Johann Wolfgang von Goethe

1749-1832

 

            Alman Düşünürü. Şair, Oyun Yazarı, Romancı,Doğabilimci, Filozof. Yaşamak güzeldir ( Wie es auch sei, das Leben, es ist gut) diyen Alman Şairi.

            28 Ağustos 1749’da, Frankfurt am Main’de öldü. 22 Mart 1832’de Weimar’da öldü.

            Bütün Avrupa’nın Kuramsal Düşüncesi üstünde Etkili oldu. Çağını çok aşan  Tezler ileri sürdü. Örneğin Teori’yle Pratiğin Birliği Düşüncesi’ni savundu. Doğa Yasaları’nın  Objektifliği ve bu Yasaları Hareket’e geçiren Güc’ün bizzat bu Yasalar’ın içinde bulunduğunu söyledi.

            Evrensel Boyutlar’a ulaşmış Ünüyle Dünya Edebiyatı’nın En Büyük Yazarları’ndan biri Kabul edildi. Sanat, Estetik ve Edebiyat Denemeleri yazdı, Doğa Bilimleri’yle uğraştı, İnsan Anatomisi ve Botanik Konuları’nda Araştırmalar yaptı. Alman Edebiyatı’ndaki Coşkunculuk Akımı’nın Ve Klasik Dönem’in Schiller’le Birlikte Başlıca Temsilcisi’dir. Günümüze kadar pek çok tanınmış Yazar Onu Örnek aldı. 150. Ölüm Yıldönümü olan 1982 Bütün Dünya’da ‚Goethe Yılı’ olarak Kabule edilmişti.

 

            Çocukluk Yılları:

            Goethe’nin Babası Johann Kaspar Goethe, Varlıklı bir Aile’den gelen bir Hukukçu, Annesi Elisabeth Textor ise bir Memur Aile’sinin Kızı’ydı. Sert Huylu, Titiz, Disiplinli, Akıl ve Mantık İlklerinden ayrılmayan bir Baba ile, Duygulu, Hayal Gücü ve Anlatma Yeteneği Çok gelişmiş bir Anne’nin bu Özellikleri, Goethe’nin Kişiliği’ni oluşturdu, Yaratıcılığını Olumlu Yönde etkiledi.

            Kültürlü bir İnsan olan Babası, Oğlunun Aydınlanma Dönemi’nin İdeallerine göre yetişmesini amaçlamıştı. Daha Küçük Yaşta ona Latince, Grekçe, İbranice, Fransızca, İngilizce ve İtalyanca öğretti. 10 Yaşı’nda Aisopos’u, Homeros’u, Vergilius’u ve Ovidius’u okutarak Antik Kültür’le tanışmasını, Din Eğitimine Önem vererek de Bible’yi tanımasını sağladı.

            Goethe’yi Çocukluk Yılları’nda etkileyen, Güzel Sanatlar’a, özellikle de Görsel Sanatlar’a İlgi duymasına ve Fransız Kültürü almasına Yol açan bir Rastlantı da, Avusturya ile birleşen Fransızlar’ın 1759’da Frankfurt’u İşgal etmeleri oldu. Goethe’nin Evi 2,5 Yıl Süreyle Fransızlar’ın Karargah’ı olarak kullanıldı. Goethe böylece Güzel Sanatlar’a Meraklı Fransız Komutan’ın Sanatçı Konukları’yla tanıştı. Temsillerini Hiç kaçırmadan izlediği Gezici Fransız Tiyatro Topluluğu Aracılığı’yla da Racine ve Moliere’i öğrendi.

 

            Leipzig Dönemi: (1765-1768)

            Babasının isteğine Karşı koyamadı. 1765’te Hukuk Öğrenimi yapmak üzere Leipzig’e gitti. Uzun bir Tarihsel Geçmiş’i olan Frankfurt’a Karşılık Leipzig, Çağının ‚Küçük Paris’i olarak bilinen Modern bir Kent’ti. Sanat Çevrelerindeyse, Hayat’ın Eğlenceli bir Oyun gibi Kabul edildiği, Uçarı Rokoko Kültürü Egemen’di. Aydınlar ve Edebiyatçılar arasında, Aydınlanma’nın Akılcı Yazarı Gottsched bir de Samuel Richardson ve Laurence Sterne gibi Yazarlar’ın doğrultusunda Almanya’da Yeni gelişen Duygusallığın Temsilcisi Christian Fürchtegott Gellert tutuluyordu. Ama Goethe’yi Asıl etkileyen, Arkeoloji’nin Babası sayılan Sanat Tarihi Kuramcısı Johann Winckelmann’ı tanıması ve içinde yaşadığı yapmacık Dünya’dan uzaklaşarak Antik Kültür’e yönelmesini sağlayan Ressam Dostu Adam Friedrich Oeser oldu. Goethe, Leipzig’deki Ortam’ı hiçbir zaman Bütünüyle benimseyememişti. Yine de, Bu Yıllar’da yazdığı ve Anette Lieder Adı altında topladığı Şiirleri ile Die laune des Verliebten ve Die Mitschuldigen Adlı 2 Oyunu Rokoko Uslubu’nu yansıtan Eserleri’dir.

