Platon b.Aniston
MÖ 427-347
MÖ 427 de Atina ile Sparta arasında başlayan Pelaponnes
Savaşları 404 Yılı’na dek sürer
Atina yenilir.
Platon böyle bir Savaş
Kenti’nde Annesi Periktione
tarafından Solon’un (640-558) Soyu’ndan gelen Atina’lı
Aristokrat bir Aile’ye Mensup olarak Atina’nın bir Demos’unda
doğdu..
Babası Aniston.
O’na verdikleri Aristokles Adını sonra değiştirecektir.
Gençliğinde
Gramer, Müzik, Resim, Beden Eğitimi gibi Çeşitli
Konular’da Eğitim gördü. Beden Eğitimi’ndeki Yeteneği
Sayesinde Istmia Oyunları’nda bir Zafer kazandı.
İlk öğrendiği
Lirik Şiirler, Dithyramboslar, Tragedialar yazdı. Hatta
bir Tetralogia yazdığı söylenir.
Herakleitos’un (MÖ
540-480) Öğrencisi Kratilos (Kratylos) (MÖ 400lü Yıllar
) ilk Ders aldığı Öğretmenler’den.. Von Aster (ö.1948)
‘Öğretimi Sırası’nda
Parmenides’in
Eserleri’ni de okuduğunu varsayabiliriz’ der. Hatta ‘Anaxagoras’ın
Evren’in Varoluşu ile ilgili Düşünceleri’ni tanıdığını ‘ da.
Platon'u
Kratilos’dan bir Logos
Kavramı’nı öğrenmişti. Anaxagoras'dan (ö. 428) gelen
Nous
Kavramı’yla
Pythagoras'dan (ö. 504 ) gelen Ruhun
Ölümsüzlüğü Kavramları Platon'u hazırlamış oldu. 2.
Öğretmeni Sokrates
(ö.399 ) Erdemli Yurttaş’ı tanımlamaya
çalışırken İyilik Kavramı’nı somutlaştırmıştı. O’ndan
da yararlandı.
20 Yaş’ında (MÖ 407)
Sokrates’e
Öğrenci olduğunda ‘Filosofi’yi yeterince biliyordu. ‘ Ama
Sokrates'in
Öğrencisi olduktan sonra Bütün Görüşleri değişti, daha önce
yazdığı Şeyler’i yaktı. Hayat’ında bir Dönüm Noktası oldu.
O’nun Ölümüne kadar 9 Yıl Dostlukları sürdü.
‘O’nun Yaşam ve Kişiliği üzerinde
Sokrates’in
ne kadar Büyük bir Etki yaptığını anlamak için, Eserler’inde
Sokrates’e
verdiği Önem ve Değere Dikkat etmek Yeterli’dir. Platon’un
hemen bütün Dialoglar’ında Başrol
Sokrates’indir.
Ayrıca Platon,
Sokrates’e kendi Düşüncelerini söyletmekten
çekinmez. Zaten, Platon kendisini
Sokrates’in Doğal ve de
Mantıksal Devamı sayar.’
Sokrates’li Yıllar
(407-399) Onun Hayat’ında Filosofik Etki kadar çıkardığı
Siyasal Dersler Açısından da Önemli’dir.
Sokrates’in Mensup olduğu
Perikles’e (ö. MÖ 429) Yakın Çevresi, MÖ 404’teki
Oligarşi Sırası’nda, Diğer Demokratlar gibi Atina’yı Terk
etmediler. 3 0 Tiran Yönetimi’nin Terörü’nün Başlıca
Uygulayıcıları arasında yeralırlarken,
Sokrates, kendisinden
Suçsuz olduğuna inandığı Leon’u tutuklaması
istendiğinde, Emirler’e karşı gelmişti. Bu Dönem’de Genç
Platon’a da Yönetim’de Görev alması Teklif edildi, ancak
Siyaset’e duyduğu İlgi’ye Rağmen O bunu reddetti.
Sokrates’in Atina’da
yeniden kurulan Demokrasi tarafından İdam’ından sonra (MÖ
399)
Diğer Öğrenciler gibi Megara’ya Geometrici Eukleides’in
(450-380) Yanına gitti. Ya sonrası..
‘Daha sonra
Platon’un Büyük bir İnceleme Gezisi’ne çıktığını biliyoruz.
Bu Gezi muhtemelen, Platon’un önce Kuzey Afrika’ya
sonra da Mısır’a götürmüştür. Mısır o zamanki Ülkeler Arasında
en Tutucu olanıdır. Mısır’ın her Yer’de bilinen, Ünlü Dinsel
Bilgeliği Binlerce Yıl’dan bu yana hep aynı Şekliyle
korunmuştur. O halde Mısır Ölü ve Donmuş bir Gelenek
bakımından Dikkat Çekici’dir. Ancak Platon, Bugün bizim
bu Geleneği Ölü ve Donmuş Göstermemize katılmaz. O, Aksine,
Mısır’da Değişmezliğin kendini görmek ister. Platon’un
bu İsteğini, O’nun Gelişme Düşüncesi’ne pek
Sıcak bakmayışı, aksine Yıldızlar Evreni’nin Değişmeyen
Düzeni’ni Yeryüzü’nde de görmek isteyişi ile açıklayabiliriz.’
Megara’dan Atina’ya
dönmeden Rivayetler MÖ 399-387 Arasında Güney İtalya’daki Grek
Kolonileri’ne (390) ve Sicilya’ya
(388) gittiği Kesin olsa da önce Mısır’ı ve Kryene’yi Ziyaret
ettiği Rivayetleri’ne kuşkulu yaklaşılmaktadır.
Eğer bu ziyaretler
öncesinde bir Mısır Yolculuğu olmuşsa Platon’un buralar
arasında gözlemlediği farklılıklar hakkında Von
Aster’i izleyebiliriz :
‘Güney İtalya’da Mısır’daki
koşulların tam tersini buldu. Mısır Sonsuz bir Değişmezlik
içindeydi. Güney İtalya ise Sürekli bir Değişim’i
yaşıyordu. Mısır bir Köylü ve Tarım Ülkesi’ydi. Oysa Güney
İtalya Zengin Kentleri olan bir Ticaret Merkezi’ydi. Bunun
için Grek Kolonileri’nde Zenginliği ve Yüksek Kültürü bulmak
çok kolaydı. Bununla birlikte, bir de, Siyasal Koşullar’ın hiç
önemsenmemesi de söz konusuydu. Güney İtalya’daki bu Ticaret
Kentleri Devrimler’in, Ayaklanmalar’ın, Aristokratlar ile
Demokratlar arasındaki bitip tükenmek bilmeyen Bölücü
Çekişmeler’in de merkeziydi. Bunun içindir ki Platon
buralarda Zenginlik ve Yüksek Kültür’ün doğurduğu sakıncaları
inceleme olanağı bulmuştur. Platon bu Gezilerinde Bilim
ve Düşünce Hayatı ile ilgili İncelemeler yapma olanağı da
bulmuştur. Bu cümleden olarak; Kuzey Afrika’da Kyrene’de,
Sicilya ve Toronta’da: Cebir, Doğa ve Tıp ile
uğraşan Bilginler’le tanışmayı, ilişki kurmayı unutmamıştır. O
zamanlar Güney İtalya’da özellikle Cebir ve
Astronomi ile ilgilenen
Pythagoras
Okulu’nun Son Temsilcileri yaşamaktaydı. Platon’un
bu Pythagorascu
Bilginler ile sıkı bir ilişki kurduğunu kabul etmek
zorundayız. Nitekim pek çok Eserinde bunlardan edinilmiş
Bilgiler’e rastlamaktayız. ’
Pythagorasçılar’la
tanışmış ve onlardan etkilenmiştir tesbitine Biyografistler
karşı çıkmamaktadır. (Kimi Bilgilere göre
Pythagorasçılar’dan MÖ
400 lı Yıllar’da ilk Kitap yazan Kroton’lu Filolaos’un
Eserleri’ni satın almıştı.
) Böylece O’nun Bilgi Ağacı’nı
Herakleitos’a (ö. 480 ),
Sokrates’ten başka
Pythagoras
(580-504), Parmenides
(539-469)
e de uzatmış oluyoruz.
Güney İtalya
Yılları hakkında Von Aster şunları da ekler :
’Bu dönemde Orphik
Kurallar ve Erdemler canlı bir şekilde yaşamaktaydı. Bu Din’in
özellikle Ruh Göçü’ne inandığını biliyoruz.
Platon’un burada karşılaştığı Orphik
Kurallar, Sokrates’ten
öğrendiği Ruh’un Ölmezliği Düşüncesinin özel bir
şeklini temsil ediyordu. Yani Orphik
Kurallar Ruh’un bazı şekillerden geçerek temizleneceğine
inanıyordu. ‘
’Platon
bir yandan Siyaset’e girmek için uygun bir ortam bulamamış,
öte yandan bu alanda bir Kavga’ya taraf olmak istememiş, bu
nedenle Atina’da Etkin Siyaset’ten uzak bir yaşamı tercih
etmiştir. Buna karşı Syrakus’ta
Dion ile kurduğu Yakın Dostluk, kendisinin orada etkili
Siyasal Rol oynamasına olanak sağlamıştır. Ancak Platon
Syrakus’taki Siyasal Girişimler’inde başarılı olamamıştır.
Kral O’nu Tehlikeli bir Yenilikçi gibi davrandığından
tutuklamış ve ülkesinden kovmuştur. Atina’ya dönerken yolda
uğradığı Aigina Kenti’nde, Aigina ile Atina Savaş durumunda
oldukları için Esir alınmış ve Köle olarak satılmıştır. İyi
bir rastlantı sonucu kendisini Kyreneli bir Filozof satın
almış ve Atina’ya dönmesini sağlamıştır. Sonradan Platon,
Kyreneli Filozof’a kendisini Satın alırken ödediği Para’yı
geri vermek istemişse de, o bu Para’yı Geri almamıştır.
Platon da bu Geri alınmayan Para ile Ünlü ‘Akademi’sini
kurmuştur. Daha sonra Platon yine Siyasal Etkinlikler’de
bulunabilme Ümidiyle Syrakus’a 2 Gezi daha yapmış, ancak bu 2
Gezi de Ümid’inin gerçekleşmesine yetmemiş, Syrakus’u yeniden
terketmek Zorunda kalmıştır. En Sonunda bir Gün Dostu Dion
Syrakus’a tek başına Yönetici olunca, Platon hiç değilse
Dostunun kendi Düşüncelerini gerçekleştirmesini Ümit etmiş,
ancak Dostu bir Akademi Öğrencisi tarafından öldürülmüştür.
