Herbert Spencer

1820-1903

 

        27 Nisan 1820’de Derby, Derbyshire’de doğdu. 8 Aralık 1903’te İngiltere’de  Bringhton, Sussex’de öldü. İngiliz Sosyologu ve Filozofu. Evrim Teorisi’nin İlk Savunucular’ı Arasında Yer aldı. Birey’in Toplum’a, Bilim’in Din’e göre Önceliği’ni savunan bir Bilgi Sentez’i oluşturdu.

1837’de Birkaç Ay Süre’yle Öğretmenlik yaptı. 1837-1841 Arası’nda Demiryolu Mühendisi olarak çalıştı. 1842’de The Nonconformist’e gönderdiği Mektuplar sonradan bir Kitapçık olarak yayınlandı:The Proper Sphere of Goverment. Bu Yazıları’nda Doğal Hakları yaşatmanın Hükümetyler’in Görev’i olduğunu, ama onun ötesine geçtiklerinde Yarar’dan çok Zarar verebilecekler’ini savundu.

     ‘Babası bir Öğretmen’di. Öğrenim’ini önce Babasının, sonra Amcasının Evi’nde gördü. Cambridge Üniversitesi’ne girmeyi reddetti ve Özellikle Doğa Bilimleri’nde kendi kendisini yetiştirdi.  Üniversite’ye hazırlayan bir Öğretim de geçirdi. Bundan Sonrasında da kendisinin çizip Bağlı kaldığı bir Yolla kendisini yetiştirdi. Önce Matematik ve Doğabilimleri üzerinde durdu. Kısa bir Süre Öğretmenlik yaptı. Matematik Bilgileri Sayesi’nde Londra-Birmingham Demiryolu Yapımı’nda Mühendis olarak çalıştı. Şirket Para Sıkıntısı’na Düşünce  buradan ayrılıp Economist Adı’ndaki Ünlü Maliye ve İktisat Dergisi’ne Yazar oldu. Burada Adsız olarak yayınladığı Denemeler’i çok İyi karşılandı. Birkaç Yıl sonra buradan da ayrılıp kendisini büsbütün kendi Çalışma ve Araştırmaları’na verdi.

 

     Doğal Hakları yaşatmanın Hükümet’in Görev’i olduğunu,ama   onunötesine geçtiklerinde Yarar’dan Çok Zarar verebileceklerini öne sürdü. Hipnotizma Ve Frenoloji’ye İlişkin Yazılar yayınlanan The Zoist ile Genel Oy Hakkı İstem’ini desdekleyen The Pilot gibi İlerici Gazeteler’de yazdı. 1848’de The Economist’in Yayın Yönetmeni Yardımcısı oldu. 1851’de Ekonomik ve Toplumsal Alan’da laissez-faire Yanlısı Görüşleri’ni de içeren Social Statics’i yayınladı. 1850’de Marian Evans’la (Romancı George Eliot) tanıştı. Ayrıca G.H.Lewes, T.H.Huxley ve J.S.Mill’le de Yakın Dostluklar kurdu. Amcasından kalan Miras’ın sağladığı Güvence’yle 1853’te The Economist’teki Görev’inden ayrıldı.

     1855’te The Principles of Psychology’nin İlk Bölümü’nü yayınladı. Bu Kitab’ın yanısıra, 1860 da bundan böyle Hayat’ının başlıca İşi olarak üzerinde durup çalışacağı ,İlk İlkeler, Biyoloji, Sosyoloj, ve Ahlak gibi Konular’a ayrılmış Ciltler’den oluşan   ‘A System of Synthetik philosophy’ Ad’ını alacak Eser’inin Planını çizdi ve gerçekten de 36 Yıl bu Plan’ı yürütmekle uğraştı.  First Principles 1862’de, Dizi’nin Son Kitab’ı olan 3 Ciltlik The Principles of Sociology 1896’da çıktı.

     Bu arada birçok Para Sıkıntısı çekti;  Çalışma’sını aksatan Hastalıklar geçirdi ama sonunda Plan’ını Başlangıç’taki Biçim’inden pek az bir Ayrılma ile gerçekleştirdi.

     Spencer, Düşüncesi’nin Bütünsel bir Sistem oluşturduğuna inanıyordu. Ona göre Bilim ve Filozofi Bireyciliği ve İlerleme’yi temellendirip desdekliyordu. Evrim’i bir Çözülme izleyecek, Bireycilik ancak bir Sosyalizm ve Savaş Dönemi Sonrası’nda tam olarak gerçekleşecekti. Filozofi Özgül Bilimler’in Temel İlkeleri’nin bir Sentez’i, Ortaçağ İlahiyat Sistemleri’nin yerini alacak Tam  Kapsamlı Bilimsel bir Bütün olmalıydı.

