Ebu Hamid el-GAZALİ

Ebu Hamid el-GAZALİ

Muhammed ibnu Muhammed ibnu Muhammed ibnu Ahmed

450-505 /1058-1111

 

 

Çocukluk Yılları

Huquq Tahsili

Kelam Tahsili: (Sünniliğin Kelam'la Temsili)

Nizamü’l-Mülk ile Tanışma

Bağdat

Şam

Qudüs Ve Hicaz

Tus’da İnziva: (Sufizm)

 (Mutasavvıf el-Gazali)

Nişabur

Tekrar Tus:

 

Felsefe

el-Munkız

 

MEŞŞAİ YETERSİZLİK

         a) Varlıkbilim

         b)Ahiret

         c)Nübüvvet

 

Meşşai eleştirileri

Batini Eleştirisi

 

         

 

           İmam, Zeynüddin, Hüccetül İslam olarak anılır

                Giriş:

    Müslüman Düşünce'sinde Selefiyye'nin sürekli tartıştığı  Rey ve  Sistematik Te'vilci Mu'tezile, hiç bir zaman Aqlı tek Haqiqat Kaynağı görmemişlerdi.. İbnu Rüşd'de dahil Hükema için de durum bu. Mu'tezile Aqılcılığı sonraları Şiilik, Tasavvuf, Sünni Kelam’da değişik Tonlar'da yumuşatıldı. Meşşailik, İbnu Sina ile İşraqi Aşı aldı. Batı'nın Din-Bilim çatışması bu Dünya'nın Sorunu olmadı.

 

                Gazali Müslüman Düşünce Tarihi'nde çok boyutlu bir Sima.  Çeşitli İlimler'le Meşgul oldu, Muhtelif  Yolları denedi. Rakip İnanç ve Düşünce Sistemleri'ne karşı benimsediği İnanç ve Fikir Sistemini savunmak, karşı Düşünce'de olanları Red ve İptal etmek için bir çok Eser yazdı.

 

Çocukluk Yılları:

450/ 1058 de Horasan’da Tus (Meşhed) Şehri civarında Gazale Köyü'nde doğdu. Küçük  Muhammed Bir Rivayete göre Babası Fakir ve okumamış bir Adam'ın Oğlu olarak Dünyaya geldi . Köyünden ya da  Yün eğirip Dükkan'ında satan Babasından dolayı el-Gazzali  olarak ünlenecektir.

Amcası Büyük el-Gazali dir. Daha Çocukken Babası öldü. Öleceğine yakın Oğulları Muhammed ile Ahmed'i bir Sofi’nin Eline teslim etti. Pek az olan NMalını da onlara bıraktı. Baba'dan kalan Mal bitince, Sofi Geçimlerini sağlamak maksadıyla onları bir Medrese’ye yerleştirdi.[1] el-Gazali’nin bir süre o Sofi’nin yanında bulunması O’nun Ruh'u üzerinde büyük bir Te'sir bıraktı. Şeyh Ebu Ali Faremedi ‘(ö.47/1084) nisbetle  Hacegan Tarikatı onu kendilerinden sayar.

 

Huquq Tahsili:

Muhammed Tahsilini Tus’ta yaptı. Burada Ahmed ibnu Muhammed er-Razekani’den Fıqıh Dersleri aldıç Sonra Curcan’a gitti, orada Şafii Fıqhını  Ebu Nasr el-İsmaili’den Tahsil etti. Memleketine dönmesi Maceralı oldu.

Beraber Yolculuk yaptığı Kervan'ın Yolunu Eşkiya kesti. Bütün Yolcuları soydular. Muhammed’in içinde Notları bulunan Yorbasını da aldılar. Gazallı Muhammed Başkanlarına Müracat etti. Senelerce Ömür sarfedip elde ettiği Bilgiler'e ait Notlar'ının Torba'da olduğunu ve bu Notlar'ın kendilerine hiç bir Faydası olmayacağını anlatarak geri verilmesini istedi. Başkan gülümsedi: ‘Elinden Kağıt Parçaları alınınca Cahil kalıyorsun. Bilgi böyle mi olur?’ dedi, Adamlarına geri verilmesini söyledi.

el-Gazali bu Söz'den Ders alarak 3 Sene bu Notları ezberlemekle uğraştı.

 

Kelam Tahsili:

(Sünniliğin Kelam'la Temsili)

 

Sonra Nişabur’a gitti. Selçuklu  Veziri Nizamu’l-Mülk’ün İnşa ettirdiği Medrese’nin Başmüderrisi  İmamu’l-Harameyn’den (Ebu’l-Meali Ziyaeddin el-Cüveyni ) Ders aldı (Fıqıh, Usul, Mantıq, Kelam). Hocası O’nu çok beğenirdi. Hatta son zamanlarda Zekasına gıpta ederdi.[2]

el-Gazali bu sıralarda daha Genç Yaşında iken Eser Telifine başladı ve Şöhret kazandı.

Sünnilik, Hadisciler’in elinden O'nun Kelamı sayesinde Eş'ariliğe geçti.. Önce Kelam’ın Savunusunu onlara karşı yaptı, sonra da Meşşailere.

 

    Selefiyeye karşı kelamı şöyle savundu:

      ' ..Yok  Sakınca ilmin gerekli kıldığı Düşman'ı susturmak, Taassub ve Münakaşa ise, bunun kaçınılması gereken bir Haram olduğuna İtirazımız yok. Nitekim Fıqıh, Hadis ve Tefsir İlimleri'nin de Sebeb olduğu Önderlik Tutkusu, Kibir, Böbürlenme, kendini beğenmişlik Halleri de kaçınılması gereken Haramlar'dır. Ancak bu türden Yasaklar'a Sebebiyet verdiği halde bu İlimler'den vaz geçilmez iken, Allah'ın Birliğine Kanıtlar getirmek ve bu hususta Mücadeleler'e girişmek niçin Sakıncalı olabilir, Sonra o 27/en-Neml 64, 10/Yunus 68, 6/el-En'am 149, 11/Hud 32, 26/eş-Şuara 23-30, 2/el-Baqara ayetini delil getirir.[3] Örneğin Allah "Burhanınızı getirin" der.

       Ama  Kelam Halq için Zararlı olabilirdi.

    "Kendisine Dini Bilgiler Telkin edilen kimseyi Kelam Meclisleri'nden  uzakta tutmada Yarar var. Çünkü Mücadele, Islah etmekten çok İfsad eder. Bir İnancı Cedel ile savunmaya çalışmak, Ağacı kuvvetlendirmek için Demir Topuzlar'la döğmeye benzer. Buna rağmen Cedel İlmi kendi başına ne salt Kötü'dür ne de salt İyi'dir.  el-Gazali'ye göre  herkesin Kelam'a uğraşması gerekmese bile, Her Ülke'de o  Muhit'teki Bid'atçılar'ın ortaya attıkları Bid'atlar'ı önleyecek bir Kelamcı bulunmalıdır. el-Gazali'ye göre Kelam'ın Sakıncalı tarafı, bu İlim'le uğraşanların Sahabeler'in kullanmadığı Cevher, Araz vb. Yabancı Kökenli Terimleri kullanmaları ise, bu çok da Tutarlı bir İtiraz sayılmaz. Çünkü bu gibi Terimler, yalnız Kelam'a değil, Meramını anlatmak üzere her İlm'e, bu arada Fıqıh, Hadis ve Tefsir'e de girmiştir. Belirli bir Maksadı anlatmak amacıyla yeni Terimler'i kullanmak, Mübah İşler'e Matuf olmak üzere yeni Kap ve Araçlar icat etmeğe benzer ki, bunun bir Sakıncası yoktur.

    Eğer Sakınca tarafı Anlam ise, Amacını Şeriat'ın anlattığı gibi Alem'in yaratıldığından (Hudus) Allah'ın Birliğine, Zat ve Sıfatlar'ına delalet eden Delilleri bilmektir. Allah'ı Delil ile bilmek niçin Haram olsun?'

         el-Gazali, İlke olarak Taqlid'e karşı olmakla birlikte, Herkese özellikle Ayağının kayma İhtimali olanlara Kelam'ı değil, bilen bir Adam'a Bağlı olmayı önerir. Kendisine Dini Bilgiler yeni Telkin edilen kimseyi Kelam Meclisleri'nden uzakta tutmakta Yarar var. Çünkü Mücadele, Islah etmekten çok İfsad eder. Bir İnancı (gelişi güzel ve ehliyetsizce) Cedel ile savunmaya çalışmak, Ağacı kuvvetlendirmek için Demir Topuzlar'la döğmeye benzer. Buna rağmen Cedel İlmi kendi başına ne salt Kötü'dür ne de salt İyi'dir. el-Gazali'ye göre Herkesin Kelam'la uğraşması gerekmese bile, her Ülke'de o Muhit'teki Bid'atçılar'ın ortaya attıkları Bid'atlar'ı önleyecek bir Kelamcı bulunmalıdır.

    el-Gazali açısından Kelam'la uğraşmak Farz-ı Kifaye'dir. Halkın Kelam karşısındaki Tutumlar'ının nasıl olması gerektiğini anlatmak için İlcamu'l-Avam adlı bir Risale de yazdı.[4]

        el-Gazali, ilk zamanlarda Selefiyeye karşı Tavır takındı, er-Razi  gibi bu Düşünce  Tarzını tenkit etti, fakat daha sonra el-İlcamu'l-Avam'da bu Hareket'e karşı olan Tavrını yumuşattı, fakat Aşırı Selefiler'i devamlı surette reddetti.

     el-İtikad fi'l-İktisat'da Orta Yolu bulmaya çalıştı. " el-Gazali, Hayatının Sonuna doğru, bütün Yolları bırakmış, el-Buhari okumaya başlamıştı. el-Buhari Göğsünde olduğu halde Ruhunu Teslim etti" , Selefiler bu Anektod'la O’nun Kelam Lehine çalışmalarının hiçle sonuçlandığını söylemek isterler.

           et-Taftazani, el-Cürcani, el-Amidi, el-Beydavi, F.er-Razi, et-Tusi gibi el-Gazali sonrası Kelamcılar, önceki Kelamcılar'ın aksine artık Felsefe’ye Aşina idiler.

       el-Qanunu'l-Kulli fi't-Te'vil[5] 'de  İnsanlar'ı Te'vil konusunda  şöyle sınıflandırır:

       1-Daima Aql'ı Öne alanlar ve Naql'e yer vermeyenler (Felsefe)

       2-Daima Naql'i önde tutanlar ve Aql'a yer vermeyenler (Haşeviye)

       3-Aql'ı Esas almakla beraber Naql'i ona tabi kılanlar ( Kelam)

       4-Nakli esas almakla beraber aklı ona tabi kılanlar (Selefiyye)

     5-Aql'ı da Naql'i de Birer Esas  Olarak kabul edip aralarında bir Çelişki ve Tutarsızlık görmeyenler. (Alim ve Arifler)

 

    "Kalpazan'la  Alışveriş yapmaktan sadece Cahiller Zarar görür, Sarraf  Zarar görmez. Usta Yüzgeçler ve Dalgıçlar değil, sadece  Yüzme bilmeyenler Deniz'e girmekten menolunurlar. Çocuklar Yılan'a dokunmaktan menolunurlar. ama, Zehirli Yılan ile bunun Zararından korunan kimseler  menolunmazlar."

