BÜYÜK BUGÜN /Rûmî Çevrim
I-
Medine Sonra‘sı Şarq ve Erken Garb
I1/II
GARB SKOLASTİĞİ
Bacon’a Dek Erken Batı Düşünce‘si
Nominalizm, Realizm, Konseptualizm, Dominiken ve Fransisken
Tarikatları
Sorbonne Üniversitesi,
(Bizans, İngiliz, İrlandalı, Fransız, İtalyan,
İskoç, İspanyol,)
Fecr Waqt‘i
0675-0735 Venerabilis Bede İngiliz Katolik Tarihçi
0735-0806 Albinus-Flaccus Alcuin İngiliz Palantina Akademi‘si Kurucu‘su
0738-0818 Theophanes, Aziz Bizans
0759-0826 Studites Theodoros Bizans
Duha Waqt‘i
0815-0877 Johannes Scotus Eriugena İrlandalı Ortaçağ Skolastiği’nin Kurucu‘su
0820-0895 Photios Bizans
0845-0940 Isaac
Israeli ben Salomon Bak:Zımmiler I
0892-0942 Said ibnu Yakub el-Fayyumi Bak:Zımmiler I
0900lü Yıllar Salih ibnu Abdulkudüs Bak:Zımmiler
I
0900lü Yıllar Suidas Bizans
0929-0972 Lietprand de Cremone Fransız Piskopos
0940-1003 Gerbert
von Aurillac Fransız Papa
0955-1020 Aelfric İngiliz Teolog
0998-1088 Pierre Beranger de Tours Fransız Uscu Teolog
10??-1107 Daimbert Bak :Latin
Qudüs’ü
10??-1121 Champeauxlu Guillaume Fransız Realist Piskopos
10??-1130 Adalard İngiliz Arapça Çevirmeni
10??-1131 II.Baudouin Bak :Latin Qudüs’ü
1000li Yıllar Bahya
ibnu Yusuf ibnu Pakuda Bak:Zımmiler I
1000li Yıllar İtalos İoannes Bizans
1000li Yıllar Pierre Beranger Fransız Abaelardus’un
Öğrenci’si
1005-1089 Lanfranc İtalyan Başpiskopos, Skolastik
1018-1078 Mikhail Psellos Bizans
1021-1069 ibnu Cebirol Bak:Zımmiler
I
1033-1109 Saint Anselmus (Anselme) İtalyan Skolastik,
Platoncu Gerçekçi
1035-1099 Urbanus Bak :Latin
Qudüs’ü
1041-1105 Raimond IV Bak :Latin Qudüs’ü
1050-1112 Joane Roscelin Fransız Nominalist Papaz
1050-1115 Pierre
L’ermite Bak :Latin Qudüs’ü
1054-1134 Robert,II Bak :Latin Qudüs’ü
1056-1134 Hildebert, Lavardin’li Skolastik Ahlakcı
1058-1118 I.Baudouin Bak :Latin
Qudüs’ü
1060-1100 Godefroi de Bouillion Bak :Latin
Qudüs’ü
1060-1103 Von
Lautenbach Manegold Bak:Ortaçağ’dan Dialektiğe
1065-1111 Robert,II Bak :Latin
Qudüs’ü
1065-1136 Abraham bar Hiyya Bak:Zımmiler I
1070-1124 Bernard de Charthes Fransız Platoncu,
Panteist
1076-1154 Gilbert de la Porree Fransız Panteist Skolastik Papaz
1079-1142 Petrus Abaelardus Fransız Konseptüalist
1080-11 Hugues de Payens Bak :Latin
Qudüs’ü
1090-1153 Saint De Clairvaux Benard Fransız Benardusçülük Tarikat‘ı
1092-1143 V.Foulques Bak :Latin
Qudüs’ü
1092-1167 Aben Ezra Bak:Zımmiler
I
1096-1141 Hugues de
Saint-Victor Bak:Ortaçağ’dan Dialektiğe
1099-1149 Raimond Bak :Latin Qudüs’ü
Zuhr’a Doğru :
1???-1154 Robert Pulleyn İngiliz Bağımsız Hristiyan Filozof
1???-1154 Gilbert de la Porree Fransız Abaelarduscu
Panteist Şanölye
1???-1164 Petrus Lombardus Fransız Piskopos
1???-1173 Robert, Melun’lu İngiliz Papaz
1???-1174 Richard de Saint-Victor İskoç Papaz, Teolog
1???-1268 Thomas, York’lu İngiliz Teolog, Metafizik Derlemeci
1000-1100lü Yıllar Anselme,
Laon’lu Fransız İncil-Tevrat Yorumcusu
11??-1192? Montferrat’lı
Conrad Bak :Latin
Qudüs’ü
11??-1207 De Bene Amaury Fransız Panteist Hristiyan
11??-1219 Pierre de Courtenay Bak :Latin
Qudüs’ü
11??-1226 Saint Francesco Papaz, Fransisken Tarikat‘ı
11??-1228 Robert Bak :Latin
Qudüs’ü
1100-1155 Arnaud de Brescia İtalyan Reformist Teolog
1100lü Yıllar Adelger Teolog
1100lü Yıllar Dominicus Gundissalinus İspanyol Arapça Çevirmen
1100lü Yıllar Theophylaktos Erken Garb Düşüncesi
1110-1180 Abraham
ibnu David Halevi Bak:Zımmiler
1114-1202 Alain, de Lille Fransız Teolog,Tarihçi
1115-1180 John, Salisbury’li İngiliz Skolastik Piskopos
1129-1194 Guy,Lusignanlı Bak :Latin Qudüs’ü
1131-1162 III.Baudouin Bak :Latin
Qudüs’ü
1135-1204 Musa
ibnu Meymun el-İsraili Bak:Zımmiler I
1140-1187 Raimond III Bak :Latin Qudüs’ü
1140-1217 Pierre Valdo Fransız Teolog, Valdocu Tüccar
1150-1213 Geoffroi de Villehardouin Bak :Latin Qudüs’ü
1156-1222 Raimond VI Bak :Latin Qudüs’ü
1157-1199 Richard,I Bak :Latin Qudüs’ü
1160-1190 Sybel Bak :Latin
Qudüs’ü
1161-1185 IV.Baudouin Bak :Latin
Qudüs’ü
1170-1221 Saint Dominicus İspanyol,
Papaz, Dominiken Tarikatı
1172-1205 I.Baudouin Bak :Latin
Qudüs’ü
1175-1232 Michael Scot İskoç İbnu Rüşd
Çevirmeni
1175-1245 De Hales Alexandre İngiliz Teolog
1175-1253 Robert Grosseteste İngiliz Piskopos, Aristoteles Çevirmen‘i
1177-1186 V.Baudouin Bak :Latin
Qudüs’ü
1190-1264 Vincent de Beauvais Fransız Papaz, Konseptüalist
1197-1249 Raimond VII Bak :Latin
Qudüs’ü
1200-1280 De
Bollstaedt Albert Bak:Ortaçağ’dan Dialektiğe
1200lü Yıllar Pierre d’Auvergne Fransız Thomascı
1200lü Yıllar Ristoro, Arezzo’lu İtalyan Doğa Bilgin‘i, Kozmograf Papaz
1200lü Yıllar Vilanova’lı Arnold İtalyan Simyacı
1201-1274 Robert de Sorbon Fransız Başpiskopos
1208-1265 Simon de Montfort Bak :Latin
Qudüs’ü
1217-1273 II.Baudouin Bak :Latin
Qudüs’ü
Karanlık Çağlar’da Toplumsal Düzen
Şehirler
Kır
Karanlık
Çağlar’ın Siyâsal Târih’i
Carolinge
Rönesans’ı
Feodal
Mülkiyet Evrim’i
Köylü
Özgürlüğü’nün Şartlar’ı
Köylü
Direniş’i
Ortaçağlar’da
Avrupa Harita’sı
Yeni
Devletler
Karanlık Çağlar‘da Toplumsal Düzen
‘Karanlık Çağlar’ Hayat Tarzı‘na olmaktan
çok Târihçiliğe ait bir Niteleme. 500-800lü Yıllar arasında yaşayan İnsanlar‘ın
içinde yaşadığı Karanlığa değil, Târihçiler’in bu Dönem haqqında Bilgilenmeleri‘ni
engelleyen Karanlığa İşâret ediyor. Şehir Hayâtı‘nın ve Siyâsal Kurumlar‘ın en
az Sürekliliğe uğradığı İtalya’da
bile, 568’de başlayan Lombradlar İstilâsı‘nın
ardından Yazılı bir Kültür‘ün Varlığı‘na dâir Bütün İzler silindi. Gerçi Lombardlar çok kısa bir Süre‘de, İtalya’da İmparatorluk Târihi‘nin
kendilerine sunduğu İmkanlar‘dan yararlanmaya başladılar ve 643’te Lombard
Krallığı’nın ilk Yazılı Yasa‘sı yayınlandı. Ama bu, Yasalar‘ın yansıttığı İtalya’da yüzyıllar‘dır şekillenmekte
olan Hayat Tarzı‘na alabildiğince Yabancı bir Toplumsal Düzen‘di. Yasalar‘ın Merkezi‘nde
Wergild’e[1] ilişkin Düzenlemeler yer alıyordu. Dahası, bu Düzenlemeler
başlıca Geçim Kaynağı Talan ve Haywancılık olan, Tarım‘ı kısmen horgören Göçebe
bir Toplum‘un Değerleri‘ni yansıtıyordu. Çitler‘in bir Haywan‘ı Yaralaması‘nın,
At Nalı‘nın yolaçtığı, Hâmile bir İneği Öldürme‘nin, bir Yular çalma‘nın, bir
başkasının Hayvanı‘na Sokak‘ta ya da Yabancı bir Tarla‘da Zarar vermenin, bir
Yaban Domuzu‘nu Çalma‘nın Cezâlar‘ı Ayrıntılı olarak belirlenmişti. Bu Toplum‘da,
bir Domuz Çobanı‘nın Wergild’i, kendi Toprakları‘na Sâhip bir Köylünü‘nkinden 2 kat daha fazla‘ydı.
568’de Lombard İstila‘sı İtalya’da başladığında Batı İmparatorluğu’nun birçok başka Alanı‘nda
Üstyapı Kurumları‘nın Cermenler
Tarafı‘ndan dönüştürülmesi Sürec‘i en azından bir Yüzyıl kat‘etmiş bulunuyordu.
439 da Vandallar Kartaca’ya
girmişlerdi.
476’da Clovis, Kuzey Galya’da Franklar‘ın Merovenj Krallığı’nı Roma Orduları‘nı değil, başka bir Cermen Qabileler Konfederasyonu‘nu, Burgundlar’ı yenerek kurdu. Kuşkusuz yerleştikleri Yöre‘nin Roma’nın Merkezi‘nden Uzaklığı‘na bağlı
olarak Cermenler’in Toplumsal Hayat
üzerindeki Etkiler‘i de Farqlı oluyordu. Yine de bazı Genellemeler yapmak Mümkün.
Ne İtalya’daki Lombard Krallığı’nda, ne Galya’daki[2] Merovenj
Krallığı’nda, Merkezi İqtidar‘ın Masraflar‘ı Roma’da olduğu gibi, Vergilendirme Yolu‘yla karşılanıyordu. Cermenler’le birlikte Vergi‘nin
gerektirdiği Bürokrasi’nin yerini, bütün Ortaçağlar’a Damgası‘nı vuracak Yeni
bir İlişki Tarzı, Vassallık İlişki‘si
alıyordu. Sözkonusu İlişki 800 ve 900lü Yıllar‘da alacağı Klasik Biçimi‘nde,
Askerî Hizmet Yükümlülüğü[3] Karşısı‘nda Toprak
Bağışı‘nı[4] içeriyordu. Yine Klasik Biçimi‘nde, Fief üzerinde Vassal’ın Egemenliği Mutlaq‘tı; kendisine
bağışlanan yalnızca Artı-Ürün‘ü Haspetme Haqq‘ı değil, aynı zaman‘da Yargı Yetkisi‘ydi de. Ancak 500-800lü Yıllar
arasında kurulan Vassallık İlişkileri‘nde
bütün bu Unsurlar her Zaman birarada bulunmuyorlardı. Örneğin Anglo-Sakson İngiltere’de Fief’lerin beraberinde Askerî Yükümlülük de getirmesi Geleneği
hiçbir zaman Yaygın olarak kurumsallaşmadı. Kısmen bu yüzden İngiltere’de, Viking Tehdidi‘nin Merkezileşme Doğrultusu‘ndaki Baskıları‘na Karşın
hiçbir zaman Norman İstilâsı’ndan
(1066) önce Qıtadakiler‘e benzer Ölçek‘te Merkezîleşmiş bir Kraliyet
kurulamadı.
Bütün
bunlar Üstyapı’da, Dewlet‘in Örgütlenmesi Düzeyi‘nde Meydâna gelmiş
Değişiklikler.. Eyâletler‘i İstilâ eden Cermen
Orduları‘nın Büyüklüğü‘nün Ortalama 20.000 Kişi Ciwârı‘nda olduğu Tahmin
ediliyor. Bir diğer Tahmin‘e göre, 500‘de Nufus‘u 16 Milyon olan Batı Eyâletleri‘nde
‘Barbarlar’ın Toplam‘ı 1 Milyon‘u
geçmiyordu. Yalnızca Örgütsel
Yetenekler‘i bakımından değil Sayısal olarak da, Cermenler kendilerini Egemen bir Sınıf olarak kuramayacak kadar Cılız‘dılar. Üstelik İstilâlar‘ın gerçekleştiği Yıllar‘da Rhen-ötesi Ormanları‘nın ‘İlkel’ Eşitlikçiliği’ni çoktan
geride bırakmışlardı. Lombard Kral‘ı
Rothari’nin 643’teki Büyük Ölçü‘de
İstilâ Önce‘si Şartları‘nı yansıtan Yasa‘sı, 3 Tür İnsan‘dan Söz ediyordu:
Özgür İnsan, Aldius ve Köle.
Aldius’un tam olarak nasıl çevrilmesi
gerektiği Bugün hâla bir Tartışma Konu‘su ama bu Terim‘in kapsadığı İnsanlar‘ın,
1-2 Kuşak İçerisi‘nde, Son Dönemler‘de Statüsü alabildiğine muğlaklaştırılmış
olan İmparatorluk Köylülüğü’yle kaynaşmış olduğu Tahmin ediliyor. Cermenler, her nekadar yeni bir Siyâsal
Egemenlik Biçim‘i yarattıysa da, Karanlık Çağlar Dönemi‘nde Yeni bir Egemen
Sınıf oluşturmadılar. Qabileler‘in ayrışmakta olan Yapı‘sı, İmparatorluğun Senatörler‘le
Köylüler arasında kutuplaşmış olan Yapısı‘na eklemlendi. ‘Akıncı Beyleri’ Toprak Sâhib‘i oldu; Askerler‘i (Aldii)
de Köylü..
Kır‘daki
Üretim İlişkileri‘nin bu Sürekliliği Üretim Süreci‘ne de yansıdı. Yazı‘nın ve Roma’nın Yüksek Kültürü‘nün Bütün İzler‘i silinirken,
Maddî Kültür‘ü Kesintisiz bir Biçim‘de genişletmeye Dewâm etti. Pax
Romana Sırası‘nda Francia’da Bağcılık ve Şarap Üretim‘i,
Güney’in Ovaları[5] ile Sınırlı‘ydı. Bu Faaliyetler‘in 200lü Yıllar Krizi‘ne
rağmen yaygınlaştığı anlaşılıyor. Pagan İmparator Galya Komutanlığı Sırası‘nda Paris
Yöresi‘nde, Bordeaux’da ve Moselle Kıyıları‘nda gördüğü Bağlar‘dan
sözediyor. 800lü Yıllar‘a varıldığında Brandenburg
Prensleri’nin Toprakları‘nda bile Şarap üretiliyordu.
Şehirler:
Barbar İstilalar‘ı karşısında kır’a kıyasla,
Antik Çağlar boyunca bir Tüketim birimi olmanın ötesine geçemeyen Şehirler‘in
yitirecek çok daha fazla Şey‘i vardı. Bu, yalnızca Kır‘dan gaspettikleri
Artı-ürün’den İbâret değildi. Yazılı Târih boyunca İtalya’nın en Verimli Yöre‘si olagelmiş Po Wâdisi’ndeki Brescello
önce 586’da, sonra 603’te yakılıp yıkıldı; sonra birkaç Yüzyıl boyunca yeniden İskan
edilmedi. Buna rağmen Batı’da Şehirler‘de de, Barbarlar‘ı hoş karşılamayanlar
çıktı. Dönem‘in en Ünlü Waqanüvistleri‘nden Tours’lu Gregoire’ın
anlattığına göre, Kuşatma altındaki Vienne’de
İş‘ten kovulan bir Zanaatkar, Barbarlar‘a giderek, Şehr‘in Kanalizasyonu‘nun Surlar dışındaki Çıkışı‘nın
yerini onlara göstermiş ve böylelikle Şehr‘in düşmesini sağlamıştı. Bu Zanaatkarlar‘ın
Davranışı‘nın Tipik olduğunu söyleyebilecek Veriler yok.
Başka bir Şehir‘de, Pavia’da İnsanlar Çare‘yi Dağlar‘a
kaçmakta bulmuşlar; Açlık‘tan ‘otlamak’ Zorunda kalmışlardı. Kaçtıkları Lombard’lar olduğu kadar, 500lü Yıllar boyunca
Batı’yı kasıp kavuran Weba‘ydı. Kuşkusuz
bu tür Tepkiler, Şehirler‘in daha sonraki şekillenmelerine Katkı‘da bulunan Tepkiler
değildi. Bu bağlam‘da daha çok Etkili olan Coğrafya ya da başka bir değişle
İmparatorluk Geçmişi‘nin Nüfuz etmişlik Derecesi‘ydi. Bu Kıstas Temel olarak
alındığında, Yapay olarak da olsa, 4 Farqlı Bölge‘yi ayırdetmek mümkün.
1.Şehirlilik Geleneği‘nin en Diri olduğu İtalya’nın kendisi. Karanlık Çağlar boyunca bile Toprak
Sâhipleri’nin önemli bir Bölümü‘nün Şehirler‘de yaşadığı anlaşılıyor. Örneğin
700lü Yıllar‘a varıldığında Lucca’nın
Hinterland’ındaki Topraklar‘ın neredeyse Tamamı‘nı Kontrol eden
20 Küsür Toprak Sâhibi‘nin yaklaşık yarısı Şehir‘de yaşıyordu.
2.Bölge ya da Kuşağı ise, İtalya
dışında kalan ancak Akdeniz’in Ticâreti‘nden
yararlanan Şehirler oluşturuyordu: Özellikle de Güney Galya[6] Bu Bölge‘yi İtalya’dan ayırdeden belki en Önemli 2
Özellik, Toprak Sâhipleri‘nin burada Şehr‘i terketme Eğilimi‘nin çok daha ileri
Boyutlar‘a varmış olması ve Hristiyanlığın
kendisini kurumsallaştırma Biçimi‘ydi.
Her 2 Bölge‘de de Şehr‘in Gelişme Doğrultusu, Çift-Merkezlilik Yönü‘ndeydi.