            Bu Yıllar’da yaşadığı, her şeyin hafife alındığı Rokoko Dünyası ile Kaetchen Schönkopf Adlı  bir Genç Kız’a beslediği Gerçek Duygular arasındaki İkilem, onun Büyük bir Bunalım’a düşerek Leipzig’den kaçmasına Yol açtı. Frankfurt’ta İlişki kurduğu Pietist Çevre ise, İnsan’ın İç Dünyası’na yönelmesini ve düştüğü Bunalım’dan kurtulmasını sağladı.

 

            Çoşkunculuk Akımı Dönemi (1770-1775):

            Goethe 1770’de, Yarım kalan Hukuk Eğitimi’ni tamamlamak Amacıyla Strassburg’a gitti. Orada geçirdiği 1,5 Yıl’da Gerçek Edebiyatçı Kişiliği’ni buldu. Bu Süre içinde Yazar ve Düşünür Herderle kurduğu Dostluk ve bir Papaz’ın Kızı olan Friederike Brion’a duyduğu Aşk, onun Gelişmesine Yardımcı olan Başlıca 2 Etken’dir. Herder, bir yandan Goethe’nin Rokoko Kültürü’nden uzaklaşmasını sağlarken, bir yandan da dikkatini Shakespeare, Ossian ve Pindaros gibi Yazarlar’a çekiyor, Halk Edebiyatı’na Karşı İlgisini uyandırıyor ve ona yepyeni bir Tarih Bilinci veriyordu. Goethe’nin, Elsass (Alsace) Yöresi’nin doğasından da Çok etkilenmişti. Doğa’yı ilk kez Organik bir Varlık olarak algılıyordu. Bu Yeni Doğa Görüşü’nün Friederike Brion’a duyduğu Güçlü Sevgi ile birleşmesinden ‚Willkommen und Abschied’ ve ‚Maillied’ gibi Ünlü Şiirleri doğdu. Bunlar, Kişisel Deneyimleri’nden kaynaklanan, Yazar’ın Gerçek Duyguları’nı Dile getiren Yaşayntı Şiiri (Erlebnislyrik) Türünün İlk Örnekleridir. Yine bu Yıllar’da Goethe Büyük İlgi duyduğu Alman Gotik Sanatı’nı yakından tanıdı ve Strassburg katedrali üzerinde odaklaşan bu İlgisini (sonraki Yıllar’da Wetzlar’da tamamlayacağı) ‚Von deutscher Baukunst’ Adlı Ünlü Makalesi’nde Dile getirdi.Yine Strassbutg Yılları’nın Ürünü olan bir 2.Yazısı da ‚Rede zum Shakespeare Tag’dı. Onun Shakespeare’nin eserleri’yle  Yoğun Biçimde uğraşmasının Sonunda ortaya çıkan bu Çalışması, Alman Edebiyat Çevreleri’nde bu Yazar’ın ilk kez Doğru ve Köklü bir Biçimde tanınmasını sağladı. Shakespeare’yi bir ‚Deha’ olarak niteleyen Goethe, kendini de onunla Eşdeğer sayarak, kendi ‚Ben’ine, kendi yaratıcı Gücü’ne (Genius) duyduğu Güven’i ilk kez Dile getirdi. Goethe’nin Shakespeare’in Eserlerine duyduğu İlgi’nin bir Başka Ürünü de, yine o Yıllar’da yazmaya başladığı Götz von Berlichingen Adlı Oyunudur. Çoşkunluk Akımı’na Özgü İyi ve Güçlü İnsan (Kerl) Tipini ve Özgürlük İdealini işleyen Oyun, Bu Dönem’in Tiyatro Alanı’ndaki en Yetkin Örneklerindendir.

            Goethe 1772’de , Stajını tamamlamak için Kısa bir Süre Strassburg’dan Wetzlar’a gitti. Onun Tümüyle Edebiyat’a yöneldiği Wetzlar Dönemi’nin en Önemli Olayı, Arkadaşı Kestner’in Nişanlısı Charlotte Buff’a Aşık olması ve bu Umutsuz Aşkın Sonucunda Die Leiden des jungen Werther Adlı Romanının ortaya çıkmasıdır. Goethe o Dönem’de  Kişisel Yaşantıları’nı Doğa Karşısı’nda kendini kaptırdığı Coşku’yu Gem vuramadığı Duygularını Dile getirecek Yeni Biçim Arayışları içindeydi. Eski Grek Şairi Pindaros’un Övgğ Şiirleri’nden ve Alman Şair Klopstock’un Odlarından etkilenerek Şiirler yazıyorlardı. Belirli Kalıplar’a Bağlı kalmadan, Dize’nin kendi içindeki Ses Düzenine Dayalı, Serbest Ölçülü bu Övgü Şiirleri’nin en Önemlileri ‚Prometheus’, ‚Wanderer’s Sturmlied’, ‚Ganymed’ ve ‚Schwager Kronos’tur. Werther Romanı  ise aynı Çoşkulu Duygular’ın Anlatı Biçimi’nde die getirilmesidir.  Roman’ın Konusu, Goethe’nin Charlotte’ye beslediği Umutsuz Aşk’la  Jerusalem  Adlı bir Dostunun o sırada Aşk Uğruna kendini öldürmesi gibi 2 Olay’dan kaynaklanır. Mektup-Roman Biçiminde yapılmış olması ise, İngiliz  Yazar Samuel Richardson’ın Pamela Adlı Romanı’nın Etkisini yansıtır. Us’un yerine Duygu’yu koymasıyla, İnsan Ruhu’nu, Düş Gücünü, dolayısıyla da Birey’i ilk kez bu kadar yüceltimesiyle Tanrı’nın Yansısı’nı İnsan’ın Kalbinde ve (Panteist bir Görüşle)  Doğa’nın Her Zerre’sinde bulmasıyla Alman Edebiyatı’nda Yeni bir Çığır açan Werther, Modern Alman Romanı’nın da Başlangıcı olarak Kabul edilir. Roman, Almanya dışında da Büyük Yankı uyandırmış, Goethe’nin bir anda Dünya Çapı’nda Ün kazanmasını sağlamıştır.

