Johann Gottlieb Fichte

1762-1814

 

            Alman Düşünürü. Transandantal İdealizm’in Önde gelen Temsilcileri’nden. Klasik İdealizm’in Kant’tan Sonraki 2. Adamı.. Subjektif İdealist. Berlin Üniversite’sinde Profesör’dü.

            19 Mayıs 1762’de Ramenau, Yukarı Lausitz, Saksonya’da doğdu. 27 Ocak 1814’de Berlin’de öldü.

 

            Gençlik Dönemi:

            Bir Dokumacı’nın Oğlu’ydu. Schulpforta Manastır Okulu’nda (1774-80), Jena (1780) ve Leipzig (1781-1784) Üniversiteleri’nde Öğrenim gördükten sonra Özel Öğretmenlik yapmaya başladı. 1788’de Zürich’e ve 1791’de Varşova’ya Öğretmen olarak gitti, ama 2 Haftalık bir Deneme’den sonra ayrıldı.

            Fichte bu Dönem’de en çok Kant’ın Düşüncesi’nden etkilendi. Kant’ın, İnsan’ın kendi içinde bir Ahlaki Değer olduğu Yolu’ndaki Öğretisini kendi Kişiliği’ne Uygun bularak benimsedi ve Pratik İlkeler (Maksim) üzerine kurulu Gerçek bir Filosofi geliştirmeye Karar verdi.

            Kant’ı görmek için Varşova’dan Königsberg’e gitti. Ama bu İlk Görüşme’de Hayal Kırıklığı’na uğradı. Daha sonra O’na Versuch einer... Adlı eser’ini sundu. Kant bu Çalışma’dan çok etkilendi ve bir Yayıncı bulmasına Yardım etti. (1792). İlk Baskı’da, yanlışlıkla Fichte’nin Adı ve Önsözü yer almamış, İlk Okurlar Versuch’u Kant’ın eseri sanmışlardı. Kant’ın Yanlış’ı düzeltip bu arada Deneme’yi övmesi Fichte’nin ünlenmesine Yol açtı.

            Fichte’nin Versuch’da Vahy’e dayanan Din’in gerektiği Şartlar’ı açıklamaya çalıştı ve Açıklaması sırasında Ahlaki Yasa’nın Mutlak Gerekleri’ne  değindi. Din, bu Ahlaki Yasa’nın İlahi olduğuna inanmaktı ve Böyle bir İnanç, Yasa’nın Güç kazanması için Gerekli Pratik bir Şart’tı. Ahlak’ın bu İlahi Niteliği ancak daha aşağı Düzey’den Güdüleri Yasa’ya duyduğu Saygı’ya Üstün gelen birine açıklanabilirdi. Bu Durum’da da Açıklama’nın ya da Vahy’in Amacının Ahlaki Yasa’ya Güç katmak olduğu düşünülebilirdi. Dolayısıyla Din, Pratik Us’a dayanıyor ve Ahlaki Yasa Geçerli olduğu Sürece İnsan’ın İhtiyaçlarını karşılıyordu. Vardığı bu Sonuç Fichte’nin Prartik Öge’ye verdiği Önem’i ve Gerçekliğe İlişkin Bütün Yargıları Benliğin Ahlaki Gereklerine Dayandırma Eğilimi’ni ortaya koyuyordu.

            Fichte 1793’te Zürich’te tanıştığı Johanna Maria Rahn ile evlendi. Aynı Yıl dikkat çekici 2 Siyasal Çalışmasını yayınladı. Bunlar’dan Beitrag zur Berichtigung.. daha Önemli’ydi. Vesuch’ta olduğu gibi burada da İnsan’ın Ussal Doğası ve bunun gerçekleşmesi için Gerekli Şartlar Siyasal Filosofi’ye Ölçüt alınmıştı.

