(Tarihi Büyük Şahsiyetler’in,
kendi Dönem ve Toplumlar’ında, derin bir Inkılapçı
fonksiyonları olan kimselerin , Özel Hayatları’nda genellikle
iki ortak nokta vardır. Birincisi onların iyi bir Koca
olamadıkları (karıları gözünde), diğeri ise iyi bir Evlat
olmadıklarıdır (babalarının gözünde). Zaman ile Mücadele’ye
kalkışan, Tarih’le Çatışma’ya giren kimseler ,doğal olarak
Eşlerinin gönlünü alacak kadar - Eşleri sıradan bir
Kadın’dır- başka bir Dünya’ya ihtiyaçları ve eğilimleri vardır.
Özellikle Kadın’ın genel olarak Erkek’ten daha fazla bilgisiz
olduğu çağlarda, onlar kendilerini Kadınlar’ın sevgisine
indirgeyememişlerdir. Sokrates’in takındığı tavır bunun
tipik örneğidir. MÖ.4.yy.da bir Atina’lı Kadın’ın düşüncesi;
hergün süslenebilsin, en az birkaç saat’te bir kendisiyle
meşgul olunsun, gezmek için hazırlansın, birlikte geziye
çıksınlar, görüşmelerin titiz hesabı tutulsun, beraberce
oturup gezide karşılaştıkları konular hakkında şevkli ve
duygusalca konuşsunlar; evin, eşyanın, giysilerin, yemeğin
tadının, öğle yemeği, gece yemeği, başka yerlerde yedikleri
yemekler konusunda fikir alış verişi (dedikodu) yapsınlar. (yani,
kadın için anlamı olan bir ‘kendisi,’ Sokrates’in
anladığı bir ‘öz kendisi’ değildir). Sokrates böyle
birisi olabilir mi? O bir gün düşüncelerin hızlı yağmuru
altında oturmuş Felsefe; nasıl olur da gökten yeryüzüne
indirilebilir ? diye düşünüyordu. Eşi O’na bağırarak şöyle
dedi: ‘Adam sen sabahtan beri bir köşede yan yatıp, uyuyorsun.
Ben sabah erken saatlerden beri senin hayatın için konuşup
durmaktayım. Sense biraz olsun kalkıp, bana yardım etmeye
yanaşmıyorsun. Söyle bakalım atıl ve batıl! Sabahtan beri ne
yaptın?’ Sokrates kendine özgü bir masumiyet içinde
şöyle cevap verdi: ‘Düşünüyorum.’ Kadın daha da sinirlenerek
şöyle haykırdı: ‘Ey adam, utan! Düşünme iş mi sanki!’
Sokrates aynı şekilde şöyle der: ‘Evet ya, düşünme erkeğin
işidir.’ (Ali Şeriati/ İslam Şinasi III’den ç.
Ali Seyyidoğlu, Muhammedi Tanıyalım, 1988, Ank,
s.12-14)
Sokrates b. Sophroniskos
MÖ 468-399
Atina’da doğdu. Sophroniskos adlı bir Heykeltraş
ile Phainarete adlı bir Ebe’nin Oğlu’dur. Babasının
Atölyesi’nde bir süre çalıştıktan sonra Felsefe öğrenmeye
karar verdi.
Sophistler’le ilişkileri sonucunda onların
yanlış davrandıkları kanısına kapıldı ve Onlar’la sürekli
olarak mücadele etti. O küçümsediği Sofizm
Akımı’nın çocuğudur.
Hayatını Atina Sokakları’nda Halkla çeşitli konularda
konuşarak geçirdi. Hayatı hakkında kayda değer az bilgi vardır.
432 de Poti Daia
Kuşatması’na katıldı, Cesaretiyle dikkati çekti, 424 de Delion
Bozgunu’na şahit oldu.
406 da Prytanlar’ın Epistastes’i
olduğu zaman Arginusai Generalleri’ne karşı açılan Davada
Atina Halkı’nın Kinini tatmin etmek için, yasal olmayan bir
teklifi Oy’a koymayı reddetti.
399 da Dinsizlik’le suçlandı. Yeni Tanrılar kabul etmekle
Gençler’in Ahlakı’nı bozduğu için, Baldıran Zehiri içerek
ölmesine karar verildi.
Kendisine
Herakleitos’u (MÖ 540-480) okuyan Euripides’e
şöyle diyordu:
’Anladıklarım çok güzel, öyle sanıyorum ki
anlamadıklarım da.
Herakleitos’un derinliğine inebilmek
için Delos’lu bir Dalgıç gerek.’
Sophistler gibi
İnsan Hayatı’nın çeşitli proplemleriyle ilgilendi. Ama O
yalnızca Ahlaqî amaçla bu Sorunlar’a eğildi.
Sokrates içinden
gelen sesi Daimonion' diye adlandırdı.