 

            Klasik Dönemi:

            Weimer Yılları ve İtalya Gezisi:

            1775’te tanıştığı Genç Weimar Dükü Karl August, Goethe’yi Weimar’a çağırdı ve kendine Özel Elçilik Danışmanı olarak atadı. Bu Olay Goethe’nin Leipzig, Strassburg ve Frankfurt Yılları’nı içine alan Gençlik Dönemi’nin Sona ermesi Anlamına geliyordu. Artık,, Günlük Hayatı’nda Bazı Sorumluluklar yükleneceği, Nesnel Değerler’e Önem vereceği, Ölçüsüzlük’ten kaçınacağı bir Dönem başlamıştı. Weiner Dükü’yle Kısa Zamanda Onun Yardımcısı olarak Maden Ocakları’yla Kent Ormanları’nın Denetimi’ni de üstlendi. Bu Ona, Doğa’ya daha Yakın olma İmkanı verdi. Böylece Doğabilim Araştırmaları’na yönelen Goethe Bitkiler, Taşlar, Yeryüzü’nün Jeolojik Yapısı, İnsan ve Hayvan Anatomisi, Renkler’in ve Işığın Gizleri gibi eskiden beri ilgilendiği Konular üzerinde Yoğun Çalışmalar’a girişti.

            ‚Seefahrt’ (Deniz Yolculuğu), ‚An de Mond’ (Ay’a), ‚Wanderer’s Nachtlied’ (Yolcu’nun Gece Şarkısı, 1948) gibi Şiirleri ile Doğa’daki Gizilgüc’ü Dile getirdiği ‚Erlkönig’ (Peri Padişahı, 1958) ve ‚Der Fischer’ (Balıkçı) gibi Ünlü Baladlar’ı, onun Weimar’da yaşadığı Değişim’in en Canlı Kanıtlarıdır. ‚Graenzen der Menscheit’ (İnsanlığın Sınırları, 1949) gibi Şiirler’inde, Çoşkunluk Dönemi’nde olduğu gibi Tanrılar karşısında kendini Üstün gören İnsan İmgesinin yerini, Sınırlar’ın Bilincine Varmış, Çevresiyle Uyumlu İnsan almıştır. Onun bu Yeni Dünya Görüşü’nü kazanmasında, Weimar’da tanışıp Büyük Sevgi’yle bağlandığı Frau von Stein’ın Etkisi Büyük’tür. Goethe’den daha Yaşlı, Evli ve birkaç Çocuk Sahibi olan bu Soylu Kadın, Duygulu, Akıllı ve Dengeli Kişiliği’yle, onun Çevresiyle Uyumlu, kendi içinde Dengeli bir Ruh Dünyası kazanmasına Yardımcı olmuştur. GoetheWarum gabst du uns die tiefen Blicke’ (Neden Bize Bu Derin Bakışları Verdin) Adlı Ünlü Şiirini Frau von Stein için yazmıştır. Yine bu Yıllar’ın ürünü olan Iphihenie.. Adlı Oyunu’ndaki Iphigenie ile Torquato Tasso’daki Prenses Tipleri de Frau von Stein’in Kişiliğinden Önemli İzler taşır.

            Iphigenie Tauris’te Oyunu’nda Goethe, Antik Çağ’da Euripides’in de işlediği Mitolojik İphigeneia Konusunu, Özünde Değişiklikler yaparak kullandı.Onun Sonsuz İnsan Sevgisi ve Ruh Güzelliği’yle Dolu Iphigenie’si, Tanrılar’ın lanetlediği Tantalus Soyu üzerinden Lanet’in kalkmasını ve Kötü Ruhlar tarafından izlenen Erkek Kardeşi Orest’in kurtulmasını sağlar. Goethe, İphigenie’nin Kişiliği’nde Sevgi’ye ve Ölçü’ye dayanan bir İnsanlık İdeali’ni gerçekleştirdi. Bu Niteliği’yle Oyun, Lessing’in Nathan der Weise ve Schiller’in Don Carlos’uyla Birlikte, Alman Edebiyat Tarihi’nde ‚İnsanlık İdeali’nin işlendiği 3 Temel Eser’den biridir.

