Süleyman
Karagülle
1928
Artvin/ Borçka'da
doğdu.
1955 de İTT den
Elektrik Yüksek Mühendisi olarak Mezun oldu.
14 Yıl süren Kamu
Hizmetleri'nden sonra Çalışmalar'ını Bağımsız olarak yürürebilmek
Amac'ıyla ayrıldı.
1967 de
Akevler Kooperatifi’ni kurdu. Bunu şöyle anlatır:
"Biz Çalışmalarımız için şöyle
bir Yol seçtik. Önce bir Kooperatif kurduk. Çalışma'da ve
Yaşama'da birbirleri ile anlaşabileceklerin bir araya
gelmelerini Gaye edindik. Bir Arsa aldık ve Apartmanlar
yapmaya başladık. İsteyenler bize katıldılar. Daha sonra,
yapacağımız İşler üzerinde Araştırma başladık.
Araştırmalar'ımızla, İşler'imizi İslamiyet’e Uygun olarak
yapmaya çalıştık. Yeni Ortaklar Davet ettik. Çalışmalar'ımızı
beğenmeyenler oluyor. Biz, Devamlı bizimle anlaşabilecek Yeni
Kimseler arıyoruz. Eski anlaştıklarımızla da Çalışmalar'ımız
sürüyor. Ümit ediyoruz ki:
a.İçtihatlar'ımızı çoğaltacağız,
b.Uygulamalar'ımız artacak
c.Yeni Ortaklar katılacak ve
Yeni Siteler oluşacak
d.Bütün Kooperatif Birliği
içinde İcmalar oluşacak ve böylece İman'ımızı bulmuş olacağız.
Biz bu Yolu öneriyoruz ve kendimiz de önerdiğimiz Yol'dayız."
MNP ve MSP'nin İzmir ve Ege
Bölgesi kuruluş Çalışmalarına Katkı'da bulundu.
Arif
Ersoy,
Süleyman Akdemir'le
Adil Düzen' Teorisini geliştirdiler. Kızı
Nebahat Karagülle
Fehmi Koru ile evlendi.
M.Said Çekmegil
ile Fehmi Koru'nun Ev'inde
Hukuk Serbestisi Konu'sunda tartışırtılar
Akevler Dergisi, Gurbet
Dergisi, Tekyol Dergisi( 1973), Milli Gazete ve
Zaman'da Günlük Yazıları ve 100 kadar Makalesi yayınlandı.
Eserleri.
-İslamiyet ve Ekonomik
Doktrinler,
-İslamiyet ve Günümüz'ün
Meseleleri,1976, İzmir
-İslam'da Denge
I / Para,
-Alternatif Faizsiz Banka. Selem ve Kredileşme, ( Yayına
hazırlayan Reşat Nuri Erol, 1991, İz yay.
Yayınlanmaya Hazır çok Sayıda
Eser'i var.
Görüşleri:
"İslam'ın Temel Kavramları:
‘Diğer Bütün Semavi Dinler'le
Aynı'dır:
a.Allah'a İman: Kainat,
Tek
Qudret'in Eser'idir. Birlik ve Düzen içindedir. Bu Mülk üzerinde,
başka Herhangi bir Kimse'nin bir Ortaklığı yoktur. İnsanlar'ın
da Yok'tur. Bütün İnsanlar O'nun Kul'udur ve İnsan olarak
Eşit'tirler.
b. Kainat Değişmez Kanunlar'la
yönetilir. Bu Kanunlar'ın Sevk ve İdarecisi olan Allah'ın
Orduları vardır ki bunlar Melekler'dir.
c.Allah, İnsanlar'ın
yaşayışlarını düzenlemek için Kitaplar göndermiştir.
Qur'an bunlardan biridir.
d.Allah,
Kitaplar'ını öğretip uygularmak için Peygamberler göndermiştir.
Hz. Muhammed de bunlardan biridir.
Peygamberler arasında Fark yoktur.
e.İnsanlar
İman etmekle ve İbadet etmekle
Mükellef'tirler. Külli
İrade, Takdir
Allah'ındır. Ancak Cüz'i
İrade, Qaza
İnsan'ın
El'indedir.
f. İnsanlar,
İradeler'iyle yaptıkları
Ameller'den dolayı
Sorumlu
olacaklardır. Son Hesap, öldükten sonra görülecektir.