            Fichte’nin Düşüncesi’nde, Jena’da (1793-98) ve Berlin’de (1799-1806) kaldığı Yıllar’a denk düşen, Temel Filosofi Kavramları Farklı 2 Dönem vardır. İlkinde Ahlaki Vurgu Belirgin’dir, 2.ise Gizemci ve İlahiyatçı bir ‚Varlık’ Kuramı ortaya çıkar. Fichte’nin Dinsel İman’ın Ahlaki Us’u aştığını anlamasından kaynaklanan bu Değişiklik ayrıca Dönem’in Genel Romantizm Eğilimi’nden etkilenmiştir.

 

            Jena Yılları:

            1793’te Jena Üniversitesi’nde ki Boş Filosofi Kadrosu’nun önerilmesiyle Fichte’nin en Önemli Filosofik Eserlerini verdiği bir Dönem açıldı. Bu Dönem’in Başlıca Ürünleri Einige Vorlesungen.. ile Ömrü boyunca uğraştığı Wissenschaftslehre konusundaki bir Dizi Çalışması’ydı. 1794’te başladığı Dizi Fichte’nin en Özgün, en Tipik Eseri’ydi. Kantın Eeleştirel Felsefesi’ni , özellikle Pratik Rasyon’ı Çıkış Noktası olarak almıştı. Eser , Bilim Öğretisi ile Etik’i birleştiren kendi içinde Yeterli bir Öğreti ortaya koymatı amaçladığından daha Sistemeatik, daha az Eleştirel’di . Fichte Pratik (Ahlaki) Us’un (Kant’ın yalnızca İma ettiği gibi) aslında Bütün Us’un kaynağı olduğunu, İnsanlığın olduğu kadar Bilgi’nin de Mutlak Temeli’ni oluşturduğunu kanıtlamak istiyordu. Bunu yapabilmek için, Bağımsız ve Egemen olduğu varsayılan, dolayısıyla da Bütün Diğer Bilgiler’in kendisinden çıkarsanabileceği bir Yüksek İlke’den , yani Benlik’ten Yola çıktı. Ama Benliğin, Kanıt gerektirmediğini, apaçık ortada olduğunu İleri sürmek yerine Saf Rasyon’un  bir Kabulü olması gerektiğini söyledi. Bu Nokta’dan sonra Kant’ın Saf, Pratik Rasyon’un Tanrı’nın Varlığı’nı Öngördüğünü İleri süren öğretisi’ni izledi, ama Kant’taki Rasyonal İman’ın yerine hem Bilim, hem de Etik Teorisini temellendireceği  Kurgusal Bilgi’yi koymaya çalıştı.

            1795’te Philosophisches Journal Adlı Dergi’nin Yayıncıları arasına katıldı. 1798’de Genç, tanınmamış bir Filozof olan Arkadaşı F.K.Forberg, ona Din Kavramı’nın Gelişimi üzerine bir Denemesi’ni gönderdi. Fichte de Yanlış anlaşılmasını engellemek için Deneme’yi kısa bir Önsöz’le yayınladı. Tanrı’nın, Evren’in Ahlaki Düzeni, İnsan’ın Tüm Varlığı’nın Temeli olan Ölümsüz Hak Yasası olarak tanımladığı bu Önsöz Fichte’nin Ateizm’le suçlanmasına Yol açtı. Saksonya ve onun ardından Prusya dışındaki Bütün Alman Devletleri dergi’nin kapatılmasını, Fichte’nin Jena’dan çıkartılmasını istediler. Fichte 2 Savunma Yazısı yayınladı ve Saldırı’nın sürmesi Durumunda İstifa edeceği Tehdidi’nde bulundu. Ama Tehdidi ayrılma İsteği olarak yorumlandı ve İstifası Kabul edildi.