            10 Yıl kaldığı Weimar’da Toplum Hayatı’na  Bağımlı olmaktan sıkılam Goethe, 1786 Sonbaharı’nda  ansızın Weimar’dan ayrılarak Verona ve Venedik üzerinden Roma’ya gitti. Daha sonra Italienische Reise  Adlı Kitabı’nda, bu 2 Yıllık Dönem’in, onun Hayatı’nda Çok Önemli Etkileri oldu. İtalya’da Çeşitli Sanat Eserleri’ni yakından Tanıma İmkanı buldu. ‚Bakmak’, Görmek’ , ‚İncelemek’ Kavramları Gözünde Büyük Önem kazandı. Yakından tanıdığı ve Hayran kaldığı Grek ve Roma Sanatı’nın yanı sıra, İtalya’daki Değişik Bitki Örtüsünü inceleyerek vardığı Sonuçlar da Dünyaya Bakışına Yeni bir Boyut kazandırdı. Doğabilim Çalışmaları’nı Özellikle  Bitkiler üzerinde yoğunlaştıktan sonra, İnsanlar’ın da Bitkiler gibi Sürekli bir Değişim içinde oldukları Görüşüne varmıştı. Ona göre, Bitkiler’in Tümü’nün Kökeni’ni Nasıl bir ‚Ana Bitki’ (Urpflanze) oluşturuyorsa, İnsanlar’ın Değişme ve Gelişmesi de, her Varlığın içinde bulunan Ana İlke’yle Öz’e Bağlı’ydı. Doğa’daki, ‚Sürekli Değişme’ye Karşın aynı Varlık olarak kalmak, ama yine de Sürekli değişmek’ Yasasını İnsan’a da uyguladı. Weimar’a döndükten sonra bu Düşüncelerini ‚Metamorphhose der Pflanzen’ Adlı Yazısında Dile getirdi.

            1788 Yazı’nda Weimar’a Geri döndüğünde, o Çevre’ye ve Eski Dostlarına yabancılaştığını gördü. Bu Kez, karşısına çıkan Christiane Vulpius Adlı Eğitimsiz bir Kız’a Aşık olmuştu. Bir Süre sonra onunla evlendi. Karl August Adını verdikleri bir Oğulları oldu. 1790’da Weimar’da tamamladığı, 20 Parça’dan oluşan ‚Römische Elegien’ (Roma Ağıtarı) Adlı şiiri’nde, Christiane’nın Ona verdiği Yaşama Sevincini Dile getirdi.

 

            Schiller’le Dostluğu:

            1794’te Goethe ile Schiller, Jena Üniversitesi’nde karşılaştılar. İlk İlişkileri, Goethe’nin Ana Bitki Konusu’ndaki Görüşleri’ne Schiller’in Karşı Çıkması’yla başladı. Ama daha sonra bu Tartışma’dan Büyük bir Dostluk doğdu. Schiller’in çıkarmakta olduğu Die Horen (1796-1797) Adlı Edebiyat Dergisi’nde Goethe de yazmaya başladı. Bu, Her 2 Şair için de Verimli bir Dönem oldu. İkisi de en Ünlü Baladlar’ını 1797’de yazdılar. ‚Der Schatzgraeber’ (Hazine Avcısı), ‚Der Zauberlehrling’ (Büyücü Çığlığı, 1961), Goethe’nin Gençlik Yılları’ndaki Çoşkulu Tutumu’nu aşıp Klasik olgunluğuna eriştiği, içinde Duygular’dan Çok, Düşünceler’e Ağırlık verdiği Baladlar’dır. Goethe’nin, Dostu Schiller’in Etkisi’yle tamamladığı bir Eseri de, Wilhelm Meisters Lehrjahre’dir.

            Klasik Dönem’de  Goethe’nin Toplum karşısındaki Tutumu da değişmiştir. Artık Toplumu, Kişiliğin oluşmasında en Önemli Etmen saymaktadır. Kahramanlar’ı, Coşkunluk Dönemindekiler gibi Yasa tanımaz bir Tutum içinde değildir. Yasalar’a Başkaldırmanın Yerini, Düzen’le Uyum içinde Yaşama Düşüncesi almıştır.

 

            Geç Dönemi:

            1805’te Schiller’in ölmesiyle, Goethe’nin Sanat Hayatı’nda bir Dönem Son buldu. Bundan sonraki Ürünleri Gerek Dil, gerek Uslup açısından Öncekilerden Farklı’dır. Weimar Dönemi’ne kadar Gençlik Yılları’nı anlattığı Aus meinem Leben. Dichtung und Wahrheit Adlı Hayathikayesi, Özdeyişlerini bir araya topladığı Maximen und Reflektionen, Schiller’le Mektuplaşması, Dostu Johann Peter Eckermann’la Konuşmaları hep bu Son Dönem’in Ürünleridir.

            Goethe’nin Anlatı Türü’ndeki Son Eserleri, aynı zamanda 3.Büyük Romanı olan Wahlverwandschaften ve Wilhelm Mesiter Wanderjahre’ ve Wilhelm Meister’in 2.Bölümü olan Wilhelm Meisters Wanderjahre’dir. Şiir Türü’nde ise Der West-Östlische Diwan bu Son Dönem’in en Önemli Eseri’dir. Goethe Divan-ı Şarkî’de, 1300ler’de yaşamış Hafız’ın Gazelleri’ni, Biçim ve Uyak Özellikleri’nin çok. Öz açısından Örnek almıştır.

