Johann Gottlieb Fichte
1762-1814
Alman Düşünürü.
Transandantal İdealizm’in Önde gelen Temsilcileri’nden.
Klasik İdealizm’in
Kant’tan Sonraki 2. Adamı.. Subjektif İdealist. Berlin
Üniversite’sinde Profesör’dü.
19 Mayıs 1762’de
Ramenau, Yukarı Lausitz, Saksonya’da doğdu. 27 Ocak 1814’de
Berlin’de öldü.
Gençlik Dönemi:
Bir Dokumacı’nın
Oğlu’ydu. Schulpforta Manastır Okulu’nda (1774-80), Jena
(1780) ve Leipzig (1781-1784) Üniversiteleri’nde Öğrenim
gördükten sonra Özel Öğretmenlik yapmaya başladı. 1788’de
Zürich’e ve 1791’de Varşova’ya Öğretmen olarak gitti, ama 2
Haftalık bir Deneme’den sonra ayrıldı.
Fichte bu
Dönem’de en çok
Kant’ın Düşüncesi’nden etkilendi.
Kant’ın, İnsan’ın kendi içinde bir Ahlaki Değer olduğu
Yolu’ndaki Öğretisini kendi Kişiliği’ne Uygun bularak
benimsedi ve Pratik İlkeler (Maksim) üzerine kurulu
Gerçek bir Filosofi geliştirmeye Karar verdi.
Kant’ı görmek için Varşova’dan Königsberg’e gitti. Ama
bu İlk Görüşme’de Hayal Kırıklığı’na uğradı. Daha sonra O’na
Versuch einer... Adlı eser’ini sundu.
Kant bu Çalışma’dan çok etkilendi ve bir Yayıncı
bulmasına Yardım etti. (1792). İlk Baskı’da, yanlışlıkla
Fichte’nin Adı ve Önsözü yer almamış, İlk Okurlar
Versuch’u
Kant’ın eseri sanmışlardı.
Kant’ın Yanlış’ı düzeltip bu arada Deneme’yi övmesi
Fichte’nin ünlenmesine Yol açtı.
Fichte’nin
Versuch’da Vahy’e dayanan Din’in gerektiği Şartlar’ı
açıklamaya çalıştı ve Açıklaması sırasında Ahlaki Yasa’nın
Mutlak Gerekleri’ne değindi. Din, bu Ahlaki Yasa’nın İlahi
olduğuna inanmaktı ve Böyle bir İnanç, Yasa’nın Güç kazanması
için Gerekli Pratik bir Şart’tı. Ahlak’ın bu İlahi Niteliği
ancak daha aşağı Düzey’den Güdüleri Yasa’ya duyduğu Saygı’ya
Üstün gelen birine açıklanabilirdi. Bu Durum’da da
Açıklama’nın ya da Vahy’in Amacının Ahlaki Yasa’ya Güç katmak
olduğu düşünülebilirdi. Dolayısıyla Din, Pratik Us’a dayanıyor
ve Ahlaki Yasa Geçerli olduğu Sürece İnsan’ın İhtiyaçlarını
karşılıyordu. Vardığı bu Sonuç Fichte’nin Prartik Öge’ye
verdiği Önem’i ve Gerçekliğe İlişkin Bütün Yargıları Benliğin
Ahlaki Gereklerine Dayandırma Eğilimi’ni ortaya koyuyordu.
Fichte 1793’te
Zürich’te tanıştığı Johanna Maria Rahn ile evlendi. Aynı Yıl
dikkat çekici 2 Siyasal Çalışmasını yayınladı. Bunlar’dan
Beitrag zur Berichtigung.. daha Önemli’ydi. Vesuch’ta
olduğu gibi burada da İnsan’ın Ussal Doğası ve bunun
gerçekleşmesi için Gerekli Şartlar Siyasal Filosofi’ye Ölçüt
alınmıştı.