Ayrıca:
a.İnsanlar,
Vakitlerinin bir kısmını Topluluk'ta kullanacak ve
İbadet
edeceklerdir: Namaz..
b.Mallar'ının
bir Kısmını Ortak olarak birleştirip harcayacaklardır: Zekat..
c.Yasaklar'dan
kendilerini koruyacaklardır: Hac..
d.Diğer
İnsanlar'la
İlişkiler kuracaklardır: Hac.. Ve:
a.Zina etmeyip,
evlenip çoğalacaklardır.
b.Sirkat
etmeyip, Faiz almayıp, Bey’ ile
İktisadi İlişkiler
kuracaklardır.
c.İftira
etmeyeceklerdir
d.Emir
Sahipleri'ne
Karşı gelmeyeceklerdir.
İslam’ın
kendisine has bazı Esasları vardır:
1.Artık
Bütün
beşeriyet Tek Kitap ile yönetilecektir. Qur'an,
Bütün Çağlar'a
ve Qavimler'e
Hitap etmektedir. Hz.Muhammed Son Peygamber olup
Bütün Nas'a gönderilmiştir.
2.Artık, Kitab’ın
Resmi Tefsirleri yoktur. Her
Alim, Qur'an'ı kendi anladığı
gibi Tefsir edecek ve uygulayacaktır. Herkes kendi
İçtihad'ından
Sorumlu'dur. Alimler için
Taqlid kaldırılmıştır.
Bilmeyenler de Müçtehidler'ini seçecek ve onların
Ameller'iyle
Amel edeceklerdir. ( Mezheb).
3.İnsanlar
İcma ettikleri, İttifak ettikleri
Hususlar'da birleşip
Cemaatlar oluşturacaklardır. İhtilaflı olan
Kısımlar'da ise
Herkesin Görüşü ile
Amel etmesini sağlamak Amac'ıyla
birbirleriyle dayanışacaklardır.
4.Kitab'ın
Doğru
anlaşılması için, Hz.Peygamber'in Uygulama'sını bilmek ve Qur'an'ı
ona göre anlamak gerekir. Qur'an'ı Sünnet’e uymayan bir
Anlayış'la yorumlamak, Qur'an'ı
Tahrif'tir.
Dinin Esası:
Din ile
İslamiyet’in kastedilmesi Hatalı'dır. Din
Geniş
Anlam'da Düzen demektir. Bu Mana'sıyla İslamiyet bir
Düzen'dir. Din Kelimesi İslamiyet’i içerir. Ancak bütün
Dinler, Düzenler İslamiyet değildir. Din Kelimesini
Düzen Manasıyla anlayanlar çok az'dır. O halde
"Din'in
Esası" Deyim'i
Yanlış'tır. İslam'ın
Esası kullanılmalıdır.
Din,
Dar
Mana'da Kişiler'in
Eğitim'ini ve Tezkiye'sini yükümlenen bir
Kurum'dur. Bu
Anlayış'la Din,
İslamiyet'in bir Parça'sıdır.
İslamiyet hiçbir Zaman, sadece bir
Din değildir.
İslamiyet
İlim'dir,
İktisat'tır,
İdare'dir ve
Din'dir.
Anlayış ve
İtikat Farklılaşması:
İnanış veya
İman yerine İtikat
Kelimesinin kullanılması, Kelam
İlmi'nin
Modası Geçmiş bir
Deyim'idir. İtikat, Qur'an'ın
Deyimler'inden
değildir.
Her
İnsan'ın
Farklı Anlayış ve
İnanışı vardır. Bu Cüz-i
İrade'ye Sahip olan
İnsan için kaçınılmazdır. Herkesin kendi
İçtihad'ına göre
Amel
etmesi Esası buna dayanır.
İslamiyet’in
istediği, İnsan Aqlı'nın birleştiği, dolayısıyla,
İcma Hasıl olan
Hususlar'dan sapmamaktır. Demek ki; bu
Deyim, İcmalar'dan uzaklaşıldığı şeklinde söylenebilirdi. İcma
Müessese'sinin işlemez
Hal'e gelmesiyle Müslümanlar arasında
Ortak Noktalar'ın kalmaması
Sonucu, dağılmaların olduğu
söylenebilir. Müessese'nin İşlemez hale gelmesiyle
Herkesin
kendi Rey'ini
Başkalarına Empoze etmeye çalışması
Sonucu
Dağılma olacağı söylenebilir.
Vahdet:
Cüzler'in
Birlik
içinde, kendi Varlıklar'ını kaybetmeleri ve sadece
Küll içinde
Uzuv olmalarıdır. Allah'ın Sıfatlar'ından olan
Vahdet, İnsan Toplulukları için kullanılamaz. Çünkü,
İnsan
Topluluklar'ında
Cemaatleşme vardır. Ümmetleşme
vardır, ama Vahdet yoktur. Her
Fert, kendi Varlığını
korumakta ve müstakilen Mesuliyet taşımaktadır. Vahdet'in
Parçalanması yerine, Cemaat'in
Parçalanması Deyim'i
kullanılabilir.
