MOSES :Musa

MÖ 1200lü Yıllar

 

       3000 bin yıl öncesine kadar 35.000 Tanrı, erdem’den ahlak’tan bahsetti. İlahi Tebliğ’in yerini almak üzere Çeşitli Tanrılar (adına) çeşitli ahlaklar vazedildi. Mısır’da bu sğreçten geçti.

       Hermetik 23.saatte Hz.Musa’nın bir kez daha canlandırdığı tebliğin evveliyatı hakkında karanlıklara gömülmüş değiliz.

       Bu altın ilkeler Musa’nın Yakub’un oğlu Yusuf tarafından da altı çizilen tabi dinin ilkeleridir. Onu Hermesi de önceleyen İzis Tapınakları’ndaki ilkelerle kıyasladığımızda evrenselliğin altı bir kez daha çizilecektir.

       Musa Kıptice bir isimdir. Mu (su), Sa (ağaçlar) demektir. İbraniler O’nu Moşe, Batılılar Moise olarak anarlar.

       Tevrat kaynakları dışında hayatı hakkında pek bilgi yoktur. İbranî geleneği O’nun Mısır’da Tutankhamon’un Firavunluğu zamanında doğduğunu söylerler.

       Torah’a göre Çöl Bilgesi Yetro  tek Tanrı’ya inanıyordu. [1]Musa çölde bu Medyan Kahini’ne (haşa!) sığınmıştı. O’nun kızını aldı. Dönüşte yaşadığı vahy tecrübesi’yle İsrailoğullarını Mısır Köleliği’nden kurtarmak istedi. Tutsaklığın niteliklerini kavminin yüreklerinden silmek istedi. 10 emri vazetti:

 

       ‘Allah’ın tekliğine inanacaksın, başka tanrı tanımayacaksın, put yapmayacaksın, haftada 6 gün çalışıp cumartesi dinleneceksin, ananı babanı sayacaksın, öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan söylemeyeceksin, zina etmeyeceksin, komşunun varlığına göz dikmeyeceksin.’

        

Mısır'dan çıktıktan sonra 40 yıl çöllerde kaldılar, yeni dövüşcü kuşaklar yetişti. Özgürdüler. 120 yaşında ölünceye kadar çevresinde dönüp dolaştığı vatana saldırmadı. Sonraki önderler savaşıp vatan edindiler, Kıral Süleyman (Nebi a.) zamanı’nda  Kudüs’de ihtişamlarının zirvesine çıktılar.

       Torah’a göre Yasalar  inanan kavmin yararına göre düzenlenmişti. Bir Mısırlı’nın malını çalmak yasak değildi.

'Mısır'dan eli boş çıkmayınız. her kadın Mısırlı komşusundan gümüşlü altınlı takımlar, süslü değerli giyitler alsın. Bunları oğullarınıza, kızlarınıza dağıtıp aşırın. Mısır'ı soyun.'

      

Bir Markist Analiz şöyle der: Güçlü-güçsüz ikiliği, iyilik-kötülük ikiliğini doğurdu. Bu da ilkel yaltaklanmanın yerine, toplumsal bir din anlayışını filizlendirdi. Ra dinine dönersek, Her sınıfın kendine özgü Tanrısı vardı. Güçlü Sınıf’ın Tanrısı Amon, biçimcidir, kurbanlar, adaklar ister. Her şeyin en iyisini dilemektedir. Onu ancak varlıklılar doyurabilirler. Güçsüz Sınıflar’ın tanrısı Aton alçak gönüllüdür, kurban, adak istemez. İnsanlığın kardeşliğini ileri sürer. İyiliği yardımı emreder. Dulları, yetimleri korur.[2]

       İsrail dini’ninin tarih içine yayılan anlatımlarına bakarak, bu iki ayrı Tanrı  tasavvurunu birleştir(!). Kölelik Dönemi’nde İsrailoğulları’na yeren Aton, bağımsızlığa kavuşmak isteyenlere yetmez. Elohim ve Yahova’da bu ayrımı görmek ister kimileri. Elohim Torah’ın ilk bölümünün tanrısıdır. Kavim kendi aralarında Elohim’ci, başkalarına karşı Yehova’cı olmuştur.

       Hançerlioğlu O’nun Filosofik açıdan şu iki kavramı insan düşüncesine sokmakla ünlendiğini söyler.