     Spencer’in Bütün Sistemi gerçekte Biyolojik Türler’in Evrim’inden esinlenmişti. First Principles’da Madde’nin, Kuvvet’in Korunum’u olarak adlandırdığı Temel bir Yasası olduğunu savunuyordu. Buna göre herhangi bir Etkileme’ye uğrayan Türdeş bir Şey olduğu gibi kalamazdı. Çünkü Dışsal bir Güç, Bazı Parçalar’ı Ötekiler’den, bu da  bir Farklılık ve Çeşitliliğin doğmasına Yol açacaktı. Ayrıca Türdeş bir Şey’i etkilemeyi sürdüren  Herhangi bir Güc’ün gitgide artan bir Çeşitlilik yaratması kaçınılmazdı. Bilinmeyen ve Bilinemez Mutlak bir Güç’ten kaynaklanan bu ‘Etkiler’in çoğalması Yasası’, gerek Kozmik gerek Biyolojik Ger Türlü Gelişme’nin anlaşılmasının İpucu’ydu.

     Spencer’in kendi Genel Evrim Şeması’nı İnsan Toplum’u üzerinde düşünerek geliştirdiği, ilk olarak Social Statics’te görülüyordu. Burada Sosyal Evrim’i artan bir ‘Bireyleşme’ Süreci olarak El’e almıştı. Ona gör İnsan Toplumları İşbölümü’nün artması Yolu’yla, farklılaşmamış Aşiretler’den Karmaşık Uygarlıklar’a dönüşmüştü. Temel Sosyal Ayrım, İşbirliği’nin Zır Yolu’yla sağlandığı Askeri Soplumlar ile İşbirliği’nin Gönüllü ve kendiliğinden olduğu Sanayi Toplumları arasındaydı.

     Spencer’in Sosyoloji Kuramları’nda kullandığı Tek Biyolojik Evrim değidli. Spencer’a göre hem Hayvanlar’da hem de İnsan Toplumları’nda bir Düzenleyici Sistem (1.sinde Merkez Sinir Sistemi, 2.sinde Devlet), bir Besleyici Sistem (1.sinde Beslenme, 2.sinde Sanayi) ve bir Dolaşım Sistemi (1.sinde Toplar ve Atar Damarlar, 2.Yollar, Telgraf vb..) vardı. Hayvan Organizması ile Toplumsal Organizma Arasındaki Büyük Fark, İlkinde Bütünle Bağlantılı Tek bir Vilinc’in olması, 2.sinde ise Bilinc’in ancak tek tek Her Üye’de bulunmasıydı. Bireyler Toplum’un değil, Toplum Bireyler’in Yarar’ı için vardı.

     Bireycilik Spencer’in Bütün Düşünce Sistemi’nin Anahtarı’ydı. Askeri Toplumlar ile Sanayi Toplumları Arası’ndaki Karşıtlık ilkel ve Kötü olan Despotizm ile Uygar ve İyi olan Bireycilik Arası’nda da vardı. Sanayi Toplumu’nda, Hiç Kimse tarafından planlanmasa da ulaşılan Düzen Tüm Taraflar’ın İhtiyaçlar’ına İncelikle uyarlanmıştı. The Man Versus the State’te İngiltere’de Tory’ler’in Genel olarak Askeri, Liberaller’in ise Sanayi’ye dayanan bir Toplumsal Düzen’den yana olduklarını, ama 1800ler’in 2.Yarısında Çalışma Saatleri, İçki Ruhsatları, Sağlık, Eğitim gibi Alanlar’daki Yasalar’la Liberaller’in bir Tür ‘Yeni Torycilik’ geliştirdiklerini ve ‘Yaklaşan Köleliğin’ Yol’unu döşediklerini savundu. Kitap’ta şu Sözler Yer alıyordu:’Liberalizm’in Geçmiş’teki İşlev’i Krallar’ın İktidarlar’ını sınırlamak olmuştu. Gerçek Liberalizm’in Gelecek’teki İşlev’i parlemento’nun İktidar’ına Sınır koymak olacaktı.’

     Spencer, Çeşitlilik ve farklılaşmayı vurgularken farkında olmaksızın Spinoza ve Leibnizin  1600ler’de Öncülük ettiği Liberalizm’in Metafiziği’ni 1800ler’de yinelemiş oluyordu. Spinoza ‘Tanrı’nın ya da Doğa’nın içinde, Her Olasılığın gerçekleştiği Sonsuz Sayı’da Özniteliği olduğunu savunmuştu. Leibniz ise Tanrı’nın Yetkinliği’nin Evren’in  Sonsuz Çeşitliliği’nde sergilendiğini Öne sürüyordu. Bu Düşünürler Zaman’ın Gerçekliğin Sonul Biçimi olduğu Görüşü’nde değildi, ama Spencer, Varlığın Olası Her Türü’nün Sonunda edimleşeceğine duyduğu İnancı birleştirdi. Böylece Liberalizm’in Çeşitlilik İlkesi’ne Metafizik bir Dayanak sağlamış oldu.Buna göre, farklılaşmış ve gelişen bir Toplum Tekdüze ve Durağan bir Toplum’a yeğlenmeliydi.