 

            Faust:

            İlk kez 1770-71 Yılları’nda ilgilenmeye başladığı, hatta Frankfurt’tayken, bugün Urfaust (İlk Faust) Adıyla anılan İlk Biçimini yazdığı Faust’un 1.Bölümü’nü Schiller’in Ölümünden sonra tamamlayabildi. Hayatı’nın Son Yılları’nda yazdığı 2.Bölüm ise, ancak Ölümünden Sonra basıldı. Yazılması bu kadar Uzun bir Süre’ye yayılan Faust, Goethe’nin Büyün bu Yıllar içinde geçirdiği Değişimleri de yansıttığı için, onun bütün Hayatını simgeleyen bir Eser olarak Kabul edilir.

            Negasyon’un Yaratıcı Karakteri’ni Ünlü Faust Trajedisi’nde Mefisto’nun Kişiliği’nde gösterdi. Hareket’i Madde’nin Temel Biçimi olarak gördü.

            Goethe İnsan İkiliğinden yola çıkar. İyilik ve Kötülük. İnsan ( Dr.Fauts) bu İkiliğin çarpıştığı alandır. 1773 den 1831 e kadarki 51 Yıllık Tecrübesi’nden sonra vardığı Sonuç: İnsan, Evet demelidir.

            O'na göre Büyük Gerçeğe varabilmek için Kötülüğü Yardım’a çağırmak Gücünü gösterebilen İnsan, İyilik Düşmanı değil, İyilik Arayıcısı’dır. Çünkü İnsan’ın Öz Kaynağı Erdem’dir. Şeytan (Mefisto), ne yaparsa yapsın, İnsan’ı bu Öz Kaynağı’ndan ayıramayacaktır. İnsan sonunda Aydınlığa çıkacak, İnsan kalmasını bilecektir; Hayat’ı yargılamayacağını anlayacaktır. Hayat, kendiliğinden ne İyi, ne de Kötü’dür, neyse O’dur. İnsan  ona katlanmalı, Evet demelidir. İnsan, Hayat’ın Doğal Şartlar’ına Boyun eğmeli, Ruh’unu yenmeye çalışan Cismini dizginlemeyi bilmelidir. Hayat, ancak o Zaman, Sürekli bir Mutluluk’la Mutsuzluklar Kovalamacası da olsa, yaşanmaya değer. Yaşamak, İnsanlık Toplumu’nun Ortak Gücü’ne katılmakla Güzel’dir. Deha’nın Ödevi, bu Gücü en Yararlı Amac’a yöneltmektir. İnsan’a Sevinç duyuran, Yeryüzü Cenneti’nin Kapılarını açan, bu Amacı Vicdanında duymasıdır. Böylesine bir Sevinc’i duyuran, Yeryüzü Cenneti’nin Kapılarını açan Mefisto değildir; İnsan’ın , Mefisto’ya rağmen, kendi kendine eriştiği bu Bilinç’tir. İnsan, ancak bu Bilinc’e eriştiği An’a; geçme dur, o kadar güzelsin ki.. diyebilir.

            Şiir, Tanrı’yla Şeytan’ın, İnsan üstünde Bahs’e girişmesiyle başlar. İnsan, hangisinin olacaktır. Tanrı’ya göre İnsan, Bilinmez’i araştırdığı sürece yanılabilir, sonunda nasıl olsa Üstün Yaratılışını anlayacak, kendisine dönecektir. Şeytansa ( Mefisto) İnsan’ın hiç bir Zaman Tanrı’ya dönmeyeceğini, Bencilliğinin, bundan ötürü de kendisinin Tutsağı olarak kalacağı Kanısındadır. Faust, böylesine bir Bahis için İyi bir Alan’dır. Çünkü her iki Güc’e de sırt çevirmiş, Şeytan’ı olduğu kadar Tanrı’yı da kendinden Üstün saymamıştır. Gerçeği aramak için Tozlu Kitaplarına gömülerek Ömrünü geçirmiş sonunda şunu bulmuştur:      ' Başlangıç Söz’dü diye yazılı. Daha buradayken duralıyorum. Söze o kadar Önem vermemeliyim. Başlangıç Düşünce’ydi. Oysa herşeyi var eden Düşünce midir? Başlangıç Güç’tü. Ama bunu yazdığım anda burada kalamalayacağımı anlıyorum. Öyleyse başlangıç Eylem’di.' ( Existansiyalistlerin vardığı sonuç).

            Faust bıkmış usanmıştır, Ömrünü boşuna geçirdiği Kanısındadır. Kendisini öldüreceği sırada karşısına Mefisto çıkar. O’na Hayat’ın yaşanmaya değer olduğunu, 'o kadar güzelsin ki, geçme dur...' diyebileceği Anlar’ı olacağını söyler. Faust, Hayat’ın böylesine Büyüleyici Anlar’ı olabileceğine inanmamaktadır.

2. Bahis, Şeytan’la İnsan arasında tutuşuluyor. Mefisto Faust'a bu Anları yaşatacak, Faust da öbür Dünya’da Mefisto'ya Ruhunu verecektir. Faust, Dünya Zevklerini, Ruh’unu vererek Satın almaktadır. Ruh’unu kurtarmak için Yaşama’nın hiç bir An’ına ‘ geçme dur, o kadar güzelsin ki..' dememesi gerekiyor. Dayanamayıp bunu söylerse Bahsi kaybedecektir.