Ola ki bu Acı’nın Etki’siyle Platon Bildiri Niteliği’nde
bir Yazı’yı Kalem’e almıştır. Bu Mektup
Dion’u öldürerek
İktidar’ı Ele geçirenler için yazılmıştır. Bu Mektub’unda
Platon Syrakusa’da izlenen Yeni Yöneticilerine şimdiye
kadar Syrakusa’da izlenen Siyasal Metodlar’ın terkedilmesini
Salık verir. Artık İdamlar’dan, yendikleri İnsanlar’a İşkence
yapmaktan vazgeçilmeli, Yargıcı da Tutuklu’yu da aynı Derece’de
koruyan Yasalar’ın Geçerli olduğu bir Yönetim kurulmalıdır.
Herkesin Çıkarlarını gözeten Yasalar Kişiler’e Güven verebilir
ve bir Süreklilik sağlayabilir. Bu Düşünceler, Platon’un
Son Eseri olan Nomoi’nin Temelini oluşturur.’
Platon bir Düğün Yemeği’nde öldü.
Akademi’ye gömüldü. Servet’ini Yeğeni ve Öğrencisi olan
Speusippos’a bıraktı.
Şöyle der: ‘Soyut Düşünceler, Gerçek Varlıklar’a
Karşılık’tır. İyi, Güzel, Doğru dediğimiz zaman Soyut
olarak İdeler’i (Gerçek Varlıkları) düşünüyoruz. Soyut
Düşünceler’in Objeleri İdeler’dir. İyiliğin İdesi
Gerçek’tir, çünkü belli bir İyi’den daha Sürekli’dir.
İyi İnsan ölür, İyi Davranışlar unutulur ama İyilik
ölmez, unutulmaz. Sürekli olan, Geçici olan’dan daha Gerçek’tir.
O Güzel Kadın artık yaşamıyor ama, salt Güzellik
yaşıyor. İdeler’in Duyusu Akıl’dır. Yaşayan
Güzelliği, Yaşayan İyiliği göremiyorsak bu, Us’umuzun Kusurlu
oluşundadır. Us’umuz yeteri kadar gelişince Mutlak
Güzel’i, Mutlak İyi’yi, Mutlak Doğru’yu
görebilecektir. Bir davranış şurada İyi, ötede Kötü
sayılabilir ama, İyilik her Zaman, her Yer’de aynıdır.
Soyut Düşünceler’imizin Karşılıkları olan, Süreklilikleri
bakımından, Gerçek saydığımız Varlıklar’dan çok daha
gerçek bulunan bu İdeler gittikçe genelleşerek en Tepe’ye,
Sonuncu ide’ye kadar çıkarlar. En Yüksek İde
,İyinin İdesi’dir. İyi’nin İdes’i
Tanrı'dır, Tanrı en Yüksek İyilik’tir. Erdem,
Tanrı'ya benzemeye çalışmaktır. Kötülükler,
İyilikler’in Zorunlu Karşılığı bulunduklarından, yok
edilemezler. Şu halde İnsan, bu Kötülük Ocağından kaçmaya,
Tanrı’ya yaklaşmaya çalışmalıdır. Buysa İnsanlar’ın tanrıca
bir iş olan Adalet’i gerçekleştirmesiyle olur. Erdem’in
Ölçüsü Adalet’tir. Bilgelik, Us’un Adaleti,
Cesaret Kalb’in Adalet’i, Ölçülülük Duyular’ın
Adaleti’dir.
Platon'un İdeacılığı Özgül bir Karekter taşır. O’nun
İdealizm’i, Genel İdealizm’den Türcülük
Değimi ile ayrılır. Aristoteles'in Dormalizm’ine
benzer. Platon Varlıklar’ı Gerçek saymaz ve
Varlıklar’ın Türel Biçimleri’ni Gerçek sayar.
Gerçek olan Güzel Kadın değil, Güzellik’tir.
Güzellik her Türlü Güzel olan Nesne’den çok daha Gerçek’tir;
çünkü Ölümsüz’dür. İde Mutlak Şey’dir. Oysa
İde’yle ilgili Nesne’de o İde’den alınmış sadece
Güzel bir Parça, Cüzi bir Şey vardır. Güzel Kadın,
kendinden Güzel’in yanında Çirkin’dir. Ama
Güzel her Zaman ve Mekan’da Güzel’dir. Bu
Mutlaklığını, Sürekliliğini, Değişmezliğini Maddî olmamasına
Borçlu’dur. Öyleyse yalnızca İdeler Kendiliklerinden ve
Mutlak olarak Gerçek’tirler, Duyulur Şeyler ve Nesneler
İdeler’in gelip geçici birer Kopyalar’ından İbaret’tir.
Nesneler Dünyası Gerçeklikleri olmayan Semboller’dir.
Sağlam Bilgi Süreksiz, gelip geçici, Dayanıksız Şeyler üstüne
kurulamaz. Bilgi’nin Temeli Sağlam İdealar’dır. Kalıcı
bir Gerçeklik olan İdea, Geçici bir Görüntü’den
İbaret olan bir Evren Meydan’a getirdi. İdea Varlık,
Tamlık, Etkinlik, Olumluluk; Madde Yokluk, Eksiklik,
Edilginlik, Olumsuzluk’tur.
Platon’un kendine Özgü Düşünceler’ine gelince:
1.İdeler
Varsayımı:
‘Platon’un
Tüm Filosofisi için Temel olan Bilgi ile İlgili
Görüşler’ini görelim. Bilgi nedir? Sorusu
Sokrates’e
Bağlı tüm Okullar’da Önemli Etkinliğe Sahip’tir. Platon
Bilgi Konusunu özellikle Theaitetes Dialogu’nda
ele alır. Dialog önce Aristippos’un Bilgi
Konusu’ndaki Sensualist Anlayış’ını inceleyerek işe başlar.
Aristippos’a göre Bilgiler’imizi Duyumlar oluşturur.
O halde Bilgi; görmek, duymak, koklamak’tan
ibarettir. Buna karşı Platon, şayet bu Görüş Doğru
olsaydı, yani Bilgi yalnızca Algılar’ın
bildirdiklerinden başka birşey olmasaydı, o zaman ‘İnsan
Herşey’in Ölçüsü’dür’ diyen
Protagoras Haklı olurdu, diyor. Bu durumda Objektif
bir Bilgi olamazdı, çünkü Algılarımız Göreli’dir; bu
nedenle aynı Su’yun bir El’e Sıcak öteki El’e Soğuk gelmesi,
aynı Şarab’ın birisine Ekşi öteki birisine Tatlı gelmesi
Cinsinden Güvenilir olmayan bir Bilgi’ye Sahip olacaktık.
Bunun içindir ki, Algılar’ın oluşturduğu Bilgiler’le
kesin bir Yargı’da bulunamazdık. Bu tür Bilgiler’de
‘Bana öyle geliyor’ demekten öteye gidemezdik.
Çünkü ‘Bana öyle gelen bir Şey’ başkasına Farklı
görülebilecektir. Ayrıca Platon’a göre Bilgi’nin bu
Sensualist Yorumu’nda yalnız
Protagoras değil, aynı Zamanda
Heraklitos da Haklı
olacaktır. Çünkü Heraklitos’a
göre Evren Sürekli değişmektedir, Evren’de Sabit bir Şey Yok’tur.
Algılarımız bize Sürekli Hareket eden, içinde hiçbir Şey’in
Düzenli ve Sürekli olmadığı, Herşey’in Yok olduğu ve de
Var olduğu bir Evren’i bildirmek Durum’undadır. O halde
Duyumlar’ımla Elde ettiğim bir Şey ile İlgili olarak ‘bu
şudur’ diye Kesin bir Yargı’da bulunamam. Ancak, ‘Bu
Şey bana göre ve şu anda böyledir’ diyebilirim. Çünkü bu
Şey bir başkası için aynı anda başka Türlü olabilir. Şayet
Bilgilerimiz gerçekten yalnızca Bizim Algılar’ımıza
dayansaydı, o Zaman Objektif ve Sürekli bir Bilgi olamazdı.
Fakat Platon’a göre Gerçek Bilgi, ancak
Objektif olan Bilgi’dir ve böyle bir Bilgi var’dır.
Yalnız Göreli, Subjektif ve Sürekli Değişme Durumu’nda olan
bir Bilgi’nin değil, aynı Zamanda Objektif bir Bilgi’nin
de var olduğunu anlamak için, yalnızca Matematiksel
Objeler’e Dikkat etmek Yeterli olur. Söz gelişi
‘2x2=4’ ya da ‘bir Üçgen’in İç Açıları Toplamı 2 Dik
Açı’ya Eşit’tir’ Şeklindeki Matematiksel
Gerçekler’i Ele alalım: Bunlar Genel olarak Geçerli olan,
Kişi’ye ve Zaman’a göre değişmeyen, Herkes ve her An için doğru
olan bir Takım Bilgiler’dir. Bu Gerçekler, önce Var
olan ve sonra Yok olan Objeler’e ait Bilgiler de değildir.
Matematiğin Konusu olan Objeler Yer ve Zaman’dan soyutlanmış
Öncesiz ve Sonlu olmayan Objeler’dir. Söz Gelişi 2 ve 4
Sayıları herhangi bir Yer’de ve Zaman’da var olan ve sonra da
Yok olacak Objeler olmayıp Öncesiz ve Sonlu
olmayan bir İlişki içindedir. Ancak, Söz gelişi bir Değnek
ile Kum üzerine çizdiğim bir Üçgen, kuşkusuz, var olmuş ve yok
olacak Objeler’dir. Aynı şekilde bir Kağıda çizdiğim Daire de
böyledir. Ancak, Matematikçi’nin incelediği, bu türden tek
tek Şeyler değildir. O, genellikle Üçgen ve Daire’den Söz eder.