İslam'ı
Yeniden Anlamak:
Bu
Deyim, Değişik
İhtimaller'i çağrıştırır. Eskilerin anladığından
Farklı Anlama
veya Unutulmuş Anlayış'ın
İhyası Mana'sıyla
Yeniden Anlama.
İslamiyet’e göre her ikisi de Yanlış'tır. Biz, onlardan
Unutulanlar'ı da, şimdi yeniden hatırlayacak değiliz.
Kendi İslami
Anlayışımız Deyim'i kullanılmalıdır. Eskiler İslamı’ı
kendileri için Doğru anladılar. Oysa, şimdi biz,
Başka Dünya'da
yaşıyoruz. Eskiler'in İslam'dan anladıklarının bir
Kısmı artık
Bugün eskimiştir. Ama İslamiyet eskimemiştir. Biz, O'nu şimdi,
kendimiz için yeniden anlıyacağız. yani kendimiz için
İctihad yapacağız, kendimiz için
İcma yapacağız.
Böylece kendi Asrımız için İcmalar
Teessüs edecektir.
Tevhid:
Bu deyim, Qur'an'da
yoktur. Allah'ı Tevhid etme bile Hatalı'dır. Zira Allah
Zati olarak Bir'dir. Biz O’nu
Tevhid edemeyiz. Parçalar
yok ki birleştirip Tek Varlık
Haline getirelim. Tevhid Kelime'sinin
Topluluk için Cemaatleşme
Anlam'ında
kullanılması da Hatalı'dır. İman
Kelimesi
kullanılmalıdır.
İman,
belli Şeyler'i bilmek değildir. Şeytan hepimizden daha
İyi bilmektedir. İman,
Eman'a Girme demektir. İslam'da,
Silm'e Girme demektir.
Eman,
Kişi'nin
Masumiyet'ini Koruma'dır.
Mal'ına,
Can'ına dokunulursa,
Topluluk ona
Mani olur.
Gerekirse , Tazmin eder. Silm de Eman gibidir. Ancak,
Eman'da, Yalnız Siyasi Güvenlik sağlanmış olup,
Ekonomik Güvenlik sağlanmamıştır. Kişi, Malen
desdeklenmemiştir. Silm'de Bütün Haklar Güven altına
alınmış ve Maddi Desdek sağlanmıştır. İslamiyet’te Silm'siz
Eman Kabul edilmemiştir.
Kimin Silm'ine ve kimin
Eman'ına girilir? "İslam ve İman, Allah'ın
Yeryüzü'ndeki Temsilcisi olan Topluluğun Barış ve Güven'ine
Girme'dir. "Allah indinde Din İslam'dır" Ayet'inin
Manası budur.
Silmiyet, Barış, Eman Güven'dir.
Biz Silm'e girince,
kendi İctihadlarımız korunacak ve kendi İnanış ve
Anlayışımız'a göre yaşanacak, Davet Serbest ve Vacib,
Zorlama ise Kesinlikle Yasak olacaktır.
İman, yalnız Allah'ın
Birliği değildir. Allah'a inanarak, kendi Anlayışları ile
O'nun Emirler'ini yaşayabilme Aqd'idir, Dayanışma Ortaklığı'dır.
Birimize bir Kısıtlama gelirse, hep birden savunacağız. Biz,
İttifak ettiğimiz Konular'da, bir olup o Konular'da Birlikte
Hareket edeceğiz.
İman'da Farklılık Doğuran
Nedenler:
Zanni Deliller'le
İmani Hükümler Sabit olmaz. İcma olmayan yerde Kesin Hüküm
yoktur. Öyleyse, İman Meseleleri'nde Farklılaşma yoktur.
Yalnız, İçtihadi Meseleler'i İman Konusu yapar ve
başkalarının Bizim İctihadlar'ımıza inanmalarını istersek, o
zaman Farklılıklar ortaya çıkar. Bugün İman Konuları'nda
Farklılıklar varsa, bu İnsanlar'ın İslamiyet’in Dışına çıkmış
olmaları Nedeniyledir. Artık Bugün Müslüman yok,
Ehl-i Kitab Müslümanlar vardır.