 

Nizamü’l-Mülk ile Tanışma:

 

Bağdat:

el-Cüveyni Vefat edince Bağdat’a bağlı bulunan Serre men rea (Samra) Şehrine gidip Değerli Alimleri Himaye etmekle tanınmış olan Meşhur Vezir Nizamü’l-Mülkün İkram ve Tazim'ine Mazhar oldu.

484/1091 de  34 Yaşındayken Bağdad’taki Medrese-i Nizamiye’nin Müderrisliğine Tayin olundu. 4 Sene sonra  kendi isteğiyle Tedris'i bıraktı.

Bu Ders bırakma isteğini el-Munkız’da şöyle gerekçelendirecektir: ‘.. Sonra Ders verme hususundaki Niyetimi düşündüm. Baktım ki Allah Rızası için değil; Mevki ve Şöhret Endişesiyle Hareket etmişim. Bu durum karşısında Uçurum'un Kenarında bulunduğuma, şayet Halimi Düzeltme'ye kalkışmazsam, Ateş'e yuvarlanacağıma Kanaat getirdim. Bir Müddet devamlı bunu düşündüm, sonra birini Tercih durumunda kalmıştım.’  [6]

 

Şam:

Şam’a geldi. 2 Sene'ye yakın orada kaldı.

 

Qudüs ve Hicaz:

Sonra Riyazet için Qudüs’e ve Hicaz’a gitti.488/1095 de Hacc'a gitti. Sonra Beyt-i Makdis ve Mısır.

Tekrar Bağdad’a döndü. Uzlet'e çekilerek Kitablar yazdı.

 

Nişabur:

Sonra 499/1105 de Muhammed Gıyasettin O’nu Nişabur’a Davet etti. Orada yeniden Tedris'e başladı. tekrar Bağdat’a geldi. Uzun süre kalamadı bu sefer.

 

Tus’da İnziva: (Sufizm)

            (Mutasavvıf el-Gazali)

 

Sonunda Vatanına döndü. Tus. 10 Yıl  kadar İnziva'da yaşadı.

Evinin yakınına Sufiyye için bir Hankah, Talebeler'i için de bir Medrese İnşa ettirdi. Vakitler'ini Hayır İşlerine ayırdı. Qur’an Hatmi, Gönül Ehli ile Sohbet, ilim Tedrisi ile Meşgul oldu. Sufiyane bir Hayat yaşadı.

 

Tekrar Tus:

 Sonra  bunu da bırakarak Tus’a döndü. Yaptırdığı bir Tekke ile bir Medrese’de Tedris ve İrşad ile Meşgul oldu.

O’na göre Sağlığın Tarifini yapmakla Sağlıklı, ASarhoşluğun Meydana gelişini bilmekle Sarhoş olmanın ayrı Şeyler oluşu gibi, Zühd, Taqwa, Qabz, Bast, Murakabe, Cem’, Fark ve Cemu’l-Cem gibi Makam ve Haller'in içerdiği Mana'yı anlamakla Zahid, Muttaqı olmak birbirinden Fark'ydı çünkü.

14 C.ahir /5051111 Pazartesi 55 (53) Yaşında öldü. Mezarı Tus’da Taberan Semtinde  Şair Firdevsi’nin karşısındadır

 

       Tasavvuf muydu O'nun Son Durağı? Munkız'a bakılırsa öyle. Belki de Fıqıh. Mustasfa O'nun Son Eserlerindendir. İbnu Teymiyye O'nun Tasavvufculuğunu da Hafife alır." Felsefi Fikirleri, Tasavvuf Kalıbına  dökülerek ortaya atan Adam" der ona.[7]

 

    el-Munkız'da   Tahsil'i gereken İlimler'in hepsini okuduğunu; sadece işitmek ve öğrenmekle Tahsil edilmeyen Zevk ve Süluk ile anlaşılabilecek daha doğrusu yaşanacak olanın Özelliklerini henüz bu sıralarda bilmediğini söyler.  İnsanlar'ın Uhrevi Saadet'e, Nazari Bilgiler'den çok, Ameli olan, bizzat yaşanan Taqwa, Heva ve Hevesi Terk ile Nail olacaklarını, Haqq Sevgisi'nin Gönül'den, Dünya Muhabbeti'nin çıkmasıyla gerçekleşeceğini söyledi. [8] Bu Eser'inde O  Haqiqat'ı araştıranları 4 Kısma ayırır.

       1-Kelamcılar: Rey ve İstidlal

       2-Batınıler: Hakikat'ı Masum İmam bilir.[9]

       3-Filozoflar: Burhan, Delil  ve Mantıq.

       4-Mutasavvıflar.Keşf ve İlham.

       Başta İhya  olmak üzere Çeşitli Eserler'inde Tasavvuf'u anlattı

       el-Gazali başlangıçta  Kelam'la Meşgul olup, el-İktisad fi'l-İtikad  isimli Eserini  bu konuya Tahsis etmişti.  Daha sonra Kelami Düşünce'ye karşı çık, el-Munkız, İhya ve Faysalu't-Tefrika'da  Kelam'ı ve Kelamcılar'ı Tenkit etti. Böylece o,  Tasavvuf  adına  Kelam'a karşı da Mücadele verdi.

 

    Tasavvuf Konusunda İbnu Arabi, es-Suhreverdi, Mevlana da da bu Tür Tenkitler  görülür.

 

Eserleri:

       -Adabu’s-Sufiyye

       -Aqıdetü Ehli’s-Sünne

       -Bidayetu’l-Hidaye

       -Cevahiru'l-Qur'an

       -ed-Dürretü’l-Fahire

       -el-Edebüd-Din

       -el-Erbainu fi Usuli’d-Din

       -el-Hikmetü fi Mahlukatillah

       -el-İlcamu'l-Avam

       -el-itikad fi'l-İktisat

       -el-Qanunu'l-Kulli fi't-Te'wil

       -el-Kıstasü’l-Mustakim

       -el-Maqsadu’l-Esna

       -el-Mazmun ala gayri ehlihi

       -el-Maznunu bii Ala Gayri Ehlihi

       -el-Munkızu mine'd-Dalal

       -el-Mürşidu’l-Emin (İhya’nın Telhisi)

       -el-Vecizu fi’l-Furu

       -Esraru’l-Hacc

       -Eyyuhe’l-Veled

       -Faysalu’t-Tefrika

       -Fezaihu'l-Batınıyye

       -Fezailu'l-Mustazhariye

       -Hulasatu’l-Tesanif

       -İhya'u Ulumid-Din

       -Kimyau’s-Saade

       -Kitabu'l- Mişkat

       -Maqasıdu'l-Felasife

       -Maqasıdu'l-Unsa

       -Mearicu’l-Quds

       -Mi’yaru’l-İlim fi’l-Mantıq

       -Minhacu’l-Abidin

       -Mişkatu’l-Enva

       -Mizanul-Amel'

       -Mizanu'l-Hak

       -Mustasfa fi Usuli'l-Fıqh

       -Tehafütü'l-Felasife 

 

 

       el-MUSTESFA min İLMİ'L-USUL

       el-MENKUL min TALİKAT  el-USUL

       ŞİFA el-ALİL (veya) GALİL fi MESALİ el-TALİL

        Felsefe:

 

Tehafüdü’l-Felasife Kitab'ını Filozoflar'a karşı yazdı. [10] el-Munkız’da Filozoflar'ı 3 Kısma ayırır:

1.Dehriyyun,

2.Tabiiyyun,

3.İlahiyyun. [11]

Dehriyyun Allahsız bir Evren ve Tesadüfler'e bağlı bir Hayat İddiasında bulunanlardır

Tabiiyyun, Allah’ın Varlığı' İtiraf'a zorlayan Özellik ve Hikmetler'e, Canlılar Alemi'ndeki Tedkikleri Sonucunda Vakıf olanlardır. Bunlar Ahiret'in Varlığını, Cennet, Cehennem, Qıyamet ve Hesap Günü' İnkar edip, İbadet, Sevap ve Günah Mefhumlar'ını reddetmişlerdir.

İlahiyyun, her iki Guruh'un dışında, onları reddeden ve Fikirler'indeki Çarpıklıklar'ı Deliller'le ortaya koyan Filozoflar'dır.

O Kelam, Batınilik, Felsefe ve Tasavvuf'u inceledikten sonra Haqiqat'e ulaşmak için bunların Kifayetsiz olduğunu ileri sürdü. Ona göre Aqla dayanan Matematik, Mantıq, Tabiat İlimleri ve Felsefe, Haqiqat'e ulaşmak için bir Vasıta değildir. Yine O’na  göre Ahlak ‘Fenafillah’a ulaşmaktır. O, İnsan'da biri Dünya'ya çevrili Dış göz, diğeri Manevi İşler'e yönelmiş İç göz olduğunu söyler.

İman'daki dereceyi üç Kısma ayırır:

1.Avam'ın İmanı, Muqallidler (iman-ı Taklidi)

2.İstidlal tarikiyle iman (sınırlı aklın ortaya çıkardığı yine taklidi bir iman)

3.Nuru görenlerin, hakikate  erenleri (Tahkiki) imanı. [12]

 

el-Munkız: [13]

Felsefeciler’le Tâlimiyeciler’e karşı yazdı. [14] Kitab'ın Sonunda bunu açıkça anlatır. Gerçi başka Konular'a da Temas eder.

Bunlar Haqiqatler'in Aqıl ile İspat olunabileceğini kabul etmezler. Herşeyi, Mâsum bir Muallim'den öğrenmek gerekir, derler. Bu Muallim, Ali Evladı’dır. Kendini belli etmeyerek Memleketler'i dolaşırlar. Dâiler onların Mezhepler'ini yayarlar. Hassan Sabbah bunlardan biridir.