Protagoras (485-411)‘İyi’yi
Kötü’den ayıramayız’ diyordu. ‘Çünkü her kişinin Ölçüsü
kendisine göredir. Genel bir Ahlaq yoktur. Ne Genel bir
İyi, ne de Genel bir Kötü vardır. Yaşayan Kişi
kadar İyi Kötü vardır. Ahlak Alanı’nda herkesin
birleştiği bir temel yoktur. Şu halde Ahlaq’a Genel,
Güvenilir bir Ölçü aramak boşunadır.’
Antikite’nin bütün Septikler’i
O’nun gibi düşünürler.
Sokrates Arkadaşına karşı çıkar.
Elinde, Delpi Tapınağı’ndaki Yazılar’dan aldığı sözle: ‘Kendini
bil.’
Çok konuşmuş, hiç yazmamıştır. 70 Yıllık
Hayatında sürekli olarak tartışmıştır.
Matematik’i boş, yararsız
bulurdu. Doğabilimleri’ne sırt çevirmişti, bu anlamda
‘Agnostik’ti’ denir. Ama O Cinler’e inanırdı. O’ndan
önce Mitolojik Masalları çürütme yolunda epey konuşuldu. Bu
konudaki çizgisi , nisbetli olduğu
Xenophanes’in (500
lü yıllar) Grek Mitolojik Tanrıları hakkındaki Köktenci
Eleştiriler’in bir başarısı sayılmalı. İçindeki Cin
O’na Tanrı’nın Buyrukları’nı bildirdiğine,
bu Buyruklar’ın O’na özel bir Misyon yüklediğine içtenlikle
inanır.
Savunmasında
Atinalılar’a şöyle diyecektir:
‘Bilin ki benim gibi bir Adamı öldürmekle beni
değil, kendinizi cezalandırıyorsunuz. Ben size Tanrı’nın bir
Vergisiyim. Beni mahkum etmekle Tanrı’ya karşı bir Günah
işlemeyiniz dediğim zaman, kendimi değil, sadece sizi
düşünüyorum... Ey Atinalılar, ben Bu Dünya’da olduğu gibi Öbür
Dünya’da da Bilgeliği araştırmakta devam edeceğim. Kimin
Bilgili, kimin Bilgisiz olduğunu daha iyi öğreneceğim. Hem
orada bu Araştırmalar yüzünden Ölüme mahkum edilmek tehlikesi
de yok.’
Tek inandığı Bilgi Ahlaq’tı. Bu Bilgi’ye
de, Devlet’i Sağlam Temeller üstüne oturtmak gerektiğini
düşünerek vardı.
Sophist Okul’nun
Sofizm’e inanmayan Öğrencisi’ydi O. Sonraki yıllarda
Sofizm’in kazandığı olumsuz anlamdan dolayı İsim Babası
Pythagoras’ın (ö. 504 ) olduğu Filosophia
kavramına sığınan Düşünce Adamları, O’nun da yozlaştığına
tanık olacaklardır.
Sokrates bu tür
Bilgiçlik’ten Nefret etmektedir. O, Bilme iddiasında olan
bir Sophos değil, Sofia Sevdalısı olan
Filosophos’tur.
‘Bir Şey biliyorum, o da hiç bir Şey bilmediğimdir,’ derken
Sofistler’le, Protagoras'la (485-411) birleşir.
Ama O, onların Bilgiç Tavırlar’ına karşı çıkmak istemiştir bu
sözüyle. Fizik Alanı’nda kesinliğe inanmamakta, kesin olarak
hiç bir Gerçeğe varılamayacağını savunmaktadır. Tek Kesinlik
Erdem Bilgisi’dir. Ancak Doğru Bilgi’nin
İnsan’ı Erdemli kılacağına inanır. Ele aldığı tek konu
Erdem’dir. Bu nedenle Çağlar boyunca Erdemli
Bilge tipine örnek gösterildi.
Çünkü, Ölçüler Kişiler’e göre değişirse,
Toplum’u hangi Değerler üstüne oturtacağız? Devlet
gerekli’dir, Sosyal Düzen gerekli’dir. Bu Gerekli
Kuruluşlar’ın sağlamlığı, sürekliliği içinse Genel bir
Ahlaq gerekir. Protagoras İnsanlar’ı değil, İnsan’ı
görmeliydi. İnsanlar arasındaki Ayrılıklar, Başkalıklar
görünüştedir. İyice incelenecek olursa İyi’ye olan
eğilim her Kişi’de aynıdır. Kişiler’in içinde uyuyan bu Ortak
Eğilim, ancak Öğretim’le ortaya çıkarılabilir. Erdem
bir’dir, bölünmez, ayrılmaz. Bir davranışta Erdemli,
başka bir davranışta Erdemsiz olunamaz. Erdem
varsa kişinin Bütün Davranışları ona uygun olmak zorundadır.
