aile kurmalıdırlar, böylelikle, Çocuklar’ı ile daha İyi Çömlek yaparlar. Aşk’ı Devlet düzenler. İlk iki Sınıf’ta isteyenin istediğiyle sevişmesi yasaklanır. Devlet Kuşaklar’ın Sağlığı için Sevişmeler’ine İzin verirse bunu yapabilirler. Çocuklar da ilk iki Sınıf’ta Devlet’indir. Devlet Çocukları alıp büyütecek, eğitecek, öğretecektir. İlk iki Sınıf Çömlekçiler’in işine, Çömlekçiler de ilk iki Sınıf’ın işine asla karışmayacaklardır.  Her Sınıf kendi İşiyle uğraşıp Toplumunu Mutlu kılacaktır.

             O’nun Devlet’inde ilk iki Sınıf’ta Toplumculuğu gerçekleştirmek için Gelenek’teki Mülkiyet ve Aile Düzeni değiştirildi. Çocuklar’ın Ana Babalar’ıyla Bağları kesinlikle koparıldı. Ne Çocuk Anasını, ne Baba Oğlunu tanımayacaktır. Çocuklar Devlet’indir. Böylece, Hısımlık denilen Bağ da ortadan kalkar. Herkes birbirine Kardeş diyecektir. İlk İki Sınıf’ın Kadınlar’ıyla Erkekler’i birbirine Eşit’tir. Yargıç Kadınlar, Asker Kadınlar vardır. Erkekler’in gördüğü her İşi Kadınlar’ın da görebileceğini söyler.

             Bu Örnek Site 12 Bölge’ye ayrılır. Her Bölge’ye Eşit Topraklı 3.Sınıf’tan 5040 Aile yerleştirilir. ( 1 den 7 ye kadar Sayılar’ın Çarpımı). Bu Kutsal bir Sayı’dır. Bu Aileler’e dağıtılan Topraklar’ın Gerçek Mülkiyeti Devlet’indir. Onlara Zilyetliği verilir. Çömlekçiler Eşitliğin bozulmaması için, Topraklar’ını satamazlar. Peki, Gün geçtikçe bu Ailelerin Sayısı artarsa? Bu Sayılar’ın artmamasını sağlar Yargıçlar. Çocuk Doğumu önlenemezse Kuru Kalabalık Sömürgeler’e sürülür. Böylece başka Toplum’un ezilmesi Meşru görülür.

             Bu Geçici Mülkiyet Miras bırakılabilir. Miras en Büyük Oğul’a bırakılır. 5040 Aile bir arada Yemek yiyip, bir arada oturmak Zorunda’dır. Herkes birbirini gözetlemekle Görevli’dir. Toplum’un Yararı’na Aykırı bir Davranış ya da bir Söz sezen, hemen Yargıçlar’a bildirecektir. Bu Yurttaşlık Görevi’dir. Yargıçlar Müzik dinleyip, Askerler Jimnastik yaparken, Çömlekçiler de birbirlerini gözetleyeceklerdir. Bu Terbiye Ahlakı’dır.

             Din Bütün Sınıflar için vardır. Dinsizliğin Suçu Ölüm’dür. Tanrılar’a, Cinler’e, Atalar’a inanılacaktır. Tüm İşler’in Tanrılar, Cinler, Atalar Eliyle düzenlendiğine inanılacaktır. Kötülükler’e Göz yummayacaklarına, Rüşvet vermek Yolu’yla kandırılmayacaklarına inanılacaktır.

             Yenilikler Toplum’un Sağlam Düzeni’ni bozar. Yenilikler Gençler’den türerler. Bu yüzden Yaşlılar Gençler’i Sürekli bir Baskı altında tutmalıdırlar. Kötü Müzik, Kötü Şiir Yasak’tır. Kötülüğüne Yargıçlar Karar verir. Onların İzni olmadan Yeni Müzik, Şiir okunamaz.

Bu Site’yi gerçekleştirmek için 3 kez Sicilya’daki Syrakusa Kolonisi'ne gitti, üçünde de Güç kurtuldu. [24] İlk Yolculuğu’nda  kendisini eğitmek için gittiği Syrakuza Diktatörü (Tiran) II.Dionysos'un Hışmı’na uğrayıp Köle olarak satıldı, kendisini tanıyan birinin Satın almasıyla kurtuldu. Kayınbirader Dion Sürgün’e gönderilmişti. Bu Krallığın Yönetimi’ni düzenlemeye çalışmışsa da Başarılı olamamıştır. Böylece Ütopik  Site ülküsü’nü gerçekleştiremedi.[25] 361 deki Ziyaret de Kısa sürmüş oldu.

 

AKADEMİ

 

Ünlü Akademia, bu Yolculuğun türlü Yorgunluklar’la biten Sonunda ( 387) , (bir daha Siyaset’e karışmamaya Karar verdikten sonra ). Platon 377 ye doğru Atina’ya dönmüş ve Kent’in yakınında,   Akademos İsmi’ndeki (Bahçıvan) Kahraman’a adanmış olmasından dolayı Akademia Adını taşıyan Koruluk Alan’da Okul’u kurdu. Heros Akademos Koruluğu..  (Zeytinlik)

             ‘Platon’un kurduğu Akademi’nin İlk Üniversite olduğunu söyleyebiliriz. Gerçi Platon’dan önce Sözünü ettiğimiz Filozoflar da Sokrates’in Öğrencileri olan Düşünürler’di. Ancak onların hiç birisi bir Yüksek Okul Kurucu’su değildi. Sofistler de Ders veriyorlardı. Fakat onlar Gezici  Hocalar’dı. Kent Kent dolaşırlar ve karşılarına çıkanlara Ders verirlerdi. Oysa Akademi ile Atina’da Örgütlü bir Eğitim Kurumu ortaya çıkmıştır. İlk Yüksek Okul sayabileceğimiz Akademi’de Çeşitli Konular’da belli bir Plan’a göre Dersler veriliyordu. Burada Filosofi, Dialektik, Müzik ve Matematik Öğretimi yapılıyordu.[26] Akademi’de Ders veren yalnız Platon değildi, O’nun Görüşler’ine az ya da çok uyan başka Hocalar da Öğretim’e katılıyorlardı. Akademi ile ilk kez, Kurucusu’nun Ölümü’nden sonra da Devam eden bir Skol ile karşılaşıyoruz. Akademi Platon’un kendi Serveti ile kurduğu bir Vakıf idi. Ölüm’ünden sonra, Vasiyet’i üzerine, Yönetim’ini Yeğeni Speusippos ele aldı. Bundan sonra Çeşitli Müdürler’in yönettiği Akademi yüzyıllarca Varlığını sürdürdü. Platon 80 Yaş’ına kadar (Sicilya’ya yaptığı iki Yolculuk hariç, Hayat’ının sonuna kadar ) Akademi’nin Başında kalmıştır.

40 Yıl Öğretmenlik. Buradaki Eğitim Çeşitli Konuşmalar şeklinde yapılıyordu. 

‘Akademi’de Hocalık yaparken Sürekli (Diyaloglar’ını ) yazdı. Kendisinden önceki Filozoflar’ın Eserleri’nden bize ancak pek azı ulaşabilmiştir. Oysa Platon’un  Eserleri Konusunda çok Mutlu bir durumdayız.  Çünkü bunların hemen hemen tamamı bize kadar ulaşmıştır. 

30 dan fazla Eser’in değerlendirmesi için Eserleri Bölümü’ne bakınız. Bunların Baş Konuşmacısı Sokrates’tir (ö.399). Düşünceler’in ne kadarı O’na , ne kadarı Sokrates’e aittir, ayırmak Zor’dur.

 

Dil ve Uslubu:

Eserler’inde   Attika Nesri’nin Dili olan Saf Attika Lehçesi’ni kullandı. Bu Lehçe’ye Şiirsel bazı İfadeleri Zarif bir şekilde eklemeyi başardı. Üslüb’u son derece Esnek’tir ve şaşılacak bir Çeşitliliğe Sahip’tir: Bazen İnce ve hemen geçip giden Cümleler, bazen birbirleriyle çelişen Soru ve Cevaplar, bazen de  Lysias, Prodikos veya  Gorgias’ı Başarı’yla Taklit ettiği Cümleler.. Fakat Bütün bu farklı ifade biçimleri birbiriyle Ustaca kaynaşmıştır. Yüksek düzeyde ve Lirik olan bu Uslup aynı zamanda çeşitli Duyguları da ifade eder. Diyalog’da Olağanüstü bir Başarı kazandı. Bu türde hiçbir Zaman O’nun Doğallığına ve Güzelliğine ulaşılamamıştır.

