Said Ertürk
1926-1990
Babalarını ve bir çok Yakınını Şeyh Said
İsyanı ile
başlayan ve Bütün Bölge'yi bir Yangın yerine çeviren Ateş'in
ortasında kaybeden iki Kardeş ( Hasan Ertürk ve
Mansur) Evler'ini ve Köyler'ini terkedip Palu'dan Urfa'ya
göç ederler. Hasan 1926 de doğan Oğlu'na Said
Ad'ını verir.
Resmi Eğitim'den geçmeyen Çocukluk Çağı'nın Bitimine doğru
1940lar'da Küçük İplik Atelyeleri'nde Dokuma İşçiliği ile
İştigal etmeye başlar. 5-6 Yıl süren bu Süre'den sonra 1947 de
kendini Arapça ve İslami İlimler'e verme Kararı alır.
Önce
Urfa'nın tanınmış
Hocalar'ından Molla Hamid'den
Ders
alır. 1951 de Urfa'dan ayrılarak Cizre, Midyat, Nusaybin
dolaylarında
Çeşitli Medreseler’de
Özel
Dersler alır. Bir süre
Bingöl ve Muş
Yöreleri'ndeki Medreseler'de kalır.
1956 da
Malatya'ya
Göç ederek Merkez'e
Bağlı Keşolar
Köyü'nde,
Geçim'i
Köylü tarafından karşılanmak üzere
İmamlığa
başlar.
2
Yıl
sonra bu defa Akçadağ
İlçesi'ne
Bağlı bir başka
Köy'e, Şıhlar'a
geçer. Burası,
Yöre'nin önde gelen
Qadiri Şeyhleri’nden
gelmektedir. Said Hoca'nın Camii’de ve Camii’nin
dışında
Köylüler ile yaptığı
Sohbet ve
Konuşmalar,
Şeyh’in ve
Çevresinin
Tepkisi ile karşılaşır. Bid’at ve
^Hurafeler'le
uğraşmaktadır.
Şıhlar
Köyü'nde bulunduğu sırada
Asker'e çağrılır. Doğum'dan ve
Bebekliğindeki bir
Darbe'den dolayı bir
Ayağı aksamasına rağmen
bir türlü
Sakat
Raporu alamaz ve her sevkedildiği
Hastane'den
sağlamdır, diye
Askeri
Birliğe geri gönderilir. Eğitim'de
zorlanır. Sevkedildiği
Askeri
Hastane'den
Sakat
Raporu verilince
Terhis edilir.
Asker
Dönüşü Malatya'nın 15-20 km
Uzağındaki bir başka
Köy'e,
Hacı Halil Çiftliği'ne yerleşir. 1960-1961
Yılları'nı bu
Köy'de
geçirir. Bu arada 1960
Darbesi'nden sonra
Din
Hizmetleri
üzerinde
Devlet
Kontrolü'nü artırmak ve
Dini
Tebliğatı
Resmi
Din
Görevlileri aracılığıyla denetlemek
Amac'ıyla Diyanet
Teşkilatı'nın yeniden
Organize edilmesi
Çalışmalarının
bir
Sonucu olarak
Köy
Camileri'ne de
Kadro verilmeye başlanır.
1962 de yine
Merkeze bağlı Boran
Köyü
Camii
Vekil
İmamlığı'na
Tayin edilir. Böylece, Malatya'da
Memuriyet'i başlar.
Malatya'nın
Köyleri'ne taşındığı
Gün'den itibaren
Şehir
Merkezi'ne her
Gidiş'inde
İlginç ve
Yoğun bir
Fikir
Çevresi
içinde bulur kendini. O zamana kadar yaşamadığı bu
Serbest
Tartışma ve
Düşünme
Ortamı O'nu cezbeder. Müftü
İsmail Hatip Erzen
ile Büyük Doğucu
Terzi M. Said
Çekmegil ile tanışır.