İnsan, kendisini bilmeli, tanımalıdır. Erdem, İnsan’ın
kendini bilmesi, tanımasıdır. Fizik alanı’nda Şeyler’in
nedenlerini çözemeyiz ama, kendimizin ne olmamız gerektiğini
bilebiliriz.. Erdemli olmamız gerekir, çünkü Erdemli
yaratılmışız. Erdem bizim yapımızda saklıdır. Bu
Bilgi, elde edebileceğimiz tek Bilgi’dir. Ahlaq’ın
dışında hiç bir konuda Filosofi yapılamaz. Öğretim İnsan’a hiç
bir Yabancı Şey vermez, ancak İnsan Zihni’nde gizli bulunan
Tohumlar’ı uyandırır, büyütür, geliştirir.
Kişiler, Toplum’u meydana
getirdiklerinden ötürü önemlidirler. Devlet, Erdemli
Kişiler’e dayanmalıdır. Kişiler Erdemsiz olursa,
Toplumlar’ı da Çürük olur. Devlet’in sağlam bir temele
oturabilmesi için Kişiler’in kendilerini tanımaları
gerekir. Erdemsizlik, Bilgisizliğin sonucu’dır.
Bilgi’ye kollarını açan her İnsan, Erdem’e doğru
ilerler. Erdem Bilgi’dir. İnsan Herşey’in Ölçüsü’dür
ama, X Herşey’in Ölçüsü değildir. Erdem İnsan’ın
Yapısı’nda vardır, bu arada X'in Yapısı’nda da vardır. X
Öğretim’le meydana vuruluncaya kadar X, değil Herşey’in ölçüsü,
kendi kendisinin bile Ölçüsü olmamalıdır. X, Gerçek bir
Ölçü’ye varabilmek için önce kendini bilmelidir. Bu da
Bilgi’yle olur, kendiliğinden olmaz. Yapımızdaki Güç,
gerçek bir Güç olabilmek için deşilmek ister;
uyandırılmak, büyütülmek, geliştirilmek ister. İnsan
Yapısı, X'in Yapısı değil, İnsanlık’ın Ortak Yapısı’dır.
Sokrates Grek’de Ahlaq’ın Banisi sayılır.
Sosyal Ahlaq’ın temelini attı. Sofist adı
altında toplanan Düşünürler de Ahlaqçı’ydılar. Ama
onların Ahlaq’ı, İnsanca’ydı, Toplumca değil.
İyi’yi kötü’den ayırabilmek Özgürlük’le
mümkündür. O bu anlamda Özgürlük’e yer vermez.
Platon’un (427-347) Politeia’ın
10. Bölümü’nde çeşitli Kaderler arasında bir Seçme’den
bahsedilir:
‘Belki arayıp bir Adamı buluruz da bize İyi
ve Kötü Hayatları ayırt etme Gücünü ve Bilgisini
kazandırır. İşte Galukon, İnsan için en zor an, bir
Seçme Anı’dır.
O zaman belki bütün
bu Yollar’ın, hangilerini birleştirip hangilerini ayırarak,
yaşarken hangilerinin bize ne Hayr’ı olacağını hesaplayarak,
her Yer’de ve her zaman mümkün olan en İyi Hayat’ı seçebiliriz.
Öyle bir Adam bulursak öğrenelim ondan Güzelliğin,
Yoksulluk’la Zenginliğin, şu ya da bu Yakınlık’la
ne türlü birleşmesinden İyilik ya da Kötülük
çıkacağını.. Bütün bunları düşünür, Ruh’un Aslı’nı da
göz önünde tutarsak Hayatlar’ın İyi’siyle Kötü’sünü
ayırt edebiliriz. İyi’si derken, başka her şeyi bir
yana atıp, Ruh’u daha İyi edecek Hayat’ı
anlarız, Kötü’sü derken de Ruh’u daha Kötü
edecek Hayat’ı.. Çünkü yaşarken de, öldükten sonra da böyle
bir Seçme’den en çok İyilik göreceğimizi biliyoruz artık.
Hadesin Ülkesi’ne ( ölüm) giderken bu İnanç, Çelik
gibi Sert olmalı içimizde. Öyle olmalı ki orada Para Hırsı ve
o cinsten Kötülükler Gözler’imizi kamaştırmasın.
Orta Yaşamları seçelim daha çok. Hem bu
Yaşam’da, hem de daha sonrakilerde, yukarı ya da aşağı Uçlar’dan
kaçınalım.
Çünkü İnsan Mutluluğu buna bağlıdır.’ der.
İyi ile Kötü arasında bir
Seçme yapabileceğimizi söylüyor. Seçme’nin bulunduğu her yer’de
Özgürlük var demektir. O’na göre İyi, İnsan’ı
Mutluluğa götürür. Aklımız İyi’ye erseydi, İyi’ye
yönelmemezlik edemezdi. Çünkü Aqıl dışında başkaca bir
İrade yoktur, Akıl ve İrade aynı
Şeyler’dir.