O , Ehl-i Talim’in Muallim'e İhtiyaç vardır, Görüşünü kabul eder.  Ancak Muallim Peygamber’dir. Aklî Muhakeme ile Haqiqatler'e erişileceğini imkansız sayar. Bu sebeble İbnu Sina ve el-Farabi’nin Felsefe'deki Qudretler'ini İtiraf etmekle beraber onları eleştirir:

el-Gazali’nin bu Kitap’ta İhsasat ile Akliyat’a tam güvenmeme Yolunu savundu. [15] ‘Safsata’ya kapılarak İlimler'i İnkar ettiğime dair’ başlıklı Kısımda bir Müddet Temelli Bilgi edininceye kadar Bütün Bilgiler'den Şüphe eder. Nihâyet Zarurî yani Delil'e Muhtaç olmayan Bedihî Bilgiler'i Temelli Bilgi olarak Kabul edip Şüphecilik'ten kurtulmuş, kendisini Şüphecilik'ten kurtardığı için Allah’a hamdetmiştir.

 

MEŞŞAİ YETERSİZLİK

      

    a) Varlıkbilim:

    Aristoteles'de (ö.MÖ 322) Allah'ın Yaratma, İrade, Varlığa Müdahale ederek onu Yönetme ve Cüzler'e ilişkin Bilgisi olduğu Yolunda Aykırı Argumanlar vardı. O Allah'ı Aqıl, aqleden ve Aqledilen Varlık olarak tanımlıyordu. O'na göre Kamil Bilgi , Allah'ın kendi Zatına İlişkin olandı. Tanrı da kendi Zat'ından başkasını aqledemez ve bilemezdi. Tanrı'nın Aqlı, Zat'ı ile Zat'ından ve Zat'ı içindir. Mantıq, en üstün Bilgi'nin bizim içinde yaşadığımız Evren'in Bilgisi olduğu Fikrini Qabul edemez. İlah'ı Eksik bir İdraq'tan Tenzih etmeli. Üstün İlahi idraq ise ancak Varlık Bilgisi'dir. İlahi Zat'ından, kendi Varlığından başka Üstün ve Kamil Varlık olamayacağına göre, Tanrı'nın Bilgisi yalnız kendi Zat'ına ilişkin bir Bilgi olmalıydı.[16]

         İbnu Hazm Allah'ı bu şekilde Sınırlı bir Tanıma yerleştirmenin İnancı sarsacağını söyler. Allah'ın yarattıkları arasında yalnızca Külli Şeyler'le ilgilenmez,  Varlık Alemi'nde Cereyan eden Herşey Allah'ın hem Qudreti hem de Bilgisinin içindedir. O'nun görmediği, bilmediği ve Qudret'inin yetmediği Şey Tasavvur edilemez.[17]

    1. Allah'ın bilgisi külli ise, bu durumda cüzilerin kapsamında kalan insanların ve onların sosyal hayatında merkezi bir önem taşıyan adaletin anlamı nedir? İnsanlar arası ilişkilerin küllilerin bilgisine göre düzenlenmesini sağlayacak merci nedir? Burada Grek Din ve Tanrı telakkilerinden kaynaklanan bir zorluk var. Sözkonusu  telakkiye göre Tanrı, evreni zamanda bir kere harekete geçirmiş ve onu kendi yasalarına göre işleyen doğal, aynı zamanda determinist bir sürece terketti.

    Allah, sadece Varlığı yaratmakla kalmadı, onu düzenledi ve her an Qudret ve İradesi altında Müdahale'ye açık tuttu. Üstelik Yaratılış'ın Zaman'da bir kere başladığına ve bundan sonra salt Yasalar'la sürdüğüne dair Delilimiz yok. [18] Bu Kozmoloji ile Sınırlı kalmıyor, Ahlaki ve Sosyal Sonuçlar doğuruyor.

       Tanrı, Kozmik Düzeni işleten Yasalar'ı kendisi koymamışsa, Sosyal Hayatı düzenleyecek Yasalar da koyamazdı. Şeriat'la gelen Peygamberler'in Haqiqi Fonksiyonları ne olacaktı. Ayrıntı'dan Habersiz bir Tanrı, İnsan'ın ve Toplum'un bu Düzey'deki Gelişmeler'inden, İhtiyaç ve Sorunlar'ından, Fıtratlar'ına Uygun Talep ve Beklentiler'inden de Haberi olmazdı. O zaman Vahyler'in de İlahi bir temeli düşünülemezdi.

      Oysa Allah Herşey'e Muttali'dir, Sineler'in gizlediklerini bilir.

         2. Allahın yalnızca Külliler'i bilmesi Varsayımı İnsan ile Allah arasındaki doğrudan veya dolaylı İlişkiler'i İmkansız kılar. Sadece kendini bilen bir Tanrı'nın  kendisi dışındakilere İlgi duyması beklenemez. Bu durumda Allah'ın Peygamberler aracılığıyla İnsan'a seslenmesi veya kendisinden Yardım ve Desdek bekleyen Kuluna İcabet'i Maqul olmaz. Bu Dinler'in Temeline Aykırı'dır. İlahi İrade'yi sınırlar. Bilgi olmayan yerde İrade de olmaz. Bilinci kendinden ibaret bir Tanrı olamaz.[19]

       3.Külli ve Cüzi Kavramları İnsanlar için kullanıldığında Açıklayıcı'dır. Allah için bunların başladığı bittiği bir Sınır olamaz.

 

    Meşşailer, Aristoculuk yanında Yeni-Platonculuk'tan Kaynak alan İlk Aqıl, Nefs türünden Teoriler eklediler.

        Bu Kurama göre  Gök Küreleri'nin bu Nefisleri Tikeller'i biliyor ve onlara Etki ediyordu. Bu bir bakıma Tümeller'de biten Allah'ın Bilgisi'nden Söz konusu Aracılar Vasıtasıyla Varlığa yayılmasını Mümkün kılan bir Teori'ydi. Ancak burada da Önemli bir Zorluk çıkıyor. Allah'a ait olması gereken bir Qudret ve İrade'ye başka Aracılar Ortak ediliyordu. Bu Aracılar'ın Niteliği, birbirleriyle ve Allah ile İlişkileri kuşkusuz tanımlanmıştı ama yine de bütün bu Tanımlar ve Açıklamalar Tatminkar olmaktan uzaktı.

    Platonculuk'tan kaynaklanan ve Allah'ın Dünya'da kendileri Aracılığıyla iş gördüğü ve Yaratıklar'ıyla İlişki kurduğu ikinci derece'den bir Tanrılar Hiyerarşisi'nin varlığı Müslümanlar yanında Hristiyanlarca da reddedildi.

        Nasuriddin et-Tusi Tasavvurat Risalesi’nde derki: " Bana göre Varlığın Kaynağı Bir'dir, yani yüce Allah'ın İradesi'dir, buna da Kelime denilir. Yaratıcı İrade'nin doğrudan ve hiçbir Aracı olmaksızın Varlığa getirdiği ilk Aqıldır. Öteki Yaratıklar, Allah'ın İrade'siyle Farklı Aracılar var olmuşlardır. Böylece Nefs, Aqıl ve Heyula, Tabiat ve Madde'de (Nefs) Vasıtasıyla Varlığa gelmiştir." [20]

       Meşşailer, Aristoteles'in Evren'in Ezeliliği Görüşünü alırken buna Yeni Platonculuğun Görüşlerini eklediler. Feyz ve Sudur Önemli Fonksiyonlar gördüler. Buna rağmen şu Proplemler vardı:

    a.Allah'tan Sudur veya Fuyuz olmuşsa, bu Taşma Olayı'nda Allah'ın İradesinin olmaması gerekir. Eğer Varlık Allah'ın İradesi dışında bir tür Taşma veya Fışkırma ile oluşmuşsa Allah'ın Varlık üzerinde herhangi bir Etki, Müdahale ve Tasarruf'ta bulunmasının Mantıqi  bir temeli yoktur. Bu Varlık içinde Eylem'de bulunan İnsan ve onun kendi Seçimi Sonucunda yapıp ettikleri bakımından doğru'dur. Bu durumda İyi Davranış'a Ödül, Kötü Davranış'a Ceza, Doğruyol'a yöneltme, Hidayet ve Azab verme gibi Ahlaki ve Huquqi Normlar'ın Temeli de olamazdı.

        b.Zorunlu Sudur eden Varlık'ta Herşeyin, İlahi Nitelikte ve kimlikte olması Mantıqi bir Zorunluluk'tur. Bu temel Ontolojik bir Kural'dır. Bu durumda Kötülük, Adaletsizlik, Zulüm, Günah, Sömürü, Şer ve Yalan da İlahi bir Kökene dayanmalı değil miydi? Ancak Peygamberler'e gelen Vahiyler'in tümünde bütün bunlar yerilmiş, her Suç ve Günaha Çeşitli Cezalar Taqdir edildi.

    Kötülüğün Kaynağı İnsan ise, Tabiat'taki Nesneler'in birbirlerine dönüşmesi ile oluşan ve son Tahlil'de Tabiat'ın bir Parçası olan İnsan bu Kötülükleri nasıl yapabilir?

         c.Teori Katı veya yumuşatılmış bir Determinizm'i öngörür. Çünkü Mantıqi olarak Sudur'la birlikte, Herşey Mekanik ve Zorunlu olarak bir Sebep-Sonuç İlişkisi içinde kendini gerçekleştirir ve böylelikle Sonsuza doğru akıp gider. Sebeb Sonuç Zorunlu ise, Varlık ne Zaman ve hangi Durumda sona erecek, Qur'an'ın Haber verdiği Qıyamet nasıl kopar, Dağlar nasıl Pamuk gibi savrulur?

    Varlığın bir Sudur'la taşması, Kaynağında kendisine kodlanmış Yasalar'a Uygun bir Süreç içinde Devam etmesi olduğuna göre, Allah'ın Tarih'e Müdahalesi, Herşeyin O'nun İnayetine Muhtaç olması gerekmezdi.

       el-Gazali hem Sudur Teorisi'ni Kabul etmek hem de Allah'ın geçmiş, İimdiki Zaman'da ve Gelecek'te olan Herşeyi bildiğini düşünmek Mümkün değil, der. Açıktır ki, Sudur Olayı'nda İrade değil, Zorunluluk var; Güneş Işığı'nın Güneş'ten Sudur etmesi gibi, eğer Varlık Allah'tan Sudur etmişse bunda Allah'ın Dahlinin olmaması gerekir. Bu durumda kendisinden Sadır olanları da bilemez. Bu İnsan'ı Tanrı’dan Üstün yapardı.[21]

    Bulaç, Zaman'ın , Varlığın Determine edilmesi konusunda Eş'ari Kelamı'nı doğruladığına inanır.[22]

 

                b)Ahiret

    Aristoteles Felsefesi'nde Ahiret İnancı yoktur. Belirli bir Süre  Dünya Hayatı yaşayan İnsan'ın Ölüm'den sonra Bireysel Ruh'unun ne olduğu konusu da son derece Mübhem'dir. Tevhid, Risalet ve Ahiret İnancı'na Dayalı Öğreti ise açık Şeyler söyler.