İtalya’da Katedraller, İmar Faaliyetleri‘nin
zaten belli bir Doygunluğa ulaşmış olduğu İmparatorluğun son Dönemleri‘nde, Şehr‘in
Merkezi‘nde değil Çeperi‘nde İnşa edilmişlerdi. Barbar Krallar Çağı‘nda Şehir
Meclis‘i[7] Varlığı‘nı yitirmesi ile birlikte, Capitol de[8] Önemi‘ni yitirmeye başladı. Ticârî Merkez - ya da pazar-
Katedral’in Çevresi‘nde, Surlar‘ın Kıyısı‘nda ya da ötesinde kurulur oldu. Yine
de bu yöreler‘de Capitol’ler kimi
zaman Barbar Kraliyetler‘in Merkezi
olarak, kimi zaman Metruk Yapılar hâlinde Şehr‘in yitirilmiş Siyâsal Özerkliği‘ni
çağrıştırmaya Dewâm eden bir Anı olarak varlıklarını sürdürdüler.
Galya’da Katedraller Şehr‘in Merkezi‘ne
İnşa edilmişlerdi. Ticâret Merkezler‘i –Tüccârlar‘ın Şehirler‘i ‘wik’ler- onların Çevresi‘nde değil,
kendilerine Şehir Çevresi‘nde Toprak edinmiş Manastırlar‘ın Çevresi‘nde
ürediler. Belki de Manastırlar‘ın Başkeşişler‘i Azami Nufus‘a, Piskoposlar‘dan
kaynaklanacak Asgarî Müdahale‘yle Hitap etmek istedikleri için.. Ama Galya’da Manastırlar‘ın Toprak Tasarruf
Biçimleri‘nin İfâde‘si olan le ville’yle, Roma Geçmişi‘ni simgeleyen Citte
birbirlerinden, İtalya’da olduğundan
çok daha Kesin Çizgiler‘le ayrıldı.
3.Bölge Sınırlar‘dı; Rhen ve Tuna Boylar‘ı, Britanya
ve Balkanlar.. Buralarda terkedilen
Şehirler‘in Sayı‘sı çok daha fazla‘ydı. Ama Yeni Şehirler de kuruldu.
İmparatorluğun Anısı‘nı taşımakla birlikte Capitol’den
ve Katedral’den yoksun Şehirler. Bu şehirler‘in İmparatorluk Geçmişi‘yle İlişkisi‘ni kurmak çok daha Zor..
Ama ister İtalya’da kurulmuş olsun, ister Galya ya da Tuna Boyları‘nda, bütün bu Şehirler‘in Ortak denebilecek bir
Gelişme Doğrultu‘su vardı. Antik Şehir
bir Tüketim Birimi‘ydi; Varlığı‘nı o güne kadar geliştirilmiş en Mükemmel Örgütlenme‘ye
Borçlu olan bir Yüketim Birim‘i.. Cermenler‘in
sona erdirdikleri bu Örgütlülük oldu. Onların İstilası‘ndan sonra, ister İtalya’da, ister Galya’da, ister Tuna Boyları‘nda
olsun Şehr‘in Varlığı‘nı bir Tüketim Birim‘i olarak sürdürmesi imkansızlaştı.
Örneğin Şehirlilik Gelenekleri‘nin en Diri kaldığı İtalya’da bile Tapınaklar Mermerler‘i için yağmalanmaya başladı. Carrara’daki Mermer Yatakları işletilmez oldu. Bu öyle bir
Kerte‘ye vardı ki, Roma ile Carrara arasında yeralan en Önemli Merkez,
Luni terkedildi.
Kuşkusuz
Karanlık Çağlar boyunca Şehirleşme‘nin Dinamiği‘ni belirleyen yegane dinamik Roma’nın Anı‘sı değildi. Ondan çok uzak‘ta,
Elbe’nin ve Baltık Denizi’nin Kıyısı‘nda da Pazarlar kuruldu ve bu Pazarlar‘dan
Ortaçağlar’ın en Önemli Ticârî Merkezler‘i doğdu: Baltık Denizi’nin Şehir Dewletler‘i; Hanse’ler.. Yeni doğan bu Şehirler‘in en önemli Özelliği Roma’nın Geçmişi‘nden çok daha dolaylı
bir Biçim‘de etkilenerek ortaya çıkmış olmalarıydı.
Kır:
Barbar İstilaları‘nın Köylülüğe Başlangıç‘ta,
çok kısa süren bir Özgürleşme Dönem‘i sağlamış olduğu anlaşılıyor. Büyük Latifundiumları
oluşturan Parseller‘in Çevresi‘nde, sırf Toprağı İşleme‘nin Gerekler‘i
gözetilerek, Köleler yaratılmış, Yapay Yerleşimler Yerleri‘ni Köy ve Mezralar‘a[9] bırakmıştı. Köylülüğün
Serfleşmesi‘nin Büyük Ölçü‘de tamamlandığı 900lü Yıllar‘da bile, tek tek Köylüler‘in
Tarlaları‘nı, Köyü‘nse, Ortak Mülkiyet altında tuttuğu Topraklar‘ı ve Otlağını
koruyabildiği bu Yerleşimler, özellikle Dağlık Yöreler‘de Varlıkları‘nı
koruyabildi.
Ancak Merkezî
Dewlet İşlevleri‘nin çoğunun ortadan kalkmış olması, neredeyse Sürekli bir
Savaş Hali‘nin kurumsallaşması Anlamı‘na geliyordu. Serflik İlişki‘si, tıpkı Vassallık gibi 500-800lü Yıllar arasında
adım adım İnşa edildi. Toprağı işleyenlerin, işledikleri Toprağa Colonus
Bağımlı kılınması daha İmparatorluğun son Dönemleri‘nde gerçekleşmişti. Gerçi
İstilalar Roma Huququ‘nun Colonii üzerindeki Baskısı‘nı nisbeten
azaltmıştı ama Huquq‘un yerini Kılıç almıştı.
Kendisini
silahlandırmayan Köylüler‘in kendilerini ya da Toprakları‘nı koruması İmkansız‘dı.[10] Bu Şartlar‘da
Köylüler Silah kullanabilecek, bir Ordu ya da Çete‘yi besleyebilecek Genişlik‘te Topraklar‘a Sâhip Senator ya da Cermen Soyluları‘nın koruması altına giriyor; onun ‘Adamı’ oluyordu. İdeolojik Düzey‘de bu İlişki‘nin tamamen Gönüllü
olarak kurulduğu farz‘ediliyordu. Zaten kimin Senyör‘ü yoktu ki?’ tıpkı bir Senyör‘ün
Kral‘ın Vassal’ı olduğunda ona Askerî Hizmet Borçlu olması gibi, bu şekilde Koruma altına
giren Köylü de Senyör‘e Hizmet, ancak bu kez en Önemli‘si Toprakları‘nda çalışmak
olan Çeşitli Angaryalar Biçimi‘ni alacak bir Hizmet borçlanmış oluyordu.
Kuşkusuz, Gönüllü diye Tarif edilen
bu İlişki‘nin kurulması, çoğu zaman Anarşik Olaylar‘la, İsyanlar‘la kesilen,
Köylülüğün Açık ve Örtük Direnci‘yle karşılaşan uzun bir Süreç boyunca kuruldu.
Serflik İlişkisi‘nin aldığı Somut biçim ve içinde yaşandığı Toprak Mülkiyet Tarz‘ı
Yöre‘den Yöre‘ye Büyük bir Çeşitlilik göstermekle birlikte, Ortaçağlar’ın tipik Toprak Mülkiyet Tarz‘ı Kilise‘nin Çevresi‘ndeki
Arazi, Toplu ya da Dağınık Birimler halinde Çeşitli Köyler‘e dağıtılmış halde
bulunurdu. Parseller‘den bir kısmı ve özellikle de Otlaklar Köy‘ün Ortak Mülkiyeti‘ndeyken,
ekilebilir Parseller‘in bir kısmı Mâlikhane Tarla‘sı sayılır, bir kısmı ise Köylüler‘in
kendi Geçmişi‘ne hasr‘edilirdi. Çoğu zaman Toprak Sâhibi yetiştirlecek Ürünler‘i[11] seçer, Arazi‘si üstünde yaşayan Cemaat‘ın kendine
Yeterliliği sağlayacak İnşaatlar ve Atölyeler‘in Yapım‘ı Konusu‘nda bizzat Qarar
verir ve Tebaları‘nı bu yönde işe koşardı.
Mâlikane Arazi‘si
üzerindeki hemen her Kategori‘den[12] İnsan bulunurdu. Mâlikane‘nin Sâhib‘i, Senyör, Zaman
içerisinde her Mülk‘ü üzerindeki her tür‘den İnsan ve Varlık Türleri üzerinde
Söz Sâhibi hâline geldi: Evler, Köylü Toprakları, Kiliseler ve Kamu İşleri.. Charlamagne Dönemi‘nde Mâlikaneler ‘immunitas’ (Bağışıklık) Haqqı‘yla Taltif
edilerek Kamu Yükümleri‘nden Muaf tutuldular. Bu onları Eski Roma İmparator’un Hazine‘si, Kilise ve
Senatörler‘in Sâhip oldukları Ayrıcalıklar‘a benzer bir Güç‘le donatıyordu.
Ancak Franklar‘ın verdikleri Bağışıklık
Roma’da dahi bulunmayan Ek Ayrıcalıklar‘ı
da içeriyordu: Bölge‘ye Serbest Giriş‘in yasaklanması, Artığa ve Mülk‘e[13] Zorla El koyma ve Güç Kullanma Haqq‘ı..
‘Immunitas’ haqqına Bağlı olan ve bazı Ek
Siyâsal Ayrıcalık‘la güçlendirilen Huquqî Ayrıcalıklar zamanla Mâlikane Sâhibi‘ne
yalnızca Altlar‘ı ve Özgür olmayanlar üzerinde değil, Serbest çalışanlar ve
Özgür Köylüler üzerinde de Söz Sâhibi olma Haqqı‘nı verecek şekilde
genişletilerek Eski Cermen Örfler
Huququ‘nun Temeli‘ni oluşturan Kişisel Bağımlılık ve Hizmet İlişkileri‘ni
oluşturmuştu. Serfleşme Süreci‘ni hızlandıran ve Toprağa Bağlılık Çerçevesi‘nde
güçlendirilen bu Gelişme‘yle, Tebalar Mâlikane Sâhibi‘ne, yani Derebeyi‘ne
Kişisel İlişkiler‘le bağlandılar: Senyör‘ün onları koruma Yükümü‘ne karşılık,
Angarya ve Zor‘a dayalı Çalışma Temeli‘nde gelişen bir Emek Süreci‘nin
hızlandırılması bunun en önemli Sonuçları‘ndan biri oldu. Ancak Karanlık Çağlar boyunca Köylülüğün Hayatı‘nı
etkileyen en önemli Faktörler‘den biri serfleşmeydiyse, bir ikincisi de
Teknolojik Donanım‘daki Dönüşüm‘dü. Su
Değirmeni Klasik Çağlar’da bilinmekle zaten
yalnızca Galya‘da ve burada
da sınırlı bazı İşlevler [14]için kullanılıyordu. Lombard’ların hemen arkasından İtalya’ya giren Su Değirmenleri hızla
yaygınlaştı; öyle ki Karanlık Çağlar‘ın
Sonu‘nda hemen hemen her Köy‘de bir Su
Değirmeni vardı.
„2.Önemli bir Değişiklik Sabanlar‘ın Yapısı‘nda Meydâna
geldi. Saban Klasik Çağlar boyunca
hiç Dönüşüm geçirmemişti. Hesiodos’un
(MÖ.800) de Tarif etmiş olduğu Saban‘la 500lü Yıllar‘ın Köylüsü‘nün kullandığı
Araç, Temel İlkeleri bakımından aynı Araç‘tılar. Tek bir Hayvan ya da İnsan tarafından
çekilebilecek kadar Hafif, Toprağın ancak Yüzeyi‘ni eşeleyen, dolayısıyla Ayrık
Otları‘nı Kökü‘nden temizlemeyen Hafif Saban. Ortaçağlar‘da ise, genellikle 2 Öküz‘den
oluşan bir takım Hayvan‘la çekilen, Toprağı kazmak için bir Bıçak‘la ve Tohumlar‘ı
kaldırılmış Toprağın Derinleri‘ne gömmek için Özel bir Düzenek‘le Tahkim
edilmiş Ağır Saban neredeyse
evrenselleşti. Ağır Saban‘ın benimsenmesinin Toplumsal Yapı
üzerinde de Dönüştürücü Etkiler‘i oldu. Hafif
Saban edinmenin gerektirdiği Masraflar‘ı Birey ya da Hâne Halqı Ölçeğinde
karşılamak mümkünken, Ağır Saban‘a
koşulacak Öküzler‘i tek bir Âile‘nin satın alabilmesi, genellikle Mümkün değildi.
Dolayısıyla Ortaçağlar’da Saban genellikle Köy Cemaat‘i tarafından alınır, Cemaat‘in
Ortak Mülkiyeti‘nde kalır ve Tarla Sürüm‘ü de İmece Usulü‘yle yapılırdı.
Karanlık Çağlar‘ın Siyâsal Târih‘i:
511 de Clovis, arkasında Roma Egemenliği‘nden ayrılmış, kendi Wassalları tarafından yönetilen Frank Qabileleri‘nin yerleştirildiği Geniş bir Bölge bırakmıştı.
Pirene
Bölgesi‘nin de Vizigot Egemenliği’nden
alınmasından sonra - 500lü Yıllar‘da-, daha sonra Fransa olacak Topraklar‘ın Büyük Bölüm‘ü ilk kez, İsmen de olsa tek
bir Siyasal Rejim altında bütünleştirilmiş oluyordu. Diğer Barbar
Şefler‘in aksine Clovis, Cermenler‘in Tercih ettiği Ariusculuğu değil, Roma Kilisesi’nin Resmî İnancı‘nı benimsemişti. Böylelikle,
Kraliyet ile Kilise arasında Yüzyıllar Boyu sürecek bir İttifaq‘ın Temelleri
atılmış oldu. Gerçi Klasik Kültür‘ü taşıyan Seçkin Şehirli Sınıflar, daha Başlangıç‘tan
beri gerektirdiğinde Barbarlar‘la İşbirliği yapmaktan kaçınmamışlardı ama daha
İmparatorluk Dönemi‘nin Sonu‘nda bile Kilise, Sâhip olduğu Toprak Miktar‘ı ve
Servet Bakımı‘ndan bu Sınıflar‘ın en Önemli Bileşenleri‘nin birini
oluşturuyordu. Diğer yandan, Kilise, Roma
Dewlet Aygıtı‘nın nasıl işlediği Konusu‘nda
da en Örgütlü Teorik ve Pratik Bilgiler‘e Sâhip olan Kurum‘du. Kuşkusuz, Sözkonusu
İttifaq, Kilise’yi de Köklü bir şekilde dönüştürdü. Papalık değilse de, Francia’daki Kiliseler Dewlet Karşısı‘ndaki
Özerklikleri‘ni, İmparatorluk Dönemi‘nde hiçbir zaman yitirmemiş oldukları
kadar yitirdiler; Kraliyet‘in birer Organ‘ı hâline geldiler. Merovenj Krallar‘ı Dönemi‘nde,
Hânedan’a Mensup, ‘Yeğenler’ kimi
zaman birden fazla Piskoposluk ve Başpiskoposluğa bizzat Kral Tarafı‘ndan Tâyin
edilebiliyordu.
Daha Roma’nın Feth‘i ile sonuçlanacak Akınlar
başlamadan önce, Cermen Toplumlar‘ın
3lü bir Statü ayrışması gerçekleşmişti: Soylu
Kesim‘in Atalar‘ı Tanrılar’a
dayanıyordu.
Hiyerarşi‘de bir alt Basamak‘ta
bulunan ‘Özgür’ Klan Üyeler‘i ise
yine de Silah taşıma, ve Siyâsi Qararlar‘a Katılma Haqları‘na Sâhiptiler; Nufus‘un
Büyük Çoğunluğu bunlardan oluşuyordu.
3.Basamak‘ta ise, Savaşlar Sırası‘nda
Komşu Qabileler‘den getirilmiş libertii
(Azadlılar) denilen Yarı-Özgürler
geliyordu.
Her türlü Statü Ayrım‘ı dışında
bırakılmış ‘Köleler’ ise Savaş Esirleri‘nden,
Özgür doğmamış olanlardan ve ‘Kumar’ Borçları‘nı yerine getirmemişlerden
oluşmaktaydı.
614 de II.Clothaire kendi Adı‘yla yayınladığı bir Ferman‘la, kendisini ‘Soylular Kardeşliği’nin Bağları‘ndan kurtardığını İlan etti. Bu Ferman‘a göre artık, Soylu Sınıflar
arasından Dewlet’e Hizmet edecek olanları seçme, onlara Toprak dağıtma ve
Egemen kılma Haqq‘ı artık Kral’a aitti. Ancak ne bu Ferman, ne de Kilise ile
kurulan İttifaq Feodal Düzen‘in Tipik Özelliği olan İqtidar‘ın parçalanması,
bölünmesi Süreci‘ni engellemeye yetti.
629-639 arasında I.Dagobert Dönemi‘nde , zaten
Kraliyet’in ilk Günleri‘nden beri sürmekte olan Soyluluk ile Kral
arasındaki Mücâdele yeniden hız kazandı. Geçici bir süre yine Merkezî İqtidar‘ı
kurmayı başaran bu Son Merovenj
Kral’ın ardından yeniden Bölünmeler ve Parçalanmalar
başgösterdi. Ancak bu Mücâdele‘den Kazançlı çıkan ya da Soylular değil, Cılız Kraliyet Bürokrasisi’nin Tepe Noktası‘nı
oluşturan ‘Mabeyncilik’i[15], kendi Ayrıcalıklar‘ı olan Kalıtsal bir Görev‘e dönüştürmüş
olan Karolenjler
oldu. Bu süreç içinde, Karolenj, Charles
Martel’i Karolenj İmparatorluğu’nun, yani ‘Karanlık Çağlar’ın Sonu‘nu müjdeleyen gelişmenin Mimar‘ı yapmıştı. Charles Martel’in Araplar
karşısındaki bu Zafer‘i sırasında Bizans’ta
Patlak veren İkonoklazm Tartışma‘sı
ve İmparatorlar‘ın Kiliseler‘de Kutsal İkonalar‘ın Kullanımı‘nı yasaklaması, Konstantinopolis ile hem Roma Kilisesi’nin hem de Batı’daki Cermen Qawimler‘in arasını açmıştı.
727 de Ravenna Halq‘ı İmparatorluk Buyrukları‘na karşı ayaklanmış ve Lombard Kral‘ı Liutprand’ın Şehr‘i İstila etmesine Zemin hazırlamıştı. Böylelikle İtalya’da Bizans’ın Siyâsal Varlığı sona erdi. Bu Şartlarda Roma Kilisesi’nin artık Bizans’ın Temsil ettiği Doğu Roma’nın Gücü‘ne güvenmesi imkansızlaştı.
