MISIR/
QIPT
BÜYÜK DÜN
(Hermes, Amenofis, Moses )
İlk Toplum: Tekvin
4.Bölüm: ‘’
Ve Adem karısı
Havva'yı bildi. Havva gebe kalıp Kabil'le
Habil'i doğurdu. Kabil çifti, Habil çoban
oldu. Günler geçti. Kabil Tanrı’ya toprağın ilk
ürünlerini sundu, Habil de sürünün ilk ürünlerini.
Tanrı, Habil'in armağanını aldı, Kabil'in
armağanına bakmadı. Kabil çok öflenedi ve kırda
karşılaşınca kardeşi Habil'i öldürdü.’’
Klasik Kaynaklarda Eski Mısır
Hiyeroglif Vesikalar
Grek Uygarlığı’na Etkileri
Eski Mısır
Dini
Ölüler Kitabı
MÖ 3000 ler Hermes Tut
Askelopis (Hermes’in Öğrencisi)
MÖ 2500 ler Ptah-hetep
MÖ 1300 ler V. Amenotep (Amenofis)
MÖ 1200 ler
Moses
-DOĞU, GÜNEY ETKİSİ-
Bugün, Düşünce Tarihi’nin dominat kutbu olan
Europoid’lerin Tarih Sınıflaması, bu başlık altında
başlamaktadır. Sözkonusu tarih kesitinde yaşamış olan
Aristoteles’e (MÖ 385-322)
bakarsak, O konuştuğu dil üzerindeki Filozofi Tarihi’nin ‘muharrik-i
evvel’i olarak Thales’i (MÖ
624-547)göstermektedir. Thales’in Nil
Kıyıları’na gittiği, burada Matematik, Geometri ve Fizik
üzerine tahsil gördüğünü biliyoruz. İonia Felsefesi’ni
işleyeceğiz bölümde de görüleceği gibi, elimizdeki bulgular
Grekçe konuşulan düşünceyi Altın Çağ Şahitleri olan
Arkhilokhos, Periandros, Kleobulos Rodoslu, Abaris, Aisopos,
Charonda, Pittakos, Solon dan 3 asır daha geriye
götürmeye imkan vermektedir: Homeros Hesiodes ve
Orpheus.
Orfik Gelenek ise köklerini
Mısır üzerinden, Doğu ve Uzak Doğu’ya açmaktadır. Şu halde
Grek’le başlayan bir ‘Düşünce Tarihi’ yazımı yanlıştır. Biz
günün dominat düşüncesinden kalkışla verdiğimiz bu üst
başlığın içeriğini kronik bir çizgiye oturtalım. Alışagelmiş
bir İlk Çağ Tarihi kitabı, Taş Çağı olarak
isimlendirilen dönemin sonrasında bu Uygarlıkları konu edinir.
MISIR
Mısır adını Qur’an’ın 2/el-Baqara
Suresi’nde buluruz. Yusuf Zamanı’nda ülkede
ağırlıkları artan İsrail’in 12 Sıpt’ı,
Musa
Zamanı’nda Firavun’un zulmü altında yok olma tehlikesi
yaşarlar. Qur’an’ın şehir anlamında
kullandığı kelime, Müslüman Geleneği’nde bütün Qıpt (Egypt)
ülkesinin adı olmuştur. Napolyon’un 1798 de Mısır’ı
işgal etmesinden sonra , Qadim Mısır Tarihi Egyptologie
başlığı altında bilimsel bir disipline kavuşturuldu. Bir
yandan Erken Dönem Mısır Tarihi üzerine yapılan İlk Çağ Dönemi
Tarihçileri’nin eserleri, bir yanda Çivi Yazısı’nın sökülmesi
bu çabaya hız verdi.
Eski-Ahid’in doğmatik tarihlerinin yerini, bulgulara
dayanan kuramlarla yeni bir Mısır Tarihi almaya başladı.
Klasik Kaynaklar’da Qadim
Mısır:
Pers
İstilası’nı ( MÖ 525) takip eden dönemde Grek Tarihçileri
Mısır'a girdiler. O sırada gördüklerini tasvir ettikleri gibi,
Mısır'ın eski tarihine ait topladıkları bilgileri de kaleme
aldılar. Bu Yazıcılar’dan Tarih sözcüğü ilkin
kullanan Miletos’lu Hekataios ( MÖ
520) Mısır'ı ziyaret etmiş
ve Thebes şehrindeki rahiplerden Antik Grek Tarihi’ni özet
olarak anlatan Genealogie adlı kitabı ile Libya
Tarihi’ni yazmak için bilgi toplamıştır.
Herodotos (MÖ
484-424), Grekler’le Persler arasındaki savaş sebeplerini
araştırırken Mısır'a gitmiş ( MÖ 450) ve Eserinin 2. ve 3.
Kitaplarını Mısır'a tahsis etmiştir.
Büyük Alexandros'un Mısır'ı zaptından sonra (MÖ
332) Grek Tarihçileri için burası daha serbest bir saha
olmuştur. Özellikle Ptoleme’ler zamanında Devlet’in de
önem verdiği Mısır Tarihi üzerinde sistemli olarak
çalışılmıştır. Bunların en önemlisi Mısır'lı bir rahip olan
Manethon Tarihi olmakla birlikte O’nun Aegyptica
eseri bugüne ulaşmadı. Bu eserden ancak parça parça
faydalanılmıştır. Bu tarihlerden zamanımıza kadar ulaşan
parçalar, Yahudi Tarihçisi Joseph'in (2.yy.) Kitabındaki bazı bilgilerle, diğer bazı yazarların
özetlerinden oluşmaktadır. Bunlardan başka Sicilyalı Diotor,
Strabon, Plutark gibilerinin incelemeleri var.
Hiyeroglif Vesikalar:
Roma’nın 22.Saati’nde bir Cizvit
Papazı olan P. Kircher Klasik Mısır'ın
Koptça'da yaşadığını ortaya koydu. Bunun üzerine Jean
François Champollion (1790-1832) Koptça öğrendi. Bu
gelişme ve ardından gelen yoğun araştırmalar Napolyon'un
Mısır Seferi’nden sonra (1798) gerçekleşmiştir. Napolyon'un
bir Subayının Nil Deltası’nda bulduğu siyah bazalt taş (
Rosette taşı) Description de l'egypte ( Mısır
Tasvirleri) ‘nde yayınlandı.
Bu üç yazı türünden biri olan Demotik üzerine,
Akerblad ve Slyvester de Sacy, Hiyeroglif
üzerine ise ünlü İngiliz Fizikçi ve Doktor Young,
ardından da Champollion ( 1832) çalışmalarını sürdürdüler.
Champollion 1822'de Hiyeroglif üzerine ilk cümlesini
söktü ve 1832 de bu konuda bir Gramer kitabı yazdı. Ardından
da bir sözlük hazırlama işine girişti.
Bütün bu çalışmaların ardından da Arkeolojik faaliyetler
mevcut bilgilerin daha sistemli hale getirilmesi çalışmalarını
hızlandırdı. Bunlara ilaveten uzun yıllar süren araştırmaların
meyveleri olan ve yararlandığımız kaynakların, faydalandığı
Papirusler’in en meşhurlarını da en son kaynaklar arasında
zikredilebilir. Bunlar Mısır'ın Matematik ve Geometri’siyle
ilgili olan Rhind, Moskova, Kahun ve
Berlin Papirusleri; Tıp ile ilgili olarak da Ebers
ve Edwin Smith Papirüsleri’dir.
Mısır Bilimleri denince akla
Matematik, Geometri, Mimari, Astronomi ve Tıp
gelmektedir. Matematik ve Geometri’yle ilgili konulardaki
bilgilerimiz başta Rhind Papirüsü olmak üzere, çağdaş
bir belge olan Moskova Matematik Papirüsü’yle
birlikte Kahun ve Berlin Papirüsleri’dir.