Fichte’nin
Düşüncesi’nde, Jena’da (1793-98) ve Berlin’de (1799-1806)
kaldığı Yıllar’a denk düşen, Temel Filosofi Kavramları Farklı
2 Dönem vardır. İlkinde Ahlaki Vurgu Belirgin’dir, 2.ise
Gizemci ve İlahiyatçı bir ‚Varlık’ Kuramı ortaya çıkar.
Fichte’nin Dinsel İman’ın Ahlaki Us’u aştığını
anlamasından kaynaklanan bu Değişiklik ayrıca Dönem’in Genel
Romantizm Eğilimi’nden etkilenmiştir.
Jena Yılları:
1793’te Jena
Üniversitesi’nde ki Boş Filosofi Kadrosu’nun önerilmesiyle
Fichte’nin en Önemli Filosofik Eserlerini verdiği bir Dönem
açıldı. Bu Dönem’in Başlıca Ürünleri Einige Vorlesungen..
ile Ömrü boyunca uğraştığı Wissenschaftslehre
konusundaki bir Dizi Çalışması’ydı. 1794’te başladığı Dizi
Fichte’nin en Özgün, en Tipik Eseri’ydi.
Kant’ın Eeleştirel Felsefesi’ni , özellikle Pratik
Rasyon’ı Çıkış Noktası olarak almıştı. Eser , Bilim
Öğretisi ile Etik’i birleştiren kendi içinde Yeterli bir
Öğreti ortaya koymatı amaçladığından daha Sistemeatik, daha az
Eleştirel’di . Fichte Pratik (Ahlaki) Us’un (Kant’ın
yalnızca İma ettiği gibi) aslında Bütün Us’un kaynağı olduğunu,
İnsanlığın olduğu kadar Bilgi’nin de Mutlak Temeli’ni
oluşturduğunu kanıtlamak istiyordu. Bunu yapabilmek için,
Bağımsız ve Egemen olduğu varsayılan, dolayısıyla da Bütün
Diğer Bilgiler’in kendisinden çıkarsanabileceği bir Yüksek
İlke’den , yani Benlik’ten Yola çıktı. Ama Benliğin, Kanıt
gerektirmediğini, apaçık ortada olduğunu İleri sürmek yerine
Saf Rasyon’un bir Kabulü olması gerektiğini söyledi. Bu
Nokta’dan sonra Kant’ın Saf, Pratik Rasyon’un Tanrı’nın
Varlığı’nı Öngördüğünü İleri süren öğretisi’ni izledi, ama
Kant’taki Rasyonal İman’ın yerine hem Bilim, hem de
Etik Teorisini temellendireceği Kurgusal Bilgi’yi koymaya
çalıştı.
1795’te
Philosophisches Journal Adlı Dergi’nin Yayıncıları arasına
katıldı. 1798’de Genç, tanınmamış bir Filozof olan Arkadaşı
F.K.Forberg, ona Din Kavramı’nın Gelişimi üzerine
bir Denemesi’ni gönderdi. Fichte de Yanlış
anlaşılmasını engellemek için Deneme’yi kısa bir Önsöz’le
yayınladı. Tanrı’nın, Evren’in Ahlaki Düzeni, İnsan’ın Tüm
Varlığı’nın Temeli olan Ölümsüz Hak Yasası olarak tanımladığı
bu Önsöz Fichte’nin Ateizm’le suçlanmasına Yol açtı.
Saksonya ve onun ardından Prusya dışındaki Bütün Alman
Devletleri dergi’nin kapatılmasını, Fichte’nin Jena’dan
çıkartılmasını istediler. Fichte 2 Savunma Yazısı
yayınladı ve Saldırı’nın sürmesi Durumunda İstifa edeceği
Tehdidi’nde bulundu. Ama Tehdidi ayrılma İsteği olarak
yorumlandı ve İstifası Kabul edildi.
