Haluk Nur Baki

1924-1997

 

 

     2 Şubat'ta Nevşehir'de doğdu. AÜ Tıp Fakultesi'ni bitirdi (1948) sonra Çeşitli Hükümet Tabiplikleri'nde çalıştı.

      1950 de Büyük Doğu Cemiyeti’nin 9 Kurucu'sundan biri oldu:

     1.NFK ,

     2.Haluk Nurbaki ,

     3.Ömer Karagül ,

     4.Şakir Üçışık ,

     5.Muhib Akışık ,

     6.Cemal Bilgin ,(Kayseri)

     7.Said Çekmegil , (Malatya) [1]

     8.Ziya Uygur ,

     9.Abdullah Nurata ,(Afyon).

     Gureba Hastanesi’nden Anadolu’ya yollandı

    Afyon Milletvekili olarak Meclis'te bulundu (1961-65). Mesleğine dönerek (1975) Ankara Numune Hastanesi'nde Uzman Hekim, 1980'den itibaren Başhekim olarak Görev yaptı. Mesleği yanısıra İslami İlimler Alanında yaptığı Araştırmalar ve yayımladığı Eserler'iyle tanındı.

     Son olarak Hüseyin Üzmez [2] ile Akit Gazetesi’nde Günlük Yazılar yazıyordu.

       Eserleri:

      -İnsan Bilinmez,

      -Qur'an Ayetleri ve Bilimsel Gerçekler , [3]

      -Tek Nur ,

      -Amme Cüzü Yorumu ,

 

[1]   ‘Nurbaki Gönüldaş'ımızı, Hiçbir Dünyevi Emel taşımadığına Şahit olmadığımız her Mü’min'e Kucağını açmış bulunuyordu. 1976’da yayına başlayan Fikir Dergisi Kriter çıkmaya başlayınca, Nurbaki Kardeş'imizden de Yazı istenilmesini Tavsiye etmiştim. Bu Arzumuz kendisine ulaştırılınca, ‘Çekmegil’in olduğu yerde ben de varım’ diye Kaleme sarılmış ve 4 Sene Müddetle Kriter Dergisi'nde yazmıştı. Bu Civanmertçe Cevab'ı bizi çok duygulandırmıştı. Allah’ın Rızası'yla Mağfur olsun İnşallah.

       Bazı Çalışmalarım'da onun da İlk Kitaplar'ından İstifade etmiştim. Beşer Hatasız olamıyor. Hatasız bulunmak, Rasulullah’a ait olduğu için İkazcılar'ı Rabları bulunduğu için Nebiler'e Mahsus'tur. Bu Esası Göz önünde bulundurarak deriz ki bağışlanmasını Gafur ve Rahim olan Rabbimizden Af dilerim.’

[2]    24-25.07.97. Akit’ten: ‘1950li Yıllar'dı. Ben o zaman henüz bir Ortaokul Öğrenci'siydim. Basın Alemi'yle Yeni tanışıyorduk. Ancak Büyük Doğu Mecmuasını bilirdik. Onu bize M.Said Çekmegil Ağabeyimiz tanıtmıştı. BD Gözümüzde ‘Öfkeli ve Büyük bir İman Şahlanışı’ydı. Dr.Nurbaki de orada yazardı. Okuduklarımızdan pek bir Şey anlamazdık. Gün geldi anlamaya başladık. Nurbaki Ağabeyimiz Çok Güzel Konular'a dokunur, özellikle de o kendisine Has İnce Uslubuyla Aşk, İman ve İtikad Meseleleri üzerinde dururdu. O’nun Tarzı, İlahi Hikmetleri, Aqıl, Ahlaq, İlim ve Mantıq Yolu'yla açıklamaya çalışmaktı. Bu bize biraz Garip gelirdi.

