Immanuel Kant

1724-1804

 

              Alman Düşünürü.. Klasik Alman İdealizmi’nin Kurucusu. Aydınlanma Filosofisi’nin ve Yeniçağ’ın En Önemli Temsilcileri’nden. Bilgi Filosofisi’nin Kurucusu, Ahlak Filosofisi’nin En Büyük Kuramcısı olarak da anılır.

  22 Nisan 1724’te Königsberg’de doğdu. 12 Şubat 1804’te orada, Purisya’da öldü.

  Kögigsberg Üniversitesi’nde Profesör’dü. Oluşturduğu Ortam, bir Matematik-Fizik-Rasyonalizm Ortamı’dır. Genç Kant Üniversite’yi bir Fizik Doktora Tezi’yle bitirdi.

            Kozmogoni Alanı’nda Bulutsuluk Varsayımı’nı ilerisürdü. Gezegenler Sistemi’nin Temel bir Bulutsu’dan meydana gelip geliştiğini düşündü, Hareket’le Statikliğin İzafiliği Kuram’ını geliştirdi. Evren’in Doğal Gelişmesi Yolundaki  Maddeci Anlayış’la bağdaşan bu Çalışmalar’ı Diyalektiğin Gelişmesinde Önemli Rol oynadı.

 

            Gençlik Yılları ve Eğitimi:

            Doğu Prusya’nın Liman Kenti Kögigsberg’de Dindar ve Yoksul bir Aile’nin 9 Çocuğu’ndan 4.olarak doğdu. Babası bir Eğerci, Annesi Eğitimsiz bir Alman Kadını’ydı. Her İkisi de Koyu Pietist’ti. Çelimsiz, Narin Yapılı bir Çocuk’tu. 8 Yaş’ındayken Annesinin Çabaları ve Mahalle Papazı’nın Yardımı’yla Zamanının  en İyi Okullar’ından biri olan ve Sağlam bir Klasik Eğitim veren Collegium Fredericianum’a girdi. Buradaki 8,5 Yıllık Parlak Öğrencilik Dönemi’nde Hayat’ı Boyunca Hayranlık Duyduğu Latin Klasikleri’yle, ayrıca özellikle Fizik ve Matematik Konuları’nda yoğunlaşan Yeniçağ Bilimi’yle ilgilendi. 1740’da Kögigsberg Albertus Üniversitesi’ne İlahiyat Öğrencisi olarak girdi. Ama daha çok Fizik ve Matematik’le ilgilendi. Bu arada bir Öğretmeni’nin Dikkatini çekerek onun Özel Kitaplığını kullanma İznini aldı. Bu İlk Gelişme Yılları’nda Okumalarını Newton, Doğa Bilimi ve Fiziksel Coğrafya Konuları’nda yoğunlaştırdı. Leibniz’in Usçu Filosofisi’ne Sistematik bir Biçim veren Wolff’un Düşünce Sistemi’nden de etkilendi.

            1744’te Fizik Konusu’nda İlk Kitabını yazmaya başladı. Üniversite’de kalma Kararını verdiği bu Yıllar’da Eğitimini Zorlukla da olsa desdekleyen Babasının ölmesi (1746) üzerine ve Bazı Eğitim Kurumları’nda Okutman olma Çabalarının Sonuçsuz kalması üzerine 9 Yıl Özel Öğretmenlik yaptı. 3 Soylu Aile’ye Hizmet ettiği bu Dönem’de hem Königsberg’in Etkili Çevreler’inde Değerli bir Bilgin olarak tanındı, hem de kendi Özel Çalışmaları’nı sürdürdü. Genellikle ‚Kritik Dönemi Öncesi’ sayılan bu Yıllar’da Fizik ve Fiziksel Coğrafya’yla ilgilendi. Canlı Güçleri, Yeryüzü’nün Çeşitli Özellikleri’ni (Depremleri, Rüzgarları vb) ele alan bu Dönem Çalışmaları’ndan Allgemeine Naturgeschichte  und Theorie des Himmels’te, daha sonra Laplace’ın geliştirdiği ve Kant-Laplace Kuramı olarak adlandırılan Bulutsu Sistemi Görüşünü ortaya koydu. Bu Kuram Güneş Sistemi’nin Oluşumunu Başlangıçtaki Tek bir Gökcismi’nin parçalanması ve Soğuması’yla açıklıyordu.

            1755’de Diplomasını aldıktan sonra Königsberg Üniversitesi’nde Kadrosuz Öğretim Üyesi olarak Kabul edildi. 15 Yıl sürdürdüğü bu Görev’i sırasında hem Öğretmen, hem de Yazar olarak gittikçe artan Üne kavuştu. Fizik ve Coğrafya’nın yanında, Özellikle Mantık, sonra da Etik ve  Din Konuları’nda  İlgi ve Tepki çeken Çalışmalar yaptı. Bunların en Önemlileri Leibniz’in Sistemi’ne Kuşkuyla bakmaya başladığının belirtilerini taşıyan Filosofi Yazıları ile Batıl İnanç Konuları’na girdiği ve Üstü Kapalı da olsa Din Eleştirisi’ne girdiği Eserler’di. Principiorum primorum cognitionis metaphysicae nova dilucidatio’da Wolff’un Sistemi’ni yadsıyan Bazı Leibnizçi İlkeleri, özellikle de ‚Yeter Sebeb’ İlkesini ele aldı. Ayrıca Deprem üzerine 2 metin (1755,1756), Rüzgar üzerine bir Yazı (1756), Fiziksel Coğrafya konusu’nda bir Yardımcı Ders Kitabı (1757) ve Hareket üzerine bir Metin (1758) yazdı.

            1760lar’da Kant, Newton’dan kaynaklanan Debeysel Bilim Anlayışı’na ve Rousseau’dan Etik’ine Yakınlık duyuyor, Leibniz’in Usçu Görüşleri’ni ise gittikçe daha çok eleştirerekYerleşik Din Anlayışı’ndan kopuyordu. Bu Yıllar’da İskoç Filozof David Hume’un Eserleri’yle Tanışması da kendi değişiyle Doğmatik Uyku’dan uyanmasına Yol açmıştı. Hume’in Özellikle  Mucizeler’e Yönelik Eleştirileri ve Nedensellik Üzerindeşi Şüpheci Tutumu’nun Bilgi  Alanı’nda taşıdığı Anlam, Kant’ı Filosofi’yi en baştan ele alarak eleştirmek gerektiği Düşüncesine götürdü. Bu Etki’nin Eleştiri Dönemi Öncesi’nde ortaya çıktığı İlk Alan Din’di. Kant İsveçli Emanuel Swedenborg’un o Yıllar’da hemen bütün Avrupa’da Tartışma Konusu olan Ruhlar Alemi’yle İlişkileri üzerine İnce bir Alay taşıyan Traume eines Geistersehersi erlaeudert durch Traueme der Metaphysik’te Özellikle bilinebilme açısından Ruh Konusu’nu ele aldı. Tanrı’nın Varlığı’nın Kanıtlanmasını Mantıksal Açı’dan eleştiren Görüşleri de yine bu Yıllar’da gelişti. Bu Görüşleri’ni daha Geniş bir Mantık Eleştirisi olarak Untersuchung über die Deutlichkeit der Grundsaetze der natürlichen Theologie und der Moral ve Von dem ersten Grunde des Unterschieds der Gegenden im Raume’de Dile getirdi.