        Hükema'da bu İnançları savundular. Ancak Aristoteless Felsefesi'nin Dayanağını Teşkil eden Kavramsal Çerçeve ile Uyum sağlaması çok zordu. el-Gazali bu noktadan Hucum etti. Filozoflarımız Diriliş'i ve Ahiret'i İnkar etmediler. Onlar da Kişinin  Hesab'a çekileceğini Kabul ettiler. Ama onu Ruhi gördüler. el-Gazali Beden'in işlediği Suç'un Nedeni bir Cezası olması gerektiğini söyler.

    Tehafut'ta, Ölüm'den sonraki Diriliş'le birlikte Nefs'in Beden'e döndürülebileceği Varsayımını Yabana atmaz. Burada sözkonusu olan bedenin niteliği veya ne olacağı önemli değildir; bu ilk bedenin maddesinden olabileceği gibi bir başka şeyin maddesinden de olabilir. Çünkü burada bedenden çok, beden aracılığıyla arzu eden nefis önemlidir.

         Meşşailer buna cevap verdilerse de ahlaki açıdan doğan sorun ortada kaldı. Çünkü eğer haşr fiziksel değilse bu suçu yaygınlaştırırdı. Umursazlığı ve boşvermeyi, gevşekliği doğurur. Kitapda maddi tasvirler kullanıldı. Allah insanları sadece korkutmak istedi denemez.

 

          c)Nübüvvet

        Hariciler’den Fudayliye Allah'ın sonradan Kafir olacağını bildiği birini Elçi yapmasını, Haşevilerden bazısı da önceleri Kafir olan birini Peygamber yapabileceğini söylerler.[23]

    Meşşailer Vahy'i İnkar etmeksizin Aql'ın Haqiqat'ı bulabileceğini söylemişlerdi. Filozoflar Cebrail ile değil ama Faal Aqıl ile İlişki'ye geçiyorlardı. Rasuller Allah tarafından seçilirler. el-Mevdudi Meşşailer gibi Vahy almadan da İnsan'ın Haqiqat'i öğrenebileceğini söyler.[24] 11/Hud 17 buna Delil kabul edilir. Rasulullah’ında böyle bir durumda olduğunu düşünür Üstad. Oysa 42/eş-Şura 52 O'nun daha önce Kitap ve İman bilmediğini söyler.

    Ama Pythagoras ile Parmenides, Heraklites ile Sokrates, Platon ile Aristoteles niye tartıştılar?

           Mucizeler, Flozofları uğraştırdı.

 

         Meşşai Eleştirileri:

 

     el-Munkız'de anlattığına göre önce Felsefe'yi Red ve İptal edenler bu işi bilerek değil, körü körüne yapmışlardı. Felsefe bilmeyen  Kelamcılar'ın yaptıkları Tenkitler bu Sebeble fazla Tesirli olmadı, O İlkin Felsefe çalıştı.  2 Yıl Aralıksız Felsefe öğrenmek için, zaman harcadı. Maqasıdu'l-Felasife isimli Eser'inde Felsefe’yi Tenkit etmemiş, sadece anlatmıştır.  sonra Tehafütü'l-Felasife  adlı  Eseriyle Meşşai Felsefe'ye karşı çıktı . Bu Konudaki Reddiyeleri, Meseleleri gayet iyi bilen bir  Alim'in Reddiyeler'idir. Körü körüne ve basitce değildir. Devrindeki Filozoflar kadar Felsefe bilmekte idi. Onlara karşı Baskın çıkmasının sebebi Felsefe   Bilgisi'nin Derinliğidir.

       el-Gazali'nin Felsefe'yi Red ve Tenkit için  İleri sürdüğü Deliller'de Orjinaller vardı. Eleştirilerini 20 Madde'de  topladı.

       1.Filozoflar'ın, "Alem Ezeli  ve Qadim'dir" demeleri Batıl'dır, Küfri gerektirir. Alem, Qadim değil, Mahluq ve Hadis'tir.

       2.Filozoflar'ın, " Allah Cüziyat'ı Cüziyat olması İtibariyle bilmez, belki Külli yoldan bilir" demeleri  de Batıl olup Küfrü gerektirir.

       3.Filozoflar'ın  "Haşir Cismani değil, Ruhani olacaktır" demeleri de Küfrü gerektiren Batıl  bir Fikir'dir.

       (Bu 3 Madde'den dolayı onları Tekfir etti.)

       4. Filozoflar'ın "Allah Mucib'in bi'z-Zat'tır, Fail-i Muhtar değildir" demeleri Batıl'dır.

       5.Filozoflar'ın, Alem'in Ebedi  olması konusundaki Fikirleri  Batıl'dır.

       6.Filozoflar'ın, "Allah Sani-i Alem'dir, Kainat onun Sun'unun Eseridir" demeleri Hilekarlık'dır, Gerçek Fikir ve İnançlarını  gizlemek için  söylenmiş bir Söz'dür.

       7.Filozoflar, Alem'in Sanii ve Yaratıcısını İspat  etmekten Aciz'dirler. İmkan Delili Allah'ın Varlığını İspat için Yeterli değildir.

       8.Filozoflar, Allah'ın Bir olduğunu ispat edemezler, bu Konuda Sağlam Deliller getiremezler.

       9. Allah'ın Sıfatlar'ını Kabul etmemeleri Batıl'dır.

       10."Zat-ı Evvel, Cins ve Fasl altına girmez" demeleri Batıl'dır.

       11."Evvel, yani Allah, Mahiyetsiz Saf Vucut'tur" demeleri  Batıl'dır.

       12.Allah'ın Cisim  olmadığını İspat'tan  Aciz'dirler, bu Konuda  Deliller'i yoktur.

     13.Filozoflar'ın  Görüşleri sonunda Allah'ın İnkar edilmesi sonucunu doğurur.

       14.Allah'ın Zatını bildiği  İspat'tan Aciz'dirler.

       15.Allah'ın  başkasını bildiğini İspat etmeye Güçleri yetmez.

       16."Sema, İrade'siyle Hareket etmektir" demeleri Batıl'dır

     17."Sema'nın İrade  ile Hareket etmesinin bir  Gayesi ve Maqsadı vardır" şeklindeki İddiaları Asılsız'dır.

       18."Semavi Nefisler bu Alem'deki bütün  Cüziyat'ı  bilir" demeleri Batıl'dır.

       19.Harikulade  Halleri, yani Mucize ve Kerametleri İmkansız görmeleri Batıl'dır.

       20."İnsan Nefsi, kendi kendine var olan bir Cevher'dir, Cisim ve Araz değildir"  Konusunda  Geçerli Deliller'e Sahip değillerdir.

       21.Beşeri Nefs ve Ruhlar'ın Fani  oluşunu İmkansız görmeleri Batıl'dır.

       İlk Maddeler dışındaki Fikirlerini  Mu'tezile'nin Bid'atları Cinsinden görür. el-Gazali  Mu'cize'nin ve Kerametler'in, özellikle Allah'ın Faili Muhtar oluşunu İspat için İcabiyye ve Muayyine  denilen ve Bütün  İlimler'e Temel Teşkil eden  Determinizm Fikrini Temelden yıkmaya, kötülemeye, Kökünden çürütmeye  ve bu Konuda Fikirlerini  Son Haddine götürmeye olanca Gücü ile çalıştı. "Allah'ın  Fiilleri'nin bir Hikmet'i, İllet'i ve Gayesi yoktur" diyecek kadar. Ona göre gerçi Buğday Tohumu'ndan hep Buğday  biter, Arpa  bitmez, Deve yine Deve doğurur, Fare doğurmaz. Ama bizim gördüğümüz bu İttırad ve Süreklilik bir Zaruret'tin  Sonucu olmayıp  Zihin Alışkanlığı'nın Sonucudur. Durum tersine olarak da Vaki olur, buna Mani yoktur. Bu Anlayış Tasavvuf'un Yolunu açtı. Öyleki el-Maturidi Muhit'inde, Allah'ın Filleri'nde Hikmet, İllet, Fayda ve Gaye bulunmadığını Esas alan Aqıdeler bile Yaşama İmkanı bulamadı, el-Gazali Baskın çıktı.

       Hadimul-Felasife olarak bilinmesine rağmen o Felsefe'ye İlgi uyandırmış oldu. Sünni Medreseler’e Felsefe girmiş oldu.

       "el-Kindi, el-Farabi, İbnu Sina gibi Filozoflar tarafından Temsil edilen  Meşşailik’e en Ciddi, en İlmi, en Makul,  en Tesirli Tenkitleri yöneltti.  Tenkitleri Güçlü, İtirazları Tesirli'ydi. Bizzat kendisi hakkında Kelamcı  Ebu Bekr ibnu Arabi şöyle düşünür: "Emrezahu'ş-Şifa" (el-Gazaliyi Hasta eden İbnu Sina'nın eş-Şifa isimli Eser'dir.)

       Ya Filozoflar? İbnu Rüşd, Kelam'ın İnsan'ı en  son  olarak ulaştıracağı yerin Şüphe ve Şaşkınlık olduğunu söyler. el-Amidi ve el-Gazali'nin vardıkları son nokta buydu.   

 

       Ömrünün Sonlarında Sufiliğe meyleden Keşf ve İlham'ı anlamaya çalışan el-Gazali, el-Mazeri  ve et-Tartuşi tarafından Mişkatu'l-Envar ve İhya adlı  Eserler'inin yakılması istenecek kadar eleştirildi. Mustafa Sabri'ye  göre O, "Affedilmez ve küçümsenmez Hatalar'ın sahibi olan kişi" dir.[25]

 

       "Kade'l-İhya en yekune Qur'anen"

       (İhya hemen hemen bir Qur'an'dır)

       Ünlü Sufi, Kitab'ı sevenlerce böyle anıldı. Bir  Bilgi  Kanalı olarak sözkonusu Kitabı'nda  Aynu'l-Qalb'den Söz eder.[26]

       İnsan'da Dış Alem'e bakan bir Baş gözü bulunduğu gibi, bir de İç Alem'e bakan  Qalb Gözü vardır. Bu Göz

       1.Çocuklar'da olduğu gibi Eksiklik

       2.Fasıq  ve Facirler'de olduğu gibi Günah

       3.Yanlış Yola Çevirme

       4.Taqlid ve Taasub'a Dayanan Bilgiler

       5.Usul bilmeme  gibi

       Perdeler'in  hepsiyle veya bir kısmıyla Örtülü  olabilir. Onun için Mana  Alemini göremez. Hicab kalkarsa Melekut Alemi Temaşa edilebilir. Bunun için Qalb'in Tasfiye edilmesi gerekir. Artık bu Qalp  Manevi Gerçeklikleri yansıtabilir.