Bunlardan bize intikal
eden bilgilere göre, Mısırlılar’da yüzey ve hacim ölçüleri
oldukça ileri bir seviyedeydi. Onluk Sayı Sistemi’ne
dayanarak toplama prensibini kullanıyorlardı. Kesir
Hesapları da Aritmatiğin en önemli bölümünü oluşturuyordu.
Mısır'ın Geometrisi pratik misallere göre derlenmekteydi.
İspatsız olarak satıh ve hacım hesapları yapılmaktaydı.
Aristoteles'e (ö.MÖ 322) göre Matematik, Mısırlı
Rahipler’in tekelinde başlamıştı.
Herodotos (ö.MÖ
424),'a göre ise, Geometri Mısır'da arazi
ölçüsü ihtiyacından doğmuştu. Mısırlılar’ın yamuğun
alanını bilmeleri, onların üçgenin alanıyla ilgili
olarak da tahmin edilenin üzerinde net bilgilere sahip
oldukları hakkında araştırmacılara belli ipuçları
kazandırmıştır. Yine Mısırlılar’da Trigonometri ve
Açı Geometrisi mevcut olmamasına rağmen, Antik Çağ'da
3 olarak hesaplanan Pi Sayısı’nı Arşimed'e
yakın bir seviyede 3.16 olarak hesaplamış olmaları ilmi
seviyeleri hakkında bize önemli verirler
sağlamıştır. Moskova Papirüsü’ne göre ise,
onların iddia edilenlerin aksine, Thales'den (ö.MÖ 547
)çok evvel Piramitleri
hesapladıkları görülmektedir. Yine Lucky'ye göre
Demokritos'un (MÖ 456-360) Kesik Pramit’e
taktığı at kuyruğu şekilinde tabiri Mısırlılar’dan geçmektedir.
Bunlardan başka Grek’ler Çekül'ü, güneş saati Nili ve
su saatini de Mısırlılar’dan öğrenmişlerdir.
Carlberg Papirüsü’nün
bazı kısımlarından elde edilen bilgilere göre, Mitolojik ve
dini altyapıya dayanan Astronomi, metodik ve uzun
sürelere gözlem yapmaya dayanıyordu. 365 günlük, 12 aylık Yıl,
7 günlük Hafta ( günler 7 Gezegene göre isimlendirilmişti), 12
saati aydınlık, 12 saati karanlık gün, Klasik Antikite’de
Grek'e geçen unsurlar olmuştur. Burçlar Kuşağı kavramı,
evrenin küreselliği, özellikle güneş ve ayın, dünyanın
daire biçiminde yassı ve okyanusla çevrili olduğu, yıldızların
ateş etkisiyle oluşmuş tabiat olduğu, tutulmaların ( eklips)
izahı, ilmek hipotezi ( Güneş’in rotasını, Ay'ın, Merkür'ün,
Venüs'ün, Satürn'ün vd. rotasını doğrulamak amaçlı)
üzerlerinde yeni araştırmak yapılmak üzere Grek'e taşınmıştı.
Bunlara Fizik’teki 4 Unsur Teorisi’ni ve su’yun Temel
Eleman olduğu inancını da ekleyebiliriz.
Mısırlılar’da iki takvim göze
çarpmaktadır. Bunlardan biri dini takvim olmakla birlikte,
diğeri Tarım Takvimi’dir. Bu takvim, güneş
rasatlarına göre değil, ay periyodlarına göre, yani Nil'in
taşmalarına göre ayarlanmıştır. Helenistik Çağ Grek
Astronomları da, bu takvimi kullanmışlardır. Jul Sezar
1582 ye kadar, Avrupa ve günümüz Gregoryan takvimi de Mısır'a
dayanmaktadır.
Bunların dışında, Mısır'da
Astroloji değil, Astrolatri vardır. Astrolatri,
gök cisimlerini Tanrılar olarak kabul etme inancına dayanır.
Değişkenler hesaplanmakla birlikte, bunlar arasında bir değişmezliğin
olduğunu, zamanını da döngüsel olarak kabul etmişlerdi (
Mitolojik Zamanlar’ın tekrar etmesi).
Mısır Tıbbı’na ait en zengin kaynak Ebers
Papirüsü’dür. ' Kalbin Damarları ve Yaralar
Üzerine' adlı kendisine en çok atıf yapılan eser haricinde,
'Kadın Hastalıkları Üzerine' eseri en
bilinenidir. Mısır'da Din üzerine kurulu Tıbb’a ilişkin en
ilmi olan kaynak ise Edwin Smith Cerrahi Papirüsü
olarak gösterilmektedir. Mısır Tıp’ta çok ileri gitmesine rağmen
bugünkü anlamda Tıbb’ın temelleri ancak Milat Saati’nde (MÖ
5.yy) İstanköylü Hipokrates
tarafından atıldığı tezi yinelenir. Hipokrates'in Mısır
Tıbbı’ndan oldukça yararlandığı ( hem
de MÖ 1550 lerdeki Kahun Papirü’sünden 1000 yıl
sonra), Grekler’in Homeros zamanındaki Mısır Tıbbı
hakkında bilgi sahibi oldukları, Mısır hakkında araştırmalar
yapmış olan ve Henri Lefebvre'in de kendisinden
oldukça faydalandığı Sicilyalı Diodoros'un şehadetiyle
de kesinlik kazanmıştır.
Mısır'da Tıbbı üç esas üzerinde
tetkik etmek mümkündür.
1.İnsan Bedeni ve fonksiyonları
üzerine bilinenler.
2.Hastalıkların çeşitleri ve
tedavileri,
3.Hastalıklardan korunma çareleri.
Bu konulardaki Tıp üzerindeki
bilgiler, Mısır ilmi’nin adeta bir zaferidir. Mısır'da Tıp
İlmi’ni inkişaf ettirenler de Rahipler olmuştur. Çünkü,
ilahlardan medet uman hastalar, Mabedler’de Rahipler’in
tedavisine muhtaç olmuşlardır. Onun için bu iyileştirme
işlerinde ilk kullanılan usuller daima sihrin izlerini
taşır. Sonraları sadece Hekimliği meslek edinenler olmuş ve
bunlar saraylarda önemli yer işgal etmişlerdir. Bütün
Klasik Araştırmaların ortak görüşüne göre, Mısır'da Hekimler
Sınıfı, gerek Devlet işlerinde, gerekse sosyal Hiyerarşi’de
gayet esaslı olarak yerlerini almışlardır.
Bu da Mısır'da Tıbb’ın ne derece önemsendiğine
bir delildir. Homeros (MÖ 900 lü yıllar) ,
Mısırlılar’ın en mükemmel hekimleri yetiştirmişlerini yazar.
Herodotos (ö. MÖ 424 ) Mısır'da
her hastalığın ayrı bir Hekimi olduğunu kaydetmektedir.
Grek
Medeniyetine Etkileri:
Donanması olmayan Mısırlılar, deniz ihracatı için
Fenikeliler’e daha
sonra da Giritliler’e bağımlıydılar. Bunların
yazılarındaki Hiyeroglif karakterden de
anlaşılacağı gibi, Mısır Kültürü’nden etkilendiler. MÖ
9.yy.dan itibaren Grek Gemiciler’in klasik sınırları aştığını
görmekteyiz. 8.yy.dan itibaren ise sadece Doğu Akdeniz
bölgeleri’ne değil, o zamana kadar efsanevi mahiyette
gördükleri Batı bölgeleri’ne de gidiyorlar ve bütün Akdeniz
bölgesine açılıyorlardı. Ulaştırma ve Ticaret sistemlerinin
gelişmesi sonucu Grekler’in Doğu Qavimleri’yle ve en çok da
Fenikeliler’le sıkı ticaret ilişkilerinde bulunmaları, Grek
kültürü’nün gelişmesinde büyük rol oynamıştı. Grekler 9.yy.dan
itibaren Fenikeliler’den Yazı’yı
öğreniyorlar ve
Alfabe’yi alıyorlardı. Ardından da 1. Psammetik Zamanı’nda
Mısır'la kurdukları ticari ilişkileri sonucu Papirüs’ü elde
ediyorlardı. Böylelikle Mısır Bilim ve düşünce’si yavaş yavaş
Grek'in ilgi odağı olmaya başlıyordu. Kendilerinden daha büyük
bir Medeniyete olan hayranlık,
onları Mısır'a çeken en büyük unsur oluyordu. Daha sonraları
da göreceğimiz gibi bir
çok Filozof Mısır'a gidiyor, orada senelerini geçirdikten
sonra tekrar Grek'e dönüyordu.