            Bu arada Königsberg Üniversitesi’nde Kadrolu Profesör olabilmek için 2 Başvurusu Geri çevrilmiş, başka Bazı Ünivesriteler’den glen Çağrıları da Kögigsberg’den ayrılmamak için kabul etmemişti. Ama Sonunda Yazılarının ve Derslerinin Geniş bir Çevre’de uyandırdığı İlgi’nin de etkisiyle 1770’te Königsberg’de Mantık ve Metafizik Profesörlüğü’ne atandı.

 

            3 Kritik Dönemi:

            1.Dönem:

            Kant kendine çizmekte olduğu Yeni Yönü, 1770’te Profesörlük Görevi’ne Başlama Çalışması olarak yazdığı ve İlk Ders olarak okuttuğu De mundi sensibilis atque intelligibilis forma et principiis Adlı Metin’de ortaya koydu. Traeume’de İpuçlar’ını verdiği Dualizm’i belirginleştirerek 2 Ayrı Bilgi Kaynağı’ndan Söz etti. Duyulur Dünya’nın Nesnesi olan ‚Görünüşler’’i, Düşünülür Dünya’nın ‚Kendi Başına Şeyler’inden ayırdı. Leibniz’in ‚Ussal Doğrular’ Kavramı’nı eleştirirken, İnsan’ın her Türlü Algı’dan Bağımsız bir ‚Düşünülür Dünya’yı dolaysız olarak bilemeyeceği, ancak kendinde bulduğu Bazı Zorunlu Düşünceler’le böyle bir Dünya’ya yaklaşabileceğini savundu. Kritik Dönemi’nin en Önemli Kavramları’ndan biri olan ‚Sınır’ Kavramı’nı da (Her Bilgi Alanı’nın kendine Özgü İlkeleri’yle ancak o Bilgi Alanı’nın içinde İş görülebileceği, bu Alan’ın Sınırları aşılınxa da Hata’ya düşüleceği Görüşü) ilk kez bu Eser’de  ortaya koydu. Kant’ın Filosofi’ye soktuğu Transzendent ve Transzendental Ayrımı da ‚Sınır’ Kavramı’na dayanıyordu. Buna göre , bir Alan’ın kendi Sınırları’nı aşarak Bilgi üretmeye çalışmak Transzendent (Aşkın), Alan’ın Sınırları’nı belirleyerek Aşkın Bilgi Üretme’ye Engel olabilecek Bilgisel Ölçüleri bulmak ise Transzendental İşlemler’di. Bu Açı’dan Kant Kendi Filosofi Görüşü’ne ‚Transandantal İdealizm’ Adını verdi.

            Bu Başlangıç Metni’nden sonra , Kant  İnsan Usu’nu  bütünüyle eleştirmeye yöneldi. Prof. Olduktan sonra Çalışmaları’nı  yavaşlattığı yolundaki Eleştiriler’in de Etkisiyle, Uzun süren Sessizliğini bozarak Birkaç Ay içinde 1781’de Yayın’a Hazır hale getirdiği Kritik der reinen Vernunft’u  yayınladı.

            Yeniçağ Filosofisi’nin  en Önemli Kitabı sayılan bu İlk Kritik, Karmaşık Yapısı ve son derece Soyut, Alışılmamış Dili’yle Başlangıç’ta hemen Hiç anlaşılmadı. Sonradan da yalnızca Üstü Kapalı bir Din Eleştirisi olarak görüldü. Bu yüzden Kant önce Krtitik’in Kısa bir Özet’i olarak Prolegomena zu einer jeden künftigen Metaphysik, die als Wissenschaft wird auftreten können Adlı Eserini, ardından da Kritik’in gözden geçirilmiş ve yer yer değiştirilmiş bir Baskısını yayınladı.(1787).

            Kritik der reinen Vernunft ile yepyeni bir Filosofi Sistemi’ne yönelen Kant, Deneyciliği’n ve Usçuluğu’n Bilme Süreci’nde Özne’yle Yüklem’in Karşılıklı İlişkisi Konusu’ndaki Varsıyımı’nı tersine çevirerek kendi Değimi’yle Filosofi’de Kopernik Devrimi’nin Karşılığı’nı yarattı.Önceki Görüşler’e göre, Bilen Özne kendini bilinen Nesne’ye göre Ayarlar, Bilgi de böyle ortaya çıkardı.Kant, bunun tam tersinin olup olamayacağını, bilinen Nesne’nin bilen Özne Yolu’yla oluşturulup oluşturulamayacağını sordu. Kritik Kavramı’nı da, Özne’nin Etkin olarak Nesne’nin oluşturulmasına katılma Biçimleri’ni Tespit etme Anlamında kullandı.Buna göre Bilgi, Özne’ye kendi dışından gelen bir Şey ayıklandıktan sonra hala Bazı Ögeler içeriyorsa bunlar Özne tarafından katılmış Ögeler olacaktı. Böylece, bu Ögeler’in Kurucusu olan ve Bilgi Sürecine, Bağlantılar kurarak Etkin bir Biçimde katılan ‚Transandantal Ben’ ortaya çıkacaktı.

            Bilgi’ye Özne’nin kattığı Ögeleri belirlemek için Kant Bilgi Türleri’ni Bazı Özellikler’ine göre 4’e ayırdı: Bilgi İçeriğini yalnızca verilmiş Nesne Kavramı’nın içinde bulan Analitik (Çözümleyici) Bilgi; Nesneler’in Ötesi’nde bulunan bir İçeriği onun Kavramına bağlayan Sentetik (Bağlayıcı) Bilgi; ancak Deneyim Yolu’yla, Yani Özne’nin dışından gelen İçerik’le oluşan a posteriori (Deneysel) Bilgi; Bilgi İçeriğinin oluşmasına Nesne’nin verilmesinden önce katılan Ögeler’den oluşan a priori (Önsel) Bilgi. Bu Ayrım’a göre, Bütün Deneysel(Duyusal) Bilgi a posreriori ve Senetik; Bütün Anatilitik Bilgi de a priori idi. Ama Sentetik a priori Bilgiler de olabilirdi. Böyle Bilgiler  saptanabilirse de, Nesne’nin oluşmasına Özne’nin kattığı Bilgi içerikleri bulunabilirdi.

            Kant Sentetik a priori Bilgiler’i Matematik’te, daha sonra da Fizik ve Metafizik’te saptadı. Kritik der reinen Verkunft’un 1.Bölümü’nde de 3 Ana Başlık altında bu Alanlar’ı inceledi. İlk Başlık altında ele aldığı Aritmatik ve Geometri’deki Yargılar Özne’nin Nesneleri algılamakta kullandığı Bazı Saf Biçimler’den oluşturulmuştu. Bu Saf Biçimler, Zaman (Art ardalık) ve Uzam (Yan Yanalık) içindeki Nesneler’in İnsan için Algı Konusu olabilmelerini sağlıyordu.Örneğin İnsanlar’ın Nesneler’i saymalarını sağlayan sayılar, kendi başlarına alındığında, İnsan Öznesinin Şeyleri art arda dizme, İşlemine Uygun olarak kurduğu Nesneler’di. Dolayısı’yla Sayılar arasındaki İlişkiler’i Ele alan Aritmetik’te Yargılar, hem Sentetik (Özne’nin kendi kurduğu), hem de a priori (Zorunlu, ancak öyle kurulabilecek) Bilgi Nesneleri üzerindeydi. Benzer Biçimde Geometri de Uzam içinde algılanabilen Nesneler’e Özne’nin uyguladığı Saf Duyum Biçimleri’nin Bilimi olarak Sentetik a priori Yargılar’a dayanıyordu.