            Tanrı’ya göre İnsanlar’ın bu Denemeler’inin hiç bir Önemi yoktur, Sonuç Kesin’dir, İnsan yanılmak içindir, Yanılanlar sonunda Sürü’ye dönecektir: 'Siz, Öz Tanrı Çocukları, yaşayan Zengin Güzellikler’den tadınız. Sonsuz’a değin yaşayacak Evren, Sizleri Sevgi’nin bitmez tükenmez Tatlılıklar’ıyla sarsın..' Bahçıvan, yeşillenen Fidan’ın gelecek Yıllar Çiçekler’le süsleneceğini bilmektedir. Faust'un bıkmış usanmışlığı Ahmaklığı’nın Sonucu’dur, Ruh’unu Şeytan’a Satması da Ahmaklığının Tepkisi’dir. Gerçekte Cennet’le Cehennem, Şeytan’la Tanrı, O’nun Benliğinde çarpışmaktadır. Şeytan’la Tanrı’nın Diyalogu Faust'un İç Diyalogu’dur: ' Ah, benim içimde iki Ruh yaşıyor. Biri ötekinden ayrılmak istiyor. Bu, Kaba Tutkular’la Dünya’ya salınırken, şu, Tozlar’ın arasından hızla kalkarak Ulu Atalar’ın Yurduna yükseliyor..' Bu Tozlar, yıllarca, Dünya Mutlulukları’na Sırt çevirerek üstüne kapandığı Kitaplar’ın Tozları’dır.

            Faust, Göksel Tanrı’ya benzemediğini sezmektedir. Yeryüzü’nün Ruh’u kendisine daha Yakın’dır. İnsanlar’ın her Yerde Acı çektiklerini görmüş, Saf ve Hafif Gün'ü aramıştır: 'Ah, Felsefe, Hukuk, Tıp, Malesef Tanrıbilim. Bütün bunlara Ateşli bir İstek’le çalıştım. İşte ben, zavallı Çılgın, neysem yine oyum. Hey Dolunay. Bana Kağıt, Kitap Yığınları üstünde görünürdün. Ah senin Sevgili Işığında Dağ Tepeleri’nde gezinebilseydim, Kara Oyuklar Çevresinde Ruhlar’la uçuşabilseydim, Alaca Karanlığı’nda Çimenler üstünde dolaşabilseydim, bütün Bilgi Sisler’inden sıyrılıp senin Şebnemler’inde yıkanarak Sağlığa doğabilseydim..'

            Oysa kendini sadece Hayat’a vermek için çok Yaşlı’dır, isteksiz olmak içinse çok Genç’tir. İnsanlığın en Büyük Gücü sayılan Bilgi’yle Düşünce’den tiksinmektedir. Şehvet’i isteyecek, ama Sevinç bulduğu için değil, Çok Acı veren Zevk olduğu için. Bilgi’ye Susama’nın Etkisinden kurtulan Kalbi, artık hiç bir Acı’ya kapalı kalmamalı: 'Eğer, geçen ana dur, o kadar güzelsin ki dersem.. O zaman beni zincirleyebilirsin. O zaman sevinçle yok olmaya razıyım. O zaman Ölüm Çanları çalınabilir. O zaman Görevim bitmiş olur. O zaman Saat dursun, Yelkovan düşsün, Vaktim tamam olsun.'

            Çocuk Çocuk’tur, Oyun da Oyun. Grethen'in bir Bakışı bu Dünya’nın Bütün Bilgiler’inden daha Değerli’dir. Zeka denilen şey Ahmaklık’tan başka bir şey değildir, niçin Masumluk kendi Kutsal Değerini bilmez? Yapılacak tek şey, kendini Bütünüyle vermek, sonsuz olması gereken Mutluluğu duymaktır. Umutsuzluk mudur bu? Hayır, Sonsuzluktur. Kim Tanrı’ya inanıyorum diyebilir, kim ona inanmadığını söyleyebilir? Mutluluğu içinde duyunca ona ne Ad takarsan tak, Mutluluk de, Aşk de, Kalp de, Tanrı de, ne dersen de. Ad, Gökler’in Parlaklığını sislendiren bir Ses’tir ama Duygu her Şey’dir. Grethen'in Kolları arasında Gökler’in Sevinci nedir ki? İnsan için tam olan hiç bir Şey yoktur; istekten Zevk’e doğru akacak, Zevk’in Kucağındayken yine İsteğin Özlemini çekecektir. İnsan, bu İkilikt’en kurtulamayacak. İstek, Zevk, yine İstek, yine Zevk, yeniden istek, sonunda ' keşke Dünya’ya hiç gelmemiş olsaydım...'