 

            Etkisi:

Platon bir Antikite Aristokratı’ydı. Objektif İdealizm’in Kurucusu.. İdealizm O’nun İdea’larından İsim alır. Hegel’in (ö.1832) Soy Ağacı da Platon’a dayanır.[27] Marxistler Kavramlar’ın Rolu’nün ve Soyut Uslamlama’nın abartıldığını, Bilgi Süreci’nin Objektif Realizm’inden Duyumlar Aracılığı’yla yansıyan ilk Basamağını görmezlikten geldiklerini söylerler.

 

Eserleri:

Bütün  Eserleri’nin Çeşitli Basımları vardır. I. Bekker’i yayınladığı  Grekçe ve Latince Baskı 10 Cilt’tir.[28]

             Platon’un Eserleri’nin Sahtesi, Gerçeği, kendi arasındaki Tasnifi Hakkında Von Aster şu Değerlendirmeyi yapar:

             ‘Eserler’inin hemen hemen tamamı bize kadar ulaşmıştır. Platon’un Eserleri arasında Sahteler’inin de bulunduğu daha İlkçağ’da bile anlaşılmıştır. Bu nedenle ‘Platon’dan bize kadar gelen Yapıtlar’ın içinde hangileri Gerçek, hangileri Sahte’dir?’ Sorunu ortaya çıkmıştır. Ayrıca Yapıtlar’ın Tarih Sıralaması’nda da Sorun vardır. Kullanılan bazı Ölçütler Yardımı ile Bugün bu iki Sorun da hemen hemen Uzlaşma sağlanmıştır. Sözgelişi Platon’un Öğrencisi olan Aristoteles’in bu Yapıt’tan Söz etmesi, Sağlam bir Kanıt sayılıyor.  Böyle bir Yapıt’ın Gerçekliğinden Kuşku duyulmaz. Yapıt’ın yazıldığı Tarih Konusunda da Aristoteles’in Tanıklığı, en Güvenilir Kanıt sayılıyor. Söz gelişi Aristoteles bize Nomoi Adlı Yapıtının  Platon’un en Son Yapıtı olduğunu bildiriyor. Ayrıca bu Yapıt’ta, doğal olarak, Platon’un Yaşlılık Dönemi’ne ait Dil’i bulmak olasıdır. Söz gelişi Yapıt’taki Anlatım Dili’ni bir Ölçü olarak alıp, öteki Son Dönem Yapıtları’nı da belirlemekte kullanabiliriz. Platon’un bir Yapıtı’nda, başka bir Yapıt’ından Söz etmesi de, Söz’ünü ettiği Yapıt’ının daha önceden yazılmış olduğunun Kanıtı sayabiliriz. Platon’un Yapıtları’nın hemen tamamına sahibiz. Yalnız bunların arasında doğrudan Platon’un Kalemi’nden çıkmamış olan Yapıtlar da bulunmaktadır. Acaba Platon’un Gerçek Yapıtları hangileridir? Bu Tartışma kadar, hatta bundan da önemlisi; ‘Yapıtlar’ının Yazım Tarihleri’ne göre Sıralaması nasıldır?’ Sorunudur. Çünkü Yapıtlar’ının Yazım Tarihleri’ni doğru olarak bilirsek, Platon’daki Düşünce Gelişimi’ni saptayabiliriz. Platon’un Yapıtları Dil, Deyiş ve İçerik yönünden incelenmiş ve İnandırıcı bazı Sonuçlar’a da ulaşılmıştır. Ulaşılan Sonuçlar’a dayanarak, Platon’un Yapıtları’nı 4 Küme’de toplamak Alışkanlık olmuştur.

1.Küme Platon’un Gençlik Yapıtları’nı kapsar.

Bu Yapıtlar’ında Platon tümüyle Sokrates’in Öğrencisi’dir. Platon’un, Apologieden başka, tüm Yapıtları’nın Diyalog Biçiminde yazıldığını ve Nomoi dışında, tüm Dialoglar’ında konuşmayı Sokrates’in yönlendirdiğini biliyoruz. Kuşkusuz bu Konuşmalar’daki Görüşler’in Tümü’nün Sokrates’in Görüşleri olması gerekmez. Platon, kendi Görüşler’ini de Sokrates’e söyletmiştir. Platon’un Düşünce yönünden açık seçik Sokrates’e Bağlı bulunduğu Gençlik Dönemi Yapıtları’nın (Sokratik Dialoglar) bir Özelliği de Ahlak ile ilgili Konuları Ele almasıdır.  Bu Dialoglar’da her zaman Erdem ya da bazı Erdemler’in İçerikleri’nin neler olduğu sorulur. Bunun yanında bir de Erdem’in öğrenilip öğrenilemeyeceği, öğrenilirse hangi Yollar’dan öğrenilebileceği Sorunu da Dikkate alınır. Sokratik Dialoglar’ın bir başka Özelliği de izlediği Metodlar’dır. Bu Yapıtlar’da Sokrates’ın Metodu kullanılır. Sokrates Karşısındakine bazı Sorular yöneltir ve onun cevaplamasını ister, bu sırada kendisi hiç anlaşılmadan, Karşısındakini belli bir Sonuca doğru ilerletir. Karakteristik olan Nokta, hiçbir zaman açık ve keskin bir Sonuca varılmamasıdır. Gençlik Dialogları’nın hiçbirisinde Kesin bir Sonuç bulunmaz. Ancak bu Görüntü Aldatıcı’dır. Sonucu, Dialog’da amaçlananı, Okuyucu’ya bırakır. Bu Metod her halde, özellikle Sokrates tarafından kullanılmış bir Metodun Taklidi olsa gerekir.

Platon’un Gençlik Yapıtları’nın Başına ‘Apologia’ ve ‘Kriton Dialogları’nı koyabiliriz. Bu 2 Yapıt’ın Platon’un ilk Yapıtları olduğunu ve hemen Sokrates’in Ölümü’nden sonra yazılmış olduklarını, kabullenebiliriz. Cesaret’i inceleyen Lakhes ile Serinkanlılık ve Namus’u Konu alan Kharmides Dialogları Sıralama’daki Yerlerini alırlar. Bunları Dindarlık denilen Erdem’i aynı Metod ile inceleyen   Euthyphron Dialogu izler. Politeia ‘in 1.Kitabı’nı da Gençlik Dialogları Kümesi’ne sokmak gerekir. Çünkü bu Kitap’ta da bir Erdem olan Adalet Aynı Metod ile incelenmektedir. Bu Küme’ye bir de Küçük Hippias Dialogu’nu ekleyebiliriz. Büyük Hippias’ın Platon’a Ait olup olmadığı ise henüz tartışılmaktadır. Hippias bir Sofist İsmi’dir. Bu Dialog’da bu Sofist, hiç de Şerefli olmayan bir Küme’nin Temsilcisi olarak Sahne’ye çıkar. Son olarak Gençlik Dialogları Kümesine Protagoras Dialogu’nu da eklemek gerekir.Yapıt’a Adını veren ve Dialog’un Başlıca Kişiler’inden olan Protagoras, bilinen en Ünlü Sofist’tir. Bu Dialog’da genellikle: Erdem nedir? Acaba Erdem öğrenilebilir mi? Konuları incelenir. Platon’un Gençlik Yapıtları’ndan oluşan 1.Küme’ye daha başka Bazı Dialoglar da dahildir. Bunları ayrıca ele almaya gerek duymamaktayız.

Yapıtlar’ının 2.Kümesi’ne bizi Gorgias Dialogu götürür. Gorgias‘tan sonra Büyük bir ihtimalle Menon Dialogu Kalem’e alınmıştır. İlk kez Menon Dialogu’nda karşılaştığımız İde Varsayımı, Platon’un sonraki Tüm Dialoglar’ında az ya da çok bir Yer tutacaktır.