İyi’ye eren Aqlımız İyi’ye
yönelmek zorundadır. Aqlımızın İyi’ye ermesi bir
Bilgi işi’dir. Aqıl bu Bilgi’yi edinmemişse, yine
zorunlu olarak, İyi’ye yönelmeyecek ve İştahlar’ın
Zorunluluğuna sürüklenecektir. İyi’yi bilirsek zorunlu
olarak onu seçeceğiz. İyi’yi bilmediğimiz için zorunlu
olarak Kötü’yü seçiyoruz.
Der ki: ‘Yaramıza Bıçak vurduruyoruz.
Çünkü Aqlımız, ilerdeki büyük Acı’dan bizi korumak için,
şimdiki küçük Acı’ya katlanmamızı gerektiriyor. İştahlar
Yolu’nu seçen Yarasına Bıçak vurdurmaz, ama bir süre sonra
ölür gider. Acı’dan kaçmak, hoşlanmaya ulaşmak, bedensel
İştahlar’ın peşinde gitmekle değil, Aqlın peşinde
gitmekle gerçekleşir. Buysa bir Bilgi işi’dir. Bu
Bilgi’yi bilmediğimiz sürece, zorunlu olarak, Yakın
hoşlanmayı, ilerideki Acılar’ını düşünmeden seçmek zorundayız.
Bedensel Hoşlamalar’ın Qaderi’ne karşı, Aqlın Qaderi’ni
seçmekte Özgür’üz. Ama bu, bir Bilgelik işi’dir ve
Bilgelik Özgürlük’tür. Mutluluk, Bilgelik’le
gerçekleşebilir.’
Sokrates Düşüncesi’nde iki
Qader’den birini Seçme söz konusudur, Özgür Seçme
değil. Bilmediğimizde bunu, bildiğizde öbürünü seçiyoruz.
Platon bir Konuşmasını şöyle
anlatır:
‘Bana kalırsa Adeimantos,
Mutluluk Toplum içindir. Biz Devlet’imizi
bütün Toplum’a Mutluluk sağlasın diye kuruyoruz. Yoksa
bir Sınıf, ötekilerden daha Mutlu olsun diye değil.
Çünkü kurduğumuz
Devlet’te Doğruluk’u, Kötü yönetilen
Devletler’deyse Eğrilik’i bulmaktayız. Yurt, baştan
başa Mutlu olacak. Bir Heykel’i boyarken biri çıkar da, Vucud’un
en güzel yerlerine en güzel Renkleri koymadığımızı, örneğin
Yüz’ün en güzel yeri olan Gözleri niçin Erguvan’a değil de
Kara’ya boyadığımızı sorarsa, ona diyebiliriz ki, ne tuhaf
Adam’sın, sence güzel boyamak için , Göz’ü Göz olmaktan
çıkarmak mı gerek? Sen Heykel’in bütünüyle Güzel olmasına bak,
bütünün Güzelliği için Gözler’in Kara olması gerekiyordu.
Koruyucular için de, böylece, onları Koruyucu olmaktan
çıkartacak bir Mutluluk gerekmez. Çiftçiler’e de
Bayramlıklar giydirip, Altınlar takıp, Toprağı ister işleyin
ister işlemeyin; Çömlekçiler’e de Ocak başında yan
gelip Kadeh tokuşturun, arada bir de Tezgah’a geçip dilediğiniz
kadar Çömlek yapın mı diyeceksin? Bütün Yurd’un Mutlu olması
için Koruyucu’nun Koruyuculuğunu, Çömlekçi’nin
Çömlekçiliğini gereği gibi yapması gerekir. Biz Toplum
için Gerçek Koruyucular, ona hiç bir Kötülük etmeyecek
Koruyucular istiyoruz. Toplum için Koruyucular
ararken gözettiğimiz nedir? Bu Koruyucular’a en yüksek
Mutluluğu sağlamak mı yoksa bütün Yurd’u Göz önünde tutup
herkesin Mutluluğunu sağlamak mı? Evet, Koruyucular’la
Yardımcıları kurduğumuz Düzen’e bakıyorlar mı, hem kendilerini,
hem başkalarını görevlerinde Usta olmaya zorluyorlar mı?
Böylece de bütün Yurt gelişip En İyi Yönetim’e kavuşunca her
Sınıf, Doğa’nın verdiği Mutluluk Payı’nı alabiliyor mu? İşte
asıl buna bakmalı Adeimantos. ‘
Hançerlioğlu şöyle öfkelenir O’na:
’Kurulu Düzen’in titiz bir Savunucusu’dur,
toplumsal Gelişmeler’e karşıdır. Kurulu Düzen’i , Ahlak
Düzeyi’nde temellendirmeye çalışır, Gerçeğin bunun tam tersi
olduğunun farkında değildir. Ahlaq, Düzen üzerine kurulur
oysaki ‘
O’na göre Bilgi’nin amacı ne teorik,
ne pratik’tir, sadece Yaşama Sanatı’dır.