Berlin Yılları:
Fichte
1799’dan 1806’ya kadar Berlin’de oturdu. Bu arada yalnızca
1805 Yaz’ını, 1794 Konferansları’nı genişleterek sunduğu
Erlangen’de geçirdi. August Wilhelm ve Friedrich
Schlegel ile Friedrich
Schleiermacher gibi Alman Romantizmi’nin Önderleri ile
Dostluk kurdu. 1800 de yayınladığı Die Bestimmung des
Menschen’de Tanrı’yı Evren’in Bireyler’de kendi Bilincine
varan Sonsuz Ahlaki İradesi olarak tanımladı. Aynı Yıl
yayınladığı Der geschlossene Handelsstaat’ta Gümrük
Vergileri’ni ve Korumacılığı savundu. 1804 tarihli 2 Yeni
Wissenschaftslehre Çalışması bu Öğreti’ye getirdiği Büyük
Değişiklik Açısından Önemli’ydi. 1804-05 Yılları’nda verdiği
Konferanslar’dan oluşan Die Gründzüge.. de
Aydınlanma’yı imceledi. Aydınlanma’nın İnsan Bilinci’nin
Tarihsel Evrimi’ndeki Yerini, ayrıca Yetersizliklerini
belirtti ve Usçu Hayat’ın en Yüce Yanı olarak Evren’in
Tanrısal Düzenine inanamyaı sürdürü.
Son Yılları:
1806’da Fransızlar’ın
Prusyalılar karşısında kazandığı Zaferler üzerine Fichte,
Berlin’den Königsberg’e giderek bir Süre Konferans verdi.
Oradan da Kopenhag’a geçti. Ağustos 1897’de Berlin’e döndü. Bu
Dönem’de yayınlanan Eserlerinde Pratik bir yaklaşım Egemen’di.
Nachgelassene Werke ve Saemmtliche Werke
yayınlanana kadar Son Dönemler’deki Düşünceleri Kesin olarak
bilinmiyordu. 1807’de Tasarı hali’ndeki Friedrich-Wilhelm
Üniversitesi (Bugün Berlin Üniversitesi) için bir Plan
hazırladı. 1807-1808 Yılları’nda Berlin’de verdiği Reden an
die deutsche Nation Adlı Dizi Konferansları’nda Ulus’un
Yaraları’nın sarılması ve Onuruna kavuşması için Pratik
Öneriler’de bulundu. 1810’dan 1812’ye kadar
Friedrich-Wilhelm Üniversitesi’nin Rektörlüğü’nü yaptı.
Almanya’nın 1813’teki Büyük Ulusal Bağımsızlık Çabası
sırasında ‚Über den Begriff des wahrhaften Krieges (Gerçek bir
Savaş Düşüncesi üzerine) Adlı Konferansını verdi.
1814 Başında Gönüllü
Hemşirelik yapan Karısından bulaşan Öldürücü bir Hastalık
Fichte’nin Ölümüne yol açtı.
Filosofisi:
O’na göre
Kant'ın Üç Buyruğu Tek Buyruk’ta toplanır:
Vicdanına göre davran.
Çünkü Vicdan hem
Genel bir Yasa’yı belirtir, hem de İnsanlığı
bir Tek Gaye sayar, hem de kendi Yasasını kendi
koyar. İnsan Özgür’dür, Vicdan da bu
Özgürlüğün Bilinci’dir. İnsan Özgür olmasaydı, elbette
sızlayan bir Vicdan da bulunmazdı. İyiler’le Kötüleri
birbirinden ayıran bu Vicdan, her İnsan’da, İnsanlığın ortak
bir yanı olarak vardır. Yani Vicdan, İnsan Ölçüsünde
değil, İnsanlık Ölçüsündedir. Çünkü davranmak, başlı
başına bir İyilik’tir. Davranmak, Özgürlüğümüzün
Gerçekleşmesidir.
Burada
Kant'tan ayrılır.
Kant'a göre her Davranış İyi değildi.