Menon’dan sonra Platon’un Büyük Dialoglar’ı gelir ki, bu Dialoglar’da Platon’un Sanatkar Kişiliği’nin en Parlak Örnekleri’ne Tanık oluruz. Bu Dialoglar’dan olan Phaidros’ta yeniden Ruh’un Ölmezliği ve Ruh’un Esası’nın ne olduğu Soruları ile birlikte Aşk Sorunu (Eros) incelenir. Fakat bu Eros Sorunu,  özellikle bundan sonraki Dialog’un, Symposion’un Ana Konu’sunu oluşturur. Şölen’de yaşamasını bilen, İnsanlar’la Canlı İlişkiler kuran Sokrates’i buluyoruz. Oysa Phaidon Dialogu’nda, artık Ölüm’üm Eşiği’nde ve Etkisi altında olan Sokrates ile karşı karşıyayız. Platon’un 2.Dönem Eserleri’ne Politik Filosofi üzerine olan Büyük Eseri Politeia’yı da ekleyebiliriz. Çok Detaylı olan bu Dialog’un Uzun Yıllar’da yazılıp tamamlanmamış olması Mümkün’dür. Platon’un Devlet Filosofisi’ni gösteren Politeia, Düşünce Tarihi’nde  ‘İdeal Devlet’ Konusunda yazılan Eserler’in ilkidir.  Bu Dialog, Özellikle İdeal bir Devlet İmajı’nı, bir Toplum Ütopyası’nı içermesi bakımından, sonraki Dönemler üzerinde çok Etkili olmuştur. Bu Eser’de ayrıca; İdeler Varsayımı ve Ruhun Ölmezliği, yani Platon’un işlediği Ana Konular da bulunmaktadır.

Platon’un Eserleri’nin Tarihsel Sınıflaması’nda Eserler’ini 2 Küme’de toplamıştık. 1.Küme’deki Eserler, Platon’un doğrudan Sokrates’in Etkisi’nde yazdıklarıydı. 2.Küme’de ise; ‘İdeler Varsayımı’, Ruhun Ölmezliği, Devlet İdesi gibi Platon’un kendisine ait Görüşler yer alır. Ayrıca bu Küme’deki Eserler Platon’un Sanat Yönü’nden en Parlak Düzeyli Eserler’idir ve bunlarda Filosofik Görüşler bir İmaj Biçimi’nde açıklanmıştır.

3.Dönem Dialogları’nda, Görüşler’ini tam Anlamıyla Bilimsel bir Biçim’de anlatır. Bu Küme’deki Theaitetos Dialogu’nda Sensualizm’e ve Empirizm’e,yani Bilgi’nin Temelini Duyumlar’da ve Deney’de Kabul eden Görüşler’e karşı Eleştirel bir Tutum takınılır, Adlar’ı anılmaksızın Aristippos ile Antisthenes eleştirilir. En Sonunda Herakleitos ve  Empedokles ile de hesaplaşılır. Yine aynı Küme’den Parmenides Dialogu’nda Platon, Elea Okulu Karşısı’ndaki Durumu’nu belirler, bu Okul’un Uyumlu ve Farklı Yanlarını gösterir. Herakleitos ile Parmenides’i, Platon kendisinden önceki  Filosofi’nin en Büyük 2 Filozofu olarak Kabul eder. Platon’a göre Filosofi Tarihi genellikle bu 2 Filozof arasındaki Karşıtlık ile başlamıştır. 2.Küme’ye ait olan öteki 2 Önemli Eser Sophistes ve Politikos Dialogları’dır.

4. Dönem  Platon’un Yaşlılık Eserleri’ni kapsar. Bu Küme’nin Eserleri arasında Timaios, Eksik kalan Kritias ve Nomoi Dialogları bulunur. İlk 2 Dialog’da Pythagorascılar’ın Matematik ve Biyoloji ile İlgili Görüşler’ini Detaylar’ıyla anlatan bir Pythagoras ile karşılaşırız. Platon, Pythagorascılar’ın birçok Görüşler’ine katılır. Biz Platon’un Güney İtalya’da Pythagorascılar’ı Ziyaret ettiğini, onlara Konuk olduğunu ve onların Etkisinde kaldığını biliyoruz.  Hayatı’nın Son Yılları’nda ise Pythagorasçılığa tümden  yaklaşmıştır. Aristoteles’in anlattığına göre Platon Son Yılları’nda bir Çeşit Sayı Mistisizmi’ne yatkın Görüşler’e Sahip olmuştur. Ancak bir Parça Hali’ndeki Krimitas Dialogu’nun Konusu Tarih’tir. Geniş ve Hacimli bir Eser olan Nomoi’de Devlet Konusu yeniden işlenir. Nomoi, Platon’un Sokratesin Sahne’ye çıkmadığı Tek Eseridir. Yaşlılık Dönemi Eserleri’nin bir Özelliği de, Dialog Biçimi’nin artık yalnızca bir Şekil olarak kalmış olmasıdır.

Platon’un Gençlik Eserleri Sokrates ile ilgili Konuları kapsar. Bunlarla ilgili Bilgi Sahibi olabilmek için 2 Tipik Dialog’u ele alalım. Lakhes   ve Hippias.  (Von Aster).

-Politeia, [29]10 Kitaplık bu Eser’de Adalet üzerine kurulan İdeal bir Site’nin Planı anlatılır. Birey’in Adalet’i ile İdeal bir Devlet’in Adalet’i karşılaştırılmıştır.

 

‘-Peki Glaukon, şunda anlaştık artık değil mi? En iyi Düzen’e varmak isteyen Devlet’te Kadınlar, Çocuklar ve Bütün Eğitim ortak olacak. Savaş’ta ve Barış’ta  girişilen Bütün İşler’de de öyle. Hem Filosofi’de, hem Savaş’ta en Üstün gelen Yurttaşlar da bu Devlet’in Başına geçecek.

-Bunda anlaştık.

-Şunda da anlaştık: Önderler Yetişmiş Askerleri, yukarıda anlattığımız Evler’e götürüp yerleştirecekler. Bu Evler’de hiçbir Şey Kimsenin Öz Malı olmayacak, Herşey, Herkesin olacak. Hatırlıyorsan, Ev’den  Başka bu Askerler’in neleri olabileceğini de konuşmuştuk.

-Hatırlıyorum. Bugünkü Askerler gibi, Mal Mülk Sahibi olmayacaklar, dedik. Bu Savaşçı Atletler ve Koruyucular, gördükleri İş karşılığı bir Yıllık Geçim Masrafları’nı öteki Yurttaşlar’dan alacaklar. Bununla geçinip, hem kendilerinin, hem de başkalarının Güvenliğini sağlayacaklar.

-Tamam. Bu Konuda söyleyeceklerimizi, söyledik madem, şimdi bu Konu’ya sapmazdan önce konuştuğumuza, ilk Yolumuza dönelim.

-Kolay. Devlet’ten konuşuyorduk; aşağı yukarı demin de söylediğin gibi, en İyi Devlet diyordun anlattığın örneğe Uygun olan Devlet’tir, en İyi İnsan Örneği gösterebileceğini söylemiştin. Sonra şunu da söyledin: Devlet’in iyisi, bizim anlattığımız Devletse, bütün  Diğer Devlet Şekilleri Bozuk’tur. Hatırımda kaldığına göre, bu öteki Şekiller’den dördü üzerinde durmak, Bozuk yanlarını incelemek istedin. Her Şeklin karşılığı olan İnsan’ı da düşünmek gerektir dedin; böylece hepsini gözden geçirmiş, en İyi’yle en Kötü’yü ayırmış; en İyi İnsan’ın en Mutlu, en Kötü İnsan’ın da en Mutsuz olup olmadığını anlamış olacaktık. Sana bu Dört Devlet Şekli’nin Hangileri olduğunu sorduğumda Polemarkhos’la Adeimantos Söze karıştılar, Sen de onların ortaya attıkları Mesele’yi ele alınca, bu konuştuklarımıza geldik.

-Hatırlamana diyecek yok doğrusu.

-Öyleyse, Güreşçiler gibi bıraktığımız yerden bir daha kapışalım.. O Soru’yu bir daha soruyorum sana; o zaman vereceğin Cevabı şimdi ver.

-Verebilirsem!

-Doğrusu bu Dört Devlet Şekli neymiş, Merak ediyorum.

-Bu Merakını gidermek Zor iş değil; çünkü belli Adları var bu Şekiller’in. Söyleyeyim:

1.ve Ünlüsü, Girit ve Lakedemonya’nın Devlet Şekli,

diğer bakımından da 2. Oligarşi dediğimiz Şekildir; bunun Bozuk Yanları saymakla bitmez.

Sonra bunun Karşıtı olan Demokrasi gelir;

ondan sonra da hepsini bastıran Zorbalık; Devlet’in 4. ve en Son Hastalığı!