Elealılar’la
başlayan Bilgicilik Akımı’ndan (özellikle de Objektif
Gerçeklik’in asla bilinemeyeceğini ilerisüren
Gorgias
(ö. MÖ 375) dan geçen İdealist Çizgi’yi geliştiren Düşünür’dür.
Ben’i Bilgi’nin Kaynağı yapmış, Doğal ve
Toplumsal Olaylar’ın Maddeci açıklamaları’na karşı çıkmıştır.
İdealizm, Öğrencisi
Platon’la (ö.MÖ 347)
Zirvesi’ne varmıştır.
Platon'un,
Xenophanes’in,
(MÖ 430-355 )
Aristoteles'in Eserleri’nden O’nu tanıyoruz.
Düşünceleri, özellikle
Platon’un
Diyalogları aracılığıyla bilinir. Ne var ki bu
Diyaloglar’ın çoğunda da, konuşanın Sokrates
olmayıp, O’nun aracılığıyla
Platon olduğunda pek çok
Filosofi Tarihçisi birleşir.
Emile Brehier
şöyle der :’Phaidon’da Anaxagoras’ı (ö. MÖ 428)
okuyarak kendini geliştiren ya da
Parmenides’te (539-469) İdealar Öğretisi’ni
Elea’nın ihtiyar Filozof’una sunan Genç Sokrates’in,
Platon’un kendisinden başka birisi olması pek az
muhtemeldir.’
O’nu
Platon'un,
Aristoteles'in,
Xenophanes'in Eserleri’nden biliyoruz.
Emile Brehier,
Platon’un Eserleri’ndeki Sokrates’le ilgili
olarak şöyle der:
‘Protagoras’da
zengin ve ünlü Sofistler’in ortasında Genç ve Yetkesiz
Sokrates’i, Apologia (Savunma)’da kendi Ahlaq ve
Toplum Göreviyle bilinçlenmiş olan Sokrates’i, Şölen’de
ve Teaitetos’ta Menon’un Bilgisizliğini
açığa vurarak O’nu bir Torpil Balığı gibi sersemleten
Sokrates’i, en sonra da
Gorgias (483-375 )
ve Menon’da Filosofi Dirimi’ni savunan
Sokrates’i buluruz. Bundan sonra Sokrates ve O’nun
Acıklı Dirimi de silinip ortadan kalkar. ‘
Bu Diyaloglar’dan O’nun
sistemlenmiş bir Öğreti’ye sahib olmadığı çıkarılır.
Aristoteles O’nu, Ahlaq’ın ve Kavramlar Filosofisi’nin
Banisi sayar. Şöyle der:
’ Sokrates, Ahlaqi Kavramları ele alıp
inceler ve bunları evrensel çapta tanımlamaya girişir.’
Bir çok Filosof ise
bu görüşe katılmaz. Sokrates Ahlaqi Kavramlar’ı
tanımlama aracılığıyla, İnsanlar’a, kendilerini İnceleme ve
Tanıma yollarını anlatmaya çalışmıştır. Nitekim Bilgi’nin
amacını da ‘Kendini Bil ‘ Sloganıyla
açıklamıştır. Demek ki Bilgi’nin amacı ne Teorik’tir ne
Pratik. Sadece İnsan’ın kendisini iyice tanıyıp daha iyi
yaşamaya yönelmesidir. Sokrates’in Düşünceleri’ne, eğer
bir Öğreti niteliği yakıştırmak gerekiyorsa, Mutlu Yaşama
Filosofisi denebilir. Yöntemi de İnsanların kendi
kendilerini bilmelerini sağlamak’tan ibarettir.
Sokrates’e göre Bilgi, İnsanlar’ın kendi
kendilerini bilmekle elde edebilecekleri bir Bilgi’dir;
24.Saat kavramındaki Bilimsel bir Bilgi değildir, Öznel
ve Görgül’dür.
Ebelik,
Sokrates’in Yöntemi’dir. Sokrates, Doğurtucu bir
Yöntem’le tartışırdı.
Amacı, tartışmak değil, Ustaca Sorular’la gerçeği
karşısındakine buldurtmaktı. Bu yüzden ‘Ben Ebe’yim ‘
derdi. Çünkü Sokrates’e göre Bilgi Doğuştan’dır.
İnsanların Uslar’ında taşıdıkları Gerçekleri doğurtmak,
yani meydana çıkartmak gerekir. Eğitimci’ye düşen görev
öğretmek değil, doğurtmak’tır.