M.Fahri, 24.Saat’i 1700ler Filosofisi’nden ayıran Önemli Özellikler’in Başında Evolusyon Düşüncesi’nin Kuvvetle belirtilmesini sayar:’ Schelling’in, Hegelin, Auguste Comte’un Öğretiler’inde Gelişme Kavramı Önemli bir yer alır. Yalnız, Kara Avrupası’nın bu Filozofları’nda ‘Gelişme’ Dialektik Nitelik’teydi. Sınırlanmış Basamakları olan bir Süreç’ti. Oysa İngiliz Düşünürleri’nde ‘Gelişme’, araya giren Göze çarpmaz Çeşitli Ögeler yüzünden, daha çok, Derece derece ilerleyen bir Değişme olur. Bu Dereceli Oluş Anlayışı’nı, Uzun Zaman Aralıkları Boyunda görülüp sezilemeyen Sayısız Küçük Ara-basamaklar’la kendini gerçekleştiren bir Gelişme Düşüncesi’ni Jeoloji’de Lyell Yer’in Tarihi’ni Açıklama’da o Zamana kadar kullanılan Katastrof Teorisi yerine koymuş, Darwin (1809-1882) ile Spencer de bu Düşünce’yi Bitki ve Hayvan Türleri’nin Oluşumları’nı Açıklama’da kullanmışlardır. ‘On the Origin of Species by means of Natural Selection’  Ad’lı Eser’inde Gelişme Düşüncesi’ni Canlılar’ın Dünyası’na uygulayarak Biyoloji’nin Görüşleri’nde Büyük bir Devrim’e Yol açtı. Darwin’in kendisinin Yalnız Türler’in Oluşumu’nu Açıklama Denemesi diye anladığı bu Görüş’ü, sonra Diğer Varlık Alanları’na da aktarılmış; ‘Gelişme’ Kavramı’nın genelleştirilmesi Filosofi Sorunları’nın işlenmesinde Yeni bir Çığır açmıştır.

     Birçok bakımlardan Yeni Görüşler’e ve  Bugün’e kadar sürmüş olan Tartışmalar’a Yol açan bu Teori, başlıca 3 Düşünce’ye dayanır:

     1.Yavrular, Ana-babaları’ndan, belli Sınırlar içinde de olsa hep az Birşey ayırırlar.

     2.Aynı bir Tür’ün Bireyleri arasında bir Yaşama Savaşı vardır.

     3.Bu Savaş’ta Güçlüler Üstün gelip yaşarlar. Bu Savaş’ın Nedeni, Canlılar’ın çoğalmasının Çevre’deki Besin Maddeleri’nin çoğalmasından  daha fazla olmasıdır. Bu Savaşlar’da da Ana-Babalar’ından Ayrımlaşmalar’ı birer Üstünlük olabilen Bireyler en çok Hayat’ta kalabilmek Şansı’nı elde ederler. Üstünlüğünü göstermiş olan Birey Donatım’ını kendi Döl’üne geçireceği için, Başlangıç’ta Tek bir Birey’in Üstünlüğü olan Küçük Ayrımlar gitgide bir araya gelerek Tür’ün Özelliği olurlar. Bu Yolla da, Yükselen bir Gelişme ve Tipler’in Ayrımlaşması Meydana gelir. Bu Gelişme, derece derece olan bir Değişme’nin Sonucu’dur. Demek ki, Yeni bir Tür’ün- yani Belli Yaşama Şartları’na daha İyi uymuş ve bu Anlam’da yaşamaya daha Elverişli olmuş olan Tür’ün- Meydana Gelişi, Rastlantılı Değişiklikler ve Yaşama Savaşı’nın Mekanik Sonucu olan ‘Ayıklanma/Selection’ ile oluyor. Bu Anlayış’ta Gelişme’nin Nedeni Çevre’de. Bu arada olup bitende Organizma’nın kendi Etkinliğinin hiçbir Yeri yok.

     Spencer bu Gelişme Sürecini Origin of Species’in yayımlanmasından önce tasarlamıştı. O Evrim’i  birtakım Yasalar’ın bir Sonucu olarak değil de, başlı başına bir Yasa, Yalnız Canlılar’ın Dünyası’nın değil, Bütün Doğa’nın en Yüksek Yasası olarak görür. Darwin ile Gelişme Düşüncesi’nin büsbütün Yeni ve Sağlam bir Temel kazanmıştı. Ama bu Kavram’ı İngiliz Düşüncesi’nde Filosofi bakımından işleyip değerlendiren Spencer oldu. Darwin Eser’inin Önsöz’ünde, Düşüncesi’ne Kılavuzluk etmiş olanlar arasında Spencer’i anar. Teorisi, Spencer’in Sistemi’ne çok İyi uyuyordu. Yalnız SpencerDoğal Seleksiyo’nun’ Önem’ini Kabul etmekle birlikte, Canlı’nın kendi Yetenekler’ini kullanması Yolu’yla olan Direkt Gelişme’yi daha Önemli bulur. Bununla da, Canlı’yı Salt Mekanik bir Ayıklanma’nın Konusu olmaktan çıkarmış, Canlı’nın kendisini de Etkin kılmıştır. Bu Görüş’ün de Filosofi’sinde, özellikle Sosyal Filosofisi’nde, ağır basan bir Anlamı olacaktır. Bu Düşünce Spencer’in Liberalizm’inin başlıca bir Dayanağıdır.’