 

            Berlin Yılları:

            Fichte 1799’dan 1806’ya kadar Berlin’de oturdu. Bu arada yalnızca 1805 Yaz’ını, 1794 Konferansları’nı genişleterek sunduğu Erlangen’de geçirdi. August Wilhelm ve Friedrich Schlegel ile Friedrich Schleiermacher gibi Alman Romantizmi’nin Önderleri ile Dostluk kurdu. 1800 de yayınladığı Die Bestimmung des Menschen’de Tanrı’yı Evren’in Bireyler’de kendi Bilincine varan Sonsuz Ahlaki İradesi olarak tanımladı. Aynı Yıl yayınladığı Der geschlossene Handelsstaat’ta Gümrük Vergileri’ni ve Korumacılığı savundu. 1804 tarihli 2 Yeni Wissenschaftslehre Çalışması bu Öğreti’ye getirdiği Büyük Değişiklik Açısından Önemli’ydi. 1804-05 Yılları’nda verdiği Konferanslar’dan oluşan Die Gründzüge.. de Aydınlanma’yı imceledi. Aydınlanma’nın İnsan Bilinci’nin Tarihsel Evrimi’ndeki Yerini, ayrıca Yetersizliklerini belirtti ve Usçu Hayat’ın en Yüce Yanı olarak Evren’in Tanrısal Düzenine inanamyaı sürdürü.

 

            Son Yılları:

            1806’da Fransızlar’ın Prusyalılar karşısında kazandığı Zaferler üzerine Fichte, Berlin’den Königsberg’e giderek bir Süre Konferans verdi. Oradan da Kopenhag’a geçti. Ağustos 1897’de Berlin’e döndü. Bu Dönem’de yayınlanan Eserlerinde Pratik bir yaklaşım Egemen’di. Nachgelassene Werke ve Saemmtliche Werke yayınlanana kadar Son Dönemler’deki Düşünceleri Kesin olarak bilinmiyordu. 1807’de Tasarı hali’ndeki  Friedrich-Wilhelm Üniversitesi (Bugün Berlin Üniversitesi) için bir Plan hazırladı. 1807-1808 Yılları’nda Berlin’de verdiği Reden an die deutsche Nation Adlı Dizi Konferansları’nda Ulus’un Yaraları’nın sarılması ve Onuruna kavuşması için Pratik Öneriler’de bulundu. 1810’dan 1812’ye kadar Friedrich-Wilhelm Üniversitesi’nin Rektörlüğü’nü yaptı. Almanya’nın 1813’teki Büyük Ulusal  Bağımsızlık Çabası sırasında ‚Über den Begriff des wahrhaften Krieges (Gerçek bir Savaş Düşüncesi üzerine) Adlı Konferansını verdi.

            1814 Başında Gönüllü Hemşirelik yapan Karısından bulaşan Öldürücü bir Hastalık Fichte’nin Ölümüne yol açtı.

 

            Filosofisi:

            O’na göre Kant'ın Üç Buyruğu Tek Buyruk’ta toplanır: Vicdanına göre davran

  Çünkü Vicdan hem Genel bir Yasa’yı belirtir, hem de İnsanlığı bir Tek Gaye sayar, hem de kendi Yasasını kendi koyar. İnsan Özgür’dür, Vicdan da bu Özgürlüğün Bilinci’dir. İnsan Özgür olmasaydı, elbette sızlayan bir Vicdan da bulunmazdı. İyiler’le Kötüleri birbirinden ayıran bu Vicdan, her İnsan’da, İnsanlığın ortak bir yanı olarak vardır. Yani Vicdan, İnsan Ölçüsünde değil, İnsanlık Ölçüsündedir. Çünkü davranmak, başlı başına bir İyilik’tir. Davranmak, Özgürlüğümüzün Gerçekleşmesidir.

            Burada Kant'tan ayrılır. Kant'a göre her Davranış İyi değildi. Fichte'ye göre her Davranış İyi’dir, çünkü Özgürlüğün gerçekleşmesi olan davranmak başlı başına bir İyilik’tir.