Ruhlar’dan onlarda bulunan’ı çekip çıkartır,
Onlar’da bulunmayan hiçbir şey onlara vermez. Örneğin,
Utangaçlığın ne olduğunu bilmediği gibi kendisinin de Utangaç
olduğunu bilmeyen Utangaç Kharmides’den ( 400 lü yıllar
) ve Yiğitliğin ne olduğunu bilmeyen Yiğit
Lakhes’den Utangaçlığı ve Yiğitliği doğurtur. Ne varki
İnsanlar, kendi kendilerini tanıdıklarını ve bildiklerini
sanırlar. Sokrates’in, Onlar’la tartışır ve onları doğurturken,
onlara İroni’ye alması da bu yüzdendir. Kendini bilme işi’nin
pek güç bir İş olduğunu bilmemelerindendir. Bu gibi
Kuruntular’a açılan Kapıları önceden kapamak için de, tek
Bilgisinin, hiç bir şey bilmediğini bilmek olduğunu
ileri sürer. Gerçek, Tartışma’yla yani doğurtularak ortaya
çıkacak ve bilinecektir. İnsanlar’ın kendilerini bilmeleri
Zorunlu’dur, çünkü Erdem bu Bilgi’dir ve hiç bir
insan bilerek Kötülük yapamaz.
Doğurtabilmek için İnsan’da Doğuştan
Bilgiler olması gerekir. Doğuştan, Varlığın
kendisinde bulunan demek. Edinilmiş terimi
karşılığında kullanılır ve bir Varlığın dışardan almadığı
anlamını dilegetirir. Bu, katıksız İdealizmin Kurucusu,
Ustası Sokrates’in etkisiyle, Platon olacaktır.
Sokrates, Erdem’in İnsan Usu’nda içkin
bulunduğunu ve bunun ancak Eğitim’le ortaya çıkarılabileceğini
söylerken,
Platon Tüm bilgi’nin daha önceki hayatlarda
edinilmiş olup Anımsama
yoluyla gerçekleşebileceğini
savunur.
Sokratescilik:
Antik Grek Düşüncesi’nin en ünlü Düşünürlerinden olan
Sokrates’in Öğretisi ve bu Öğretiyi çeşitli yanlardan
izleyenlerin tutumu böyle adlandırılır.
O Grek’te İndüksiyon Yöntemi’nin Kurucusu’dur. Tek tek
durumları ele alarak tüme varır. Yine Hellen
Aydınlanması’nın da Kurucusu’dur. İnsan Hayatı’nın
ölçülerini hiç eleştirmeden olduğu gibi kabul eden
Gelenekçiliğin tersine, bu ölçüleri Us’un süzgecinden
geçirdi. ‘Hiç bir şey bilmediğimi biliyorum’ sözü Kuru bir
Şüphecilik değildir.
Çeşitli Kişiler’le yaptığı Diyaloglarında belli bir
Metod kullanır. Bu Metod iki Aşama’dan ibarettir:
1.Kendisinin hiçbir şey bilmediğini ileri sürerek karşısındaki
kimseye çeşitli Sorular sorar. Buna Sokratik Alay denir.
2.Olarak, soruşturduğu Kimse’ye çeşitli Sorular sorarak, O’nun
Doğru’yu ve Gerçeği bulmasını sağlar. Bunu yaparken zaman
zaman Kişi’yi Çelişkiler’e düşürür ve kendi söylediklerinin
Yanlışlığını yine kendisine İspat ettirir. Bu Metoda ,
Annesinin Ebeliğinden ilham alarak Doğurtma Yöntemi
der.
Antikite’de
Platonculuk, Megara Okulu, Kireke
Okulu, Kinik Okul ve Elis-Eretria Okulu çeşitli yönler’den
Sokratescilik’i sürdürdü. Bu Okulların
bir çoğu O’nu Sofizm’le kaynaştırmaya çalıştı.
Sokratesci Okullar, İnsan Hayatı’ndaki en büyük amac’ın
Bilgi’yle varılan Erdem olduğu yolundaki görüşte
birleşirler.
Eukleides (450-038 ), Elisli Phaidon,
Antistenes, (444-368) Aristippos (435-355) ve
izleyicileri Soktaresçi Sofistler olarak
anılırlar. Bunların öğretilerinde Sofist Ögeler
Güçlü’dür.
Bu Okulların her biri, bir yönüyle Sokratesci’dir,
ama Platon bütün Yönleri’yle.
Cicero
(106-43) ‘Sokrates’in Filosofi’yi Gök’ten Yer’e indirdiğini’
söyler.
O’nun tarafından söylendiği bilinen iki
kesin önerme vardır:
-‚Erdem Bilgi’dir.
-‚Bilerek ve isteyerek Kötülük
edilemez’.
O Bizi Mutluluk’a
ulaştıracak tek şeyin Erdem olduğunu söyler. Toplum bu
Erdemli Vatandaşlar’ın meydana getirdiği bir Topluluk’tur.
Onlar, Devlet’e ve onun Yasalar’ına, beğenmeseler bile baş eğerler.