İman’da Doğruluk
Derecesi İcma ile Sabit olmaktadır. Sahabiler'in Ayetler'e veya
Mütavatir Hadisler’e dayanarak İttifak ettikleri,
Fiilen veya Qavlen İttifak ettikleri Hususlar, İman’a
Konu olan İcmalar'dır. Bunların dışında isteyen istediğine
inanır. Kimse kimseyi Tekfir etmemelidir. Geçmişte yapılan
İcmalar, Günümüz Müçtehidleri'nin İcmaları ile
Sabit olmalıdır. Önce ictihad Müessesesi'ni
diriltmeliyiz. Sonra, İcmaları Tesbit etmeliyiz.
Sahabiler'in Qavlen ve Fiilen hangi Konular'da İcma
ettiklerini bulmalıyız. Sonra, Doğru olan İmani Konular ortaya
çıkar. Biz şimdi Fetret Devri’ni yaşıyoruz. Bu
sebeple, İhtilaf ve Nizalar'dan şiddetle kaçınmalıyız,
birbirimizi Tekfir etmemeliyiz.
İman'ın İki Rüknü:
1.Tasdiq: İslam'ın
Esasları'nı Küll olarak Kabul etmektir. İçindeki Teferruatlar'da
Ayrılığımız olabilir. Bence Esas 4 nokta'da toplanmıştır:
Allah vardır, Ahiret vardır, Qur'an Allah'ın
Kelam'ıdır ve Rasul O'nu bize öğretmiştir. Bu 4 Şeyi Kabul ederek
İş'e
başlamayan İman etmiş olamaz. Bunları Dil ile Kabul
eden, ama İçi Mutmain olmayan bir Kimse Müslüman’dır. Yani
Araştırma Aşama'sındadır. Bunun Müslümanlığı da Maqbul'dur.
İlim'de de böyle Faraziyeler vardır. Faraziye aksi Sabit
oluncaya kadar Geçerli'dir.
2.Amel: Kabul'e göre
Amel
etmek. Amel'in
Cüzleri vardır. Cüzler İman'ın
Şartlar'ından değildir. Amel'in
Küllü İman’ın
Şartlar'ındandır. Mesela
Uzak bir
Yer'e gidebilmek için
Araba ve Şöför Şart'tır; bunların
Parçaları vardır, fakat bu Parçalar, gidebilmenin
Cüzleri değildir.
O halde İman ya vardır ya yok'tur. Artmaz, eksilmez. Ancak,
İman'ın bir
Rüknü olan Amel artıp eksilebilir.
İmanın İki
Tarafı:
Biri,
Dünya'da
İnsanlar arasında kim Mü'min sayılacak, kim
sayılmayacak; bir de Allah İndinde kim
Mü'min’dir, kim
değildir? Birine Müslim, diğerine Mü'min
diyoruz. Kimin Mü'min olduğunu Allah bilir ve Hesab'ı
O’na verecektir. Biz ise kimin Müslim olduğunu
bilebiliriz. Huquqen "Ben Müslim’im" diyenler arasında
hiç bir Farklılık yoktur, aynı Hükm'e Tabidirler. Ancak
İman’larının Etkisi ile, yaptıkları Ameller'in Sonucu El'de
edecekleri Ücret veya Karşılık her İnsan için Değişik'tir.
İcma'nın Dışı'na çıkan
Müslim’lerin Haqqları, Müslim olmayanlar'dan Farksız'dır.
Ancak onların, İcma'da Yerleri yoktur. Yani, İcma'a Muhalefet etmeleri ile
İcmaa bozulmaz. İcma'nın
oluşması için onların katılmaları gerekmez. Şiiler'in Durumu
budur. Onlar da Müslim'dirler. Bütün Haqqları aynı'dır.
Sadece, Ebu Bekir'in Halifeliğini Kabul
etmedikleri için İcmaa Muhalefet etmektedirler.
Dolayısıyla, İcmamız'da Yerleri yoktur.
Qur’an’ı Kitap, Hz.Muhammed'i Rasul
Kabul etmeyen kimse Ehl-i Kitap'tır. Cizye verir, Savaş'a
İştirak etmez ve Siyasi Haqqları da yoktur.
Kendisi istese de verilmez. İcmaa katılan Ehl-i Sünnet
Mensupları, Savaş'a katılmak
Zorunda'dırlar. Onlar kendileri
istese de Siyasi Haqqlar'dan
Mahrum edilemezler. İcma Dışına çıkan
Kimseler ise Serbest bırakılırlar. Kendileri
isterlerse Bedel verip Savaş'a gelmezler, böylece
Siyasi
Haqqlar'ını da kullanamazlar; isterlerse
Savaş'a katılırlar ve
Siyasi Haqqlar'ını kullanırlar. Benim
Görüşüm budur.