Çekmegil O'nunla tanışmasının 60lar'dan çok önce onduğunu
söyler. "Boran'da
Genç bir Hoca iken,
Memleketi
Mezbebeliğe
döndüren Müstağripler'e
Karşı beslediği
Buğzu saklamadığı için
bazı Zahmetler'i olmuştu. Azimli
Direniş'i ve Malatyalı
Mü'minler'in
Gayreti
Vesilesiyle
Şehr'e geldi. Emekli oluncaya kadar da
Malatya'da
Namaz kıldırmaya
Memur olmuştu. Malatya
Değişik
İmtihanlı
İnsanlar'ın çokça yaşadığı bir
Belde. Burada
İ.
H.
Erzen
gibi benzeri az görülen
Tavizsiz bir
İfta
Mercii,
Bahaedin Bilhan
gibi İtidalli ve Yiğit
İlim Adamları'nın
Varlığıyla
değerlenen bir Yurt Parçası.. Said Hoca
Yazılı bir Eser
vermedi. Oğlu Ahmed Ertürk
,
Hikmet Zeyveli araştırıcı bir
Talebe
.. Bizler de kendilerinden müstefit olmuştuk."
der.
Görev yaptığı her
Köy'de
Söz'ünü sakınmaz
Kişiliği,
Sert
Uslubu'na rağmen bir
Sevgi
Çemberi de oluşur. Boran
Köyü'nde de,
Köy'ün
Yoksul ve
Sade ama
Zeki,
Dürüst
İnsanları ile
Cami'deki
Hutbe ve
Vaazlar'ının yanısıra
Akşamları
Evler'de yaptığı
Sohbetler'le
Çevresi genişler. Köy'ün
Toprak
Ağasından bir Şeyh
O'na
Cephe alır. Bir
Gün Hoca'nın Camii'de verdiği bir
Vaaz'ı
Fırsat bilerek O'nu Müftülüğe
İhbar eder.
Erzen
Emekli olmuştur. Hakkında
Soruşturma açılır.
İddialar Hoca'nın Atatürk, İnönü, Gürsel'e
Hakaret
etmesidir. Geçici olarak
Görev'den uzaklaştırılır. Boran
Köyü'ndeki ve daha önce bulunduğu
Köyler'deki
Dost
İnsanlar'ın O'nu
yalnız bırakmamasına ve
Etrafında bir
Dostluk
Halkası
oluşturmalarına
Yol açar. 7-8
Ay süren
Soruşturma
Yargılama
Sonunda
Beraat eder. Ceza olarak Arguvan' a
Sürgün edilir.
Arguvan
İlçe
Merkezi'nde bir kaç
Memur dışında
Halk'ın tamamı
Alevi'dir. Küçük bir Mescid'den başka birşey yoktur. İlçe'nin 45
Köy'ünden 34 ü
Alevi'dir. Yatkınık
Köy'ünün
Genç ve
Uyanık
Muhtarı, Arguvan'a bir
İmam'ın
Tayin edildiğini duyunca Müftü
ve Kaymakam’a başvurarak kendi
Köylerine gönderilmesini ister.
Böylece Hoca 1964 de
İlçe'ye 2
Saat
Mesafe'deki bu
Köy'e yerleşir.
O ve
Çevresindeki
Sünni
Köyler'de
Çalışmasını
sürdürür. Ahlaq
Sahibi
İnsanlar O'na
Kulak verirler. Dedeler'e ve Şeyhler'e
Karşı'dır,
Evliya
Kültü'nü yıkmaya çalışır. Alevi
Halk ile
Samimi
Diyaloglar kurar, şaşırırlar, onlardan
Dostlar'ı olur.1966
ya dek.
Büyük
Oğlu İlkokul’u bitirmiştir. Ortaokul’a gidebilmesi için
Malatya’ya
Tayin'ini ister. Melekbaba Camii’nde
Görev'e başlar,
yanındaki iki
Odalı
Küçük
Lojman'a yerleşir.
10
Yıl
Köyler'de ve
Çevre'de süren
Hayat'tan sonra Malatya
Merkezi'ne
yerleşme, Hoca'nın ve
Çocuklar'ının
Hayat'ını etkiler.