            Eser’in belki en Önemli ve en Zor Bölümü’nü oluşturan 2.Başlık altında Kant, Fiziğin de Sentetik a priori olduğunu İleri sürdü. Doğabilimi de Özne’nin Bağlantı kurarak kendi kendine oluşturduğu Bilgi Nesneler’ini içeriyordu. Örneğin, ‘Bütün Cisimler Yer kaplar’ Önermesi Analitik’ti. Çünkü Yer kaplama Kavramı zaten Cisim Kavramı’nda içeriliyordu. Dolayısıyla da Zorunlu, yani a priori’ydi. Oysa, ‘Bütün Cisimler Ağır’dır’ Yatgısı Sentetik’ti. Çünkü Ağırlık Kavram’ı Cisim Kavramı’ndan çıkarılamaz, ona ancak dışarıdan getirilerek bağlanabilirdi. Ama bu Yargı yine de a priori’ydi. Çünkü Ağırlığı olmayan bir Cisim düşünülemezdi.

            Bu Yolla ilerleyen Kant, İnsan’ın Genel olarak Kavrama Yetisi Aracılığı’yla Bilgisi’nin Nesneler’in oluşturulmasına kattığı Saf Biçimler’i Kategori Çizelgesi içinde düzenledi. 4 Tür altında birbirine Bağlı 12 Kategori’den oluşan bu Çizelge’de Bilgi Nesneler’in ‘Nicelik’ ve ‘Nitelik’leri, birbirleriyle ‘İlişki’leri ve Genel olarak Bilme Yetisi açısından (‘Kiplik’) oluşturulma Biçimleri’ne yer verdi.

            Duyular’a ve Kavramlar’a Dayalı Bilgi Türleri’nden sonra 3.Başlık altında Us’a dayanan (İdealar’dan çıkan) Bilgi Türü’ne, Yani Filosofi’ye gelen Kant, bu Alan’da Özne’nin kendiliğinden ürettiği Bilgi Nesnelerine Örnekler buldu. Bunlar ‘Dünya, ‘Tanrı’, ‘Özgürlük’ ve ‘Ölümsüzlük’tü. Bu ‘İdealar’, gerçi Özne’nin (Us’un), kendi kurduğu Zorunluluk taşıyan Kavramlar’dı. Ama Us bunları kullanarak Bilgi Nesnesi oluşturmaya girişince, kaçınılmaz olarak kendi kendisiyle çelişmeye düşerdi. Çünkü bunlar İnsan’ın Bilme Yetisi’nin alanının dışında Yer alıyorlardı ve bunlar aracılığıyla oluşturulacak Nesneler Bilgi Konusu olmazdı. Us bu Nesneler’i kendinden gelen bir Zorunluluk’la kurardı. Kritik Düşüncesi’nin  bu can alıcı Noktasında Kant, İnsan’ın ancak bu İdelar’ı kendi Usu’nun ürünleri olarak görüp bunlarla ilgili hiçbir Gerçek Bilgi elde edemeyeceğini anlamakla yanılgıdan kurtulabileceğini öne sürdü. Bunu yapabilirse İnsan bileceği Nesneler’in Alanı’ndan dışarıya çıkmaz, kendi Bilgiler’i Konusu’nda Bilinçli olabilirdi.

            Kant Kritik der reinen Vernunft’ta Bilgi Konusu’ndaki İrdelemeleri’nin Filosofisine Ön Hazırlık Niteliği’nde olduğunu bildiriyor, Özgürlük Kavramı’yla 2 Alan arasında İlişki kuruyordu. İlk Kritik’te Özgürlük Kavramı’nın Bilgi Konusu olamayacağını, yani ‘Kuramsal’ olarak İnsan Özgür’dür ya da değildir denemeyeceğini İleri sürdü. Ama İnsan’ın Özgürlük’le İlişkisi yalnız Bilgi Alanı’nda değildi. Bu da Kuramsal değil, Pratik bir İlişki’ydi. İnsan Usu Bilgi Üretme açısından Nasıl Kurucu olabiliyorsa, Eylem’de bulunan Özne’nin Pratik Usu olarak, Doğal Nedensellik’ten Bağımsız, Yani Özgür olabilir ve ortaya, Eylemlerine dayanan Nesneler çıkabilirdi. Bilgi Böyle bir İmkan sağlamıyor, ama Çelişme de yaratmıyordu.

 

            2.Dönem:

            Kant, Kritik der praktischen Vernunf’ta İnsan’ın Özgür Eylem’de bulunabileceğini savundu. İnsan Gerçi Doğal bir Varlık’tı v bir yanıyla Doğa Yasaları’na Bağlı’ydı. Ama Us’un kendi kendine Yasa koyabilme Niteliği İnsan’ın kendiliğinden bir etki başlatmasını, Yani Özgür olabilmesini de sağlıyordu. Bu İmkanın Gerçekleşmesi ‚Ahlak Yasası’ Kavramı’na Bağlı’ydı. ‚Ahlak Yasası’ İnsan Usu’nun kendi kendine Zorunlu ve Genelgeçer Kurallar koymasıydı. Bir Eylem’i belirleyen İlke, Bütün İnsanlar için Geçerli bir Yasa Haline getirilince hala Geçerliliğini koruyabiliyorsa, özgür ve dolayısıyla Ahlaklı bir Eylem’in İlkesi olabilirdi. Böylece İnsanlık Kavramı’na varan Kant, her İnsan’ın Bütün İnsanlar’la paylaştığı ‚İnsan Onuru’nu kendi Benliğinde Korumasının  bir Ödev olduğunu belirterek ancak bu Nitelik’teki Eylemler’in Ahlaklı olduğunu savundu.

 

            3.Dönem:

            Kant, Pratik Rasyon’un Kritiği ile en Önemli Filosofi Konuları’ndaki Çalışmaları’nı bitirdiğini düşünmedi. Sistemini Bütünsel Hale getirmek için Kritik der Urteilskraft’ı yayınladı. İlk 2 Kritik’te Açık kalan Estetik ve Gaî Türlerini Ele aldı. Bir şeyi Güzel bulma ile bir Şey’in bir Amaç Taşıması Sorunlarından Yola çıkarak, bu 2 Alanı Kuramsal ve Pratik Us arasında Geçiş Yolları olarak irdeledi. Estetik’te Güzellik ile Hayranlık ve Saygı arasında İlişkiler kurdu. Gaî Alan’da ise İnsan’ın  Doğa’da Gerçekte Amaç ve Erek görmediğini, kendi Amaçlarına benzer İlkeleri Doğa’ya atfettiğini İleri sürdü. Yargı Gücü’nün Belirli bir İşlem’i olan bu atfetme, Atıf’ta bulunulan Nesneler’le Gerçekte Amaç bulunduğu düşünülmezse, Zararsız’dı. İnsan, birçok Doğal Olayı ve bu arada Organik Doğa’yı Ereksellik Aracılığı’yla anlamlandırabilirdi.