Toplumsal Düzen, böylelikle, Erdem temeli üzerine
yükselir. Kendisi de bu Saygı’nın Kurbanı olarak Baldıran
Zehiri içti.
Marxistler O’nu Bilimsel Filosofi
açısından değersiz bularak, O’ndan öncesine önem verirler. ^’Materyalist
Naturalizm yolunda ilerleyen Doğrultu’yu İdealizm’e
yöneltmiştir, derler.
Hançerlioğlu
şöyle der ’Sokrates’in birkaç kaynağı var ki herbirinde
başka bir yüz’le görünmektedir. Aristophanes’in
Sokrates’in ölümünden 25 Yıl önce yazdığı Bulutlar
Komedisi’nde Gülünç bir Geveze’dir. Sophistler’in
Başı’dır.
Xenophanes‘in
Anılar’ında Kuru bir Ahlakçı’dır, hiçbir Filosofik
Derinliği yoktur. Aristoteles’in Sokrates için
yazdığı Notlar büyük değer taşımaz. Çünkü
Platon’un
Yazılarından ve anıları’ndan alınmıştır.
En değerli kaynak O’nu, kendi Düşünceleriyle
de güçlendirdiği halde
Platon’un Gençlik
Diyalogları’dır. ‘
Platon’un,
Sokrates’in Düşüncelerini yansıtan eserleri Sokratesci
Diyaloglar adıyla anılırlar. Başka kitabları ad olarak
verenler de vardır. Bunlar Gençlik Diyalogları’ndan
çoğunu tanım içine almazlarken Platon’un başka
Eserlerini bu meyanda sayarlar.
Bibliyografya:
-*Çelgin,Güler;Eski
Yunan Edebiyatı,
-Batı Felsefesi Tarihi, B.Russell,
-Der Echte und der Xenophoniche
Sokrates, Karl Joel,
-Felsefe Arkivi,
-Felsefe Tarihi, A.Weber,
-Felsefe Tarihi,Macit
Gökberk,
-Filozoflar Ansiklopedisi,
Cemil Sena,
-Materyalist Felsefe Sözlüğü,
Rosenthal ve Yudin,
-Socrates, O. Gigon,
-Sokrat, Mehmed Emin
Erişirgil,
-Sokrates, Sein Work und Seine
Geschichtliche Stellung, E.H.Maier,
-
http://www.info-antike.de/sokrates.htm Ümit Ersözlü,
Sofizm Aristoteles’ten
sonra yanıltmak amacıyla yapılan yanlış akletme anlamına
gelecektir.
Kelime’nin Etimolojik gelişmesi için bak:
GDT/Milet
Okulu, Thales’in
Biyografisine.
İçinden
gelen ses
konusunda, Qur’an’ın Eşka ve Etka İlhamları
(eş-Şems Suresi ) ile, İnsan için Yakılan Ateş
Meseline bakılabilir. (2/el-Bakara Suresi)
Sextus Empiricus,
hakla haksız üstündeki ölçünün, çeşitli milletlerde
değişik bulunduğu gibi, bir toplumun çeşitli sınıflarında
da değişmekte olduğunu söyler. Nietzsche'ye
göre de ‘Her zaman aynı kalan, Mutlak bir Ahlaq
yoktur.’ Birçok Sensualist de böyle düşünür
İslam Bilgeliği’nde de önemli bir yer
tutan bu Altın Söz için, tarih üstü kategori olarak
96/el-Alaq Suresi’nin giriş kısmındaki yöntemden
yararlanılabilir.
Platon/
Sokrates’in Savunması
‘Metafizik’le ilgilenmedi’, denir. O’nu Devlet
Tanrılar’a inanmamakla suçladı. Burdaki karışıklığı
netleştirmek lazım.
Hançerlioğlu, O.
,Felsefe Ansiklopedisi, Kavramlar ve Akımlar : ‘Felsefe
Bilgiçliği (Fr. Philosophisme ) Saçma, sahte ya
da aşırı felsefe ve filozofluk..
Böyle davrananlara da saçmacı ya da
ukala anlamında philosophiste denir. (1977,
İst, Remzi Kit.C.2, s.152-153 )
Kant
bu düşünceyi geliştirdi.
Qur’an’ın ,insanın önünde duran İki Geçit’ten, zor
olanı (Aqabe) aşmaya yanaşmadığını söyleyen
anlatımı hatırlanmalı.
Qur’an’ın Sahte Dindarlık (Musallin) ile (el-Maun
Suresi ) Gerçek Dindarlık arasında ,ayırıcı özellik
olarak diktiği bu önemli sembolü kavrayan bir insan’ı ,
elbette Tarih’in Işık Taraftarları arasına koymamız
gerekir. İsa’nın
Mesajları’nda da altı çizilen ‘İki Tanrı’ya kulluk
edemezsiniz, hem Allah’a, hem Mammon’a ‘ diyen
metinlerle mukayese edin.