            Özgürlüğe Yeni bir Anlam verir. Özgürlük, kendi kendini sınırlandırır. Çünkü Özgürlük İnsan’ın en büyük Gayesidir. Bu Gaye’ye varabilme yolunda İnsan, başka İnsanlar’ın Özgürlükleri karşısında kendi Özgürlüğünü Sınırlandırır. Sınırlandırmazsa Özgürlük Gayesine ulaşamaz çünkü.. İlk bakışta Karışık gibi görünen bu tanımlama Gerçek bir Anlam taşır. Özgürlük önce İstek İçgüdüsü’yle kımıldar. İstek İçgüdüsü, sonra, yerini, Kendinin etme İçgüdüsü’ne bırakır. Kendinin etme İçgüdüsü de, gelişerek, yerini, kendindeki ve başkalarındaki İnsanlığı sayma İçgüdüsü’ne bırakır. Kaba İçgüdüler’den, incelmiş bir İçgüdü’ye geçen Özgürlük de böylece sınırlandırır kendini.

            O’na göre Kant'ın Düşünen’le Düşünülen ikiliği de bir Kuruntu’dur. Her ikisi de tek Düşünce’nin, Us’un İşi’dir çünkü. Us’un Sınırları olduğu doğrudur ama bu Sınırlar kendiliğinden var olup da Boyun eğilen Sınırlar değildir. Us kendi kendini sınırlandırmaktadır. Ben olmasaydı, ben dışı da olmazdı. Beni kaldırınız Evren de yok olur. Bensiz (Ussuz) hiç bir şey var olamaz. Ben dışını yaratarak Ben’i sınırlayan da yine Ben’den başkası değildir. Bir başka deyişle bütün bunlar, Objeler, Maddeler, Sınırlar hep Us’un Yaratıları’dır. Tek Yaratıcı Us’dur, Ben’dir. Us, bütün bu Gerçek sanılanları kendisi yaratıyor.

            Gerçek olan tek Şey yapmaktır. Kendimizi bilmek için değil, bir şeyler yapmak için yaşamaktayız. Kendisinden geldiğimizi sandığımız, kendisine doğru yöneldiğimiz İlke de Varlık değil, Ödev’dir. Bizler bir Ödev’den geldik, bir Ödev’e doğru gitmekteyiz. İnsan, kendi Özgürlüğünü bu Ödev’inden ötürü gerçekleştirmek Zorunda’dır. Yapmamız gereken en Önemli iİimiz de budur.

            Benler, senler karşısındadır. Öyleyse Özgürlük de Bireysel değil, Toplumsal bir Gerçek’tir. Benler, senler karşısındaki Özgürlüklerini yine Benlerinden ötürü, Benleri için sınırlandırırlar. Öyleyse Devletin de zorunluğu gene benlerin senler karşısındaki isteklerinden doğmaktadır. Gerçek Devlet, benlerin isteklerine uygun olan devlettir.

            Bir şeyler düşünmek için değil, bir şeyler yapmak için yaşıyoruz.

            Kant özgürlüğün de bir zorunluluk olduğunu, özgürlüğü bir başı boşluk sayarak zorunluluğun karşısına çıkarmanın doğru olmadığını söylemişti. Fichte'ye göre özgürlük, gerçekleştirilmesi gereken bir ödevdir. Her eylem bir özgürlüğü gerçekleştirme çabasıdır. İnsanın bir şeyler yapması, özgürlüğünü gerçekleştirmesi demektir. Çünkü yapmak, başlı başına bir özgürlük işidir. Yapmak demek; özgürlüğü kullanmak demektir, özgürlüğün gereğini yerine getirmek demektir. Ne türlü olursa olsun, bir şey yapabiliyor muyum? Öyleyse özgürüm. Özgür olmasaydım hiç bir şey yapamazdım. Özgürlüğüm, bana dışarıdan verilmiş değildir. Özgürlüğümün yasasını ben kendi varlığımda taşıyorum. O, ancak benimle vardır. Ama öylesine vardır ki, ancak eylemimle gerçekleşir. Yoksa özgürlük, kendi başına, durduğu yerde, Eylemsiz hiç bir şey değildir. O, ancak eylemimle varlaşır. Özgürlüğüm zorunludur, çünkü gerçekleştirilmesi gerekir, gerçekleştirilmekle varlaşacaktır. Onu gerçekleştirmek zorundayım, çünkü gerçekleştirmezsem ben de yoğum demektir. Var olmam için yapmam gerekir. Bu, benim için Kesin bir Zorunluk’tur. Yapabilmem için de Özgür olmam gerekir. Öyleyse, Özgürlüğüm de benim için Kesin bir Zorunluk’tur. Ben gerçekleştirmek Zorunda bulunduğum Ödevimi ( Özgürlüğümü) gerçekleştiriyorum. Çünkü Ben ancak bununla Mümkün’üm.