Fichte'ye göre her Davranış İyi’dir, çünkü
Özgürlüğün gerçekleşmesi olan davranmak başlı başına
bir İyilik’tir.
Özgürlüğe Yeni bir
Anlam verir. Özgürlük, kendi kendini sınırlandırır.
Çünkü Özgürlük İnsan’ın en büyük Gayesidir. Bu Gaye’ye
varabilme yolunda İnsan, başka İnsanlar’ın Özgürlükleri
karşısında kendi Özgürlüğünü Sınırlandırır. Sınırlandırmazsa
Özgürlük Gayesine ulaşamaz çünkü.. İlk bakışta Karışık gibi
görünen bu tanımlama Gerçek bir Anlam taşır. Özgürlük önce
İstek İçgüdüsü’yle kımıldar. İstek İçgüdüsü,
sonra, yerini, Kendinin etme İçgüdüsü’ne bırakır.
Kendinin etme İçgüdüsü de, gelişerek, yerini,
kendindeki ve başkalarındaki İnsanlığı sayma
İçgüdüsü’ne bırakır. Kaba İçgüdüler’den, incelmiş bir
İçgüdü’ye geçen Özgürlük de böylece sınırlandırır kendini.
O’na göre
Kant'ın Düşünen’le Düşünülen ikiliği de
bir Kuruntu’dur. Her ikisi de tek Düşünce’nin, Us’un
İşi’dir çünkü. Us’un Sınırları olduğu doğrudur ama bu Sınırlar
kendiliğinden var olup da Boyun eğilen Sınırlar değildir.
Us kendi kendini sınırlandırmaktadır.
Ben olmasaydı, ben dışı da
olmazdı. Beni kaldırınız Evren de yok olur. Bensiz (Ussuz)
hiç bir şey var olamaz. Ben dışını yaratarak
Ben’i sınırlayan da yine Ben’den başkası değildir.
Bir başka deyişle bütün bunlar, Objeler, Maddeler, Sınırlar
hep Us’un Yaratıları’dır. Tek Yaratıcı Us’dur,
Ben’dir. Us, bütün bu Gerçek sanılanları kendisi
yaratıyor.
Gerçek olan tek Şey yapmaktır. Kendimizi bilmek için
değil, bir şeyler yapmak için yaşamaktayız.
Kendisinden geldiğimizi sandığımız, kendisine doğru yöneldiğimiz
İlke de Varlık değil, Ödev’dir. Bizler bir
Ödev’den geldik, bir Ödev’e doğru gitmekteyiz.
İnsan, kendi Özgürlüğünü bu Ödev’inden ötürü
gerçekleştirmek Zorunda’dır. Yapmamız gereken en Önemli iİimiz
de budur.
Benler, senler karşısındadır. Öyleyse Özgürlük de Bireysel
değil, Toplumsal bir Gerçek’tir. Benler, senler
karşısındaki Özgürlüklerini yine Benlerinden ötürü, Benleri
için sınırlandırırlar. Öyleyse Devletin de zorunluğu
gene benlerin senler karşısındaki isteklerinden doğmaktadır.
Gerçek Devlet, benlerin isteklerine uygun olan
devlettir.
Bir
şeyler düşünmek için değil, bir şeyler yapmak için yaşıyoruz.
Kant özgürlüğün de bir zorunluluk olduğunu,
özgürlüğü bir başı boşluk sayarak zorunluluğun karşısına
çıkarmanın doğru olmadığını söylemişti. Fichte'ye göre
özgürlük, gerçekleştirilmesi gereken bir ödevdir. Her
eylem bir özgürlüğü gerçekleştirme çabasıdır. İnsanın
bir şeyler yapması, özgürlüğünü gerçekleştirmesi demektir.
Çünkü yapmak, başlı başına bir özgürlük işidir.