 

            Hançerlioğlu şöyle der:

            ‘Filosofisi Dünyası’nın Bütün Büyük Düşünürleri’nden olduğu gibi (Örneğin Aristoteles ve Descartes (ö.1650))  en Koyu İdealistliğinde bile en Sağlam Maddi Ögeler vardır. Çağına ve Çağının çok ötesine uzanan Büyük Etkisi, belki de sadece Aristoteles’in Etkisiyle karşılaştırılabilir. Öyle ki, Batı’da en az dörtte biri Kant’tan sözetmeyen bir Filosofi Tarihi hala küçümsenmektedir. Batı Filosofi Tarihleri’nde en az dörtte bir Oranında Kant Kuralı gelenekleşmiştir.’

            Kant şöyle der:’

            ‘Ben, sadece incelemekle Görevimi yerine getireceğim. Doğa, sırası gelince, Gerçeği açıklayacak olan Adam’ı da ortaya çıkaracaktır.’ [1]

            Elea Okulu’nun İlk Metafizikci Parmenides Gerçeğe Us Yolu’yla varılabileceğini söylemişti. Kant Usl’un Güçsüzlüğünden, her Sorunu çözemeyeceğinden Söz etti. Us Bazı Sınırlar’dan öteye geçemeyecekti. Bu önceki Yüzyıl’ın Mutlakçılığına bir Çekidüzen verme Çaba’sıdır.

            Us dışı İçgüdüler’in Varlığı, Aşırı Duyguculuk, sonucu Ruhçuluğa varan İç Deneycilik Düşünceleri 1700 lü Yıllar’da güçlenmiştir. Romantizm de bu Yüzyıl’da Us’a bir Tepki’ydi.

            Kant Gerçek Alanı’yla, Mantık Alanı Arasındaki Ayrım’ı gösterdi. Negatif Büyüklükler Kavramını ileri sürdü, Çağdaşlarının Spiritüalizm’ini ve Mistisizm’ini eleştirdi. Bütün bu Çalışmalar’da Bilimsel Materyalist Alan’ın içindedir.

            Okuluna Kritisizim denir. O’na göre Filosofi Araştırması bir Değerlendirme (Eleştiri) dir. Öyleyse  Us’u değerlendirmek ve onun ne olup olmadığını bilmek gerekir. Metafizik ve İdealist Filosofi bir Mutlak  Rasyon  [2]ile yapılmaktadır. O halde Reinen Vernuft eleştirilmelidir.

            Kant'a göre Erdem, bir İçgüdü işi değil, bir Us  İşi’dir. Leibniz, Wolff (ö.1754) doğru Bilgi veren tek Organ’ın Us olduğunu savunurken Hume (ö.1776) Us’un eleştirilmesi ve Yetilerinin gerektiği gibi belirlenmesini savunmuştu.

 

            Kant, Us’u 3 Açı’dan görür:

            Teorik Rasyon (Doğru’nun Duyusu)

            Pratik Rasyon (İyi’nin duyusu)

            Estetik Rasyon ( Güzel’in Duyusu).

            Doğru’ya da, İyi’ye de, Güzel’e de Bilgi’yle varılacaktır. Şu halde Bilgi nedir?.. Bilgi ,Terkibi a priori bir Yargı’dır. Kant bu Sonuc’a şöyle varır:

  Tek Başına bir Düşünce, Bilgi değildir. Bir Düşünce’nin Bilgi olabilmesi için Başka Düşünceler’le Birleşmesi gerekir. Örneğin, Sıcaklık Cisimleri genişletir Bilgi’sinde ne Sıcaklık, ne Cisim, ne Genişlik Düşünceleri tek başlarına birer Bilgi değildirler; Bilgi olabilmeleri için Birleşmeleri gerekmiştir. Her Bilgi bir Yargı’dır. Ancak Tahlilî Yargılar Yeni bir Bilgi vermezler. Yeni bir Bilgi veren Yargılar, Terkibî Yargılar’dır. Her Terkibi Yargı da Bilimsel bir Bilgi değildir. Bilimsel Bilgi için Predicat ( Yüklem) ile Fictif ( Mevzu) arasında kurulan Bağ’ın Zorunlu olması gerekir. Deney belli Sayı’dadır, hiç bir Zaman Sonsuz Sayı’da Deney yapılamaz. Şu halde, Bilimsel bir Bilgi olabilmek için, Yargı’nın Kökleri’nin Deney’de olduğu kadar Us’da da olması, Yargı’nın bir Us  Verisine dayanması gerekir. İşte bunun için bu Yargı a priori bir Yargı olmalıdır. Şu halde Bilgi, Terkibi a priori bir Yargı’dır.

            Yine, Sıcaklık Cisimler’i genişletir Bilgisini ele alalım. Bu Bilgi’de Duyum’dan gelen Unsurlar’la Us’dan gelen Ögeler buluşur. Duyum’dan gelen Öge Sıcaklık, Us’dan gelen Öge de Sıcaklık’ta Cisimler’in Genişlemesi arasındaki  Causalite Bağı’dır. Şu halde bir Yargı’nın Bilgi olabilmesi, Duyum’dan gelen Ögeler’in Us’dan gelen Ögeler’le Birleşmesi’yle Mümkün’dür.

            Hassasiyet ( Duyarlık), kendinden bir Şey katmadan Us’a hiç bir Şey yollamaz. Duyarlığın hiç bir yerden almadığı, kendinden çıkardığı bu şey Seziş’tir. Seziş, Dış Duyum’un Biçimi olan Mekan’la, İç Duyum’un Biçimi olan Zaman’ı kapsar. Mekan ve Zaman, her türlü Deney’den önce gelen Sezişler’dir, bir başka deyişle Deney dışı Sezişler’dir. Mekan ve Zamanın dışında hiç bir Bilgi olamaz, biz Herşeyi Mekan ve Zaman içinde bilebiliriz. Mekan ve Zaman, Duyarlığın Kavrama Organları’dır. Mekan ve Zaman’ın Deney dışı bir Seziş olduğuna en Güçlü Kanıt, Matematik Bilimi’dir. Hiç kimse, ‚şimdiye kadar yaptığım Deneyler’e göre 2 kere 2, 4 ediyor’ diyemez. Herkes Matematik Gerçekler’in her Türlü Deney’den ayrı olarak var olduklarını bilir. Kaldı ki hiç bir Deney, Matematik Gerçekler kadar Mutlak Gerçekler veremez. Bu Matematik Gerçekler, Deney’den değil, Us’dan gelmektedir. Bundan başka biz Herşeyi Mekan’da görürüz, Zaman’da anlarız. Ama ne Mekan’ı, ne de Zaman’ı göremeyiz. Evren’de, Mekan ve Zaman denilen birer Obje yoktur.