Benim şu anda çizdiğim bir Daire, Tam ve Gerçek bir Daire
olmayıp ancak Gerçek Daire’ye bir Ölçüye kadar yaklaşmış bir
Daire’dir. Bunun için Matematikçi’nin öne sürdüğü bir
Varsayım, benim bu Dairem için yalnızca Yaklaşık olarak
Geçerli olabilir. Ya da Platon’un Değişi’yle: Çizdiğimiz
Şekil ancak Matematikçi’nin ‘Daire İdesi’ne
katıldığı Ölçüde bir Daire’dir.
Bunun içindir ki
Sokrates’in diğer iki Öğrenci’sine,
Aristippos ve Antisthenes’e bir kez daha Kulak
verelim: Aristippos’a göre Bilgi Duyumlar’la
kazanılan Algılar’dan başkası değildir. Aynı Şekilde
Antisthenes için de Objeler’e ait Bilgiler’imizde
Algılar’dan Hareket ederiz. Yalnız, O’na göre Bilgi,
Objeler’i Elemanlar’ına ayırmaktır ve bir Obje’yi son Eleman’ına
ayırınca artık Bilgi’den Söz edilemez, bundan ötesine
gidilemez. Oysa Platon’a göre Gerçek Bilgi, tam
Anthisthenes’in Bilgi’de bundan öte gidilemez
dediği yerde başlar. Bir Obje’yi bilmek için sorulacak ilk
Soru Bu nedir Sorusu’dur. Bu Soru’ya bir Cevap vermek,
bu Obje’yi bir Kavram’aDdahil etmek demektir. Sözgelimi bu
İnsan’dır, bu At’tır gibi. O halde Bilgi, Karşımızdaki
Objeler’le ilgili Yargı’da bulunmaktır. Yargı’da
belli bir Obje’yi Genel bir Kavram içine koyarız. Platon’a
göre Bilgi, Herşey’den önce, Genel Kavramlar
oluşturmak demektir. Algılar’ımız bize yalnızca tek tek
Objeler’i gösterir, fakat Algı karşısında
Düşünce Yardımı’yla bu tek tek Objeler Genel bir Kavram
içinde toplanır. Söz gelişi bu Sıcak’tır, bu Soğuk’tur, bu
İnsan’dır derken, bu Yargılar’da karşımıza çıkan Objeler’i
belli Kavramlar’a Dahil etmiş oluruz. ‘
2-Mağara
İstiaresi
Işık, Platon'da da Düşünce’dir. İnsanlar, bir
Duvar’ın önünde zincirlenmişlerdir. Işığı görmüyorlar.
Çünkü Işığa Sırtlarını çevirdiler. Gerçekler,
İnsanlar’ın Sırtlar’ıyla Işığın arasından geçer. İnsanlar’ın
gördükleri Şeyler, Gerçekler’in kendileri değil, Gölgeler’idir.
Bu İnsanlar’ı Omuzlar’ından tutup Zorla Işığa çevirseydik,
önce Gözleri kamaşacak, Gerçeği göremeyeceklerdi. Ama sonra,
yavaş yavaş Gözleri Işığa alıştıkça, Gerçek sandıkları
Gölgeler’in Asıllar’ını, asıl Gerçekler’i görmeye
başlayacaklardır. İşte Sevgili Glaukon, bu Tasarım’da,
İnsan Ruhu’nun Us Dünyası’na çıkışını gör. Us
Dünyası’nın Son Sınırı’nda İyi’nin İdesi vardır.
Güçlükle görünür ama, bir kez görününce de İyi ya da
Kötü Herşey’in Külli Neden’i olduğu kolaylıkla anlaşılır.
Işığı ve Işık Kaynağı’nı yaratan da O’dur.
Böylece Platon bir Düşünce Tanrısı’na
varır. Bu Tanrı, İyi’nin İdesi olduğundan
Soyut bir Düşünce’dir. Maddeler, Gerçekler’in
Gölgeleri’dir. Gerçek olan İde ‘dir (Soyut Düşünce).
Böylece bilinen Şeyler’e Gerçeği, Düşünce’ye de bilmek Gücünü
veren İyi İdesi’dir.
Glaukon bil ki, O, Gerçekte İlmin Nedeni’dir. İlim
ve Gerçek ne kadar Tüzel olursa olsun, İyi İdesi’nin
onlardan Ayrı ve Güzellik’te kat kat Üstün olduğuna inanırsan
aldanmazsın. Nasıl Göz Dünyası’nda Işık’la Göz, Güneş’e
benzedikleri halde Güneş değillerse, Us Dünyası’nda da İlim’le
Gerçek İyi’ye benzedikleri halde İyi’nin
kendisi değillerdir. Çünkü İyi’nin Özü çok daha
Yüksekler’dedir. Işığın görünen Şeyler’e, sadece
Görünme Gücü değil; Doğma, Büyüme, Beslenme Güçleri’ni de
verdiğini bilirsin. Oysa Işığın kendisi Doğuş ve Oluş değildir.
Onlar, İyi’den sadece bilinmiş olmak Güc’ünü almakla
kalmazlar, Varlık ve Özler’ini de alırlar. Oysa İyi,
Varlık ve Öz değildir. İyi, Güçlülük’te, Varlık
ve Öz olmanın çok daha üstündedir. ‘
Madde olarak Güzel, hiç de Gerçek değildir. Bir
Çirkin’e göre Güzel’dir. Gerçek olan Şey
Güzel değil, Güzellik’tir, yani Güzel İdesi,
Düşünce’sidir. Değişmez olan bu olduğu gibi, Sürekli
olan da budur. Asıl olan Kopyalar değil , asıl Düşünce
Kavramları olan İdie’er’dir. Nasıl Görünen Alem’de hiç
Yetkin olmayanlar’dan en Yetkin olan’a kadar bir Varlıklar
Derecesi ( Evren) varsa, Anlaşılır Alem’de ( Us) böylesine
derecelenmiş İdeler vardır. İdeler birbirlerine
daha Yüksek Derece’de olan İdeler’le, onlar da daha
Yüksekle’riyle bağlanmışlardır. İdeler Sürekli
genelleşmeyle çoğalarak en Tepe’ye çıkarlar. En Yüksek İde,
bütün Sistem’i kuşatan İyi’nin
İdesi’dir.
Şunu
bilki Phaidros,
Ölümsüz denilen Ruhlar, Göğün en Yüksek
Noktası’na varınca dışarıya çıkarlar. Kubbe’nin Tepesi’nde
dururlar. Kubbe, onları da, kendisiyle beraber
döndürmeye başlar. O zaman, Gök Kubbesi’nin dışındaki
Gerçekler bütün Gerçekliği’yle görünür. Şimdiye kadar Yeryüzü’nün
hiç bir Ozan’ı bu Gök ötesi Bölge’yi şakımamıştır. Phaidros,
bundan öte de hiç biri onu gereği gibi şakımayacaktır. Renksiz,
Biçimsiz, dokunmak istesen Varlığı’yla Yokluğu belirsiz
Gerçek, ancak Ruh’u yöneten Us’un görebileceği Gerçek,
asıl Bilgi’nin Yurdu olan Gerçek, işte o Bölge’de olan budur.
Ölümsüz Ruhlar, kendisine yaraşan Besin’i,
asıl Gerçekliği, böylece görerek rahatlar, Mutlu
olurlar. Ruh, Kubbe’yle birlikte dönerken, Öz Doğruluğunu
görür, Bilgeliğe görür, Bilgi’yi görür. Oysa gördüğü ne
Oluş halindeki Bilgi’dir, ne de şimdiki yaşayışımızda
Varlıklar Adını verdiğimiz Şeyler’deki Başkalıklar’a göre
başka başka olan Bilgi.. Gördüğü, Mutlak Bilgi’dir.’
Gerçeği aramayan iki Varlık var: Tanrı ve Bilgisiz
İnsan. Birincisi tam içinde, ikincisi de tam dışında
bulunduğundan dolayı bu her iki Varlık da Gerçeğin Farkında
değildir.
Yukarıdan gelen Işık’la aydınlamış olan İnsan, Gerçeğin
tek Araştırıcısı’dır ( Philosofia). İdeler, bir
Mekan içinde olmadıklarından, bize dışarıdan gelmezler. Onlar
önceden, Zihinler’imizdedirler. Dışardaki Maddesel Bölgeler
bizlere onları hatırlatarak, onları uyandırırlar. Bu yüzdendir
ki Bilgiler’imizi, Duyular’ımız Yolu’yla,
Maddeler’den aldığımızı sanmaktayız. Bu bir Kuruntu’dur.
Gerçekte, Maddeler, Evrensel Us’daki Örneklerine
göre biçimlenmişlerdir, sonra da, bizlere görünerek, Zihinler’imizde
uyuyan Asılları’nı uyandırmışlardır. Niçin? Çünkü Gerçek olan
Sürekli’dir. Kalıcı olan Düşünceler’dir.
Bunlarda
Sokrates’i görürüz. O’nun
Düşünceleri gelişmiştir. ‘Ben Ebeyim’ diyordu
Sokrates,
kendim doğuramam ama doğurturum.
Kendinden Aşağıdaki Kavramlar’ı yöneten, düzenleyen, bu en
Genel Kavram’ın, İyi’nin Özü nedir?
Sokrates'in Ağzından açıklar: ‘ Önce şunlar üzerinde
anlaşalım Protarkhos. İyilik, Yetkin olmalıdır,
kendi kendine yeter, olmalıdır. İyilik üstüne
söylenmesi gerekli olan Şey, her Akıllı İnsan’ın onu aradığı,
onu istediği, onu elde etmeye çabaladığıdır. Akıllı İnsanlar
İyilik getiren Şeyler’in dışındaki Diğer Şeyler’in hiç
bir Çaba’ya değmediğini bilirler. İyilik, Güzelliği
kapsar ama Güzelliğe sığmaz, ondan da Yüksek’tir. Çünkü
Güzelliğin Ölçüleri, İyiliği biçimlendiremez. İyilik’te,
Güzellik Ölçüleri’nin dışında da Ölçüler vardır. O halde
İyiliği, Tek Düşünce’nin Yardımı’yla kavrayamazsak, Üç
Düşünce’nin Yardımı’yla kavrayabiliriz: Güzellik, Orantı,
Gerçek.. Bu 3 İde’ye tek bir İde’ymişler
gibi bakarsak, İyiliğin Özü’nü kavrayabiliriz.’