Weber, Mısır'la temasa
girmeden, yani onlara ülkelerini açan Psammetik Devri’nden
önce Grekler’de tam manasıyla Filosofi izine rastgelinmediğine
işaret eder. O, Gladisch ve
Roeth adlı araştırmacılara göndermeler yaparak Mısır
Bilimi’nin Grek'e olan tesirini, Müslüman Araplar’ın Orta Çağ
Hristiyan Düşüncesi üzerine yaptıkları etkiye benzetir.
Grekler’de İlk Felsefî-Bilimsel
çalışmaların Batı Anadolu'nun zengin ve müreffeh liman
şehirleri olan Milotos, Ephesos, Teos, Klazomenai'de, Samos
ve Kos adalarında başlaması tesadüf değildir. Bu şehirler doğrudan
karadan gelen Kervan ve Ticaret yolları’nın sonunda bulunmakta,
hem de Deniz Ticareti’nin merkezini oluşturmaktaydı. Bu
temaslar ise sadece malların
değiş-tokuş edilmesiyle kalmaz, aynı zamanda fikirler ve
buluşmalar da bir taraftan diğerine
geçerdi. ( Bu açıdan Grek Filozofları’nın Mısır, Babil, İran
ve hatta Hindistan'a seyahatler yapmaları boşuna değildir.
Platon'un (MÖ 427-347) Mısır Rahipleri’ne 'Siz Grekler
daha çocuksunuz' dediği düşünülürse, Grek'in Doğu’yla olan
ilişkilerde dünyayı tanıma, bilme, dolayısıyla eski
tasavvurlarından şüphe etme, onları soruşturma ve yerlerine bu
yeni bilgi ve birikimlerine uygun tasavvurlar oluşturma
yönünde büyük bir atılım sağladıkları görülür.)
Laertius Diogenes (ö.MS 220 )
' Filozofların Hayatları'
eserinin önsöz’ünde , Mısırlılar’da Filozofi’nin pek eski
oluşundan söz eder. Grek Felsefesi’nin beşiği olan İyonya
şehirleri’nin temas halinde bulunduğu Mezopotamya ve
Mısır Uygarlıkları’ndan elde edilen bilgiler bugün,
Thales'in
(ö. MÖ 547 ) orjinal bir Kozmogoni’nin mucidi olup
olmadığı hakkında şüphe uyandırdı. Grek Bilimi’nin
Thales,
Anaximandros, Pythagorascılar zamanında (Pythagoras'da
Mısır'da 22 yıl kalarak Mısır Filosofi ve Dini’ni
incelemiştir ) Mısır ve Mezopotamya'dan etkilendiği, bu
etkilenmenin Demoktitos ile Kos'lu
Hipokrates
zamanında devam ettiği ve orada
kesintiye uğradıktan sonra Eudoksos'la tekrar
başlayarak Hellenistik Çağ'da daha da belirginleştiği
gözlemlenmiştir. MÖ I.yy.da Matematikte Heron ve Tıp’ta
Dioskorides bu etkilerin devamını temsil eden başlıca
ilim adamları olarak gösterilebilir. Sonraları II.yy.da
Mezopotamya Astronomi ve Matematik’inden etkilenen
Pythalamius ve Diofantos ayrıca zikredilmeye değer.
Grek'de daha henüz Antik Çağ’da
Filosofi’nin İyonya menşei’ne dair iç şüpheleri,
Mısırlı Rahipler’le, içlerinde ünlü Yahudi filozofu
Philon'un
bulunduğu bir gurup insan ortaya atmışlardır. Ve onun menşeini
Mısır ve Babil'e kadar götürmüşlerdir. Bu görüşü daha sonra
Yeni-Pythagorascı Numenius dile getirdi. O,
Platon'un ( ö. MÖ 347) ‘Grekçe konuşan bir
Moses
olup olmadığını sorar. İlk Hristiyan düşünürlerden
Clemens'le
Eusebios da bu görüş tarzını savundular.
Brehier'in
ayrıntılı olarak üzerinde durduğu gibi Rönesans Dönemi’nde bir
çok düşünür de bu görüşe katılmıştır.
Leon Robin'in İlkçağ
Filosofi Tarihi’ne ayrılmış olan ve Fransızca olarak bu
konuyla ilgili yazılmış en iyi kitaplardan birini teşkil eden
'Grek Düşüncesi ve Bilimsel Zihniyetin Kaynakları' adlı
ünlü eserin önsöz’ünde benzeri bir görüşü savunmaktadır. O’na
göre de Grek, Doğu'dan ve özellikle Mısır ve Mezopotamya'dan
dinsel mitler, pratik bilgiler ve teknik usuller almıştır.
QADİM
MISIR DİNİ
Mısırlılar MÖ. 5000 yıllarında 24
saatlik günler ve 7şer günlük haftalar tertipleyen bir takvim
kullanıyorlardı. Bu bulgu onların Astronomi’de ileri
olduklarını gösterir.
1500
lü yıllarda Paris dolaylarında Issi köyünde bir İzis
Tapınağı bulundu. Qadim Mısır Tanrıları İzis,
Oziris ve Serapis'e Antik Grek'de Antik Roma'da,
Latin İtalya'sında, dünyanın her köşesinde rastlanır.
Güneşin çevresinde toplanan bir Gök
Sistemi tasavvuru, eski Mısır'dan çıkarak dünyaya yayıldı.
Mısır Ölüler Kitabı’nda,
ölümden sonra Oziris'in Muhakemesi’nde okunan bir bölüm
vardır:
‘Hiç kimseye kötülük etmedim.
Yakınlarımı bahtsızlığa sürüklemedim.
Gerçek Evi’nde alçaklık etmedim.
Kimseyi gücünün dışında çalıştırmadım.
Benim yüzümden kimse korku duymadı,
yoksulluk ve acı çekmedi, bahtsız olmadı.
Tanrılar’ın kötü gördükleri şeyleri hiç bir
zaman yapmadım.
Kölelere kötü muamele ettirmedim.
Kimseyi aç bırakmadım.
Kimseye gözyaşı döktürmedim.
Kimseyi öldürmedim.
Kimsenin kahbece öldürülmesini emretmedim.
Kimseye yalan söylemedim.
Hiçbir utandırıcı davranışta bulunmadım.
Zina etmedim.
Yiyecekleri pahalı ve eksik satmadım.
Terazinin dirhemi üzere hiç bir zaman elimi
bastırmadım. Teraziyle tartarken hiç bir zaman hile yapmadım.
Süt çocuklarının ağızlarından sütü
uzaklaştırmadım.
Hayvanları çalmadım.
Tanrı’nın kuşlarını ağ kurup avlamadım.
Ölmüş balığı tutmadım.
Hiçbir arkın suyunu başka yöne çevirmedim.
Ben temizim, temizim, temizim'
Ani’nin Duası/Ölüler
Kitabı’ndan:
‘Kalbim, annem; kalbim annem!
Beni vucuda getiren kalbim! Hüküm Günü’nde
bana
karşı duran olabilir mi, Başkanımın (Tchatchau)
Huzuru’nda bana karşı çıkan olabilir mi; Dengeyi
Koruyan’ın Huzuru’nda benim bir parçam sana gelebilir mi?