Erzen
vefat etmiştir. O'nun
Boşluğunu Qur'an, Arapça ve diğer
İlimler'le doldurmaya çalışır. O ve
Çekmegil Malatya
Okulu'nun
Temel'ini atmıştır. Bir çok
Genç onları dinler.
Çekmegil'in Fikir
Kulubu'nde her
Hafta
Düzenli olarak yapılan
Tartışma
Seansları bir çok
Konu'nun ilk kez
Gündem'e geldiği bir
Atmosfer
doğurur.
Said Hoca’nın Hasan Doğan, Nedim Altınkaya, Şeyho Duman,
İsmail Öztoprak
üzerinde Emeği geçer.
Hoca
Cami'de ve
Bitişiğindeki
Ev'inde çok sayıda
Talebe'ye Arapça,
Tefsir, Akaid
Dersleri verir. Klasik
Tedrisat'ın dışında, belli
bir
Metin'e
Bağlı olmaksızn
Özgür bir
Tartışma
Ortamı sağlar
onlara.
Bulunduğu
Mahalle
Halkı ve Camii
Cemaatı ile
Sıcak
Temasları
olur. Yerleşik
Değerleri sorgular. Düğün,
Sünnet,
Cenaze
Merasimleri'nde onların içindedir.
Zaman zaman Malatya dışına çıkarak daha önceden tanıdığı
Müslüman
Çevreler,
İlim
Adamları ve
Gençler ile görüşür,
konuşur. Elazığ, Bingöl, Diyarbakır, Urfa, Batman..
1970ler'de sık sık Ankara'ya gelir. Saatçi Musa Çağıl'ın
Karargahı'nda Ankara'daki bir çok Müslüman
İlim
Adamı,
Siyasetci,
Üniversiteli katılır.
Ercüment Özkan,
Süleyman Arslantaş, Kemal
Kelleci, Sadık Kınıkoğlu, İhsan Arslan, Kemal Orhan, Zafer
Yılmaz, H.Hüseyin Kalaycı,
Eyup Hoca, M.Ali Baltaşı
vb..
Gençler'le konuşmayı sever. Malatya
Merkeze geldikten sonraki
Dönem'de, o zaman en fazla Lise veya Üniversite
Çağı'nda olan
Gençler ile beraber olmaktan hoşlanır.
Metin Önal Mengüşoğlu,
Ömer Şevki Hotar, Murat Kapkıner, Cumali Ünaldı, Mehmet Özhan,
Hüsamettin Yıldırım
vb. İsimler.
Camii’nin iki
Odalı
Lojman'ının
Küçük
Misafir
Odası,
Gün'ün ve
Gece'nin
Her
Saat'inde
Ziyaret'ine gelenlere
Açık'tır. Dostlar'ına
Açık
İzin vermiştir;
Gece'nin hangi
Saat'inde olursa olsun,
gelip
Kapı'sını çalabilecektir. Kendi
Ev'inde oturulacaksa
Ev'in
Hanım'ını da hemen seferber eder ve
İkram'da kusur etmemeye
çalışır. Dışarı çıkılacaksa da,
Ayağındaki aksamaya rağmen
Çocuklar'ı
Yaş'ındaki
Delikanlılar ile gidilecek
Her
Yer'e gider.
Bazen
Gençler'in
Dinamizm'ine,
Ataklığına karşı bir
İtidal ve
Sabır
Öğretmeni olur, bazen de onları yeterince
Atak ve
Dinamik olmamakla eleştirerek onlara
Enerji aşılayan bir
Dinamo'dur.
1970ler'in 2. yarısından itibaren İstanbul'a da sık sık gelir.
Her
İstanbul
Ziyareti,
Metropol'un o
Tüketici,
Harcayıcı
Ortamına
Canlılık katar. Dostları Muhittin Kasaroğlu, Ziya
Aydın, Mehmet Demircan, Nurettin Can
Hocalar, Cahit
Koytak, Necdet Koytak
Kardeşler, Yaşar Bostan ve
Çengelköylü
Dostlar, Mehmet Durak, Mustafa ve Adnan
Başdemir
Kardeşler..