Mutluluğumuz, yukarıdaki Işığa doğru yükselmekle elde
edilecektir. Bize en çok Söz geçiren Ruh çeşidimiz,
Aklımızdır. O, Vucud’umuzun Tepesi’nde, bizi Yeryüzü’nden,
Gökler’deki Soydaşlar’ımıza doğru yükselten İlke’dir. Çünkü
biz, Toprağın değil, Göğün Bitkisi’yiz. Bu yüzdendir ki İnsan,
kendini tümüyle Tutkularına verirse, bütün Gücü’yle
İsteklerini doyurmaya uğraşırsa Düşünceleri de Ölümlü olur.
Sadece Ölümlü yanını geliştirmiş olacağından, kendisinde,
Ölümlü olandan başka hiç bir Şey kalmaz. Oysa İnsan, kendini
Bilgeliğe verir, Ölümsüz Düşünceler’i izlemek Yetisini
geliştirirse Gerçeğe ulaşarak Ölümsüzlüğe katılır. Kendindeki
Yüceliği böylelikle korumuş olan İnsan, Mutluluğu elde eder.
Bir Şeyi korumanın yolu tektir: O Şeyi kendine yaraşan
Besinler’le, Hareketler’le beslemek.. İçimizdeki Yüceliğe,
Ölümsüzlüğe uygun Hareketler, Evren’in Düşüncesi’yle onun
Yuvarlak Hareketleri’dir. Herkes kendini buna uydurmalı. Bu
da, Düşünen’i Düşünülen’e, ilk Özünü Uygun bir biçimde,
benzetilerek başarılabilir .’
Şöyle der Haz Konusunda:’ Philebos, Hazz’ın,
bütün Canlılar’ın gerçek amacı olduğunu savunuyor. Haz
Canlı Varlıklar için bir İyilik’tir, diyor. Oysa
Sokrates
(ö.399), İyiliğin Varlığında Haz’dan çok, Bilgeliğin Payı
bulunduğunu söyler. Önce şunu çözmeliyiz. Protarkhos,
ne Haz ne de Bilgelik, bir başlarına, Herkes’in
özlediği Üstün bir İyilik değildirler. Şurası bir
gerçektir ki, aradığımız İyiliği, Haz’la Bilgeliğin
birbirlerine güzelce karıştığı bir yaşayışta daha açık
görebiliriz. Önümüzde iki Çeşme var. Biri Haz
Çeşmesi’dir ki, Bal akıtır. Diğeri Bilgelik
Çeşmesi’dir ki, Sert ama İyi edici bir Suyu vardır. İşte,
Sular’ını, birbirlerine, Elimizden geldiği kadar iyi
karıştırmamız gereken iki Çeşme bunlardır Sevgili
Protarkhis.’
Çömlekçi Zengin olmamalı. O zaman Çömlekçiliği bırakır,
Çömleksiz ne yaparız. ‘
3-Devlet
Yapısı (Politeia)
Devlet 3 Sınıf’tan kurulur.
Yargıçlar, Askerler, Çömlekçiler ( Çiftçiler’le
Zanaatkarlar)..
Yargıçlar,
Devlet’i yönetip Adalet’i gerçekleştireceklerdir.
Askerler, Devlet’i koruyacaklardır.
Çömlekçiler de Devlet’i besleyeceklerdir.
Mülkiyet, gereği gibi Çömlek yapabilsinler diye, sadece
Çömlekçiler’e tanınır. Mal’ı olan Kişi’nin Aklı Mal’ında
olur, ne Yargıçlık edebilir, ne de Askerlik. Bu
yüzden Yargıçlar’la Askerler Mülk edinemezler.
Yargıçlar’la Askerler Kışlalar’da olduğu gibi,
Ortak Sofralar’a oturup Çömlekçiler’in Ürünleri’ni
yiyeceklerdir. Toplum böylesine İş Bölümü yapar. Yargıçlar’la
Askerler, gereği gibi yönetip savaşabilsinler diye
Müzik veJimnastik’le eğitilirler. Onlara evlenip
Çocuk yapmak Yasak’tır. Ailesi olan Kişi’nin Aklı Aile’sinde
olur, ne Yargıçlık edebilir ne de Askerlik.
Çömlekçiler’se Aile kurmalıdırlar, böylelikle, Çocuklar’ı
ile daha İyi Çömlek yaparlar. Aşk’ı Devlet düzenler.
İlk iki Sınıf’ta isteyenin istediğiyle sevişmesi yasaklanır.
Devlet Kuşaklar’ın Sağlığı için Sevişmeler’ine İzin verirse
bunu yapabilirler. Çocuklar da ilk iki Sınıf’ta Devlet’indir.
Devlet Çocukları alıp büyütecek, eğitecek, öğretecektir. İlk
iki Sınıf Çömlekçiler’in işine, Çömlekçiler de
ilk iki Sınıf’ın işine asla karışmayacaklardır. Her Sınıf
kendi İşiyle uğraşıp Toplumunu Mutlu kılacaktır.
O’nun
Devlet’inde ilk iki Sınıf’ta Toplumculuğu gerçekleştirmek için
Gelenek’teki Mülkiyet ve Aile Düzeni değiştirildi.
Çocuklar’ın Ana Babalar’ıyla Bağları kesinlikle koparıldı. Ne
Çocuk Anasını, ne Baba Oğlunu tanımayacaktır. Çocuklar
Devlet’indir. Böylece, Hısımlık denilen Bağ da ortadan
kalkar. Herkes birbirine Kardeş diyecektir. İlk İki Sınıf’ın
Kadınlar’ıyla Erkekler’i birbirine Eşit’tir. Yargıç Kadınlar,
Asker Kadınlar vardır. Erkekler’in gördüğü her İşi Kadınlar’ın
da görebileceğini söyler.
Bu
Örnek Site 12 Bölge’ye ayrılır. Her Bölge’ye Eşit
Topraklı 3.Sınıf’tan 5040 Aile yerleştirilir. ( 1 den 7 ye
kadar Sayılar’ın Çarpımı). Bu Kutsal bir Sayı’dır. Bu Aileler’e
dağıtılan Topraklar’ın Gerçek Mülkiyeti Devlet’indir. Onlara
Zilyetliği verilir. Çömlekçiler Eşitliğin bozulmaması için,
Topraklar’ını satamazlar. Peki, Gün geçtikçe bu Ailelerin
Sayısı artarsa? Bu Sayılar’ın artmamasını sağlar Yargıçlar.
Çocuk Doğumu önlenemezse Kuru Kalabalık Sömürgeler’e
sürülür. Böylece başka Toplum’un ezilmesi Meşru görülür.
Bu
Geçici Mülkiyet Miras bırakılabilir. Miras en
Büyük Oğul’a bırakılır. 5040 Aile bir arada Yemek yiyip, bir
arada oturmak Zorunda’dır. Herkes birbirini gözetlemekle
Görevli’dir. Toplum’un Yararı’na Aykırı bir Davranış ya da bir
Söz sezen, hemen Yargıçlar’a bildirecektir. Bu
Yurttaşlık Görevi’dir. Yargıçlar Müzik dinleyip,
Askerler Jimnastik yaparken, Çömlekçiler de
birbirlerini gözetleyeceklerdir. Bu Terbiye Ahlakı’dır.
Din Bütün Sınıflar için vardır. Dinsizliğin Suçu Ölüm’dür.
Tanrılar’a, Cinler’e, Atalar’a inanılacaktır. Tüm İşler’in
Tanrılar, Cinler, Atalar Eliyle düzenlendiğine
inanılacaktır. Kötülükler’e Göz yummayacaklarına, Rüşvet
vermek Yolu’yla kandırılmayacaklarına inanılacaktır.
Yenilikler Toplum’un Sağlam Düzeni’ni bozar. Yenilikler
Gençler’den türerler. Bu yüzden Yaşlılar Gençler’i Sürekli bir
Baskı altında tutmalıdırlar. Kötü Müzik, Kötü Şiir Yasak’tır.
Kötülüğüne Yargıçlar Karar verir. Onların İzni olmadan Yeni
Müzik, Şiir okunamaz.
Bu Site’yi
gerçekleştirmek için 3 kez Sicilya’daki Syrakusa Kolonisi'ne
gitti, üçünde de Güç kurtuldu.
İlk Yolculuğu’nda kendisini eğitmek için gittiği Syrakuza
Diktatörü (Tiran) II.Dionysos'un Hışmı’na uğrayıp Köle
olarak satıldı, kendisini tanıyan birinin Satın almasıyla
kurtuldu. Kayınbirader Dion Sürgün’e gönderilmişti. Bu
Krallığın Yönetimi’ni düzenlemeye çalışmışsa da Başarılı
olamamıştır. Böylece Ütopik Site ülküsü’nü gerçekleştiremedi.
361 deki Ziyaret de Kısa sürmüş oldu.
AKADEMİ
Ünlü Akademia,
bu Yolculuğun türlü Yorgunluklar’la biten Sonunda ( 387) , (bir
daha Siyaset’e karışmamaya Karar verdikten sonra ). Platon
377 ye doğru Atina’ya dönmüş ve Kent’in yakınında, Akademos
İsmi’ndeki (Bahçıvan) Kahraman’a adanmış olmasından dolayı
Akademia Adını taşıyan Koruluk Alan’da Okul’u kurdu.
Heros Akademos Koruluğu.. (Zeytinlik)
‘Platon’un
kurduğu Akademi’nin İlk Üniversite olduğunu
söyleyebiliriz. Gerçi Platon’dan önce Sözünü ettiğimiz
Filozoflar da
Sokrates’in Öğrencileri olan
Düşünürler’di. Ancak onların hiç birisi bir Yüksek Okul
Kurucu’su değildi. Sofistler de Ders veriyorlardı.
Fakat onlar Gezici Hocalar’dı. Kent Kent
dolaşırlar ve karşılarına çıkanlara Ders verirlerdi. Oysa
Akademi ile Atina’da Örgütlü bir Eğitim Kurumu ortaya
çıkmıştır. İlk Yüksek Okul sayabileceğimiz Akademi’de
Çeşitli Konular’da belli bir Plan’a göre Dersler veriliyordu.
Burada Filosofi, Dialektik, Müzik ve Matematik
Öğretimi yapılıyordu.