Senin sanatın, vucuduma yerleşmiş olan KA, uzuvlarımı bir
araya getirip , güçlendiren Tanrı’dır. Gittiğimiz Mutluluk
Diyarı’na gidebilir misin? İnsan soyu’na yaşam
koşullarını veren Sheniu Görevlileri,
Tanrı’nın huzuru’nda adımı lekeleyebilir, hakkımda yalanlar
söyleyebilir mi? Ölçülü sözler’le (bizi memnun et ve bizi
Dinleyen Tanrı’nın lutufkar olmasını sağla ve kalbimizi neşeli
tut!) Hatalı olanın, karşımda büyük Tanrı, Amentet
Tanrısı’nın Öü’ne geçmesine izin verme. Doğrusu, zafere
ulaştığında çok yüce olacaksın!
Osiris Ani’nin
Ağzının Açılma Bölümü:
Dedi
ki:Tanrı Ptah ağzımı açacak, Kentimin Tanrısı
dudaklarımı kenetleyen bağları çözecek. O zaman Kudretli
Bereket sözleriyle dolu Troth gelecek ve bütün bağları,
hatta Tanrı Set’in ağzımı kilitlediği bağları bile
çözecek. Ve Tanrı Tem o bağları, beni bağlayanlara
fırlatacak, ve O’na fırlatacak. Sonra Tanrı Shu ağzımı
açacak, Tanrıların da ağzını açtığı aynı Demir’den aletle
ağzımı açacak. Ben Tanrıça Sekhmet ve Göğün
büyük-rüzgarı Amt-ur (?)’un yanındaki yerimi aldım.
Ben, büyük Yıldız-Tanrıçası Saah, Anu (Heliopolis)
Ruhlar kenti”nde yaşarım. Bana yapılan her Büyü ve bana karşı
söylenecek her söz, karşısında Kutsal Birlik’in Tanrıları”ndan
birini bulacaktır.
Dinleyeceği yere
ulaştıktan sonra Ani’nin söylediği herşeyi kaydeden
Osiris, (bu sözleri) şimdi ) o daha hayatta iken)
nakletmek iyi olacaktır. Çünkü ancak, o zaman Tem’in
tüm söyledikleri gerçekleşebilir.
‘Ben , doğan Tanrı
Tem’im. Ben Tek”im. Nu’da vucuda geldim. Ben,
bu (Alemin) yöneticisi, en başta doğan Ra’yım.’
‘Kimdir bu?’
‘O
Ra’dır. Başlangıç”ta, Hensu kentinde ( Herakleopolis)
doğduğunda, taç giyme Törenindeki bir kral gibi süslenmişti.
O, yaşadığı Khemenu’nun basamakları”nda iken, Tanrı Shu’nun
Sütunları henüz yaratılmamıştı.’
‘Ben, kendini,
hatta Nu’yu yaratan, Tanrılar”a isimlerini dağıtan
Büyük Tanrı’yım’
‘Kimdir bu?’
‘O, Ra’nın
Maiyetindeki Tanrılar biçiminde zuhur eden uzuvlarının
isimlerinin yaratıcısıdır.’
‘Ben, Tanrılar
arasında, asla yenilemeyecek olanı”m’
‘Kimdir bu?’
‘O, yuvarlak
kısmında yaşayan Temu’dur. Ancak bazıları O’nun, göğün
doğu ufku”nda doğmakta olan Ra olduğunu söyler’
‘Ben, Dün”üm,
Bugün”ü bilirim’
‘Dün, Osiris’tir ve Bugün, Neb-er-tcher’in (üst
sınırdaki Tanrı) düşmanlarını bozguna uğratan ve oğlu Horus’u
prens ve yönetici atayan Ra’dır.’
‘Ancak bazıları,
Bugün’ün Ra olduğunu söylerler. Ölü Osiris’in
babası Ra ile buluştuğu festival gününü anımsayın. O
gün Amentet tanrısı Osiris’in lider olduğu
savaşta Tanrılar çarpıştığında, Bugün Ra’dır.’
‘ Bu nedir?’
‘O, Amentet’tir
yani Osiris Set-Amentet’te lider iken,
Tanrıların Ruhları”nın yaşadığı alemdir.’
‘Ancak bazıları
onun, Ra’nın bana verdiği, ve bir Tanrı geldiğinde
doğrulup, uğrunda savaşması gereken Amentet olduğunu
söyler.’
‘Ben, Ani’daki
(Heliopolis) Benu Kuşu”yum. Bugüne dek yapılmış ve
bundan sonra yapılacak olan herşeyin kaydedildiği bu kitabın (
yani kaydedilen ya da Kader Tablosu) koruyucu”suyum.’
‘Kimdir bu?’
‘O, Osiris’tir’
‘Ancak bazıları
onun, Osiris’in Ölü Vucudu olduğunu söyler. Ve yine
bazıları onun Osiris’in Dışkısı olduğunu söyler.’
Yapılmış ve
yapılacak olan, Osiris’in Ölü Vucuduna (işaret eder).
Ve bazıları tekrar, yapılmış olan Ezel, yapılacak olanın
Sonsuzluk olduğunu söyler. Ezel, Gün’dür ve Sonsuzluk da Gece.’
‘Ben, yakında
gelecek olan Tanrı Menu’yum; onun iki tüyü, başıma
benim için konmuş olabilir mi?’
‘Kimdir bu?’
‘Menu,
babası (Osiris)in Savunucusu ( ya da Öcünü Alan)
Horus’tur; ve yakında gelişi, onun doğuşudur. Başındaki
iki tüy İsis ve Nephythys’tir. Bu Tanrıçalar,
gidip, onun başı üzerine yerleşmiş, onun koruyucusu gibi
davranmış ve başında eksik olanı tamamlamıştır.
‘Ancak bazıları,
babaları Tem’in başında olan bu iki tüy’ün, çok büyük
Kutsal Engerek yılanları olduğunu söyler. Ve yine de bazıları,
Menu’nun başı üzerindeki bu iki tüy’ün, onun gözlerini
olduğunu söyler.’
‘Ani’nin
yazarı, sözü doğru olan, Tanrılar’a sunulan herşeyi kaybeden
Osiris doğruldu ve kentine geldi.’
‘Bu kent, babası
Tem’in ufku’dur.’
‘Bütün
kusurlarımdan sıyrıldım ve hatalarımı bıraktım.’
‘Bu nedir?’
‘O, bütün hataları
kovulmuş, sözü bütün Tanrılarınkinden önce gelen, Ani’nin
yazarı Osiris’in vucudundan kesilmiş Göbek şeridi’dir.’
‘Bu nedir?!
‘O, Osiris’in,
daha doğduğu gün arınmasıdır.’
‘Hemsu (
Herakliopolis) da yaşayan Büyük Tanrı’ya onun izleyicileri
tarafından Adaklar sunulduğunda, çift başlı yuva’mda arındım.’
‘Çift Başlı
Yuva nedir?’
‘Bir yuvanın adı ‘Milyonlarca
Yıl’dır ve ‘Büyük Yeşil’ (Deniz) de ötekinin yani ‘Sodyum
Gölü’ ve ‘Tuz Gölü’nün adıdır.’
‘Ancak bazıları
birinin adının ‘Milyonlarca Yılın Yol Göstericisi’ ve
diğerinin adının ‘Büyük Yeşil Göl’ olduğunu söyler.
Ancak bazıları, birinin adının ‘Milyonlarca Yılın
Yaratıcısı’ ve diğerinin adının da ‘Büyük Yeşil Göl’
olduğunu söyler. Ve orada yaşayan Büyük Tanrı, Ra’nın
ta kendisidir.’
‘Yolu arıyorum.
Maati Adası’nın Kapısı’nı tanıyorum.’
‘Bu nedir?’
‘O, Ra-stau,
yani Nerutef’in Güney Kapısı ve Ülkenin ( ya da
tanrının mezarı) Kuzey Kapısıdır.’
‘Maati’nin adası,
Abtu (Abydos) tur.’
‘Ancak bazıları
bunun, Tanrı Tem, Tapınaklarındaki Tanrılar’a yiyecek
veren (yer) Sekhet-Auru’ya giderken geçtiği yol
olduğunu söyler.’