1979
Devrimi'yle yeniden gençleşir. Devrim’in yaşadığı
Sarsıntılar'ı aynı
Yoğunluk'ta hisseder. Şia
Eleştirileri'ni
yumuşatır.
1980
Darbe'sinden sonra çıkarılan
Erken
Emeklilik
Yasası, kendi
İsteğiyle
Erken
Emekliğe ayrılmak isteyenler yanında,
Zorunlu
Emeklilik de getirmiştir. Diyanet Hoca’yı 1982 de
Emekli
ederek O’ndan kurtulur. İki
Odalı
Lojman'dan olmuştur,
Dikili
Ağacı yoktur. 2-3
Yıllık
Kiracılık'tan sonra bazı
Dostlar'ının
Yardımı ile
Başını sokacağı bir
Ev
Sahibi olur.
Emeklilik sonrası
İlmi
Çalışmalar'nı sürdürür. Sık sık
Ankara, İstanbul, Bursa, Doğu ve Güneydoğu
İlleri'ne
Seyahatlar
yapar. Son
Aylar'da
Ayaklar'ında başlayan
Ağrılar, O’nun
yürümesini engeller,
Izdırap çeker. Yılmadan
Seyahatlar'ını
sürdürür.
1985 de
Prostat
Ameliyatı olur. Ankara ve İstanbul' da üst
üste birkaç
Operasyon geçirir. Buna rağmen iyileşmez ve
sonraki
Hayat'ı hep o iyileşmeyen
Prostatı ile geçer.
1990 da
Ayaklar'ındaki
Ağrı'dan kurtulmak için Ankara Hacettepe
Hastanesi’ne yatar. Bir
Ayağından geçirdiği
Ameliyat'ın
İyi
geçtiğini söyler
Doktorlar. Ümitlenir,
Ziyaret'ine gelenlere
söyler. Öteki
Ayağına da bir
Ameliyat yapılacaktır. Yakasını
bırakmayan
Prostat'tan
Ameliyat olacağı
Gün'ün
Sabahı 4 Nisan'da
Vefat etti.
Vasiyeti
üzerine Malatya' nın gecekondu mahallelerinden birinin
mezarlığına gömüldü.
"
Kadrini seng-i
Musalla'da bilip Baki
Durup
El bağlayanlar yaran saf saf.
Merhum'un
Cenaze
Namazı için
Saf bağlarken bu
Beyit
Zihnime
takılmıştı der
Arslantaş.
Eski Mahallelisi olarak kimler yoktu ki
Cenaze'sinde..
Geleneğini Din tanımadı diye O'nun Camii
Boykot edenden,
Muska
yazmadı diye O'nu
Techil edene;
Kabilecilik
Zihniyeti'yle O'na
Düşman olandan,
Re'sen
Emekli edilir edilmez O'nu, Camii’n
Müştemilat'ı olan
Ev'den çıkarmaya zorlayana.. Bütün
Mahalleli
oradaydı. Bunlardan biri,
ne edip ederek Hoca'nın
Mezarını,
bir süre önce ölmüş bulunan
Annesinin
Mezarına
Yakın bir
Yere
kazdırmayı başardığını
Övünç'le anlatır.
Hoca,
Vasiyeti ile Melekbabalılar’ı onurlandırmıştı. Onlar da
şimdi bunun
İdraq'indeydi ve bunu açıkça
İfade edebiliyorlardı.
Evet, Melekbabalılar, senelerce
Kamburlar'ını
Sırtında taşıyan
Said Hoca'larının
Kadru
Kıymetini
Sengi
Musalla'da
İtiraf ediyorlardı.
Arslantaş
O’nunla 1963 te tanışır. Malatya'nın
Çarşı
Camiilerinden
Söğütlü'de, Şeyho Hoca’dan "İzhar"
Dersi okurken,
Boran Köyü'nün
İmamı diye tanıştırılmıştı. Boran doğduğu
Köy'dü.
5 Yaş'ındayken oradan
Şehr'in
Kenar
Mahalleleri'nden Melekbaba'ya
taşınmıştı.