            O'nun çıkış Noktası Süje (Ben) dir. Obje'den Yola çıkarsam zorunlu olarak Ben olmayanın nasıl olup da bir Ben bulunduğunu açıklamam gerekir. Oysa bunu hiç bir Zaman açıklayamam. Çünkü bu, bilinemez. Bu Yol beni, Kör bir Doğal Zorunluğa götürür, Özgürlüğümü Elimden alır. Benden Yol’a çıkarsam, bütün Ben olmayanları açıklayabilirim, Özgürlüğüm gerçekleşir. Ben olmayanın neyi nasıl gördüğü bilinemez ama, benim Ben olmayanları Nasıl gördüğüm pek açık’tır.

            Bilinç ( Ben, süje) nedir? Eylemsiz olarak düşünülebilirse hiç bir Şey. Bilinç, ancak Eylem’le Bilinç olur. Bilinci Bilinç eden Action’dur. Bilinc’in İşi bilmek değil mi? Her Bilme, bir Eylem’le başlar. Ben, Ben olmayanı kavrayabilmek için bir Eylem’de bulunarak, önce kendini ortaya koyacaktır. Ben’in kendi kendisini Düşünmesi bile bir Eylem’de bulunmasıdır. Hiç bir Eylem’de bulunmayan Ben, Ben olamam. Öyleyse Ben, Ben olabilmek için bir Ödev'i yerine getirmeliyim. Bu Ödev, Herşey’den önce, Benliğimi ortaya koyma ( özgürlük) ödevimdir.

            Benliğimde, aynı Zaman’da,  Özgürlüğümün en Yüce Kanıtını da taşıyorum. Bu Kanıt Vicdan’dır. O, bütün Eylemler’imi Şaşmaz bir Ölçü’yle değerlendirir. Özgür olmasaydım Vicdan’ım olamazdı. Çünkü, böylesine bir Değer Ölçüsüne göre değil, beni nasıl güdüyorlarsa öyle davranmak Zorunda bulunacaktım. Fırtına’nın önüne katılan Yaprağın Vicdanı sızlamaz, götürülür, gitmek Zorunda’dır, gideceği Yolu Özgür Eylem’iyle seçmemiştir. Bir Ödev’i yerine getirmekte değil, sadece güdülmekte, götürülmektedir. Benimse şöyle ya da böyle davranışım her An, Vicdan’ımca ölçülmektedir. Vicdan’ım, beni överek ya da yererek, Davranışlar’ımdaki Özgürlüğü belirtir. Vicdan’ım, Özgürlüğümün Bilinci’dir.

            Ahlak’ım da Özgürlüğümün Sonucudur. Özgür olmasaydım, ne türlü olursa olsun, herhangi bir Ahlak’ım olamazdı. Özgürlüksüz Davranışlar, Ahlak dışı Davranışlar’dır. Ahlak’ımı Özgürlüğüm biçimlendirir. Ahlak’ım, ödevimin ürünüdür. Ödevim olmasaydı, ahlakım da olmazdı. Özgürlüğüm vicdanımda olduğu gibi Ahlak’ımda da görülür. En Güçlü Ahlak’ım, Özgürlüğümü Özgürlüğüm için istememdir. Çünkü ancak böylelikle Ödevimi yerine getirebilirim.