Akademi’de Ders veren yalnız Platon değildi, O’nun
Görüşler’ine az ya da çok uyan başka Hocalar da Öğretim’e
katılıyorlardı. Akademi ile ilk kez, Kurucusu’nun Ölümü’nden
sonra da Devam eden bir Skol ile karşılaşıyoruz. Akademi
Platon’un kendi Serveti ile kurduğu bir Vakıf idi. Ölüm’ünden
sonra, Vasiyet’i üzerine, Yönetim’ini Yeğeni Speusippos
ele aldı. Bundan sonra Çeşitli Müdürler’in yönettiği Akademi
yüzyıllarca Varlığını sürdürdü. Platon 80 Yaş’ına kadar
(Sicilya’ya yaptığı iki Yolculuk hariç, Hayat’ının sonuna
kadar ) Akademi’nin Başında kalmıştır.
40 Yıl Öğretmenlik.
Buradaki Eğitim Çeşitli Konuşmalar şeklinde yapılıyordu.
‘Akademi’de
Hocalık yaparken Sürekli (Diyaloglar’ını ) yazdı.
Kendisinden önceki Filozoflar’ın Eserleri’nden bize ancak pek
azı ulaşabilmiştir. Oysa Platon’un Eserleri Konusunda
çok Mutlu bir durumdayız. Çünkü bunların hemen hemen tamamı
bize kadar ulaşmıştır.
30 dan fazla
Eser’in değerlendirmesi için Eserleri Bölümü’ne
bakınız. Bunların Baş Konuşmacısı
Sokrates’tir
(ö.399). Düşünceler’in ne kadarı O’na , ne kadarı
Sokrates’e
aittir, ayırmak Zor’dur.
Dil ve Uslubu:
Eserler’inde Attika
Nesri’nin Dili olan Saf Attika Lehçesi’ni kullandı. Bu Lehçe’ye
Şiirsel bazı İfadeleri Zarif bir şekilde eklemeyi başardı.
Üslüb’u son derece Esnek’tir ve şaşılacak bir Çeşitliliğe
Sahip’tir: Bazen İnce ve hemen geçip giden Cümleler, bazen
birbirleriyle çelişen Soru ve Cevaplar, bazen de Lysias,
Prodikos veya Gorgias’ı Başarı’yla Taklit ettiği
Cümleler.. Fakat Bütün bu farklı ifade biçimleri birbiriyle
Ustaca kaynaşmıştır. Yüksek düzeyde ve Lirik olan bu Uslup
aynı zamanda çeşitli Duyguları da ifade eder. Diyalog’da Olağanüstü
bir Başarı kazandı. Bu türde hiçbir Zaman O’nun Doğallığına ve
Güzelliğine ulaşılamamıştır.
Etkisi:
Platon
bir Antikite Aristokratı’ydı. Objektif İdealizm’in
Kurucusu.. İdealizm O’nun İdea’larından İsim
alır.
Hegel’in (ö.1832) Soy Ağacı da Platon’a
dayanır.
Marxistler
Kavramlar’ın Rolu’nün ve Soyut Uslamlama’nın
abartıldığını, Bilgi Süreci’nin Objektif Realizm’inden
Duyumlar Aracılığı’yla yansıyan ilk Basamağını görmezlikten
geldiklerini söylerler.
Eserleri:
Bütün Eserleri’nin
Çeşitli Basımları vardır. I. Bekker’i yayınladığı
Grekçe ve Latince Baskı 10 Cilt’tir.
Platon’un Eserleri’nin Sahtesi, Gerçeği, kendi arasındaki
Tasnifi Hakkında Von Aster şu Değerlendirmeyi yapar:
‘Eserler’inin hemen hemen tamamı bize kadar ulaşmıştır.
Platon’un Eserleri arasında Sahteler’inin de bulunduğu
daha İlkçağ’da bile anlaşılmıştır. Bu nedenle ‘Platon’dan
bize kadar gelen Yapıtlar’ın içinde hangileri Gerçek,
hangileri Sahte’dir?’ Sorunu ortaya çıkmıştır. Ayrıca
Yapıtlar’ın Tarih Sıralaması’nda da Sorun vardır. Kullanılan
bazı Ölçütler Yardımı ile Bugün bu iki Sorun da hemen hemen
Uzlaşma sağlanmıştır. Sözgelişi Platon’un Öğrencisi
olan Aristoteles’in bu
Yapıt’tan Söz etmesi, Sağlam bir Kanıt sayılıyor. Böyle bir
Yapıt’ın Gerçekliğinden Kuşku duyulmaz. Yapıt’ın yazıldığı
Tarih Konusunda da Aristoteles’in
Tanıklığı, en Güvenilir Kanıt sayılıyor. Söz gelişi
Aristoteles bize Nomoi
Adlı Yapıtının Platon’un en Son Yapıtı olduğunu
bildiriyor. Ayrıca bu Yapıt’ta, doğal olarak, Platon’un
Yaşlılık Dönemi’ne ait Dil’i bulmak olasıdır. Söz gelişi
Yapıt’taki Anlatım Dili’ni bir Ölçü olarak alıp, öteki Son
Dönem Yapıtları’nı da belirlemekte kullanabiliriz.
Platon’un bir Yapıtı’nda, başka bir Yapıt’ından Söz
etmesi de, Söz’ünü ettiği Yapıt’ının daha önceden yazılmış
olduğunun Kanıtı sayabiliriz. Platon’un Yapıtları’nın
hemen tamamına sahibiz. Yalnız bunların arasında doğrudan
Platon’un Kalemi’nden çıkmamış olan Yapıtlar da
bulunmaktadır. Acaba Platon’un Gerçek Yapıtları
hangileridir? Bu Tartışma kadar, hatta bundan da önemlisi;
‘Yapıtlar’ının Yazım Tarihleri’ne göre Sıralaması nasıldır?’
Sorunudur. Çünkü Yapıtlar’ının Yazım Tarihleri’ni doğru olarak
bilirsek, Platon’daki Düşünce Gelişimi’ni
saptayabiliriz. Platon’un Yapıtları Dil, Deyiş ve
İçerik yönünden incelenmiş ve İnandırıcı bazı Sonuçlar’a da
ulaşılmıştır. Ulaşılan Sonuçlar’a dayanarak, Platon’un
Yapıtları’nı 4 Küme’de toplamak Alışkanlık olmuştur.
1.Küme Platon’un
Gençlik Yapıtları’nı kapsar.
Bu Yapıtlar’ında
Platon tümüyle
Sokrates’in
Öğrencisi’dir. Platon’un,
Apologie’den başka, tüm Yapıtları’nın Diyalog
Biçiminde yazıldığını ve Nomoi dışında, tüm Dialoglar’ında
konuşmayı
Sokrates’in yönlendirdiğini
biliyoruz. Kuşkusuz bu Konuşmalar’daki Görüşler’in Tümü’nün
Sokrates’in
Görüşleri olması gerekmez. Platon, kendi Görüşler’ini
de Sokrates’e
söyletmiştir. Platon’un Düşünce yönünden açık seçik
Sokrates’e
Bağlı bulunduğu Gençlik Dönemi Yapıtları’nın (Sokratik
Dialoglar) bir Özelliği de Ahlak ile ilgili Konuları Ele
almasıdır. Bu Dialoglar’da her zaman Erdem ya da bazı
Erdemler’in İçerikleri’nin neler olduğu sorulur. Bunun
yanında bir de Erdem’in öğrenilip öğrenilemeyeceği, öğrenilirse
hangi Yollar’dan öğrenilebileceği Sorunu da Dikkate alınır.
Sokratik Dialoglar’ın bir başka Özelliği de
izlediği Metodlar’dır. Bu Yapıtlar’da Sokrates’ın
Metodu kullanılır.
Sokrates
Karşısındakine bazı Sorular yöneltir ve onun cevaplamasını
ister, bu sırada kendisi hiç anlaşılmadan, Karşısındakini
belli bir Sonuca doğru ilerletir. Karakteristik olan Nokta,
hiçbir zaman açık ve keskin bir Sonuca varılmamasıdır.
Gençlik Dialogları’nın hiçbirisinde Kesin bir Sonuç
bulunmaz. Ancak bu Görüntü Aldatıcı’dır. Sonucu, Dialog’da
amaçlananı, Okuyucu’ya bırakır. Bu Metod her halde, özellikle
Sokrates
tarafından kullanılmış bir Metodun Taklidi olsa gerekir.
Platon’un
Gençlik Yapıtları’nın Başına ‘Apologia’
ve ‘Kriton Dialogları’nı koyabiliriz. Bu
2 Yapıt’ın Platon’un ilk Yapıtları olduğunu ve hemen
Sokrates’in
Ölümü’nden sonra yazılmış olduklarını, kabullenebiliriz.
Cesaret’i inceleyen Lakhes ile Serinkanlılık
ve Namus’u Konu alan Kharmides Dialogları
Sıralama’daki Yerlerini alırlar. Bunları Dindarlık denilen
Erdem’i aynı Metod ile inceleyen Euthyphron
Dialogu izler. Politeia ‘in 1.Kitabı’nı da
Gençlik Dialogları Kümesi’ne sokmak gerekir. Çünkü bu
Kitap’ta da bir Erdem olan Adalet Aynı Metod ile
incelenmektedir. Bu Küme’ye bir de Küçük Hippias
Dialogu’nu ekleyebiliriz. Büyük Hippias’ın
Platon’a Ait olup olmadığı ise henüz tartışılmaktadır.
Hippias bir Sofist İsmi’dir. Bu Dialog’da bu
Sofist, hiç de Şerefli olmayan bir Küme’nin Temsilcisi olarak
Sahne’ye çıkar. Son olarak Gençlik Dialogları Kümesine
Protagoras
Dialogu’nu da eklemek gerekir.Yapıt’a Adını veren ve
Dialog’un Başlıca Kişiler’inden olan Protagoras,
bilinen en Ünlü Sofist’tir. Bu Dialog’da genellikle:
Erdem nedir? Acaba Erdem öğrenilebilir mi? Konuları
incelenir. Platon’un Gençlik Yapıtları’ndan
oluşan 1.Küme’ye daha başka Bazı Dialoglar da dahildir.
Bunları ayrıca ele almaya gerek duymamaktayız.
Yapıtlar’ının
2.Kümesi’ne bizi Gorgias Dialogu götürür.
Gorgias‘tan sonra Büyük bir ihtimalle
Menon Dialogu Kalem’e alınmıştır. İlk kez
Menon Dialogu’nda karşılaştığımız İde
Varsayımı, Platon’un sonraki Tüm Dialoglar’ında az ya
da çok bir Yer tutacaktır.