İman'da
İfrat,Tefrit:
İman
demek, Herkesin birbirine Güven vermesi, herkesin kendi
İnanç
ve Kanaatları Hareket etmelerine
Yardımcı olmak, demektir.
İman'da ifrat:
Herkesi bir İctihad'ın etrafında toplamaya çağırıp,
İctihad'ı kaldırmaktır.
İmanda
Tefrit: Herkesi Başıboş bırakıp herkesi kendi
İctihadlar'ına
göre Amel etmeye zorlamamak, böyle bir
Sorumluluğu
tanımamaktır.
Yani
İcmalar'da
Ameli Muhalefet'i
Hoş Görme, İctihadlar'da
Ameli Vahdeti
isteme, İfrat ve
Tefrit'tir.
İslamiyet’te,
İslamlığa Kabul veya İslamlık'tan
Çıkarma Müessesesi yoktur.
Herkes istediği anda "Ben
Müslüman'ım" der ve
Bütün
Müslümanlar’ın Haqq ve
Görevler'ine Sahip olur. İsteyen de "ben,
İrtidat ediyorum" der, Mürted'in
Hükümlerine girer. Bu
Değiştirme yüzlerce defa Tekerrür edebilir.
İman Ehlinin
Düştüğü Sapmalar:
İslam’ı
Diğer
Dinler'den ayıran
Temel
Özellikler, İcma ve ictihat’tır.
Müslümanlar
İctihadlar'ı terkedip
İcmalar da
ortadan kalkınca ne
İman kaldı ne
Amel kaldı.
Sadece Ehl-i Kitap kaldı.
Bunun dışında bir Şey aramak
Yanlış'tır,
Hata'dır. Şimdi
İslamiyet’in 2
Rüknü yok; Kitap ve Sünnet var,
ama İcma ve
İctihad yok. Halbuki,
İctihadsız,
Kitap ve Sünnet ile Amel
Caiz değildir. Öyle ise
Müslümanlık ortada yok. Şiiler'in ictihad
Müessese'sini
Devam ettirmeleri Nedeni ile, onlarda bizden daha çok
Hareket
var.
Allah'a
Şirk:
Allah,
Kainat'ı yarattı ve İnsan'ı
Yeryüzü'nde Halife kıldı.
Mülk O’nundur. Devlet O’dur. Ancak, Topluluğu
kendine Halife yaptığı için, Cemaat
Yeryüzü'nde
Allah'ın Halife’sidir. Öyle ise Yeryüzü nasıl
yönetilecektir?
Yeryüzü'nde
her
İnsan, kendi
İctihadlar'ına göre yaşayacak ve
İrade-i
Cüziyyesi’ni tam olarak kullanacaktır. Ona
Müdahale etmek, Allah'ın verdiği
Serbestiliği
Kısmadır.
Bu da Şirk'tir.
İnsanlar, İttifak ettikleri
Konular'da birleşecekler ve Topluluklar oluşturacaklardır.
Kendi Başkanlar'ını seçip Ona İtaat edeceklerdir. İnsanlar'ın
Eller'inden bu Haqq'ı almak da Şirk'tir. Çünkü, Allah'ın
olan İktidar, Tarafımızdan gasbedilmiş olmaktadır.
Bunlara Bugün Batılılar ,
İstiklal ve Hürriyet diyorlar. Uluslar'ın İstiklallerini ve
İnsanların Hürriyetlerini tanımayanlar,
Allah'a Şirk koşmuş olurlar.
Savaş:
"Peki, Savaş Meşru değil midir?"
Soru'suna, Kimler'le savaşabileceğimizi belirlemekle Cevap
vermiş oluruz. Sadece Müşrikler'le savaşmak Meşru'dur.
Yani, Uluslar'ın İstiklaller'ine Saygılı olmayanlarla savaşılır.
Kendi Ülkesi içinde İnsan Haqqları'nı Tesis edemeyen veya
etmeyen Müşrik Düzen'le savaşılır.
Mütecavizler'le hemen
Savaş yapılmaz. Böyle bir Durum'da önce Hakemler'e gidilir.
Hakemler'in Haqqlı bulduğu Hükm'e Karşı Taraf Kabul etmezse, yine
savaşılır. Bu da Allah'ın Hükm'üdür. (Nisa 65).
Primitiv Kavimler'in
Bazı
Resimleri Tanrı Kabul etmeleri Şeklindeki Putperestlik,
Bugünkü Diktatörler'in kendi Heykeller'ine taptırmaları
Şeklindedir. Bu da Allah'ın İktidar'ına Müdahale olduğu için
gerçekten Şirk'tir.