       Anadolu Çocukları'ydık. Anadolu İnsanı daha doğduğu günde kendisini adeta İman ve İslam’ın Sıcak Kucağı'nda bulurdu. Allah’ın Zat'ı ve Varlığı üzerinde hiç Kafa yormazdık. Böyle bir Şey düşünmek Aqlımıza dahi gelmezdi. Bize göre Allah, öylesine Var ve Mevcut'tu ki.. O’nu haşa İnsan Aqlıyla İsbat'a çalışmak bile bir Çeşit Gaflet'ti. Allah’a inanmamak ne Mümkün'dü? Ailemiz, Çevremiz, Her Mevsim'de bir şekilde donanan şu Harika Tabiat, Yerler, Gökler, Sonsuz Kainat.. Bunların hepsi bize Allah’ı anlatırdı. O’nu İdraq ederdik, duyardık, yaşardık. Çok Sade bir Hayat'ımız vardı. Yatsı Namazı'ndan sonra Yatağa girer, Sabah Ezanları'yla uyanırdık. Evlerimiz Çatısız'dı. Toprak Damlı'ydı. Yaz Günleri Dam'da yatardık. Yaprak Hışırtıları, Ateş Böcekleri, Gece Kuşları, Tırtıllar, Kelebekler Arkadaşlarımız olurdu. Bazı Geceler Uykularımız kaçardı. Üzüleceğimize sevinirdik. ‘Nasıl olsa, öldükten sonra, ta kQyamet'e kadar kimbilir Toprağın altında kaç Milyon Sene yatacağız?’ derdik. Laslacivert Gökler'in Dipsiz Sonsuzluğu'na dalan Gözlerimiz'le, şu Muhteşem Kainat Kitabı'nın Sırlar'ını kendimizde çözmeye çalışırdık. Böylece Farkında olmadan Tefekkür'ü öğrenirdik. Allah’ın Mevcudiyet'inden Şüphe etmek şöyle dursun, O’nun Varlığında Var olduğumuza inanırdık. Biz O’nsuz yaşayamazdık. Bu yüzden.. (Haşa) Allah’ın Varlığını bu Aciz Aqıl'la İsbat'a kalkışmak bizler için ‘Abesle İştigal’den başka bir Şey değildi. Yeryüzü'nde İnkarcılar'ın da olabileceğine İhtimal dahi vermezdik. Onun için Nurbaki Ağabeyimiz'in o Yıllar'da yazdıkları bize Boşuna bir Gayret gibi gelirdi. Aradan Yıllar geçti. Hanyayı-Konyayı anlamaya başladık. Gördük ki, O Kalemini Kılıç gibi kullanan Büyük bir Mücahit'miş.. O Gün'den sonra Yazılar'ını Aç Kurtlar gibi okuyorduk. Artık Tiryakisi olmuştuk. Büyük Doğu El'imize geçti mi, önce Nurbaki’nin Yazı'sını arardık. Onun Fikirleri Zamanla El'imizde Tabanca ve Kurşun Haline geldi. Soğuk bir Sonbahar Gecesinde (22 Kasım 1952) Vatan Gazetesi Sahibi ve Başyazarı Ahmet Emin Yalman’ı 6 Kurşun'la Devr'in Başbakanı Rahmetli Adnan Menderes’in Ayakları Altına serdik. Yer yerinden oynamış, sanki Qıyamet kopmuştu. Ülke'de Laik bir Terör estirildi. Büyük Doğu kapandı. NFK Üstadımız da içeriye alındı. O hay-huy ve Hengame içerisinde Dr.Nurbaki'nin İzini kaybettik. Dostların Dostları soracağı Zamanlarda değildik. Kars’tan Edirne’ye kadar bir Gün'de 600 Müslüman Gözaltına alınmıştı. Ad'ımızı Ağzına alan Göz'ünü Hapishane'de açıyordu. Kimseye kırılmaya Hakkımız yoktu. Kaldı ki sonradan öğrendik. Nurbaki her Türlü Riski Göze alarak bütün Duruşmalarımız'a katılırmış. Bu bile o Zaman için Büyük bir Kahramanlık'tı.

       Duruşmalarımız Ana-Baba Günü olurdu. Salon'a Aylarca yapılan Tahkikatlar'dan sonra Kart'la girilirdi. Bir çeşit ihtilal mahkemesinde yargılanıyorduk. Bu hengame içinde Nurbaki’nin izini kaybettik.

       Bir Gün Rahmetli Serdengeçti’ye sordum: ‘Yahu Ağabey, bizim bir Dr.Haluk Nurbaki Ağabeyimiz vardı. Büyük Doğu’da çok Güzel Yazılar yazardı. Hatta İnsan Qalbi üzerinde Qur’an Harfleri'yle Allah Yazılı olduğunu ilk defa O’nun bir Yazısında  okumuştum’ dedim. Osman Ağabey kendi Tarzında Esprili bir Cevap verdi: ‘Nurbaki, Hüvelbaki oldu’dedi. Doğrusu bir Şey anlamamıştım.