Kendisine yeni bir Caesar arayan Kilise, Frank
Taht‘ı Çevresi‘nde dönen Siyâsal Mücâdele‘nin içine atıldı.
747 de Frank Dewlet Kilise‘si de Papa Otoritesi‘ne Boyun eğme Gücü‘yle
desdekliyordu. Charles Martel’in Wâris‘i Pepin, Papa Zacharias’ın Onayı‘yla Manastır’a
kapatılan son ‘Gölge’ Merovenj Kralı’nın
ardından ‘Tüm Franklar‘ın Kral‘ı’ olarak Kutsal Roma Tacı‘nı Papa’nın
Eli‘nden giydi.
754 de Papalık Önemli bir Adım daha attı: Papa II.Stefan, Longobardiler karşısında Pepin’den Koruma istedi. Pepin ve Oğulları Patricius Romanorum İlan
edilerek Roma’nın Koruyucular‘ı hâline
geldiler. Pepin Orduları‘nın Langobardiler’in Eli‘nden aldığı Ravenna Topraklar‘ı Papalığa ‘Pepin’in Bağışı’ olarak Teslim edildi.
Müslüman Araplar‘ın Eli‘nde olan Narbonne ve Çevresi de Ele geçirildi.
Böylelikle İslâm’ın Avrupa içine
kadar uzanabien Akınlar için kullanabileceği bir Kalkış Noktası yitirildi.
Siyâsal Târih
Açısı‘ndan Kritik olacak Adım, Pepin’in
Oğlu Charlemagne Zamanı‘nda atıldı. Lombardlar, Saksonlar ve Rhen ötesi Almanya Toprakları‘ndaki Cermen Vassal Krallık ve Kontluklar‘ın
yanısıra Tuna ötesindeki Avarlar’a da Boyun eğdiren Charlamagne, 800 Yılı‘nın Noel’inde
Şaşalı bir Tören‘le İmparatorluk Tacı‘nı Papa’nın
Eli‘nden Qabul etti.
Aix
la Chapelle Antlaşması’yla Charlemagne’ın
İmparatorluğu, Bizans İmparatoru I. Mihail tarafından da tanındı. Görünüşte
Batı Roma İmparatorluğu yeniden
kurulmuştu.
Carolinge Rönesans‘ı:
Papalığın
ve Charlemagne Saray‘ın toplanan Din
Adamları‘nın bu Yol‘daki bütün Propogandaları‘na karşın Franklar‘ın Krallığı Roma’nın
Wâris‘i olamadı. Gerçi Charlemagne’ın
Para Peform‘u, Ticâret üzerindeki Kısıtlayı‘cı Baskılar‘ın, Müslüman Arap Tehdidi‘nin belli bir ölçü‘de
engellenmesi, Yollar‘ın Güvenliği‘nin sağlanması Ticâri Hayat‘a belli bir Canlanma
getirmişti ama Charlemagne’ın Para Birim‘i,
Akdeniz Ticâreti‘nde ve Piyasası‘nda
Dolaşım‘a çıkarıldığı zaman Avarlar
Karşısında Gücü‘nü kanıtlayan Kılıc‘ı kadar Şanslı olamadı.
Diğer yandan Avrupa içinen yönelen Müslüman
Akınları‘nın ortadan kaldırılması Limanlar Açısı‘ndan çok fazla bir Anlam İfâde
etmemişti. Frank Krallığı‘nın ve İtalya’nın Deniz‘e açılan Limanlar‘ı
hiçbir Ticâret Gemisi‘nin Rahatlık‘la yanaşabileceği Huzur ve Güven Ortamı‘na
Sâhip değildi. Sardunya, Korsika ve Sicilya Adalar‘ı Müslümanlar’ın Eli‘ndeydi ve Korsanlar göz açtırmıyordu. Nice Çevresi‘ndeki Limanlar bile zaman
zaman Sarrazen Akınları‘na
uğruyordu. Nehir Çevresi‘ndeki Limanlar bile zaman zaman Garonne ve Rhone Bölgeleri‘nin
içlerine kadar ilerleyerek Ganimet Akınları‘nı en az Araplar kadar büyük bir Serbesti
içinde gerçekleştirebiliyor, oralarda yıllarca dayanabilen Qarargahlar
kurabiliyorlardı. Ticârî Etkinliğin Can Düşman‘ı olan bu tür bir Kargaşalık Ortam‘ı
yine de belli bir ölçü‘de Yahudiler’in
Eli‘nde bulunan[16] Nehir Boyu Ticâreti‘ne İmkan vermekteydi. Merovingeler Dönemi‘nde Doğu’yla
yapılan oldukça Kısıtlı Ticâret‘in bu Dönem‘den kalan hiçbir İz‘i yoktur. Yahudiler’in sürekli olarak kovulması, ve göçetmek Zorunda
bırakılmaları yavaş yavaş Dorstaad Bölgesi‘nde
ayakta kalan Ticârî Etkinliği de öldürdü ve salt Frisialı Nehir Gemicileri‘nin Sâhip olduğu kısıtlı bir İş Alanı olarak
bıraktı. Denizaşırı tek Ticârî ilişki İngiltere
ve Skandinavya’ylaydı.
Kıta Avrupa‘sı içinde kurulan Pazarlar ise,
Piskoposlar‘ın Egemenliği altındaki Şehir Nüfusu‘nun Gıda İhtiyacı‘nı karşılamak
üzere çok Yakın Kırsal Çevre‘den, Mâlikane Arazileri‘nden elde edilen Sınırlı
Artığı iletebilmek Amacı‘yla Hükümet‘in İdâri Güvence‘si altında kurulmuş,
birisi Laik diğeri Dinsel 2 Soylu‘dan oluşan Müfettiş Birimi Denetimi altında
bulunan Çarşılar‘dan ibâret‘ti.
Klasik Roma İmparatorluğu ile Franklar‘ın Roma-Cermen İmparatorluğu arasındaki bu Ölçek Farq‘ı Dewlet’in
yapılanmasında da görülüyordu. Yönetim ve Hükümet Aygıt‘ı, Kral’ın Çevresi‘nde
Saray‘da Muhkim bir Feodal Prensler Topluluğu‘ndan oluşan bir Danışmanlar Topluluğu‘ndan
ibaret‘ti. Bürokratik Otorite ise Chancerie
denen ve Başında İyi Kötü Eğitim görmüş bir Hesap Uzmanı‘na dayanan basit bir
Maliyeciler Birimi‘ne devredilmişti. ‘Manewî İşler‘den’ Sorumlu Chapellain
de Mâliyeciler arasından, kısa Yol‘dan Tayin edilmekteydi. Eskiden kalma major domo Kurum‘u, Feodal Prensler‘e
artık İqtidar üzerinde Yetki vermemek Amacı‘yla ortadan kaldırılmıştı. Krallık
gerçek‘te, bazı Durumlar‘da Arkaik Qabile Grupları‘ndan oluşan Kontluklar‘a
bölünmüş; bunların bir araya gelmeleri, Kral’ın Çağrısı‘yla Yıl‘da 3 kez‘le
sınırlandırılmıştı.
Bu Şartalar‘da
yapılan bütün Reformlar‘a karşın, Dewlet‘i bir arada tutan Kral’ın Karizmatik Kişiliği
ve Kraliyet’in Kilise ve Papa tarafı‘ndan
kutsanmış olmasıydı. Yani Karolenj Dönemi’ni İmparatorluk Otorite‘si
Caesarian
Geleneği‘nden çok, Dinsel bir Otorite‘den kaynaklanıyordu. Bu yüzden Karolenj Rönesans‘ı, Charlemagne’ın Kilise ve Dewlet‘i birbiri içinde Eritme Eğitimi‘ne rağmen,
daha çok Kilise’nin Rönesans‘ı olmuştu.
Feodal Mülkiyet‘in Evrim‘i:
Batı Avrupa’da Köylülüğün Roma İmparatorluğu’nun Çözülüşü‘nden
sonra Toprağa bağlanması Sürec‘i, Huquqsal ve Siyâsal Alan‘daki Yaptırımlar‘ın
yanısıra, Ekilebilir Toprak Kıtlığı tarafından da desdeklenmişti. Bu Dönem‘de yalnızca Köylülük değil, Aql‘ın alabildiği
Herşey Toprağa bağlanmıştı: ‘Öteki Dünya’daki Kurtuluş‘u waad‘eden Manastırlar
ve Kiliseler, Hristiyan Kardeşlik Örgütler‘i, Ticâret‘in daralması yüzünden
dışa kapanan Aristokrasi, hemen hepsi, Tarımsal Faaliyet‘in Çevresi‘nde kendilerini
yeniden örgütlemeye, Güç kazanmaya çalışıyorlardı. Şehirler‘in Çöküş‘ü Feodal
Uygarlığı tümüyle Tarım‘a, Toprağa bağlamıştı.
800lü Yıllar‘da,
Gelecek‘teki Tarım Devrimi’nin Öncüleri‘ni oluşturacak önemli Kolonileştirme Dalga‘sı
daha başgösterdi. Bununla Aşağı
Languedoc Bölge‘si İspanya,
Katalonya ve 900lü Yıllar Sonrasında da Galya’dan getirilen Göçmenler‘le Ekim‘e elverişli Araziler‘e dönüştürülmekteydi. Karolenj İmparatorluğu Sınırları‘nın
Askeri Kolonileştirmesi ile birlikte, Sınır Boyları‘na, hatta ötelerine de
yerleştirilen genellikle Cermen
Kökenli Göçmenler, Askeriye’nin de Hizmet Aracılığı‘yla verilen Yardımı‘yla
oldukça Etkili bir Toprak Açma Girişimi‘ne daldılar.
Krallığın desdeklediği diğer bir
Kolonileştirme Dalga‘sı da, elbette Kilise ve Manastırlarınkiydi. Papazlar Çileciliğin yanısıra Tarım‘la da
uğraşıyorlardı. Parisli Aziz Germain, Şarapçılığa
sarmıştı. Lisieux’lü Eleuthurus
ise, bizzat Kilise Toprakları‘nda çalışan Köylüler‘le birlikte Toprak açma Çalışmaları‘na
katılıyordu. Rheims Kilise‘si 600lü
Yıllar‘da kendi Geniş Toprakları‘nı Göçmenlere Çağrı yaparak çalıştırmaya başlamıştı.
Keşiş Kolonileri, Arap Fethi altındaki İspanya’nın dışında Avrupa’nın tüm Bakir Toprakları‘na, İtalya’ya, İllirya’ya, Kuzey Fransa’ya,
İngiltere ve İrlanda’ya yayılmışlar, Geniş Araziler‘in Tarım‘a açılmasında çok
Önemli bir Rol oynamışlardı. Kilise ve Manastırlar‘ın Kolonileştirme Hareketi‘ne,
Krallar‘ın buna yönelik Desdeği‘ne, Karolenj
Dönemi‘nde Dorukları‘na erişen bir
Kolonileştirme Taleb‘i daha eklendi: Artık Toprak ve Mâlikane Sâhipleri de Şatolar‘ın,
Fief Arazileri‘nin Çevresi‘ni saran Ormanlık
ya da Ekilmemiş Arazi‘yi Ekim‘e açmak Sevdası‘ndaydılar. Serbest Mülk Sâhipleri‘nin ve Köylüler‘in
oluşturdukları Tarım Kolonileri‘nin bu Kolonileştirme Hareketi‘nde ne ölçü‘de
Rol oynadıkları Konusu‘nda ise Yeterli Kanıt yoktur. Ancak Roma
Özel Mülkiyet Huququ’nun Ortaçağ’daki Kalıntılar‘ı uyarınca, bu Serbest, ama
Maceracı Köylüler‘e, Ekim‘e açarak temizledikleri ‘Orman‘dan kazanılmış’ Topraklar‘da
Mülk Sâhib‘i olma Haqq‘ı tanınıyor hatta
çoğu zaman Askerler, Manastırlar ve Prensler bu Köylüler‘e Yardım
ediyorlardı. ‘Orman‘dan Toprak kazanma’,
genelde Yangın çıkarmak, Ağaç Gövdeleri‘ni keserek İnşaat Çalışmaları‘nda
kullanmak Biçimi‘nde gerçekleştiriliyordu.
Tarım Üretimi‘ndeki kolonileştirmeye ve
feodalleşmeye Paralel olarak kaydedilen Gelişme, Herşey‘den önce Üst Sınıflar‘ın
İhtiyaçları‘nı karşılamaya yönelik‘ti.
Yine 600 ve 1000li Yıllar arasında, Kolonileştirme‘nin
Başlangıcı‘nda Feodal Mâlikane Sâhipleri‘ne ve Manastırlar‘a kendi Çapları‘nda
katılan Küçük Toprak Sâhibi Köy Komünleri ve Koloniler‘i yavaş yavaş önemleri‘nden
kaybetmeye, Feodalleşme Süreci‘nin Tuzağına düşerek serfleşmeye başladılar. Bu
tür Kollektif Mülkiyet‘in 900lü Yıllar‘da bulunabildiği tek yer İrlanda ve İngiltere Kırları‘ydı. ‘Karanlık
Çağlar’ için Karakteristik olan çok Sayı‘da Mülkiyet Biçimi‘nin Zaman ve Mekan
içinde birarada bulunması Şartlar‘ı yavaş yavaş ortadan kalkar, Feodal Mülkiyet
biçimi Karolenjler Dönemi‘nde Kıta Avrupası‘nda
Başatlık kazanırken, Varlığı‘nı koruyan, hatta güçlendiren tek Mülkiyet Biçim‘i Âile
Mülkiyet‘i olmuştu.
Bu Süreç içinde, Roma
Huququ’nun da Restore edilmesiyle Önemli Girişimleri‘nin Sonuc‘u olarak ‘Bireysel’ Mülkiyet Unsuru‘nun
güçlendirilmesi yönünde Genel bir Eğilim ortaya çıkınca, Klasik, Arkaik ‘Aile Mülkiyeti’ Biçim değiştirmeye, bir
‘Özel Mülkiyet’ Niteliği kazanmaya başladı. Kabile ve Köy Cemaati‘ne ait
Topraklar zamanla Aileler arasında bölünerek, onların Kişisel Kullanımı‘na
açıldı; üzerlerindeki Miras Haqqı, Dönüşümlü olarak Toprağı İşleme Yükümü‘nün gevşetilmesiyle kuruldu. Böylece
Kletler, Eski Cermenler ve Anglo-Saksonlar arasında oldukça Yaygın
olan ve yalnızca Âile‘nin kullanımına Açık olan, devredilemez, Âile‘nin Topluluk
içindeki yeri‘nin sağlamlaştırılmasını sağlayan, Miras Sürekliliği‘ne Dayalı Araziler,
Roma Huququ’nun Özel Mülkiyet Kuralları‘nın
ve Bireyciliği‘nin sert Darbeleri‘ni
yiye yiye çözülmeye, Biçim değiştirmeye ve Özel Mülkiyet hâli‘ne dönüşmeye
başladı.
700 ve 800lü Yıllar arasında Âile‘nin
Reis‘i Konumu‘ndaki Baba, kendisine bir Mirasçı seçerek Toprağı Bölme ve
Bağışta bulunma Haqqı‘na Sâhip oldu. Kadın ve Kızlar da belli bir oran‘da Miras
Haqqı‘ndan faydalanmaya başladılar.
Belli bir oran‘da Âile Toprakları‘nın satılabilmesi ve dewr‘edilebilmesi
de İmkan Dâhili‘nde oldu. Böylece, Karolenj
İmparatorluğu’nu izleyen Yıllar‘da, Özel Mülkiyet İlke‘si Kır Toplulukları‘nda
Merkezî bir Rol oynamaya başladı. Özel Mülkiyet‘in Feodal Biçimi‘nin Doğuşu‘nu
hızlandırarak, Qabile, Âile ya da Komün Mülkiyet‘i altındaki Topraklar‘ın, ya
da ‘Kraliyet’ Arazileri‘nden verilen ‘Bağışlar’ın Kişisel Mülkiyet altına geçmesini
koşullandıran bu Sürec‘in en Büyük Yarar‘ı, Toplum‘daki Soylu Sınıflar‘a dokunmaktaudı.
Elbette ki bunun Ön Şart‘ı, bu Kesim‘in
Siyâsî ve Toplumsal İqtidar‘a Sâhip olmalarıydı. Komünal Mülkiyet‘in ve Ortak
Mülkiyet altındaki Araziler‘in bölünmesi ve Özel Kişiler‘in eline geçmesinden
yararlanan, Küçük Mülk Sâhipler‘i Kesimi‘nden
çok Büyük ‘Estate’ Sâhipleri‘ydi. Huquqsal ve Siyâsal Güç Sâhib‘i Kral ve
Kralcıklar, Mâlikane Sâhipleri, bu Şartlar‘dan, kendilerine Geniş Alanlar‘ı ayırmakta ve oraları mülkleştirmekte
yararlandılar. Kelt Dünyası‘nda, ve
özellikle İngiltere’de ‘Toprağın 3.Qısmı’ olarak anılan ve Miras
Yolu‘yla devredilemeyen Topraklar, Toprak Soyluluğu‘nun Eli‘ne ilk geçen Birimler‘di.
Qabile‘nin ‘Bireyler’ ve ‘Âileler’ Yararı‘yla dağılması, Ortak Topraklar
üzerindeki ‘Dayanışma’nın yokolması, çok geçmeden Qabile‘nin Ortak Toprakları‘nın
da bu Sınıflar‘ın Eli‘ne geçmesine Uygun bir Ortam hazırlandı.
Germania’da
ise, Fetihler, Kral’a sunulan Askerî Hizmet Karşılığı alınan Bağışlar ya da İqtidar‘ın
parçalanması Yolu‘yla Elleri‘ndeki Silahlı Güc‘ün Etkisi‘nin artması sayesinde
Soylu Sınıflar Geniş Toprak ve Araziler‘e Sâhip çıktılar. Roma Huququ’nun Ortaçağ Versiyon‘u, tümüyle onlar Yararı‘na
çalışmakta, Roma Hazine Arazileri‘ne
El koyacak Yargılar‘da ve Qararlar‘da bulunmakta Büyük bir Maharet göstermekteydiler.
Diğer bir değişle, Büyük Mülkiyet‘e ve iqtidar‘a Sâhip Kesimler, Küçük Mülkler‘i
er veya geç yutabilecek Siyâsal Güc‘e Sâhip‘tiler.
Toprağın Sâhipliği‘ni
elde eden Topraklı Aristokrasi, zamanla Toprağın üzerinde yaşayan ve gidecek,
çalışacak başka Yer‘i olmayan İnsanlar‘ın da ‘Sâhibi’ne dönüşüvermişti. Dolayısıyla ‘Mâlikane’ sadece
bir Mülk değil, Toprak Aracılığı‘yla işleyen, ve Emeğin Ürünleri‘ne Sâhip
çıkabilen bir İqtidar‘ın Merkezi oldu. Mâlikane Yerleşimleri‘nin Biçim‘i de bu
İqtidar‘ın uygulanmasını Sağlama bağlayacak bir biçim‘de örgütlenmişti. Merkez‘deki
Senyör‘ün Hâne‘si bir Sur ya da Duvar‘la Çevrili‘ydi. Tabii Değişmez bir
şekilde Mâlikane‘nin kendisi ve Çevre‘si Efendi‘nin, ya da Derebeyi‘nin Çıkarlar‘ı,
Zewk‘i ve Refah‘ı için örgütlenmişti. Tarım ve Çiftlik Binalar‘ı, Depolar,
Ahırlar, Atölyeler, Hücre ve Ambarlar, tümüyle Lord‘un Adamları‘nın Eli‘nin
altında ve Denetimi‘nde olacak bir şekilde Çiftlik Şatosu‘nu çevreliyordu.