Yapmak demek; özgürlüğü kullanmak demektir,
özgürlüğün gereğini yerine getirmek demektir. Ne türlü olursa
olsun, bir şey yapabiliyor muyum? Öyleyse özgürüm.
Özgür olmasaydım hiç bir şey yapamazdım. Özgürlüğüm, bana
dışarıdan verilmiş değildir. Özgürlüğümün yasasını ben kendi
varlığımda taşıyorum. O, ancak benimle vardır. Ama öylesine
vardır ki, ancak eylemimle gerçekleşir. Yoksa özgürlük, kendi
başına, durduğu yerde, Eylemsiz hiç bir şey değildir. O, ancak
eylemimle varlaşır. Özgürlüğüm zorunludur, çünkü
gerçekleştirilmesi gerekir, gerçekleştirilmekle varlaşacaktır.
Onu gerçekleştirmek zorundayım, çünkü gerçekleştirmezsem ben
de yoğum demektir. Var olmam için yapmam gerekir. Bu, benim
için Kesin bir Zorunluk’tur. Yapabilmem için de Özgür olmam
gerekir. Öyleyse, Özgürlüğüm de benim için Kesin bir Zorunluk’tur.
Ben gerçekleştirmek Zorunda bulunduğum Ödevimi (
Özgürlüğümü) gerçekleştiriyorum. Çünkü Ben ancak bununla
Mümkün’üm.
O'nun
çıkış Noktası Süje (Ben) dir. Obje'den Yola
çıkarsam zorunlu olarak Ben olmayanın nasıl olup da bir Ben
bulunduğunu açıklamam gerekir. Oysa bunu hiç bir Zaman
açıklayamam. Çünkü bu, bilinemez. Bu Yol beni, Kör bir Doğal
Zorunluğa götürür, Özgürlüğümü Elimden alır. Benden Yol’a
çıkarsam, bütün Ben olmayanları açıklayabilirim, Özgürlüğüm
gerçekleşir. Ben olmayanın neyi nasıl gördüğü bilinemez ama,
benim Ben olmayanları Nasıl gördüğüm pek açık’tır.
Bilinç ( Ben, süje) nedir? Eylemsiz olarak düşünülebilirse
hiç bir Şey. Bilinç, ancak Eylem’le Bilinç olur.
Bilinci Bilinç eden Action’dur. Bilinc’in İşi bilmek
değil mi? Her Bilme, bir Eylem’le başlar. Ben, Ben olmayanı
kavrayabilmek için bir Eylem’de bulunarak, önce kendini ortaya
koyacaktır. Ben’in kendi kendisini Düşünmesi bile bir Eylem’de
bulunmasıdır. Hiç bir Eylem’de bulunmayan Ben, Ben
olamam. Öyleyse Ben, Ben olabilmek için bir Ödev'i
yerine getirmeliyim. Bu Ödev, Herşey’den önce, Benliğimi
ortaya koyma ( özgürlük) ödevimdir.
Benliğimde,
aynı Zaman’da, Özgürlüğümün en Yüce Kanıtını da taşıyorum. Bu
Kanıt Vicdan’dır. O, bütün Eylemler’imi Şaşmaz bir
Ölçü’yle değerlendirir. Özgür olmasaydım Vicdan’ım
olamazdı. Çünkü, böylesine bir Değer Ölçüsüne göre değil, beni
nasıl güdüyorlarsa öyle davranmak Zorunda bulunacaktım.
Fırtına’nın önüne katılan Yaprağın Vicdanı sızlamaz, götürülür,
gitmek Zorunda’dır, gideceği Yolu Özgür Eylem’iyle
seçmemiştir. Bir Ödev’i yerine getirmekte değil, sadece
güdülmekte, götürülmektedir. Benimse şöyle ya da böyle
davranışım her An, Vicdan’ımca ölçülmektedir. Vicdan’ım, beni
överek ya da yererek, Davranışlar’ımdaki Özgürlüğü belirtir.
Vicdan’ım, Özgürlüğümün Bilinci’dir.
