YENİ-PLATONCULUK

 

Doğu dinleri’yle Hristiyanlığın etkisinde kalarak Aristoteles, Pythagoras ve Stoa Öğretileri’nin kaynaştırılmasıyla gizemciliğe dönüştürülen Platonculuk...

    Yeni-Platonculuk, İskenderiye’de Ammonius Sakkas tarafından ortaya atılmıştır. Bu yüzden ona İskenderiye Okulu da denir.  (Bununla beraber bu deyimi, İncil’i yorumlayan Philon’un Yahudi Felsefesi’yle MS 2-3.yy.daki İskenderiye’li Hristiyan Düşünürler için kullanmak daha doğru olur.). Yeni-Platonculuk, Sakkas’ın öğrencisi Plotinos tarafından Roma’da sistemleştirilmiş, Jamblikhos’un Suriye’de açtığı Yeni-Platoncu Okul’la Proklos’un Atina’da kurduğu Yeni-Platoncu Okul tarafından MS.529 yılına kadar sürdürülmüştür. Pythagorasçı ögelere büsbütün gizemleştirilen Suriye ve Atina Yeni-Platonculuğuna Çoktanrlı-Yeni Platonculuk da denir.  Yeni-Platonculuk, Yeni-Akademi’yle  karıştırılmamalıdır. İlk Hristiyanlıkla, Müslüman Ülkelerde gelişen Mistik Felsefe’yi büyük çapta etkilemiştir.  Evrensel oluşmayı tinsel ilkeyle açıklar.  Plotinos’un öğrencisi Porphytios, Jamblikhos’un öğrencisi ve Bergama Yeni-Platoncu Okulu’nun kurucusu Kappadokia’lı Aedesius, Atina’lı Plutarkhos, Kilikya’lı Simplikios ve Damaskios, kadın düşünür Hypatia Yeni-Platonculuğun  öğretmenleridir. Yeni-Platonculuğun çeşitli okulları ve anlayışları arasında en sistemlisi ve etkilisi Plotinosçuluk’tur. Plotinos’un öğretisi, her türlü Maddeciliği yadsıyan ve Tüm-tinciliği ileri süren katıksız bir İdealist öğretidir. Plotinos’a göre evren ve insan, Tanrı’dan gelmiştir ve Tanrı’ya dönmektedir. İniş merdiveninin ilk basamağında ruhlar, ikinci basamağında hayvanlar, üçüncü basamağında nesneler vardır. Çıkış merdiveninin ilk basamağındaysa anlamak, ikinci basamağında sonuç çıkarmak, son  basamağında mistik seziş vardır.  Böylece Tanrı’dan ruh olarak çıkan nesnel varlık, dünyaya inerek maddeleşiyor ve madde olarak da esrime yoluyla yeniden Tanrı’ya dönüyor (sudur ve uruc, emanation). Tanrı, bizim düşündüğümüz hiç bir şey değildir. Çünkü her şey’dir. Tanrı, bir şeyin iyiliğini isteyen baba’dır. İnsan ruhları, kaba maddelere bürünmek için hayatlarını Tanrılık hayattan ayırmışlar ve yeryüzüne inmişlerdir. Çektikleri, işte bu davranışların cezasıdır.

Plotinos’un ahlakına göre insanları Tanrı’ya götürecek yolun 3 geçiti vardır: Sanat, Sevgi, Felsefe. İnsan ancak bu geçitlerden geçerek ya da bu basamaklardan çıkarak Tanrı’ya ulaşabilir (benzeyebilir). Sanatçı, ide’yi duyulur görünüşlerinde, seven kişi ruhunda, Filozofsa Tanrı’da aramaktadır. Plotinos’un ünlü evrensel ruh (Os.Ruhu alem, Fr. L’ame universalle) kavramı, Tasavvuf’ta, aynı anlamda olarak ruhu külli, nefsi kül ve aklı kül deyimleriyle dile getirilir. Bu kavram çok daha sonra Batı Felsefesi’nde ve özellikle de Hegel tarafından (1800 lü yıllar)  kullanılmıştır. Yeni-Platonculuk, Antik Grek Felsefesi’nin sonu olarak nitelenir.  Hegel Felsefe Tarihi Dersleri’nde Yeni-Platoncular’ı ‘Tanrı üzerinde bir hayli ince kıyılmış palavra’ ilerisürmekle suçlamıştır. Lenin (ö. 1924) ünlü Felsefe Defterleri’nde Hegelin bu yargısının yanına şu notu kor:

‘Ama bu açıkça Tanrı’ya götüren Felsefi İdealizm, ikiyüzlü ve korkak bilinemezcilikten daha dürüsttür’. Hense-Leonard, Hellen-Latin Eskiçağ Bilgisi adlı eserinde Yeni-Platonculuğu şöyle anlatır: 

‘İskenderiye’de , Hellenizmin vaktiyle büyük merkezinde, Kutsal Kitab’ın görüşlerini Hellen’lerinkiyle birleştirme denemesi yapılmıştır. Philon Judaeus (MS 50) Eski Ahid’ın Tanrı kavramını mutlak olarak dünyadan ayırıp Tanrı’yı düpedüz belirlenemeyen ve tanınamayanla bir tutuyor. Tanrı’nın maddeyle, ne biçimde olursa olsun, dokunma durumuna girmekten uzak tutulması gerektiğinden, idealara Tanrı’yla dünya arasında aracı olmak görevi düşüyor. Bütün ideaların birleştikleri ortak nokta Stoalar’ın logos’udur. Bu öğreti, birtakım noktalarda Plotinos (204-270)’un öğretisiyle birleşiyor. Plotinosun öğretisi, Platon (ö. MÖ 347) ve Aristoteles öğretilerinin yeni bir yorumudur. Platon’un yanyana duran 4 ilkesi; iyilik ideası, idealar alemi, görünüş alemi ve madde’yi Plotinos birbirinden çıkarmaya çalışıyor. Bunun için de en yüksek ilke olan bir’den idealarla birlikte nus (us-ruh)’u, ondan ruh alemi’ni, ondan da maddi alemi sızdırıyor. İyilik ideası’nın karşılığı olarak ideaların pek üstüne çıkarılan en yüksek ilke, yani bir, bu iş özneyle nesne ikiliğini gerektireceği için, ne tanıyıcıdır ne de tanınabilir. Bu bir kendi kendine dönerek subjekt, yani nus ve objekt, yani idealar ikiliğini yaratır. Nus’un ve ideaların kopysı ruh, evren ruhu (alem ruhu) ve tekruh’dur, ruhtan dünya meydana helir. Ruh’un dünya yüzüne inmesinin bir suçlamadan ilerigeldiğini söyleyen kötümserliğine rağmen Plotinos duyular alemi’nin eksikliğini övüyor ve bir teoside (Tanrı’nın haklı gösterilmesi) yapıyor. Sanat eserlerinde sadece  bir taklidin taklidi’ni gören Platon’a karşı Plotinos bunlarda ideaların taklidini görüyor. Plotinos’un etkisi, kişinin benliğinin (Ho ego) bireyce duyulup yaşanmasıyla ve ruh’la Tanrı’nın varlık yakınlığının doğrudan doğruya görünmesiyle zamanımıza kadar uzanmaktadır. O’nun Felsefe yapısı, ruhun kendi kendisile konuşmasıdır’ [1]


 

[1]          İbis c.I, Bölüm 63