Proto-kominizan bir Ortak Mülkiyet İdeali‘nin
hala yaşadığı Manastırlar bile, Toprağın ve Binalar‘ın örgütlenmesi ve Mimari Tarzlar‘ı
Açısı‘ndan Mâlikaneler‘e ve Zengin Kraliyet Sarayları‘na benzemeye başlamıştı.
Bireyselliğin ve Kişisel Mülkiyet‘in yadsıdığı Manastır Hücreleri‘ne Egemen
olan İşbölümü Anlayış‘ı, son derecede Hiyerarşik bir Üretim Süreci‘nin
örgütlenmesi ile sonuçlanıyordu.
Serfiliğin
Doğuşu‘nda, Köylülüğün Boyun Eğişi‘nde Sınıf Mücadelesi‘nin Temel Eksenleri‘nden
biri, Büyük ölçü‘de ‘Silah taşımayı’
Özgürlüğün Önkoşulu hâline getiren, Zırhlı Birlikler‘e Sâhip, Yaşantı‘sı
Güç Gösterileri üzerinde devinen Topraklı Aristokrasi‘nin Tarımsal Emeğe karşı davranışıydı.
Serfleştirilmiş Köylülük, Mâlikane ile o Dönem‘de henüz Avrupa Toprakları‘nın Büyük bir Bölümü‘nü kapsayan Geçit vermez Ormanlar
arasında sıkışıp kalmıştı. Buna karşın,
‘Serbest Köylülük’ Adı‘nı verebileceğimiz, serfleştirilmeye karşı
direnen, ve Lordlar‘ın, Prensler‘in, hatta Kral’ın bile Hesab‘a katması gereken
Siyâsal ve Toplumsal bir Güç oluşturan belli bir Sınıf, Batı Avrupa’da hiç bir Zaman tümüyle ortadan kalkmadı. Bunların Topraklar‘ı
genellikle 50 Dönüm‘ü geçmiyordu. Yâni Hayatlar‘ı, sâdece kendi Geçimlik
Üretimleri‘ni bu Topraklar‘dan elde edebilmelerine Bağlı‘ydı. Yine de kendi
‘Toprakları’ üzerinde Lordları‘nkine benzer, ancak Minyatür bir Egemenlik Haqlar‘ı
ve Dokunulmazlıkları vardı. Ürettikleri kendilerine ve Âileleri‘ne yettiği,
Dayanışma Amacı‘yla oluşturdukları Ortak
Köy ve Kasaba Konseyleri Direnme Gücü‘nü Eli‘nde bulundurabildiği sürece
serfleşmeye, Toprakları‘nı kaybetmeye karşı direniyorlar, Büyük Toprak
Sâhipleri ile sürekli bir Düollo ve Savaş Hâli‘ni koruyorlardı. Bu Mücâdele çoğu zaman Ölümü‘ne, silahlı
olarak, Serbest Köylülüğün İsyanlar‘ı Biçimi‘nde gerçekleşiyordu. Karolenj Hanedan‘ı Dönemi‘nde bu
Serbest Köylüler ve Toprak Sâhipleri, salt Dayanışma Güçler‘i sayesinde hatırı
sayılır bir Sayı‘ya ve Güc‘e erişmişlerdi. Gerçi Aristokratik Kesimler‘in Gücü‘nden
ürken Krallık Otoritesi‘nde Serbest Köylülük zaman zaman bir Müttefik buluyordu
ama bu Dönem‘de Kraliyet‘in henüz Aristokrasi’den Anlamlı bir ölçü‘de
bağımsızlaşacak kadar Özgül Güc‘ü yoktu.
Charlemagne’ın ardından gelen Karolenj
Kralları‘nın Güçsüzlüğü, Derebeyler‘in ve
Kontlar‘ın Güçleri‘ni hatırı sayılır ölçü‘de arttırmalarını takiben 847
de yayınlanan Mersen Kararnamesi’yle
‘Serbest’ Küçük Toprak Sâhipleri‘nin Toprakbeyleri‘ne boyun eğme Zorunluluğu
bizzat Kraliyet Maqam‘ı tarafı‘ndan Mecburi kılındı. Doğu’dan gelen Cermen Qawimleri‘nin son İşgaller‘i
altında korunmaya Muhtaç Serbest Toprak Sâhipler‘i Kesim‘i Topraklı Aristokrasi’ye
Boyun eğmek ve Savaş‘ı kaybetmeyi Qabul etmek Zorunda kalıyordu. Bir süre, ilk
Köylü İsyanları‘nı Hareket‘e geçiren bu Serbest ve Toprak Sâhib‘i Köylü Kesim‘i Direnci‘ni
sürdürdü; ancak 50, 100 Yıl içinde kendi Egemenlikleri‘ni ve Toprakları‘nı Toprakbeyleri‘nin
koruması altına vererek Teslim olmak Zorunda kaldı. Mersen Qararnamesi’nden 100 Yıl kadar sonra,
artık Küçük Toprak Sâhibi Köylülük, yine eski Dayanışma Örgütlenmesi içinde,
ancak Aşağı Saksonya’da, Frisa’da, Germania’nın Dağlık Kesimleri‘nde, Flandre’da Alp ve Pirene’lerde, İngiltere’nin Kuzey ve Doğu bölgelerinde kalmıştı. Bunlar Boyunduruk[17] altındaki Milyonlarca İnsan‘ın Ortasında ‘Özgürlük’ Adalar‘ı oluşturmaya Dewâm
ettiler; ancak Siyâsal ve Toplumsal Güçler‘i, Direniş İmkanları‘nın ortadan
kalkmasıyla birlikte en Asgari Düzey‘e inmişti. Kırsal Coğrafya‘daki bu Değişiklikler‘den
dolayı Batı Dünyası‘nda Nüfus‘un Büyük bir Kitle‘si Sâhip olmadığı Toprağı ekip biçmeye başlamıştı. Köylü‘nün Toprak‘la
İlişki‘si, Âidiyet İlişkisi‘ni dışta bırakan bir ‘Bağlılık’tı. Toprağa Bağlı, Yerleri‘nden edilemeyen Köylüler de,
kendi içlerinde Bölünmüş durumdaydılar. Aristokrasi’ye Bağımlı Topraksız
Köylülüğün bazı Şanslı Üst Kesimler‘i kendi ürettiklerini sâhiplenmekte Özel
bir Şans Sâhib‘i olabiliyorlardı. Bu sâyede, Özgür Çiftçiler‘den oluşan, ancak
Aristokrasi’ye Bağımlı bir Kesim , özellikle Galya’da hatırı sayılır bir Güç olarak ortaya çıkmıştı.
Köylü Özgürlüğü‘nün Şartlar‘ı:
900lü Yıllar‘da
İngiltere’de de hatırı sayılır bir
Kiracı Nufus‘u bulunuyordu. Gerçi bunlar da Bölge‘nin Derebeyi‘ne Huquqsal
olarak Bağlı‘ydılar ama Görevler‘i yalnızca Vergi vermekle Sınırlı‘ydı. En
önemlisi, bir Derebeyi‘nin Arazisi‘ni terkederek başka bir Yer‘e gitme Haqlar‘ı
vardı. Bu bakımından Bağımlılıklar‘ı Sınırlı‘ydı ve Paradoksal bir biçim‘de,
Toprak Sâhib‘i olmamalarına dayanan bir
Özgürlükler‘i vardı. Genel olarak, 1000li Yıllar sonrası bu Kesim, belli bir
ölçü‘de tüm Avrupa’da yer etmiş ‘villani’ ya da ‘villian’ Adı‘nı almıştı: İtalya’da,
Galya’da, Lombardia’da ve Germania’da
bu Terim Homojen bir biçim‘de, Serbest Kiracı Çiftçiler‘e uygulanmaktaydı. Artık Krallık Qanunlar‘ı
da bunları tanımaya başlamış, 5 (precaria)
ya da 20 (livellarii) Yıllık Kira Sözleşmeler‘i
huquqen Güvence‘ye alınmıştı. Bunların kendi Meclisleri‘ni kurma, ya da Yerel Meclisler‘de
Temsil edilme Haqlar‘ı da vardı. Kendilerinin ve Âileleri‘nin Güvenliği‘ne Süreklilik
kazandırmak uğru‘na belli bir Yer‘de Ömürboyu kalma İstekler‘i karşısında, yeni
Tarım Alanlar‘ı açma ihtiyac‘ı bunların hareketi‘ni, ve senyör toprakları‘nı
terkederek yeni bölgeler‘e yerleşmelerini belli bir ölçü‘de gerekli kılıyordu.
Bu ihtiyaç bizzat merkezi Otorite ve Senyörler Tarafı‘ndan da hissedildiğinden,
onlara belli bir Serebsti bahşetmelerini sağlıyordu.
Köylü Direniş‘i:
Geçimlik
Ekonomi Şartlar‘ı, Köylü‘nün Gündelik Yaşamı‘nı çok Dar bir Ufuq‘la
sınırlandırmıştı. Anlatı‘ya Dayalı bir Kültür, Kilise Eğitimi‘nin Köykü Cehaleti‘yle
iç-içe yoğrulmuş Yetersizliği, gezip görme İmkanları‘nın bulunmayışı, bu Yaşantı‘yı
Âile Ortamı‘nın içine kapatmıştı. Doğum Sırası‘ndaki ve sonraki Çocuk Ölümler‘i,
Tifüs, Veba, Ateşli Hastalık Salgınlar‘ı, sürekli olarak Nüfus‘u vuran Deri
Hastalıkları, Sağlık Bilgi‘si Konusu‘nda Köylüler‘in son Derece geri bir durum‘da
olduğunu gösteriyordu. Tarım Teknikler‘i Konusu‘ndaki Bilgisizlik, çoğu zaman
Ölümcül Sonuçlar‘a yol açıyor, Büyük Kıtlıklar, Geçimlik Tarım‘ın o Hassas Denge‘si
Nufus‘u çok Sert Sonuçlar‘a yol açıyor,
Büyük Kıtlıklar, Geçimlik Tarım‘ın o Hassas Denge‘si Nufus‘u çok Sert Biçimler‘de
vurabiliyordu. Sert Şartlar altındaki bu alt Sınıf Yaşantı‘sı, Wahşet ve
Zorbalık Kuralları‘na bağlanmakta hiç de Üst Sınıflar‘ın Yaşam Âdetleri‘nden geri kalmıyordu. Hırsızlık, Cinayet, Kan
gütme, Irz‘a Tecavüz, Çocuklar‘a ve Kadınlar‘a Saldırı Bütün Sınıflar için
ortak olarak bolca rastlanan Suçlar‘dı. Kilise’nin, Köy Kiliseler‘i ve Seminerler‘i
Aracılığı‘yla yaymaya çalıştığı Hristiyan‘ca Ahlaq, bu Halq‘ın ve Soylular‘ın ‘Çobanlığını’ hiç bir zaman elde edemedi.
Kilise’nin Öğretiler‘i, yayıldıkça eski
Pagan İnançları‘yla, ya da Popüler
Kültür Ögeleri‘yle karışarak Acaip bir Bâtıl İtikatlar Zihniyeti‘ne
dönüşmekte pek geç kalmıyordu. Kilise’nin ve Manastırlar‘ın Hristiyan Eğitimi‘ni
biraz olsun yaygınlaştırabilmek için Kilise ve Manastır Okulları‘nı Serfler‘e
açtıkları Konusu‘nda Belgeler bulunmaktadır. Ancak, bu Mücâdele, Feodal Toplum‘un
ve Ekonomi‘nin Şartları‘nda, son derece Sınırlı bir Başarı‘yla İqtifa etmeye Mahkum‘du.
Yine de Köylü‘nün kendine Özgü bir Eğitim Sistem‘i, ve Ahlaq‘i İletişim Ortam‘ı
yarattığını unutmamak gerek. Bu ne Hristiyanlığın, ne de Toprak Köleliği‘nin
dayattığı yarı Disiplinli Yaşam‘ın Ahlaqı‘ydı. Daha çok, Âile içindeki Kişisel
Dayanışma‘ya, Yoğunlaşma Yerleri‘nde ise, Köy Toplulukları‘nın içinde yer eden
Direnme ve biraraya gelme Duygusu‘nun Hareket‘e geçirdiği bir Kültür‘dü. Açlık
ve Hastalık Zamanları‘nda Karşılıklı Yardımlaşma ve Dayanışma, bölünen Âileler‘in
birleştirilemsi, Kaçaklar‘ın saklanması Yolu‘yla gösterilen Desdekler, Târımsal
Emeği ve Bilgi‘yi yücelten, yeni Kuşaklar‘ın
Eğitimi‘ni Âile Büyükleri‘nin Bilgileri‘nden oluşturmaya Eğilim‘i olan
bir Zihniyet Yapısı‘ydı bu. Bu Zihniyet Yapılar‘ı üzerinde, zamanla daha Somut
Birlikler ve Bağdaşmalar da İnşa edilmekteydi: consorteria , vicinia ya
da condoma Ad‘ı verilen Âile ve Köy
Yardımlaşma Birlikler‘i Eğitim‘in, Dayanışma‘nın ve İletişim‘in odaklarını
oluşturuyorlardı.
Köylülüğün
Gündelik Dayanışma İhtiyaçları‘nın oluşturduğu bu Birlikler, Eğitsellik ve Bilinçlenme
bakımından, Ortaçağlar‘ın Şartları‘na Özgürlük waad‘etmekten oldukça Uzak‘tılar.
Yaşam Şartlar‘ı zorlaştıkça, Soylu Sınıflar Köylü üzerindeki Baskı‘yı
arttırmaktaydılar. Buna karşı geliştirilen Cewâp, Geleneksel bir
Memnuniyetsizliği belli etme Biçim‘i olan ‘Pasif
Direniş’ ve pravus excessus’ denen
‘Kötü Niyetlilik’ti. Serfler bazen Ürünleri‘ni
saklayarak, hatta yok ederek ‘Efendi’lerinin karşısına çıkmaytaydılar. Mâlikane
Arazileri‘nden kaçma Girişimleri‘ne bolca rastlanmaktaydı. Mâlikane Kayıtları‘nın
servi absarii[18] İbâre‘si altındaki Qısımlar boş değildir. Kaçaklar
genellikle Soygunculuk Çeteler‘i, ya da Dilenci, Serseri Gruplar‘ı
oluşturmakta, Manastırlar‘a sığınmadıklarında yakalanıp Zincir‘e vurulmuş, geri
getiriliyor, Köle olarak satılıyor, cezalandırılıyor, damgalanıyorlardı. Son
derece‘de Ağır Fiziksel Cezalar‘a karşın Kaçakçılığın önlenebilmesi Mümkün
değildi. Köylü Haydutluğu, Kaçaklar‘ın belli bir Dönem için tek Yaşam İdeal‘i
olarak kaldı: bir taraftan Köylüler arasında Hikâyeler Yolu‘yla Ün salan Haydut
Çete Liderler‘i, diğer taraftan Kardeşlik Örgütler‘i sürekli olarak oluşmaktaydılar.
Bunlar Yol kesiyor, Kötü davranan Soylu Âileler‘in Ğyeleri‘nden ve Vergi Toplayıcıları‘ndan
Öc alıyorlardı. Ev Suçlar‘ı Kategorisi
de oldukça Kabarık‘tı.
Hizmetciler tarafından zehirlenen,
soyulan Aristokratlar ve yanaşmaları gittikçe artıyordu. Feodalite’nin en büyük
suç Kategorileri‘nden birini Teşkil eden ‘Ev Suçları’ Efendi‘nin Kişiliği‘ne ve
Mülkü‘ne yapılan her türlü Suç‘u kapsamakta ve son Derece‘de Ağır Biçimler‘de
cezalandırılmaktaydı. Toprakbeyleri‘nin aynı zamanda Bölge‘nin Yargıc‘ı olduğu
düşünülürse Adalet‘in ‘Kötü‘ye
Kullanımı‘nın’ özellikle bu tür Suçlar‘da ne derecede artabileceği ve
keyfileşeceğini anlamak Zor değildir. Son olarak, Otoriteler tarafından sıkı
bir şekil‘de yasaklanmasına rağmen Gizli
Birlikler, Loncalar, Dayanışma Birlikleri ve Gizli Kardeşkik Örgütler‘i Toprağa
Bağlılık‘tan Kurtulma Girişimi‘ndeki Köylüler‘in Çabaları‘nın Ürünler‘i olarak
ortaya çıkıyorlardı. Bazen bu Örgütler‘in Çevresi‘nde, bazen Baskı altındaki
Köylülüğün kendi sıçrayışıyla Başgösteren çok Sayı‘da Köylü ayaklanması 700 ve
800lü Yıllar‘dan başlayarak İtalya’nın,
Galya’nın, Frisia’nın, Flandre’ın, Saksonya’nın Kırsal Bölgeleri‘ni sardı.
Bu İsyanlar‘da, Kadın Erkek Serf Çeteler‘i Senyör Toprakları‘na ve Şatoları‘na
saldırıp saldırıp , Ekinler‘i ve Araçlar‘ı Ateş‘e veriyor, Şatolar‘a saldırmaktaydılar.
Bu Başkaldırılar, Düzenli bir şekilde karşıdan gelen bir Göç Harekatı‘yla, Köylüler‘in
qatl‘edilmesi, sıra sıra sallandırılmasıyla sonuçlanıyordu.