17/el-İsra Suresi’nin ve tüm Qur’an’ın yapyığı Vus’at
çağrısını hatırlayın. (Örneğİn 2/el-Baqara 144) Bu çağrıya
bütün bir insanlığı toptan muhatap olduğınu söyleyen
böyle bir adam’ın kimliği konusunda
tarih bizi mütereddid bırakmayacaktır.
Muhammed el-Emin.
Müslim Aqıl, bu Vasat Ümmet’le
aziz olmanın bilincindedir.
Platon
/ Devlet, 10.Kitap, 618 B, C, D, E, 619 A,B ç. S.Eyüpoğlu-
M.A. Cimcoz,
1958, İst, 6.bas. Remzi Kit., Büyük Fikir Kitapları
Dizisi,
Spinoza
da böyle düşünür.
Grek’in düşünce birikimine yapılan bu önemli katkı ,
Atina Okulu’nın gerçek kurucusu olan
Sokrates
üzerinden Platon’a,
oradan Kitap Bilgisi ile Diyalektik Sentezini ,
el-Farabi’de
bularak kökleşecektir: Medinetü’l-Fadıla.
Platon/Devlet,
4.Bölüm, 419-421
c.2 s.266, Oysa Sokrates’in
savunduğu Düzen’in, var olan değil, doğal/ilahi düzen
olması muhtemeldir. Bununla kavgalı olanların, O’na
öfkelenmesi anlaşılabilir. Yine Toplumsal Mutluluğa
yapılan vurgu’dan birilerinin mutluluğu için diğerlerinin
Mutluluğunu harcamak gibi bir eğilim,
Sokrates’e
referans verirse bunu önleyemeyiz. Kutsal Öğretiler’den
dahi şeytanca yorumlar çıkarılması ile doludur İnsanlık
Tarihi.
/Metafizik, M.4, 1078 b, 17
Kuşkusuz O, bu yöntemi ne ilk kullanandır, ne O’ndan
sonra görülebilecek yöntemler mutlaka O’ndan yararlanmış
demektir. Qur’an’ın Sokrates
öncesine tarihlenen Mezoptamya’lı
İbrahim
Peygamber’in Gökcimimlerinin ilahî niteliğinin
asılsızlığını ispatlamak için yaptığı tartışmada da bu
yöntemi görürüz. Muhammed
a.ın zina yapmak isteyen Genç’e yaptığı öğütte de. Yine
Qur’an, Yerleri ve Gökleri yaratan Allah’ı bırakıp da
Putlar’a yönelenlerin yanılgılarını sergilerken kullandığı
yöntemde de bu vardır.
Bu yöntemle, Elçiler’in gaflette olanlar için
bir Hatırlatmacı olarak gönderildiğini söyleyen
Qur’an Ayetleri arasında bir mukayese yapılabilir.
Descartes’e
göre de ‘düşüncelerimiz arasından bir bölümü benimle
beraber doğmuş gibidirler’ O’nun yaklaşımı , bütün
Düşünceler’in ya Doğuştan, ya Dıştan ya da
Yapma olduğunu ileri
sürer.
Kant’a
göre de Bilgi’nin önsel kalıpları Doğuştan’dır.
Doğuştan Düşünceler yoktur ama Önsel İlkeler
(Fr.Principes apriori) vardır.
Leibniz’e
göre kimi Düşünceler’in Doğuştanlığı, Duyumsal Deney’le
meydana çıkan Us’un eğilimidir. Tüm bu açıklamalar,
Doğuştan Düşünceler (Fr. Idees ınnees, Al. Angeborene
Ideen, Ing.Innate ideas) diye anılacaktır. Doğarken İnsan
Us’unda bulunduğu varsayılan düşünceler.. Herbiri kendine
özgü olan Bu ilerisürüşler’in aralarında anlayış ayrımları
vardır. 20. yy.da Bergson
da kendince bu tartışmaya katılır. Maddeci Düşünce tüm bu
tartışmalara tepeden bakarak ‘Bilme’nin duyusal yanıyla
ussal yanı’nı birbirine karıştırılması‘ olarak tanımlar
Doğuştan Düşünceleri..
L.Laurand/Manuel
des Etudes grecques et latines, s. 195
Platon’un
Gençlik Diyalogları
genellikle Sokratesci
Diyaloglar
adıyla anılır. Şunlardır : Apologia,
Kriton,
Küçük Hippias,
İon, Lakhes,
Euthypron, Kharmides, Protagoras
ve Politeia’in I. Kitabı.. Ama eserlerin
Platon’a
aidiyeti de şüphelidir.
1990, İst, Remzi Kit. S.148-154
ç.
Muammer Sencer,1960,İst.
1962,İst, say.13, Bedia Akarsu/Sokrates’te
Erdem
Düşüncesi,
Ç. Aziz Çalışlar,
1972,İst,Sosyal Yay.