                 Spencer’in Evrim Konusu’ndaki Görüşleri’nin Bugün Geçerliliği’ni yitirdiği kabul edilir. Ama Sosyoloji Alanı’ndaki Görüşleri’yle, özellikle Descriptive Sociology’yle Sistematik Sosyoloji’ye Öncülük etmiş, Etkisi Durkheim’dan Radcliffe Brown’a Kadar uzanmıştır.

     M.Fahri devamla O’nun Filosofi’sini şöyle belirtir:

’Eser’in ‘İlk Prensipler’ Adını taşıyan İlk Cild’inde Sentetik bir Filosofi’nin Esasları gösterilir ve Başlığı ‘Bilinmeyen’ olan bir Bölüm’le başlanır. Burada Bilim’in Sınırları ile Din ve Bilim arasındaki İlişkiler incelenir. Din ve Bilim Arası’ndaki öteden beri bulduğumuz Karşıtlık bir yandan ancak Bilim’in Başa çıkabileceği Sorunları Din’in çözmeye kalkışması, diğer yandan da Bilim’in Din’in Alanı’na girmek istemesi yüzündendir. Spencer Dış Dünya’nın Varlığını ya da Bilgi’nin Temel Kavramları’nın -Örneğin Kuvvet, Neden Kavramları’nın-  Objektif Geçerliği Konusunda bir Realist’tir. Ama diğer yandan da Pozitivizm ile bir düşünerek, Bilme’yi Objeler’in karşılaştırılması, bunlar arasında Bağlantılar kurmak diye anlar, dolayısıyla Herşey’in Kaynağı olarak tasarlanan ‘Kuvvet’i, Evren’in Son Temelini, ‘Mutlak’ı Bilinmez sayar. Uzay, Zaman, Hareket, Kuvvet, Bilinç ve Kişilik gibi kavramlarımız, Deney’in Sınırlı ve Relatif Dünyası’nda kaldıkça Açık’tırlar, İşe yararlar. Ama bunları Mutlak bir Varlığın Özü ile İlişkili Deyimler olarak kullanmaya kalkarsak, Çelişmeler’e düşeriz. Biz ancak Sonlu ve Sınırlı olanı bilebiliriz. Din ve Bilim Sonunda Varlığın en İç Özü’nün bizim için bilinemez, kavranamaz olduğu, ancak bu Öz’ün kendini Deney Dünyası’nda Gösterişi üzerine Bilimsel bir Bilgi’nin olabileceği Kanı’sında birleştirecektir. Din Bilinci, ‘Bilinmeyen’, ‘Mutlak olan’ ile ‘Mysterium’lar Karşısında Saygılı , İnançlı bir Ürküntü duymaktır.  Din bir ‘Mutlak olan’ı bilmeye kalkışır, onu insanlaştırır, ya da herhangi bir Doğa Kuvveti ile bir sayar da Bilim’e bu belirlenimleri eleştirerek İnceleme’yi Yasak ederse, Bilim’le  Anlaşmazlığa düşer. Tersine olarak Bilim de kendi Sınırlar’ını bilmeye kalkışır, kendileriyle çalıştığı en Son, en Yüksek Kavramlar’ın Relatif, Soyut ve Simgesel Nitelik’te olduklarını göremezse, yine Din ile Bilim arasında bir Çatışma doğar. Spencer’e göre Din ile Bilim’in Gidişleri bunları bir Uzlaşma’ya, Barışma’ya doğru götürmektedir. Bugün Sınırları birbiri içine girmiş olan Din ile Bilim Gün’ün birinde birbirinin Açık olarak ayrılacaklar, birbirini Karşılıklı olarak tanıyacaklardır.

     Bilim’in Amacı Bilgiler arasında bir Birlik kurmak, Yasalar’ı az sayıda Temel Yasalar’a geri götürmektir. Bilim, Yasalar’ını Tümevarım ve Genelleme ile elde eder; sonra Filosofik Düşünce onları Son ve Kesin olan bir Birlik içinde Derleme’ye çalışır. İmdi Fizik’teki Araştırmalar bizi Doğa’daki Olayları, birbirini çeken ve iten, bir araya getiren ve direnen, dağıtan Kuvvetler’in birlikte Etkimeler’iyle Açıklama’ya götürür. Doğa’daki her Oluş, bu birbirleri karşısında direnen Kuvvetler’in bir Bileşkesi’dir. Bu yalnız Cansız Doğa değil, Canlı Doğa’da da, İnsanlar’ın Beraberlik Hayat’ında da Geçerli olan bir Yasa’dır. Ama Spencer’e göre, bunları söylemekle Filosofi’nin Gözönünde bulundurduğu o Asıl Sentez Proplemi çözülmüş olmaz. Çünkü bundan sonra bu Kuvvetler ile Yasalar’ının Evren’in Bütünü’nü Oluşturma ve bunun Gelişme’sini belirlemede nasıl birlikte çalıştıklarını da göstermek gerekir. Sadece bir Nesne’de etkiyen Kuvvetler ile Yasalar’ını deyimlemekle bu Nesne’yi bilmiş olmayız. Nesne’yi tam olarak bilmek, için onun Tarih’ini bilmek, onun bu Kuvvetler ve Yasalar’ın Etkisiyle nasıl bir Biçim kazanmak Zorunda  kaldığını Geçmişte ve Geleceğe doğru izlemek gerekir.