Menon’dan
sonra Platon’un Büyük Dialoglar’ı gelir
ki, bu Dialoglar’da Platon’un Sanatkar Kişiliği’nin en
Parlak Örnekleri’ne Tanık oluruz. Bu Dialoglar’dan olan
Phaidros’ta yeniden Ruh’un Ölmezliği ve Ruh’un
Esası’nın ne olduğu Soruları ile birlikte Aşk Sorunu
(Eros) incelenir. Fakat bu Eros Sorunu,
özellikle bundan sonraki Dialog’un, Symposion’un
Ana Konu’sunu oluşturur. Şölen’de yaşamasını bilen,
İnsanlar’la Canlı İlişkiler kuran
Sokrates’i
buluyoruz. Oysa Phaidon Dialogu’nda, artık Ölüm’üm
Eşiği’nde ve Etkisi altında olan
Sokrates
ile karşı karşıyayız. Platon’un 2.Dönem Eserleri’ne
Politik Filosofi üzerine olan Büyük Eseri Politeia’yı
da ekleyebiliriz. Çok Detaylı olan bu Dialog’un Uzun
Yıllar’da yazılıp tamamlanmamış olması Mümkün’dür. Platon’un
Devlet Filosofisi’ni gösteren Politeia, Düşünce Tarihi’nde
‘İdeal Devlet’ Konusunda yazılan Eserler’in ilkidir.
Bu Dialog, Özellikle İdeal bir Devlet İmajı’nı, bir
Toplum Ütopyası’nı içermesi bakımından, sonraki Dönemler
üzerinde çok Etkili olmuştur. Bu Eser’de ayrıca; İdeler
Varsayımı ve Ruhun Ölmezliği, yani Platon’un
işlediği Ana Konular da bulunmaktadır.
Platon’un
Eserleri’nin Tarihsel Sınıflaması’nda Eserler’ini 2 Küme’de
toplamıştık. 1.Küme’deki Eserler, Platon’un doğrudan
Sokrates’in Etkisi’nde yazdıklarıydı. 2.Küme’de ise; ‘İdeler
Varsayımı’, Ruhun Ölmezliği, Devlet İdesi gibi
Platon’un kendisine ait Görüşler yer alır. Ayrıca bu Küme’deki
Eserler Platon’un Sanat Yönü’nden en Parlak Düzeyli
Eserler’idir ve bunlarda Filosofik Görüşler bir İmaj Biçimi’nde
açıklanmıştır.
3.Dönem
Dialogları’nda, Görüşler’ini tam Anlamıyla Bilimsel bir
Biçim’de anlatır. Bu Küme’deki Theaitetos
Dialogu’nda Sensualizm’e ve Empirizm’e,yani
Bilgi’nin Temelini Duyumlar’da ve Deney’de Kabul
eden Görüşler’e karşı Eleştirel bir Tutum takınılır, Adlar’ı
anılmaksızın Aristippos ile Antisthenes
eleştirilir. En Sonunda
Herakleitos ve Empedokles
ile de hesaplaşılır. Yine aynı Küme’den Parmenides
Dialogu’nda Platon, Elea Okulu Karşısı’ndaki
Durumu’nu belirler, bu Okul’un Uyumlu ve Farklı Yanlarını
gösterir. Herakleitos ile
Parmenides’i, Platon
kendisinden önceki Filosofi’nin en Büyük 2 Filozofu olarak
Kabul eder. Platon’a göre Filosofi Tarihi genellikle bu
2 Filozof arasındaki Karşıtlık ile başlamıştır. 2.Küme’ye ait
olan öteki 2 Önemli Eser Sophistes ve Politikos
Dialogları’dır.
4. Dönem
Platon’un Yaşlılık Eserleri’ni kapsar. Bu
Küme’nin Eserleri arasında Timaios, Eksik kalan
Kritias ve Nomoi Dialogları
bulunur. İlk 2 Dialog’da
Pythagorascılar’ın Matematik ve
Biyoloji ile İlgili Görüşler’ini Detaylar’ıyla anlatan bir
Pythagorascı
ile karşılaşırız. Platon,
Pythagorascılar’ın
birçok Görüşler’ine katılır. Biz Platon’un Güney
İtalya’da Pythagorascılar’ı
Ziyaret ettiğini, onlara Konuk olduğunu ve onların Etkisinde
kaldığını biliyoruz. Hayatı’nın Son Yılları’nda ise
Pythagorasçılığa
tümden yaklaşmıştır. Aristoteles’in
anlattığına göre Platon Son Yılları’nda bir Çeşit Sayı
Mistisizmi’ne yatkın Görüşler’e Sahip olmuştur. Ancak bir
Parça Hali’ndeki Krimitas Dialogu’nun
Konusu Tarih’tir. Geniş ve Hacimli bir Eser olan
Nomoi’de Devlet Konusu yeniden işlenir. Nomoi,
Platon’un
Sokrates’in
Sahne’ye çıkmadığı Tek Eseridir. Yaşlılık Dönemi
Eserleri’nin bir Özelliği de, Dialog Biçimi’nin artık
yalnızca bir Şekil olarak kalmış olmasıdır.
Platon’un
Gençlik Eserleri
Sokrates
ile ilgili Konuları kapsar. Bunlarla ilgili Bilgi Sahibi
olabilmek için 2 Tipik Dialog’u ele alalım. Lakhes
ve Hippias. (Von Aster).
-Politeia,
10
Kitaplık bu Eser’de Adalet üzerine kurulan İdeal bir
Site’nin Planı anlatılır. Birey’in Adalet’i ile İdeal bir
Devlet’in Adalet’i karşılaştırılmıştır.
‘-Peki Glaukon, şunda anlaştık artık değil mi? En iyi
Düzen’e varmak isteyen Devlet’te Kadınlar, Çocuklar ve Bütün
Eğitim ortak olacak. Savaş’ta ve Barış’ta girişilen Bütün
İşler’de de öyle. Hem Filosofi’de, hem Savaş’ta en Üstün gelen
Yurttaşlar da bu Devlet’in Başına geçecek.
-Bunda anlaştık.
-Şunda da anlaştık: Önderler Yetişmiş Askerleri, yukarıda
anlattığımız Evler’e götürüp yerleştirecekler. Bu Evler’de
hiçbir Şey Kimsenin Öz Malı olmayacak, Herşey, Herkesin olacak.
Hatırlıyorsan, Ev’den Başka bu Askerler’in neleri olabileceğini
de konuşmuştuk.
-Hatırlıyorum. Bugünkü Askerler gibi, Mal Mülk Sahibi
olmayacaklar, dedik. Bu Savaşçı Atletler ve Koruyucular,
gördükleri İş karşılığı bir Yıllık Geçim Masrafları’nı öteki
Yurttaşlar’dan alacaklar. Bununla geçinip, hem kendilerinin,
hem de başkalarının Güvenliğini sağlayacaklar.
-Tamam. Bu Konuda söyleyeceklerimizi, söyledik madem, şimdi bu
Konu’ya sapmazdan önce konuştuğumuza, ilk Yolumuza dönelim.
-Kolay. Devlet’ten konuşuyorduk; aşağı yukarı demin de söylediğin
gibi, en İyi Devlet diyordun anlattığın örneğe Uygun
olan Devlet’tir, en İyi İnsan Örneği gösterebileceğini
söylemiştin. Sonra şunu da söyledin: Devlet’in iyisi,
bizim anlattığımız Devletse, bütün Diğer Devlet
Şekilleri Bozuk’tur. Hatırımda kaldığına göre, bu öteki
Şekiller’den dördü üzerinde durmak, Bozuk yanlarını incelemek
istedin. Her Şeklin karşılığı olan İnsan’ı da düşünmek
gerektir dedin; böylece hepsini gözden geçirmiş, en İyi’yle en
Kötü’yü ayırmış; en İyi İnsan’ın en Mutlu, en Kötü
İnsan’ın da en Mutsuz olup olmadığını anlamış
olacaktık. Sana bu Dört Devlet Şekli’nin Hangileri olduğunu
sorduğumda Polemarkhos’la Adeimantos Söze
karıştılar, Sen de onların ortaya attıkları Mesele’yi ele
alınca, bu konuştuklarımıza geldik.
-Hatırlamana diyecek yok doğrusu.
-Öyleyse, Güreşçiler gibi bıraktığımız yerden bir daha
kapışalım.. O Soru’yu bir daha soruyorum sana; o zaman vereceğin
Cevabı şimdi ver.
-Verebilirsem!
-Doğrusu
bu Dört Devlet Şekli neymiş, Merak ediyorum.
-Bu
Merakını gidermek Zor iş değil; çünkü belli Adları var bu
Şekiller’in. Söyleyeyim:
1.ve
Ünlüsü, Girit ve Lakedemonya’nın Devlet Şekli,
diğer
bakımından da 2. Oligarşi dediğimiz Şekildir; bunun
Bozuk Yanları saymakla bitmez.
Sonra
bunun Karşıtı olan Demokrasi gelir;
ondan
sonra da hepsini bastıran Zorbalık; Devlet’in 4. ve en
Son Hastalığı!
Bunlardan apayrı bir Devlet Şekli biliyor musun? Baba’dan
Oğula geçen Krallıklar, Satın alınan Beylikler ve bunlara
benzer Şekiller, söylediklerimiz arasına girebilir.. Grekler’de
de de, Yabancılar’da da bunların türlü türlüsüne rastlanır.
-Çok
var, sahi.. Hem bazıları ne kadar Tuhaf.
-Kaç
Çeşit İnsan Yaratılışı varsa, o kadar da Devlet Şekli olacak
elbet. Devlet Şekilleri Meşe Ormanlar’ından, Kayalıklar’dan mı
çıkıyor dersin, yoksa Yurttaşlar’ının her işte ağır basan
Huylar’ından mı?
-Huylar’ından her halde.
-Beş
Çeşit Devlet olduğuna göre, Beş Çeşit de İnsan
vardır öyleyse...
-Apologia,
‘Bunlardan hiçbiri Gerçek değildir. Eğer birisi benim
İnsanlar’ı yetiştirmeye kalkıştığımı ve buna Karşılık Para
aldığımı duymuşsa bu da Doğru değildir. Gerçekten de
Leontiomio’lu Gorgias, Keos’lu Prodikos ve Elis’li
Hippias gibi birisi İnsanlar’ı eğitmekle Yetenekli’yse
bunun Şerefli bir Şey olduğunu düşünürüm. Ey Atinalılar!