Bunlardan apayrı bir Devlet Şekli biliyor musun? Baba’dan Oğula geçen Krallıklar, Satın alınan Beylikler ve bunlara benzer Şekiller, söylediklerimiz arasına girebilir.. Grekler’de de de, Yabancılar’da da bunların türlü türlüsüne rastlanır.

-Çok var, sahi.. Hem bazıları ne kadar Tuhaf.

-Kaç Çeşit İnsan Yaratılışı varsa, o kadar da Devlet Şekli olacak elbet. Devlet Şekilleri Meşe Ormanlar’ından, Kayalıklar’dan mı çıkıyor dersin, yoksa Yurttaşlar’ının her işte ağır basan Huylar’ından mı?

-Huylar’ından her halde.

-Beş Çeşit Devlet olduğuna göre, Beş Çeşit de İnsan vardır öyleyse...[30]

 

-Apologia, [31] ‘Bunlardan hiçbiri Gerçek değildir. Eğer birisi benim İnsanlar’ı yetiştirmeye kalkıştığımı ve buna Karşılık Para aldığımı duymuşsa bu da Doğru değildir. Gerçekten de Leontiomio’lu Gorgias, Keos’lu Prodikos ve Elis’li Hippias gibi birisi İnsanlar’ı eğitmekle Yetenekli’yse bunun Şerefli bir Şey olduğunu düşünürüm. Ey Atinalılar! Bunlardan herbiri gittikleri Yerler’de, Gençler’i kendi Şehirler’inde Parasız Ders almaları Mümkün olduğu halde bu Dersler’i bırakıp kendilerine katılmaya İkna etmektedirler. Üstelik bu Gençler onlara hem Para veriyorlar, hem de Teşekkür ediyorlar. Hatta burada da Paros’lu, başka bir Bilge Kişi’nin oturduğunu biliyorum. Çünkü bir Gün Sophistler’e, diğerlerinden çok daha Fazla Para ödeyen Hipponikos oğlu Kallias’la tesadüfen karşılaşmıştım. Bu Adam’ın iki Oğlu olduğunu biliyordum. ‘Ey Kallikas!’ dedim. ‘İki Oğlun yerine iki Tay veya Buzağın olsaydı, onları İyi bir Şekilde yetiştirmek için bir Çoban tutardık. Bu Adam bir Seyis ya da bir Çiftçi olabilirdi. Fakat iki İnsan olduklarına göre, onlar için Eğitici olarak almayı düşündüğün kimse var mı? Hem İnsan’a, hem de Yurttaş’a Özgü olan Erdem’i öğretecek birisi var mıdır? İki Çocuğun olduğuna göre senin bu İşi araştırdığını zannediyorum.’ ‘Elbette var’ dedi. ‘Kim, nereli, ne kadara Ders veriyor?’ diye Sorunca şu Cevab’ı verdi: ‘Ey Sokrates! Paros’lu Euenos var ve Beş Mana alıyor.’ ‘Gerçekten böyle bir Sanat’ı varsa ve bu kadar Ucuz’a öğretiyorsa Euenos’u kutlarım.’ dedim. Eğer bunu Ben de bilseydim, hem Gurur duyardım, hem de Mutlu olurdum. Fakat, ey Atinalılar, ben böyle bir Bilgi’ye Sahip değilim.’[32]

-Alkibiades, iki Tane’dir I [33] II [34]

-Anterastai,[35] Rakipler

-Epinomis,[36]

-Euthydemos, [37]

-Euthyphron, [38]

-Gorgias, [39]Gorgias Ünlü Sofistler’den biridir. Bu Dialog’da Pek de Şerefli olmayan bir Rol alır. Platon’un Eserleri’nin 1.Kümesi’nde  Ele alınan Konular bu Dialog’da da Söz konusu edilir ve özellikle Adalet’in Yapısı incelenir. Gorgias Dialog’unu bundan öncekilerden ayıran Şey, bu Yapıt’ta Sonuc’un Kesin ve Açık Oluşu’dur. Sonuç artık Okuyucu’nun isteğine bırakılmaz. Sonuç Okuyucu’ya açıkça verilir. Bu açık Sonuçta, Hitabet’in Şiddetle eleştirilmesi  ve Sofistler’in Eğitim Biçimi’nin suçlanması yer alır. Ancak Gorgias Dialogu bundan önce Sözü edilen Dialoglar’dan diğer bir Özelliği ile de ayrılır: Yapıt’ın Sonu’nda Ruh’un Ölüm’den sonra nasıl yargılanacağına dair bir Mithos anlatılır. Ruh’un Ölmezliği Düşüncesi’ne dayandırılan bu Efsane’nin Orphik Kaynaklı olduğunu  Platon Açık Biçimde vurgular. Yalnız Platon bu Efsane’nin Uydurma bir Masal olmayıp Gerçek olduğuna inanır. Platon Efsane’nin Tüm Ayrıntıları ile Filosofik bir Önemi olduğunu savunmak istemez, fakat Efsane’nin Mecazi Anlamı’nın Doğruluğuna inanır. Gerçekten bir Benzetme ile bir Sembol ile anlatılabilecek bazı Gerçekler vardır. Gorgias’da bazı Düşünceler’in bir Sembol Çerçevesi’nde anlatılmasıyla, Platon Belli bir Küme’ye ait Yapıtları için Karakteristik bir Metod’a başvurmuş oluyor. Gerçekten  de Platon’un 2.Küme’ye ait Yapıtları, hep belli Filosofik Gerçekler’in, Mecazi bir Anlatımı olan Efsaneler’i toplar. Bu Efsaneler’in Anlatılışı bize  Platon’un Büyük Sanatı’nı göstermek İmkanı da sağlamış oluyor. Doğrusu Platon yalnızca bir Düşünür değil, aynı Zamanda bir Sanatkar’dır da. Bunun içindir ki Gorgias Dialogu bizi Platon’un Gelişimi’nde 2.bir Sonuca ulaştırmıştır. Gorgias ile başlayan bu 2.Dönem’de Platon, karşımıza yalnızca bir Filozof olarak değil, aynı Zamanda Büyük bir Sanatkar olarak da çıkmaktadır. ‘

-Hipparkhos ve Kleitophon,[40]

-Hippias Elatton, [41] ‘Eser’e Adını veren Hippias Ünlü bir Sofist’tir. Pek Onurlu olan ve kendisine çok inanan Sofist, Sokrates’in de dinlediği Parlak ve Tantanalı bir Söylev vermiştir. Hippias bu Söylev’inde Homeros’un 2 Kahramanı olan Odysseius ile Archilleus’u birbirleriyle karşılaştırır. Odysseius Kurnaz’dır, Dolambaçlı Yollar izler. Archilleus ise Dürüst’tür, dosdoğru bir Yol izler. İlki Kötülüğü bilerek yapar, ikincisi hiç Farkında olmaksızın Kötülük yapar. O halde Archilleus, Odyssius’e Kıyasla daha İyi ve daha Karakter Sahibi bir İnsan’dır. Söylev bitince Sokrates Hippias ile Konuşmaya başlar. Sokrates görünüşte Hayran olmuştur, Fakat bir Nokta’yı anlayamamıştır. Gerçekten bilmeyerek Kötülük yapana göre, bilerek Kötülük yapan daha mı Kötü bir İnsan’dır? Hippias’ın Görünüşü yeniden evetlemesi üzerine Sokrates ona: ‘Biri iyi öteki Kötü olan iki  Koşucu’dan iyisi bilerek yavaş koşuyor, Öteki ise Tüm Hızıyla koşuyor, acaba bunlardan hangisi daha İyi Koşucu’dur?’ diye sorar.  Hippias: ‘Elbette bilerek Yavaş koşan’ der. Aynı şekilde İyi bir Okçu Hedef’e bilerek İsabet ettirmiyor, Beceriksiz bir Okçu ise istediği halde Hedef’i bir Türlü vuramıyor. Bunlardan hangisi daha İyi’dir? Elbette Usta olan Okçu. Bu Sonuçlar İnsanlar’ın Davranış Alanları’na uygulanınca, Kötülüğü bilerek yapanın, bilmeyerek yapana göre daha İyi bir İnsan olduğu anlaşılıyor. Fakat bu Sonucu ne Hippias ve ne de Sokrates Kabul ediyor. Böylece Dialog hiçbir Sonuca ulaşamamış gibi görünür. Oysa gerçekte Soru’nun Çözümü’ne, Önemsiz gibi görünen bir Cümle ile değinilmiştir.  Acaba bilerek Kötülük yapmak isteyen bir İnsan var mıdır? Sokrates bunu Kabul etmez, O’na göre Kimse bilerek Kötülük yapmaz. Bilerek yavaş koşan Koşucu, bilerek Hedefi vurmayan Okçu neden bunu böyle yapar? Çünkü onları Hızlı koşmaktan, Oku Hedef’e İsabet ettirmekten daha Yüksek olan bazı Amaçları ardır. İşte, bunun gibi, Kötülüğü bilerek yapan bir İnsan’ın Göz önünde bulundurduğu daha Yüksek bir Amacı vardır. Değerler’in Gerçek Dereceler Sıralamasını bilen İnsan, buna Bağlı kalmaktan başka bir Şey yapamaz. O halde Kötülüğü tüm Aile bilerj yapan bir İnsan olamaz, çünkü Kötülük bir Hata’dan, Değerler’in Dereceler sıralamasını bilmemesinden kaynaklanan bir Hata’dan doğar. Platon’un bu Dialog’da savunduğu görüşün, Sokrates’in en Tipik Görüşü olduğunu biliyoruz.’