       Sonra Sufiler arasındaki Meşhur 2 Misali anlatır.

       1.Bir Padişah  Rekabet Hali'nde olan Çin ve Rum Sanatkarları'na bir Salon'un Karşılıklı  iki Duvarını süslemeleri  Görevini verir. Sanatkarlar'ın birbirini Kopya  etmemeleri için araya bir Perde  çekilir. Rumlar aylarca çalışarak kendi Duvarlarını Çeşitli Dekorlar'la Rengarek  süslerler. Çinliler ise Tezyinat yapma yerine Karşı Duvarı Temizleme ve Cilalama işi  ile  Meşgul olurlar. Verilen Süre bitince Padişah gelir, Perde'yi kaldırtır. Perde kalkınca Rumlar'ın taptıkları Tezyinat'ın, karşı taraftaki Cilalı  Duvar'da aynen Aks ettiği görülür. Bu Cazip  Motifler,  Desenler ve Dekorlar, Göz alıcı Cilalı Duvar'da daha da Şaşalı ve Göz Kamaştırıcı şekilde görünür. Bu Misalde Rumlar  Zahir Uleması'nı, Çinliler Tasfiye Ehli olan Sufileri Temsil ederler. Qalb Kir'den ve Pas'tan temizlendi mi, Dini, Ahlaki, Manevi  ve İlahi Haqiqatler ortaya  kendiliğinden akseder, pırıl pırıl  parlar,  Açık ve Seçik olarak görülür.

       2.Göl  İstiaresi. Bir Göl'deki Sular  iki Kaynak'tan beslenir. 1.Çay, Dere, Çeşme, Kar suyu ve Yağmur gibi dış Kaynaklar'dan gelen Sular. 2.  Göl'ün  Dibinden gelen Sular Bulanık,  Pis ve Değişik Nitelikte olduğu halde, İç Kaynak'tan fışkıran Sular Temiz, Berrak ve aynı Tür'den olur. Göl'deki Su'yu Arı, Duru ve Temiz hale hetirmek  için, Dış Kaynaklar'la olan  İrtibat'ını kesmek gerekir.

       Bu Misalde; Göl'e Dış Kaynaklar'dan gelen Sular  Zahiri İlimleri, İç Kaynaklar'dan fışkıran  Sular İlham ve Marifet'i Temsil etmektedir. Gece'nin Karanlıklar'ında, Halvethaneler'de, Issız ve kimsesiz yerler'de Dış Dünya ile İlgilerini kesen,  BDuyu Organı, Mantıq'a dayanan Aql'ın  İstidlali ve Naqli Bilgiler'le İrtibatlarını kesen Sufiler İç Dünyaları'na yönelerek Derin Teemmül ve Tefekkürler'e dalarlar. Bu Hal içinde Varlığın  Haqiqat'ini ve İnsanlığın Sırrını kavramaya çalışırlar. Değişmeyen Ezeli ve Ebedi Gerçeğe ulaşmanın en Emin Yolunun bu tür Murakebe Halleri olduğuna inanıyorlar."

       Aynı Kitab'ın Tevekkül Bahsinde Tevhid'in 4 Mertebesinden bahseder:

      "1-Ceviz'in dışındaki Yeşil Kavuk (Kışrıl-Kışr)

       2-Yeşil Kabuğun altındaki Sert Kabuk (Kışr)

       3- Ceviz'in İçi (Lübb)

       4-Ceviz İçinde bulunan Yağ. (Lübbü'l- Lübb)"

     el-Munkiz'de Aql'a olan Güveni sarmıştı.  İhya'da şöyle yazdı:" Kelam ve Cedel'den son derece sakınmak gerekir. Zira Kelam ve Cedel gibi İlimler'in  karıştırdığı düzenlediğinden, bozduğu  düzelttiğinden daha  fazladır. Kelam ve Cedel'le Aqıde'yi  sağlamlaştırmaya çalışanlar, Demir bir Çekiş'le bir Ağacı düzeltmek isteyenlere benzer. Çekiç Ağacı düzeltmez, tersine daha da Pürüzlü hale getirir. Salah ve Taqwa Sahibi olan Halq'ın Aqidesini Kelamcılar'ın Aqıdesinden çok daha Sağlamdır. Kelamcı'nın Aqıdesi, en Hafif  Rüzgar'ın bile bir o yana, bir bu yana savurduğu İpliğe benzerken, Halq'ın Aqıdesi en Şiddetli  Fırtınalar'ın bile sarsamadığı Uludağlar'a benzer."[27]

 

Ebu Bekir ibnu  Arabi, bu Konular'da el-Gazali'ye Muhalefet etmiş ve "Hocamız el-Gazali Felsefe’nin içine daldı, sonra çıkmak istedi ama  buna Gücü yetmedi" demişti.

 

Siracüddin Qazvini  (804/1401) el-Munteka'da Mantıq'ın Haram olduğunu söyledi. el-Gazali'nin'de sonradan bu Görüşe döndüğünü İddia etti.[28]

 

    el-Gazali onların Kanaatlarını şöyle özetler:" Selef'ten Hadis Ehli, Kelam’ın Zemmi üzerinde İttifak etmişlerdir. Bu Konuda onlardan naqlolunan ve Şiddete Delalet eden Haberler'in Haddi Hesabı yoktur. Onlara göre Sahabe, başkalarına nisbetle Gerçekler'e daha Vaqıf, Lafızlar'ın Terkibi bakımından daha Fasih olmalarına rağmen Kelam’dan Tevellüd edecek Şerr'i çok iyi bildikleri için bu Mevzu'da Sukut etmişlerdir. Nitekim Peygamber a., bu Mesele'nin Derinliğine inenlerin Helak olduklarını söylemiştir. Diğer taraftan, eğer Kelam Din'den olsa idi, Peygamber'in emrettiği, Yolunu ve Usulünü yücelttiği Mensupları'yla birkikte övdüğü en önemli Meseleler'den biri olurdu. Halbuki o, İstincaı öğretmiş, Faraiz İlmi'ni öğrenmeyi Teşvik etmiş, onları övmüş, fakat Qader üzerine Kelam'dan nehyetmiştir. Sahabe bu Yol üzerinde yürümüş, Hocalar'ının öğrettiği Meseleler'e yapılacak her hangi bir Fazlalığın, Zulüm ve İsyan olduğuna inanmışlardır. Tabiun’da kendi Hocaları olan Sahabe'nin Yolunda yürümeğe devam etmiş ve her Mesele'de onlara tabi olmuşlardır."

 

         el-Gazali: (ö.505)" Zalim Sultan'ın Görev'den çekilmesi gerekir. O ya Görev'inden çekilir, ya da Görev'inden uzaklaştırılması gerekli olur.. Gerçek Görüşte o Sultan değildir." [29]

el-Gazali'ye göre Cedel'i ilk kullanan Hz. Ali'di

el-Farabi'nin Kozmogoni kanaati el-Gazali (1111) tarafından eleştirildi. Bütün Hucumuna rağmen O'nun Etkisinde kaldı.

el-Gazali Felsefecileri "Alem'in Qıdemi"ne ilişkin Görüşler'inden dolayı eleştirirken el-Kindi'yi anar.

       İbnu Sina Ruhlar'ın Sudur ettikleri ilk İlke'ywe dönmeleridir. el-Gazali tarafından eleştirilmiştir.

İbnu Bacce Risaletu'l-Veda'da el-Gazali'nin Görüşlerini Derinlemesine ele alır ve kimi Görüşlerini eleştirir. Yer yer Hayranlığını belirterek O'nu över.

el-Gazali, Eşya'nın Haqiqati'nin ve Varoluşunun Derin Hikmet ve Anlam'ının "Qalb Gözü" Adını verdiği Özel ve Deruni bir Biliş ve Görüş Yoluyla elde edilebileceğini söyler. İnsan'ın Haqiqat'ın Bilgisine ulaşması, bir çok Manevi Tecrübeler ve Aşamalar geçirirken elde edeceği Başarılar'a bağlıdır. el-Gazali, Manevi Tecrübe'nin ilk Aşama'sında Halvet'i Şart koşar.

el-Gazali'ye göre Kişi, önce Çevresinde Hazır Bilgiler bulur, gelişip İzlenim Sahibi oldukça Aqli Yetenekler'iyle birtakım Bilgiler edinir. Ancak Nihai Gaye olan Haqiqat'ın Bilgisi'ni salt Aqıl'la kavrayamaz; çünkü  Aqlın kendisi Zamanla ve Mekanla Snırlı'dır. Haqiqat ise Zamanı ve Mekanı kuşatmakla birlikte onu aşar, Aşkın bir İlke'yi içerir. İşte Aql'ın Güçsüz düştüğü yerde Manevi İdraq başlar. İnsan'ın asıl Muhtaç olduğu Bilgi, bu İdraq ile elde edilen Bilgi'dir.[30]

 

el-Gazali'de bir takım Çelişkiler, birbirini tutmaz Sözler Tesbit edilebilir. Bir yerde Küfr'ü gerektirdiğini söylediği bir şeyi başka bir yerde Mubah kılar. Tehafut'ta Cismani Haşr'a ilişkin Görüşler'inden dolayı Felsefeciler'i Tekfir ederken, Mizan da Felsefeciler'nin bu Konu'daki Görüşleri ile Sufiler'in Görüşler'inin Benzerlik gösterdiğini, Munkız'da ise kendi İnançlar'ından Tasavvuf Önderleri'nin İnançlar'ıyla Uygunluk içinde olduğunu söyler.

el-Gazali Faysalu't-Tefrika'da Varlığın 5 tür İzah şeklini verir.

 

        el-Gazali önce Maqasıdu'l-Felasife'yi yazdı. Bu Eser'inde Filozoflar'ın Fikirlerini Halq'a açıkladı. Sonra Fikirler'inden caydı, bir Felsefe Dönmesi Hali­ne deldi. Tehafut'ta Filozoflar'ı Tekfir etti. Cevahiru'l-Qur'an Adıyla yazdığı Eser'de, Tehafut'taki Sözler Cedel Kabilindendir. Haq olan Fikir ve İnançlar el-Mazmun ala gayri Ehlihi isimli Eser'indedir.[31] Daha sonra Mişkatu'l-Envar[32] isimli Eser'inin İlahiyat bah­sinde Filozofların İnançlarını açıkca benimsedi.[33] Halbuki Filozoflar, Allah Cüziyat'ı bilmez, diye bir şey söylememişlerdir."       