     Her Fenomen’in bir Tarih’i vardır. Bir Fenomen ortaya çıkar, bir Süre sonra ortadan çekilir. Her Bilim kendi Fenomenler’inin Tarihi’ni anlatır bize. Şimdi yapılacak Şey, bu Çeşitli Tarihi Süreçler’in Ortak oldukları Çizgiler var mı? Varsa bunlardan Genel bir Gelişme Yasası çıkarılabilir mi? Bunu aramaktır. Ancak Spencer’in burada Gözönü’nde bulundurduğu, Bütün Hali’ndeki Evren için değil de, Her bir Olay için Geçerliği olan bir Yasa’yı bulmaktır. Ona göre Her Gelişme’nin az ya da çok Açık olarak görülebilen 3 Belirtisi vardır ve ancak bunlar bir araya geldiğinde Gelişme Kavramı Tam olarak belirebilir.

     1.Belirti, ‘bir Bütün olarak Toplanma’dır, ‘Bütünleşme’dir (İntegrasyon). Bir Fenomen’in oluşması demek, bundan önce ayrı ayrı bulunan Ögeler’in bir yerde toplanıp Birleşmeleri demektir. Örneğin Kant-Laplace Varsayımı’na göre Güneş Sistemi’mizde böyle bir ‘bir Noktada Toplanma’ oluşturmuştur. Daha önce şurada burada Dağınık bulunan Ögeler’in bir araya gelmesiyle Güneş Sstemi’mizin Çekirdeği olan o Nebüloz Meydana gelmiştir. Canlı’nın Dünyası’nda da ‘Büyüme’ daha önce Çevre’de Dağınık halde bulunan Ögeler’i  Organizma’nın kendinde toplayıp Özümlemesiyle olur. Psikoloji’den örnek: Her Genelleşme, her Tümel Kavram ve Yasa’da bir Yığın  Duyum ve Tasarım’ı bir noktada, tek bir Düşünce’de toplarız. Toplum Alanı’nda Gelişme, bundan önce az çok Dağınık yaşayan Bireyler’in Boylar, Uluslar Hali’nde Birleşmeler’iyle olur.

     2.Belirti, Deintegrasyon/Bütünleşme’nin Çözülmesidir. Pek Yalınkatlarını bir yana bırakırsak, her Bütünleşme’nin içinde gittikçe artan Özel ‘Toparlanmalar’ -(concentration)- gelişir. Öyle ki Başlangıç’ta kendi içinde Bircinsten -Homojen- olan ilk Bütünleşme zamanla Ayrıcinsten - Heterojen- olur. Örneğin: Güneş Sistemi’mizin Gelişme’sinde Başlangıç’taki o kendi içinde Bircinsten Tek Çeşitli olan Bulutsu’dan her birinin kendine Özgü Özellikleri olan Gezegenler oluşmuştur. Canlı’nın Dünyası’ndaki Gelişme’de, kendi içinde ayrımlaşmamış olan Tohum’dan başlayarak Çeşitli Dokuları olan, her birinin başka başka Yapıları ve Görevleri bulunan  Organlar’dan kurulmuş Organizmalar’a varmıştır. Duyularımız da Açık ve Kesin olma bakımından gittikçe gelişmektedir; bu yüzden de gittikçe daha çok Ayrılıkları  kavrayabilmekteyiz. Düşünce’de Yalnız bütünleşmesi bakımından değil, Zenginliği Yönünden de, yani ayrımlaşmış olup olmadığı Bakımından da ölçülüp   değerlendirilir. Toplum Alanı’ndaki Gelişme’de ortaya çıkan İşbölümü yüzünden Sıfatlar, Zümreler Meydana gelir; böylece Başlangıç’taki Yalınç Bütünleşme çözülüp Çeşitlilik kazanır.

     3.Belirti ‘Belirlenim’dir. (Determinasyon. ). Bütünleşme’nin Çözülmesi Süreci’nde, Başlangıç’ta Bircinsten- Homojen- olan Kütle içinde Başkalıklar belirir. Gelişme’yi ‘Dağılma’dan Ayırt edebilmek için şunun eklenmesi gerekir: Gelişme daha az Belirli, daha az Düzenli bir Durum’dan daha çok Belirli, daha çok Düzenli bir Durum’a geçişi Sağlama’dır. Gerçek Gelişme, Kısımları Dağınık ve Homojen olan bir Khaos’tan Parçaları Heterojen olan ve bunlar arasında Karşılıklı Bağlantılar bulunan derlenip toplanmış bir Bütün’e doğru ilerler. Güneş Sistemi, Organizma Bilinç, İnsan Toplumu: Bunların hepsi az ya da çok Düzenli olan Bütünler’dir. Gelişme’nin bu 3. Belirtisi- Deterninasyon- aslında ilk ikisinin bir Bileşimidir: Çünkü ‘Düzenli bir Bütün’, içinde Parçalar’ının ayrımlaşmaları ile derlenip toplanmalarının elele gittiği bir Bütün’dür.