Ortaçağlar’da Avrupa Harita‘sı:
Karolenj İmparatorluğu’nun Orta ve Batı Avrupa üzerindeki Birleştirici Etki‘si
Hanedan’ın Çöküşü‘yle birlikte Etkisi‘ni kaybetmişti. Ancak, Sonuçta, geride
Güçlü bir Kilise-Dewlet Geleneği Monarşik Gelenekler‘e bağlanmaya Eğilim
gösteren bir Zırhlı Şövalye Sınıfı‘ndan oluşan bir Ordu, ve Hristiyanlaşmış Kitleler
bırakmıştı. Avrupa Harita‘sı ise, hala Beşeri Coğrafta bakımı‘ndan
Büyük bir Çeşitlilik gösteriyordu. Charlemagne’ın
Sarayı‘nda büyümüş Wessex’li İngiliz Kralı Egbert, Monarşik Geleneği yaymak üzere Anglo-Sakson Bölgeleri‘ni Egemenliği altına aldı (839). 937 de İngiltere’de Ethelstan, ‘Viking Akınları’ Dönemi‘nde İngiltere’nin
çeşitli Bölgeleri‘ne yerleşen Danlar’ı
Yenilgi‘ye uğratarak, Frank
Sarayı’nda İqtidar‘ın Feodal parçalanması Yönü‘nde oldukça Etkili olmuş bir Kurumu‘nu, ‘major domo’ katı‘nı kaldırarak, oldukça
Sağlam bir İdârî Aygıt‘a Sâhip bir Dewlet Sistem‘i kurmuştu. Ancak Pagan Danimarkalılar çok geçmeden tüm İngiltere’yi Boyunduruk altına alarak
çok geçmeden Hristiyanlığı Qabul ettiler (1035). Dolayısıyla, Feodal Bağlar‘ın
geliştiği 900 ve 1000li Yıllar, İngiltere’de
Soylular ve Ulusal Gruplar arasındaki Sonu gelmez bir Mücâdele içinde geçti. Normanlar, Danimarkalılar, Anglo-Saksonlar Monarşik İqtidarı ele
geçirmek uğru‘na sürekli olarak savaştılar. Bu Savaşlar Farqlı Zihniyet ve
Örgütlenme Yapıları‘na Sâhip halqlar ve Sınıflar arasında geçiyordu. Dewlet‘in
Birliği‘nin korunması bu Şartlar altında İmkansız‘dı. Böylece değişik Ulusal
Gruplar kendi Düklükleri‘ni, Mâlikaneleri‘ni ve Şatoları‘nı kurarak, kendi Serflikleri‘ni
işe koşarak yaşamaya ve birbirleriyle savaşmaya daldılar. Bu Dönem‘de Anglo-Sakson Qabileler‘i, İqtidar‘ın
belli bir ölçü‘de merkezileşmesiyle birlikte hala Kaynağı‘nı eski Qabile Sistemi‘nde
bulan Eşitsizlikler‘le bölünmüş bir Toplumsal Düzen içerisinde yaşıyorlardı.
Yeni Dewletler:
800 ve
1100lü Yıllar arası, tüm Avrupa ve İngiltere’de yeni Monarşik Dewletler‘in
oluştuğu Çağ’dır. Bu Süreç içinde, Anglo-Sakson Qabileleri, Denizci ve Talancı
Vikingler , Danimarkalılar az veya
çok Geleneksel Merkezler‘e ( Frank
ya da İngiliz Sarayı‘na, Papalığa)
Bağımlı Vassal Krallıklar oluşturdular. 869 da Talan Amaçlı bir Sefer Sırası‘nda
Seine Ağzı‘na yerleşen Danimarka Vikingleri çekilip gitmediler ve orada Yerleşik Hayat‘a
geçerek Norman adını aldılar. 911 de Frank
Kral‘ı Charles ile Viking Şef‘i Rollo arasında aktedilen bir Anlaşma‘yla, Bölge‘nin savunmasını
üstlenmesine karşılık Vassal bir Krallık oluşturuldu. Vikingler‘in bir başka Kol‘u (Varangue
ya da Variag’lar), Prens Rurik Komutası‘nda yerleştikleri Rusya içlerinde Hristiyanlığı kabul
ederek Rus Dewletleri‘nden İlki‘ni
kurdular.
Karolenj
Hanedanı’nın Frank Krallığı’nda
gerçekleştirdiğini, bu Hanedan‘ın Çöküşü‘nden sonra Otto Hanedan‘ı Germania’da
gerçekleştirmeye çalışmıştı. İqtidar‘ın en bölük pörçük, Nufus‘un Sonsuz bir Çeşitlilik‘te,
İç Mücâdeleler‘in neredeyse Sonsuz bir Yoğunlukta olduğu bir Bölge‘de, Otto Hanedan‘ı, 900lü Yıllar‘ın Sonları‘nda
‘Bölünemez Krallık’ Sözcüğü‘nü Slogan
edinmişti. Ancak Otto’nun önünde çok
sayıda Feodal Nitelikli Engel bulunmaktaydı. Herşey‘den önce Töre‘ye göre,
Kral’ın Soylular Meclis‘i Tarafı‘ndan
seçilmesi gerekiyordu. Dolayısıyla Kraliyet Otorite‘si Soylular Tarafı‘ndan
Sürekli bir Denetim ve Yaptırım altında tutuluyodu. Karoloenj İmparatorluğu‘nda olduğu gibi Kral’ın Siyâsal ve Askeri Güc‘ü Kraliyet Arazileri‘nden ve
Malikaneler‘den geliyordu. Kral’ın İqtidarı‘nın Dayanakları ise ‘Ulusal Kilise’
üzerindeki Otorite‘si, Piyasa, Maden,
‘Tuz Kaynakları’, Ormanlar‘dan yapılan Avcılık, Güvenliği sağlanmış Yollar, Yahudi Tüccârları‘na sağlanan Ticâri
Kolaylıklar, Para Basma Haqq‘ı ve Kutsal bir Kişilik‘ten İbâret‘ti. Diğer bir değişle, Monarşik Otorite Herşey‘den
önce, Feodal Toplum‘un birbirinden Uzak, İletişimsiz Birimler‘i arasında İletişim‘i,
Bağlantılar‘ı oluşturabilecek oldukça Cılız Bağlar ve Örgütlenmeler üzerinde
duruyordu. Sadece Yahudiler’in ve Levantenler‘in Eli‘nde bulunan Ticâret
pek Verimli bir Kaynak değildi. Madenler Büyük Ölçü‘de terkedilmiş, Şehir Zanaatlar‘ı
çökmüştü. Kendine Yeterli Kır Ekonomi‘si, yaşamak için Kral‘ın Yardımı‘na Gereksinim
duymuyordu.
I.Otto,
Sonuçsuz Çabalar‘ın ardından, Selef‘i Charlamagne
gibi başka bir Otorite Kaynağı‘nı kullanmaya yöneldi: Kilise. İlk iş olarak Kilise Arazileri‘nin çoğaltılması ve
zenginleştirilmesi yönünde Bağış Politikalar‘ı Yürürlüğe konuldu. Monarşi‘nin
başlıca Dayanaklar‘ı haline gelen Piskoposlar‘a ve hatta Papazlar‘a, Mâlikane
Sâhipleri‘nkini fersah fersah aşan Huquqsal Yargı Yetkileri kazandırıldı.
Kilise, buna karşılık Kraliyet‘i Askeri ve Mali bakımdan Desdekleme Yükümü‘yle
donatılmıştı; Kraliyet Ordusu‘nun ve Harcamaları‘nın 2/3 ü Ulusal Kilise
tarafından karşılanıyordu. Özellikle Ruhbanlar‘ın ‚Bekarlığı’ İlke‘si, Kraliyet
Otoritesi‘ne Gölge düşürecek yeni Hanedanlar‘ın doğma Tehlikesi‘ni bertaraf
ediyordu.
Daha Zengin
bir Bölge olan Kuzey İtalya, Otto’nun Hedefi‘ydi. Frank Krallığı üzerinde hak Talep
etmesine rağmen Egemenliği‘ni kuramamış, bunun üzerine İtalya’ya yönelmişti. 997’de Otto
III dönemi‘nde Roma İmparatorluğu’na
öykünen Krallık yeniden Tesis edildi.
Böylece Güc Denge‘si yavaş yavaş Kuzey aleyhine yeniden kuruldu. Artık
yeni Başkent Roma’ydı. Otto Hanedanı’nın derlediği Büyük
Askeri, Ekonomik ve Siyâsal Güç Meyveleri‘ni vermekte gecikmedi: Bunun en
Önemli Sonuc‘u önceleri oldukça Tehdid edici bir Göçebe Uygarlığı‘na Sâhip olan
Polonya ve Macaristan Köylüleri‘nin serfleştirilmeleri ve
Hristiyanlaştırılması oldu. ‘Res Publica
Christiana’ Dawası‘nın Doğu’da
amaçladığı, bir Papazlar, Manastırlar, Şövalyeler Ordusu‘yla ‘Barbarları’ ehlileştirmek,
Hristiyanlaştırmak ve Toprağa bağlamaktı. Bu Yön‘de en büyük Çaba‘yı Cluny ve Cistercia Manastırları’nın yanında 1120 dw Norbert Xanten
tarafından kurulan Premonstratensia Kardeşliği üstlenmişti. Üyeler‘i Keşiş
değildiler, Manastırlar‘a kapanmaktan çok
Elbe’nin Doğusu‘nda Gezgin
Waazlık ve Misyonerlik Etkinlikleri‘ni yürütmekle Görevli‘ydler. ‘Canons regular’ Ad‘ı verilen Üye Râhipler, Waqıf Örgütleri‘ni oluşturmakla
uğraşıyor, ve ‘Regula’ Adı verilen
bir Kurallar Yığını uyarınca Yaşamları‘nı ve Çalışmaları‘nı sürdürüyorlardı.
Venerabilis Bede
0675-0735
İngiliz Düşünür‘ü.. Saint de denir. Venerable (Saygıdeğer demek).
İngiltere’deki Latin Kültürü‘nün Öncüleri‘nden. Katolik Teoloji’nin en Ünlü Düşünürleri‘ndendir. Özel bir Görüş‘ü
bulunmamakla beraber Hayât‘ı boyunca
Çeşitli Bilim Dalları‘nı öğrenmek ve öğretmekle uğraştı.
Eserler‘i:
-Anglosaksonlar‘ın Kilise Târih‘i, 5
Cilt.
Albinus-Flaccus Alcuin
0735-0806
İngiliz Düşünür‘ü..
Düşünürlüğü’nden
çok İmparator Charlemagne’in Dost‘u
ve Öğütçüsü olarak Palantina Akademisi’ni
ve birçok Manastır Okulları‘nı kurmakla Ünlü.
Grek ve Latin Eserleri‘nin Yayılması’nda ve yeniden Basılması’nda Yararlı
oldu.
Eserler‘i:
-Opera[19],
Johannes Scotus Eriugena
0815-0877
İrlanda’lı düşünür.
Ortaçağ Hristiyan Felsefesi’nin Skolastik Dönemi’nin Kurucu‘su.
Hayât‘ı
üstüne az Şey biliniyor. Uscu’ydu.Yeni-Platonculuğa
dayanan Mistik ve Panteist bir Öğreti geliştirdi. O’na göre :
Tanrı
Mutlaq Yokluk, Sonsuz‘dan
gelip Sonsuz‘a giden bir Sır’dır.
İnsan da bir Sır’dır, çünkü İnsan da
bir Tanrı’dır. Oğul, Baba’dan doğdu,
demek ki Baba’dan başka bir Şey
olamaz. İnsan Küçük Çap‘ta bir Evren‘dir, Evrensel Bütün Varlıklar‘ı kendinde
özetler. Varlığımız’dan kuşkulanmamalıyız, düşündüğümüz için varız. İnsan Günah
işleyerek Melekler‘den ayrıldı, ama Töwbe ederek İlâhiliğe yükselebilir. Günah,
(yani Erdemsizlik,) İnsan‘ın Beden Yapısı‘ndan gelir, bir bakıma İnsan
Duyuları‘nın gelişmekte olan İnsan Aql’ı üstündeki Egemenliği‘nin Sonucu‘dur. Demek
ki Erdemsizlik
İnsan için Zorunlu‘dur. Erdemsizlik substantiellement
[20] yoktur. Tanrı’dan Ayrılış, Düşüş bir
Yoksunluk‘tan başka bir Şey değildir. Demek ki
Mutlaq Kötülük, yani Erdemsizlik,
yani Şeytân
yoktur. Erdemsizlik Yaşama‘nın
Yokluğu demektir. Bir Varlık‘tan bütün İyi Şeyler‘i kaldırın, onu yoketmiş
olursunuz. Yaratma, Baş‘ı
gibi Son‘u da olmayan bir Oluş‘tur. O, olmuş değildir, oluyor. Hepimiz,
Varlığımız‘ın Kökleri‘yle, Baş ve Son olarak Sonsuzluğun İçindeyiz.‘
Bu
Düşünceler‘i Eriugena’yı Kilise’nin
ve kendisini tutan İmparator’un Gözü‘nden
düşürmüş, Perişan etmiştir. Kimi Metinler‘de O’nun öldürüldüğü söylenir.
Batı
Târihi’nin Ortaçağı’nı başlatan Scotus, Skolastiğin en Aydın Düşünür‘ü
sayılır. İncil’de anlatılan Öyküler‘in Bilgisizler için yazıldığına, gerçekte
bunların bambaşka Sembolik Anlamlar‘ı olduğuna inanıyordu.
O’na
göre İnsan Rûh‘u Bilim ve Bilgelik‘le bütün bunların Üstüne yükselip Tanrı’yla
aynılaşabilirdi. Başta İnsanlar olmak üzere Düşmüş
bütün Varlıklar bir Gün mutlaka Tanrı’ya döneceklerdi. Erdem’in Tanrı’yı Araçsız olarak tanımaktan başka Armağan‘ı, Günâh’ın Wicdân Azâbı‘ndan başka Ceza‘sı
yoktur. Cennet, Cehennem gibi Öyküler Maddî değil, Mânewi’dir. Çünkü Kurtuluş,
Tanrıca topyekun önceden Taqdir edilmiş’tir[21].
Eserler’i:
Yazılar‘ın
Çoğu kayboldu.
-Corpus Areopagiticum ,Saint-Pavlos’u
dinledikten sonra Hristiyan olan ve Galler‘e
Hawarîlik eden bir Aziz olan Dionysios Areopagita’in[22] Bütün Eserleri’ni bu Ad‘la Grekçe’den Latince’ye çevirdi. Bu Çeviri‘yle birlikte Gottschalk’ın Sapkınlığı dolayısıyla yazdığı De Divina Praedestinatione’si
O’nu Kilise’nin Gözü‘nden düşürdü.
-Migne’nin 122 Ciltlik Patrologie Latine’inde toplandı.
-Divisione
Naturae, En Önemli Eser‘i.
Lietprand de Cremone
0929-0972
Fransız Düşünür‘ü...
Cremone Piskopos‘u.. Bir çok Değerli
Târihsel Belgeler‘in Yazar‘ı..
Engels Aile‘nin Kökeni’nde
O’ndan şu Alıntı‘da bulunur:
‘Kutsal Cermen
İmparatorluğu’nda 900ler‘de en büyük Sanayi Kolu Hadım İmâlatı‘ydı. Bunları Maures (Magribliker) in
Haremler‘i için Büyük Kârlar‘la İspanya’ya
İhrâç ediyorlardı… Hristiyanlık, Antik Köleciliğin ortadan kalkmasında tamamen
Masum‘dur. Roma İmparatorluğu’nda
Hristiyanlık yüzyıllarca Kölecilik‘le İçli dışlı yaşadı. Daha sonra da
Hristiyanlar‘ın kendilerini vermiş bulundukları Köle Ticâreti‘ni asla
engellemedi, ne Kuzey’deki Almanlar‘ın,
ne Akdeniz’deki Venedikliler‘in Köle Ticâreti‘ni, ne de daha sonraki Zenci Köle
Alımsatımı‘nı. Kölecilik, Kârlı olmaktan çıktığı içindir ki ortadan kalktı.’
Aelfric
0955-01020
İngiliz Düşünür‘ü.. Teolog..
Latin Dili Uzmanlığı‘yla ve Kilise Târih‘i
üstündeki Araştırmaları‘yla tanındı.
Eser‘i:
-Homiliae Catholicae,
Gerbert D’aurillac
0940-1003
Fransız Düşünür‘ü..
999‘dan
Ölümü‘ne dek Silvester II Adı‘yla
Papalık yaptı.
Katolikliğin en Büyük Din Adam‘ı Mewkii‘ne geldi. Kaiser Ottos III.ün Dost‘u ve Öğretmeni‘ydi. Polonya ve Maceristan’da
Kilise‘yi Organize etti.
Araplar‘ın
Öğrenci‘si olarak nitelenir. 800lerin Bilimi‘ni
tek başına Temsil eder.
Aurillac Manastırı’nda yetiştiği için
bu Ad‘ı alır.
Hidrolik
bir Org yapmak, Abak’ı Avrupa’da ilk kez kullanmak, Çeşitli
Matematik Lewhalar‘ı İcat etmek gibi pek çok Bilimsel Çalışmalar‘ı vardır. Çağı‘nı
etkiledi. Papalık Târihi’nde benzeri O’ndan sonra da gelmedi.
Goethe’nin Faust’un Kişiliği‘ni saptarken O’nun Hayâtı‘ndan esinlendiği
söylenir.
Büyücülük‘le
suçlandı
Eserler’i:
-Gerbert’in Eserler‘i , Bütün Eserler‘i Adı‘yla
yayınlandı.
Pierre Beranger de Tours
0998-1088
Fransız Teolog.
Gerçeğin
Herşey‘den Üstün olduğunu, Ölçüt‘ün de İnsan Usu‘na Uygunluk‘ta aranabileceğini
savundu.
Kilise’nin Us dışı Dogmaları‘yla
savaştı. Şarab‘ın İsâ’nın Kan‘ı ve
Ekmeğin de İsâ’nın Wucûd‘u olduğu
Dogması‘na Karşı koyduğu için Kilise’nin Düşmanlığı‘nı kazandı. Birçok kez
Mahkum edildi. Pişman olduğunu söyleyerek kurtuldu ama ‘Us‘un Üstünlüğü,
saçmalanmaksızın İnkar edilemez’ Tezi‘ni savunmaya Dewâm etti.
Lanfranc
1005-1089
İtalyan Düşünür‘ü..
Skolastik
Hristiyan Felsefe‘si Düşünürleri‘nden...
Normandiya’da Bec Papazı’ydı. Daha sonra Canterbery
Başpiskopos‘u oldu. A.Weber O’nu ‘Azbulunur Değerli Zihin’ olarak
niteler. Neler söylediği ve yazdığı
üstüne Bilgi yok. Anselmus O’nun
Halef‘i sayılır.
Eserler‘i:
-Opera, Bütün Eserler‘i, Dom
D’ Archery tarafından yayınlandı.[23]
Saint Anselmus (Anselme)
1033-1109
İtalyan Düşünür‘ü..
Ortaçağ Skolastisizmi’nin Önemli Düşünürleri‘nden.
Patristik Tertullianus’un 200lü Yıllar‘da
söylediği ‘Anlamadığım için inanıyorum’
Karşı, ‘Anlamak için inanıyorum ‘
dedi. Yine de İnanç, Baş İlkesi‘dir. Felsefe’yi Teoloji’nin Hizmeti‘ne soktu.
Tanrı’yı tanıtlamak için ileri
sürdüğü Ontolojik Kanıt‘ı Ünlü‘dür.
Bu Kanıt, Ters Yol‘dan işleyerek, Varlığı Düşünce‘den çıkarır.
O’na göre,
Tanrı Düşünce‘si, En Yetkin Varlık Düşüncesi‘dir. En Yetkin Varlık
olabilmek için Var olmak gerekir, çünkü böyle olmasa var olma Eylem‘i Eksik
kalır ve Varlık, En Yetkin Varlık olamazdı.
Platon’un (ö.MÖ.347) İzi‘nden yürüyerek
Aşırı Gerçekçilik’i savundu.
Kilise’nin
Gözde‘si oldu ve kendisine 2.Augustinus
denildi.
Eserler‘i:
-Bütün Eserleri‘nin Toplubasımı, Migne Kolleksiyon‘u, [24]
-Cur
Deus homo,
-De veritate,
-Monologium,
-Proslogium,
-De incarnatione sancti spiritus,
-Liber de conceptu virginali tonem
respondentum pro insipiente,
NOMİNALİZM
Genel Kavramlar’ın hiç bir
Varlıklar‘ı olmadığını ve birer Ad’dan İbâret bulunduğunu savunan Öğreti..