            'Yargı’dan sakınınız. Bizler, Sırlar’la Dolu bir Evren’de, bir Rüya’nın Rüyası’nı görmekteyiz. Gerçekte bildiğimiz hiç bir Şey yoktur. Sezişler’imizin, Kavramlar’ımızın, Deney dışı İdeler’imizin içine gömülmüşüz, bir şeyler Hayal ediyoruz. Bildiğimizi sandığımız Şey, sadece Olaylar’dır. O Olaylar ki, bilmediğimiz bir Obje’yle, asla bilemeyeceğimiz bir Süje’nin birbirlerine olan İlgisinden doğmuştur.'

            Kant Us’a kendi kendini İnkar ettirir. Bu Konuda Bilgici Soktares'le (MÖ ö.399) birleşir. Teorik Rasyon’un Eleştirisinden sadece Şüpheciliği elde ederek çıkar. Sıra İyi’nin Duygusu, Erdem’e çıkacak olan Pratik Rasyon’a gelmiştir.

            ‘Zeka’nın Metafizik Gücü yoksa da İrade’nin vardır’, der. Tanrı gibi, Ruh gibi İdeler’in Us Yolu’yla ispatlanması Mümkün değildir ama İrade Yolu’yla ispatlanması Mümkün’dür. Teorik Rasyon’ın Dogmaları’ndan kuşkulanınız. Tanrı’nın Varlığından kuşkulandığınız kadar Yokluğundan da kuşkulanınız. Çünkü Teorik Rasyon, kendi İşleyişi, Kavramları ve Yasalarıyla bu Sonuçlar’dan hiç birine varamaz. Oysa İrade’nin İşleyişi, Karekteri ve Yasaları sizi bu Sonuçlar’a götürebilir. Çünkü İradeniz Özgür’dür, sizi zorlamaz, sadece Mükellef kılar. Ahlaki Yasa, Fizik Yasa gibi Zorunlu değildir; Özgürlüğümüzün bir Seçimidir.  Fizik Yasa’ya karşı gelemezsiniz ama Ahlaki Yasa’ya karşı gelebilirsiniz. İşte Ben, bu Özgür İradenize Pratik Rasyon Adını veriyorum.

            Şu halde Melekelerimizin başında bulunan Us değil, İrade’dir. Özgür İrade, Erdem’i doğurur. Teorik Rasyon’un Güçsüzlüğü, Erdem’i güçlendirmektedir. Çünkü Teorik Rasyon ( Zeka) Tanrı’yı ispatlayabilseydi, yaptıklarınızı yapmak Zorunda bulunduğunuz için Erdemli olmayacaktınız. Oysa Pratik  Rasyon ( Özgür İrade) sizi Erdem yolunu seçmekte Serbest bırakmaktadır. Özgür İrade’niz, dilerseniz, sizi Tanrınıza da götürecektir.

            İnsan’ın Gayesi sadece Mutluluk olsaydı, Doğa’nın ona, başka Yaratıklar’dan ayrı olarak, bir de Us vermesi gerekmezdi. Çünkü İçgüdüler İnsan’ı Mutluluğa ulaştırmaya yeterler. İnsan’a bir de Us verildiğine göre her halde Mutluluk’tan başka bir Gaye düşünülmüştür. Bu da Ödev’dir. Ödev, Us’un Emrini yerine getirmektir. İşte bu Emir’de de, Teorik Rasyon’da olduğu gibi, Deneyler’den alınmamış kendiliğinden a priori öz vardır. Şu halde Erdem, Zaman ve Mekan gibi, kendiliğinden a priori bir Us Verisidir. Bu yüzden Erdem bir Sonuç değil, bir İlke’dir. Örneğin, Us  size Doğru’yu söylemenizi emrettiği zaman, Erdeminiz, Sonucu ne olursa olsun Doğru’yu söylemenizde belirecektir. ‘Oğlum nerede ?’ diye soran bir Anne’ye ‘Oğlun öldü’ diyebilirsiniz ama o Anne’nin Yüreğine inecekmiş, siz Sonuc’a değil İlke’ye bakarsınız. Siz yine de Erdemlisiniz.

            Erdem şu 3 Kesin Emir’de belirir:

            1.Genel bir Yasa olmasını isteyebileceğin bir Kural’a göre davran.

            2.İnsanlığı bir Araç olarak değil, bir Gaye olarak belirecek bir biçimde davran.

            3.Kendi Yasa’nı kendin koyarak davran.

            Tarih Görüşünü açıklayan 9 Önermesinde, ‘Düzensizlikler Düzen içindir’ der. Uyuşmazlık, bütün İstidatların Gelişmesi için Doğa’nın koyduğu bir Araç’tır. İnsan Birlik ister ama Doğa İyilik istemiştir. Bunda da Doğa’nın bir Gayesi vardır elbet. Her Davranış’ın bir Karşı Davranışı vardır. Bu Karşı Davranışlar, İnsan Gücü’nü uyarıp onun İstidad’ını geliştirirler. İnsan tüm İyi olsaydı gelişemezdi. Kötülükler İnsan’ı, İyilikler için geliştirmektedir ki bunun da Sonucu bir Toplum Düzeni’ne varacaktır. Doğa, İnsan’ın hem çalışmasını, hem de çalışmaktan kaçmaya uğramasını istemiştir. Çalışmaktan kaçmaya uğraşmak, çalışmayı gerektirir çünkü. İnsan, bir Gün çalışmadan yaşayabilmek gayesine ulaşmak için çalışmak Zorunda’dır. İnsan’ın Kötü Bencilliği onu geliştirmekte, Büyük Düzeni yaratacak Çaba’ya katılmasını sağlamaktadır. Doğa’nın bu İnceliğini Gereği gibi anlamamız gerekir. Tutkular olmasaydı İnsan sünepeleşirdi, gelişemezdi. [3] İnsanlık Tarihi, Yetkin bir Toplum Yasası’nı meydana getirmek için, Doğa’nın Gizli bir Plan’ının gerçekleştirilmesinden ibarettir. Uyuşmazlıklar çatışa çatışa, o Yetkin Toplum’u hazırlamaktadır. Erdemsizlikler’den gocunmamalı. Çünkü İnsan’ı çözmeye zorladığı en güç Proplem, Adalet’i gerçekleştiren Uygar bir Toplum’a erişmek Sorunudur. İnsan, ee geç bu Sorunu çözebilecektir. Bu Sorun, İnsanlığın Son Sorunu’dur.

           Bir zamanlar Copernic (1473-1543) şöyle düşünmüştü: ‘Yıldızlar’ın, Dünyamızın, onların Çevresinde döndüklerine inanarak bakacağım Gök Olayları’na. Kant'ta benzer Biçimde şöyle yazar: 'Bilgimiz, dışımızdaki Nesneler’den gelenlerle düzenleniyor İnancına dayanarak Metafizik Olayları çözemiyorum. Bir de Tersini deneyeceğim. Dışımızdaki Nesneler, Bilgimizden gidenlerle düzenleniyor İnancına dayanarak bakacağım Metafizik Olaylar’a'[4]

            O Doğa’nın Karşısına İnsan Us’u ile çıktı ve Bütün Tabi Nesneler’in bu Us’la kurulduğunu (inşa edildiğini) savundu.  O’nun Yolundan gidenler bu Us’ı tanrılaştıracaklardır ama Kant bunu yapmadı. Tersine, bütün Tabi Nesneler’in Kurucusu olduğunu savunduğu İnsan Us’una Sınır çizdi, onun Güçsüzlüğünü gösterdi. Us’un Sınırları dışında, asla bilinemeyecek olan bir Metafizik Gerçekler bulunduğuna inandı. İnsan Us’unun Gücüyle Gücsüzlüğü çelişmesini böylesine ortaya koymak, Diyalektik’tir.