     Dünya’nın her yerinde, Bütün Varlık Alanları’nda Gelişme Süreçleri bu anlatılan Biçimde olup biterler. Gelişme Filosofisi bu Süreçler’i karşılaştırmalı olarak inceleyerek her Fenomen’in Genel Tarihi’nin Ana Çizgilerini belirler. Yukarıda anlatılanlar ‘İlk Prensipler’de geliştirilmiştir. Eser’in bundan sonraki Ciltler’inin Sırasıyla Konuları olan Biyoloji, Psikoloji, Sosyoloji ve Ahlak Bölümleri’nde Sözü geçen Gelişme İlkeleri Araç olarak kullanılıp, bunların Yardım’ıyla Hayat, Ruh, İnsan Toplumu ve İnsan’ın Eylem’i Fenomenler’i incelenir; bunların hepsinde de aynı Gelişme Yasaları’nın -Soyut Homojenlik ile Gevşek bir Bağlantı’dan organlaşmış ve ayrımlaşmış Kapalı bir Birliğe doğru olan İlerleme’nin- Hüküm sürdüğü kanıtlanmaya çalışır.

     Bioloji Alanı’nda Gelişme: Hayat nedir?  Canlı , diyor Spencer, içindeki Değişmeler’i Boyuna dışarıdaki Değişmeler’e ‘uydurabilen’ Varlık’tır. Bu ‘Uyma/adaptation, accomodation’ ne kadar İleri gitmişse, İç ve Dış Bağlantılar’ın Uygunluğu ne kadar gelişmişse, İç ve Dış Bağlantılar’ın Uygunluğu ne kadar gelişmişse, Hayat da o kadar Yetkin’dir. Uyma Fenomeni’ni pek sürekliliği olmayan Homojen Protoplasma’da da buluruz. Ama burada Uyma ne kadar İlkel, ne kadar gelişmemiştir. Bunun Karşısına bir de Dış Dünya’nın Çeşitli Yönleri’ne Karşılık olan birçok Organlar’la donatılmış Gelişik bir Hayvan’ı koyalım: Bu Hayvan Çeşitli Duyuları Sayesi’nde Dış Dünya’nın Zengin Çeşitliliği’ne Ayak uydurabilir; Deneyler’i Sayesi’nde kendini Geleceğe göre de ayarlayabilir. Zekası Sayesi’nde bulduğu Araçlar’la Duyular’ını daha bir keskinleştien, Deneyler’ini Düşünceler Hali’nde bağlamakla işe Yarar bir Sistem ortaya koyan İnsan ise, bu ‘Uyma’yı daha da İleri götürmüştür.

     Spencer, Darwin’den önce, Bütün Canlılar’ın  Ortak, Yalınç bir İlk Form’dan -Uzun Zaman Aralıkları’nda inip- geliştiklerini İleri süren ‘descendence’ Teorisi’nden yana olmuştu. ‘The Development Hypothesis’ (Gelişme Varsayımı) Ad’lı  Makalesi 1852 de, Darwin’in ‘Türlerin Oluşumu’ Adlı Eser’inden 7 Yıl Önce yayınlanmıştı. Darwin’in Seleksiyon Kavramı’nı benimsedi. Ama o Yeni Türler’in Meydana gelmelerinin Tek Nedeni’ni, bu Ayıklama ile bundaki Yaşama Savaşı’na Kötü Ayak uyduranlar’ın ezildiklerini, elendiklerini ileri süren Mekanik Elenme İlkesi’nde bulmaz. Bu Mekanik İlke, O’na göre, ancak İlkel Organizmalar’da Ağır basabilir. Yüksek Örgütlü Canlılar’da bunun yerine Aktif bir Uyma geçer. (Lamarc’ın ilkesi). Bunu en iyi İnsanlar’da görebiliriz: İnsanlar’da Doğal Seleksiyon ancak Hastaları, Yaşlıları Saf Dışı edebiliyor.