-Hippias Meizon, [42]

-İon, [43]

-Kharmides, [44]

-Kratylos,[45]

-Kritias, [46]

-Kriton,[47]

-Lakhes, [48] ‘Bu Dialog’da Cesaret Kavramı işlenir. Dialog önce Sokrates’in Pazar’da tanıdık 2 General ile nasıl karşılaştığını Tasvir eder. Gençler’e Silah Eğitimi veren bir Eğitici Atina’ya gelmiştir. Sokrates ile karşılaşan 2 General Laches ve Nikias, onlara Oğullar’ının bu Adam’dan Ders almalarının doğru olup olmayacağını sorar. Sokrates: Eğer yalnızca Teknik bir Beceri elde etmek Söz konusu ise, sorun olmadığını söyler. Fakat burada yalnızca bir silah eğitimi değil, bütünüyle bir eğitim sorunu vardır. Her Eğitim, bir Ruh ve Erdem Eğitimi olmak Zorunda’dır. O halde bu Konu’daki Amaç; Gençler’in Herşey’den önce bir Erdem, bir Cesaret edinmeleridir. Acaba Erdem öğrenilebilir mi? Bu Kuşku’dan sonra Cesaret’in, ne olduğu Konusuna geçilir. Laches Cesaret’i ‘Düşman’a Karşı direnmek’ olarak tanımlar.    Sokrates bu Tanımı çok Dar, çok Kısıtlı bulur. Çünkü Cesaret yalnız Savaş için değil, Yaşam’ın Değişik Alanları için de Sözkonusu’dur. O halde Cesaret’in  tüm Alanlar’da Geçerli olacak bir Tanımını bulmak gerektir. Platon’un Gençlik Dönemi Dialoglar’ı hep bu Şekilde başlar. Bir Kavram’ın Tümel Özelliği belirlenir; bunun için de Kavram’ın İlgili olduğu Tüm Durumlar’ın aralarındaki Ortak Yan bulunmak istenir. Bu Tanım Anlayışı, Platon’un İde Varsayımı’nın Oluşması Yönünden Karakteristik Özellik taşır. Laches de Çeşitli  Durumlar için Cesaret’te Ortak Noktayı bulmak ister. Laches Cesaret’in , genelde Ruh’un bir Direnci olduğunu savunur. Bu defa Sokrates Yeni Tanımı Fazla Kapsamlı bulur. Çünkü Ruh’un yalnızca bir İnat Niteliği’ndeki ve de Cesaret sayılamayan bir Direnci  Sözkonusu’dur. O halde İnat ile Cesaret’i birbirinden nasıl ayıracağız? Bunun üzerine Laches, Cesaret Dayanıklılığın Ölçülü Durumu, İnat ise Sınırsız Biçim’deki Durumu’dur Yanıtı’nı verir. Bu Tanım’a Sokrates karşı çıkar: Karşılıklı savaşan 2 Asker’den 1.Kendi İmkanları’nın Üstün olduğu Düşünce’siyle Düşman’ına karşı Direnç gösteriyor, dayanıyor; 2.ise hiçbir Şey düşünmeden yerini koruyor. Acaba bunlardan hangisi Cesur’dur? Ölçülü bir Düşünce’yle davranan mı, yoksa hiçbi Şey düşünmeden dayanan mı? Elbette Sonuncusu Cesur’dur. Laches’in şaşırması üzerine  Diğer General Nikias Konu’ya başka bir Açı’dan yaklaşır ve Cesaret’in bir Bilgi olduğunu, nelerden korkulup nelerden korkulmayacağını bilmekten başka bir Şey olmadığını söyler.  Burada, Konu’ya, Görünüş’te, Yeni bir Motif eklenmiş gibidir. Oysa Dialog’un 1.Bölümü’nden 2. Bölümü’ne Mantıklı bir Amaç güdülerek geçiliyor. Platon burada Cesaret denilen Erdem’in nelerden oluştuğunu araştırıyor: Kendi İmkanlarının, Karşısındakinden daha Elverişli olduğunu düşünerek direnen, dayanan değil; aksine Ölüm’ün kokulacak bir Şey olmadığını, Yaşam’dan daha Değerli Şeyler’in olduğunu bilen İnsan daha Cesur’dur. Fakat bu Durumda Aslan ve Kaplan gibi Hayvanlar’a Cesur diyemezdik, diyerek karşı çıan Laches’e: ‘Zaten Hayvanlar’ın Cesur olması Söz Konusu olamaz, ancak ne türden bir Tehlike Karşısında olduğunu bilen ve bu Tehlikeler’e karşı direnen İnsan Cesur olabilir’ Cevabı veriliyor. Böylece Cesaret; istenilen Şeyler’le, sakınılması gereken Şeyler’le İlgili bir Bilgi, yani Gerçek ve görünen Değerler hakkında bir Bilgi oluyor. Acaba bu Tanım da çok Kapsamlı olmuyor mu? Bu Tanım yalnız Cesaret’i değil her türden Erdem’i kapsıyor, çünkü Cesaret için kullanılan ‘Değerlerin Sıralanma Dizisini bilmek, korkulacak ve korkulmayacak Şeyleri birbirinden ayırmak’ Tanımı, her Erdem’e uygulanabilir. O halde Cesaret Konusunda yapılan bu Araştırma ile Görünüşte bir Sonuç Elde edilmemiş gibi görünüyor. Ancak gerçekte, Dialog’un varmak istediği Sonuç da buydu. Dialog bize bir Erdem’in yalnız başına gösterilemeyeceğini, Çeşitli Erdemler’in değil de tek bir Erdem’in olduğunu, bununla da nelerin istenildiğini ve nelerden kaçınılması gerektiğini bilmenin Cesaret olduğunu anlatılmak istenir. Ancak bu istek Dialog’da açıkça vurgulanmayıp, Sonuç çıkarma Okuyucu’ya bırakılır. Bu Tutum Sokrates’in kullandığı Metod’un bir Özelliğidir. Sonucu Öğrenci bulup çıkarmalıdır. Bu Yöntem’in Amacı, İnsanı düşünmeye ve bulmaya yöneltmektedir.’

-Lysis, [49]

-Meneksenos, [50]

-Menon, [51]Platon’un kendine Has bir Görüşü olan İdeler Metafiziği ile ilk kez Menon Dialogu’nda tanışıyoruz.Şu anda  Tahta’ya Tebeşir ile çizdiğim Üçgen değil, aynı Zamanda Matematikçiler’in anladığı anlamda Genel bir Üçgen Kavramı da vardır. Yalnızca Güzel olan bir Takım tek tek Objeler değil, bir de Tümel Güzellik İdesi vardır. Aynı şekilde İnsanlar’ın İyi Davranışlarından başka , bir de Tümel İyilik idesi ve İdeali vardır. Acaba Genellikle Tümel olan bir Üçgen Kavramı olmasaydı, tek başına Somut Üçgen olabilir miydi? Bir İde olarak Güzelliğin kendisi olmasaydı, Güzel Şeyler’in var olması Mümkün olur muydu? Kuşkusuz bunlar var olamazdı. Çünkü Tek Objeler ancak Genel Kavramlar’ın var olması ve bu Tümel Kavramlar’a katılmaları ile bir Varlık kazanırlar.  Tikel Şeyler’in oluşturduğu Evren yanında bir de İdeler’in oluşturduğu bir Evren vardır. Bilmek de, bu İdeler’i bilmek demektir. Zaten Bilgi hiçbir Zaman Bireyler’e değil, her Zaman Tümellere Yönelik’tir.