            Fırtına’dan sonra Gök’te Ebemkuşağı görünür. Ebemkuşağı, İnsanlık Eylemi’nin Göğe Vuruşudur. Bu Renkler Hayat’tır. Yalnızlık içinde yaşayan, Çevrelerinde ne Mekan, ne de Zaman bulunmayan Tanrıçalar Anneler’dir. Oluşum, Değişim.. İşte Anneler’in Sonsuz Düşünceler’inin Sonsuz Diyalogu.. Güzellikler’i yakaladığını sanırsın, Elinde bir Süpürge Sırığı, bir Değmek, bir Mantar kalır. İnsan’dan her zaman kaçacak olan, Sukun’u tatmaktır. Faust, sadece bunu tatmadan, özlediği Zevkler’in her birini tadarak Yüz Yaşını bulmuş, oysa hiç bir Mutluluğa 'Geçme dur' dememeiştir. Tam öleceği An’a diyecek fakat yine de Bahsi kaybetmiş olmayacaktır. Çünkü artık Aydınlığa kavuşmuş, Evet demesini öğrenmiştir. Onu Aydınlığa kavuşturan, Mefisto'nun önüne serdiği Mutluluklar değil, kendi Öz Varlığıdır. Tanrı, Şeytan’la Bahse tutuşurken, İnsan’ın bu Öz varlığına güvenmişti. Bu Öz varlık, sonunda gerçeği bulmuştır: ' Sağduyu’nun Son yargısı şudur: Hayat o kimsenindir ki her gün onu yeniden kendinin eder. Özgür bir Toprak’ta, Özgür bir Halk arasında bulunmak istiyorum. O Zaman geçen An’a dur diyebilirim. O Zaman, Yeryüzü’nde geçirdiğim Günler’in İzi kaybolmaz. Böyle bir Mutluluğun Önsezisi içinde, şimdi, o en Yüksek An’ın Zevkini tadıyorum.'

 

            Son Yıllar:

            Hayatı’nın Son Yıllar’ında Goethe’nin Faust’la Benzerliği İlgi Çekici’dir. O da Faust gibi gittikçe artan bir Yalnızlık içine düştü. 1816’da Karısı Christiane’yi, 1827’de Frau von Stein’i, bir Yıl sonra da Oğlu Karl August’u kaybetti. Ama Tıpkı Kahraman’ı Faust gibi o da Son Gününe kadar hiç yılmadı, Birey’le Dünya, Güzel’le Gerçek arasındaki Denge’yi hep Ayakta tutmaya çalıştı. Ama onun Başarıyla oluşturduğu bu Denge, Ölümünden sonra bir daha kurulmamak üzere bozuldu. Bu açıdan bakıldığında da Goethe’nin Ölümü’yle Alman Edebiyatı’nda bir Çığır kapanmış Kabul edilir.

 

            Sonrası:

            Düşünceler’i Tutarsız ve çoğunlukla Çelişik olmakla beraber Maddeci bir Eğilim taşıdığı söylenir. Çok Yönlü bir Kişiliği vardır. Botanik ve Jeoloji de Değerleri Araştırmaları vardır. Örneğin  Haeckel, [1]de İnsan’da ara Çene Kemiği’nin bulunduğunu Goethe’nin nasıl keşfettiğini anlatır. Haeckel’e göre Goethe bu sonuca Tümevarım Yöntemiyle ulaşır:’ Bütün Memeli Hayvanlar’da ara Çene Kemiği vardır’ Önermesinden yola çıkarak, ‘öyleyse İnsan’da da vardır’ Sonucunu çıkarmıştır. Bu Sonucu izleyerek Deneysel Bilgiler’le onu doğrulamıştır. (Embriyon Durumundayken İnsan’da ara Çene Kemiği vardır). Friedrich Engels, (1820-1895) Doğanın Diyalektiği’nde, bu Tümevardırma’nın Yanlış, ama Sonuc’un doğru olduğunu söyler. Tümevarım Yanlış’tır, çünkü doğru Kabul edilen ‘İnsan’da ara Çene Kemiği yoktur’ Önermesie Aykırı düşmektedir. Ama yine de Goethe’nin Siyasal ve Felsefik Kişiliğini betimlemeye uğraşır Friedrich Engels. Engels, Goethe’yi Feuerbach’ın (1804-1872) bir İzdaşı sayan Karl Grün’e (1817-1897) verdiği Karşılıkta şöyle der: ’Goethe, eserlerinde, yaşadığı devrin Alman Toplumu Karşısında kimi yerde Düşmanca, kimi Yerde de Dostça bir Tavır takınır. Kişiliği ikiye bölünmüştür. Bir yanda Dev Çapında erişilmez Goethe, diğer yanda dar bir Esnaf Ruhu taşıyan Adam. Goethe, Sürekli bir İkilem karşısındadır: O, ancak Hor ve Bayağı görülebileceği bir Alem’de yaşıyor, ama Kafa tutması gereken bu Alem’e de bağlanmış bulunuyordu. Almanlar’ın en Büyüğü Goethe, Devrin Önem taşıyan her  Tarih Hareketi karşısında, Küçücük Burjuva KorkusuWyla  titremiştir.’ [2]

 

            Eserleri:

            -Faust,[3]  Eser Tanrı işe Şeytan Mephistoteles’in (1.Bölüm’ün Başında Yer alan Ön Oyun’da) girdikleri Bahis Üzerine kurulmuştur. Tanrı, Mutlak Olan’a Özlem duyan Faust’un, Bazı Yanlış Adımlar atsa dahi yanılmayacağından Emin’dir. Mephistoteles ise, kendi Gücüne güvenerek, Faust’u kandırabileceğini, onu hizmetine alabileceğibi ileri sürer. Eser’in Akışı içinde Faust Şeytan’ı kullanır, ondan yararlanır, ama Hizmetine girmez. Böylelikle Mephistoteles, Sürekli Kötülük yapmak isteyen, ama İyiye Hizmet eden bir Güç Durumuna düşer. Faust ise Hırslı, Etkin, Yılmak bilmeyen, en Zor Anlar’da  bile Karamsarlığa kapılmayan İnsan’ı simgeler.