     Psikoloji Alanı’nda Gelişme: Canlılar için Geçerli olan Gelişme Yasası Ruhi Hayat’a da uygulanabilir. Beyin ve Sinir Sistemi, Bütün Cisimsel Şeyler gibi, Homojen Ögeler’den ‘Bütünleşme’ ve ‘Ayrımlaşma’ ile gelişip oluşmuşlardır. Aynı Şey Bilinç için de söylenebilir. Ruh’un Gelişmesi’nin Başlangıcı’na Spencer Yalın Duygular’ın Gerçek bir Dokusunu koyar. Bunlardan sonra, ‘Bütünleşme’ ve Ayrımlaşma’ ile Çeşitli Duyumlar, Tarasımlar, Düşünceler oluşacaktır. Bunun gibi, Reflex Mekanizması’ndan başlayıp ‘Uyma’nın gittikçe olgunlaştığını görüyoruz: Reflex Anlık Uyarışlar’a karşı bir Davranış’tır; İçgüdü’de Ereğe Uygun bir Yanıt var; Zeka’da saplanıp kalmamış bir İleri’yi Görüş ortaya çıkmakta.

     Sosyoloji Alanı’nda Gelişme: Spencer, ‘Bütünleşme’ ve ‘Ayrımlaşma’ Kavramları’nı Kültür Hayatı’na, İnsanlar’ın bir araya gelmeleriyle oluşan Sosyal Bütünler’e de uygulayınca şu Sonuçlar’a varır: Bugünkü pek Karmaşık Devlet Organizmaları, Başlangıçtaki İlkel İnsanlar’ın içinde birleştikleri Şekilsiz Sürüler’den Uzun bir Gelişme Sonu’nda Meydana gelmişlerdir. Bu arada beliren İşbölümü İnsanlar’ı birbirine yaklaştırmış, Bütün’ü daha bir Güçlü yapmıştır. Aile, Devlet, Toplum da Organik Oluşumlar’dır; bunlar bir Hayvan’ın Vucudu’nda Hücreler’in ayrı Dokular ve Organlar Hali’nde bir araya toplanmalarıyla kıyaslanabilirler.  Yalnız, buradaki bir Ayrılık gözden kaçırılmamalıdır: Bir Sosyal Organizma’nın Organları Bağımsız, Özgür olarak davranabilen Bireyler’dir; Genel Gelişme içinde Bilinci olan, Duyan ve İsteyen tek Varlıklar’dır. Toplum Yapısı’nın bu tek tek Bilinçler dışında ayrıca Kollektif bir Bilinci yoktur. Hayvan Vucudu’nda Bütün Kısımlar’ın Esenliği Sinir Sistemi’nin Esenliği’ne Bağımlı kılınır. Buna Karşılık İnsan Devlet’e, Toplum’a bütün bütüne Feda edilmesini, bunların Erekler’i bakımından sadece bir Araç olarak kullanılmasını hiç bir Zaman isteyemez ve buna dayanamaz da. Onun için, Gelişme’nin Başlangıcında, İnsanlar’ı Kapalı Gruplar Halinde toplayıp onları Verimli olarak birlikte çalıştırmış olan ‘Zor’, Askeri İlke -Militarizm- ancak Zorunlu olan bir Ara-Dönem’di. Gelişme bu Dönem’i de arkada bırakıp elden geldiğince çok Özgürlüğün olduğu bir Durum’a -İndüstrialime- doğru ilerlemelidir. Burda O’nun çok Kuvvetli Bireyci Duygusu’nu görürüz.

     Ahlak Alan’ında Gelişme: Ahlak Öğretisi Eser’in Doruğu’dur. Bu Konu’daki Araştırmalar’ın Temeli de yine ‘Gelişme’ Düşüncesi. Ahlak, Hak-Haksızlık, İyi-Kötü ile İlgili Görüşler de, Spencer’e göre, birer ‘Uyma’ Fenomeni’dirler; bunlar, Eylemler’imizin Yararlı ve Zararlı Sonuçları üzerinde İnsan Türü’nün yapmış olduğu Deneyler’in Tortuları’dır. Biz Bugün belli birtakım Davranışlar’a karşı doğrudan doğruya, Duygular’ımızla -bunları onamak ya da reddetmek Şeklinde- Tepki’de bulunuruz. Bu arada bu Davranışlar’ın kendimiz için de başkaları için Yararlı ya da Zararlı olduklarını düşünmeyiz. Bu yüzden bir İnruitif Ahlak, doğrudan doğruya olan bir Ahlak Duygusu varmış gibi gelir bize. Gerçekte ise bu Davranışlar’ın arkasında Sayısız İnsan Kuşakları’ndan bize Miras kalmış olan Deneyleri Saklı’dır.

     Spencer için Ahlak bir Çeşit Toplum’un Sağlığını koruyan Kurallar Bütünü gibi bir Şey’dir. Çünkü Toplum’da Beraberlik Hayatı’nın zedelenmemesi, yıkılmaması, Birey’in Huzuru’nun bozulmaması için kendilerine Uzun Zaman ulaşılamayacak olan birtakım Davranış Biçimleri’nin varolması Zorunlu’dur. Bu Ölçü ile O 2 Türlü Ahlak ayırır:

     1.‘Mutlak Ahlak’: Bu Ahlak ilerideki İnsan Toplumu’nun Ahlakı’dır, Gelişme’yi Sonuna kadar vardırmış olan Ahlak’tır. Bu Ahlak Düzeni’nde İnsanlar’ın İlgi ve Çıkarları Denge’ye ulaşacaktır.