       Nurbaki Üstadımız'la, çok Yıllar sonra bir Gün Numune Hastanesi’nde karşılaştık. İlk defa Yüzyüze geliyorduk. Çok heyecanlandım. O da beni Şahsen tanımazdı. Orada tanıdı. O da heyecanlanmıştı. Kırk Yıllık Dost gibi kucaklaştık. Beni uzun uzun Bağrına bastı. Epeyce Hasret giderdik. (Numune Hastanesi'ne bir İş yapmıştım. Aldığım Hakediş'in Yarısını Halk Sağlığını Koruma Derneği’ne bağışlamıştım. Bu, herkesi şaşırtmıştı). Nurbaki Bağış'ı yapanın ben olduğumu anlayınca Başhekim Dr.Münif İslamoğlu’na ve Dernek Başkanı Dr.Yakup Arısan’a Göğsünü kabarta kabarta şöyle diyordu: ‘İşte bizden böyle İnsanlar çıkar! Aferin Hüseyin Üzmez! Allah iki Cihan'da Yüzünü ak etsin!’

       1980 İhtilali'nden önce Tarım Bakanlığı’nda Sayın Korkut Özal’ın Özel Danışman'ıydım. Ondan sonraki 6 Bakan'la da çalıştım. Ancak İhtilal'den 1 Yıl sonra İstifa edip ayrıldım.

       Rahmetli Turgut Özal İktidar'a gelince, beni Tekrar Görev'e çağırdılar. Sağlık Bakanlığı Özel Müşaviri oldum. Genel Sekreterliğe de Vekaleten yürütüyordum. Beş Dakika'da Genel Müdürleri değiştirdiğimiz Yıllar'dı. Devrin İktidarı gerçekten Muktedir'di. Kimse bize Hesap sormazdı. Ama yine de Adaletsiz hiçbir İş yapmazdık.

       Bir Gün Sağlık Bakanı Rahmetli Mehmet Aydın’ın Odasına girdim. ‘Dr. Nurbaki’yi çağırtıp Müsteşar yapalım’ dedim. Genellikle söylediklerimi aynen uygulardı. Bu Sefer İtiraz etti: ‘Haluk Hoca iyi bir İlim ve Gönül Adamı'dır. Bırakalım Radyolar'da, Televizyonlar'da Halkı İrşad'a devam etsin. Müsteşar olacak da n'olacak? Şunun bunun Tayin, Terfi, Emeklilik ve Naqil İşleri'yle uğraşması bize ne kazandırır? Bunlar herkesin yapacağı İşler'dir’ dedi. Baktım ki Doğru söylüyor. Üstelemedim.

       Oğlum Fatih’e Kanser Teşhisi koymuşlardı. Çok sarsıldım. İlk Aqlıma gelen Nurbaki oldu. İstanbul’a gidip O’nunla konuşmak ihtiyacındaydım. Uçak Bileti aldım. Havaalanı'na gittim. Bir de baktım ki O da orada değil miymiş? Üstelik de aynı Saat'te uçacakmışız. Yerlerimiz de yanana imiş. Tevafuq'a bakın siz. . İstanbul’a kadar konuştuk. Koltuklar'ımıza oturduk. Oğlumun Hastalığı Konusunda beni aydınlattı ve epeyce rahatlattı. Öyle Şeyler anlattı ki.. Atatürk Havaalanı'na indiğimizde  adete bütün Dertler'imiz unutmuş, Kuş gibi hafiflemiştim. İstanbul’da hiç kalmak istemiyordum. İçimden tekrar Ankara’ya uçmak geliyordu.

       Akit’teki Yazılar'ını Hasretle beklerdim. O’nun gibi bir İnsan için 70 Yaş ne ki? Hikmet'inden Sual olunmaz. Allah Sevgilisi'nin bile şu Yalan Dünya'da 63 Sene'den fazla kalmasına Müsaade etmedi. Neylersin, Sırası gelen gidiyor işte.. Elbette Üzüntümüz sonsuzdur. Ruhlar'ına Yasin okuduğum Yakınlarımın Kervanına Nurbaki’de katıldı. Mekan'ı Cennet olsun.’

[3]      5 Cilt,