            -Neue Lieder,[4] (Yeni Şarkılar), Şiir

            -Epilog zu Schillers Glocke,[5] (Schiller’in Çan’ına Son Deyiş), Şiir

            -Marienbader Elegien,[6] (Marianbad Ağrıları), Şiir

            -Clavigo,[7] Oyun

            -Stella,[8] Oyun

            -Die Geschwister, (Kardeşler),[9] Oyun

            -Egmont,[10] Oyun

            -Anette Lieder,[11](Annette için Şarkılar), Oyun

            -Die laune des Verliebten,[12] (Sevgilinin Keyfi),Oyun

            -Die Mitschuldigen,[13](Suça katılanlar),Oyun

            -Willkommen und Abschied,[14] Şiir,

            -Maillied, [15]Şiir,

            -Von deutscher Baukunst, [16]Makale

            -Götz von Berlichingen,[17]

           -Die Leiden des jungen Werther,[18] Roman

            -Prometheus,

            -Wanderer’s Sturmlied,

            -Ganymed, [19]

            -Schwager Kronos,

            -Iphigenie auf Tauris,[20] Oyun

            -Torquato Tasso,[21] Oyun. Werther gibi kendi yarattığı Düş Dünyası’nda yaşayan bir Şair’in, dışında kaldığı Gerçeklik’le Çatışması’nı sergiler. Ama artık Çoşkunluk Dönemi Eserlerindekinin tersine bir Tutum içindedir. Yazar olarak Toplum’la Sanatçı arasındaki Uyumsuzluğu kendisi yaratan, Toplum’u anlamaya Çaba göstermeyen Tasso’nun Tarafını tutmaz. Kendisi de Tasso’nun Tersine, Dış Dünya ile İlişki kurmuş, Hayat’la Sanat’ı kendi Kişiliği’nde bağdaştırmayı başarmıştır.

            -Italianische Reise,[22]

            -Metamorphose der Pflanzen,[23] (Bitkiler’in Başkalaşması)

            -Wilhelm Meisters Lehrhajre,[24] Eser, Weimar’a geldiği Yıllar’da yazmaya başladığı, ama bitirmeden bıraktığı Wilhelm Weisters theatralische Sendung’un[25] yeniden ele alınıp bir Oluşum Romanı’na dönüştürülmüş Biçimidir. Roman’da ‚Her İnsan kendisinde doğuştan bulunan Yetenek ve Yatkınlıklar’ı geliştirerek Kişiliğini oluşturur’ Düşüncesi Dile getirilmiştir. Bu Görüş ise, Goethe’nin İtalya Yolculuğu’nda geliştirdiği, Doğa’daki Öz’ün Sürekli değişerek Yeni Biçimler’e girdiği Görüşü’yle aynı Doğrultu’dadır.

            - Wilhelm Meisters Wanderjahre, [26]

            -Aus meinem Leben. Dichtung und Wahrheit , [27]

            -Maximen und Reflektionen,  (Özdeyişler)

            - Wahlverwandschaften ve Wilhelm Mesiter Wanderjahre,[28]

            -Der West-Östlische Diwan , [29]


 


[1]        Yaratılışın Doğal Tarihi (1873, Berlin) adlı eserinin 4.bas. s.75-77

[2]        Deutsche Brüsseler Zeitung Dergisi, 21 Kasım 1847- 9 Aralık 1847.

[3]        177 ?

[4]           1770,

[5]           1805,

[6]           1823,

[7]           1774, 1948

[8]           1776, 1946,

[9]           1776, 1938-39,

[10]          1788,1946

[11]          1767,

[12]          1767,

[13]          1770,

[14]          1949, Kavuşma ve Ayrılış

[15]          1949, Mayıs Şarkısı

[16]          1773,

                1949,Alman Mimarisi Hakkında

[17]          1773,

                1933, Oyun Demir Elli Şövalye von Berlichingen

[18]          1774,

                1914,Genç Werther’in Izdırapları,

                1935,1973, Genç Werther’in Acıları,

[19]          1965,Ganymed,

[20]          1779,

                1943,Iphigenie Tauris

[21]          1780-87,

                1941,Torquato Tasso

[22]          1816-1817,

               1957,İtalya Seyahati

[23]          1790,

[24]          1796,

                1945, Wilhelm Meister’in Çıraklık Yılları,

[25]          1941, Wilhelm Meister’in Aktörlüğü, Rejisörlüğü ve Sahne Şairliği

[26]          1829,

                1946, Wilhelm Meister’in Seyahat Yılları

[27]          1833,

                1946,Kendi Hayatımdan Şiir ve Hakikat,

[28]          1809,

               1962,Gönül Yakınlıkları,

[29]          1819,

               1912, Divan-ı Şarkî,