‘Siz, Osiris’in
Huzurundaki Tanrılar, bana kollarınızı bağışlayan, çünkü ben
sizin aranızda doğacak olan Tanrı’yım.’
‘Kim bu Tanrılar?’
‘Onlar, Tanrı
Ra’nın değişim geçirmek üzere gittiği yerde, Penisinden
etrafa saçılan Kan Damlaları’dır. Bu Kan Damlaları,
her gün Tanrı Tem’e eşlik eden ve Ra’nın
Koruyucuları olan Tanrı Hu ve Tanrı Sa biçimine
girmiştir.’
‘Neydi bu Savaş?’
‘O gün Horus
ile Set çarpışmış ve Set Horus’un yüzüne
pislik fışkırtmış ve Horus’ta Set’in cinsel
organı’na saldırmıştı. Thoth utchat kendi elleriyle
doldurmuştu.’
‘Gökte Yıldırımlar
ve Şimşekler’in çaktığı bir Fırtına koptuğunda, Fırtına
bulutu’nu uzaklaştırdım.’
‘Neydi bu?’
‘Fırtına , (Set)
Ra’nın Sağ Gözü’ne (yani Güneş) Fırtına
Bulutu’nu soktuğunda kızan Ra’nın öfkesi’ydi: Troth,
Ra’nın Gözü’nden Fırtına Bulutu’nu çıkardı ve Gözü
sağ-salim sahibine iade etti.’
‘Dün Tanrıça
Mehurt’un Butu’ndan doğmuş
Ra’ya bakıyorum; onun gücü benim gücüm ve benim gücüm
onun gücüdür.’
‘Kimdir bu?’
‘Mehurt,
Büyük Kutsal Su’dur. Ancak bazıları Mehurt’un
günlük doğumundaki Ra’nın Gözü’nün şafak vaktindeki
görüntüsü (sureti) olduğunu söyler.’
‘(Ancak bazıları)
Mehurt’un, Ra’nın Utchat’ı olduğunu
söyler.’
‘Şimdi, Ani’nin
Yazarı, sözü doğru, Horis’i izleyen Tanrılar arasında
en büyük olan Osiris’in, Tanrısını seven Prens olduğunu
söyler.’
‘Horus’un
Maiyeti’ndeki Tanrılar kimdir?’
‘Onlar, Kesta,
Hapi , Tuamutef ve Qebhsenuf’tu r.’
‘Ey siz hak ve doğruluk Tanrıları, siz, Osiris’in
çevresini saran, tüm Günah ve Suçları kovan, Tanrıça
Hetepsekhus’un izinden giden yüce Prensler, yemin ederim
ki (...) İçimdeki bütün kötülükleri yok edin, ‘hatta Tanrıları
Sepu’nun yolundan giden yedi Rup için
yaptıklarımızı bile. Onları, bulundukları yerlere veren
Anpu’dur
(Anubis). O gün onlara ‘Buraya gelin’ demiştir.’
‘Hak ve
Doğruluk Tanrıları kimdir?’
‘Hak ve Doğruluk
Tanrıları Thoth ve Amentet Tanrısı Astet’dir.’
‘Osiris’in
çevresini saran Tchatcha’da Kesta, Hapi, Tuamutet,
Qebhsenuf vardır. Ve onlar aynı zamanda Kuzey Göğündeki
Takımyıldızı’nın da (Büyük Ayı) çevresindedir.’
‘Bütün Kötülük ve
Günahları uzaklaştıranlar ve Tanrıça Hetepsekhus’u
izleyenler Tanrı Sebek ve onun Su’da yaşayan
arkadaşlarıdır.’
‘Tanrıça
Hetepsekhus, Ra’nın Gözü’dür.’
‘Ancak bazıları
onun, Düşmanlarının ruhlarını yakan Osiris’e yardım
eden Alevler olduğunu söyler.’
(....) ‘Kesta,
Hapi, Tuamutef, Qebhsenuf, Maa-atef, Kheribegef ve Heru-khenti-en
ariti (?)den oluşan yedi Ruh Anubis tarafından,
Osiris’in Ölü Vucudu’nu korumakla görevlendirilmiştir.’
‘Ancak, bazıları
Anubis’in, Osiris’in bulunduğu Mabet Çevresine
yerleştirdiğini söyler.’
‘Tchatcha’nın
( ya da yüce Prensler) başkanı Nearutef’teki,
Babası’nın Savunucusu ( ya da Öcünü Alan) Horus
olduğunu söyler.
(Abubis’in
Yedi Ruh’a Söylediği) ‘Buraya gelin’ sözleri; Ra’nın
Osiris’e ‘Buraya gelin’ dediği sözleri ima eder.
‘Doğrusu bu aynı
sözler, Amentet’teki bana da söylenebilir.’
‘Ben Kutsal
İkiz, Tanrılar’da yaşayan Kutsal Ruh’um.’
‘Kutsal Ruh
kimdir?’
‘O, Osiris’tir.
Tutu’ya (Buburis) gittiğinde ve Ra’nın
Ruhu ile buluştuğunda, iki Tanrı kucaklaştı. Ve iki Kutsal
Ruh; ‘Kutsal İkiz Tanrılar’a dönüştü.’
Ölüm’den sonra ‘sonsuza dek mutlulukla yaşayabilmek
için’ dünya üstündeki kısa sürede ‘erdem sınavı’nı
başarmak gerekiyordu. Sınavı başaramayanlar öldükten sonra
yeniden öldürülüp yok edilirler. Tanrı Osiris Tahtı’nda
oturmaktadır. Önündeki Terazi’nin bir kefesi’nde
Dirhem yerine hakikat vardır. Ölünün
açıklamaları’nı işte bu Hakikat’le tartacaktır. Ölü, hayatının
hesabı’nı doğru vermişse cennetlik olur ve sonsuz
mutluluğa kavuşur. Qadim Mısırlılar buna inanmaktadırlar.
Mısır Politeizm’i Dinler Tarihçileri’nce ,
bizim ‘Kabil’e Ardıllık’ başlığı altında
andığımız , Totemizm ve Animizm kalıntılarına
dayanır.
Mana, Tabu, Ölüm’den sonra
yaşama düşünceleri devam etti, derler. İyi ruhlar iyi
Tanrılar’ı, kötü ruhlar da kötü Tanrılar’ı meydana
getirdi. Her Klan’ın ayrı bir Totem’i olduğu gibi Qadim
Mısır'da yaşayan her topluluğun da ayrı bir Tanrısı vardı. Bu
yerli Tanrılar, bağlı oldukları topluluğun öbür topluluklar
üstündeki etkilerine göre öne geçmişler ya da geride
kalmışlardır.
Tanrı Oziris , karısı İzis ve Horus
Oğulları’na tapıldı. Tanrıları üçlü, sekizli, dokuzlu guruplar
halinde toplanmaktadır.
Qadim Mısır Edebiyatı’nda ölen bir kadının kocasına
gönderdiği mektuptan bahsedilir:
‘Ey benim arkadaşım, benim
kocam.
Hiç bir zaman yemekten,
içmekten, sarhoş olmaktan, kadınlarla sevişmenin zevkini
tatmaktan ve şenlikler yapmaktan geri kalma.
Gündüzün de, geceleyin de
kendini her türlü zevke terk et.
Kalbinde kaygıların yer
etmesine sakın meydan verme. Çünkü Batı ülkesinde uyku ile
karanlık hüküm sürmektedir. Burası öyle bir ülkedir ki içinde
bulunanlar hiç bir zaman dışarıya çıkamayacaklardır.
Uyumaktadırlar ve artık hiç uyanmayacaklardır. Burada hüküm
süren Tanrı’nın adı tam bir sönme’dir.’
Hermes Tut
MÖ 3000 ler
İnsanlığın son 5000 Yıllık Tarihi’nde bu Mısırlı
Terzi’nin izleri görülür. Mısır Papirüsleri’nde
adı Hermes Tut'tur.