     2.’Henüz olmakta olan Ahlak’: Bu, Varlığı için Başkalar’ıyla savaşan bir Toplum’un Ahlakı’dır. Bu Sonuncu Çeşid’inden Toplumlar’da birbirleriyle Çelişik olan Ahlak Kuralları’nı yanyana buluyorsak şaşmamalıdır. Bu gibi Toplumlar’da Örneğin bir yandan Bireyler’den başka Toplumlar’ın Üyelerine karşı Düşmanlık duymaları istenir. İşte bu birbirine Aykırı Ahlak Kuralları bile Ebedi ve Değişmez Ahlak Duyguları olmadığını gösterir. Bilinc’in bu Yönü de ‘Uyum’un bir Ürünü’dür; İnsanlar’ın kendilerine ‘Uymak’ Zorunda kaldığı Şartlar’da birlikte değişir o da. İnsan Toplumu’ndaki Adalet İdeali’ne vardıran Gelişme’nin Başangıcı daha Sürü halinde yaşayan Hayvanlar’da bulabiliriz.  Davranışlarıyla Sürü’nün bir arada bulunmasını bozan Hayvan Sürü’den atılır. Yalnız kendi çıkarımızı gözetmeyen, başkalarının uğradığı bir haksızlığa da ayaklanan adalet duygusu, Bugünkü Devlet Hayatı’nın Temeli olan bu Duygu Gelişme’nin sonraki bir Ürünü’dür. Bundan önce Misilleme’den Korkma vardı; Tanrı’nın Öc alacağından, Yasa’nın Ceza’ya çarptırılacağından korkuluyordu. İlkel Toplumlar bu Korkular’a dayanırlar. Burada olduğu gibi başka her yerde de Toplum, Birey’in Duygusunda kendine bir Biçimde yavaş yavaş Sağlam bir Dayanak kurar.

     O’na göre Ahlak’ın son Ereği, Hayat’a Yararlı olmak, yani İnsan Türü’nün Korunma ve Gelişmesine Hizmet etmektir. Onun için, Hayat’a daha İyi uymayı başarmış kimselere, bundan yararlanmaları da sağlanmalıdır. Nasıl Yavrular’ına bakmak İçgüdüsü ile Yaşama Savaşı Hayvan’ın Hayatına egemenseler, Gelişme’nin durmasınn ve geri gitmekten korkuyorsa, insan hayatında da bunlar korunmalıdır. Burada Spencer’in Ağır basan İndividualizm’i ile Liberal ve Anti-Sosyalist Tutumu belirir. Zaten Darwinizm ve Doğal Seleksiyon Görüşü Ahlak’ın Temeli yapılırsa, orada Serbest Rekabeti Yaşama Savaşı’ndan türeten Liberalizm Bırakınız yapsınlar İlkeside kendiliğinden ortaya çıkar.

 

     Eserleri:

     -The Proper Sphere of Goverment, [1](Hükümet’in Özgül Alanı)

     -Social Statics ,[2] (Sosyal Kritik),

     -The Principles of Psychology,(Psikoloji’nin İlkeleri),

     -Descriptive Sociology, [3](Betimleyici Sosyoloji), The Principles Sociology’nin Ön Hazırlığı olarak bu Ad’la Çeşitli Toplumlar’ın Kültürel Özellikleri’ni ve Toplumsal Kurumlar’ın Yapısını sınıflandırdığı 3 Ciltlik bir Dizi yayınlamaya başladı. Mali Güçlükler yüzünden Dizi 1881’de Yarım kaldı.1881’de Yarım kaldı. Spencer’in Ölüm’ünden sonra 19 Bölüm Halinde, ancak 1934’te tamamlanabildi.

     -The Man Versus the State, [4](İnsan Devlet’e Karşı),

     -Philosophie and Religion, The nature and Realty of Religion, (Filozofi ve Din, Dinin Doğası ve Gerçekliği), 1885 de yazdı ama yayınlamadı.

     -Education:Intellectual, Moral, Physical,[5] (Eğitim:Düşünsel, Moral, Bedensel),

     -Facts and Comments, [6](Olgular ve Yorumlar),

-On the Origin of Species by means of Natural Selecktion ,[7](Doğal Ayıklama Yolu’yla Türlerin Meydana Gelişi)

     -A System of Synthetik philosophy ,[8](Bir Sentetik Filosofi Sistemi), Eser 1893 de bitti. 10 Cilt şöyle paylaşılır:

     1.Cilt: ‘İlk Prensipler’,

2-3.Ciltler: ’Biyolojinin İlkeleri’,

4-5.Ciltler: ‘Psikolojinin İlkeleri’,

6-8.Ciltler:’Sosyolojinin İlkeleri’,

9-10. ciltler: ‘Etiğin İlkeleri’.. ‘ The Principles of Ethics,[9]


 


[1]              1843,

[2]              yb. 1855,

[3]              1873,

[4]              1884,

[5]              1861,

[6]              1902,

[7]           1859,

[8]              1862-1896,

[9]              1892-1893,