    Mizanul-Amel'de "İrfan Sahibi Sufiler Haşr'ın Ruhani olduğuna Kani olmuşlardır." der.[34] el-Munkız'de kendisinin Sufi olduğunu söyler. En Önemli olan üç Mesele'de iki Taraf arasındaki Fark ve Görüş Ayrılığı bu kadar Basit olursa, diğer temel Meseleler'de daha da Basit olacağı açıktır.

        el-Gazali: "İnsanlar Fıqıh Kavramında Değişiklik yaptılar, onu Fetvalar, bu Fetvalar'ın İç Yüzünü anlama ve onların İlletler'ini bulma Anlamında kullanıyorlar. Halbuki Fıqıh ilk Dönemler'de Ahiret Bilgisi ve Nefs'in Kötülüklerini bilme Anlamında kullanılıyordu."

         el-Gazali Kelime'nin başka Anlamlar'a kaydırılmasına, Fetva Külliyatı'nı ezberlemeye Tahsis edilmesine bozulur. Anlam'ın nasıl daraltılıp özelleştirildiğini gösterir. "Oysa" der, "O Kelime, Ahiret'e giden Yol'da, Nefs'in nasıl zinetlendiğinin Bilgisini anlatırdı. 9/et-Tevbe 122'deki "Korkutma" ancak böyle sağlanabilirdi. Yoksa Talaq'ın, İcar'ın Detayında Uzmanlaşma değil. Araf 179 daki fıqhetmeyen Qalp, bu Külliyat'ı ezberlemeyen Qalp değildir. el-Gazali Ömrüne Yemin ederek Kelime'nin Fehm ile aynı Anlam'da olduğunu söyler. Araplar'ın Şiveler'inden buna Delil getirir. Rasul'ün "Alimdirler, Hakimdirler, Faqihtirler" diye övdüğü Topluluk için Kelime'nin ancak bu Anlam'da kullanılabileceğine dikkat çeker. Yine Rasul'ün Dilinden gerçekten fıqheden İnsanlar'ı "Allah'ın Azabı'ndan Emin kılmayan, Cennet'inden Ümit kestirmeyen" İnsanlar olarak  tanımladığını söyler. Ferhad es-Senci, Basra'lı Hasan'a "kendisinin Sözlerine İtiraz eden Faqihler'den" bahsedince Hasan şöyle der: "Ey Ferhadcik, sen bu Gözlerinle Faqih mi gördün sanırsın, Faqih dediğin Dünya'ya arka dönüp, Ahiret'e yönelen, Din'ini koruyan, Kusurlar'ını görebilen, Allah'a karşı Kulluğa Devam eden, her türlü Şüpheler'den, Müslimler'in Irzına Göz dikmekten Nefsini koruyacak derecede kaçınan, İnsanlar'ın Malına Tamah etmeyen ve Halq'a Öğütler'de bulunan kimselerdir." el-Gazali, O'nun "Furua ait Fetva veren" demediğine dikkat çeker. "Eskiler bu İlm'e, Ahiret İlmi derlerdi, Şeriat'ta Maqbul olan bu İlm'in İsmiyle kendilerini Şeytan'ın kandırdığına dikkat edin."

el-Gazali Ömrünün Sonlarında Qaleme aldığı Usulu'l-Fıqıh kitabına göre bir Fıqh tedvin edemedenVvefat etti.[35]

 

SİMGESEL TEFSİR 

 

İhvanu’s-Safa’yı el-Münkiz’de ‘Felsefeci Haşeviler’ olarak adlandırdı.  Haşr'ı, diriten Bilgi Yolu'yla Nefis veAqıllar'daki Cehalet ve Sapma'nın giderilmesini ve Musa’nın Asası'nın Firavun’un Sihirbazlar'ının Sihirler'ini yeyip-yutmasını da, İnkarcılar'ın Kuşku ve Tereddüdünü İlahi Belgeler'le İnkarı Mümkün olmayacak bir biçimde gidermesi şeklinde yorumlayan Felsefeciler’e karşı, amansız bir Savaş başlattı. Bu tür bir Yorum, Mısır’lı bir Gurup Düşünür'ün yorumuyla da çakışıyordu.

Fakat el-Gazali, Muqaddes Metinler'in Tefsir'inde, Sözcükler'in Zahiri Anlam'ını aşan her Yorum'u Kesin bir Dil'le reddetmiyordu. Aksine o, İş!in Ehli olan kimselerden Qur’an Lafızlar'ının Yüzeysel Anlamlar'ıyla yetinmeyip onun ötesine geçmelerini istiyor, onlara Selef Alimleri'nin bu Konu'daki Söz ve Düşünceler'inden nasıl yararlanacaklarını öğretiyor ve diyordu ki: ‘Qur’an’ın Anlamı çok Büyük ve Muazzam bir Kavrayış Alanı'dır. Yalnızca Zahiri Tefsiri naqletmek, onu Anlama'nın Sınırı'nı yakalamak değildir.’ [36] Allah’a gereği gibi, şükretmenin zorluğu çerçevesinde ele aldığı 7/el-A’raf 17’nin Tefsir'inde der ki: ‘(Sözlerinin başında saydığı şeyleri kastederek) bütün bunları bilmeyen bir kimse, bu Ayet'in Haqiqi Anlamı'nı ve onun ardında yatan diğer Maqsatlar'ı bilmiyor demektir. Ayet'in Sözcükler'in Zahir'ine dayalı Tefsir'ine gelince, bu İşi Dil'den  anlayan  herkes yapar. Bu da sana Mana'yla Tefsir arasındaki Farkı göstermeye yeter.’ [37]

Rey ile Tefsir'i yasaklayan bazı Rivayetler'i, kişiye yalnızca Geçmiş Kuşaklar'dan naqledilen Tefsir Rivayetleri'ni dayattığı şeklinde anlamak Mümkün değildir. Böyle bir Yaklaşım, Eli kolu bağlar ve İnsan'ı her türlü Tefekkür ve Düşünce Özgürlüğü'nden uzaklaştırır.

İbnu Abbas, İbnu Mesud ve Sahabe'den daha başkaları, Qur’an Tefsir'inde Peygamber’in Görüşüne Müracaat ettikleri ender Haller dışında, hep kendi Özel Görüşlerini açıklamışlardır. Geç Dönemler'de ortaya çıkan Qur’an’ın Batini Tefsir'ine ilişkin Sözler bir yana, bizzat Qur’an’ın kendisi de Allah’ın Kelam'ında yer alan Lafızlar'ın ötesinde yatan Maksat ve Meram'ını anlamaya Davet eder.[38]

İbnu MesudÖncekilerin ve sonrakilerin Bilgisine sahip olmak isteyen Qur’an üzerinde iyice durup-düşünsün’ derken, bu Söz'üyle yalnızca Zahiri Anlamı kastetmiyordu herhalde. İlimler'in Tümü, Allah’ın Fiil ve Sıfatlar'ının  içindedir. Bu İlimler'in Sonu yoktur. Qur’an’da, bu İlimler'e toptan ve Mücerret bir şekilde İşaret vardır. Semboller ve Çağrışımlar Yolu'yla, dikkatler bu İlimler üzerine çekilir. Tefsir İlmi'nin Görevi, işte Semboller ve Çağrışımlar Yolu'yla İfade edilen bu İlimler'i Lafızlar'ın Derinlikler'ine dalarak Ayrıntılar'ıyla bulup çıkarmak ve Müşahhas hale getirmektir.

Rey'in yasaklanmasının bir tek Anlam'ı vardır. O da, Qur’an’ı kendi Dogmatik Teori ve Tezler'ine uydurmak isteyen Mezhepçiler'in ve doğruluğuna kendilerinin dahi inanmadığı Uydurma Semboller ve İşaretler'le Tefsir yapan Tasavvufçular’ın İstismar'ından uzak tutmak içindir.

Dirayet Tefsirinde Rivayetler'e yapışmanın bir başka Şartı da, Kelimeler'in Filolojik ve Gramatik Anlamlar'ına Vaqıf olma Şartıdır. [39] Bu noktada Rey Yolu'yla varılan Sözkonusu Dilsel Anlamlar'a Aykırı Yorumlar yapmak yasaklanmıştır. Arap Dili'nin Zahiri Lugat Anlamları'na İtibar ve İtimat gerektir. Bu Zahiri Anlamlar'ın ötesinde, Batıni Manalar ve Derinliğine dalarak araştırılması gereken Sırlar Gizli'dir. Bu Anlamlar'ın Zahiri Tefsir'e Aykırı olmaması, bunlarla çelişmemesi, tersine onu tamamlaması ve kişiyi Sözkonusu Zahiri Manalar'ın Özüne ulaştırması gerekir. [40]

Burada el-Gazali’nin Tefsir Konusundaki Alıntılar'dan anlaşılır ki O, Qur’an Tefsir'inde Tasavvufi Yöntem'i onaylıyordu. Fakat O’nun Tasavvufi Tefsir'e gösterdiği Hoşgörü ve verdiği Onay, İşari Tefsir'i kapsamıyordu.

Batıni gelişmesini Göz önünde bulundurmakla birlikte Hayat'ının Farklı Dönemler'inin Farklı Yönelişler'le yorumlanması mümkün olan el-Gazali’nin, bu Konuda da ortaya çıkan kendine Özgünlüğü ve Değişim Süreci'ndeki Düşünceleri arasında Uyumlu bir Tertib'in ve Tekamül'ün olmadığı görülür. Hayat'ının Sonlarında dahi, bir zaman olmuş Rivayet'e dayanmayan Sembolik ve İşari Tefsir'ini şiddetli bir şekilde yermiş ve reddetmiş, bir başka Zaman ve yerde ise yukardakine bezner Açıklamalar yapmıştır. O, 13/er-Ra’d 17 Ayetini, Rivayetler'e başvurma'dan İhvanu’s-Safa’nın Tefsir'ine  [41] yakın bir şekilde açıklar. [42] Bu Yöntemi Hadisler'e de uygular. [43]

el-Gazali, Gizemli ve Kapalı bir Uslup kullandığı Tasavvufi Eserler'inde birçok kez İşari Tefsir'ini Özel bir biçimde kullanır. Risaleler'inden bir çoğunu tamamen bu Uslupla Te’vil ettiği Dini Tezler'e Tahsis eder. Mişkatu’l-Envar’da , Allah’ın Tur Dağın'da Musa’ya Nalinlerini çıkarmasını, çünkü Muqaddes bir Vadi'de olduğunu bildiren 20/TaHa 12 Ayetini  ‘Kim Vahdaniyyet'in Haqiqatini kavramak isterse, onun Dünya ve Ahiret  üzerindeki Düşünceleri Benliğinden kaldırıp atması gerekir’ şeklinde yorumlar. [44]

Benliğin bu tür arındırılması Yorumu en erken Sufiler'den itibaren işlenir. el-Gazali İhya’da bu Konuda çok sayıda Örnek verir. [45]

el-Gazali, Ahiret Hayatı'na Yönelik bir takım Özgün Fikirler Konusunda Te’vil'e dayalı Yorumlar'ı reddeder. O, Fikri Gelişim Süreci'nin Farklı Aşamalar'ında yazdığı Eserler'inde[46]  , özellikle Son Eserler'inden olan İhya’nın 4.cilt 10.Kitab 7.Babı ve Ahiret Hayatı'na ilişkin Risale'sinde, [47]  Hesap Günü ve Ahiret Hayatı'na ilişkin diğer Olaylar  üzerindeki Rivayetleri, Delalet ettikleri Zahiri Anlam'a tamamen Uygun bir şekilde algılamıştır. Özellikle Ahiret Safahatı hakkında Qaleme aldığı bir Risale'sinde, Öte Dünya'ya İlişkin İşler'le ilgili olarak Nass'ı Lafzi Anlam'ının İşaret ettiği Mana'da soyutlayıp Te’vil'e dayalı Yorumlar'ı öne çıkarma Çabalarına Net bir Tavırla karşı çıkar.