Bunlardan herbiri gittikleri Yerler’de, Gençler’i kendi
Şehirler’inde Parasız Ders almaları Mümkün olduğu halde bu
Dersler’i bırakıp kendilerine katılmaya İkna etmektedirler.
Üstelik bu Gençler onlara hem Para veriyorlar, hem de Teşekkür
ediyorlar. Hatta burada da Paros’lu, başka bir Bilge Kişi’nin
oturduğunu biliyorum. Çünkü bir Gün Sophistler’e, diğerlerinden
çok daha Fazla Para ödeyen Hipponikos oğlu Kallias’la
tesadüfen karşılaşmıştım. Bu Adam’ın iki Oğlu olduğunu
biliyordum. ‘Ey Kallikas!’ dedim. ‘İki Oğlun yerine iki
Tay veya Buzağın olsaydı, onları İyi bir Şekilde yetiştirmek
için bir Çoban tutardık. Bu Adam bir Seyis ya da bir Çiftçi
olabilirdi. Fakat iki İnsan olduklarına göre, onlar için Eğitici
olarak almayı düşündüğün kimse var mı? Hem İnsan’a, hem de
Yurttaş’a Özgü olan Erdem’i öğretecek birisi var mıdır? İki
Çocuğun olduğuna göre senin bu İşi araştırdığını zannediyorum.’
‘Elbette var’ dedi. ‘Kim, nereli, ne kadara Ders veriyor?’
diye Sorunca şu Cevab’ı verdi: ‘Ey
Sokrates!
Paros’lu Euenos var ve Beş Mana alıyor.’ ‘Gerçekten
böyle bir Sanat’ı varsa ve bu kadar Ucuz’a öğretiyorsa
Euenos’u kutlarım.’ dedim. Eğer bunu Ben de bilseydim, hem
Gurur duyardım, hem de Mutlu olurdum. Fakat, ey Atinalılar,
ben böyle bir Bilgi’ye Sahip değilim.’
-Alkibiades,
iki Tane’dir I
II
-Anterastai,
Rakipler
-Epinomis,
-Euthydemos,
-Euthyphron,
-Gorgias,
‘Gorgias Ünlü Sofistler’den biridir. Bu Dialog’da Pek
de Şerefli olmayan bir Rol alır. Platon’un Eserleri’nin
1.Kümesi’nde Ele alınan Konular bu Dialog’da da Söz konusu
edilir ve özellikle Adalet’in Yapısı incelenir.
Gorgias Dialog’unu bundan öncekilerden ayıran Şey, bu
Yapıt’ta Sonuc’un Kesin ve Açık Oluşu’dur. Sonuç artık
Okuyucu’nun isteğine bırakılmaz. Sonuç Okuyucu’ya açıkça
verilir. Bu açık Sonuçta, Hitabet’in Şiddetle eleştirilmesi
ve Sofistler’in Eğitim Biçimi’nin suçlanması yer alır. Ancak
Gorgias Dialogu bundan önce Sözü edilen Dialoglar’dan
diğer bir Özelliği ile de ayrılır: Yapıt’ın Sonu’nda Ruh’un
Ölüm’den sonra nasıl yargılanacağına dair bir Mithos
anlatılır. Ruh’un Ölmezliği Düşüncesi’ne dayandırılan bu
Efsane’nin Orphik Kaynaklı olduğunu Platon Açık
Biçimde vurgular. Yalnız Platon bu Efsane’nin Uydurma
bir Masal olmayıp Gerçek olduğuna inanır. Platon
Efsane’nin Tüm Ayrıntıları ile Filosofik bir Önemi olduğunu
savunmak istemez, fakat Efsane’nin Mecazi Anlamı’nın Doğruluğuna
inanır. Gerçekten bir Benzetme ile bir Sembol ile
anlatılabilecek bazı Gerçekler vardır. Gorgias’da bazı
Düşünceler’in bir Sembol Çerçevesi’nde anlatılmasıyla,
Platon Belli bir Küme’ye ait Yapıtları için Karakteristik
bir Metod’a başvurmuş oluyor. Gerçekten de Platon’un
2.Küme’ye ait Yapıtları, hep belli Filosofik Gerçekler’in,
Mecazi bir Anlatımı olan Efsaneler’i toplar. Bu Efsaneler’in
Anlatılışı bize Platon’un Büyük Sanatı’nı göstermek
İmkanı da sağlamış oluyor. Doğrusu Platon yalnızca bir
Düşünür değil, aynı Zamanda bir Sanatkar’dır da. Bunun içindir
ki Gorgias Dialogu bizi Platon’un Gelişimi’nde
2.bir Sonuca ulaştırmıştır. Gorgias ile başlayan bu
2.Dönem’de Platon, karşımıza yalnızca bir Filozof
olarak değil, aynı Zamanda Büyük bir Sanatkar olarak da
çıkmaktadır. ‘
-Hipparkhos
ve Kleitophon,
-Hippias
Elatton,
‘Eser’e Adını veren Hippias Ünlü bir Sofist’tir. Pek
Onurlu olan ve kendisine çok inanan Sofist,
Sokrates’in de dinlediği Parlak
ve Tantanalı bir Söylev vermiştir. Hippias bu
Söylev’inde Homeros’un 2 Kahramanı olan Odysseius
ile Archilleus’u birbirleriyle karşılaştırır.
Odysseius Kurnaz’dır, Dolambaçlı Yollar izler.
Archilleus ise Dürüst’tür, dosdoğru bir Yol izler. İlki
Kötülüğü bilerek yapar, ikincisi hiç Farkında olmaksızın
Kötülük yapar. O halde Archilleus, Odyssius’e
Kıyasla daha İyi ve daha Karakter Sahibi bir İnsan’dır. Söylev
bitince Sokrates Hippias ile
Konuşmaya başlar. Sokrates
görünüşte Hayran olmuştur, Fakat bir Nokta’yı anlayamamıştır.
Gerçekten bilmeyerek Kötülük yapana göre, bilerek Kötülük
yapan daha mı Kötü bir İnsan’dır? Hippias’ın Görünüşü
yeniden evetlemesi üzerine Sokrates
ona: ‘Biri iyi öteki Kötü olan iki Koşucu’dan iyisi bilerek
yavaş koşuyor, Öteki ise Tüm Hızıyla koşuyor, acaba bunlardan
hangisi daha İyi Koşucu’dur?’ diye sorar. Hippias:
‘Elbette bilerek Yavaş koşan’ der. Aynı şekilde İyi bir Okçu
Hedef’e bilerek İsabet ettirmiyor, Beceriksiz bir Okçu ise
istediği halde Hedef’i bir Türlü vuramıyor. Bunlardan hangisi
daha İyi’dir? Elbette Usta olan Okçu. Bu Sonuçlar İnsanlar’ın
Davranış Alanları’na uygulanınca, Kötülüğü bilerek yapanın,
bilmeyerek yapana göre daha İyi bir İnsan olduğu anlaşılıyor.
Fakat bu Sonucu ne Hippias ve ne de
Sokrates Kabul ediyor. Böylece
Dialog hiçbir Sonuca ulaşamamış gibi görünür. Oysa gerçekte
Soru’nun Çözümü’ne, Önemsiz gibi görünen bir Cümle ile değinilmiştir.
Acaba bilerek Kötülük yapmak isteyen bir İnsan var mıdır?
Sokrates bunu Kabul etmez, O’na
göre Kimse bilerek Kötülük yapmaz. Bilerek yavaş koşan Koşucu,
bilerek Hedefi vurmayan Okçu neden bunu böyle yapar? Çünkü
onları Hızlı koşmaktan, Oku Hedef’e İsabet ettirmekten daha
Yüksek olan bazı Amaçları ardır. İşte, bunun gibi, Kötülüğü
bilerek yapan bir İnsan’ın Göz önünde bulundurduğu daha Yüksek
bir Amacı vardır. Değerler’in Gerçek Dereceler Sıralamasını
bilen İnsan, buna Bağlı kalmaktan başka bir Şey yapamaz. O
halde Kötülüğü tüm Aile bilerj yapan bir İnsan olamaz, çünkü
Kötülük bir Hata’dan, Değerler’in Dereceler sıralamasını
bilmemesinden kaynaklanan bir Hata’dan doğar. Platon’un
bu Dialog’da savunduğu görüşün,
Sokrates’in en Tipik Görüşü olduğunu biliyoruz.’
-Hippias
Meizon,
-İon,
-Kharmides,
-Kratylos,
-Kritias,
-Kriton,
-Lakhes,
‘Bu Dialog’da Cesaret Kavramı işlenir. Dialog önce
Sokrates’in Pazar’da tanıdık 2
General ile nasıl karşılaştığını Tasvir eder. Gençler’e Silah
Eğitimi veren bir Eğitici Atina’ya gelmiştir.
Sokrates ile karşılaşan 2 General
Laches ve Nikias, onlara Oğullar’ının bu
Adam’dan Ders almalarının doğru olup olmayacağını sorar.
Sokrates: Eğer yalnızca Teknik
bir Beceri elde etmek Söz konusu ise, sorun olmadığını söyler.
Fakat burada yalnızca bir silah eğitimi değil, bütünüyle bir
eğitim sorunu vardır. Her Eğitim, bir Ruh ve Erdem Eğitimi
olmak Zorunda’dır. O halde bu Konu’daki Amaç; Gençler’in
Herşey’den önce bir Erdem, bir Cesaret edinmeleridir.
Acaba Erdem öğrenilebilir mi? Bu Kuşku’dan
sonra Cesaret’in, ne olduğu Konusuna geçilir. Laches
Cesaret’i ‘Düşman’a Karşı direnmek’ olarak tanımlar.
Sokrates
bu Tanımı çok Dar, çok Kısıtlı bulur. Çünkü Cesaret yalnız
Savaş için değil, Yaşam’ın Değişik Alanları için de Sözkonusu’dur.