Bununla birlikte , bu
Heykelperestler, "Yeryüzü'nü kim yarattı?" Sorusuna "Allah"
diye Cevap verirler "İktidar kimindir?" Sorusuna "Ulus"diye
Cevap veriyorlar. Cevaplar'ı ile Çelişkili Davranışları, bizim
onlara Gerçekleri anlatamayışımızda aranabilir mi, bilemiyorum
Kendilerini
Müslüman Kabul eden Bugünkü Halkımızınsa Diktatörler'le
Devlet'i
aynı Kabul edip Devlet SDüşmanlığı yapmaları, Allah
Düşmanlığı'dır. Ama bunu bilmiyorlar. Çünkü
Devlet Allah'ındır. Bu sebepledir ki, İslamiyet’te en
Zalim
Hükümdar'a bile
İtaat edilmesi emredilmiştir.
İsyan
yoktur. Hicret vardır.
Şehadet'in
Bozulması:
İslam
Devleti’ni belirleyen 2 Şey vardır.
1.Başkan ve
onun Emr'indeki
Ordu. İslamiyet’te başka Hükümet
Kuruluşu
yoktur.
2.İnsanlar'ın arasında
Bölüşmeyi sağlayan Para.
Bu
2
Kuruluş bozulursa,
Şirq olur. İktidar
Tecezzi
Kabul etmez. Eğer Başkan’ın
Otoritesi
Za'fa uğramış ve
Yan
Kuvvetler girmeye başlamışsa,
Şirk olmuştur.
Buna Sebebiyet veren Müslümanlar da İşraq etmiş olurlar.
Para'daki Enflasyon da
Şirq'tir.
Çünkü, Allah'ın koyduğu Tabii Düzen'i bozmakta ve 2.bir Mabut
ortaya çıkarmaktadır. Öyleyse , Şirq'i Masallardaki
Adamlar olarak görmemek gerekir. Bugün, Hergün Değer'ini
kaybeden Para'nın peşine ne kadar süratle koştuğumuzu görüyoruz.
Enflasyon olmazsa, alacağımız için o kadar Acele etmeyeceğiz.
Bu Durum'da da Karşı Taraf Ödeme İmkan'ını bulmuş olacak. Şimdi
ise, Para'mızın Değeri düşecek diye hemen almak istiyoruz.
Herkes, hemen almak istediği için, Ödemeler yapılamıyor,
böylece İş Hayatı Sekte'ye uğruyor, Fiyat ve Ücret Anarşisi
doğuyor, İsyanlar, İhtilaller başlıyorlar. İşte bu da Şirq'tir.
Fiat ve Ücretler'e Müdahale de Denge'yi bozduğu için, bu da bir
Şirq'tir.
Çözüm'ü nedir? Şüphesiz ki
İman ve Salih Amel'dir. Bu da İctihad
ve İcmalar'la gerçekleşecektir. İnsanlık için başka
Çıkar Yol kalmamıştır. Qur'an’a başvurularak İctihatlar
yapılırsa, Enflasyon'dan nasıl korunulacağı öğrenilir.
Öğrendiklerimizle Amel ettiğimiz Zaman İş biter.
İmanın Gerekleri:
a.İman'ın birinci Gereği,
Araştırma yapmak, yani öğrenmektir. Bilmeden yapılan İşler,
İman'a Muhalif'tir. İctihat, Amel'in İlk Şart'ıdır. Bir kimse,
İçtihad etmeden Amel etse ve İsabet etse Amel'i
Geçerli değildir. İctihad yaptıktan sonra Hata etse,
Amel'i Kabul edilmiştir.
İctihat yapmayan
Müslim değildir. Kendisinin İctihat Seviyesi
yetersizse, bir Müctehid'i bulup ona uyacaktır. Ancak,
Müctehid'i kendi İctihad'ı ile seçecek ve seçtiği
Müçtehid Yaşayan biri olacaktır. Ölen bir Kimse'ye Avam
uyamaz.
b.İctihad'a göre Amel
etmek ikinci Görev'dir. Yalnız, unutulmamalıdır ki, İctihatsız
Amel olmaz. Amelsiz İctihad da Boş İş yapmadır. Amel'in Hatalı
olması Önemli değildir. Önemli olan, Amel'in İctihad'a uymasıdır.
c.Bir Müslüman’ın Görevi
sadece bunlardan İbaret değildir. İctihat edip, Amel
ettikten sonra, başka İnsanlar'a öğretmek, daha doğrusu İctihad'ını başka
İnsanlar'la tartışmak durumundadır.