 

            Kategoriler:

            Bizde dışardan gelmeyen, Deney Dışı Bilgiler’dir. Bunlar Bilgi olmaktan çok, Bilgi yapmamıza yarayan Temel Kalıplar’dır. Biz, dışardan gelen Duyular’ımızı bu Kalıplar’a dökmeden bu Kalıplar’ın içinde biçimlendirmeden Bilgi yapamayız. Bunları Eski Mantık’taki Yargı Biçimleri’nden yararlanarak 12 olarak sıralar:

            Kemmiyet Düşüncesi’nde toplananlar:

1.Genel Yargı: İnsanlar Ölümlü’dür.

2.Tikel Yargı: Kimi insanlar Akıllı’dır.

3.Bireysel Yargı: Kant Filozof’tur.

            Keyfiyet düşüncesinde toplananlar:

4.Olumlu Yargı: Kant Akıllı’dır.

5.Olumsuz Yargı: Kant Akıllı değildir.

6.Sınırlayıcı Yargı: Ruh Ölmez’dir.

            Nisbet Düşüncesi:

7.Kategorik Yargı: Tanrı İyilikçi’dir.

8.İpotetik Yargı: Tanrı İyilikçi’yse Kötüler’i sevmez.

9.Disjonktif Yargı: Tanrı İlkçağ’ın İlk Düşünce Ürünü’dür.

            Modalite ( Kiplik) düşüncesi:

10.Proplematik Yargı: İnsanlık belki Dik Yürüme’yle başlamıştır.

11.Assertorik Yargı: Dünya Yuvarlak’tır.

12.Apodiktik Yargı: Tanrı’nın İyilikçi olması gerekir.

           O bu 4 Ana Kalıp’tan a priori 4 İlke çıkarıyor:

  1.Nicelik bakımından, bizde Duyularımızla verilen herşey, bir Nicesellik taşır. Öyleyse Atom yoktur.

  2.Nitelik bakımından, bize Duyularımızla verilen herşey bir nitesellik taşır. Öyleyse Boşluk yoktur.

  3.Nisbet bakımından, bize Duyularımızla verilen herşey birbirine karşı Orantı’lıdır. Öyleyse Rastlantı ve Kader yoktur.

  4.Kiplik bakımından, bize Duyularımızla verilen herşey Zorunlu’dur. Öyleyse Mucize yoktur.

           Bu 4 İlke’den de 2 a priori Yasa çıkartır:

  1-İlk 2 İlke Süreklilik Yasası’nı ortaya koyar. Herşey Sürekli’dir.

  2-Son 2 2 ilke İlliyet Yasası’nı ortaya koyar. Herşey’in bir Neden’i vardır.

            Herhangi bir İde’yi/Düşünceyi inceleyiniz der, nitelik, nicelik, Nisbet ve Kiplik bakımından birbirleriyle Çelişik bir şekilde birbirlerine Karşıt bulunan ve böyle olduğu halde her biri ayrı ayrı aynı Güç’te kanıtlanan ( Antinomi) Kuramlar’la karşılaşırsınız.

            Evren, Özgür Nedenler’le mi, yoksa Zorunluluk’la mı yönetiliyor? :Özgürlük Gerçek’tir. Çünkü Herşey’in birbirine Bağlı olduğu bir Olaylar Zincir’inde, Zincir’in Halkaları üstünde geriye doğru yürürsek bir İlk Neden’e varmamız gerekir. İlk Neden’se Özgür bir Neden’dir. Özgürlük bir Kuruntu’dur.  Çünkü Özgür bir Neden, Zorunlu olarak, doğuracağı Sonuç’tan önce vardır ama, Sonucu doğururken bulunacağı Biçim’den başka bir Biçimdedir. Öyleyse bu 2 Biçim’in arasında bir Nedensellik Bağı Yok demektir. Buna karşı, her Olay bir Sonuç olduğuna göre, Nedensellik Bağının dışında iki Biçim düşünülemez, öyleyse Özgürlük yoktur.'

            Bu Düşünceler’inden dolayı Kant kendini Ruhçu saymasına rağmen O’nu Ruhçu görmeyenler vardır.

 

         Tarihsel Düzen:

            Şöyle düşünür Kant:

  ‘Tarihsel Gidiş, pek Düzenli görünüyor. Kişiler’in ayrı ayrı Gidişleri Düzensiz olabilir ve Kişiler bu Tarihsel Düzen’in farkında olmayabilirler. Ama İnsan Türü’nün Genel Gidişi, bu Düzenli Gidiş’e Uygun’dur.  [5]

            Önermeler’ini Idee zu Einer Allgemeinen Geschichte in Weltbürgerlicher Hinsicht'de sıralar:

            1.Bir Varlığın Doğal Güçleri, Tam ve Gaye’ye uygun olarak gelişmek için belirlenmiştir.

            2.İnsan Usu, tam olarak, İnsan Türü Çevresi içinde gelişebilir.

            3.Doğa, kendi Mekanik Düzeni’nin üstünde kalan Herşey’i, İnsan’ın kendi Özgür Us’uyla elde etmesini istemiştir.

            4.Doğa’nın, gelişmeyi sağlayan Mekanizması Uyuşmazlık’tır ( Antagonizma).

            5.Doğa’nın İnsan Türü’nü varmaya zorladığı en Güç Gaye, Adalet’i sağlayan bir Toplum Gayesi’dir.

            6.Bu, hem en Güç, hem de İnsan Türü’nün en Geç varabileceği bir Gaye’dir.

            7.Gerçekten Uygar bir Yasa kurabilmek, Uluslar arasındaki İlişkiler’in Uluslararası Yasalar’a Uygunluğuna Bağlı’dır.

            8.İnsan Türü’nün Tarihi, Yetkin bir Toplum Düzeni’nin oluşması için Doğa’nın Gizli bir Planı’nın yavaş yavaş gerçekleşmesidir. Çünkü Doğa, İnsan’ın bütün Yeteneklerini ancak böyle bir Yetkin Düzen’de meydana çıkarabilir.

            9.İnsan Türü’nün tam ve Uygar bir Toplum’a erişmesini amaç edinen bir Doğa Planı’nı düşünmek, Doğa’nın bu Büyük Maksadını desdeklemektedir.

            Kant'a göre İnsan, böylelikle Doğa’dan koparak, kendisinin kurduğu Dünya’ya yerleşmektedir.