 

Te’vil Örnekleri:

Sırat: 78/el-Qalem 42 Ayeti ile ‘Qıyamet Günü Allah S Bacağı'nı açar, her Mü’min Erkek ve Kadın Secde eder’ Hadisini şöyle yorumlar: ‘Hadis'in Te’vilinden korkarım, onu İnkar edenlerden yüz çeviririm. Ve yine Ahiret'te Amelleri tartan Mizan’ın Özelliklerini saymaktan sakınırım, Sıfat Uyduranların bu gibi Sözler'ini de yalanlarım’ der. [48] Daha geç bir Eser'inde ise şöyle der:’ Bu Bahiste bir Grup İnsan derine daldı ve Mizan vb. gibi Ahiret'e ait Konular'daki Ayet ve Hadisler'i Te’vil ettiler. Bu tür bir Te’vil, Rivayet Yolu'yla gelmediği için Bid’at'tır. Bu tür Naslar'ı Zahiri Anlam'ından farklı bir biçimde anlamak Mümkün değildir, aksine bunları Zahiri Anlamı üzerine hamletmek Vacip'tir.’ [49]

Onun bu Sözünü başka yerlerde izlediği Yöntemler'de eğer Kanaat değiştirmemişse Şart'a bağlamak gerekir. O da Zahir'i İptal etmeyen İlim'de Derinleşenler'in yaptığı Te'vil'inin Mümkünlüğüdür. Bu sahada Mükaşefe'den yararlanmaktadır. [50]

Sırat’ın  Harfi Tefsiri, Cennet'le Cehennem'i birbirinden ayıran Kıl'dan İnce, Kılıç'tan keskince bir Yola inanmayı gerektirir. Kim Saidler Sınıfına girerse o Sırat’ı Yıldırım gibi geçip Cennet'e girecek, Şakiler Sınıfı'na girenlerse daha İlk Adımlar'ında tökezleyip Sırat Köprüsü üzerinde duramayacak ve Cehennem'e düşeceklerdir.

el-Gazali’nin, Sırat hakkında kullandığı Dil ise Te'villi'dir:’Sırat Haq'tır. Onun Kıl gibi İnce, Kılıç gibi Keskin olduğunu söylemek, onu Vasfetme Açısından Zulüm'dür. Aksine Kıl'ın İnceliğiyle Sırat’ın İnceliği arasında, Kılıc'ın Keskinliği ile  Sırat’ın Keskinliği arasında bir Alaka yoktur. Tıpkı Güneş ile Gölge arasını ayıan ve Gölge'ye de Güneş'e de ait olmayan Geometrik Çizgi arasındaki incelikle, SKılı'nın İnceliği arasında bir Alaka ve Benzerlik olmadığı gibi.’ Bu Sırat, Allah’ın 1/el-Fatiha suresinde ve diğer birçok Ayet'te Beyan ettiği ‘Doğru Yol’dur: İhdina's-Sırata'l-Mustakim. Bu, birbirine Zıt Davranışlar arasındaki Tampon Bölge'dir. Bu Tampon Bölge, İnsan'ı Helak'e uğramaktan korur. Ateş'te kızartılmış Demir bir Çember düşünelim. Bu Çember'in Ortasına bir Karınca düşse, Doğal olarak Ateş'in Sıcaklığını hissedip o Çember'den Uzak duracaktır. Çember'in Merkez'ine yaklaştıkça Ölüm'den uzaklaşacaktır. Onun Çember'in Sıcaklığını hissettiği Yer; işte orasıdır Tampon Bölge. Aynen böyle, İnsan'ın da Ahlaqını korumak için her iki yana sapmadan bu Çizgi üzerinde kalması, Sağa Sola meyletmemesi gerekir. Bunu da ancak Melekler becerebilir. Çünkü, İnsan'ın Sıcaklık'la Serinlik arasındaki Çizgi'yi çok Hassas bir biçimde birbirinden ayırma İmkanı yoktur. Lakin, Amaç ve Niyet'in daima böyle olması gerekir. Bu örnekle örtüşen Anlam'ından dolayı Sırat ‘Kıl'dan İnce’ olarak tanımlandı. Gölge ile Güneş arasındaki Geometrik Çizgi'nin ölçülmesinin Mümkün olmadığı gibi, onun da belli bir Mekan'a kıyaslanması Mümkün değildir. Ortada bir  Zemin olmadığı için, İnsan'ın bu tür bir Çizgi'ye Ayağını basarak Ayakta durması Mümkün değildir. Dolayısıyla Cehennem'e düşmesi kaçınılmazdır.

Lakin, kim bu Orta Çizgi'ye İmkan'ı nisbetince Yakın durmayı başarırsa, o Cennet'e girer. [51] Burada, Hasımlar'ını suçlayan el-Gazali’nin onlara yaklaştığı görülür.

el-Madmunu’l-Kebir ve Cevahiru’l-Qur’an ‘da Grek Felsefesi'ne ait Düşünceleri  , Qur’an’ın Batıni Anlamı'na Temel yaptığı görülür, der Goldziher. [52] İbnu Teymiyye’de eleştirir. [53]

 

Şefaat:

Ahiret'te Mü’minler'in Cezalarının hafifletilmesi için Allah tarafından Peygamber’e Şefaat Yetkisi verilmesi Yolunda Hadisler vardır.  Ehl-i Sünnet’in Sınırlarını daha da genişleterek Peygamber’den başkalarına da tanıdığı Şefaat Yetkisine Mu’tezile temelden karşı çıkmıştı.

el-Gazali şöyle der:’ Peygamberler'in ve Veliler’in Şefaat'ine gelince.. Şefaat bir Nur'dur ki, İlahi Kaynak'tan Peygamberlik   Cevheri üzerine doğar. Buradan da Güçlü Sevgi, Sünnetler'e devam, Nebi’ye  Sürekli Salat getirmek suretiyle, Peygamberlik Cevher'iyle kurduğu iİişki Oranında başkalarına ulaşır. Bunun Örneği, Güneş Işığı'nın Su'ya Yansımasıdır. Güneş'in Su'daki Işığı bir Duvar'a yansıyacak olsa, bu Yansıma'nın Şiddeti Duvar'ın o Su'ya Yakınlığı ya da Uzaklığıyla Orantılı olur. Su'yun Duvar'la olan bu İlişkisi Duvar'ın Diğer Yüzeyler'inden soyutlanmıştır. Işık sadece Duvar'ın Belirli bir Noktasından aksetmiştir. Bu Nokta'dan, Işığın Su'daki aksinin Merkez'ine bir  Çizgi  çekecek olsak, bu Eğik Çizgi'nin Yer Düzlemi'ne olan Açısı, Güneş ile onun Su'daki Işığı arasına çekilecek Farazi bir Çizgi'nin Açısına Eşit'tir.

Bu Karışık bir  Örnek. Sözkonusu Işık, Güneş-Su Açısının Simetriği olan Su-Duvar Açısıyla, yalnızca Duvar'daki belirli yerine yansır. Nasıl ki Düzlem Münasebeti dolayısıyla Işığın Özel bir Mekan'a yansıması gerekiyorsa, Manevi Aqli Münasebet dolayısıyla da İlahi Zat’ın Işığının Metafizik Öz'e yansıması gerekir. Kim Varlığında Tevhid'i gerçekleştirirse, o kimsenin İlahi Zat’la İlişkisi güçlenir ve onun üzerine Aracısız olarak Nur iner. Kim de Benliğinde Sünneti yaşadığı, Rasül’e uyduğu ve ona Muhabbet ettiği halde, Vahdaniyet Konusunda Ayağını Sağlam basmazsa, Aracı olmaksızın İlahi Zat’la bir İlişki kuramaz. Nur'dan yararlanmak için bir Aracı'ya İhtiyaç duyar. Tıpki Güneş görmediği halde, Güneş gören Su Aracılığıyla Işığa kavuşan Duvar'ın , Su'yun Aracılığına Muhtaç oluşu gibi.

Sonra el-Gazali, Özgürlüğe ulaşamamış Nefisler'in Mutluluk Nimetine ermeleri için bir Aracı'ya Muhtaç olduğunu söyler. Dini Kavramlar Dağarcığında Mutluluğa ulaştıran bu Vesile'ye verilen İsim, ‘Şefaat’tir. Bununla, Peygamberler'in Maddi Lafızları kullanarak Mü’minler'e Şefaat ettiği anlaşılmamalıdır. Allah bundan Müstağni'dir. Lakin Peygamberler'in Şefaati, kendilerine İman eden kimselerle getirdikleri Mesajlar arasındaki İlişki'nin Haqiqatinde Temsil edilir:’ Eğer Peygamberler'e Allah indinde bilinenen Şeyler'i söyleme İzni verilseydi, onların söyleyecekleri Şey, ‘Şefaat’ Sözcükleri olurdu. Eğer Allah Şefaat'in Haqiqatini Somut bir Sembolle İnsan'ın His ve Hayal Dünyası'na soksaydı, bu Sembol Şefaat'i çağrıştıran Sözcükler olurdu.. Şefaat'i kimlerin Haq edeceği ile ilgili Rivayetler'in tümü, Peygamber’e Salavat getirme, Qabr'ini Ziyaret etme , Ezan sırasında  Müezzin'e Cevap verilip sonunda  da ‘Vesile Duası’nın okunması vb. gibi Rasulullah’a Sevgi, Hürmet ve Yakınlık kurarak onunla Manevi  bir İlişki'ye geçiren Haberler'dir. [54]

el-Gazali, Nas ve Rivayetleri Te’vil Yöntemi'yle Yorumlama uğraşını yalnızca Tasavvufi içerikli Kitaplar'ında vermez, henüz tamamen Tasavvuf'a yönelmeden önce Qalem'e aldığı Ahlaq'a ilişkin Eser'inde de bu Çaba'ya girer.