            O'na göre, Özgürlüğün gerçekleşmesi olduğundan her Eylem İyi’dir. Hiç bir Eylem Kötü olamaz. Kötü olan Eylem değil Eylemsizlik’tir. Eylemsizlik de pek açık olarak İşsizlik, Tembellik’tir. Bunlarla Özgürlük gerçekleşemez, bu yüzden de Ödev yerine getirilmemiş olur. Öyleyse gerçek Devlet, İşsizliğe ve Tembelliğe yer vermeyen bir Devlet olmalıdır. Her Yurttaş, çalışabilecek, kendi Çalışmasıyla rahatça geçinebilecektir. Bunu sağlamayan Devlet, Gerçek Devlet değildir. Bunu sağlayabilmek için de, Ekonomik Alan’ın Tümüyle devletleştirilmesi, Devlet Eliyle düzenlenmesi gerekir. Ama Devlet’in İç Ekonomik Denge’yi sağlaması yetmez.  Dış Ekonomi, bunu her an bozabilir çünkü. Öyleyse Dış Ticaret’ de devletleştirilmeli, Devlet bir Kapalı Ticaret Devleti olmalıdır.

            Kapalı Ticaret Devleti Adlı Kitabında bunları savundu. Diyalektici’dir. Ben, Ben olmayan, Ben’le Ben olmayanın birlikte davranması. Bilgi’nin Özü budur.

            Evet O Öğretisinde Ben’den yola çıkar, bu Ben, Subjektif’tir ve Bilinc’in Ahlaki Etkinliğidir. Bilgi’nin tüm Biçimlerini bu Subjektif idealist Ben’den çıkarmaya çalışır. Fichte bu Ampirik Ben’in karşısına Ampirik bir Doğa’yı kor.

  O’na göre Ahlak’ın Tek Sorunu, Özgürlük Sorunu’dur.

            Özgür’üm, öyleyse Var’ım.

            Özgürlüğün Nedensiz bir Eylem’den değil, Mutlak Zorunluluğun kavranmasına dayanan bir Eylem olduğu yolundaki Spinoza (ö.1677) Düşüncesi’ne katılır. Ama Spinoza’nın tersine, Özgürlüğün Derecesini, İnsan’ın Bilgeliğinde değil, İnsan’ın içinde yaşadığı Tarihsel Aşama’ya bağlar.

            Hayat’ının sonuna doğru Subkektif İdealsitlik’ten Objektif İdealistliğe kaydı. Handelsstaat Adlı Eserinde Platon’un (ö. MÖ 347)  İdealist Grek Devlet’i gibi, Ütopik bir Alman Devlet’i tasarladı. Bu Tasarım’da o Çağ Almanyası’nın Burjuva Gelişmesinin Bütün Ögeleri yansır. ‘İnsan ancak yaptığını anlayabilir’ diyerek Öğreti’sinin çıkış noktasına Pratiği koymuştur.

            O’nun bu Tesbitini anarak Engels Hayatının Sonlarına doğru (1891) şöyle diyecektir:

            ‘Biz Alman Sosyalistleri Temel Düşüncelerimizi yalnız Saint-Simon’dan (1760-1825) , Fourier’den (1726-1790) ve Owen’dan (1771-1858) değil, Fakat aynı Zamanda Kant’dan (ö.1804), Fichte’den (ö.1814) ve Hegelden (ö.1831) almakla da övünürüz.’

            Diyalektik-Tarihsel Materyalist Öğreti tarafından Maddeci bir Anlam kazandırılan Praxis Terimi Subjektif İdealist bir Açı’dan da olsa ,İlk kez Fichte tarafından ortaya atılmıştır. Ayrıca O Öğreti’sinde Diyalektik bir Yöntem izlemiş ve bu Yöntem’i geliştirmekle Hegele (ö.1831) Öncülük etmiştir.