 

         Kritizim:

            Öğretisi bu Ad’la anıldı. Üç Ünlü Eseri var:

1781 Saf Rasyon’un Kritiği,

1788 Pratik Rasyon’un Kritiği,

1790 Yargı Yetisi’nin Kritiği.

            Kritik Düşüncesini Hume'dan (ö.1776)  aldığını söyler. Eleştiri O’na göre her türlü Filosofi Çalışması’nın Çıkış Noktası olmalıdır. Spekülatif Filosofi’nin tanrılaştırdığı Rasyon yerine oturtulmalıdır. Yaptığı İş, Pratik Alan’da bir Eylemcilik İşi’dir. Gerçekte, doğrudan bir Filosofi kurmaya girişmemekte, ancak Rasyon’un Filosofi yapıp yapamayacağını ve Ussal bir Filosofi’nin Mümkün olup olmadığını araştırmaktır. Vardığı Sonuç Olumsuz’dur. Rasyon, Filosofi yapamaz. Kant idealizm yaparak İdealizm’i çürüttü, denir.

            Pratik Rasyon dediği İrade ve Eylem’e böylelikle de Eylemsel Ahlak’a ve Duyumculuğa Önem vermekle Maddeci’dir. Tanrı’ya Us Yolu’yla varılamayacağını ileri sürerek Metafiziği red etmiş oldu.  Bu Düşüncesinden ötürü 1794 de  Guillaume II. Hükümeti’nden bir İhtar almış ve Din Konusu’nda Yazı yazması yasaklanmıştır. O bir Utangaç Maddeci miydi? Duyular’ın getirdiği Objektif Algıları biçimlendirebilmek için Us’a a priori Veriler yakınlaştırması açısından  Zorunlu olarak İdealist görülür Maddecilerce..

            Us’un Metafiziksel Mutlak Gerçeği ya da Kendiliğinden şey’i (Al. Ding an Sich)  bilemeyeceğini söylediği için Agnostik’tir. Burda Teorik Rasyon’un tek başına bilemeyeceğini ileri sürer. 

            (O’ndan sonra 27 Yıl daha yaşayacak olan İdealist Hegel (ö.1831),  bu Agnostizm’i kıyasıya eleştirecektir)

            Biz İnsanlar eğer bir Şeyi yapabiliyorsak, örneğin Kavuçuk, demek ki onun kendiliğinde ne olduğunu biliyoruz.

 

            Son Dönemleri:

            3.Kritik’ten sonra Kant Die Religion innerhalb der Grenzen der blossen Vernunft’ta  Birçok Kitabında dolaylı olarak Ele aldığı Din Konusunu işledi. Yaygın ve Kurumlaşmış Bütün Dinleri Üstü Kapalı, ama Sert Biçimde eleştirerek İnanç Konuları’nın Ahlak Konuları’ndan Kesin Çizgiler’le ayrılması gerektiğini savundu. Bu Kitab’ı yüzünden kovuşturmaya uğrayınca Prusya Kralı I.Wilhelm’e ‘Sizin Tebanız olduğum sürece Din üzerine yeniden Yazı yazmayacağım’ Sözünü verdi. Ama 1797’de Kral’ın ölmesi üzerine  verdiği Söz’ün Geçerliliğin kalmadığını bildirerek, 1798’de Önsöz’ünde Kral’la Yazışmaları’nda da Yer verdiği Der Streit der Fakultaeten’i (Yetilerin Çatışması) yayımladı. Burada, İnsan Usu’nun Bağımsızlığı’nı (Filosofi’yi) özellikle Yerleşik Din ve Yönetim Kurumları’na (İlahiyat’a ve Hukuk’a) Karşı savundu.

            Kant 1790lar’da yazmaya başladığı Son Eseri’nde Doğa Felsefesi’nden Deneysel bir Doğa Bilimi’ne yapılabilecek  Katkılar’a yer vermeyi tasarlamıştı. Ama Eser ilerledikçe, Bütün Filosofi Sistemi için bir Tür toparlayıcı Bakış geliştirmeye çalıştı. Filosofi’nin en Üst Bakış Açısı olarak nitelediği bu Çalışma Tanrı, Dünya ve İnsan’ı bütünleştirecekti. Bu ‘Tranandantal Filosofi’ İnsan’ın Dünya’daki Bütün Kuramsal Etkinliklerini kapsayacağı gibi, ‘Eyleyen Varlık’ (Kişi) olarak, Bütün Diğer Varlıklar’la İlişkileri’ni de ortaya koyacaktı. Kant bu Çalışmalarında Fizik’ten Etik’e kadar birçok Önemli Düşünce geliştirdiyse de Son Eseri’ni tamamlayamadı. Eser Ölümünden sonra Opus postunum Adıyla yayınlandı.

            Belirgin bir Hastalığı olmayan ama Zayıf Gövdesi ‘bir Mum gibi’ eriyen Kant, yaklaşık 1 Yıl Yarı Koma’da kaldıktan sonra öldü. Mezar Taşına Pratik Rasyon’un Kritiği’nin Son Parçasından, ‘Üzerinde düşündükçe 2 şey, İnsan Ruhunu hep Yeni ve gittikçe artan bir Hayranlık ve Saygı’yla dolduruyor: Üzerimdeki Yıldızlı Gökyüzü ve içimdeki Ahlak Yasası’ yazıldı.

           

 

            Sonrası:

            Kant’a Yeni Çağ Filosofisi’nin Kurucusu Gözüyle bakılır ( Kantizim). Diyalektiğe önem vermediği halde Sisteminin bir çok Alanında ve özellikle Tarih Filosofisi’nde Diyalektiği kullanmıştır.

            Gök Cisimleri’nin Bulutsu bir Madde’den meydana geldiğini ileri sürdü. Bu Göğün Sonsuzdan beri hep aynı kaldığı ve hiç değişmediği Metafizik İnancına aykırıydı.

            Kant Alman İdealizmi’nin Kaynağı’dır. Kimileri Kant'ı gereği gibi anlamaya çalıştılar: Maimon (1754-1800), Schmid (1750-1809), Karl Leonhard Reinhold(1758-1823), Schulze (1761-1833), Beck (1761-1840), Ölümünden sonra doğanlardan Vaihinger (1852-1933)  gibi.

  Reinhold ,Kant'ı yaymaya çalışırken Kant Öğretisi’nin Kandırıcı olmayan Yanlarını gidermeye çalıştı.

            Kimileri Kant'ı eleştirerek Yola çıkmakla beraber Kant'ın İzinde yürüyerek yeni Sistemler’e vardılar: Fichte (ö.1814) Hegel (ö.1831), Schelling (1775-1854), gibi.

            Kimileri de Kant'ı Yeni Biçimler’de yorumlayarak Çağdaş Düşünce’yle bağdaştırmaya çalıştılar: Yeni Kantizim. O Liebmann (1840-1912), H.Cohen (1842-1918), P.Natorp (1854-1924), H. Rickert (1863-1936)  E. Cassirer (1874-1945) gibi.

            Kant’ın Sırlar’la Dolu bir Evren’de Bilinemez bir Tutum’la yürüdüğü Düşüncesi.. Bu O’ndan 6 yıl önce ölen Comte’un (ö.1798) Pozitivizm’in Temeli görülür. Baden Okulu, Marburg Okulu, Yeni-Kantçılık’ın Dayanağı..  Yine Materyalizm’in O’nun Büyüklüğünü kökten yadsıyamıyor.