Adcılığı 1000ler‘in Sonlarına doğru, Compiegne
Papaz‘ı Roscelin ileri sürdü. O’na
göre Genel Kavramlar[25] birtakım
Sesler‘den ve Adlar‘dan başka bir Şey değildirler, sadece birer ‘Müsemmasız İsim’dirler ve hiç bir
Gerçeklikler‘i yoktur. Roscelin’in
bu Tez‘i, Kilise’yi sarstı. Kilise başta Tanrı olmak üzere, tümüyle Genel Kavramlar’a dayanmaktaydı. Genel Kavramlar, Gerçek sayılmazsa, Kilise de Gerçek
sayılamaz‘dı. Bu yüzden, hemen Bütün Ortaçağ, Adcılar’la Genel Kavramlar’ı Gerçek sayan Gerçekçiler’in[26] Kavgaları‘yla
kaplanmıştır.
Abaelardus, Kavramcılık[27] Öğretisi‘ni ortaya
atarak her 2 Düşünce‘yi uzlaştırmaya çalıştı. Adcılık, Öğreti olarak
1000ler‘de ortaya atılmakla beraber,
Düşünce Kök‘ü Antikite’dedir. Grek’te
Stoacılar
ve Epikuroscu’lar, Adcı‘ydılar. Kinik
Düşünür Antistenes, Platon’un (ö.
MÖ.347) Gerçek saydığı İde’leri için ‘At’ı pek iyi görüyorum ama Atlığı göremiyorum’ demişti. Aristoteles de Platon İde’lerinin
Gerçeklikleri‘ne Karşı çıkmıştı.
Müslüman Dünyâ‘da Sünnî Kelâm’ın Adcı olduğu söylenebilir.
Dışımızdaki Bağımsız Varlıklar‘la ilişkili olmayan Mefhumât-ı Sırfa‘yı[28] ‘Müsemmasız İsimler’ saydılar. Gerçek, ancak Nesnel Varlığı olan
Şey‘di.
1300ler‘de Adcı Gezimcilik bu Tez‘i geliştirerek Kilise’yi sarsmaya dewam
etti. Kilise ile Dünyâ İşleri‘ni ayırmaya zorladılar.
1700ler’in Duyumcular’ı da Adcı‘dırlar. Duyumcu Condillac, ‘Tümeller Ad‘dan başka bir
Şey olsalardı Tümel olmazlardı’ der.
Marxistler Adcılığı
Ortaçağ için İlerici bir Çizgi olarak
Qabul ederler.
Joane Roscelin
1050-1112
Fransız Düşünür‘ü[29]..
‚Skolastiğin
Temeli‘ne ilk Kazma‘yı vuran Skolastik
Düşünür‘, denir. Fransa’da Compiegne Papazı‘ydı..
Ortaçağ’da
Maddeciliğin İlk Kımıltısı olan ve sonradan Ockham’lı William’ın
geliştireceği ve öğreteceği Nominalizm Tez‘i 1090‘a doğru ilk kez O’nun Tarafı‘ndan
ileri sürüldü.
O’na göre Genel
Kavramlar[30] birer Ad’dan, Sesler‘den[31] başka bir Şey
değildir. Gerçek Varlıklar, Tümel olanlar değil, Bireysel
olanlardır. Yâni sâdece Duyular‘la algılananlar Gerçek‘tir. Elma Ağacı,
Erik Ağac‘ı, Armut Ağac‘ı Gerçek‘tir;
ama bütün bunların Tümel‘i olan Ağaç,
Gerçek
değildir.
Bu tez,
Skolastik Realizm‘i
sarstı. Başta Tanrı, Dogmalar Tümeller‘di.
Baba-Oğul-Kutsal Rûh her biri ayrı
bir Tanrı olarak 3 Tanrı‘dır, Gerçek olan bu Bireyseller’dir, bunları tek Tanrı
yapan Trinite Tümel’i, gerçekte varolmayan bir Ad’dan başka bir Şey değildir.
O bu İddia‘ya rağmen Anti-Hristiyan
değildir. Ama nereye varacağı bilinmeyen bir Tez‘di bu. İlkin Katolik
Kilise‘si, kendisini, Hristiyanlar‘ın
Toplam‘ı değil, onların üstünde Üniversel bir Güç olarak görüyordu. Başta Piskopos Champeau’lu
Guillaume olmak üzere Bütün Kilise
ayaklandı.
Soissons Meclis‘i, 1092 de Roselin’i Tewbe‘ye çağırdı. O da Çağrı‘ya uydu. Böylece Tez‘i de 200
uyumaya başladı.
1320‘ye
doğru William O’nu yeniden ortaya
attı. Nominalistler‘ce Realistler‘in Büyük Kavgası‘nı başlattı.
Eserleri‘nden
Bugün‘e sâdece Anselmus’a yazdığı
bir Mektup gelebildi.
REALİZM
Varlığın, İnsan Bilinci‘nden
Bağımsız ve Nesnel olarak varolduğunu ilerisüren Anlayış.
I.İlkçağ:
Lenin’in
(ö.1924) Deyimi‘yle ‘Tımarhane‘den ya da İdealist Düşünürler‘in Okulu‘ndan
çıkmamış’ her İnsan, Çevresi‘nde, Bilinç‘ten
Bağımsız bir Dünyâ bulunduğunu
bilir. Taşlar‘ı, Topraklar‘ı, Ağaçlar‘ı vb. Vareden, İnsan Bilinc‘i değildir.
Çünkü bunlar Dünyâ üstü‘nde İnsan varolmadan önce de vardı. Dünyâ, Milyarlarca
Yılı‘nı, bu Doğal Varlıkları‘yla birlikte İnsansız yaşadı. Örneğin Kuşlar‘ın, kendi Bilinci‘nin
ya da İnsan Bilinci‘nin Ürün‘ü olmadığını ve kendisinin dışında Bağımsız olarak
var bulunduğunu Çocuklar bile bilir. Kendiliğinden Maddecilik [32] Anlayışı‘na Uygun olarak İlk İnsanlar‘ın
bu Gerçekcilik
Anlayışları’na denir,ya da Çocuksu Gerçekçilik[33].
Düşünsel Alan‘da ‚Hint’te Vedenta, Çin’de Konfüçyüsçülük
ve Antikçağ‘da Elea Öğreti‘si ileri
sürülünceye kadar bu Anlayış sürdü‘ denilir. Güçsüz Yanlar‘ı vardı.
1.si Öz ile Olgu’yu özdeşleştirmesi
gelir. İdealist Felsefe O’nun bu Yanı‘nı
Deşifre etti. Öz‘ü ‚bilinemeyene ve varolmayana‘
indirgeyerek Olgu‘yu, yani Görünüş‘ü
Gerçekdışı saydı.
2.Güçsüz
yanı, pek Doğal bulduğu Dünyâ‘nın Varlığı Sorunu‘nu Önemsemeyişi‘dir. Mach Öğreti‘si Dünyâ‘nın Varlığı Sorunu‘nun
hiç bir Önem taşımadığını öne sürerek,
Tek Gerçekliğin Duyumlar olduğunu
söyledi.
Materyalist Felsefe, Bilgi ve Bilim‘in
Temeli‘ni onun üzerine kurdu.
II.Antikçağ:
Objektif Gerçeği Gerçek saymama Anlamı‘ndaki Ortaçağ
Gerçekçiliği‘nin Tohumlar‘ı Antikçağ Grekleri‘nce atılmıştır. Elea Öğreti‘si, Platon ve Aristoteles
(ö.MÖ.322) bu Anlam‘daki Gerçekçiliğin
Kurucuları‘dır. Bu Anlayışlar‘a göre Gerçek,
Bireysel olan değil, Tümel
olandır[34]. Tümeller‘se ancak Bireyseller‘de varolabilirler, kendi başlarına bir
Varlıklar‘ı yoktur. Örneğin Dünyâ‘da Eşekler vardır, ama Eşeklik yoktur.
Eşeklik bir Tümel’dir[35] ve ancak Bireysel bir Eşek‘te varolabilir. Gerçek olan, Eşekler (Bireysellikler)
değil, Eşeklik (Tümel)’dir. Çünkü Eşekliği ortadan kaldırın, Dünyâ‘da Eşek kalmaz.
Eşek, Varoluşu‘nu Eşekliğe Borçlu‘dur. Bireysel
Eşekler‘in Varoluş’ları[36]
bulunduğu halde Varlık‘ları[37] bulunmamasına karşı, Tümel Eşekliğin Varoluş‘u
yoktur ama Varlığı vardır. Gerçek
‘Bağımlı Varoluş‘u değil, Bağımsız Varlığı olandır’. Dünyâ‘da bulunan
Bütün Bireysellikler Varlıkları‘nı başka bir Varlığa Borçlu‘durlar,
bu yüzden Gerçek değillerdir. Tümeller‘se Bağımsız bir Varlığı
olanlardır, bu yüzden Gerçek‘tirler. Bu yüzdendir ki Varoluşlar‘ı
bulunan Bireysellikler Gerçek değillerdir, Görüntü‘dürler;Varoluşlar‘ı
bulunmayan Tümeller‘se Gerçek‘tirler.
[38]
Elealılar ile Platon
bu Tez‘in Tomurcuğunu taşırlar. Ne Eleacılar,
ne de Platon’da İdea’lar, bir Varoluş yüklememe Cesâreti‘ni
gösterir. Parmenides’e göre Tek olan
Varlık Küre biçimindedir. Demek ki Maddesel‘dir
ve Varoluş‘u da vardır. Platon’da
(ö.Mö.347) da İdealar , bir İdealar Evreni‘nde yaşarlar. Yükselmiş
Rûhlar gidip onları görebilirler.
Antik
Grek Felsefesi’nde bu İdealist Tez‘in gerçek Sâhib‘i Aristoteles’tir. İlk kez Aristoteles’tir
ki İdealizm Açısı‘ndan Çelişki‘den
kurtulup Tümeller‘e ayrıca birer Varoluş yükler. Tümeller Ussal,
Bireyseller‘se Duyusal’dır[39].
III.Ortaçağ:
Eleacılık,
Platon ve Aristoteles Temeli‘ne dayanan Ortaçağ Gerçekliği, Bilimsel Gerçekçilik Anlayışı‘na tümüyle Ters bir Anlam taşır ve
Objektif
Gerçekliğin Gerçek
olmadığını, asıl Gerçekliğin Düşünce Ürünler‘i[40] olduğunu ileri sürer. Tümeller Gerçek‘tirler[41] ve Tümel,
Nesne‘den öncedir[42]. Bu şu demektir: Eşekler Gerçek
değildir ve Eşeklik Eşekler‘den önce gelir.
Özellikle Anselmus’la Champeaux’lu
Gillaume’un savundukları bu İdealist
Tez‘e karşı Nominalistler, Tümeller Adlar‘dır[43] ve Tümel Nesne‘den sonradır [44] Tezi‘yle karşı çıktılar. Tümel‘i
Gerçek saydıklarından dolayı Gerçekçi Adı‘nı alan Düşünürler‘in Tezler‘i
altında , Roma Katolik Kilisesi’nin Tez‘i yatar. Bundan başka Hıristiyanlık,
başta Tanrı Kavram‘ı olmak üzere
bütünüyle Tümeller‘e dayanır. Tümeller
Gerçek sayılmazsa Tanrı’nın da Gerçek
sayılmaması gerekir. Ne var ki Tümeller‘in
Sözcükler‘den ve Sesler’den[45] İbâret bulunduğu Açık‘tır, Kırmızı bir Ad‘dır ki ancak Kırmızı bir Çiçek‘te ya da Kırmızı bir Böcek‘te
varlaşır. Evren‘de bir Özne‘ye yüklenmeksizin kendibaşına Varlığı olan bir Kırmızı
yoktur. Tümeller, Nesneler‘den, önce değil, elbette sonra gelirler. Önce Kırmızı Çiçekleri ve Kırmızı Böcekleri görür ve tanırız, sonra bunların Kırmızı Tümel Kavramı‘nı soyutlarız.
İdealistler (Ortaçağ değil Çağımız Realistler‘i)
, bunun, Zamansal bir Öncelik değil, Mantıksal bir Öncelik olduğunu savundular.
Çağdaş
Yeni Realistler, Eski Realistler’in Açığı‘nı kapatmak için denir,
Varlık ve Varoluş Deyimleri‘ne Yeni Anlamlar verdiler. Varlığı bulunan‘ın Varoluş‘u olamayacağını,
buna karşı da Varoluş‘u olan‘ın Varlığı
bulunmayacağını ileri sürerler. Buna göre Varlık,
Olgusal değil, Mantıksal‘dır; bu yüzden
de Varoluş
gibi Bilinc‘in dolaysızca Karşısı‘nda olan değil, tam tersine, bizzat Bilinç,
Düşünce, Zihin ya da Us olan‘dır. Ama bu Bilinç, Düşünce, Zihin ya da Us Olgusal, Bireysel ve Subjektif değil,
tam tersine, Soyut, Evrensel ve Objektif‘tir. Gerçek, Objektif Düşünce‘dir. Bu yüzden de Gerçek, Varoluş‘u
bulunmayan bu Mantıqsal Varlık, Herşey‘in Kaynağı‘dır ve Evren‘in ancak O’nunla açıklanabileceği bir İlk İlke ya da Son Gaye’dir.
Realistler’in bu Tezler‘i Hint
Vedacılığı’ndan, Çin Konfüşyüscülüğü’nden,
Grek Platonculuğu’ndan Augustinus,
Thomas, Kant, Schelling, Hegel ve Çağımız‘ın
Yeni Realistliği‘ne, Yeni Thomacılığı‘na, Kişilikçiliği‘ne
kadar tüm Objektif İdealistler’in Temel Tezi‘dir. Realistler’e ve genellikle Objektif
İdealistler‘e göre İlk İlke ve Son Gaye Terimler‘i Özdeş‘tir. Onları Bilimsel
Objektivizm‘i yadsıyarak onun yerine Metafizik
Gayeciliği koyarlar. Onlara göre Gaye,
Sebeb‘in[46] içindedir. Neden’den Etki çıkarsanamaz ama Sebep’ten
Gaye çıkarsanır. Bundan dolayı Son Gaye
ile İlk İlke aynı Şey‘dir. Evren‘in ancak onunla açıklanabileceği bu Son Gaye ya da İlk İlke olan Objektif İdealizm bir Düşünen
olmadan olabilir mi?
Lenin güya şöyle Alay
eder:‘ Düşünce, Beyin olmaksızın varmış. Peki bu Beyinsiz Düşünce‘yi
savunan Düşünürler de var mıdır? Vardır.
Bunlardan biri de Prof. Avenarius’dur.
‘
Realistler
ve Objektif İdealistler bu Objektif İdealizm‘in Halq‘ın anladığı Anlam‘da varolduğunu hiç bir
Zaman ileri sürmediler. ‘Objektif İdealizm, Düşünen birinin
Zihni‘nde bulunamaz, bulunsa varolurdu
ve o zaman da Gerçek olmazdı’ derler. Soru‘yu Anlamlı da bularak şöyle
derler: ‘Düşünceler, Düşünen biri olmadan elbette varolamaz, ama Tümeller
zaten varolamaz ki, çünkü Gerçek’tir
onlar’.
İdealizm Terim‘i olarak Gerçek, Varolan değil, tam tersine,
Varolmayan‘dır. Ama Herşey‘in Kaynağı olan ve Evren‘in ancak onunla
açıklanabileceği asıl Varlık da
O’dur.
Nominalistler ile Realistler arasındaki
Ünlü Kavga, gerçekte Materyalistler‘le, Düşünceciler arasındaki Kavga‘yı yansıtır. Abaelardus , Kavramcılık Öğretisi‘yle, gizlemeye
çalıştığı Adcılığı desdeklemiş ve Tümel,
ne Nesne‘den önce, ne de sonradır, Nesne‘nin kendisindedir [47] demiştir.
IV.Çağımız:
Yeni-Realizm, Yeni Thomacılık,
Kişilikçilik, Varlıkbilimcilik vb.
gibi Objektif İdealist Öğretiler
Ortaçağ Realizm Anlayışı‘nı sürdürdüler.
Yeni-Realizm,
Ortaçağ’ın Tezleri‘ne bir Yenilik olarak Tümeller‘in Gerçek oldukları
halde Mental[48] olmadıkları
Tezi‘ni kattı[49]. Kimi Çağdaş
Matematikçiler de Matematik Kavramlar‘ın İnsan Bilinc’i Dışında
gerçekten var olduğunu ileri sürdüler. Realizm,
Varlığın Bilinç‘ten Bağımsız olarak
varbulunduğunu dilegetirir. Bu, Marxism‘i
de bu Anlam‘da Realist Felsefe yapar.
Lenin şöyle der:
‘Özellikle Realizm Terim‘i, Olgucular’la Materyalizm ve İdealizm
arasında bocalayan öteki Karışık Kafalar Tarafı’ndan Kötü‘ye kullanıldığından, Engels’e uyarak, bu Anlam‘daki Maddecilik
Terimi‘ni kullanıyorum ve bunu Biricik Doğru Terminoloji sayıyorum.[50]’
Böylelikle Realizm Terim‘i, Maddecilik Terimi‘yle de Eşanlamlı
kılındı. Marxist Realizm, İnsanlar‘ın Bütün Yaratıcı
Eylemleri‘yle, Oluş Hâlindeki Gerçeğe ve aynı zaman‘da da kendi Oluşmaları‘na
Katkı‘da bulundu.
V.Sanat:
Sanat‘ı,
gelişmesi içinde Objektif Realizm‘in yansıtılması olarak gören Sanat Anlayış‘ı
da Realizm (Toplumcu Gerçekçilik)[51] Adı‘nı taşır.
Sosyalizm‘in Sanat Anlayış‘ı budur. Bu Gerçekçilik, Doğa‘yı ya da Objektif
Gerçekliği Kopya etmeyi değil, Beşerî Yaratma‘yla doğa‘ya ya da Objektif Realizm’e Katkı‘da bulunmayı gerektirir. Sosyalist Gerçekçilik Anlayış‘ı Naturalist İlkeciliğe karşı‘dır.
Sosyalizm‘e Yararlı olmayı ve ona Katkı‘da bulunmayı başlıca Görev sayar.
Champeauxlu Guillaume
10??-1121
Fransız Düşünür‘ü...
Paris’te Profesör‘dü. Sonra Chalons‘da
Piskopos oldu.
Anselmus’la birlikte Ortaçağ Gerçekçiliği’nin (İdealizm’inin
anlamı‘nda) ileri gelen Savunucuları‘ndandı.
Gerçek olarak sadece Külliler’i Qabul ediyordu. Ferdîler Gerçek değildir. Külliler Eşya‘dan öncedir[52]. Realist[53], Nominalizm’in ‚Tümeller
birtakım Sözler‘den İbâret‘tir‘[54] Sözler‘i Compiegne Papaz‘ı Roscelin
tarafı‘ndan ortaya atılmıştı. Tanrı’nın da bir Tümel olduğu unutulmamalı..