            O’nun Rasyonalizm’i, Beşerî Yaratmalar’ın bıraktığı İzler’e Gerçeklik ve Kalıcılık kazandırarak, Soyut bir Biçim’de de olsa, Diyalektik ve Tarihsel Maddeci Öğreti’nin şu Temel İlkesine Yol açmıştır:

            ‘İnsanlar Tarihler’ini kendileri yaparlar, ama bunu Keyiflerince değil, Geçmiş’in Mirası olan  Şartlar’a göre yaparlar.’ [1]

            Yine de O’nun Tarih Anlayışı’yla buna temel olan Özgürlük Anlayışı’nın İdealist ve Metafizik olduğu unutulmamalı. Genede bütün Teoloji’ye, Metafizik Baskılar’a rağmen şöyle diyecektir:

            ’İnsanlık Kör Rastlantı’yı ve Kader’in Egemenliği’ni silkip atıyor, Kaderini kendi eline alıyor, ona Boyun eğdiriyor, yapmaya Karar verdiği şeyi özgürce yerine getiriyor.’ [2]

            O’ndaki Subjektiflik Kavramı, O’nun Özgürlük Kavramı’ndan yola çıkar. Marx (1818-1883) , Kutsal Aile’de Fichte’nin Soyut Ben’ini, Stirner’in (1806-1856) Nen’ciliğine karşı çıkarır. Fichte’nin ne Çıkış Noktası Ben, ne de ulaştığı Ben, Bencil Bireycilik’le karıştırılmamalıdır.’[3]

            Varoluşcular birçok Düşünür’e olduğu gibi Fichte’ye de dayandıklarını söylerler. O Heideggerdeki (ö.1976) Yalnızlık, Güçsüzlük, Umutsuzluk, Anlamsızlık gibi İndüvidialist Varsayımlar’dan uzak’tır. Ben’i Öznel’den Evrensel’e, Sonlu’dan Sonsuz’a bir Geçiş Aktı (Eylemi) olarak ortaya kor.

            Marx, Alman İdeolojisi’nde Fichtenin bu Birey’den Evrensel’e Geçiş Eylemini Özellikle vurgular. Fichte’nin İdealistliği  bir Action Felsefesi’dir. Bu yüzden O’nu Diyalektik İdealizm’in Kurucusu sayarlar. Fichte’ye göre kendi Bilincine ermenin en yüksek dilegetirilişi olan Filosofi’nin Ödevi, her İnsan Tümüyle Us’a uygun ve Özgür bir Yaşama Düzeni’ne kavuşturmaktır. O’nda Ben daima bir Tasarı’dır, ‘Dün neydim, Nugün neyim, Yarın ne olacağımla Anlam kazanır’ der.

            Varlık, onda Varloluşcular gibi Transandans bir Yapı değil, Yaratcı ve Özgür Eylem’dir.

           Ütopik Sosyalist Lassalle (ö.1864), Fichte’nin Öğretisini Alman Sosyalizmi’ne Temel yapmak ister. Bundan  dolayı Fichte’nin Siyasal ve Ekonomik Düşünceleri’nin Sosyalizm’e Yatkın olduğu iddia edenler de vardır, reddedenler de.

            Handelstaat’ta  Otarşik (kendi kendine yeten) bir Ekonomi Siyaseti’ni savunur, Uluscu’dur, Liberal Nasyonalist Hareket’in Öncüler’indendir. Herkes’in Üretim’den alacağı Pay’ın Devlet tarafından saptanmasını, Mülkiyet Hakkı’na dokunulmaması gerektiğini, ancak Mal ve Sermaye Sahipleri’ne Mallarını ve Sermayeler’ini Serbestçe Kullanma Hakkı’nın tanınmamasını, onlara Kamuyararı’na olarak devletçe Yükümlülükler yükletilmesini öneriyordu. Bunlar Bilimsel Sosyalizm’e Aykırı’dır.