Ahlak’ım da Özgürlüğümün Sonucudur. Özgür
olmasaydım, ne türlü olursa olsun, herhangi bir Ahlak’ım
olamazdı. Özgürlüksüz Davranışlar, Ahlak dışı Davranışlar’dır.
Ahlak’ımı Özgürlüğüm biçimlendirir. Ahlak’ım, ödevimin
ürünüdür. Ödevim olmasaydı, ahlakım da olmazdı. Özgürlüğüm
vicdanımda olduğu gibi Ahlak’ımda da görülür. En Güçlü
Ahlak’ım, Özgürlüğümü Özgürlüğüm için istememdir. Çünkü ancak
böylelikle Ödevimi yerine getirebilirim.
O'na
göre, Özgürlüğün gerçekleşmesi olduğundan her Eylem
İyi’dir. Hiç bir Eylem Kötü olamaz. Kötü olan Eylem
değil Eylemsizlik’tir. Eylemsizlik de pek açık olarak
İşsizlik, Tembellik’tir. Bunlarla Özgürlük
gerçekleşemez, bu yüzden de Ödev yerine getirilmemiş
olur. Öyleyse gerçek Devlet, İşsizliğe ve Tembelliğe
yer vermeyen bir Devlet olmalıdır. Her Yurttaş, çalışabilecek,
kendi Çalışmasıyla rahatça geçinebilecektir. Bunu sağlamayan
Devlet, Gerçek Devlet değildir. Bunu sağlayabilmek için
de, Ekonomik Alan’ın Tümüyle devletleştirilmesi, Devlet Eliyle
düzenlenmesi gerekir. Ama Devlet’in İç Ekonomik Denge’yi
sağlaması yetmez. Dış Ekonomi, bunu her an bozabilir çünkü.
Öyleyse Dış Ticaret’ de devletleştirilmeli, Devlet bir
Kapalı Ticaret Devleti olmalıdır.
Kapalı Ticaret Devleti Adlı Kitabında bunları savundu.
Diyalektici’dir. Ben, Ben olmayan, Ben’le Ben olmayanın
birlikte davranması. Bilgi’nin Özü budur.
Evet
O Öğretisinde Ben’den yola çıkar, bu Ben,
Subjektif’tir ve Bilinc’in Ahlaki Etkinliğidir. Bilgi’nin tüm
Biçimlerini bu Subjektif idealist Ben’den çıkarmaya
çalışır. Fichte bu Ampirik Ben’in karşısına
Ampirik bir Doğa’yı kor.
O’na göre
Ahlak’ın Tek Sorunu, Özgürlük Sorunu’dur.
Özgür’üm, öyleyse Var’ım.
Özgürlüğün Nedensiz bir Eylem’den değil, Mutlak Zorunluluğun
kavranmasına dayanan bir Eylem olduğu yolundaki
Spinoza (ö.1677) Düşüncesi’ne katılır. Ama
Spinoza’nın tersine, Özgürlüğün Derecesini, İnsan’ın
Bilgeliğinde değil, İnsan’ın içinde yaşadığı Tarihsel
Aşama’ya bağlar.
Hayat’ının sonuna doğru Subkektif İdealsitlik’ten Objektif
İdealistliğe kaydı. Handelsstaat Adlı Eserinde
Platon’un (ö. MÖ 347) İdealist Grek Devlet’i
gibi, Ütopik bir Alman Devlet’i tasarladı. Bu Tasarım’da o Çağ
Almanyası’nın Burjuva Gelişmesinin Bütün Ögeleri yansır.
‘İnsan ancak yaptığını anlayabilir’ diyerek Öğreti’sinin çıkış
noktasına Pratiği koymuştur.