Lavardin’li Hildebert
1056-1134
Skolasitik
Düşünür..
Din
Adamı, Ozan, Ahlaqçı. Venerable
(Saygıdeğer) Lakab‘ı var.
A.Weber O’nu 1100lü Yıllar Bilimi‘nin
Temsilcileri arazında sayarak ‘az bulunur Değerli Zihin’ olarak anar. O’na göre
‘ilk kez Dogmatik‘ten ayrı bir Ahlaq’ geliştirmiştir ve O’nun ‘Moralis Philosofia’sı Cicero
(ö.MÖ.43 ) ve Senaca’dan Taqlit
edilmiş Halq‘a Özgü bir Ahlaq önerdiği halde, bu türdendir’. [55]
Eserler‘i:
-Bütün Eserler‘i Beaugendre tarafından yayınlandı. [56]
-Traite theologique,
-Traite de morale,
Bernard de Charthes
1070-1124
Fransız Düşünür‘ü..
Çağının Ünlü Platoncuları‘ndandı..
Evren‘in
Rûh‘u Düşüncesi‘ni Panteizm’e kadar götürdü. Platon’la Aristoteles‘i (ö.MÖ.322 ) uzlaştırmaya çalıştı.
Büyük Evren ve Küçük Evren üstündeki Yorumları‘yla Ünlü.
Adalard
10??-1130
İngiliz Düşünür‘ü[57]...
Müslüman
Düşüncesi‘nde Uzman‘dı. Arapça
Felsefe Kitapları‘nı ve Grek
Felsefesi’nden Eukleides’in Ögeler’ini Latince’ye çevirdi.
Eserler‘i:
-De eoden et diverso,
Gilbert de la Porree
1076-1154
Fransız Düşünür‘ü..
Ünlü Skolastikler‘dendi.
Chartes Kilisesi’nde Şanşölye idi. Abaelardüs’ün (ö.1142) Etki‘si
altındaydı. Panteist bir Evren Anlayış‘ı
vardı.
Eser‘i :
-Liber
Sex Principorum [58], Çağında Büyük Yankı buldu.
-De Trinitate[59], Katolikliğe Aykırı görülerek Mahkum edilmek istenmişse de
kendisini Güçlük‘le akladı.
KONSEPTUALİZM
Nominalizm ve Realizm’e
karşı olarak, Kavramlar‘ın Genel Düşünce‘den İbâret bulunduğunu ve bunların Gerçek olduklarını savunmak kadar Gerçek olmadıklarını savunmanın da Yersiz
olduğunu ileri süren Abaelardus’un Öğreti‘si.. Bu iki Öğreti‘nin uzun süren Tartışmalar‘ı,
Ortaçağ’ın Gelecek Aydınlığı’nı(!) hazırlayan
Dönemeçler‘dendir.
Realistler, Metafizik Tutumları‘na Uygun olarak Genel Kavramlar’ın sadece birer Söz‘den İbâret olduğunu ileri
sürerek Gerçek olmadıklarını
savundular. Abaelardus Kavramcılık Öğretisi‘yle bu Çatışma‘yı
uyuşturmaya çalıştı. Bunlar Ad‘ı üstünde Kavram‘dırlar ve bunların bu Anlam‘da
Gerçeklikleri‘ni tartışmak yersizdir. Kavramlar‘ın elbette Nesne ve Eylemler‘den
Bağımsız olarak birer Varlıklar‘ı yoktur, ama Objektif Realizm Bilgisi‘nin Özel bir Biçimi‘dirler, bizler
onlarsız ( Nesne ve Eylemler‘den soyutlanmış Genel Kavramlar olmaksızın) Objektiv
Gerçekliği bilemeyiz. Tümeller ne
Nesne‘den önce, ne de sonra‘dırlar. Nesne‘nin kendileridirler.
Abaelardus (ö.1142) bu Tezi‘yle açıkça Nominalistler’e katılmakta, ama onlardan biraz Farqlı olarak Tümeller‘in ya da Önsel Genel Kavramlar‘ın Objektif
Gerçekliğin kavranmasında Temel Ögeler olduklarını ilerisürmektedirler.
Nominalizm‘in Geliştiricisi William’da
O’nun bu Tezi‘ne katındığından Kavramcılık
Öğretisi‘ne Son Dönem Nominalizm‘i de
denir.
İngliz John Locke da bu Anlayış‘a Yakın Görüşler
ileri sürecektir.
Petrus Abaelardus
1079-1142
Fransız Düşünür‘ü[60]..
Ortaçağ Skolastiği’nin Ünlü Düşünür‘ü....
Ortaçağ’ın Nominalist-Realist Tartışması‘nı uyuşturabilmek için Konseptüalizm Öğretisi‘ni ileri sürdü. Nominalizm’i ustaca desdekledi.
Metafizik üzerine Aykırı sayılan Düşünceler‘i
vardı. Dinî İnanc’ı, Ussal Öncüller‘le sınırlandırdı. Kötülükler‘e
sürüklenmenin Günah olmadığını söyledi. Her Erdem
bir Savaş‘tı, her Savaş‘ın da bir Düşman‘ı gerektirdiğini, Kötülükler‘in Erdem Savaş‘ı için Zorunlu bulunduğunu
söyledi.
O’na göre
İnsan Kötülükler‘e sürüklenmeseydi Erdem
Savaşı‘ndan da sözedilemezdi. Günah, Eylem’de değil, Niyet’tedir. Niyet‘i
Kötülük olmayanın Eylem‘i Kötü de olsa Kötülük yapmış olmaz, Niyet‘i, Kötülük
olanın Eylem‘i İyi de olsa Kötülük yapmış olur. İnsanlar İstekleri‘ni
önleyemezler, çünkü İstekler Doğal‘dır. Kötü bir İsteği‘ni gerçekleştirmiş
olan, o İsteğe kendini bırakmak Niyeti‘ni gütmemişse Suçsuz‘dur.
Hayat‘ı
Kötülük sayan Hristiyan Dogmaları‘yla savaştı, sonunda Afaroz edilerek Eseri‘ni
(De unitate et trinitate divina) kendi Eli‘yle yakmak Zorunda bırakıldı.
Râhibe Heloise’le yaşadığı Aşk Serüveni‘nden dolayı
Saint-Denis Manastırı’na kapanmıştı. [61]
Eserler‘i:
-De Unitate et Trinitate Divina[62],
-Sic et Non, /Evet ve Hayır, En önemli Eser‘i, hiçbir Yargı‘ya varmaksızın çok
Sayı‘da Tez‘in Olumlu ve Olumsuz Kanıtları‘nı sergiler[63] Russel bu Eser için ‘Halq‘ı, Dogmatik
Uykusu‘ndan uyandırmıştır’ der.[64]
-Introductio ad Theologicum[65],
-Scito te Ipseum [66],
-Epistulac [67],
Pierre Beranger
1000li Yıllar
Fransız Düşünür‘ü..
Abaelardus’un
Öğrencisi‘ydi. Öğretmeni‘ni savunan Eserler yazdı. Katolik Kilise’si ile Mücâdele etti.
Eserler‘i:
-Apologetique,
Saint De Clairvaux Benard
1090-1153
Fransız Düşünür‘ü..
Din Bilgini.. Ortaçağ’ın en Büyük Vaizleri‘nden..
Doktor Mellifluus (Bal Özü)Aadı‘yla
anılr. Tipik Metafizikçi. Bir Derebeyi Oğlu‘ydu. Sınıfı‘nın Çıkarları için
Papalar‘ın Siyâsal Egemenliği‘ne karşı çıktı.
Bernardusçülük Tarikatı‘nı kurdu.
Öğreti‘si,
Yeni-Platoncu Mistiklik‘le Hristiyan
Mistikliği‘nin Karmaşası‘dır. Abaelardus’u
(ö.1142) o Mahkum ettirdi. II.Haçlı
Seferleri‘nin açılmasını da o sağladı.
Eserler‘:
-De contemptu Die,
-De consideratione,
-De diligendo Deo,
-Adversus Abaelardum,
Laon’lu Anselme
1000-1100lü Yıllar
Fransız Düşünür‘ü..
Düşünürlüğü’nden
çok usta Öğretmenliği’yle Ünlü.
Laon’da açtığı Felsefe Okulu’nda birçok
Ünlü öğrenciler yetiştirdi. Abaelardus
(ö. 1143) gibi.. Bu Öğrenci Hoca’sı için ‘Alev’den çok Duman olan bir Düşünür
ve Meyve vermediği halde Yaprakları olan bir Ağaç’ der.
Tevrat
ve İncil’i yorumladı.
Eser‘i:
-Glose Interlinnaire,
Adelger
1100lü Yıllar
Teolog’du[68].
İnsan
Hürriyeti ile Tanrı’nın Düzen’i Düşüncesi’ni
uzlaştırmaya çalıştı.
Dominicus Gundissalinus
1100lü Yıllar
İspanyol Düşünür‘ü..
Arap Felsefesi’ni Latince’ye çevirerek yaymakla Ünlü.. Özlellikle el-Fârabi ve ibnu Cebirol’ü Avrupa’ya o tanıttı. Bunlar Aracılığı’yla
da Aristoteles (ö.MÖ.322) ve Yeni-Platonculuğun Avrupa’ya yayılmasını sağladı.
Özellikle
Ortaçağ Skolastiği’nin Trivium ve Quadrivium Bilim Sınıflaması yerine
özellikle el-Fârabi’den aktardığı Aristoteles’in Ansiklopedik Sınıflaması’nı
getirdi. Bu Sınıflama’da Fizik,
Matematik, Metafizik, Mantık, Psikoloji, Politika ve Ekonomi vardır.
Eserler‘i:
-De Unitate [69],
-De Immortalitate Animae [70],
-De divisione Philosophiae [71],
-De Processione Mundi [72],
Gilbert de la Porree
10??-1154
Fransız Düşünür‘ü...
Skolastiğin Ünlüleri‘nden..
Chartres Kilisesi’nde Şanşölye‘ydi. Abaelardüs’ün (ö.1143) Etki‘si altında
Panteist bir Evren Anlayışı‘na vardı.
Eserler‘i:
-Liber sex Principorum [73], Çağı’nda Olay yarattı.
-De Trinitate[74], Katolikliğe Aykırı görülerek Mahkum
edilmekten Zor kurtuldu.
Robert Pulleyn
10??-1154
İngiliz Düşünür‘ü..
Bir
Hristiyan Felsefe‘si oluşturmak için İlk Denemeleri yapanlardandı.
Bu
Hristiyan Felsefe‘si, Kilise Yetkesi‘nden kurtulmuş ve Özgür Düşünce‘yle
yapılan bir Felsefe idi.
Akım‘ı Saint-Victor Manastır‘ı Başkan‘ı İskoçya’lı Richard başlattı. Richard
şöyle der:
‘Üstüne bir
Hristiyan Felsefe‘si kurabilmek için Sağlam, Sarsılmaz, Şüphe‘nin erişemeyeceği
bir Temel bulmak gerekir.’
Eserler‘i:
-Sekiz Hikmetler Kitab‘ı, bununla Ünlü.
Arnaud de Brescia
1100-1155
İtalyan Düşünür‘ü..
Reformist Teolog.. Abaelardus’un (ö.1143) Öğrenci‘si oldu.
Yakılarak
öldürüldü.
Petrus Lombardus
1???-1164
Hristiyan Düşünür‘ü[75]...
Paris Piskoposu’ydu. Bir zamanlar çok
önemli bir Papaz olan Lactantius da
benzer Sorular sormuştu.
Dinsel Dogmalar‘ın
Us Ölçüleri‘ne vurulmasında Önemli bir Adım olan Libri ‘de Önemli Sorular
tartışılır:
Eser‘!i:
-Libri Quatuor Sententiarum [76] /Dört Hikmet Kitab‘ı,
ile Ünlü.
Tanrı’nın Öncel Bilgi‘si[77] Özgür Yaratması‘yla nasıl uzlaşır? (yani Tanrı yaratacağını
önceden biliyorsa Öncel Bilgi ne oluyor?)
Yaratma‘dan
önce Tanrı neredeydi? (Yani hiçbir Yer‘de olamaz, çünkü bütün Yerler‘i o
yaratmıştır).
Tanrı Nesne
ve Olaylar‘ı olduklarından daha iyi yapabilir miydi? (Yani yapamazdı, çünkü yapabilseydi yapması
gerekirdi).
Bu Eser‘de
benzeri Sorular tartışılır. Hristiyanlığa Uygun Cewâplar verilir.
Robert, Melun’lu
1???-1173
İngiliz Düşünür‘ü.. Papaz.
Kilise’ye
ve Dogmalar‘a Bağlı olmakla birlikte Doğa Olayları‘yla Doğaüstü Tanrısal Olaylar‘ı
birbirinden ayırdığı için Hristiyan Felsefesi’nde Özgür Düşünce‘nin gelişmesine
Katkı‘da bulunanlar arasında sayılır.
Şöyle der:‘İsâ’nın Mucizewî Doğum‘u Doğal Olaylar‘ın
Gidişi‘ne Aykırı göründüğünden kimilerince yadsınıyor. Oysa Doğa‘yı yaratan
Tanrı’nın onun Akışı‘nı değiştirmeye Güc‘ü yetmez olur mu? Protoplazmalar Anasız
doğarken İsâ neden Babasız
doğmasın?’
Richard de Saint-Victor
1???-1174
İskoçya’lı Düşünür.. Papaz.
Saint-Victor Manastırı’nın Başkanı’ydı.
Hugues’ün Öğrenci’si oldu.
Eserler’i:
-De Trinitate [78], ile ünlendi. Şöyle der:
‘Sadece bir
Tanrı olduğunu ve O’nun da Töz olarak
bir, Kişilik olarak 3 olduğunu, ama 3 Tanrı olmayıp da bir Tanrı olduğunu çok
kez okudum. Ama bunun nasıl yanıtlandığını hiçbir yer’de okumadım. Bu Konu’da Yetkeler
pek bol’dur. Ne var ki bol olmayan Tanıtlar, Kanıtlar ve Nedenler’dir. Bu Sistem’i
sağlamca kurabilmek için Şüphe’nin erişemeyeceği bir Temel bulmak gerekir.’
-De Contemplatione[79], Aqıl yoluyla Tanrı’ya varmaktan waz’geçerek
Mistik Sevgi Yolu’yla Tanrı’ya varılabileceğini savunur.
-Bütün Eserleri (Opera)
basıldı.[80]
Alain , de Lille
1114-1202
Fransız Düşünür[81]..
Teolog, Ozan, Târihçi.. Simyâ ve
başka Gizli İlimler‘le de uğraştı.
Dogmalar‘ı
Geometri Yöntemi‘yle ispatlamaya uğraştığı için Descartes ve Spinoza’ya
Öncülük etti.
Ortodoks’tur.
Herşey‘in Tanrı’da ve Tanrı’nın da Herşey‘de olduğu İlkesi‘ni savundu.
Eserler‘i:
-Opera (Bütün Eserleri’nin Toplubasım’ı),
De Visch,[82]
-De fide Catholica,
-De planotu naturae,
-L’anticlaudien,
John, Salisbury’li
1115-1180
İngiliz Düşünür..
Çok Bilgili Skolastik..
Chartres Piskoposu’ydu. Yaşadığı Çağ‘a
kadarki Ortaçağ Siyâsal Düşüncesi’ni bir Sistem içinde toplayan İlk Yazar‘dı.
Toplum‘u,
tüm Ayrıntıları‘yla, bir İnsan Bedeni‘ne benzetmesiyle Ünlü. Çiftçi
ve İşçiler Ayaklar‘dı, Maliyeciler Mide ve Barsaklar‘dı, Memurlar‘la Askerler Eller‘di, Senato
Yürek ve Prens de Kafa‘ydı.. Kilise-Din Adamlar‘ı, Beden‘deki Rûh’tu.
400ler‘de Papa Gelasius 2 Kılıç Öğreti‘si denilen
bir Görüş ileri sürmüştü: Sacerdotium[83] ile İmperium[84], Tanrı Tarafı‘ndan
verilmiş 2 Kılıç‘tı ki elbette tek el‘de taşınamazdı, bu yüzden de ayrı Eller‘e
verilmişti.
John bu Öğreti‘ye yeni bir Yorum
getirerek Prensler‘in Kılıc‘ı Kilise’den aldıklarını ileri sürdü. İyi
kullanmazsa Kilise onu istediği zaman geri alabilirdi. Kaldı ki Prensler, İşler‘in
Papazlar‘a yakışmayacak bir Bölümü‘yle uğraşan Din Görevlileri‘nden başka bir Şey
değillerdi.
John, bütün bunların dışında
özellikle uydurduğu Policraticus Adı‘nı taşıyan
Eseri‘yle Ünlü.
Eserler‘i:
-Policraticus,[85] /Devlet Adamı’nın Kitab’ı. Siyâset, Yönetim Sanatı‘nın İlkeleri‘ni tartışır, Zorbalık
eden Hükümdar‘ın öldürülebileceğini ileri sürer. Bu Konu O’na gelinceye kadar
bu açıklık‘ta söylenmemiştir.
-Metalogicus, [86]
-Historia Pontificalis, Derleyen R.I. Poole, [87]
-Entheticus de Dogmate
Philosophorum, derleyen C.Petersen, [88]
-Opera
Omnia (Bütün Eserleri), J.P. Migne’nin Patrologia Latina Dizisi’nin 199.Cild’i.
De Bene Amaury
11??-1207
Fransız Düşünür‘ü[89]..
1100ler‘in en Ünlü
Panteist’lerinden...
Tourain’li Simon, Diant’lı David’le
birlikte Kilise’yi bir hayli sarsarak Serbest Düşünce‘yi geliştirdi.
‘Herşey
birdir, Herşey Tanrı’dır, Tanrı Herşey’dir’ Panteizm’inde
gizliden gizliye Râhipler ve Aydınlar arasında yayıldı. O’na göre ‘ Tanrı,
Herşey olduğuna göre, sadece Kutsal Ekmek‘le değil, her Gün yediğimiz Ekmek‘te
de vardır.’
Yaratan’la
Yaratılan Özdeş‘tir. Tanrı’nın Rûh‘u, İsa’nın
Ağzı‘yla olduğu kadar, Grek Düşünürleri‘nin
Ağzı‘yla da konuşur. Rahat Wicdan‘dan başka Cennet, Wicdan Azabı‘ndan başka Cehennem
yoktur.
Pierre Valdo
1140-1217
Fransız Teolog[90].
Lyon Yoksullar‘ı (Valdo’culuk) denilen Hristiyan Mezhebi‘nin Kurucu‘su..
Zengin bir
Tüccar‘dı. Kıtlık Yılları‘nda Aziz Alexis’in söylediği bir İlâhi‘nin Etkisi‘nde
kaldı, Varını yoğunu dağıtarak Kilise’yle İlişkisi‘ni kesti. İsa Hristiyanlığı‘na dönmek gerektiğini
savundu.
Papa Lucius III. Tarafından Afaroz
edildi.