            1904’te kurulan Kant Derneği Bugün Kant Kongreleri düzenliyor. Ayrıca Kant üzerinde Araştırmalar’a Yönelik Kantstudien Dergisi de Savaşlar’ın Yol açtığı Kesintiler dışında, 1896^dan bu yana yayınlanıyor.

            Eserleri Ölümünden sonra pek çok kez Toplu olarak yayınlandı. Bunlardan en Eksiksiz Kabul edileni Prusya Bilimler Akademsi’nin 1900-1938 arasında yayınladığı Akademie-Ausgabe’dir.

 

            Eserleri:

            -Gedanken von der wahren Schaetzung der lebendigen Kraefte,[6] (Canlı Güçler’in Doğru Tanımı Üstüne Düşünceler), Königsberg Üniversitesi’ni bitirirken verdiği Fizik Tezi,

            -Principiorum primorum cognitionis metaphysicae nova dilucidatio, [7](Metafizik  Bilgi’nin İlk İlkeleri’nin Yeniden Gözden Geçirilişi),

            -De mundi sensibilis atque intelligibilis forma et principiis, (Duyu Dünyası’yla Düşünce Dünyası’nın Biçimi ve İlkeleri üstüne, [8] Königsberg Üniversitesi’ne Ordinaryüs Profesör olurken verdiği Latince Tez,

            -Allgemeine Naturgeschichte und Theorie des Himmels,[9] (Genel Doğa Tarihi ve Gökler Kuramı), [10]

            -Prolegomena zu einer jeden künftigen Metaphysik, die als Wissenschaft wird auftreten können ,[11]

            -Kritik der reinen Vernunft, (Salt Aklın Eleştirisi), [12]

            -Kritik der praktischen Vernunft, (Pratik Aklın Eleştirisi), [13]

            -Kritik der Urteilskraft, (Yargı Gücünün Eleştirisi), [14]

            -Prolegomena zu einer jeden künftigen Metaphysik, (Geleceğin Tüm Metafiziğine Giriş),

            -Idee zu einer allgemeinen Geschichte in weltbürgerlicher Absicht,[15] (Dünya Yurttaşlığı Açısından Bir Genel Tarih Tasarımı),

            -Grundlegung zur Metaphysik der Sitten,[16] (Ahlak’ın Metafiziğini Temellendirme),

            -Metaphysische Anfangsgründe der Naturwissenschaft,[17] (Doğabilimi’nin Metafizik Başlangıç Temelleri),

            -Die Religion innerhalb der Grenzen der blossen Vernunft,[18] (Yalnız Rasyon’ın Sınırları İçindeki Din),

            -Zum ewigen Frieden,Ein Philosophischer Eintwurf,[19] (Sonsuz Barış Üstüne Filosofik Deneme),

            -Metapysik der Sitten,[20] (Ahlak Metafiziği),

            -Anthropologie in pragmatischer Hinsicht,[21] (Pragmatik Açısından Antropoloji),

            -Die Frage; ob die Erde veralte, physikalisch erwogen,[22] (Yeryüzü Yaşlanıyor mu Sorusunun Fiziksel Açıdan İrdelenmesi),

            -Von den Ursachen der Erderschütterungen,[23] (Yer Sarsıntısı’nın Nedenleri Üzerine),

            -Monadologiam physicam,[24] (Fiziksel Monadoloji),

            -Neuer Lehrberriff der Bewegung und Ruhe,[25] (Hareket ve Hareketsizlik Kavramları Üzerine Yeni Öğretiler),

            -Die Falsche Spitzfindigkeit der vier syllogistischen Figuren,[26] (4 Tasım Biçimi’nin Sahte İncelikleri),

            -Der einzig mögliche Beweisgrund zu einer Demonstration des Daseins Gottes,[27] (Tanrı’nın Varlığı’nın Tanıtlanabilmesinde Tek Kanıt Temeli),

            -Versuch, den Bergiff der negatien Grossen in die Weltweisheit einzuführen ,[28](Olumsuz Nicelik Kavramını Dünya Bilgeliğine Sokma Denemesi),

            -Beobachtungen über das Gefühl des Schönen und Erhabenen,[29] (Güzellik ve Yücelik Duygusu Üzerine Gözlemler),

            -Von den verschiedenen Rassen der Menschen,[30] (Çeşitli İnsan Irkları Üzerine),

            -Beantwortung der Frage:Was ist Aufklarung,[31] (Aydınlanma Nedir Sorusuna Cevap),

            -Über den Gebrauch teleologischer Prinzipien in der Philosophie,[32] (Filosofi’de Gaî İlkeler’in Kullanımı Üzerine)

            -Über Schwaermerei und  die Mittel dagegen, (Gayretkeşlik ve Buna Karşı Önlemler Üzerine),

            -Das Ende aller Dinge, [33] (Herşey’in Sonu),

            -Kante Logik,[34] (yay.Haz.Jascek) (Kant’ın Mantığı),

            -Kants Physische Geographie,[35] (Yay.Haz. Rink) (Kant’ın Fiziksel Coğrafyası),

            - Opus postunum ,[36]

            -Traume eines Geistersehersi erlaeudert durch Traueme der Metaphysik,[37] (Bir Ruhgörücüsü’nün Düşleri’nin Metafizik Düşler Yolu’yla Yorumu)

            -Untersuchung über die Deutlichkeit der Grundsaetze der natürlichen Theologie und der Moral [38], (Doğal İlahiyat ve Moral’in İlkeleri’nin Açık Seçikliği Üzerine Soruşturma),

            -Von dem ersten Grunde des Unterschieds der Gegenden im Raume,[39] (Uzamda Yerler’in farklılığı’nın İlk Temeli üzerine),

 

            Bir çok eseri İ. Kuçuradi tarafından Türkçe’ye çevrildi.

 

[1]        Ernst Cassirer/ Immanuel Kant’ın Yapıtları, 1922-23, Berlin, c.4, s.151,

[2]           Al.Reinen Vernuft, Fr.Raison pure

[3]        Bak: Bernard de Mandeville/ Arılar Masalı.

[4]        Kritik der Reinen Vernuft'un 2. baskısının ön sözünde

[5]        Macit Gökberk/ Kant ile Herder'in Tarih Anlayışları, 1948;İst

[6]           1747,

[7]              1755,

[8]        1770,

[9]              1755,

[10]       1775,

[11]             1783,

                1983,Gelecekte Bilim Olarak Ortaya Çıkabilecek Her Metafiziğe Prolegomena

[12]       1781,

[13]       1788,

[14]       1790,

[15]             1785,

[16]             1785,

                1981, Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi,

[17]             1786,

[18]             1793,

[19]             1795,

[20]             1797,

[21]             1798,

[22]          1754,

[23]             1756,

[24]             1756,

[25]             1758,

[26]             1762,

[27]             1763,

[28]             1763,

[29]             1764,

[30]             1775,

[31]             1784,

[32]             1788,

[33]             1794,

[34]             1800,

[35]             1802-1803,

[36]             1938,

[37]             1766,

[38]             1764,

[39]             1768,