İctihad'ını savunabilmesi için, İctihad'ına göre
Amel etmiş olması Şart'tır. Amel etmeden konuşmak,
Şiddetle yasaklanmıştır.
d.İctihad ediyorsunuz,
Amel ediyorsunuz, İctihad'ınızı savunuyorsunuz.
Karşı Taraf'ı İkna ettiğiniz Hususlar var. Birleştiğiniz
Noktalar var. Birleştiğiniz Konular'da Birliğe Davet
ediyorsunuz. İşte bu da İcmaı oluşturuyor. Böylece,
Topluluklar kendilerini bu Metod'la kurtarmış oluyorlar.
Önce İctihad, sonra
Amel,
sonra Tebliğ sonra İcma. Bunlar birer birer, her Mesele için
ayrı ayrı yapıla yapıla ilerlenir, zamanla Güçlü bir Cemaat
ortaya çıkar. İşte yapılması gereken Şey budur.
Sosyal Yapının 4 unsurunda
Sıra:
İlmi Yapı, Dini Yapı, İktisadi
Yapı, Siyasi Yapı. Hz.Muhammed'in Takip ettiği sıra şöyledir:
a.Önce Dini Yapı'yı oluşturdu.
İnanmış bir Cemaat bulmuştur.
b.Siyasi Yapı.İslam Devleti’ni
kurdu.
c.Kendisinin Vefat'ından sonra
İktisadi Yapı oluştu.
d.Daha sonra İlmi Yapı oluştu.
Bana göre bizim bu sıraya
İştirak etmemiz iki sebeble gerekmez. Hz. Muhammed
Zamanında Şirq vardı. İman bilinmiyordu. İlim geri
kalmıştı. İctihad yapılmazdı. Bu sebeble , onun Zamanında
yukarıdaki Sıralama Zorunlu idi. Artık İnsanlar
inanmaktadırlar. Tekrar İman'a Davet ile İş'e başlayamayız.
Çünkü Herkes "ben Müslümanın" diyor. O halde
İlmi öne alırız.
Arabistan’da
Devlet yoktu. Bu sebeble herhangi bir Ekonomik
Yapı
kurulamadı. Çünkü Mülkiyet için
Devlet Şart'tır. Şimdi ise
Devlet vardır. Yeniden bir
Devlet kurmaya kalkışmak ise
Caiz değildir. O halde İktisadi
Yapı'yı başa almalıyız.
Qur'an'ın Yeterliliği:
Qur'an
Yeterli'dir. Onda bulunmayan hiçbir
Şey yoktur. Ancak,
Qur'an'ın Doğru anlaşılabilmesi için,
Sünnet'e İhtiyacımız
vardır. Şayet biz Sünnet'i
Göz önünde bulundurmazsak,
Qur'an'dan hiç bir Şey anlamayız veya Qur'an'ın
Manasını Tahrif ederiz.
Gerek
Qur'an'ı, gerekse Sünnet'i biz
Sahabiler'den öğrendik. Bu
nedenle onları atlayamayız. Sahabiler'i ve
Faqihleri atlarsak,
bir Şey bilmemize İmkan olmaz. Bu sebeble, onları öğrenmek
Zorunda'yız.
Qur'an
Arapça'dır. Bu sebeble
Klasik Arapça'yı bilmeden de bir
Şey
bilemeyiz.
İctihad
Şartları:
İctihad
yapabilmek için, sadece Sahabi ve Faqihleri bilmek,
Klasik
Arapça’yı bilmek Yeterli değildir. Günümüz
İlimlerinin
bilinmesi Gerekli'dir. Bugünkü
Sosyal ve Ekonomik
Proplemler ve
onların nasıl Tahlil edileceği bilinmelidir. Bu sebeble
İctihad yapmanın Şartlarını sırayalım:
1.Klasik
Arapça’yı öğrenerek, Klasik İslami
Eserleri Takip edebilecek
Seviye'de olmalıyız. Hadis,
Fıqıh,
Tefsir gibi
Kitapları okuyup anlayabilecek Seviye'de olmalıyız.
2.Yüksek Matematiği öğrenmiş olup, bu
Gün Batı’da geliştirilmiş Bütün
İlimler'in , yazılan
Kitaplar'ını okuyup anlayacak
Seviye'de
olmalıyız. Eğer bir Tıp Kitab'ını, bir Astronomi Kitab'ını
okuyup anlayamıyorsak Müçtehid olamayız.