 

         Eserleri:

            -Über den Begriff der Wissenschaftslehre, (Bilimsel Kavramı Üstüne), [4]

            -Grundlage der Gesamten Wissenschaftslehre, (Bilimsel Öğreti’nin Temeli), [5]

            -Grundlage des Naturrechts und Prinzipien der Wissenschaftslehre, (Bilim Kuramı’nın İlkelerine Göre Doğal Hukukun Temelleri), [6] Pratik bir Yaklaşım Göze çarpar.

            -Das System der Sittenlehre Nach dem Prinzipien der Wissenschaftslehre, (Bilimsel İlkeler Açısı’ndan Ahlak Öğretisi Sistemi), [7] Fichte’nin Görev Kavramı’na Dayalı Ahlak Felsefesi Çok Çarpıcı bir Biçimde ifade ediliyordu.

            -Die Bestimmung der Menschen , (İnsanın Yönelimi), [8]

            -Der Geschlossene Handelstaat, (Dışa Kapalı Ticaret Devleti), [9]

            -Die Anweisung zum Seligen Leben, oder auch die Religionslehre, (Ruhsalyol’da Hayat’a Giriş ya da Din Öğretisi), [10] Sonlu Öz-Bilinçlilik ile Sonsuz Benliğin ya da Tanrı’nın Birliği’ni Yuhanna İncili’ni çağrıştıran Derin bir Dinsellik içinde Ele aldı. Buna göre Hayat’ın Amacı Tanrı’yı bilmek ve Sevmek’ti. Tanrı Herşey’di. Bağımsız Nesneler Dünyası’nı ortaya çıkaran, Düşünme ya da Öz-Bilinçlenme Sonucu’nda Sonsuz Bilgi’nin yıkılmasıydı. Dolayısıyla Tanrı Özne Nesne Ayrımı’nın üstündeydi. İnsan Bilgisi ise Sonsuz Öz’ün yalnızca bir Yansıması ya da Resmi’ydi.

            -Reden an die Deutschen Nation, (Alman Ulusuna Söylevler), [11]

            -Versuch einer Kritik aller Offenbarung, [12](Bütün Vahiyleri Eleştirme Denemesi),

            - Beitrag zur Berichtigung der Urteile des Publikums über die französische Revolution (Halkın Fransız Devrimi’ne İlişkin Yargıları’nın Düzeltilmesine Katkı) . Eser Fransız Devrimi’nin Asıl Yapısını açıklamaya, Özgürlük Hakkı ile İnsan’ın Ussal bir Varlık olmasının Ayrılmaz Bütünlüğünü Kanıtlamaya ve İlericiliğin Devlet Yapısı’nda bulunduğunu, bunun da Reform ve Düzeltmeler gerektirdiğini göstermeye Yönelik’ti.

            -Einege Vorlesungen über die Bestimmung des Gelehrten, (Bilgini Belirleyen Nitelikler Üstüne Dersler), 1794

            -Die Grundzüge des gegenwaertigen Zeitalters,[13] (Çağadığımız Çağ’ın Temel Özellikleri),

            -

            -Nachgelassene Werke,

            -Saemmtliche Werke ,

 


 

[1]          /Le dix-huit Brumaire de Louis Bonaparte, Editions Sociales, Paris, s.13)

[2]          Fichte/ Papport Clair Comme la jour un grand public sur veritable nature de la philosophie, s.88

[3]          /La Sainte Famille, Ed.Costes, Paris, c.II, s.241-250

[4]          1794,

[5]          1794-1797,

[6]          1796,

[7]          1798,

[8]          1800,

[9]          1800,

[10]         1806,

[11]         1807-1808,

[12]         1792,

[13]          1806,