-Minos,[52]

-Nomoi, [53] (Kanunlar)

-Parmenides, [54]

-Phaidon, [55]Phaidon Dialogu Sokratesin İdam edileceği Gün Tutuklu olduğu yerde geçer. Böyle bir Günde Sokrates, çok Doğal Biçimde, Öğrenciler’iyle Ruhun Ölmezliği Konusunda konuşur. Bu arada İdeler Varsayımı’na da değinir. Eser’in Sonu’nda biz, Sokrates’in Büyük bir Cesaret’le Zehir Kadehini nasıl sonuna kadar içerek boşalttığına Tanık oluyoruz.’

-Phaidros, [56]

-Philebos, [57]

-Politikos, [58]

-Protagoras, [59]

-Sophistes, [60]

-Symposion,(Ziyafet, Şölen) [61]Platon’un en Güzel Dialoglar’ından biridir. Dialog bir Şölen Sahnesi ile başlar. Henüz Genç bir Ozan olan Agathon ilk Başarısını kutlamak için bir Şölen verir. Davetliler arasında Sokrates de bulunmaktadır. Sokrates’in orada bulunması, konuşmaların dönüp dolaşıp Filosofik bir Niteliğe Dönüşmesine Neden olur. Şölene Katılanlar’dan her birinin Aşk (Eros) Konusunda bir Söylev vermesi kararlaştırılır.  Bu Söylevler’de anlatılan Efsaneler’i bize Platon Sanatkarlığı’nın tüm Zenginliği ile aktarır. Bu Efsaneler’in birini de Komedi Yazarı Aristophanes kendine Özgü Tuhaflığı ile anlatır: İnsanlar Başlangıçta dört Kollu ve dört Bacaklı imişler; aynı Zamanda Ters Yönler’e bakan iki de Başları varmış. Fakat sonraları Tanrılar bu Yaratıkları kendileri için Tehlikeli bulduklarından, onları ikiye bölmüşler. İşte o Gün’den Bugün’e bu ayrılan Parçalar tekrar birbirini bulmaya, tekrar birbiriyle Birleşme’ye Arzu duyarlarmış. Bundan sonra sıra Sokratess’e gelince Sohbet Filosofik bir Nitelik kazanıyor. Sokrates anlattığı Efsane’de Aşk’ı, İnsan’da en Derin Zorlama’nın bir İfadesi olarak gösterir. Aşk, Daimon’ca bir Şey’dir. Sokrates’in Daimon’dan anladığı Anlam hatırlanırsa; Aşk insan’ın içinde bulunan bir Daimon’dur. Fakat içimizdeki bu Güçlü Zorlama Çeşitli Şekiller’de kendini gösterir: Bazen çok Somut, bazen tümüyle soyutlaşmış Şekiller alabilir. Bu Zorlama Somut olduğunda Belirli bir İnsan’a karşı duyulan Aşk Şeklinde görülür. Fakat, diğer yandan, kendiliğinden İyi’ye ve Güzel’e Karşı duyulan bir Aşk olarak da görülür ve bu yüce Aşk, Filosofi ile Aynı’dır. Çünkü İyi’nin ve Güzel’in kendileri, var olan İdeler’in en Yücesidir ve Filosofi’nin Ana Amacı İdeler Evreni’ni bilmektir. Aynı Şekilde bu Görüşler de Efsane şeklinde anlatılmıştır. Sokrates bu Efsane’yi  kendisinin uydurmadığını, bunu Diotima Adındaki Falcı bir Kahine’den öğrendiğini söyler.  Dialog Sokratesin kendisiyle ilgili Dramatik bir Öykü ile Sona erer: Şölen’de bulunanlar fazla içtiklerinden sızmışlar, geride Ayık olarak yalnız Sokrates ile Komedi Yazarı Aristophanes kalmıştır. Sokrates Aristophanes’e İyi bir Komedi Yazarı’nın aynı Zamanda İyi Trajediler de yazması gerektiğini, yani Güzel’in ister Komedi’de ister Trajedi’de olsun, hep aynı Güzel olduğunu anlatır. İçki’nin verdiği Rehabetle Aristophanes de gevşediğinden, Sokrates tüm Şölen’deki tek Ayık İnsan olarak, Şölen yerini terkederek Evine gider.

-Theages,[62]

-Theaitetos, [63]

-Timaios, [64]

Ayrıca O’na maledilen fakat Gerçekliği Şüpheli olan bazı Mektuplar (Epistolai)[65] da vardır.

 

    


[1]        Von Aster’in  bu Savaşlı Yıllar’ın genç Platon’u ile ilgili Tahlili şöyle: ’Platon’un ait olduğu Aile’nin Sosyal Düzeyi, aldığı Öğrenim ve Eğitim dikkate alınınca kendisi için en doğal meslek alanının Siyaset olması gerekir.  Ancak O Siyasal Yaşama heveslenmemiştir. Bunun da sebebi Gençlik Yılları’nın Savaş içinde  geçmesi ve Demokrasi Yöntemi’nden hoşlanmamasıdır. O dönemde Atina bir Halk Meclisi tarafından yönetiliyordu ve bu Meclis Usta Demogoglar’ın elinde kolayca oyuncak durumuna getiriliyordu.  Platon böyle bir Yönetime sürekli karşı çıkmıştır. Atina’nın Ünlü Devlet  Adamları’nın dış gösteriş’e, Şatafata önem verdiklerini, halkın manevi değerlerini tamamen unuttuklarını eserlerinde dile getirmiştir. Pelaponnes Savaşları sonunda, Sparta’nın  korumasında olan bir Aristokrat Yönetim İktidarı ele geçirmiştir. Yöneticilerinin içinde Yakın Akrabaları’nın da bulunduğu Aristokrat  İktidar’a Platon’un yardımcı olması çok doğaldır. Ancak Platon bu yönetimin izlediği Adaletsiz ve Baskıcı Politikası nedeniyle, Demokratik Yönetim’den farklı olmadığı sonucuna vardı. Bu nedenle yeni baştan özel yaşamına döndü. Nitekim bu Yönetim kısa bir süre sonra devrildi. Yerini Ilımlı bir Demokratik Yönetim’e bıraktı.  Platon bu yeni dönemde de siyasal etkinlikler’de bulunmak istemiş, fakat bu kez de Sokrates’in idam işine karışmak zorunda kalmıştı. Hocası Sokratesi İdam eden bir Hükümet ile Platon’un İşbirliği yapması olanaksızdı. Bu olaydan sonra Platon’un siyasal bir etkinlikte bulunma hevesini tam olarak terketmiştir. Doğal Siyasal Yaşam, O’nun yine ilgi alanı olmaya devam etmiştir. Ancak bu ilgi, yalnızca Teorik Alan’la sınırlı kalmıştır. Gerçi  Platon’un İdeal bir Devlet Planı belirlemiş, fakat bu İdeal Devlet’in kendi ülkesinde uygulanabileceğine hiçbir zaman inanmamıştır. Öte yandan, doğup büyüdüğü Kent’e karşı kavgayı sürdürmeyi de Doğru bulmamıştır...’

[2]        Saray Soylu olan Annesi, Kocası Aniston’dan sonra, Perikles’in (ö. MÖ 429) önde gelen yandaşlarından Pyrilampes ile evlendi. Platon’un ilk Dialoglarında adını edeceği Kritias ve Karmides, Annesinin Kuzeni ve Kardeşiydi.

[3]        Bir rivayete göre’de 428 de Aegina’da doğdu.

[4]        Rivayete göre Aniston’un Soyu Atina’nın Son Kralı Kodrus’a ve Deniz Tanrısı Poseidon’a dayandırır.