Örneğin ‘İman 70 bu kadar Şube'dir.O’nun en Alt Şubeler'inden biri de Yol'dan Zararlı Şeyleri kaldırmaktır.’ İfade'sinin  Gerçek Anlamı el-Gazali’ye göre, İnsan  Benliği'nin Şehvet ve Gazab'ın işlendiği ve sonunda kendi Benliğinin de bu İlahi Haqiqatler'de Yok olduğu  bir Arınma Sürecini  Sembolize etmektedir. Hadis'te geçen ‘Zararlı Şeyler’in gerçek Anlamı işte budur. ‘Rahatsız eden bir Engeli giderme’yi Eskiler'in çoğu  Yol'dan giden Dalgın bir Yolcu'nun Ayağına takılıp onu düşürebilecek ya da Zarar verecek Cam Kırıkları, Şişe Parçaları, Kemik, Taş vb.gibi Şeyler olarak anlaşılmıştır. Lakin bu, Derin bir Bakışaçısı'na Sahip olan Keskin Kavrayışlı birinin anladığı Mana değildir. ‘Zararlı Şeyler’ Sözcüğünün Anlamı genel'dir. Eğer  bu Sözcüğün Özel Anlamı kastedilmiş olsaydı,  ‘Cam Kırığı, Şişe Parçası’ gibi Ayrıntılar'ın söylenmesi gerekirdi.’

O bu Te'vil’e bir Hadis'ten Onay buldu:’ Allah, benim Sözümü dinleyip,   iyice anlayanın, sonra işittiği şekilde aktaranın Yüzünü Aydın etsin. Belki Sözü ( Fıqhı) taşıyan, tanıdığı Sözü anlayacak Kapasite'den Yoksun'dur, belki de Söz aktarılan kimse Sözü aktarandan daha Anlayışlı'dır.’ Yani, Fıqhı taşıyan kimse onu Kuru ve Yüzeysel bir biçinde aktarır, Lafzi Anlam'ıyla yorumlar. Ama dinlediği Şeyi Fıqheden kimse, o Sözler'in altında yatan gerçek anlamı çözer. [55]

Bu Sonuçlar karşısında kimileri el-Gazali’nin Felsefe Te’vil'ine yaptığı Eleştiriler'in münhemleştiğini düşünürler. O İhvan’Aqılcılığın  ve Felsefe'nin sıradan Halk Tabakaları arasında yaygınlaşmaşmasının Hoş olmadığını düşünmesiydi. O, kendi Hayat'ındaki Değişim Süreci'nin Son Aşamasını Teşkil  eden Tasavvuf Merhalesi'nde, Nihai Haqiqat'e, Derin Felsefi Düşünce ile değil de yalnızca Şlham ve Kişinin  kendinden geçerek Batıni-Ruhi Dünya'ya dalması yoluyla ulaşılacağını kabullenmişti (Goldziher, Ignaz, ç.İslamoglu,Mustafa, İslami Tefsir Ekolleri, s.218-227  )


 


[1]     Bu durumu şöyle anlatır: ‘Biz Allah rızası için ilim tahsiline başlamadık. Fakat ilim Allah rızası için olmaktan başka bir gayeyi kabul etmedi.’

[2]     Molla Cami/en-Nefahatu’l-Uns

[3]     el-Gazali /İhyau Ulumi’d-Din , c. I

       el-Gazali/ el-İktisad fi'l-İtikad,

[4]     /ç.Uludağ,S.

[5]     /Ç.Uludağ,S, İslam'da  Müsamaha, 1972, İst,

[6]     el-Gazali/el-Munkızu mine’d-Dalal (Dalaletten Hidayete, ç Fırat,A.Suphi., ist. 1972, s.61)

[7]     Uludağ,S/ Fasl'l-Makal çevrisi  önsözünden

[8]     el-Gazali/el-Munkızu mine’d-Dalal (Dalaletten Hidayete, ç Fırat,A.Suphi., ist. 1972, s.61)

[9]     el-Gazali bid'at mezheplerine karşı çıkmış ve rakiplerini hezimete uğratmıştır. Fezaihu'l-Batınıyye ve Fezailu'l-Mustazhariye isimli eseri, batınıliği tenkit için yazılan eserlerin en güzelidir.

[10]    İbnu Rüşd’de O’na cevap yazdı. Fatih devrinin alimlerinden Hocazade Mustafa ile Tus’lu Alaeddin’e bu iki Kitabın muhakemesi hakkında birer kitap yazmalarını emretti. Hocazade’nin el-Gazali’yi müdafa eden kitabı şöhret kazandı. Rumi 1303 de bu üç eser Kahire’de bir arada basıldı.

[11]    el-Gazali/el-Munkızu mine’d-Dalal (Dalaletten Hidayete, ç Fırat,A.Suphi., ist. 1972, s.34-35)

[12]    Ülgen, Hilmi Ziya/ İslam Felsefesi, İst. 1967, s.128

[13]    Ç.Balaban,M.Rahmi/ Sapıklıktan Kurtuluş, 1947 İst

       Ç.üngör,Hilmi/el-Munkızu mine’d-Dalâl, 1980,İst, MEB yay.

[14]    Talimiyeciler’e İsmailiye, Bâtınıyye’de denir. Horasan taraflarında Ehli Talim olarak anıldılar.

[15]    Ondan beş asır sonra Descartes savundu.

[16]    İrfan Abdulhamid/

[17]    İbnu Hazm/ Güvercin Gerdanlığı

[18]    Newton mekanik evren görüşü ile bunu savundu.

[19]    İbnu Rüşd, Allah'ın küllileri bilmesinin cüzileri bilemeyeceği anlamına gelmediğini söyler. Bilişin de bizim bilmemizden farklı olduğunu söyledi.

[20]    Nasr,S.Hüseyin/ İslam'da Bilim ve Medeniyet

[21]    Aydın,Mehmed/ Din Felsefesi

[22]    Bulaç,Ali/ İD Din Felsefe  vahiy Akıl İlişkisi. s. 362.

[23]    er-Razi,F/ el-Muhassal

[24]    el-Mevdudi/Tefhimu’l-Qur’an . 2. cilt. s.359

[25]    Mustafa Sabri/ Mevkıfu'l-Aql, I, 1950; Mısır

[26]    el-Gazali/İhyau Ulumi’d-Din/ Acaibu'l-Kalb

[27]    el-Gazali/İhyau Ulumid-Din, I

[28]    Ali Kari/ Şerhu Fıkhu Ekber

[29]    Gazali/İhya

[30]    Bu konuda aklýn yetersizliði kanaatini Ýbnu Macce eleþtirir.

[31]    Bu  eserinde alemin kıdemini kabul eder.

[32]    Mişkatu'l-Envar:" Birinci Semanın muharriki Allah değildir. Allah, kendisinden bu muharrik sadır olan zattır. Allah, halis birlikle tavsif olunamaz." Bu sözler alemin kıdemi demektir.

[33]    Bu eserinde işrakiliğe yaklaşır.

[34]    1961, Mısır, Süleyman Dünya'nın önsözüyle

[35]    Ç.1994 ,Kays. Rey y.

[36]    el-Gazali / İhya c.1

[37]    el-Gazali / İhya c.1V

[38]    4/en-Nisa 83

[39]    el-Gazali / İhya c.1

[40]    el-Gazali / İhya c.1

[41]    el-Gazali / İhyau Ulumi’d-Din,  c.1

[42]    el-Gazali / er-Red ale’l-Batıniyye,

[43]    el-Gazali / İhya c.1 ‘İçinde köpek olan eve melek girmez’ hadisi.

[44]    el-Gazali / Mişkatu’l-Envar,   Ayetin basit ve harfi yorumunu Gnostik simgeselyorumla birleştirerek ‘senavi tecelli’ye işaret eden bir anlam ortaya çıkardı. Böylece kafzi anlamın üzerine simgsel olan diğerini oturttu.  İbnu Sina’da ‘aklın gelişiminin basamakları’ tezini  Kitabu’l-İşarat ve Tenbihat’ta bu ayetin tesfirinde ortaya koymuştu.

[45]    el-Gazali / İhyau Ulumi’d-Din,  c.1V , bak el-Kuşeyri/ er-Risaletü’l-Kuşeyriyye ,

[46]    el-Gazali / er-Red ale’l-Batıniyye

[47]    el-Gazali / Dürretu’l-Fahire, Eserin O’na ait olması tartışmalıdır. karıştırmalar olduğu sanılır. İbnu Hacer el-Heytemi  ise el-Fetava el-Hadisiyye’de sıhhatine inanır. 

[48]    el-Gazali / er-Red ale’l-Batıniyye

[49]    el-Gazali / İhyau Ulumi’d-Din,  c.1

[50]    el-Gazali / İhyau Ulumi’d-Din,  c.1

[51]    el-Gazali / el-Madmunu’l-Kebir, W.H.T. Gairdner, I.Goldziher kitabın el-Gazali’ye nisbetini doğru bulurlar. ( /islami Tefsir Ekolleri, ç.Mİ, s.224)

[52]    Goldziher, I./islami Tefsir Ekolleri, ç., s.224 ‘O’un Sırat Hak’tır’ sözünün manasını şimdi ortaya çıkan nikomachisten aklakına dönüş fikrine tahvil etmesi nasıl anlaşılır.  el-Gazali düşüncesinin  Helenistik düşünceyle arasındaki ilişkiye verilebilecek bir başka örnek de, akli ve ahlaki erdemler arasındaki ilişki konusundadır. 35/el-Fatır 10 ayetindeki ‘ güzel söz O’na çıkar, iyi amel onu yükseltir’ ibaresinde yer alan ‘ kelimetu’t-Tayyibe’yi ilimde derinleşen kimseler  neznindeki  ilim’ olarak açıklamıştır. İlim, konum olarak yücelik ve ululuğa deallet eder. Burada ilim rütbesinin ahlaki amelden daha yüce olduğuna işaret vardır. (Bak:el-Gazali/Mizanu’l-Amel)

[53]    İbnu Teymiyye /Cevabu Ehli’l-İman, , O el-Gazali’nin Tasavvufi düşüncesine olan muhalefeti dolayısıyla onun aleyhine  hüküm veriyor.el-Gazali’nin Tasavvuf’a intisabından sonra ‘Orada da aradığını bulamadı. Ömrünün sonunda geldiği nokta el-Buhari ve Müslim’i okumaktı.’ 

[54]    el-Gazali / el-Madmunu’l-Kebir,

[55]    el-Gazali / Mizanu’l-Amel