Anlayış‘ı Bütün
Avrupa’ya yayılarak Çeşitli Dilenci
Ordular‘ı doğurdu. Eski ve Yeni Ahid’den
başka hiçbir Kitap tanımadılar. Her türlü Dogmalar‘ı ve Kilise Âyinleri‘ni
reddederler. Yalnızca İsa’nın
söylediklerine inanırlar.
Mezhep Bugünler‘e
kadar yaşadı.. Artık İtalya ve Amerika’da Kiliseler‘i var.
DOMİNİKEN TARİKAT‘I
İspanyol Papaz’ı Saint Dominicus’un Tarikat‘ı.. Asıl Ad‘ı Vaizci Papazlar Tarikatı’dır. Din Sapkınları‘nı Doğruyol‘a çekmek için Waaz verme Amacı‘yla
Teoloji Alanı‘nda eğitmesi ve yetiştirmesi başlıca Özelliği‘dir. Ortodox Hristiyanlığı savunur. Kendisi gibi Ortodox olan Fransiskenler’le birlikte Engizisyon İşkenceleri‘nin
uygulanmasında Aktif Rol oynadı.
Felsefe Açısı‘ndan Aristoteles ile Pavloscu
Kilis‘eyi (İsa’yı) uzlaştırmaya
çalıştı.
Albertus Magnus, Aquina’lı Thomas gibi Büyük Hristiyan Düşünürlerinin çoğu Dominiken‘dir.
Roger
Bacon, Duns Scotus, Ockham’lı William vb.leri gibi Humanistler‘in
İlerici bulduğu düşünürlerse Fransisken’dir.
B.Russell Felsefe Târihi’nde, ‘Saint Dominicus’ta benim görebildiğim tek İnsancıl Yön, onun, ‚Yaşlı Kadınlar‘la konuşmaktansa Genç Kadınlar‘la konuşmak Hoşuma gider,
demiş olmasıdır’ der.
Saint Dominicus
1170-1221
İspanyol,Papaz.
Genelde Dominiken olarak adlandırılan Waizler
Tarikat‘ı Dominik (ö.1221) Tarafı‘ndan
kuruldu. Kendilerini Waaz‘e ve Eğitim‘e adayan Dominikenler‘e, Bağışlar dışında Gelirler‘i olmaması gerektiğinden
‘Dilenciler Tarikatı’ Ad‘ı verildi.
Thomist denilen Aristotelesci Teolojik Sentez , özellikle Dominiken Albertus ve Dominiken Aquino’lu Thomas sayesinde Katolik Kilisesi’nin
en önemli Felsefi Teoloji Sistem‘i oldu.
Dominiken Tarikatı‘na Mensup Alman Mistikler‘i, İlk Mistikler‘in Katkıları‘nı
bir Proğram şeklinde düzenleyerek,
1.Tanrı‘nın İrâdesi‘ne Eksiksiz başeğme,
2.Nefis‘ten Feragat etme,
3.İsâ’nınki Dâhil, Duyular‘la algılanan
tüm İmajlar‘ı Reddetme Yolu ile, Mistiğin Rûhu‘nu Tanrı’nın Lutfu‘na açılmaya,
onu Qabul‘e hazırlamayı amaçladılar.
Bu Mistik Proğram‘ın
Gaye‘si, Mistik ile Tanrı arasına hiçbir Şey giremeyecek kadar içten bir Birleşme
gerçekleştirmektir. Proğram‘ın içerdiği bu Nefsi yoketme Arayış‘ı, dolayısı ile
Panteist Eğilimler‘i Nedeni‘yle, bu Girişim‘in Doğruluğu birçok Hristiyan tarafından
Tartışma Konu‘su edilmiştir.
Bu Akım‘ın Önder‘i ve başlıca Hoca‘sı Meister Echkart’dır (ö.1327). Echkart’ın
bazı Yazılar‘ı Papa tarafı‘ndan
reddedildiyse de, Talebeler‘i Johannes
Tauler (ö.1381), Heinrich Suso
(ö.1366) ve Jan Ruysbroeck (ö.1381)
sâyesi‘nde Eser‘i Hıristiyan Mistisizmi‘ni büyük Çap‘ta etkilemiştir. Protestan
Reform‘u Devri‘nde, Martin Luther, Echkart’ın Yapıtları‘nın Hayran‘ı
olduğu gibi, Kant ve Hegel gibi Alman Filozoflar‘ı da, bu Eserler‘e Büyük İlgi duydular. Bugün de
birçok Hıristiyan, Echkart’ın Yazıları‘nı
doğru yoldan sapma İthamları‘na karşı savunurlar.
Bak: Rİ II/Hristiyan Mistitizm‘i
FRANSİSKEN TARİKAT‘I
Papaz Francesco’nun 1215‘de kurduğu Tarikat... Tarikat Papa’nın İzni ile kuruldu. İsa’nın Yoksulluğu Yemeli‘nden yolan
çıkan Fransiskenlik[91] sonunda, Engizisyon Yöneticiliği yaparak Düşünce‘nin Karşısı‘na
dikildi. Engizisyon, Saint Franciscus’un Ölümü‘nden 7 Yıl sonra
kuruldu.
Felsefe Alanı‘nda 3 Özgür Düşünceli Kişi
olan Roger Bacon, Duns Scottus ve Ockham’lı
William bu Tarikat‘tandı.
B.Russelll şöyle der: ‘Franciscus’un kendi Gayeler‘i ve Karakter‘i
göz önüne alındığında bundan daha Acı İroni‘ye Sâhip bir Sonuç düşünülemez.’
Gerçek
Hristiyanlığın bir Dilenci gibi Yoksulluğu gerektirdiğini ve Hristiyanlığa
Dawet edici Waazlar vermek için Tarikat Üyeleri‘nin Gezgin olmalarını söyledi.
Bugün 3 Kol‘a ayrılmıştır:
Capuccin’ler, Cenventuali’ler ve asıl Fransisken‘ler.
Saint Francesco
11??-1226
Assisi’li.
Francesco Hristiyan Târihi’nin en
sevilen ve en Etkili Simaları‘ndan biri. Assisi
Kenti‘nin Varlıklı Tüccâr Âileleri‘nden birinde Dünyâ‘ya geldi. Dünyewî
Zewkler‘e Yönelik Hayat’tan Tatmin olmayarak İsâ’yı izlemeye Qarar verdi. 20 Yaşı‘ndayken, kendisi gibi Genç bir
Arkadaş Grub‘u ile birlikte İsa’nın Çağrısı‘na Eksiksiz uymaya,
O’nu Yoksulluk içinde izlemeye koyuldu. İncil
Öğretileri‘ne tümüyle uyan bu Ödünsüz Yoksulluk, Francesco Dönemi‘nde hayli Varlıklı olan Kilise’ye açıkça Meydan
Okuma Anlamı‘na geliyordu.
Bir
Mistik olan Francesco Haftalarca,
Aylarca Mağaralar‘a çekilerek orada Duâ etmeyi Âdet hâline getirmişti. Tanrı
O’na Olağanüstü Rüyet ve Dini Deneyimler bağışladı, denir. Hayatı‘nın Sonu‘na
doğru, Wucudu‘nda İsa’nın
Yaraları‘nın İz‘i olan ‘Stigmat’lar[92] belirdi.
Bununla
birlikte, Francesco’nun izlediği
Ruhâniyet Yol’u, Eski Dionysius’cu
Mistikleri‘ninkinin tam Tersi oldu. Francesco
Duyular‘ı yoketme yerine, yaratılan Dünyâ‘nın, Tanrı’nın İnsanlar‘a karşı
Teweccühü‘nün Açık bir Delil‘i olduğunu öğretti. Güneş‘e ‘Kardeş’ Ay‘a ‘Bacı’
diyen Francesco için tüm Hayvanlar,
Bitkiler, Doğal Olaylar Tanrı’nın Sâdıq Yaratıkları‘ydı. İlham ettiği Hayat
Yolu, Sâdelik,Sukunet içinde Tanrı’ya Dönüklük, Zihinsel ve Dünyewî
Faaliyetler‘de Çıkar aramaktan uzak, yaratılan Evren‘le İçtenlik ve Sevgi
Bağları kurmaktan geçmekteydi.
Francesco’nun tüm Hristiyanlık Târihi‘nde İsa’ya en çok benzeyen Kişi olduğu
söylenir. Verdiği Örnek, Qalem‘e aldığı Sayısız Dualar, öğrettiği sade ve
dolaysız İmân Yaklaşım‘ı ve kurduğu çok Sayı‘da Kadın ve Erkek Tarikatı
sayesinde, Fransisken Ruhaniyet‘i
Hristiyan Târihi‘nin en ileri gelenlerinden biri olmuştur.
Bak: Rİ II/Hristiyan Mistitizm‘i
Michael Scot
1175-1232
İskoçyalı Düşünür. Astrolog.
Dante’nin Ünlü Cehennemin’de Büyücülüğün Cezası‘nı gören Masalımsı bir Kişiliği
var. Dante’nin ele aldığı Büyücülüğü buradan gelir. ibnu Rüşd’i Batı’ya ilk
kez o tanıttı.
Tennemann O’nun Aristoteles’in (ö.MÖ.322) ve
ibnu Sina’nın Eserleri’ni Arapça’larından Latince’ye çevirdiğini yazar.
De Hales Alexandre
1175-1245
İngiliz Teolog[93]..
Eserleri’nde
en İnce Ayrıntılar’a giren Tartışmacı bir Yöntem kullanırdı. İzleyenleri O’nun
bu Yöntemi’ni Taklide çalıştılar.
Vardığı
Teolojik Sonuçlar, başta Saint Thomas olmak üzere, bütün Ünlü
Teologlarca onaylandı.
Eserler‘i:
-Summa Universae Theologiae, [94]
Robert Grosseteste
1175-1253
İngiliz Düşünür‘ü[95]..
Lincoln
Piskoposu’ydu. Çağının Grekçe bilen az sayıda kişilerindendi. Roger Bacon O’nun Öğrenci‘si oldu.
1200lü Yıllar‘ın
Başları‘nda Hristiyan Avrupa, Aristoteles (ö.MÖ.322) hakkında hemen
hiçbir Şey bilmiyordu.
Aristoteles’in kimi Eserleri‘ni Latince’ye çevirip Avrupa’ya tanıtmakla ünlendi. Yaptığı büyük‘tü.
Vincent de Beauvais
1190-1264
Fransız Düşünür‘ü.
Dominiken
Papazı. Kral Aziz
Louis’in Oğulları‘nın Öğretmen‘i ve
Danışmanı‘ydı.
Ansiklopedisi‘yle
Ünlü, Abaelardus (ö. 1143) gibi Konseptüalist‘ti. ‘’Universale in re ‘[96] der. O’na göre Külliler, Tikel olandan Gerçek‘tir, ne var
ki Tikel’den ayrı bulunmazlar.
Eserler‘i:
-Speculum Quadruplex Naturale, Morale et
Historiale,
3 Bölüm‘e
ayrılır. Ansiklopedi‘nin Son Bölümü‘nde
yaratılıştan 1100ler’e dek Dünyâ Târihi‘ni anlatır.
A.Weber şöyle der: ‘Peripatetizm için Bilgi ve Düşünce Hazine‘si..’
Thomas, York’lu
1???-1268
İngiliz Teolog..
Oxford’da Profesör‘dü.
Eser‘i Sapientiale 1200lü Yıllar‘ın ilk
Metafizik Derlemesi‘ydi. 6 Bölüm‘den oluşur. Aristoteles’i (ö.MÖ.322) açıklamak için el-Farabi, ibnu Rüşd, ibnu Cebirol vb. Kaynak gösterir. Grek ve Arapça Kaynaklar‘ı iyi bilir.
Ristoro, Arezzo’lu
1200lü Yıllar
İtalyan Düşünür‘ü..
Papaz. Doğa Bilgin‘i, Kozmograf..
Apennin Tepeleri‘nde Çakıltaşları bulunduğunu söylemesi Tanrı’nın
önce Karalar‘ı yarattığı Şekli‘ndeki Dogma‘ya Ters‘ti. Bu Olgu‘yu Tufan’la
açıkladı.
Eserler’i:
-Della
Composizione del Hondo, /Evrenin Oluşum‘u [97] Adlı Bilimsel Gözlemler‘e Dayanan Eseri‘yle ünlendi.
Pierre d’Auvergne
1200lü Yıllar
Fransız Düşünür‘ü..
1275 de Paris Üniversitesi Rektörü’ydü. Aristoteles (ö. MÖ.322) Yorumları‘yla Ünlü
bir Thomascı.
Arnold,
Vilanova’lı
1200lü Yıllar
İtalyan Düşünür‘ü..
Gizli Bilimler‘le uğraşan Simyâcı.. Raynold Lulle’nin İzi‘nden yürüdü
Robert de Sorbon
1201-1274
Fransız Düşünür‘ü..
Teolog. IX.Louis’in Papazı‘ydı. Paris Kilisesi’nin Başpiskoposluğu’nu
yaptı.
Ünlü Sorbonne Üniversitesi’nin Çekirdeği‘ni
Kolej olarak kurdu ve yöneltti. Bu Kolej‘de
Yatılı Öğrenciler‘e Teoloji
öğretiyordu.
Bugün Sorbonne, Paris’in Edebiyât ve Fen Fakulteleri’yle bunlara bağlı pek çok
Enstitü‘yü ve Paris Akademisi’nin
Yönetim Merkezi‘ni kapsayan büyük bir Üniversite’dir.
Eserler‘i:
-De Conscientia ,
-De Tribus Dietis,
[1] Birisi
öldürüldüğünde Qâtil‘in, Aqrabaları‘nın ya da Soyu‘nun ödemek zorunda olduğu
Kanparası,
[2] Yeni
Adı‘yla Francia’daki
[3] Dar
Anlam‘da Vassallık
[4] Fief,
[5] Languedoc
ve Provence,
[6] ve
belki de İberik Yarımadası; ama İspanya’da 700lü Yıllar‘da başlamış
Müslüman Mewcudiyeti‘ni aşıp, Karanlık Çağlar‘da Şehirler‘in orada almış
alabilecekleri Biçim‘i kestirmek imkansız...
[7] Curia,
[8] ‘Belediye Meclisi’
[9] Vicus
[10] Yine de denemiş
oldukları anlaşılıyor. Lombard
Yasalar‘ı Bozgunculuk yapan ve Komplo kuran ‘Kırsal Adamlar’a ve Köleler‘e Ağır
Cezalar getiriyordu.
[11] genellikle Meyve
Ağaçları, Şarap ve Sebzeler
[12] Özgür Kişiler,
Köleler, Koruma altında Serfler
[13] daha doğrusu
Efendi‘nin Yetke‘si ve Yargıgücü altında bulunan her nesne’ye,
[14] Silah İmalatı‘nı
Kontrol
[15] major-domo,
[16] -Merovenjler Dönemi‘ne artık Önemleri‘ni
kaybeden Suriye’li Tüccarlar‘ın
yerini onlar almıştı-
[17] joung ya da iugum
[18] Toprağı‘nı terketmiş
Köleler,
[19] 1773, 2 Cilt
[20] Töz olarak,
[21] predestination
universelle,
[22] Fr.Denys,
[23] 1648,Paris,
1853,Oxford, Giles
tarafından.
[24] 1852,Paris
[25] Fr.Les Universeaux,
[26] Fr.Realistes,
[27] Fr.Conseptualisme,
[28] Fr.Notions Pures,
[29] Lat.Johannes
Roscelinus.
[30] Fr.les
universeaux,
[31] vocis flatus,
[32] Fr.Realisme
spontane
[33] Fr.Realisme
naif,
[34] Gr.Tokatholou,
Genel ve Evrensel,
[35] Soyut,
Ussal, Genel Kavram,
[36] Fr.Existence,
[37] Fr.Etre,
[38] Varoluş‘u bulunanın Maddiliğine ve Varoluş‘u
bulunmayanın Maddesizliğine Dikkat edin. Berkeley Maddesizliği‘nin Temel‘i bu Tez‘dir. İdealistler‘in Varoluş ve Varlık
Kavramlar‘ı arasında yaptıkları ve önemsedikleri bir Ayrım vardır.
[39] İdealist Alan öylesine hazırlanmıştır ki
artık bir yanda Berkeley nasıl Eşekler olmazsa Eşeklik de olamazsa
öylece Masa‘yı algılayan olmadıkça Masa‘nın da olamayacağını diğer yanda Hegel Gerçeğin Ussal ve Ussal‘ın Gerçek
olduğunu rahatlıkla söyleyebilir.
[40] Tümeller, Geneller ya da Evrenseller,
[41] La.Universalia sunt realia,
[42] La.Universale ante rem,
[43] La.Universalia sunt nomina,
[44] La.Universale post rem,
[45] La.Vocis
flatus,
[46] Burada Os.İllet ve Fr.cause
Anlamı‘ndaki Neden’le Metafizik‘te
kullanılan Fr.raison Anlamı‘ndaki Sebep
Terimleri‘ndeki Farq unutulmamalı,
[47] La.Universale neque ante rem nec post
rem, sed in re,
[48] Os.Zihnî,
[49] Ör.B.Russell/The Problems of
Philosophy, s.152-5
[50] /Materializm ve Ampiriokritisizm,
[51] Fr.Realisme socialiste,
[52] La.Universale
ante rem,
[53] Ortaçağ‘daki Anlam‘ı
İdealist demektir,
[54] La.Universale sunt
nomina,
[55] Weber,A,
1949,İstanbul, s.129,137.
[56] 1708,Paris
[57] Abelard, Aetbelard.
[58] /Altı İlke,
[59] /Üçüzleme,
[60] Abeilard, Pierre
Abelard
[61] J.J.Rousseau
Ünlü Yeni Heloise Roman‘ı bu Aşk‘tan
Esin‘le yazdı.
[62] /Birlik ve Tanrısal
Üçleme Üstüne,
[63] 1121-22
[64] B.Russell,/Batı Felsefe‘si,
[65] /Teolojiye Giriş,
[66] /Kendini Bil,
[67] /Mektuplar,
[68] Adelher ,
[69] /Birlik Üstüne,
[70] /Rûh’un Ölmezliği Üstüne,
[71] /Felsefe’nin Bölümler’e Ayrılışı
Üstüne,
[72] /Dünyâ’nın Evrim’i Üstüne,
[73] /Altı İlke,
[74] /Üçüzleme,
[75] Lombardia’lı Pierre,
[76] 1477,Venedik,
[77] Fr.La prescience
divine,
[78] /Teslis Üstüne,
[79] /Temaş’a Üstüne,
[80] 1506,Venedik,
1518,Paris,
[81] Lat.Alanus ab
Insulis, Alm. Alain de Ryssel,
[82] 1653,Anvers,
[83] Dinsel Erk,
[84] Dünyewî Erk,
[85] 1159, 8 Kitap.
1909,Oxford, en iyi Basım‘ı,
[86] 1160,
[87] 1927
[88] 1843,Hamburg,
[89] Amary de
Chartre, Amarcus, Amalricus, Elmericus,
[90] Pierre de Vaux, Lat. Valdesius ,
[91] Fr.Franciscain,
[92] İşaretler,
[93] Alexander de
Hales,
[95] Fr. Robert Grosse-Tee
(Kocabaş Robert)
[96] ‘Külliler nesnelerin içindedir‘
[97] 1287,