[5]        Von Aster bunun Kanıtı olarak Diyalog’larını gösterir: ‘Anaxagoras’ın Evrenin Oluşumu’nu belli plana göre çalışan bir Güç ile açıkladığını biliyoruz. Bu görüşü Platon çok benimsemiş ve uygun görmüştür. Evrenin oluşumunu (Mihaniki) Makine işleyişi gibi nedenlerle açıklamadığı için, Anaxagoras’ı kendinden önceki Filozofların en Akıllısı olarak nitelemiştir. Yalnız O’na göre, ne yazık ki Anaxagoras bu Düşüncelerini mantıksal sonuçlarına kadar  götürmüş değildir. Şayet bu düşünüşünü sonuna kadar götürmüş olsaydı, ayrıntılarına kadar uygulasaydı, Evrenin var olan Evrenler’in en İyisi olduğu sonucuna kolayca ulaşırdı. ‘ der.

[6]        Akıl-Tanrı

[7]        Akıl-Ruh

[8]        Platon , Sokrates’in Baldıran içerek ölmek zorunda kaldığı bu sonu kendisi orda olmadığı halde 3 ayrı Dialog’da ( Euthyphia, Krito ve Savunma ) anlatır.

[9]        O’nun Politea’da önerdiği Toplum’da var olan Sınıflar Mısır’daki Kast Sistemi’nden esinlenme olabilir. Mısır Kastları’ndan Sokrates’in diğer Öğrencisi İsokrates’in yazdığı Kitap vesilesi ile de haberdar  olmuş olabilir.

[10]       /Phedon Diyalogu,

[11]       Elea’lılar, özellikle Parmenides, Tek ve Değişmez bir Varlık bulunduğunu ileri sürmüş, Çokluğun ve Değişirliğin bir Kuruntu’dan ve bir Görüntü’den başka bir şey olmadığını söylemişti. Çünkü Duyusal Alan Yanıltıcı’ydı. Platon’da Elealılar’ın bu savına dayandı. Duyumlar’ı incelemiş, onların yetersizliğini görmüştü. En kaba Duyumlarımızı bile Kavramlar’la dile getiriyorduk. Başkaların Duyumları bir yana, kendi Duyumlarımızı bile akli Sınıflandırmalar yapmadan bilemiyorduk. ‘Üşüdüm’ derken bile Üşüyen’in kendi Bedenimiz olduğunu; onu  Taşlar’dan, Bitkiler’den, Hayvanlar’dan ve öteki Bitkiler’den ayırdedebildiğimiz ölçüde  bilebilirdik. Kendi Bedenimizin üşümüş olduğunu da onu Kaşınmalardan, Kızarmalardan, Isınmalardan ayırabildiğimiz, yani bir sürü Kavram’la sınıflandırabildiğimiz için biliyorduk. Demek ki Bilgi, kavramsal’dı. Kavramlar’sa, Duyular’ın değil, bütün bu sınıflandırmaları yapan Akl’ın ürünü’ydü. Öyleyse Bilgi Objektif değil, aklî’ydi. Kendiliğinden Obje yoktu, bir Görüntü’den, bir Hiç’ten başka bir şey değildi. Örneğim kendiliğinden Masa neydi? Onu Sertliğinden, Renginden, Boyundan, Biçiminden, Görevinden yani Kavramlar’la andığımız Niteliklerinden soyutlarsak geriye Yok demek kalan Hiç kalır. Öyleyse Gerçek olan, Var alanı’ndaki Objeler değil, Yok alanı’daki Kavramlar=Geneller=Tümeller =Evrenseller’di. Masa bu Kavramlar’la Varlık kazanıyordu. Ama Masa’nın bizim Bilincimizin dışında var olduğu da Gerçek’ti. O halde Kavramlar da Bilincimizin dışında var’dır, Nesnel’dir. İşte bu Objektif kavramlara İdea adını verdi.

[12]       Platon/Epistolai (Mektuplar) 7.

[13]       Bir başka rivayete göre yazarken.

[14]       Platon/Politeia , 507B ve sonrası

[15]       le bien

[16]       Phaidros, Myrinus’lu ,Sofist, MÖ 400 lü yıllar

[17]       Phaidros, 246E ve sonrası

[18]       Başlangıç ve son aynı noktada birleşirler demişti Heraklitos.

[19]       Theaitetos, 148 E ve sonrası.

[20]       Philebos, 20C,D ve 64D, 65A

[21]       Timatios, 90A ve sonrası

[22]       Philebos, 60A ve sonrası

[23]       Platon/Politeia ,

[24]       Von Aster:’ Platon’un Syrakusa’ya da gitmiş olması ve burada Kral’ın Kayınbiraderi Dion ile yakın dostluk kurması, Platon’un Siyaset’te etkin rol alma olanağı sağlamıştır’ der. Bu Yolculuğu ünlü Devlet kitabını yazdıktan sonra yaptığı söylenir.

[25]       Bu Ütopya Mısır’daki Kast Sistemi’nin  Helenleştirilmiş biçimi olabilir mi? Halk için değil, sadece Yönetici Sınıflar için Özel Mülkiyet’i kaldırmayı düşünür. Atina Aristokrasisi içinde, İdealist bir Aristokratik Devlet hayalledi.

[26]       ‘Diyaloglarda söylenenlerden ve aktarılanlardan, asıl önem verdiğiğ şeyin Akademi’deki özellikle matematik üzerine yoğunlaşan faaliyetleri olduğu, Dialogları daha çok Matematik ve Felsefe’nin teknik dilinden anlamayı beklemeyecek, ‘popüler’ bi çevre için yazdığı anlaşılıyor.’ (SveTMA, s.2500)

[27]       Bu da 20.yy. da Yeni-Tomacılık, Personalizm gibi akımlara ulaşır.

[28]       1816-1823

[29]       Platon /Devlet, ç.S.Eyüpoğlu- M.A. Cimcoz, 1958, İst,  6.bas. Remzi Kit.,Büyük Fikir Kitapları Dizisi,

         ç.Dil ve Tarih-Coğrafya Fak. Klasik Filoloji Enstitüsü öğrencileri, 1942-46, MEB,

[30]       Platon /Devlet, ç.S.Eyüpoğlu- M.A.Cimcoz, 1988, İst, 6.bas. Remzi Kit., s.227.  ‘Bu eser Platon’un en önemli eseridir. Çok kabaca, iyi, doğru ve idea’ların bilgisi varsa buna sahip olan, başka şeylerin yanısıra iyi toplum’un bilgisine de sahip olacaktır; dolayısıyla toplumun yönetiminin Filozoflara bırakılması, Filozofların Kral olması diye özetlenebilecek bir akıl yürütmeye dayanan Kitapda, bu idea’nın gerçeklik kazandığı bir ütopya anlatılır. Bu toplumda Filozof-Krallar zaten idea’nın bilgisine sahip oldukları için  herhangi bir tekle özel bir ilişki kurmak istemeyecekler, dolayısıyla özel mülkleri olmayacaktır. Bariz bir şekilde Sparta’dan izler taşıyan bu toplumda çocukların eğitimi ailelere bırakılmayacak, Filozof-Kralların tayin ettiği doğrultuda, pedagoglar tarafından yürütülecektir. Toplumun güvenliği ise hem kadın hem erkeklerden oluşan Korucular tarafından sağlanacaktır. Hiyerarşinin en alt basamağında ise maddi ihtiyaölarını karşılayan köylğler, zanaatkarlar vb.vardır. ‘ (SveTMA s.2500).

[31]       ç.Niyazi Berkes/Sokrates Müdafaası, (Başka çev.de car).

Bu eserle Sokrates’e karşı yöneltilen suçlamaları çürüterek, suçsuzluğunu ispat etmeye çalışır. Eserin ilk kısmında Sokrates, kendisini suçlayan kişilerin, özellikle de Meletos, Anytos ve Lykon’un suçlamalarına cevap vererek bu iddialarda gerçek payı olmadığını ileri sürer.

         2.bölümünde ise, yargıçlar tarafından suçlu bulunduğu için cezası hakkında konuşur, kendisinin nasıl bir cezaya çarptırılabileceği konusundaki düşüncelerini belirtir.

         Son bölümde ise ölüm cezasına mahkum edildiğini öğrenince bu karar hakkındaki fikrini söyler ve ölümden söz eder.

[32]       Bu metni  ed.J.Adam/ Platonis Apologia Socratis’den (1939, s.5 vd) çeviren G.Çelgin).

[33]       Ç.İrfan Şahinbaş,1963,MEB,

[34]       Ç.Suat Yakub Baydur,1943,MEB,

[35]       Ç.Hamdi Varoğlu,1943,MEB,

[36]       Ç.Adnan Cemil, 1943,MEB,

[37]       Ç.Vehbi Eralp/Euthydemos, 1945,MEB,

Euthydemos ve Dionysodores adlı ili Sophistin tasviri yapılır ve gerçeği aramak yerine yalnızca yeteneklerini göstermeye çalışan sophistler eleştirilir.