O’nun
bu Tesbitini anarak
Engels Hayatının Sonlarına doğru (1891) şöyle
diyecektir:
‘Biz
Alman Sosyalistleri Temel Düşüncelerimizi yalnız
Saint-Simon’dan (1760-1825) ,
Fourier’den (1726-1790) ve Owen’dan (1771-1858)
değil, Fakat aynı Zamanda
Kant’dan (ö.1804), Fichte’den
(ö.1814) ve
Hegel’den (ö.1831) almakla da övünürüz.’
Diyalektik-Tarihsel Materyalist Öğreti tarafından Maddeci bir
Anlam kazandırılan Praxis Terimi Subjektif İdealist bir
Açı’dan da olsa ,İlk kez Fichte tarafından ortaya
atılmıştır. Ayrıca O Öğreti’sinde Diyalektik bir Yöntem
izlemiş ve bu Yöntem’i geliştirmekle
Hegel’e (ö.1831) Öncülük etmiştir.
O’nun
Rasyonalizm’i, Beşerî Yaratmalar’ın bıraktığı İzler’e
Gerçeklik ve Kalıcılık kazandırarak, Soyut bir Biçim’de de
olsa, Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Öğreti’nin şu Temel
İlkesine Yol açmıştır:
‘İnsanlar Tarihler’ini kendileri yaparlar, ama bunu
Keyiflerince değil, Geçmiş’in Mirası olan Şartlar’a göre
yaparlar.’
Yine
de O’nun Tarih Anlayışı’yla buna temel olan Özgürlük
Anlayışı’nın İdealist ve Metafizik olduğu unutulmamalı. Genede
bütün Teoloji’ye, Metafizik Baskılar’a rağmen şöyle diyecektir:
’İnsanlık Kör Rastlantı’yı ve Kader’in Egemenliği’ni silkip
atıyor, Kaderini kendi eline alıyor, ona Boyun eğdiriyor,
yapmaya Karar verdiği şeyi özgürce yerine getiriyor.’
O’ndaki
Subjektiflik Kavramı, O’nun Özgürlük Kavramı’ndan yola çıkar.
Marx (1818-1883) , Kutsal Aile’de
Fichte’nin Soyut Ben’ini, Stirner’in
(1806-1856) Nen’ciliğine karşı çıkarır. Fichte’nin ne
Çıkış Noktası Ben, ne de ulaştığı Ben, Bencil Bireycilik’le
karıştırılmamalıdır.’
Varoluşcular birçok Düşünür’e olduğu gibi Fichte’ye
de dayandıklarını söylerler. O
Heidegger’deki (ö.1976) Yalnızlık, Güçsüzlük,
Umutsuzluk, Anlamsızlık gibi İndüvidialist Varsayımlar’dan
uzak’tır. Ben’i Öznel’den Evrensel’e, Sonlu’dan Sonsuz’a bir
Geçiş Aktı (Eylemi) olarak ortaya kor.
Marx, Alman İdeolojisi’nde Fichte’nin
bu Birey’den Evrensel’e Geçiş Eylemini Özellikle vurgular.
Fichte’nin İdealistliği bir Action Felsefesi’dir. Bu
yüzden O’nu Diyalektik İdealizm’in Kurucusu
sayarlar. Fichte’ye göre kendi Bilincine ermenin en
yüksek dilegetirilişi olan Filosofi’nin Ödevi, her İnsan
Tümüyle Us’a uygun ve Özgür bir Yaşama Düzeni’ne
kavuşturmaktır. O’nda Ben daima bir Tasarı’dır, ‘Dün
neydim, Nugün neyim, Yarın ne olacağımla Anlam kazanır’ der.
Varlık, onda Varloluşcular gibi Transandans bir Yapı
değil, Yaratcı ve Özgür Eylem’dir.
Ütopik
Sosyalist Lassalle (ö.1864), Fichte’nin Öğretisini
Alman Sosyalizmi’ne Temel yapmak ister. Bundan dolayı
Fichte’nin Siyasal ve Ekonomik Düşünceleri’nin
Sosyalizm’e Yatkın olduğu iddia edenler de vardır,
reddedenler de.