Qadim Mısır bilgisi’yle uğraşan Tarihçi Maspero,
varlık birliği düşüncesini desdekleyen Pre-Hermes
birçok Hiyeroglifleri çözdü.
Mısır Kaynakları’nda Hermes’in düşüncelerinden
bahsedilir.
'İnsanlar ölümlü Tanrılar, Tanrılar ölümsüz insanlardır'
Terzi Hermes şöyle düşünür: Kocaman Boşluğun
en altında ölümlülük yeri Dünya var, en üstünde de ölümsüzlük
yeri Zuhal Yıldızı. Zuhal Yıldızı, Evrensel
Aql’ın bütün esrarını taşımaktadır, 7. ve son kat’tır,
Ölümsüzlüğe orada erişilir. Zuhal, parlak bir ışık
içindedir. Ruhlar oradan koparak, Dünya’ya doğru düşmeye
başlarlar. Bu düşüs bir sınav’dır. Düşüş, büyük ışık’tan,
inildikce yavaş yavaş koyulaşan
Karanlığa doğrudur. Işık Ruh, karanlık Madde’dir.
Ruh, kısa bir Sınama için yeryüzü’ne inip madde’yle
birleşecek ama madde’ye boyun eğmeyecektir. Ruh’un
Madde’ye boyun eğmesi, ona yenilmesi demek, sonsuz olarak yok
olması demektir. İnsan Ruhu, Külli Ruh ( Tanrı’nın)
çocuğu’dur. Sınavı kazanamazsa, o Ruh’ta bulunan Külli Işık
( İlahi Nur) sönecek, ışık yalnız başına çıktığı yere dönecek
ruh’u karanlık’ta bırakacaktır. Ruh da,
ışıksız kalınca, Karanlığın içinde eriyip tükenecektir.
Büyük Boşluk, inen çıkan ve arada eriyip tükenen sayısız
Ruhlar’ın Kasırgasıyla kavrulmaktadır. Sınavı kazanan Ruhlar,
Yedi Kat göğe başarıyla yükselip Ölümsüzlüğe kavuşurlar.
Mutlak Hakikat’i öğrenirler. Madde’ye boyun eğmeyen başarılı
Ruh, yeryüzü’ndeki, kısa sınavını verdikten sonra, ilk basamak
olarak Ay’a yükselir.
1.Kat Gök Ay ‘Düşünce Dehası’dır, elinde Gümüş bir Orak
tutar, Doğumları ve Ölümleri düzenler. Ruhlar’ı Cesetler’den
kurtararak Büyük Nur’a doğru cezbeder.
2.kat Gök Utarit Yıldızı, ‘Soyluluk Dehası’dır,
sınavını başarıyla vermiş ve 1. Kat’ta Cesetler’den ayrılmış
Ruhlar’a çıkacakları Yol’u gösterir. Bu Kat’a çıkan Ruhlar,
Soyluluklarını ispatlamış Ruhlar’dır.
3.kat Gök Zühre Yıldızı’dır. Zühre ‘Aşk
Dehası’dır, elinde ‘Aşk Aynası’nı tutar, birbirlerini unutan
Ruhlar Aşk Ayna’sında birbirlerini bulurlar.
4.kat Gök Güneş’in egemenliği altındadır.
Güneş ‘Cemal Dehası’dır, başarı ışıkları saçmaktadır, pırıl
pırıldır. Başarılı Ruhlar, Ölümsüzlüğe yükselebilmek için
böyle bir ‘tüm güzellik’ten geçerler. Güneş onları tatlı
ışıklarıyla okşayarak Ölümsüzlüğe hazırlar.
5.kat Gök Merih Yıldızınca yönetilir. Merih
‘Adalet Dehası’dır, elinde Adalet’in keskin Kılıcını
tutmaktadır.
6.Kat Göğü yöneten Müşteri Yıldızı’dır. ‘İlim
Dehası’dır, elinde ‘Büyük Gücün Asası’nı tutmaktadır.
7.kat Gök Ölümsüzlüğe kavuşulan büyük Aydınlık,
Külli Aql’ın tüm sırrını saklayan Zühal
Yıldızı’nın katıdır.
Bu Öğreti, Qadim Mısır'ın Tep ve Memphis
Tapınakları’nın büyük ve kutsal sırrı’dır. Bu yüzden de
hiç bir Papirüs’e yazılmamıştır. Sadece Yeraltı’nda gizlenmiş
bir Mağaranın Duvarları’na sembolik işaretlerle kazılmıştır.
Yüzyıllar boyunca, Tapınakların başkanları birbirlerine
ağızdan anlattılar. Böylelikle Sır, ona layık olandan başka,
kimsenin eline geçmez. Tep ve Memphis
Tapınakları’na bağlanarak yıllarca Sınav geçirip çile
çektikten sonra bu Sırr’a kavuşanlar, onu, en dayalınmaz
işkenceler altında bile açıklamazlar. Grekler’in İfşası ile
Sır bugün bilinir oldu.
Hermes’in Öğrencisi Askelopis şöyle
der:
‘İnsanlar ölümlü
Tanrılardır, Tanrılar da ölümsüz insanlar.. Eşya’nın dışı, içi
gibidir. İçle dış arasında bir ayrılık yoktur. Küçük büyük
gibidir. Küçük’le büyük arasında hiç bir ayrılık yoktur.
Evren’de hiç bir şey ne iç, ne dış, ne küçük, ne büyüktür. Bir
tek Yasa ve o Yasa’nın gördüğü bir tek İş vardır. Bu sözlerin
anlamını anlayan ‘Hakikat’ı görür. Kimi İnsanlar, bu
anlayışları, olağanüstü çabaları ve yetkinlikleriyle öteki
insanların görmediklerini görebilirler. Oysa ‘nedenler nedeni’
daima gizlidir. Çünkü sonsuzluk, pek kısa bir son olan
zaman ve yine pek kısa bir son olan mekan içinde
anlaşılamaz ve anlatılamaz. Bizler, ancak, öldükten sonra onu
anlayabilir ve anlatabiliriz. Çünkü yaşarken zaman ve mekanla
sınırlıyız. Sınırsızlık, sınırlılık içinde kavranamaz...’
Hermes'in Büyük Sırrı’nı öğrenebilmek için
geçirilecek sınavlar pek güçlüdür. Aqlı ve iradesi güçsüz olan
istekliler, ya Yol’un (Tariq) dönülebilecek parçasından
tersyüz edip geriye dönerler, ya korkudan çıldırırlar, ya da
bin bir ürkütücü görünüş içinde yürekleri durur, bir uçuruma
yuvarlanır, ölür giderler. Sınavı başarıyla geçiren pek az
kişi vardır.
İstekliyi önce İzis Tapınağı’na
götürürler. Tapınak Yeraltı Mezarları’na giden Delikler’le
doludur. Tapınağın başında İzis Heykeli vardır. İzis
oturmuştur, dizlerinde kapalı bir Kitap vardır, Yüzü
örtülü’dür. Heykel’in altında şu söz yazılıdır:
‘Yüzümdeki örtüyü hiç bir
ölümlü kaldırmadı.’
Bu Tariq’de yürüyebilmek için Ölümsüzlüğe hazırlanmak
gerekir. Bu uzun yıllar isteyen, katlanılması zor bir çabadır.
İstekli (Sâil/Talib) buna katlanmayı göze alırsa, Tapınak
Hizmetçileri’nin yanında kalmak, ortalığı süpürmek, bulaşık
yıkamak, ayakyollarını temizlemek zorundadır. (Kynikler’de
Melamiler’de bu tür nefsini hor görme vardır). Bütün bu
işleri yaparken konuşmak yasaktır (Susma Orucu). Talib,
isteğinde direniyorsa, küçük bir deliğin içinden karanlık bir
labirent’e bırakılır. Kapı üstüne gürültüyle kapatılır.