O halde Cesaret’in tüm Alanlar’da Geçerli olacak bir Tanımını
bulmak gerektir. Platon’un Gençlik Dönemi Dialoglar’ı
hep bu Şekilde başlar. Bir Kavram’ın Tümel Özelliği belirlenir;
bunun için de Kavram’ın İlgili olduğu Tüm Durumlar’ın
aralarındaki Ortak Yan bulunmak istenir. Bu Tanım Anlayışı,
Platon’un İde Varsayımı’nın Oluşması Yönünden
Karakteristik Özellik taşır. Laches de Çeşitli
Durumlar için Cesaret’te Ortak Noktayı bulmak ister. Laches
Cesaret’in , genelde Ruh’un bir Direnci olduğunu
savunur. Bu defa
Sokrates
Yeni Tanımı Fazla Kapsamlı bulur. Çünkü Ruh’un yalnızca bir
İnat Niteliği’ndeki ve de Cesaret sayılamayan bir Direnci
Sözkonusu’dur. O halde İnat ile Cesaret’i birbirinden nasıl
ayıracağız? Bunun üzerine Laches, Cesaret
Dayanıklılığın Ölçülü Durumu, İnat ise Sınırsız Biçim’deki
Durumu’dur Yanıtı’nı verir. Bu Tanım’a
Sokrates
karşı çıkar: Karşılıklı savaşan 2 Asker’den 1.Kendi
İmkanları’nın Üstün olduğu Düşünce’siyle Düşman’ına karşı
Direnç gösteriyor, dayanıyor; 2.ise hiçbir Şey düşünmeden
yerini koruyor. Acaba bunlardan hangisi Cesur’dur? Ölçülü bir
Düşünce’yle davranan mı, yoksa hiçbi Şey düşünmeden dayanan
mı? Elbette Sonuncusu Cesur’dur. Laches’in şaşırması
üzerine Diğer General Nikias Konu’ya başka bir Açı’dan
yaklaşır ve Cesaret’in bir Bilgi olduğunu, nelerden korkulup
nelerden korkulmayacağını bilmekten başka bir Şey olmadığını
söyler. Burada, Konu’ya, Görünüş’te, Yeni bir Motif eklenmiş
gibidir. Oysa Dialog’un 1.Bölümü’nden 2. Bölümü’ne Mantıklı
bir Amaç güdülerek geçiliyor. Platon burada Cesaret
denilen Erdem’in nelerden oluştuğunu araştırıyor: Kendi
İmkanlarının, Karşısındakinden daha Elverişli olduğunu
düşünerek direnen, dayanan değil; aksine Ölüm’ün kokulacak bir
Şey olmadığını, Yaşam’dan daha Değerli Şeyler’in olduğunu
bilen İnsan daha Cesur’dur. Fakat bu Durumda Aslan ve Kaplan
gibi Hayvanlar’a Cesur diyemezdik, diyerek karşı çıan
Laches’e: ‘Zaten Hayvanlar’ın Cesur olması Söz Konusu
olamaz, ancak ne türden bir Tehlike Karşısında olduğunu bilen
ve bu Tehlikeler’e karşı direnen İnsan Cesur olabilir’
Cevabı veriliyor. Böylece Cesaret; istenilen Şeyler’le,
sakınılması gereken Şeyler’le İlgili bir Bilgi, yani Gerçek ve
görünen Değerler hakkında bir Bilgi oluyor. Acaba bu Tanım da
çok Kapsamlı olmuyor mu? Bu Tanım yalnız Cesaret’i değil her
türden Erdem’i kapsıyor, çünkü Cesaret için kullanılan ‘Değerlerin
Sıralanma Dizisini bilmek, korkulacak ve korkulmayacak Şeyleri
birbirinden ayırmak’ Tanımı, her Erdem’e uygulanabilir. O
halde Cesaret Konusunda yapılan bu Araştırma ile Görünüşte bir
Sonuç Elde edilmemiş gibi görünüyor. Ancak gerçekte, Dialog’un
varmak istediği Sonuç da buydu. Dialog bize bir Erdem’in
yalnız başına gösterilemeyeceğini, Çeşitli Erdemler’in değil
de tek bir Erdem’in olduğunu, bununla da nelerin istenildiğini
ve nelerden kaçınılması gerektiğini bilmenin Cesaret olduğunu
anlatılmak istenir. Ancak bu istek Dialog’da açıkça
vurgulanmayıp, Sonuç çıkarma Okuyucu’ya bırakılır. Bu Tutum
Sokrates’in
kullandığı Metod’un bir Özelliğidir. Sonucu Öğrenci bulup
çıkarmalıdır. Bu Yöntem’in Amacı, İnsanı düşünmeye ve bulmaya
yöneltmektedir.’
-Lysis,
-Meneksenos,
-Menon,
‘Platon’un kendine Has bir Görüşü olan İdeler
Metafiziği ile ilk kez Menon Dialogu’nda
tanışıyoruz.Şu anda Tahta’ya Tebeşir ile çizdiğim Üçgen
değil, aynı Zamanda Matematikçiler’in anladığı anlamda Genel
bir Üçgen Kavramı da vardır. Yalnızca Güzel olan bir Takım tek
tek Objeler değil, bir de Tümel Güzellik İdesi vardır. Aynı
şekilde İnsanlar’ın İyi Davranışlarından başka , bir de Tümel
İyilik idesi ve İdeali vardır. Acaba Genellikle Tümel olan bir
Üçgen Kavramı olmasaydı, tek başına Somut Üçgen olabilir miydi?
Bir İde olarak Güzelliğin kendisi olmasaydı, Güzel Şeyler’in
var olması Mümkün olur muydu? Kuşkusuz bunlar var olamazdı.
Çünkü Tek Objeler ancak Genel Kavramlar’ın var olması ve bu
Tümel Kavramlar’a katılmaları ile bir Varlık kazanırlar.
Tikel Şeyler’in oluşturduğu Evren yanında bir de İdeler’in
oluşturduğu bir Evren vardır. Bilmek de, bu İdeler’i bilmek
demektir. Zaten Bilgi hiçbir Zaman Bireyler’e değil, her Zaman
Tümellere Yönelik’tir.
-Minos,
-Nomoi,
(Kanunlar)
-Parmenides,
-Phaidon,
‘Phaidon Dialogu
Sokrates’in
İdam edileceği Gün Tutuklu olduğu yerde geçer. Böyle bir Günde
Sokrates,
çok Doğal Biçimde, Öğrenciler’iyle Ruhun Ölmezliği
Konusunda konuşur. Bu arada İdeler Varsayımı’na
da değinir. Eser’in Sonu’nda biz,
Sokrates’in
Büyük bir Cesaret’le Zehir Kadehini nasıl sonuna kadar içerek
boşalttığına Tanık oluyoruz.’
-Phaidros,
-Philebos,
-Politikos,
-Protagoras,
-Sophistes,
-Symposion,(Ziyafet,
Şölen)
‘Platon’un en Güzel Dialoglar’ından biridir. Dialog bir
Şölen Sahnesi ile başlar. Henüz Genç bir Ozan olan Agathon
ilk Başarısını kutlamak için bir Şölen verir. Davetliler
arasında Sokrates de
bulunmaktadır. Sokrates’in
orada bulunması, konuşmaların dönüp dolaşıp Filosofik bir
Niteliğe Dönüşmesine Neden olur. Şölene Katılanlar’dan her
birinin Aşk (Eros) Konusunda bir Söylev vermesi
kararlaştırılır. Bu Söylevler’de anlatılan Efsaneler’i bize
Platon Sanatkarlığı’nın tüm Zenginliği ile aktarır. Bu
Efsaneler’in birini de Komedi Yazarı Aristophanes
kendine Özgü Tuhaflığı ile anlatır: İnsanlar Başlangıçta dört
Kollu ve dört Bacaklı imişler; aynı Zamanda Ters Yönler’e
bakan iki de Başları varmış. Fakat sonraları Tanrılar bu
Yaratıkları kendileri için Tehlikeli bulduklarından, onları
ikiye bölmüşler. İşte o Gün’den Bugün’e bu ayrılan Parçalar
tekrar birbirini bulmaya, tekrar birbiriyle Birleşme’ye Arzu
duyarlarmış. Bundan sonra sıra
Sokratess’e gelince Sohbet Filosofik bir Nitelik
kazanıyor. Sokrates anlattığı
Efsane’de Aşk’ı, İnsan’da en Derin Zorlama’nın bir İfadesi
olarak gösterir. Aşk, Daimon’ca bir Şey’dir.
Sokrates’in Daimon’dan
anladığı Anlam hatırlanırsa; Aşk insan’ın içinde bulunan bir
Daimon’dur. Fakat içimizdeki bu Güçlü Zorlama Çeşitli Şekiller’de
kendini gösterir: Bazen çok Somut, bazen tümüyle soyutlaşmış Şekiller
alabilir. Bu Zorlama Somut olduğunda Belirli bir İnsan’a karşı
duyulan Aşk Şeklinde görülür. Fakat, diğer yandan, kendiliğinden
İyi’ye ve Güzel’e Karşı duyulan bir Aşk olarak da görülür ve
bu yüce Aşk, Filosofi ile Aynı’dır. Çünkü İyi’nin ve Güzel’in
kendileri, var olan İdeler’in en Yücesidir ve Filosofi’nin Ana
Amacı İdeler Evreni’ni bilmektir. Aynı Şekilde bu Görüşler de
Efsane şeklinde anlatılmıştır.
Sokrates bu Efsane’yi kendisinin uydurmadığını, bunu
Diotima Adındaki Falcı bir Kahine’den öğrendiğini
söyler. Dialog Sokrates’in
kendisiyle ilgili Dramatik bir Öykü ile Sona erer: Şölen’de
bulunanlar fazla içtiklerinden sızmışlar, geride Ayık olarak
yalnız Sokrates ile Komedi
Yazarı Aristophanes kalmıştır.
Sokrates Aristophanes’e İyi bir Komedi
Yazarı’nın aynı Zamanda İyi Trajediler de yazması gerektiğini,
yani Güzel’in ister Komedi’de ister Trajedi’de olsun,
hep aynı Güzel olduğunu anlatır. İçki’nin verdiği
Rehabetle Aristophanes de gevşediğinden,
Sokrates tüm Şölen’deki tek Ayık
İnsan olarak, Şölen yerini terkederek Evine gider.
-Theages,
-Theaitetos,
-Timaios,
Ayrıca O’na
maledilen fakat Gerçekliği Şüpheli olan bazı Mektuplar (Epistolai)
da vardır.