Handelstaat’ta Otarşik (kendi kendine yeten) bir Ekonomi
Siyaseti’ni savunur, Uluscu’dur, Liberal Nasyonalist
Hareket’in Öncüler’indendir. Herkes’in Üretim’den alacağı Pay’ın
Devlet tarafından saptanmasını, Mülkiyet Hakkı’na
dokunulmaması gerektiğini, ancak Mal ve Sermaye Sahipleri’ne
Mallarını ve Sermayeler’ini Serbestçe Kullanma Hakkı’nın
tanınmamasını, onlara Kamuyararı’na olarak devletçe
Yükümlülükler yükletilmesini öneriyordu. Bunlar
Bilimsel Sosyalizm’e Aykırı’dır.
Eserleri:
-Über den Begriff
der Wissenschaftslehre, (Bilimsel Kavramı Üstüne),
-Grundlage der
Gesamten Wissenschaftslehre, (Bilimsel Öğreti’nin Temeli),
-Grundlage des
Naturrechts und Prinzipien der Wissenschaftslehre, (Bilim
Kuramı’nın İlkelerine Göre Doğal Hukukun Temelleri),
Pratik bir Yaklaşım Göze çarpar.
-Das System
der Sittenlehre Nach dem Prinzipien der Wissenschaftslehre,
(Bilimsel İlkeler Açısı’ndan Ahlak Öğretisi Sistemi),
Fichte’nin Görev Kavramı’na Dayalı Ahlak Felsefesi Çok
Çarpıcı bir Biçimde ifade ediliyordu.
-Die Bestimmung
der Menschen , (İnsanın Yönelimi),
-Der Geschlossene
Handelstaat, (Dışa Kapalı Ticaret Devleti),
-Die Anweisung zum
Seligen Leben, oder auch die Religionslehre, (Ruhsalyol’da
Hayat’a Giriş ya da Din Öğretisi),
Sonlu Öz-Bilinçlilik ile Sonsuz Benliğin ya da Tanrı’nın
Birliği’ni Yuhanna İncili’ni
çağrıştıran Derin bir Dinsellik içinde Ele aldı. Buna göre
Hayat’ın Amacı Tanrı’yı bilmek ve Sevmek’ti. Tanrı Herşey’di.
Bağımsız Nesneler Dünyası’nı ortaya çıkaran, Düşünme ya da
Öz-Bilinçlenme Sonucu’nda Sonsuz Bilgi’nin yıkılmasıydı.
Dolayısıyla Tanrı Özne Nesne Ayrımı’nın üstündeydi. İnsan
Bilgisi ise Sonsuz Öz’ün yalnızca bir Yansıması ya da
Resmi’ydi.
-Reden an die
Deutschen Nation, (Alman Ulusuna Söylevler),
-Versuch einer
Kritik aller Offenbarung,
(Bütün
Vahiyleri Eleştirme Denemesi),
- Beitrag zur
Berichtigung der Urteile des Publikums über die französische
Revolution (Halkın Fransız Devrimi’ne İlişkin
Yargıları’nın Düzeltilmesine Katkı) . Eser Fransız Devrimi’nin
Asıl Yapısını açıklamaya, Özgürlük Hakkı ile İnsan’ın Ussal
bir Varlık olmasının Ayrılmaz Bütünlüğünü Kanıtlamaya ve
İlericiliğin Devlet Yapısı’nda bulunduğunu, bunun da Reform ve
Düzeltmeler gerektirdiğini göstermeye Yönelik’ti.
-Einege
Vorlesungen über die Bestimmung des Gelehrten, (Bilgini
Belirleyen Nitelikler Üstüne Dersler), 1794
-Die Grundzüge des
gegenwaertigen Zeitalters,
(Çağadığımız Çağ’ın Temel Özellikleri),
-
-Nachgelassene
Werke,
-Saemmtliche Werke
,