3.Qur'an'ı,
Usul-ı
Fıqıh Kaidelerine uyarak
Tefsir edecek Seviye'de
olmalıyız. Yani, başka Müfessirler'in
Kitaplar'ına bakmadan
önümüze çıkan Metni yorumlayabilmeliyiz.
4.İlmi
Ehliyet'e
Sahip olmalıyız.
a.Hiçbir
Şeyi baştan Kabul etmemek ve hiçbir
Şeyi baştan reddetmemek,
kimden gelirse gelsin, her Söz'e
Kulak verip dinlemek, Her
Delil'i değerlendirmek
b.Hükme
varırkan en Uygun'u bulmak, tam
Doğru bulduğunu hiç bir Zaman
İddia etmemek ve böyle bir Şeyi aramamak, İlim, her
Zaman "bilmiyorum"la
başlar ve Sonunda "benim
Kanaatimce böyledir, Yanılma
İhtimalim her Zaman vardır"
İfadesi ile sürer. "Bir Şey
biliyorsam o da hiçbir Şey bilmediğimdir"
Sözünün Anlamı odur.
c.Hata
İhtimali de olsa bulduğuna Sahip çıkıp ona göre
Amel etmek,
Amel'de
Azimli olmak, Taviz vermemek
d.Başkalarının Sözler'ine aldırmamak,
Halk'ın Hoşuna gitmesi
için Tek Kelime söylememek ve
Halk'ın konuşmalarından korkmamak
Bunlar Müctehid'den istenen Şartlar'dır. Unutmamak gerekirki;
Klasik Arapça'yı Kaynakları Takip edecek kadar
öğrenmek, Yüksek Matematiği, Batı'nın İlimlerini Takip
edebilecek kadar öğrenmek Tek başına Mümkün değildir. Bunun
için bir Ekip oluşturmak ve Kollektif Çalışma yapmak gerekir.
Ancak Birlikte çalışmakla bu Seviye'ye gelinebilir. O halde,
İlk İşimiz Kollektif Çalışma yapabileceğimiz Arkadaşlar
aramaktır.
Bizler İzmir'de, Akevler Kredi
ve Yardımlaşma Kooperatifi içinde böyle bir Ekip oluşturmuş
bulunuyoruz. Kooperatif'in Asıl ve Yedek Yönetim Kurulu Üyeleri
içinde Doktora yapmış Arkadaşlarımız vardır.
Sayıları 10 un üzerindedir. Bunların bir Kısmı, iki Fakulte
Mezunudur. Arapça ve Matematiği kısmen bilmekte ve öğrenmeye
Devam etmektedirler.
İnşallah
ictihad Müessesi'ni
İhya ettiğimiz zaman, Kooperatif de
Ülke içinde Ekonomik
Varlığını göstermiş olacak ve Maksat
Hasıl olacaktır.
Laiklik'le
çatışma:
Bunlar
Laikliğe
Aykırı değil midir? Türkiye’de ne yapmak
Yasak'tır?
Biri çıkar da
1000 Yıl önceki İctihadlar'la
Tespit edilenleri Fıqıh
Kitaplar'ından okur ve "Faiz
Haram'dır" derse ve bugünkü
Bankalar'ın kapanmasını isterse,
Laikliğe Aykırı
Hareket etmiş
olur. Çünkü Devlet, Bugün Faizli
Sistem'e göre kurulmuştur.
Faiz'in yasaklanması da Devlet'i yıkar. Ancak,
Faiz Mecburiyeti
yoktur. Faizsiz Banka’nın kurulması Serbest'tir. Biri
çıkar da "Faiz Haram'dır. Bu sebeble gelin, bir
Faizsiz Banka kuralım, İhtiyaçlarımızı orada giderelim" derse,
Laikliğe Aykırı hiçbir şey yapmamış olur. Çünkü bu Devlet'in
içinde Faizsizlik de vardır.
Laikliğe Aykırılıkla, Uygunluk
arasındaki Bıcak sırtı kadar Farkı İctihat'la bileceğiz.
Araştıracağız, Kanunları öğreneceğiz. Eğer bu Ülke'nin
Mevzuat'ına Aykırı değilse, öyle bir Şey'in yapılmasını
isteyeceğiz. Aykırı ise, bu Ülke'de yaşadığımız sürece onu
yapmayacağız. İctihat'ta
Hata edilmiş olabilir
ama Suçlu olunmaz.
Özetle
İslamiyet ictihad
ve İcma'dan
İbaret'tir. Qur'an ve Sünnet
Temel
Kaynağıdır. Bu 4 İp'e sımsıkı sarılmadıkça, söyleyeceğimiz
her Şey boş'tur."