       ‘Ruh (ibr. Eloah) ve Odur (İbr Yahova). İdealizm bu iki kavrama dayanır. Musa’nın çağında Animizm (Canlıcılık= Ruhçuluk) yaygındı. Doğa’daki tüm nesnelerin canlı ve ruhlu olduğuna inanılıyordu. Dağlar, kayalar, tepeler, ağaçlar, çalılıklar gibi evrende ne varsa hepsi ruhluydu.

       Bu indirgeyici satıh anlatıma göre Horeb’de Musa’ya görünen ve seslenen sayısız Çalılık ruhlarından sadece biridir. Bu Çalılık Ruhu (Çalılık Eloah’ı) Musa’ya ‘Ben İsrailoğulları’nın tanrısıyım, benden başka elohim’lere (eloah’ın çoğulu= ruhlar) tapınmayın’ diyor.

Sayısız Eloah’ın varlığını kabul değildir bu, aslında onların inkarıdır. Ben, diye seslenen somut çalılık Elohim’i değil, ordan seslenen Allah’tır. ‘Asla doğanın her yanında bulunan sayısız Eloah’lardan biri’ değildir. Materyalist bakış bu sonradan soyutlaşacak olan somut Ruh’un tüm idealist öğretilerde karşımıza çıktığını düşünür. Hançerlioğlu’nun değimiyle ‘Koca Hegel (1770-1831) bile evrensel oluşumu 19.yy da onunla açıklamaya çalışmıştır. Parmenides’den (MÖ 539-469)  günümüz Varoluşçular’ına dek tüm İdealist öğretilerin üstü kazınırsa altından Eloah çıktığını’ söyler.

       Yahova’ya gelince.. Horeb’de Çalılık’ta konuşan sese Musa adını sorduğunda ‘ben, benimdir’ cevabını alır. Musa, halk O’na adını sorduklarında ne diyeceğini sorar. Ses ‘Yahova (O’dur) dersin dedi. ‘Tüm İdealizmin varlığı yoklukta bulmasının nedeni bu kavramdır’. Parmenides’den bu yana tüm İdealist’lere göre varoluşu bulunanlar’ın (bireysel olanların) varlığı yoktur, varlığı olanın’sa (tümel olanınsa) varoluşu yoktur. ‘Gerçek varlık, evrende varolmayan’dır’. Bunu Platon (ö. MÖ 347)   şöyle anlatacaktır : ’Güzel kadın, güzel çiçek gerçek varlık değildirler, gelip geçicidirler ve görüp giderler, asıl gerçek (yani varolan) güzellik tümelidir ki bir idea’ldir, evrende varlığı yoktur.’ Böylece İdealistler evrendeki varlıkları soyutlayarak tek ve değişmez olan varlığa (Yahova= O’dur) a indirgerler. Bu Metafizik Mantık’ta şöyle işlenir. Bir kuşu şu sıfatlarla vasıflarız: Omurgalıdır, akciğerlidir, uçucusur.. Bu vasıtlardan soyutladığımızda geriye ‘Kuş’dır’ kalır. Musa’nın değimiyle O’dur, Mantık diliyle dır., İdealist dille Mantık. Eşek’te, Berkeley (1685-1753) de soyutlandığında sadece  varoluşu bulunmayan, tek ve değişmez, tüm varoluşlarda (tikellerde) ortak olan bir odur-varlık’ kalır. Hançerlioğlu’na göre İdealizm Musa’dan kalan bu 2 kavramla yüzyıllardır bilimin karşısına dikilmiştir. Madde (özdek) yoktur, ruh vardır, değişme ve gelişme bir görüntüden ibarettir, çokluk bir hayaldir, aslolan tekdir, bütün varlıklar İlahi bir özün görünümüdürler ve ruhsaldırlar, onları var ve görünür kılan bizim zihnimizdir, akıl hiçbir şeyi çözümleyemez ve bilemez, gerçekler ancak tek ve değişmez olanın vahyiyle, sezisiyle bilinebilir. ‘Musa’nın 34 yıl önce insanlığa oynadığı bu oyun yaman bir oyundur.’ der densizce Hançerlioğlu.

 


[1]            Qur’an isim vermeksizin Musa’nın Medyen’li bir iyi insanın yanında kaldığı, onun kızı ile evlendiği anlatımını doğrular. Müslüman Tarihçiler Qur’an’da Medyen ismi ile bağlantılı olarak başka bölümlerde adı geçen Şuayb Peygamber’in, Tevrat’ın Yetra dite andığı kişi olabileceğini düşünürler. Bak: Qİ/ Qıssaların Vasatı.

[2]            Eğer isabetli ise bu anlatım ile Eski Ahid- Yeni Ahid Tanrısındaki farklılaşmaya da uyarlanabilir.