Talip, dizleri ve dirsekleri üstüne sürüne sürüne
çamurlu ve yılanlı dehlizler’de uzun uzun dolaşacaktır. Ara
sıra küçücük odalar’a yolu düşerek ayağa kalkabilecek, bu
küçük odalarda, çeşitli iskeletler’e, hayvanlar’a ve
yılanlar’a rastlayacaktır. Sonra gene küçük delikler’den
karanlık yollar’a girerek, sürüne sürüne ilerleyecektir. Bu
küçük odalar’da, kimi zaman, sessiz bir Rahibe rastlayacak,
Rahip O’na geriye dönmek isteyip istemediğini soracaktır.
Sırrı öğrenmek için direniyorsa, gene kaderiyle baş başa
kalarak, karanlık yollarda sürünmeye devam edecektir.
Derinlerden kulağına, şöyle seslenen çığlıklar gelecektir:
‘İlim ve Güç isteyen Deliler,
burada gebermişlerdir’..
Artık, geriye dönülemez yollara girmiş bulunmaktadır,
kimse karşısına çıkıp geriye dönmek isteyip istemediğini
sormayacaktır, buradan kurtulmak için ölmekten başka bir şey
yapılamaz. Soğuk, karanlık, yılanlar, akrepler, korkunç
çığlıklar, açlık, susuzluk, sürünmek’ten
parçalanmış dizler, kanayan avuçlar.. İstekli ya da
artık çaresiz, dizlerinin gittikçe gömülerek
ayaklarının yükseldiğini, çok dik bir yokuş’tan aşağıya doğru
sürüklenmekte olduğunu hissetmektedir. Güçlükle sürüklendiği
bu yolun sonunda da, korkunç bir uçurum’la
karşılaşacaktır. Tutunabilir de düşmekten kurtulursa
çıldırması işten bile değildir. Çıldırmayacak kadar güçlüyse
çevresine bakabilir ve süründüğü Dehliz’in sol ucunda küçük
bir Kurtuluş Kapısı bulunduğunu görebilir. Uçuruma
yuvarlanmadan o Kurtuluş Kapısı’na sıçrayabilirse uzun bir
merdiveni tırmanarak masallardaki gibi renk renk döşenmiş bir
oda’ya varacaktır. Oda’nın duvarlarında 22 Sırrı belirten
nakış semboller, harfler ve sayılar vardır.
(Pythagoras Sayı Mistisizm’i) . Burası
Oziris'in Nurlu Tapınağı’dır. Burada
İnsan, Haqiqat’i belirtmek ve Adalet’i
gerçekleştirmek için İlahi Güç’le birleşir.
Talib’in Çilesi henüz başlamıştır ve daha pek
uzun yıllar sürecektir. Geçireceği sayısız sınavlar arasında,
Ateş sınavı, Su sınavı, Şehvet sınavı
vardır. Bunların her biri zorludur. Ateş sınavı,
cehennem ateşi gibi yanan kızgın bir fırın’dan cesaretle
geçmeyi gerektirir. Gerçekte bu Fırın, Talib’in
cesaretini denemek için hazırlanmış yapma bir Fırın’dır.
Şehvet sınavı, kimileri için belki de çok daha güç bir
sınav’dır. İstekli günlerce aç ve susuz , karanlık
dehlizler’de dolaştıktan sonra çeşitli renklerle döşenmiş bir
yatak odası’na varacak, orada bir şehvet müziği
dinleyerek, kendisine içki ve yiyecek sunan çıplak ve genç bir
güzel’le karşılaşacaktır. Güzel Kız O’na bugüne kadar
çektiklerinin karşılığı olarak, kendisini ve elindekileri
sunacaktır. Eğer bu Genç Kız’a kanar da açlığın,
susuzluğun ve şehvet’in gücüne boyun eğerse, o güne kadar
çektiği bütün çileler boşuna harcanmış olacaktır. O zaman,
artık, ömrü boyunca Tapınak’ta tutsak olarak hizmetcilik etmek
zorundadır, kaçmaya çalışırsa hemen öldürülür.
Talib bu sınavların her birinin sonunda, tek
başına taş bir oda’ya kapatılarak, aylarca, kendi kendine
düşünmeye bırakılmaktadır. Böylelikle, hamur gibi yoğurulan
insan yapısı, gittikçe, İlahi Yapı’ya
yaklaşmaktadır. Qadim Mısır Rahipleri’nin o büyüleyici ve
etkileyici güçleri, böylesine bir yoğrulma sonunda elde edilir.
Son sınav Mezar’dır. Talip, diri diri
ve özel bir törenle bir Mezar’a gömülür. Oysa artık,
dünyalığından hemen hiç bir şey kalmamış, Mezar’a pek yaraşan
bir yapıdır. Mezar’da, tam bir letarji’ye düşerek, kendi
Ruhu’yla karşılaşır. Uzun yıllar sonunda elde ettiği bu sonuç,
onu, Büyük Sırr’a, gereği gibi hazırlamıştır.
Mezar’dan çıktıktan sonra, kendisine gelince, büyük Rahip’le
birlikte, Mısır'ın sıcak, sessiz ve derin bir Gecesinde,
Tapınağın Rasathanesi’ne çıkacak ve orada 7 Kat
Sema’nın 7 Yıldızı’nı seyredecek, büyük Rahib’in ağzından
Hermes'in Sırrı’nı öğrenecektir.
Talib’in geçirdiği sınav, Tek Ruh’tan
kopan Sayısız Ruhlar’ın yeryüzü’nde geçirmekte
oldukları sınavın küçük bir örneğidir. Hermes’e göre,
insanca ölümlü olmak da, Tanrıca ölümsüz olmak da
elimizde.
Hiyerofan denen Baş Rahip yeni Ermiş’e
şöyle der: ‘Her Aqıl bu gerçeği kavrayamaz. Büyük Sırr’ı
gönlümüz’de saklayarak eylemlerimiz’le söyleyelim.
İlim gücümüz, iman kılıcımız, sukut
kalkanımız olsun. Ufaklıklar, ki büyük çoğunluktur, ya
aptal ya da kötü’dürler. Aptalsalar bu Haqiqat
karşısında Aqıllarını büsbütün yitirirler. Kötü’yseler bu
Haqiqat’i kötüye kullanarak büsbütün kötülük ederler.
Haqiqat’i gizlemekten başka çıkar yol yoktur. Bilmek,
bulmak, susmak gerek.
§Grekler O’na Ermis, veya üç kere bilgin
anlamına Trisgemiste derler. 42 Eserinden bahsedilir.
Bu Papirüsler bugüne ulaşmadı. Grek kaynakları”nda
düşüncelerinden bahsedilir.
§Yahudiler Hanok'tan bahsederler. Tekvin Bab 5
18-24.ayetlerinde şöyle denir: ‘Ve Yared 162 yaşında
Hanok'un babası oldu. Hanok, 300 yıl Tanrı ile
yürüdü. Ve Hanok'un bütün günleri 365 yıl oldu ve
gözden kayboldu. Çünkü O’nu Tanrı aldı.'
Bu kayıtlara göre Hanok 6. kuşaktandır.
Adem (930 yıl yaşadı), Şit (912 yıl yaşadı),
Enoş (905 yıl yaşadı), Kenan (910 yıl yaşadı)
Mahalael (895 yıl yaşadı), Yared (962 yıl yaşadı),
Hanok 365 yıl yaşadı. Eğer Hermes’in MÖ önce
3000 lerde yaşadığı kabul edilirse Tekvin’e göre insanlığın
yaşı 10 bin yıl eder.
&Arapların Hermeül-Heramise'si vardır. Qur'an
İdris Nebi’den bahseder. Müslüman geleneği bu iki
kişinin aynı olduğu kanaatine varmıştır.
S.Hüseyin Nasr’ın nakline göre
es-Suhreverdi (ö.1191), İdris'den şöyle bahseder: "Bil
ki, Hikmet Adem a. ile başlamış ve O'nun
soyundan Seth, Hermes yani İdris ve Nuh
a. ile devam etmiştir. Çünkü dünya hiçbir zaman Tevhid ve
ahiret ilminin kendisine dayandığı bir kişiden yoksun kalmaz.