[38]       Ç.Pertev Naili Boratav/ Euthphron, 1958, MEB,

Sokrates ve Eutyphron arasında geçen dindarlık hakkında bir konuşma. Sokrates, Eutyphron’a dindarlığın ne olduğunu sorarak O’nu çelişkilere düşürür.  Fakat kendisi de bir tanımlama getirmez. Eser Krito ve Savunma’da olduğu gibi Sokrates’in ölüm karşısındaki tavrını aktararak, kişiliğini araştırmaktadır.

[39]       Ç.R.Erben/Gorgias, 1946,MEB,

         Ç.Melih cevdet Anday/Küçük Diyaloglar, 1960,İst, Remzi Kit.

Sokrates burada Sophist Gorgias’ı ve hitabeti eleştirir. Haklıya karşı haksızın savunulmasına fırsat veren hitabete değer verilmemesi gerektiğini savunur, hitabetle adalet arasındaki ilişkileri inceler.

[40]       Ç.Zafer Taşlıklıoğlu,1943,MEB,

         Ç.S.Eyuboğlu/Küçük Diyaloglar,  Remzi Kit.İst

[41]       Ç.Pertev Naili Boratav/Küçük Hippias,1943,MEB,

Sophist Hippias’ın tasvirinin yapıldığı bu eserde Sokrates, ona kasıtlı olarak kötülük yapan kimsenin bilmeden kötülük yapan kimseden daha suçlu olduğunu söylettirir.

[42]       Ç.Hippias Maior, Hürriyet Klasikleri yay.

Güzelliğin tanımları üzerine konuşmalar. Fikirler teorisinin ilk denemesi de burada yer alır.

[43]       ç.İhsan Bozkurt/ 1952,MEB,

Rhapsodoslar konu alınmış ve şiirsel coşkunluk ince bir alayla tasvir edilmiştir.

[44]       Ç.Nureddin Şazi Kösemihal/ Kharmides, 1965,MEB.

Sokrates, Kharmides ve Kritas, bilgelik ve tanımı hakkında konuşmaktadırlar. Birçok tanımlama elenir, ancak gerçek tanımlama verilmez.

[45]       Ç.Suat Yakup Baydur/ Kratylos, 1944,MEB,

         Ç.T.Aktürel/ Küçük Diyaloglar, 1960,İst, Remzi Kit.

[46]       Ç.Erol Güney-Lütfi Ay, 1942,MEB,

Timaios’un devamı niteliğinde olan bu diyalogda, Platon’dan 9 bin yıl önceki Atinalılar’ın hayatı tasvir edilir.

[47]       Ç.Zafer Taşlıklıoğlu/Kriton, 1942,MEB,

Ölüme mahkum edilen Sokrates ile, onu kaçması için ikna etmeye çalışan dostu Kriton arasındaki diyalog. Sokrates kaçmayı reddeder. Amaç, Sokrates’in ve öğrencilerinin yasalara bağlılığını göstermektir.

[48]       Ç.Nureddin Şazi Kösemihal/ Lakhes,1967,MEB,

Sokrates, Nikias ve Lakhes arasında geçen, cesaret üzerine bir konuşma. Sokrates tanımlarını çürüterek onları güç duruma sokar.

[49]       Ç.Sabahaddin Eyuboğlu /Dostluk1942,MEB,

Dostluk hakkında bir tartışma. Tanım verilmemiştir.

[50]       Ç.İrfan Şahinbaş/Meneksenos, 1965,MEB,

Atina’da o günlerde gelenek halini almış olan cenaze övgüleri konu alınmıştır.

[51]       Ç.Adnan Cemgil/Menon, 1942,MEB, (1960,Küçük Diyaloglar, İst, Remzi Kit.)

Protagoras’taki sorunun incelenmesine devam edilir. Sorun kesin bir sonuca bağlanmamakla birlikte, erdemin öğretilemeyeceği fikri ağır basar gibidir.

[52]       Ç.Hamdi Varoğlu,1943,MEB,

[53]       Ç. Türkçe’ye bütünüyle çevrilmedi (1984 yılında). Çeşitli bölümleri Mehmed Karasan, Suat Yakub Baydur, Suat Sinanoğlu çevirdi.  Tercüme Dergisi ile Eflatun’un Devlet Görüşü adlı eserde yayınlandı. tamamlayamadan öldüğü söylenir.  Akla karşı güvensizlik vardır. ‘Artık Felsefe’den ya da Platon sözkonusu olduğunda, tartışmadan önce varolan bir hakikatin devlet hakkında ne sonuçlar doğuracağını keşfetmek değil, kişinin kendi kendine karşı bölünmesini ve bunun toplumsal bünyedeki mütekabili olan iç savaşı önlemektedir.’

12 kitaplık bu eser, Platon’un ölümünden sonra yayınlanmıştır. Platon’un eserleri içinde Sokrates’in bulunmadığı tek eser.  İdeal organizasyon sorunu Politea’dan daha pratik bir açıdan ele alınmıştır. Ayrıca, ruhun ölümsüzlüğü ve tanrılar gibi konu dışı çeşitli pasajlar da bulunur.

[54]       Sokratesin gençliğinde Elea’lı Parmenides ile yaptığı bir diyalog. Gerçekliği önceleri reddedilen bu Dialog’un Platon’a ait olduğu günümüzde genellikle kabul edilir. Son dönemlerinde yazdığı sanılan bu Dialog’da ‘ Sokrates’in eleştiren değil, eleştirilen olarak resmedilmesi enteresandır. Yaşlı Filozof Parmenides, Sokrates’in savunduğu ‘İdealar Öğretisi’ne, kendisinden sonra da yönetilmeye devam edecek eleştirileri yöneltmektedir.’

[55]       Ç.Hamdi Ragıp Atademir-Suut Kemal Yetkin/ Phaidon,1963, MEB,

Sokrates’in ölümünden önceki son gününde öğrencileriyle ruhun ölümsüzlüğü hakkında yaptığı son konuşmalar ve Sokrates’in ölümü.

[56]       Ç.H.Hakverdi/Phaidros,1943,MEB,

Lysias’ın aşkla ilgili bir konuşması ve hitabet hakkında bir diyalog. Bu diyalogda hitabetin psikoloji ve insan ruhunun tanınması üzerine dayanması gerektiği ileri sürülür.

[57]       Ç.Sabri Esat Siyavuşgil,1959,MEB,

Mutlak iyiliğin zevkle değil, bilgeliğe bağlı olduğunu ortaya koyan bir diyalog.

[58]       Ç.Behice Boran-Mehmed Karasan,1960,MEB,

Devlet adamının tanımının yapıldığı bir diyalog.

[59]       Ç.Nureddin  Şazi Kösemihal, 1965,MEB,

Sokrates ile bazı Sophistler arasında bilgi ve erdem konusunda bir tartışma. Bu tartışmada erdemin öğretilemeyeceği üzerinde durulur.

[60]       Olmak ve olmamak konusunda bir diyalog ve Sophistlerin tanımı.

[61]       Ç.Azra Erhat-S.Eyuboğlu/Şölen,1958,İst,Remzi Kit.

Bir şölenin ve davetlilerin tasviri yapılır ve aşk konusu ele alınır.

[62]       Ç.Hamdi Varoğlu,1943, MEB,

[63]       Ç.Macit Gökberk,1945,MEB,

Bilimin  ne olduğunu inceleyen bir Dialog. Sokrates’in başaktör  olarak görülmediği son Dialog’lardan biri..

[64]       Ç.Erol Güney-Lütfi Ay, 1943,MEB,

Dünya’nın oluşumu hakkındaki bir sistemin açıklanması. Bu eser ve Nomoi’de atrık Platon’u yalnız Yaradanlık işleviyle değil, ahlaki bir özne ve yargıç olarak da Tanrı’nın merkezi bir yer tutmaa başlayan eserlerin yazarı  olarak görmekteyiz. Timaios,da ki görüşlere göre ‘ dünyanın ahlaki ve ilahi bir özne tarafından yaratılmış olması anlaşılabilirliğini veya insan emellerine uygunluğunu temin etmez; akılla dünyanın düzeninin arasına Platon’un ananke dediği kader=zorunluluk girer.

[65]       Ç.İrfan Şahinbaş,1962,MEB,