‘Önce sadece
Köy'ümden dolayı
ilgimi çeşmişti. Sonra
Namaz
kıldırırken
Aksaklığının
Farkına varmıştım. İlk
Müsbet
Etkilenişim ise, Şeyho Hoca'mın
Teeddübane
Teklifi üzerine, bana o
Günkü
Dersimi okutmasıyla başlamıştı.
Bu
İlk
Dersimden sonra o da benimle ilgilenmiş,
Köy'e gelecek
olursam kendisini mutlaka aramamı tembihlemişti.
Said Hoca'mı doğduğum
Köy'de
Ziyaret etmek
Nasip olmadı.
2
Yıl sonra O, bizim
Köy'den, daha doğrusu
Dokuzuncu
Köy'den
Bizim
Mahalle'ye naqlen gelecek ve gerçek beraberliğimiz ondan
sonra başlayacaktı. Malatya dışında geçen
Yatılı
Lise ve
ardından Üniversite
Yıllar'ımın
Tatil'inde, Said Hoca
benim için sadece bir Hoca değil, bir
Ağabey, bir
Dost, bir
Baba olacaktı.
Hasbi ve
Fedakar'dı.. İlim
Sahibi'ni daha yücelten, fakat ne
yazık ki bir çoğunda aradığımız
bu
Haslet, Said Hoca'nın
ayrılmaz bir
Vasfıydı adeta.
Kozmopolit
Mahalle'mizin
Kaza-Bela
Sandığı'ydı o. "Dirijanlı"ların
Kan
Davası'na varacak bir
Kavma mı başlattılar, Said Hoca
faslederdi,
Yeni
Evli
Mahalle
Yiğidi,
Hanım'ını kıyasıya dövüp
Babası
Evine gönderdikten sonra bin
Pişman mı oldu;
Çare'yi
Said Hoca da ararlardı. Hasılı
Kapısı;
Mahalle'nin
Karakolu,
mahkemesiydi. Bütün
Belalı
İşler O’nu bulurdu.
Hoca, bu
Belalı
İşleri fasletmek için
Aksak
Ayağı'yla oradan
oraya seğirtirken
Kan
Ter içinde kalırdı. Hem de, bir
Gün
sonra bu
Zahmetler'inin
Nankörlükle karşılanacağını bile bile.
Muvahhid'di , Tevhid
İnancı'ndan
Zerre kadar
Taviz
vermemişti. İlim
Adamı'ydı;
Ta'lim'i ve
Taallüm'ü çok severdi.
Alçak
Gönüllü ve
Tekellüfsüz'dü.
Cesur,
Pervasız ve
Militan
Ruhlu idi. Esprili idi ve
Esprileri
severdi. Saplantısızdı;
İkna olduğu her
Görüşü benimserdi.
Bazı
Zaafları da vardı: Siyaset yapmayı bilmezdi: En
Son
söylenmesi gereken
Sözü en başta söyleyip, birçoklarını
kendisine
Hasım yapabilirdi. Bazen Bektaşi-Meşrepliği
tutabilirdi. Detaylar'a indikçe, bazen
Genel
Bakış
Açısı
daralabilirdi. Sevdiği
İnsanlar'ın
Dolduruşuna gelebilirdi."
Tasavvuf: Keramet ve Rabıtacı
Masumiyetci
Tarikatlar'a
Karşı'ydı. İbnu Arabi'nin
Kitaplarını
Arabça'sından okuduğunu Fevzi Özer'in
Terzihanesinde aylarca okuyup tartıştıklarını yazar oğlu
Ahmet. 1964 Kıbrıs
Çıkartması'nda
Evliya'nın
Rolünden
bahsederek "Hocam, bazı
Evliya'nın Kıbrıs'ta Türk
Ordusu ile
birlikte Rumalar'a
Karşı savaştığını görmüşler" diyenlere "ben
öyle
Evliya'nın...O nasıl
Evliyaki, Yahudi
İşgali altındaki
Qudus’ü kurtarmak için İsrail'e karşı savaşmaz "diye gülerek
Cevap verir.