Ve bunu dünyanın her tarafına, çeşitli ülkelere yayan,
açıklayan ve gerçek abidlerin üzerinde gösteren en büyük kişi
Hermes'tir. O, Hükema’nın babası ve ilimlerin
üstadlarının üstadı’dır."
24.Saat Osmanlı Tarihçisi Cevdet Paşa
(ö.1895) bu anlatım şöyle tarihleşir:
‘Şit'ten sonra Peygamberlik İdris a.a geçti. Ve
O’na dahi 30 Sahife nazil oldu. Qalem’le yazı yazan ve elbise
diken ilk insan odur. O’ndan önce insanlar hayvan
derisi giyerlerdi. İdris a.a Göklerin Kapısı (Babu’s-Semavat)
açılmıştı. Sonunda Tanrı O’nu diriyken Göğe kaldırdı. İdris
Göğe çekildikten sonra insanlar doğru yoldan ayrıldılar,
Putlara tapar oldular. Tanrı onlara Nuh a.ı gönderdi.
Bibliyografya:
-Nasr,S.Hüseyin, İslam’da
Düşünce ve Hayat,
-Ahmet Cevdet Paşa,
Qısasu’l-Enbiya,
Ptah-hetep
MÖ 2500 lü Yıllar
Ptah-hetep’in Öğütleri diye
bilinen ve en eski kopyası MÖ 2500’e (Hermetik 5.Saat) ait
olan bu metin Eski Krallık’ın Ahlak Normları’nı
gösterir:
‘1.Ne Kadın ne de Erkek, Tanrı’dan korkmasın. Çünkü
Tanrı İnsan’ı korkutmayı sevmez. Kim, insanları korkutursa,
Tanrı onu Ekmeğe muhtaç edecek.
2.Bereket’e sahip olan soylu Adam, dilediğince
davranabilir, gönlünün çektiğini yapabilir; hiçbir şey
yapmıyorsa eğer, bu da canı istemediği içindir. Soylu Adam
İnsanoğlu’nun ( ya da bir kişi) eremediği yere uzatabilir
elini; ama Ekmeği dağıtan Tanrı olduğuna göre bu, inkar
edilemez.
3.Eğer, işleyecek Toprağın ve Tanrı’nın sana Tarla’yı
işle diye verdiği Ekmeğin varsa, Komşuna ait olanla ağzını
doldurmak yerine, Servet’e sahip olanı dehşete düşürmek daha
iyidir ( ki servetini sana bağışlasın).
4.Eğer kendini mükemmel Adam’ın hizmetine verdiysen,
Tanrı bu tavrını açıkça görecektir.
5.Eğer Aqlın varsa oğlu’nun, Tanrı’yı hoşnut etmesini
sağlarsın.
6.Sana bağlı olanları memnun et, çünkü bunu yapacak
gücün var; Tanrı’nın lutuf gösterdikleri böyle davranmalıdır.
7.Eğer verilecek bir Hesabın yoksa, ulu biri olursun;
ve eğer Yoksul’dan Zenginliğe boğulursun; ve eğer kentin
yönetici’si isen, ilerleyebilmek için yumuşak kalbli ol, çünkü
sen yalnızca Tanrı’nın verdiklerine Bekçilik ediyorsun.
8.Tanrı, kendisine itaat edenleri sever; Tanrı
itaatsizlikten hiç hoşlanmaz.
9.Doğrusu iyi bir Oğul, Tanrı’nın sana bahşettiği bir
Armağandır’
Bibliyografya:
-*Sosyalizm ve Toplumsal
Mücadeleler Ansiklopedisi
Akhenaton (Amenofis,
IV.Amenotep)
MÖ 1300 lü
Yıllar
Kimi
metinlerde Ekhenaton olarak da yazılıyor.
Mısır düşünürü..Şair. Qadim Mısır
Kralı.
XVIII.Sülale’nin X.Kralı olarak babası Amenophis III.’ün ölümünden
sonra Amenophis IV. adıyla tahta
çıktı. Ünlü Mısır Kraliçesi Neferriti ile evlendi.
20 yaşlarındayken insanları Tek
Tanrı’ya çağırdı. Bunun nedenleri hakkında çeşitli varsayımlar
vardır. Kimileri O’nun içinden gelen bir tek Tanrı sevgisine
inanmak istemezler.
Bir iddiaya göre Mısırlı olmayan
tebalarını bağlamak amacı gütmüştür. Kimilerine göre Thebae
Rahipleri’nin siyasal egemenliklerini kırmak istiyordu.
Mısır’da her kentin, her kasabanın
ayrı tanrısı vardı. Totem düşüncesinin uzantıları..
Nasıl Totem, sadece kendi Klanını koruyup gözetiyorsa,
kasaba tanrıları da kendi kasabalarını koruyup gözetiyorlardı.
Amon da Thebae kasabası’nın tanrısıydı. Kent, Başkent
olmadan önce önemsiz bir Tanrı’ydı. Büyük Tanrı (Doğan
Güneş Tanrısı)
Ra’nın yanında adı anılamazdı. Ama şimdi o Baş-Tanrı
olmuştur. Eski Tanrı ile adı birlikte anıldı. Amon-Ra.
Amon artık her adın başında ve sonunda yer alıyordu.
Kendisiyle savaşacak olan Amenotep’in adı (
Amon hoşnuttur) anlamına gelir.
Bütün Tanrı’lar güçlerini
Güneş’ten alıyorlardı. Ra, Doğan Güneş
Tanrısı’ydı. Amenotep, Evrensel Güneş’in, Evrensel
bir Din yaratacağını düşünmüş olmalı. Güneş yuvarlağını
kişileştiren Aton, genç Kral tahta çıkıncaya kadar pek
önemsenmemişti. Amenofis, tahta çıkınca Amon’un
yerine Aton’u geçirmek
istedi. Amon dahil bütün Tanrılar’ın adı silindi.
Onlara tapmak yasaklandı. Adını
değiştirerek Akhenaton (Aton’un
büyüklüğü aldı.
Amon’lu adlar Aton’lu şekle dönüştüler.
Krallığının 4.yılında Amon’un
kenti olan Thebae yerine yeni bir Başkent kurdu. Akhetaton
( Güneş Yuvarlağının Ufku) Başkenti..
Ve orayı Aton
tapınaklarıyla süsledi.
Tek tanrı Aton’u şöyle över:
‘Sen
ki eşyanın oluşu sırasında zaten yaşamaktaydın ey canlı
Aton
Ufukta parlayarak
yükseliyordun
Güzelliğin bütün
ülkeleri aydınlatıyor
Güçlü
büyüklüğünle dünyanın üstünde göründüğün zaman ışıkların
Yarattığın alemin
son uçlarına kadar bütün ulusları kucaklıyor.’
Öldüğü zaman 29 yaşındaydı.
Ölümünden sonraki birkaç yıl içinde devrimlerinin etkisi
silindi.
Eserleri:
-D’Hymbe a Aton, (Güneşe
İlahiler)
Bibliyografya:
-Rois et dieux d’Egypte,
Ayrıca Ramasseum, Chester Beatty,
Berlin, Londra, Karlsberg Papirüsleri bize Mısır'da
göz hastalıkları, kemik veremi, çocuk felci, çiçek, anemi,
romatizma, apandist, mide, karın hastalıkları, bacaklarda
varis, ülser ve çıbanlar, sara nöbetleri, diş çürümeleri
gibi hastalıkların var olduğunu ve bunlar üzerine Mısır'da
araştırmaların olduğunu göstermektedir.
Papirüslerde
Mısırlılar’ın Cerrahiye ait 48 yaradan, kırık-çıkık ve
tümörden, omurga yaralarından bahsederler. Bak: Bilim
Tarihi ve Bilim Felsefesi Ders Notları.